Mazlumların Gecenin Okları Silahı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Aralık 2018
Eğitim sistemimiz iflas ettiğinden okullarda zengin kültür Türkçesi öğretilmiyor. Alfabe ve dil devrimi Türkiyelileri edebî dilsiz bırakmıştır. Üç beş yüz kelimeyle günlük iletişim ihtiyacımızı gideriyoruz ama yazılı ve edebi Türkçeye yeterli miktarda sahip değiliz.
Osmanlı Türkçesi Türkçe, Arapça, Farsça kelimelerden ve unsurlardan oluşan çok güzel, çok zengin bir lisandı. İmzalarını ölünceye kadar
şeklinde atan
bu Türkçeyi bitirdi.
1950 ile 1960 arasında Adnan Menderes iktidarı Türkçe konusundaki olumsuzlukları gidermeye çalıştı. 1921 Anayasası lisanına dönüldü. Lakin o uğursuz, o şeametli 27 Mayıs 1960 darbesi tekrar arı, duru, sade, uyduruk Türkçeye döndü.
AKP iktidarının Türkçe konusunda iyiye, doğruya, güzele yönelik radikal çareleri, çözümleri, siyaseti, tedbirleri yok.
Onlara sordum: Elli küsur sene öncesine kadar savcıya, Yargıtay’a, Danıştay’a, Sayıştay’a, sorgu hâkimine ne denirdi? Cevap veremediler. Elli küsur sene önce savcıya
Yargıtay’a
, Danıştay’a
, Sayıştay’a
, sorgu hâkimine
denilirdi.
Halk zalim kelimesinin mánâsını bilir de, herkes
ne mánâya geldiğini bilmez. Mazlum, zulme uğrayan demektir.
Tebliğ etmek… Tebellüğ etmek… Talim etmek… Teallüm etmek… Tekrar… Tekerrür… Eskiden ilkokul, orta mektep tahsillilerin bildikleri bu kelimeleri bugünkü nesiller bilmiyor.
Yazıma lisanla başlamıştım, mazlum kelimesi hakkında bazı açıklamalarla devam etmek istiyorum.
Peygamberimiz
buyurmuşlardır.
Devlet ve iktidar adamları, idareciler bilerek veya bilmeyerek zulmettikleri insanların ahlarından, beddualarından korksunlar.
Hakkını aramasını bilmeyen, kültürsüz ve fakir insanlara zulüm mü edildi; onların ağlamaları, feryatları duaları
Mazlumların ellerinde ve dillerinde
silahı vardır. O acizler herkes uyurken ellerini kaldırırlar ve gözyaşları içinde Allahü Teâla’ya müracaat ederler.
Başkanlıklar, müdürlükler, idarecilikler çok tehlikeli ve vebálli işler ve makamlardır. Mutlaka adaletle yürütmek ve hükmetmek gerekir. Allahü Teâla kullarının Kendisine olan günahlarını dilerse affeder ama kul hakkını affetmez.
Bugün ülkemizde
denilen pek uğursuz ve şaki bir taife bulunmaktadır. Bunlar para ve mal kazanmak, zengin olmak için her yola başvuruyor, arada çeşitli zulümler de yapıyor. Bu taifenin geleceği karanlıktır.
Siyasi iktidarlar ve belediyeler lüzum ve zaruret olmaksızın bir ağacı bile kesemezler, keserlerse zulmetmiş olurlar… Tabiî düzeni bozamazlar…
Çürük çarık binaların, mahallelerin yıkılıp yerlerine daha sağlam, daha düzgün binalar ve semtler inşa edilmesini alkışlıyorum.
Hizmetler adaletle, insafla, vicdanla yapılmalıdır.
Genel konuşuyorum.
Onlar dışlanmaz ve uzaklaştırılmazsa hizmetlerin içine zulüm ve haksızlık karışır.
. Bir kimse haram rantlar yiyorsa, kara ve kirli servet sahibiyse, zulmediyorsa namaz kılsa, oruç tutsa, Hacca ve Umre’ye gitse bile kötü bir Müslümandır.
Cenab-ı Hakk biz Müslümanları zulmetmekten, zalim olmaktan, haram yemekten muhafaza buyursun.
Şunu çok iyi bilmeliyiz ki, yediğimiz içtiğimiz bütün gıda maddeleri ve meşrubat (içecekler) aynı zamanda, bize faydalı veya zararlı olabilecek birer ilaçtır.
Şifalı, faydalı, insanı ayakta tutan, ona zindelik veren, hastalıkları önleyen veya hafif atlattıran gıda maddeleri ve içecekler olduğu gibi; insanı hasta eden, çökerten, vaktinden önce yaşlandıran, sarsan, canlı cenaze haline getirenleri de vardır.
Türkiye halkının temel gıdası olan ekmeği ele alalım:
1. Beyaz, bembeyaz, en beyaz, daha beyaz ekmekler sağlığa faydalı değil, zararlıdır. Çünkü insanı zinde tutan kepeği ve mineralleri alınmıştır. Çünkü sayısı on ikiye kadar çıkan kimyevî maddeler içermektedir.
2. Devamlı olarak bu yapay beyaz ekmekleri yiyenler uzun vadeli intihar etmiş olur, hastalıklardan kurtulamaz.
3. Halkın sağlıklı yaşayabilmek için, mutlaka kaliteli, kepekli, kimyasız, ekolojik esmer ekmek yemesi lazımdır.
4. Maalesef bugün ülkemizde, yanlış ziraat politikaları yüzünden insan sağlığına uygun ekmek yapılacak kaliteli buğday yetiştirilmemektedir.
Ekmekler böyle de öteki gıda maddeleri sağlıklı mı? Yazık ki, değil.
Denizler kirlenince balıklar da zehirleniyor.
Sebzeler ve meyveler hormonlu, kimyevî gübreli.
Yirmi küsur gün içinde kocaman tavuk olan ve kesilmesi birkaç gün geçirilince çatlayan tavuklar…
Bozuk yemlerle beslenen hayvanların etleri…
Halka dana eti diye yedirilen evcil domuz, yaban domuzu, eşek etleri ve yağları…
Aromalı hazır gıda maddeleri… Boyalı meşrubat… Margarinler… Dondurmalar… Sahlepsiz salepler…
Avrupa standartlarına göre 300’den fazla kimyevî madde, aroma, koruyucu var besinlerimizde ve içeceklerimizde. Ekmeklerde 12 çeşit kimyevî madde…
Türkiye halkı korkunç bir soykırıma uğruyor. İçinde kimyevî zararlı madde olmayan yiyecek ve içecek bulmak hemen hemen imkânsız hale gelmiştir.
İşlek bir yolun kenarındaki tarlada veya bahçede yetişmiş sebze ve meyveler motorlu vasıtaların dumanlarıyla kirlenmiş ve zehirlenmiştir.
Deterjanla yıkanmış bulaşıklar iyi durulanmazsa zehirler. Zehirli, kimyalı yiyecek ve içecek tüketen şu halka bakınız:
Hastaneneler lebaleb dolu… Bir ordu kadar doktor ve sağlık personeli var, hastalara bakmaya yetişemiyorlar… İlaç fabrikaları harıl harıl çalışıyor… Sağlık bütçesi muazzam…
Tıbbın asıl vazifesi nedir? İnsanları hasta olmaktan korumaktır… Bizde koruyucu sağlık hizmetleri çok zayıf. Hasta edici gıda maddeleri ve meşrubat tüketen bir toplumu sıhhatli tutmak mümkün mü?
Sağlık sektörü bir
haline gelmiş.
kavramı unutulmuş, yerini
almış. Bir kısır döngü
içindeyiz ki sormayın.
İçme suyunun bile zararlı olanları var. Çarşıda pazarda satılan memba sularının kaçta kaçı sağlıklıdır?
İnsana ve bitkilere en yararlı suyun,
biliyor musunuz?
Bendeniz tıbbı inkâr etmiyorum, hafife almıyorum ama bir endüstri sektörü haline gelen ve hastalara müşteri olarak bakan
Türkiye halkına
ve yedirmedikçe
Muhterem sevgili okuyucularım!.. Bugünden itibaren beyaz ekmek yemeyi terk ediniz, İstanbul’da yaşıyorsanız
tüketmeye başlayınız. Piyasada satılan her esmer ekmeği kepekli sanmayınız. Maalesef esmer görünsün diye hamuruna boya katılanlar varmış! 17 Mart 2013