Mecazî Putlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 27 Aralık 2018
Cuma
İnsanın mecazî mânada putları vardır. Adam veya kadın samimiyetle, kalbinden inanıp tasdik ederek “Lâ ilahe illAllah” diyor ama bazı şeyleri ve değerleri aşırı şekilde seviyor. Meselâ;
• Altını gümüşü, doları euroyu, parayı, malı, serveti…
• Nefs-i emmâresini, benliğini…
• Kendisinde korkunç bir riyaset ihtirası (başkanlık hırsı) var…
• Bağlı olduğu futbol takımını dininden çok seviyor ve tutuyor, gerekirse onun için canını verecek…
Bu saydıklarım bir Müslüman için çok büyük kusurlardır ama bu kişiye bunlar dolayısıyla gerçek mânada müşrik denilebilir mi? Başka bir adamı düşünelim: Kendisi mü’min ve müslim…
Beş vakit namaz kılıyor. Lakin onda bazı
var:
• Bir şeyhe bağlanmış, o şeyh tenkit edilince, o şeyhe saldırılınca dehşetli reaksiyon/tepki gösteriyor. Resûl-i Kibriya Efendimize saldırılınca pek tepki göstermiyor. Bu dengesizliği yüzünden kendisine müşrik denilebilir mi?
• Öyle koyu Müslümanlar var ki, tarikatlarını, cemaatlerini, hizip ve fırkalarını, grup ve kliklerini âdeta din haline getirmişler, İslâm ile özdeşleştirmişler. Bunlara müşrik demek elbette doğru olmaz. Lakin onlarda dengesizlik ve aşırılık vardır. Uyarılmaları, aydınlatılmaları, bilgilendirilmeleri ve orta yola çağırılmaları gerekir.
Birtakım bid’atçiler fıkıh mezheplerine bağlı Ehl-i Sünnet Müslümanlarını
suçluyor. Dolayısıyla onları şirkle itham ediyor.
Fıkıh her Müslümana lazımdır. Fıkıhsız, İslâm’ı hayata tatbik etmek mümkün olmaz. Fıkha, mezhebe put demek, bağlısını şirk ile suçlamak gerçekten büyük bir yanılgı ve iftiradır. Fıkıh olmazsa Müslüman nasıl abdest alacak… nasıl namaz kılacak… nasıl hac edecek… Kur’ân’a ve Sünnete uygun şekilde nasıl ticaret yapacak… nikâh ve talâkın hükümlerini nasıl bilecek… helâl ile haram arasındaki inceliklere nasıl vâkıf olacaktır? Fıkıh elbette lazımdır ve ona put demek gerçekten büyük bir densizliktir.
Hz. İsa aleyhisselama Tanrının Oğlu denilmesi, onun ilahlaştırılması. Bir kısım azgınların Hz. Ali radiyallahu anh efendimizi
etmeleri, yani ilahlaştırmaları. Kelamcılar bu fırkaya
adını vermişlerdir.
Aklı başında, firasetli, Allah’tan gerçekten korkan bir Müslümana birtakım şahısları, değerleri, parayı, zenginliği, lüksü, konforu, riyaseti, cemaat veya fırkayı mecazî mânada putlar haline getirmek asla yakışmaz.
Müslümanlar bu konuda devamlı olarak ve en tesirli (etkili) bir üslûp ile uyarılmalıdır. Vehhabîler şirk konusunda aşırı gitmekte, Ehl-i Sünnet Müslümanlarını şirk ile suçlamaktadır.
Mezhepler put değildir, fıkıh mezhebine bağlanmak şirk değildir. Tam aksine Kur’ân’ın, Sünnet’in hükümlerini hayata tatbik etmek için fıkıh ve mezhep lazımdır. Mezhepsizlik bâtıldır, bid’attir. Şeriata uygun olmak şartıyla tasavvuf ve tarikat haktır. Tarikata şirk demek, büyük bir aşırılık ve iftiradır. Gerçek icazetli şeyhleri ve kâmil mürşidleri sevmek ve onlara bağlanmak doğrudur, çok faydalıdır.
Hiçbir şeyh ve mürşid Resûli Kibriya Fahr-i Kâinat aleyhi ekmelüttahiyyat Efendimizden daha fazla sevilemez, onlara Efendimizden fazla saygı ve bağlılık gösterilemez. İnsanın en büyük düşmanı kendi nefs-i emmâresidir. Resulullah Efendimizin izin vermiş olduğu kabir ziyaretini yapıp orada Fatiha veya Yasin okuyup, bu tilavetten hasıl olacak sevabı ölünün ruhuna bağışlamak şirk değildir.
Tevhid nedir?.. Şirk nedir?.. Fıkıh niçin lazımdır?.. Dinde aşırılık nedir?.. Dinde orta ve doğru yol nedir?.. Sevad-ı Âzam nedir?.. Dini, Kur’ân’a ve Sünnet’e uygun şekilde yorumlamak nedir?.. Bid’at nedir?.. Kur’ân’ı kimler ve nasıl tefsir edebilir?.. Ashab-ı Kiram (radiyallahu anhüm ecmaîn) hakkındaki inanç ve düşüncelerimiz nasıl olmadır?.. Vehhabîlik nedir? Hak mıdır, bâtıl mıdır?.. Kimler İctihad yapabilir, kimler yapamaz?.. Fetva vermeye ehliyetleri, liyakatleri, icâzetleri olmayan kişilerin fetvaları kabul edilir mi?..
Yukarıdakiler ve onlara benzeyen soruların cevapları icazetli Ehl-i Sünnet ulemasından öğrenilmelidir.
Gazete yazarlarının zaman zaman okuyucularına ve ülke halkına hesap vermeleri, mal ve servet beyanında bulunmaları gerekir. Bugün burada şahsım ve faaliyetlerim ile ilgili bazı bilgiler arz edeceğim.
Cevap: Türkiyeli bir Ehl-i Sünnet Müslümanıyım.
Cevap: Peygamberimizin haber vermiş olduğu gibi, maalesef Müslümanlar çeşitli fırkalara, hiziplere ayrılmışlardır. Hangi gruba mensup olduğumu bildirmek için Ehl-i Sünnet dedim.
Cevap: Yayıncılık yapıyorum. Bağkur emeklisiyim. Millî Gazete’de yayınlanan yazılarımdan maaş ve ücret almam.
Cevap: Şeriata mutabık (uygun) olmak şartıyla tasavvufa taraftarım. Nereye intisabım var, onu kesinlikle söylemem.
Cevap: Ümmet-i Muhammed’denim elhamdülillah.
Cevap: İslâm nizamını.
Cevap: Kur’ândır.
Cevap: Resulullah’a (salat ve selam olsun O’na) ve O’nun varislerine, vekillerine, halifelerine, bizden olan emir sahiplerine.
Cevap: Rütbem yoktur.
Cevap: Vardır. Sultanahmet’te halen ikamet ettiğim bir daire. Kırsal kesimde tek katlı bir bağ evi. Bir yayınevi, özel kütüphanem. Bir miktar hüsn-i hat levhası.
Cevap: Kıymetli antika eşyam yoktur. Antika sanılan eski eşyalar, el sanatı objeleri ıvır zıvır vardır.
Cevap: İmana, İslâm’a, Kur’ân’a, Sünnete, Şeriata, fıkha, ahlâk-ı İslâmiyeye hizmet ettiğimi sanıyorum.
Cevap: Öyle bir iddiam ve kuruntum yoktur. Okur-yazar bir Müslümanım. Yemin etsem başım ağrımaz, her gün okurum, her gün yazarım.
Cevap: Elbette vardır. Onu, kendime en büyük düşman olarak görüyorum.
Cevap: Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi
(Mülkiye)
mezunuyum. Siyasetten biraz anlarım ama siyasete girmem.
Cevap: Hâşâ… Günahkâr ve mütevâzı bir Müslümanım. Faziletim yoktur.
Cevap: Hüsn-i hatime, yâni mü’min olarak can vermek ve bağışlanmak.
Cevap: Bu iki devlet ve nimet yetmez mi?
Cevap: Eyvallah…
Cevap: Bu tenkitler doğruysa benim yararımadır. İsabetsiz ise kıymeti yoktur. Kızmam ve üzülmem. Tenkit edeyim derken hakaret edenlere acırım.
Cevap: Yoktur, herkese selam ve hürmet ederim. 14 Şubat 2009