Pazar

 

New York’ta hayli Hassidim yaşar. Bunlar, entegrist, koyu, sofu Yahudilerdir. Musevî şeriatının kurallarına sıkı bir şekilde riayet ederler. Sakal bırakırlar, saçlarını zülüf yaparlar, başlarına kara Yahudi şapkaları geçirirler, redingota benzer dizlerine kadar uzanan siyah elbiseler giyerler. Koşer kurallarına uyarlar, Cumartesi günleri onların dinine göre kutsaldır ve bir iş yapılmaması gerekir, buna da titizlikle riayet ederler.

Amerika Birleşik Devletleri bu Yahudilere karışmaz, onlara tam bir din hürriyeti sağlar. Laiklik maiklik diye onlarla savaşmaz, onları engellemez, dinî inanç ve kanaatleri yüzünden onları mahkemeye vermez, zindana atmaz, süründürmez, baskı altında bırakmaz, devlet terörü ile sindirmez.

Din hürriyeti mevzuubahis olunca ABD’de akan sular durur. Orada mutlak bir din, inanç, kanaat, inandığı gibi yaşamak hürriyeti ve serbestliği vardır. Amerika’da devlet başkanı, yahut bir politikacı veya general herhangi bir bahane ile dindar bir gruba veya tarikata çatsa, böyle bir davranış büyük tepki yaratır, herkes bu kişiyi ayıplar.

Türkiye Müslüman bir ülkedir, fakat burada yaşayan sofu Müslümanların New York’taki Hassidik Yahudiler kadar din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetleri yoktur. Bizde sahte bir laiklik adına insanların vicdanına, inançlarına, hürriyetlerine kısıntılar getirilmiştir. Müslüman bir kız çocuğu ABD’de okula başörtüsü ile gidebilir, buna kimse karışmaz, bizde gidemez. Orada Müslüman bir kız öğrenci tesettürlü olduğu halde üniversiteye devam edebilir, bizde edemez. Orada, Müslüman olmuş bir kadın polis üniformalı iken bile başını örtebilir, o kıyafetle vazifesini görebilir, bizde böyle bir şeye izin verilmez.

Türkiye’deki rejim, vatandaşlarının din, inanç, inandıkları gibi yaşama hürriyetlerini kısıtlamakta, bu konularda vicdanlara baskı yapmaktadır. Yakın tarihimizde olduğu gibi bugün de dinî inanç, kanaat ve uygulamalarından dolayı masum vatandaşlar mahkemelere verilmekte, tutuklanmakta, hapse mahkum edilmekte, sürüm sürüm süründürülmektedir.

Dünya globalleşmiş, temel insan hakları ve hürriyetleri bütün medenî insanlık tarafından kabul edilmiştir. Bizdeki düzen bunu kabul etmek istemiyor.

Laiklik diyorlar. Bizde kesinlikle laiklik yoktur. Bizim sistemimiz devletin, siyasî rejimin dini baskı altında tutması, kontrol etmesi esası üzerine kurulmuştur. Yüz bin imamı, müezzini, müftüsü, vâizi, din hocası olan; bunların maaşları ve emeklilikleri devlet bütçesinden ödenen bir sisteme laik demek için insanın aklını yitirmiş olması gerekir.

Bizdeki uygulanma şekliyle laiklik din düşmanlığıdır, devlet terörüdür, diktatörlüktür.

Türkiye’de yaşayan Ermeniler kendi patriklerini serbestçe seçebiliyorlar da Müslümanlar niçin kendi din başkanlarını hür ve serbest bir şekilde seçemiyor?

Türkiye’de masonlar, Bahailer, Yahova Şahitleri, Rotaryenler, Lionsçular, ateistler alabildiğine hür ve serbest de Müslümanlar niçin değil?

Ne kadar tatlısu Müslümanı, dinsiz, ateist varsa dindar ve sünnî Müslümanları suçlayıp duruyor, onları dinî inanç ve yorumlarından dolayı kınıyor, tehdit ediyor. Medenî bir ülkede inançlar, dinî görüşler tartışma konusu olur mu? Herkesin inancı kendisine aittir, nasıl istiyorsa o şekilde inanır ve bu yüzden asla rahatsız edilmez.

Dine, dindarlara saldıran militan ve terörist kişiler bu işleri resmî ideoloji hesabına yapmakta yahut onu kullanmaktadır. Bugün hangi medenî, ileri, hukukun üstünlüğü rejimine sahip ülkede resmî ideoloji hakimiyeti ve saltanatı vardır?

İspanya’da Frankizm, Portekiz’de Salazarizm, Almanya’da Nasyonal Sosyalizm, İtalya’da Faşizm, Rusya’da Marksizm, başka ülkelerdeki resmî ideolojiler sona erdi, bizde ise hâlâ böyle bir idelooji var. Nedir bu ideoloji? Kemalizm mi? Hayır. Atatürk’ü kullanıyor, sömürüyorlar. Bugünkü resmî ideoloji kesinlikle Kemalizm değildir. Mustafa Kemal’in adını kullanan, onu bayraklaştıran, eklektik yapılı bir ideolojidir. Sağcısı, solcusu, marksisti, kapitalisti, milliyetçisi, kozmopoliti, reformcu Müslümanı, masonu velhasıl hepsi Atatürkçü… Nasıl oluyor bu? Olur mu böyle şey?

Laiklik tek başına bir şey ifade etmez. Ülkede gerçek demokrasi, hukukun üstünlüğü sistemi, evrensel ve temel insan haklarına saygı ve riayet, adalet olmazsa laikliğin bir kıymeti olur mu?

Şu aydın geçinen adamların söylediklerine bakınız:

Laiklik olmazsa demokrasi de olmazmış. Yahu bu adamlar bilmiyorlar mı ki, Anayasası’nda resmen laiklik yazılı olan tek devlet Fransa’dır. İngiltere’de din ve devlet birliği vardır, hükümdar orada millî kilisenin başıdır.

İngiltere’de, 1944’ten beri her sabah derslere başlanmadan önce kolejlerin kiliselerinde, bütün öğrencilerin katılması mecburî olan âyin ve ibâdet vardır. Bizde böyle bir şeyi istemek gericilik olur.

ABD’de paraların ve pulların üzerinde “Biz Allah’a güveniyoruz” yazılıdır. Bizde böyle bir şeyi isteyen çağdışı kafalılıkla suçlanır.

Laik Fransa’da devlet bütçesinden Katolik kilisesinin özel okullarına yardım yapılmaktadır. Mitterand bir ara bu yardımı kesmeye kalkmıştı da kıyametler kopmuştu, sonunda başaramamıştı. Bizde Müslümanların özel İslâm liseleri açmasını istemek büyük bir suç olur.

Türkiye’deki siyasî, sosyal, kültürel buhranda medyanın büyük rolü vardır. Ülkemizde maalesef medya dehşet saçmaktadır. Son günlerde birtakım çağdaş, ilerici, ehl-i dünya yazarlarda bir yumuşama, gerçekleri kabul etme, militan laiklere karşı yapıcı tenkitlerde bulunma gibi müsbet gelişmeler görülmektedir. Bu gelişme, ülkemizin geleceği bakımından ümit vericidir.

Türkiye’yi kurtaracak, yükseltecek, düze çıkartacak şeyler çoğulculuk, çeşitliliğe hürmet, uzlaşma, barışma, yeniden yapılanmadır. Osmanlı sisteminde bu vardı. Devlet İslâm devletiydi, Şeriat esastı ama başka dinlere, başka kültürlere, başka kimliklere, başka “milletlere” saygı gösteriliyordu. Osmanlı ülkesinde yaşayan herkes inançlarında, dininde, kimliğinde, lisanında, inandığı gibi yaşamak hususunda büyük hürriyete sahipti. İspanya’dan koğulan, Hıristiyan ülkelerde zulme uğrayan Yahudiler Osmanlı barışının şemsiyesi altında huzur ve güven içinde yaşamışlardır. Mesihliğini iddia ve ilan eden Sabatay Sevi bile, kardeşlerini ve etrafındaki bazı kimseleri Osmanlıya ait toprakların bazılarına kral yaptığı halde idam edilmemiştir. Tarihimizdeki, mazimizdeki, kendi kültürümüzdeki bu tecrübelerden, bu başarılı uygulamalardan ibret almamız gerekmez mi?

Türkiye ya bozuk sistemi, miadı dolmuş ideolojiyi, faşist baskıları geride bırakarak gerçek demokrasiye, hukukun üstünlüğü sistemine, temel ve evrensel insan haklarına saygı ve riayet iklimine, millî kültür, kişilik ve kimliğe yönelecek; yahut gittikçe batacak ve gerileyecektir. 15 Kasım 1999