Medeniyet Yarışını Niçin ve Nasıl Kaybettik?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Şubat 2019
Pazar
Müslümanların bu ülkede kültür ve medeniyet yarışmasını kaybetmelerinin bazı sebeplerini arz etmek istiyorum:
1. Yarım yüzyılı aşan bir müddet içinde en zeki, en kabiliyetli, en istidatlı çocuklarını doktorluk ve mühendislik sahasında yitirmiş olmalarıdır. Tababeti ve mühendisliği hor gördüğüm sanılmasın. Lakin bir milyon doktor, bir milyon da mühendis yetiştirseniz ülkeyi yine siz idare edemezsiniz; siyasî, kültürel, iktisadî hayata hâkim olamazsınız. Müslümanlar son elli altmış yıl içinde en zeki, en akıllı (zekâ ile akıl başkadır), en kabiliyetli, en istidatlı, (müsbet mânâda) en hırslı çocuklarını eğitimci, öğretmen, üniversite mensubu yetiştirmiş olsalardı Türkiye’yi meşru yollardan ellerine geçirmiş olurlardı.
2. Müslümanlar medya sahasında da gerekenleri yapamamıştır. Medya birinci güç olacak ve Müslümanlar bu sahada ikinci ligde oynayarak ülkenin kontrolunu elerinde tutacaklar… Böyle bir şey mümkün müdür? Son otuz yıl zarfında dış ülkelerde okumuş, birkaç yabancı dil bilen engin bir şehir ve medeniyet kültürüne sahip beş yıldızlı medyacılar yetiştirmiş olsaydık bizim de hem tiraj, hem tesir bakımından birinci ligde oynayan gazetelerimiz, televizyonlarımız, yayınevlerimiz olurdu. Müslümanlar medya yarışmasını kaybetmişlerdir.
3. Müslümanlar islâmî hizmet ve faaliyetleri İslâm ahlâkının hüküm ve preniplerine göre yürütememiştir. İslâmî hizmetler ve faaliyetler büyük ölçüde (Herkesi ve hepsini itham etmiyorum) din rantına, din sömürüsüne âlet edilmiştir. Birtakım arivist canavarlar din bezirgânlığı, mukaddesat istismarı ile efsanevî servetlere sahip olmuşlardır.
Yüce İslâm dini ranta âlet edilmiştir. İslâmî hareket birtakım habîs ve alçaklar tarafından kirletilmiş, dejenere edilmiştir. İleride cesur tarihçilerin fikir savcılarının bu konuda delilli, isbatlı raporlar hazırlamaları, kitaplar yazmaları gerekmektedir. İslâm’a ve Müslümanlara en büyük kötülüğü din sömürcüleri yapmıştır.
4. Bir kısım İslâmcılar, 1400 yıllık İslâm tarihinin en başarılı islâmî uygulaması olan Osmanlı sistem ve modelini bırakarak, İslâm düyasındaki bazı başarısız ve yetersiz ideolojileri, hareketleri, cereyanları örnek almışlardır. Onlar Vehhabîlik, Selefîlik, Mezhepsizlik, Mevdudî hareketi, Arap dünyasındaki bazı aktivist doktrinler ile kurtulabileceğimizi sandılar. Bazı ilâhiyatçılarımız Farmason Cemalüddin Afganî’nin fikirlerinin ve metodunun peşine düşerek kurtulabileceğimiz kuruntusuna kapıldı. Hattâ İslâmcı hareketin içinden öyleleri çıktı ki, Şiî âlimlerinin bile reddettiği zındık Ali Şeriatî’yi bir kutub ve mürşid gibi baştacı etti.
5. Elli sene boyunca Müslümanlar İmam-Hatip mektepleri, Kur’ân kursları, Yüksek İslâm Enstitüleri ve İlâhiyat fakülteleri ile kurtulabileceğimizi sandılar. Diğer okullara ve fakültelere önem vermediler. Beş yüz İmam-Hatip okulu, binlerce Kur’ân kursu açıldı ama bir tek (islâmî özel) meslek lisesi, güzel sanatlar koleji açılmadı. Koskoca bir ülkeyi, devleti imamlarla, müezzinlerle, müftü ve vâizlerle, hâfızlarla yönetebileceğimizi sandık.
6. Kırsal kesim, varoş, taşra zihniyeti ve kafasıyla sosyal ilimlere ve branşlara, güzel sanatlara ve estetiğe, mimarlığa, dekorasyona, geleneksel sanatlara önem vermedik.
7.İslâm’ın bir şehir ve medeniyet dini ve sistemi olduğunu idrak edemedik. Köylerden, gecekondu mahalle ve semtlerinden, taşradan, varoşlardan büyük şehirleri aydınlatıp feth edebileceğimizi sandık.
8.Kırk yılda kırk bin yeni cami yaptırdık (Bunların kırkı mimarlık ve sanat bakımından güzel ve kaliteli oldu, otuz dokuz bin dokuzyüz altmışı sanatsız ve çirkin oldu). Onbinlerce meşruta, şadırvan, cami helâsı yaptırdık. Yekun olarak cami hoparlörlerine, kaloriferlerine, klimalarına, sanatsız süslere trilyonlarca dolar harcadık ama beyinsizliğimiz ve kültürsüzlüğümüz yüzüden bir tek islâmî bilgi bankası, bir tek islâmî stratejik araştırmalar enstitüsü, bir tek dünya çapında ilmî enstitü, bir tek yüksek akademi kuramadık.
9. Birtakım popülist, şarlatan, soytarı, hokkabaz, şubedebaz arivistlerin, din bezirgânlarının, baronların peşine düştük. Onların saçma sapan reçeteleriyle kurtulacağımızı sandık. Bu reçetelerin hayata geçirilmesi için elli yılda trilyonlarca dolar yardım ve bağış yaptık. Sonunda işte bugünkü hale düştük.
10. Bu memlekette nice islâmî hizmet ve faaliyet -cesaretle beyan etmeliyim- zekâ özürlülüğü seviyesinde yürütülmektedir. Yüksek akılla, hikmetle, ilim ve kültürle, istişare edilerek yapılan hizmetlere bir şey dediğim yoktur. Medenî, vasıflı, yüksek, vicdanlı, ahlâklı, faziletli, hikmetli, karakterli Müslümanlar hizmet ve faaliyetleri, ehliyle istişare ederek yürütürler. Câhil, kültürsüz, gururlu, yobaz, geri zekâlı, kendini bir şey sanan koflar ve boşlar ise istişare etmez. Ehliyle istişare etmeden bir cami yaptırırlar, inşaata bir milyon dolar harcarlar. Sonunda mimarlık ve sanat bakımından son derece çikin bir bina yükselir. Ehliyle, bilenlerle, işin uzmanlarıyla istişare etmiş olsaydılar, aynı para ile son derece güzel, sanatlı, üstün bir bina yapılabilirdi.
11. Milyonlarca Müslüman Yüce İslâm dini ile kendi cemaat, tarikat, meşreb, grup, hizip ve fırkalarını özdeşleştirmiştir. Bu, hem sapıklıktır, hem de büyük bir mantıksızlıktır. Bütün ile parça eşit olur mu? Bütün, parçanın içine sığdırılabilir mi? Hattâ bazıları sapıklıkta ve ölçüsüzlükte o kadar ileri gitti ki, kendi cemaatini dinden daha önemli görmeye başladı.
12. Bazı Müslümanlar ve İslâmcılar kendi hazretlerini, baronlarını, önderlerini putlaştırdılar. Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığı, mâsum imam (günah işlemez önder) inancını ve ilkesini kabul etmediği halde birtakım din baronları kutsallaştırıldı, putlaştırıldı, mâsum olarak tanıtıldı. Onlara karşı hiçbir tenkit, sorgulama yapılmadı. Topladıkları milyarlarca doların hesabı istenmedi. Olumlu ve faydalı tenkitler yapanlar en ağır hakaretlere maruz bırakıldı. İşte, Batınîlere mahsus bu mâsum imam itikadı bizim belimizi kırmıştır.
13. Bir kısım Müslümanlar ve İslâmcılar da, kendileri farkında olmasalar bile Haricî fırkasının ilkeleriyle hareket etmiştir. Bu adamlar, Ehl-i Sünnet camiasının çeşitlilik içinde bir vahdet teşkil ettiğini anlamamışlardır. Bu konuyu anlatmak için kocaman bir kitap yazmak gerekir.
14. Sıkıntılarımızı, dertlerimizi, problemlerimizi, güçlüklerimizi sadece kemmiyetle (kelle sayısı) halledebileceğimizi sandık; keyfiyete, vasfa önem vermedik. Muktedir olmadığımız halde, sayı çokluğu ile iktidar olabileceğimiz kuruntusuna kapıldık.
15. İslâmî hareket içinde büyük ağırlığı ve tesiri olan bazıları dinde reform, yenilik gibi şeytanî kuruntulara kapıldılar. Nice Kur’ân âyetinin ve Peygamber hadîsinin bugün geçerli olmadığını, bunların “Tarihsel” olduğunu iddia eden Pakistanlı Fazlurrahman’ın yanlış ve bâtıl mezhebine sarıldılar. Kimileri mezhepleri ve fıkhı inkâr etti. Bazıları telfik-i mezahib ile kurtulabileceğimizi sandı. Ehl-i Sünnet geçinenler bu bozuk ve yanlış fikir ve tezlere gereken cevapları vermediler, onları redd ü cerh etmediler. Müslümanların kafaları karıştı. Din kültürü sahasında anarşi meydana geldi.
16. Beş vakit namaz ve cemaat ihmal edildi. Birtakım ahmak ve beyinsizler namazsız, cemaatsiz kurtuluş ve selâmet olacağını sandılar. 07 Temmuz 2003