Medine Yahudileri Nereye Hicret Ettiler?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Aralık 2018
Resulullah Efendimiz (salat ve selam olsun ona) zamanında Medine’den sürülen Yahudilerin bir kısmı bugün bizim hudutlarımız içinde bulunan bir şehre yerleştiler.
Daha sonra Hazret-i Ömer bütün Yahudileri Arabistan’dan kovdu, kovulan Yahudilerin bir kısmı Anadolu coğrafyasına yerleşti.
Bunlar Yahudi kimliğiyle varlıklarını sürdürmekte zorlanınca dıştan Müslüman oldular, asıl kimliklerini gizleyip içlerinde sakladılar.
Osmanlı Devleti zamanında Kürt Yahudileri vardı. Onlar Cumhuriyet’ten sonra dıştan Müslüman oldular.
Sadece bu saydıklarım değil… Dünyanın her yerinden Osmanlı Devleti’ne Yahudi mülteciler geldi. Devlet bunların hepsini İstanbul’a İzmir’e yerleştiremezdi. Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağıttı. Bunlar açık Yahudi kimliğiyle barınmakta zorlandıkları için genellikle Alevî, Bektaşî boyasıyla Müslüman oldular. Asırlar, nesiller geçti Türkiyeli kimliğini Müslüman halk kadar benimsediler.
Bu kriptoların bir kısmı modern Türkiye’nin kurulmasında büyük rol oynadılar.
Cumhuriyetin fırtınalı yıllarında öğretmen oldular, subay oldular, bürokrat oldular, akademisyen oldular, gazetecilik yaptılar. Onlar dıştan Müslüman görünüyordu ama ilhamlarını Talmud’tan, Sabatay Sevi’den alıyorlardı.
Türkiye’deki Kriptoları, Sabataycıları bilmeden, anlamadan, incelemeden bugünkü sistemi, düzeni, rejimi anlamak, değerlendirmek mümkün değildir.
Daha Osmanlı İmparatorluğu zamanında Komünist-Sosyalist ideolojiyi bu ülkeye Müslümanlar getirmemiştir. İnceleyin, bu yolda öncülük ve önderlik yapanların hepsi Dönmedir, Kriptodur.
Nazik ve hassas soruya gelelim: Bugünkü Türkiye, Dönme ve Kripto tesirlerinden arınmış bir Türkiye midir? Bendeniz bu soruya şu cevabı veririm: Bırakın tesirlerinin kırılmasını, aksine daha güçlü, daha etkili bir durumdadırlar. İslâmcılık hareketlerinin içine sızmışlar ve bu hareketleri yönlendirmektedirler.
Kriptolar, Dönmeler derken Pakradunîleri de unutmamak gerekir. Dönmeler az buçuk biliniyor ama Pakradunîleri tanıyan yok.
On dokuzuncu asrın son çeyreğinde Adana tarafında Osmanlı Devleti’ne karşı patlak veren Ermeni isyanlarının arkasında Pakradunîler vardır. Onlar bu isyanlarla sadece Osmanlı’ya değil Ermeniliğe de büyük zarar vermişlerdir.
Şu anda Ankara’da dıştan sofu Müslüman görünen güçlü, etkili Pakradunîler var mıdır? Bendeniz bu soruya cevap veremem, sadece soruyorum.
Bu sorular gazeteci lisânıyla halledilmez. Kudretli ilim adamları, güçlü araştırmacılar kütüphanelere gidecekler, arşivlere inecekler, belgelere ve bilgilere ulaşacaklar… Yıllarca inceleme yapılacak, ortaya binlerce vesika çıkartılacak, bunlar tahlil edilecek ve sonra bir heyet sentez yapacak.
Türkiye Müslümanları bunu yapamıyorlar. Kültür seviyeleri, entelektüel olgunlukları yeterli değil.
Bu konularda çok acayip, çok yakıcı, çok kesici bilgiler ve belgeler var mıdır? Hiç tereddüt etmeden vardır diyebilirim. Lâkin bunlara ulaşacak, bunları anlayacak, bunları çözecek entelektüel boyut yoktur.
Küçük bir örnek vereyim: On dokuzuncu asırda Orkun yazıtları açıkta duruyordu Türkler onların etrafında koyun otlatıyorlar, at koşturuyorlardı. Sonra Danimarkalı Thomsen onlar hakkında ilmî kitap yazdı, ilim ve kültür âlemine tanıttı.
Bugünkü Müslümanlar, istisnalar dışında, Orkun âbideleri’nin gölgesinde koyun otlatıp at koşturan Türkler gibiyiz.
Bendeniz yeterli bir servete sahip olsam Türkiye’de ve İslâm Dünyası’nda
yazdırtmak için, büyük paralar vererek birkaç güçlü gayrimüslim tarihçi bulurum ve onlara bu kitabı yazdırırım. Mesela Gershom Scholem gibi tarihçiler.
Çeşit çeşit şahıslar ve gruplar Bediüzzaman’a ve Risâle-i Nurlara sahip çıkarak kendilerini Nurcu olarak tanıtıyor. Bunların arasında inanç, görüş, metot ve İslâm’ı hayata uygulama bakımından birtakım farklılıklar, uyumsuzluklar görülmektedir. Bu konuda bazı gerçekleri açıklamak vâcip olmuştur. Şöyle ki:
1.
Ehl-i Sünnet’ten az veya çok ayrılanlar gerçek Nurcu değildir.
2.
kılmayanlar, namaz konusunda ihmalkarlık yapanlar, namazları hafife alanlar gerçek Nurcu değildir.
3.
Şer’i tesettüre taraftar olmayanlar, tesettürlü kadınların açılmasını isteyenler yahut aldatmaca
4.
Ona göre
Bir ara zaruret icâbı Risâle-i Nurların Latin harfiyle basılmasına ve yayınlanmasına ruhsat vermişse de bu geçicidir. Latin-lâdinî yazıya taraftar olanlar gerçek Nurcu değildir.
5. Bediüzzaman
Onun bu görüşüne taban tabana zıt ve aykırı olarak ictihad taraftarları gerçek Nurcu değildir.
6. Bediüzzaman,
Şu veya bu kavmiyetçilik
yapanlar gerçek Nurcu olamaz.
7.
Abdülkadir Geylanî, İmamı Rabbanî, Şah Bahaüddin Nakşibend gibi tasavvuf büyüklerine
demiş, onlara saygı göstermiştir.
8. Bediüzzaman,
para toplanmasına taraftar değildi. Muazzam hizmetlerini ve fütuhatını harika bir şekilde parasız pulsuz yapmıştır. Bediüzzaman ve Risâle-i Nur adına para toplayanlar, hattâ zekat bile alanlar gerçek Nurcu değildir.
9. Bediüzzaman,
, yolundan giden talebelerini Risâle-i Nurlar vasıtasıyla Kur’an hizmetlerine yönlendirmiştir.
10.
Ne şahsı için, ne de hizmet için zekât parası toplamıştır. Çünkü o, herkesten daha iyi ve sağlam şekilde,
Müslümanların zekâtlarını, Kur’ana Sünnet’e fıkha Şeriat’a aykırı olarak toplayanlar, böylece Müslüman fakirlerin miskinlerin borca batmışların perişan olmuş muhacirlerin haklarını gasp edenler gerçek Nurcu değildir.
11.
O,
Ehl-i Kitab’ın ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduğunu iddia edenler gerçek Nurcu değildir.
12.
13. Bediüzzaman
buyurmuşlardır. Dini politikaya alet edenler gerçek Nurcu değildir.
14. Bediüzzaman,
İslâm’ın cadde-i kübrâsında yürümüş, Sevâd-ı Azam dairesi içinde bulunmuş muhterem ve mübarek bir zâttır. Az veya çok bidat cereyanlarına bulaşmış kimseler gerçek Nurcu değildir.
Bendeniz bu kadar yazıyorum. Bediüzzaman’ın mirasına hizmet eden hakiki has Nurcuların bu konularda Müslümanları uyarmalarını, aydınlatmalarını, bilgilendirmelerini bekliyorum. Nurculuk bir
değildir; İslâm’a imana Kur’ana Şeriat’a ümmete ve ahlâk-ı İslâmiyye’ye, Ehl-i Sünnete bir hizmet metodudur. 22 Kasım 2012