Salı

 

İstanbul 1919 ile 1922 yılları arasında, Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri tarafından işgal edilmişti.

Tarihimizin çok kara bir devresidir o işgal yılları.

Dindar halk, gerçek vatanseverler kan ağlarken, bir kısım hainler de işgal kuvvetleriyle içli dışlı olmuşlar, nice dolaplar çevirmişler, hattâ karılarıyla birlikte

(O devirde!)

eğlenceli toplantılara katılıp işgal kuvvetlerine mensup subaylarla el sıkışıp, tebessüm ederek görüşmek hamiyetsizliğini bile irtikab edenler çıkmıştır.

Ankara’daki Büyük Millet Meclisi hükümetinin

Şer’iye Vekaleti

(Şeriat İşleri Başkanlığı)

bu hainler hakkında bir bildiri yayınlamış,

savaş bittikten ve İstanbul tekrar elimize geçtikten sonra biz yapacağımızı biliyoruz

denilmişti ama zaferden, kurtuluştan sonra neler olmamıştı ki…

Şimdi ülkemiz yine zor günler geçiriyor.

Bir başka kurtuluş mücadelesi içinde olmamız gereken vahim günlerdeyiz.

Hıyanet, soygun, kokuşma, talan, yağma almış yürümüştür. Milletimizin kimliğine karşı amansız bir savaş açılmıştır. Yüzelli milyar dolara yaklaşan iç ve dış borçlar belimizi bükmektedir. Nice temel müessese yıpranmış, kirlenmiş, çökecek hale getirilmiştir. İnsan hakları ihlâl edilmekte, hukuk çiğnenmekte, demokrasinin ırzına geçilmektedir.

Bütün bu hengame içinde çeşitli kesimlere mensup bazı insanlar yine yamukluk yapmakta, soygun ve talanlarına devam etmektedir.

Onlar,

“Yahu memleket batacak hale geldi. Bir müddet için hırsızlıklarımızı, talan ve soygunlarımızı durduralım…”

derler mi? Kesinlikle demezler. Yarın Kıyamet’in kopacağını bilseler bu namussuzlar yine hırsızlıklarına, talanlarına, haramiliklerine devam ederler. Alışmış kudurmuştan beterdir. Bu herifler soymaya, hortumlamaya alışmış, bu işlerin mübtelâsı olmuştur.

Ülkenin en büyük gücü medyadır, yani büyük gazeteler ve televizyonlardır.

Medya düzelse birçok iş de düzelir.

Medyada bozukluk olursa Türkiye düzelmez.

Siyasî iktidarlar medya ile başa çıkamayacak hale gelmişlerdir.

Medya, eski Yeniçeriler gibi sultanları tahtından indirecek, nice izzet ve ikbal sahibini tepetaklak edecek hale gelmiştir.

Bizde büyük medya medyalıktan çıkmıştır. Medya sahiplerinin bankaları, holdingleri, dev şirketleri, doların milyarı ile ölçülen maddî güçleri ve imkânları vardır.

Birkaç namuslu, vatansever aydın kişi bir araya gelecek, biraz sermaye bulacak ve günlük gazete çıkartacaklar… Böyle bir hayalin gerçekleşmesi bu devirde mümkün değildir.

Gazete çıkartmak için trilyonlar gerekmektedir.

Büyük medya gerektiğinde zararına gazete satabiliyor, onlarla rekabet mümkün değildir. Namuslu, vatansever, az paralı aydın bir grup gazete çıkartabilse bile bunu dağıttıramaz.

Ülkenin bir numaralı siyasî, kültürel, sosyal gücü olan medya kartellerin, tekellerin kontroluna girmiştir. Büyük medya uyduruk, sun’î

(yapay),

faydasız, aldatıcı bir gündem oluşturmuştur. Milyonlarca sade vatandaşın beyni yıkanıp duruyor.

Müslüman kesimden gazete sahibi olan bazı kesan da

(hepsini kasdetmiyorum)

iki arada bir derede şaşırıp kalmıştır.

Gazetecilik ne demektir?

Doğruları yazmak, eğrilerle mücadele etmek; iyiliklerin hakim olması, kötülüklerin izalesi için çalışmak değil midir?

Sağlıklı bir düzen içinde medya en büyük murakıp

(denetimci),

ılımlı ve bilge bir muhalif olmak zorundadır.

Bazı Müslüman gazete patronları ise yağcılıkta birinci olmuşlardır. Onların gazeteleri,

kurmuş oldukları imparatorluğun basın bülteni haline gelmiştir.

Bütün iktidarlara yağ çekilecek,

hiçbir fincancı katırı ürkütülmeyecek,

her devirde parsadan pay alınacak, daha zengin olunacak… Gazetecilik bu mudur? Hizmet bu mudur?

İngiltere’yi The Times’siz düşünmek mümkün müdür?

Kaliteli, yüksek, güvenilir bir basın

Anayasa Mahkemesi kadar lüzumlu ve hayatîdir.

Ülkenin büyük haydutları, büyük hırsızları, büyük talancıları, büyük haramileri bir kısım güçsüz gazetelerin tenkit ve feryatlarına aldırmıyor bile.

“Zırlayıp dursunlar, bize bir şey yapamazlar, bir müddet zırlarlar ve sonra susarlar, bizim götürdüklerimiz yanımıza kâr kalır…”

diyorlar.

Peki, medya konusunda hiç ümit yok mudur? Televizyon konusu hakkında bir şey diyemem ama günlük gazete konusunda hâlâ küçük bir ümit olduğunu sanıyorum. Büyük gazete çıkartılmasa bile, bir

anti-gazete

yayınlanarak çok başarılı, çok müessir, çok faydalı medya hizmeti verilebilir. Bunun için büyük sermaye gerekmez; sadece bir avuç samimi ve fedakâr aydının yayınlayacağı o gazeteyi destekleyecek yurt çapında bir teşkilât gerekir. Bunlar var mıdır?

Statükocu çağdaş ve lâik yüksek tabaka düzenin rantını yiyor

. Maalesef bunların karşısındaki islâmî kesimde de

rant-yerler

çoktur. Bu ikinciler hem din ve mukaddesat rantı, hem de ellerine fırsat geçerse düzen rantı yerler. İslâmî hareketi bu rant-yerler, kemik peşinde koşanlar kirletmiştir.

Müslüman kesimde doların milyonlarıyla oynayan zengin baronlar, ağababalar, pabucu büyükler, hazretler mevcuttur.

Onlar isteseler, onlardan birkaçı yuvarlak bir masa kenarına oturup karar verseler, günde bir milyon satacak ve son derece de tesirli olacak büyük bir günlük gazete çıkartılabilir.

Lâkin bu adamlarda böyle bir niyet yoktur. Onların çok büyük benlikleri vardır. Onların, kâinatın mihveri kendi eneleri vardır; her şey onun etrafında dönsün, tavaf etsin isterler. İmanmış, İslâmmış, Ümmetmiş onlara vız gelir.

Büyük ve tesirli bir gazete çıkartmak için güçlü, vasıflı, üstün gazetecilerden müteşekkil bir kadro kurulması gerekir.

Böyle gazeteciler büyük ücretlerle çalışır. Başka bir yerden gelmelerini isteseniz astronomik transfer ücretleri talep ederler. Öyle ayda bir kaç yüz milyonluk maaşla asla çalışmazlar. Milyarlar isterler.

Tekelci lâik ve çağdaş kartel medyası, müdürlerine ve başarılı elemanlarına ayda beş on bin dolarlık maaşlar ödüyor.

Hattâ otuz bin dolar alan bile varmış.

Onlar bu paraları gazete satarak değil,

bankacılık, holdingçilik, hortumlama yaparak

elde ediyor. Müslüman kesimin böyle gelirleri yoktur ama bazı din baronları, dindar halktan her yıl

yüz milyonlarca dolar yardım toplamaktadır.

Onlar da, bu hizmet ve yardım paralarıyla pekâlâ bir milyon satan, çok tesirli olan gazeteler çıkartabilirler. Lâkin çıkartmazlar. Çünkü onların başka dertleri, başka emelleri, başka çileleri vardır.

Çok satan ve çok tesirli olan bir gazete yalan yazmaz, balon uçurmaz, tek taraflı neşriyat yapmaz, adaletten ve insaftan ayrılmaz.

Güvenilir bir gazete hiçbir şahsın ve zümrenin namusuna, haysiyetine dil uzatmaz.

Uzlaştırıcı olur. Kutuplaştırmaz, birleştirici ve barıştırıcı olur.

İmamı Şafiî hazretleri,

“Asıl fazilet, düşmanın kabul, tasdik ve teslim ettiği fazilettir”

buyurmuşlardır. Kişinin kendinden menkul faziletinin ve kerametinin kıymeti yoktur.

Beyni yıkanmış, zekâ özürlü durumuna düşürülmüş taraftarların övgüleri de bir değer taşımaz.

Fakat karşıtlar, düşmanlar, muarızlar lehinde konuşuyorsa işte kıymetli olan budur.

Müslüman baronlar isteseler kurutmalı rotatiflerle kuşe kağıdı üzerine dünyanın en modern, en güçlü, en kaliteli, en doğru, en güvenilir, en müessir gazetesini çıkartabilirler.

Onlarda bu maddî imkân vardır. Lâkin bu iş sadece maddî imkânla olmuyor. Yanında kültür, ufuk genişliği, ihlâs, istikamet, mürüvvet, vicdan, iz’an, firaset, basiret, fetanet gibi hasletlerin de bulunması gerekiyor. 08 Mart 2000