Pazar

Dairelerin, villaların, köşklerin milyonlarca dolara alınıp satıldığı yüksek ve mutena bir semtten geçiyorduk. Arabayı kullanan dostum, bahçeli bir mâlikânenin önünde “İşte burası medya imparatorlarından filancanın malıdır. Burada birkaç yıl önce başbakanı pijama ile karşılamıştı…” dedi.

Ülkenin başbakanı ziyaretine geliyor, basın imparatoru pijamalı olarak onu huzuruna kabul ediyor…

Şu hadise çok su götürecek hamurlardandır. İşin çeşitli tarafları var: Siyaset… Ahlâk… Medyanın gücü… Daha neler neler.

Büyük gazetelerden birinin genel yayın müdürü bir bakanı şöyle azarlamış: “Ulan git o başbakana, ağzına gelen bütün hakaretleri savur ve işi bitir artık!”

Medya ülkemizde gerçekten çok büyük bir güç haline gelmiştir. O gücün karşısında kimse duramıyor, ona kimse baş kaldıramıyor.

Başka ülkelerde de böyle değil mi? Evet, bütün demokratik ülkelerde medya birinci kuvvet haline gelmiştir ama onu kontrol edecek, frenleyecek, aşırılıkları önleyecek mekanizmalar vardır. Kanun vardır, ahlâk vardır, kamu vicdanının baskısı vardır, yüksek kültür vardır, şehir medeniyeti vardır.

Bizde bir medya imparatoru bugünkü furya içinde bankacılık yapmak hevesine düştü, bir banka aldı. Bankanın altı oyuldu, içi boşaltıldı ve sonra bir sürü rezalet. Sonunda ne oldu? Biraz sarsıntıdan, kısa bir uzaklaşmadan sonra imparator hazretleri tekrar tahtına oturdu. Napolyon’un Elbe’den dönüp tekrar tantana ile Paris’e girmesi gibi.

Büyük gazetelerdeki bazı müdürler, yazarlar, krallar, grandükler, kontlar çılgınca bir hayat sürüyor. Transfer ücretleri milyonlarca dolar, maaşları onbinlerce dolar. Dehşetli villalarda, köşklerde; aylık kiraları binlerce dolar olan lüks dairelerde oturuyorlar.

İmparatorların, kralların, aristokrasinin önünde duracak hiçbir kuvvet kalmadı beşerî planda. Onlar bazen hem savcılık, hem hakimlik, hem de cellatlık yaparlar. Kararlarının temyizi yoktur.

İmparatorlar affetmez. Bir köşe yazarı hoşlarına gitmeyen bir lâf mı sarfetti, gerekirse hemen kapı önüne konulur. Ülkenin, devletin, milletin menfaatlerinden önce medya imparatorlarının menfaatleri gelir.

Pazar günleri büyük bir gazete,

ilaveleriyle birlikte yüz sayfalık bir hacme

sahiptir; fiyatı kurtarmaz, zararına satılır. Peki bu değirmenin suyu nereden gelir?

Büyük medyada Sabataycıların ağırlığı çok fazladır. Zaten imparatorlardan biri Sabataycıdır. Selanik Dönmeleri’nden sonra Farmason biraderler vardır sırada. Sonra militan ve saldırgan ateistler, marksistler, Kemalizm ve laisizm fanatikleri…

Bütün büyük medyada dindar, beş vakit namaz kılan bir Müslüman müdür veya büyük gazeteci göremezsiniz. Müslümanlar, kelle sayısı itibarıyla çoğunluğu teşkil ediyorlar ama medya gibi en büyük siyasî, kültürel, sosyal gücün birinci liginde yoklar.

Birtakım dindar hayırseverler elli yıldır hâfız, imam, hatip, müezzin, hoca yetiştirmek için çalışıp durdular. A mübarekler biraz da birinci sınıf medyacı, gazeteci, fikir adamı, siyaset uzmanı, hukukçu, mimar yetiştirseydiniz ne iyi olurdu.

Müslümanlar dergicilik konusunda da ikinci ligte oynuyorlar. Şu anda önümde büyük boy haftalık bir dergi duruyor. Medya imparatorlarından birine ait bu dergi tam 210 sayfa. Kapağında anadan doğma soyunmuş bir kadın resmi var. Kağıdı lüks, baskısı fevkalâde. Müslümanlar niçin teknik bakımdan kaliteli, lüks dergiler çıkartamıyor? Neleri eksik? Paraları mı? Hayır, Müslüman cephede milyarlarca dolar hayır, hizmet, faaliyet parası var. Peki neleri eksik bu dindar kesimin? Aklı, vicdanı, iz’anı, kültürü, uzmanlığı, gayreti eksik.

Ehl-i İslâm

binlerce irili ufaklı hizbe, fırkaya, cemaate ayrılmış. Yüzlerce gazete ve dergi yayınlanıyor.

İslâm için mi? Hayır, öncelikle cemaat için, cemaat baronu için.

İslâmî kesimde bir yayın organı mı çıkartılacak, başına bu sahada çok ehliyetli ve kabiliyetli bir kişi değil, cemaatin, baronun sadık adamı getirilir.

Müslümanlar medya konusunda büyük oynayamazlar. Büyük oynamak ne demektir?

Çok becerikli, çok başarılı, ufku geniş, tuttuğunu kopartan, samimî, idealist güçlü bir Müslüman grup bir araya gelir ve

“Arkadaşlar biz günde bir milyon adet satacak, çok güçlü ve tesirli bir gazete çıkartmak istiyoruz”

diyerek işe başlarlar. Gaye İslâm’a, millete, ülkeye hizmet etmektir. Müteşebbis heyet dindar kişilerden müteşekkil olabilir ama bu devirde din gazetesi çıkartılmaz. Ülkenin, halkın bütünü için gazete çıkartılır. Çok satacak bir gazetenin bol sayfalı olması gerekmez. Sayfa adedi az olsun ama içinde mükemmel röportajlar,

önemli haberler, güçlü yorumlar, ifşâlar, bombalar bulunsun. Şu sıralarda o kadar büyük bir kokuşma, yolsuzluk tufanı, rezalet var ki, her gün bir iki bomba patlatsanız, birkaç pis dosyayı gözler önüne serseniz yine de yayınlamakla bitmez.

Halk, ülkeyi ve insanlarını bütünlüğü ile kucaklayacak bir gazeteye hasrettir. Böyle bir gazete kimsenin gözünün yaşına bakmaz. Sabataycıları, düzencileri, masonları teşhir ve tenkit ettiği gibi, Müslüman kesimin içindeki din sömürücülerini, hizmet paralarını zimmetine geçirenleri, arivist Müslümanları da tenkit eder. Hattâ bu ikincilere daha fazla yüklenir. Sağcı solcu, Sünnî Alevî, dinci lâik herkes anlar ve bilir ki, bu gazete sadece doğruları yazıyor, ülkenin ve halkın menfaati için yayın yapıyor.

Müslümanları uyarıyorum:

1. Medya birinci güç olmuştur. Medya konusunda üstünlük sahibi olmazsanız bu memlekette birinci sınıf vatandaş olarak izzet, güvenlik, hürriyet ve haysiyet içinde yaşamanıza imkan yoktur.

2. İslâmî gazete çıkartmakla bu mesele halledilemez. Gazeteyi çıkartanlar Müslüman, dindar olabilir ama artık din gazetesinin zamanı değildir. Gerçeklere, ülkeye, halka, Türkiye’ye hizmet etmek için kucaklayıcı, uzlaştırıcı bir gazete çıkartılması gerekir. Temiz olmaları ve mal beyanı vermeleri gereken vasıflı, güçlü, üstün, işten anlar, başarılı, ahlâklı, karakterli müteşebbislerle ve yine böyle kadrolarla birinci sınıf gazete çıkartılabilir.

Kimler öncülük edecekse, hangi gruplar ve ekipler bu işi yapacaksa bir an önce ortaya çıkmaları ve harekete geçmeleri gerekir. 12 Şubat 2001