Medya ve İslâm
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Mart 2019
Cuma
Belki otuz altı defa yazdım, tekrar ediyorum: Müslümanlar ülkenin güçlü, vasıflı, üstün medyasına sahip olmadıkça bugünkü zilletten, esaretten, mahkumiyetten, hakaretten kurtulamazlar. Herkes, iki kere iki dört eder gibi bu gerçeği bilmelidir.
Yahudi cemaati ileri gelenlerinden Harry Ojalvo Türkiye’de bir buçuk milyon Yahudi kökenli Türk, yani Sabataycı olduğunu iddia etti. Bu rakam bence fazladır. En fazla 200 bin civarında Selanik Dönmesi, Avdetî vardır tahmin ediyorum. İşte bu gizli ve esrarlı azınlık büyük Türk medyasının yüzde kırkına hakim bulunuyor. Çok büyük ve güçlü günlük gazetelere, haftalık dergilere, televizyon kanallarına sahipler. Medya konusunda terazinin bir kefesine birkaç Sabataycı koysak, öbür kefesine 60 milyon Müslüman koysak, birkaç Sabataycı ağır basar. Çünkü onlar medya faaliyetlerinde bizden daha başarılı, daha istidatlı, daha müessirdir.
Sabayatcılar ve diğer İslâm karşıtı güçler medya sahasında niçin başarılı oluyor? Çünkü onlar, (Türkiye ölçülerinde olsa bile) şehir kültürüne sahiptir. Yüksek burjuva sınıfına mensuptur. Avrupa ve Amerikan üniversitelerinde okumuş binlerce elemanları var.
Müslümanlar köylü ve taşra kültürü ile medya sahasında başarılı olamazlar. Olamıyorlar.
İslâmî medyada dehşetli bir sansür uygulanmaktadır. Öyle islâmî gazeteler vardır ki, din düşmanları aleyhinde tek satır yazmaz. Çünkü o gazeteler İslâm’ı ve Müslümanları korumak için değil, patronlarının şahsî servetini çoğaltmak ve korumak için yayınlanmaktadır.
Başka bir islâmî gazete bir cemaat hazretinin emrindedir ve ol hazret ne istiyorsa, nasıl düşünüyorsa, ne gibi bir metod takip ediyorsa onların dışına çıkamaz.
Müslümanlar Le Monde, The Times gibi gazeteler çıkartmadıkça zilletten, esaretten, rezaletten, itilip kakılmaktan, hakaret işitmekten, sömürge yerlisi muamelesi görmekten, ikinci sınıf vatandaş olmaktan kurtulamayacaklardır.
“Önümüzdeki seçimleri kazanırız ve devletin tepesinden işleri düzeltiriz…” Ben böyle dualara âmin demem. Bu mümkün bir şey değildir. Seçimleri yüzde seksen oy alarak kazansanız bile, bu medya varken iktidar olamazsınız. Hem siz olamazsınız, hem de karşıtlarınız buna izin vermez.
Müslümanların çıkartacakları güçlü, vasıflı, üstün gazete ve dergiler hikmetin (bilgeliğin) kontrolünde olmalıdır. Din baronlarının keyiflerine, kaprislerine âlet olan basın organlarından hayır gelmez.
Türkiye’de böyle bir medya kuracak güçlü Müslüman şahsiyetler yok mudur? Galiba yoktur ki, çıkartamıyorlar.
Güç ne demektir?
Güç ilim, irfan, uzmanlık, tecrübe, birikim, ehliyet, kültür, danışma, hikmet, zekâ, feraset, fetanet demektir. Başarı bunlara sahip iyi niyetli, ahlâklı, faziletli, ihlâslı, istikametli kimselere verilir.
Bunlar ne biçim adamlar ve kadınlar. Allah yokmuş. Varsa da bir işe karışmazmış. Rüzgârın esmesi havadan, zelzelenin sarsması faydan, ateşin yakması sıcaklıktan, suyun boğması havasızlıktan olurmuş. İnsan maymundan türemiş. 1400 küsur yıl önce gönderilen İslâm’ın kuralları eskimişmiş. Peygamber -hâşâ- çöl Arabıymış.
Hayret, bunlar geçmiş hâdiselerden, tarihten de ibret almıyorlar. Rusya’da Bolşevik devrimi yapıldıktan sonra Bezbojnik (Allahsızlar) teşkilâtı kurulmuş, dine ve mukaddesata savaş ilan edilmişti. Sonunda ne oldu? Allahsızlar bütün güçlerine, imkânlarına, gayretlerine rağmen savaşı kaybettiler.
Allah’a, Peygamber’e, Kur’ân’a, İslâm’a savaş ilan edenler, bu savaşı mutlaka kaybedeceklerdir. Kazanmaları mümkün değildir. Arnavutluğun diktatörü Enver Hoca, 1966’da dini, inanmayı, ibadeti yasaklamıştı. Bütün camiler, kiliseler, sinagoglar kapatılmıştı. Sonra ne oldu? Enver Hoca mezara girdi, koyduğu yasaklar kalktı, rejimi yıkıldı.
Bir ülkedeki hâkim dine ve onun mensuplarına saldırmak akıl kârı mıdır? Hangi medenî, ileri, adaletin hüküm sürdüğü ülkede böyle bir düşmanlık yapılmaktadır?
Ben intikam taraftarı bir Müslüman değilim. En güzel intikam aftır. Eskiler “Afv, ahsen-i intikamdır” demişlerdir. Ancak herkes benim gibi yumuşak huylu olmaz. Bunca zulüm, hakaret, saldırı, eziyet bir gün geri tepecek diye korkuyorum. Zulüm bumerang gibidir, döner dolaşır, yapanın tepesine iner.
İnançsızsan bunu içinde sakla. Saldırganlığı, militan dinsizliği, Allah’a ve Peygamber’e hakareti bırak. Memlekete, devlete, millete yazık oluyor. 2000 yılına ne kaldı? Biz hâlâ nelerle uğraşıyoruz. Gemi batıyor, siz onu kurtarmaya baksanıza.
Çok üzüntülü ve endişeliyim. Büyük bir azab inmesinden korkuyorum. Sadaka verin, dua edin, uygun ve güzel şekilde emr-i mâruf ve nehy-i münker yapın, ibadetlerinizi çoğaltın, sünnetlere uyun, iyilik yapın. Umulur ki, korunur ve kurtulursunuz. Sakın ola ki, “Biz sadece kendi hizmetimize bakarız, başka hiçbir şeye karışmayız, İslâm’a ne kadar saldırılırsa saldırılsın toleransla karşılarız. Allah’a ve Peygamber’e hakaret edildiği vakit susarız ama hocamıza ve cemaatimize saldırılınca tepki gösterir, müdafaa ederiz” demeyin.
Her gün Uhud Dağı kadar sadaka verseniz, nice salih amel işleseniz bile, şayet emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını terk ederseniz gelecek umumî musibet ve belâdan siz de nasibinizi alırsınız. 02 Ekim 1999