Perşembe

 

Kartel medyasının memleketin haliyle ilgilendiği yok. Resmî ideolojinin korunması, başörtüsü yasağının devamı, günlük dedikodular, politika kurtlarının veya tilkilerinin entrika ve mücadeleleri; futbol, eğlence, fısk u fücur… Onların aklı fikri bunlarda. Müslüman kesimin medyası da memleketin durumu ile ilgili ciddi ve doyurucu yayın yapmıyor. Türkiye kocaman bir ülke, yetmiş milyona yakın nüfusu var. Doğuda, güneydoğuda vaziyet nasıldır? Halk rahat, huzur, refah içinde midir? Şimdiye kadar kaç köy boşaltılmıştır? (Bunların sayısının binin üzerinde olduğu söyleniyor). Adana, Mersin, Tarsus gibi şehirlerin göçmenlerle dolduğu, gergin ve endişe verici bir bekleyiş olduğu rivayet ediliyor, bu doğru mudur? İşsizlik ne safhadadır? Vaktiyle dışarıya buğday ve et satan ülkemiz şimdi bu iki temel gıda maddesini niçin ithal etmek zorunda kalmıştır? Türkiye domuz eti tüketiminde nasıl ve niçin dünyanın onuncu ülkesi haline gelmiştir? Dışarıdan gemiler ve kamyonlar dolusu domuz eti getirtilmekte, bunlar halkın hangi kesimine, nasıl yedirilmektedir? Bazı bölgelerde âsâyiş var mıdır? Meselâ vatandaşlar tâtillerinde Hakkari’ye, Tunceli’ye, Bingöl’e gidip oralarda gezip tozabilirler mi? Van gölü kenarında bir arsa alıp, oraya bir bağ evi yaptırabilir miyim? Böyle bir yazlığa sahip olduğum takdirde bir Türkiyeli olarak senenin bazı aylarında orada huzur, güvenlik içinde yaşayabilir miyim?

Büyük medyanın, islâmî medyanın böyle konuları işlediği yok. Bu konulardaki gerçekleri yazmak kimsenin işine gelmiyor. Türkiye’nin bir kısmı sanki 19’uncu asrın ikinci yarısındaki Afrika gibidir. Henüz keşfedilmemiş, bilinmeyen bölgeleri vardır. Yazık ki, bizden Stanley’ler, Livingston’lar çıkıp da oraları keşfetmiyor, makaleler ve kitaplar yazarak halkı uyarmıyorlar.

Devlet, doğu ve güneydoğuda olup bitenlerden haberdar mıdır? Halkın ne durumda olduğunu, Ankara rejimine küstüğünü politikacılar ve idareciler biliyorlar mı?

Merve hanımın başörtüsü konusunda büyük yaygara kopartan, ortalığı toz duman içinde bırakan büyük medyamız ülkenin zorluklarını, halkın sıkıntılarını niçin dile getirmiyor? Gazetecilik röportaj demektir. Niçin bu konularda röportajlar, araştırmalar, raporlar hazırlatılıp da millet ve idareciler uyarılmıyor?

Bir kaç yıl önce, bir Ramazan ayında bir televizyon, doğuda çöplükten ekmek parçaları toplayan sefil vatandaşlarımızın resimlerini yayınlamıştı. Bu durum devam etmekte midir? Yoksa aradan geçen zaman zarfında vatandaşların iktisadî ve malî durumları düzelmiş ve refaha kavuşmuşlar mıdır?

Her gazetede sayfalar dolusu futbol haberi var. Bizim medyamız futbola verdiği değeri, gösterdiği ilgiyi maalesef ülkeye, halka, devlete vermiyor.

Ülkeye döviz getiren turizm sektörü perişan vaziyette. Oteller boş, turistlere eşya satan esnaf kan ağlıyor. Tekstil, konfeksiyon, dericilik sektörleri şiddetli kriz içinde. İşsizlik çığ gibi büyüyor.

Başörtülü öğrencilere yapılan zulümler, baskılar ve haksızlıklar karşısında on milyonlarca vatandaş rahatsız ve huzursuz vaziyette bekliyor. Malatya’da olup bitenleri gördük. Bu işin sonu nereye varacaktır? Böyle şeyler, İngilizler tarafından Hindistan Müslümanlarına, Fransızlar tarafından Fas, Cezayir, Tunus Müslümanlarına yapılmamıştı. Kartel medyasında Gülay Göktürk gibi köşe yazarları haksızlıklara isyan ediyor, ağır yazılarla ilgilileri uyarmaya çalışıyor. Ancak onların yazıları, reaksiyonları yeterli değildir. İslâmî kesimin büyük günlük gazetelerinden birinde yazılar sansür ediliyor, başörtüsü zulmünü protesto eden cümleler çıkartılıyormuş. Bu ne korkunç bir rezalettir.

Velhasıl memleketin siyasî, sosyal, kültürel, iktisadî, malî durumu iç açıcı değildir. Kartel medyasının ve islâmî medyanın bu durum karşısındaki tutumları da endişe vericidir. Bu gidişin sonu iyi olmaz.

Köyler ve Baronlar

Gebze’nin köylerinden Molla Fenari köyü ile Denizli köyünün camilerinde vakit namazlarında dört beş saf cemaat olur. O köylerde içki içilmez, kumar oynanmaz. O civarda başka köyler var ki, durum tam tersinedir. Meyhanesi, gece klübü, barı, pavyonu olan köyler vardır. Bir iki kişi dışında camiye giden olmaz. Bazı köylerde kadınlar, kızlar da açılmaya, başaçık gezmeye başlamıştır.

Peki, Diyanet emr-i mâruf ve nehy-i münker konusunda ne yapar? Diyanet’in kadrolu imamları ne yapar? Halka nasihat etmek laikliğe aykırı mıdır?

Böyük şehirlerde, lafa geldi mi mangalda kül bırakmayan, halktan para sızdırmak için her haltı yiyen birtakım din baronlarının köylerde, taşralarda, kırsal kesimde tebliğ, dâvet, tebşir, tenzir konusunda ne gibi çalışmaları vardır?

Merhum Adnan Kahveci, bir milletvekili olarak Türkiye’nin üç bin köyüne gitmiş, halkın dertlerini dinlemiş, problemlerini araştırmıştı. Müslüman aydınların, gazete yazarlarının, fikir adamlarının, dâva adamlarının köylerle, gecekondularla, kırsal kesimle, taşra ile ne gibi ilgileri ve çalışmaları vardır?

“Bize bol para verin, daha verin, çok verin, en çok verin, yine para verin, tekrar verin, hep verin, verin, verin verin… Bizi destekleyin, bizi alkışlayın, bizi öğün…” diyen adamların başta köyler ve kırsal kesim olmak üzere sorumlu bulundukları konular yok mudur? Köylerde namaz kılanların sayısı azalıyorsa, gençler târik-i salât olmuşlarsa, köylere meyhane açılıyorsa, kadınları tesettüre riayet etmiyorsa; bütün bu kötülüklerden dolayı Müslüman reislerin, din baronlarının, nüfuzlu hacı ve hocaların, efendilerin, hazretlerin, mehdilerin, mürşidlerin, kutubların, gavsların üzerlerine düşen bazı vazifeler yok mudur?

Köyler, kasabalar, taşra şehirleri başı boş bırakılmıştır. Müslüman kesimin pabucu büyükleri emr-i mârufu ve nehy-i münkeri terk etmişlerdir. Nasihat, dâvet, tebliğ, tebşir (müjdeleme), tenzir (korkutma) hizmetleri ihmale uğramıştır. Şimdi birtakım önemli adamların dini imanı para, maddî menfaat, ün, alkış riyaset, şöhret olmuştur.

Hazret-i Ömer radiyallahu anh, “Dicle kenarında bir kuzuyu kurt kapsa, ilahî adaletin bunu Ömer’den soracağından korkarım” diyerek ağlarmış. Maşaallah bizim bugünkü din baronlarında böyle bir mes’uliyet ve korkunun zerresi bile yoktur.

Köylerde para olsa birtakım cemaatler oralara nasıl koşa koşa giderler. Para yok, o halde nasihat, dâvet, tebliğ, tebşir, tenzir, emr-i mâruf ve nehy-i münker de yok. Madem ki, paraları yok, çeksinler cezalarını keratalar! 28 Mayıs 1999