Medyadaki Birileri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Ocak 2019
Cuma
Medyada, Türkiye standartlarına göre çok fazla maaş alan birtakım elemanlar bulunmaktadır. Bunların büyük kısmı militan bir şekilde İslâm dinine ve dindar Müslümanlara saldırmaktadır. Bu gibi kimseler tesâdüfen mi bu önemli makamlara gelmişlerdir, yoksa planlı bir şekilde mi getirilmişlerdir?
Halkının ezici çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede niçin bu adamlar İslâm dinine saldırmaktadır? Özgürlük özgürlük deyip duruyorlar ama Müslümanlara din ve inanç hürriyeti verilmek istenince karşı çıkıyorlar.
Masonlara, ateistlere, Yahudilere, Hıristiyanlara, Bahaîlere, Dr. Moon dini mensuplarına hürriyet verilebilir ama Müslümanlara gerekenden fazla verilmesi doğru olmaz diyorlar. İslâm’a ve Müslümanlara doğrudan doğruya hakaret edemiyorlar ama İslâm dininin kutsal değerlerine ve kurumlarına açıktan hücum ediyorlar. Şeriat’a saldırıyorlar. Şeriat nedir? Din değil midir?
Bu memlekette on iki yaşından küçük çocuklara Türkçe, tarih, coğrafya, hesap, müzik, resim, izcilik, vücut geliştirme, herhangi bir sanat, bale dersi vermek serbesttir ama din ve Kur’ân dersi vermek yasaktır. Bu “cinayeti” işleyenlere hapis cezası verilmektedir. Bizim özgürlükçü medya baronlarımız bu yasağın aşırı taraftarıdır.
Evet bu adamları o mevkilere getiren şey onların liyakatları, ihtisasları, kabiliyetleri midir, yoksa gizli bir komite planlı ve programlı bir şekilde onları seçmiş, toplamış, kadrolaştırmış mıdır?
Ayda on binlerce dolarlık astronomik ve efsanevî anormal maaşlar. Şahane köşklerde, ültra-modern meskenlerde lüks bir hayat sürme imkânı, altlarında limuzinler, önlerinde açılmadık kapı yok, en büyük hükümet adamları ile günün her saatinde telefonla görüşebilirler. Bir itibar ki, sormayın.
Onların ana vazifesi medyacılık yapmak mıdır? Yoksa İslâm’la ve Müslümanlarla savaşmak, onları kösteklemek midir? Yıllardan beri yaptıklarına bakınız ve sorunun cevabını siz veriniz.
Evet, gizli ve dehşetli bir komite, bu adamları, zamanımızın en büyük siyasî, kültürel, sosyal gücü olan medyanın başına bir misyon, bir vazife yapmaları için getirmiş bulunuyor. Bunların hiç mi liyakatları yoktur? Bazıları dış ülkelerde tahsil yapmıştır. Bir veya iki yabancı dili konuşanları, okuyanları vardır. Az buçuk kültürleri mevcuttur. Lakin onlardan kaç tanesi, bu ülkenin, bu halkın bin yıl boyunca kullanmış olduğu millî yazı ile yazılmış, basılmış kitapları, belgeleri, arşiv evrakını okuyabilmektedir? Onlar, bu milletin atalarının Türkçe mezartaşlarını bile okuyamayacak kadar, millî kültür bakımından cahildir.
28 Şubat’tan sonra bir zat ne demişti: “Müslümanlar, seçimlerde yüzde doksan oy alsalar bile iktidar olamayacaklardır!” İşte bu adamlar, Müslümanların iktidarını önlemek için vazifelidir.
Bu adamların bir kısmının Müslüman ve Türk olmadığı iddia ediliyor. Bence önemli olan bu husus değil; onların militan, agresif, fanatik, ölçüsüz şekilde İslâm ve Müslüman düşmanlığı yapmalarıdır. Medyamızda, ateist olduğunu samimî şekilde itiraf eden, buna rağmen Müslümanları savunan yazarlar vardır. Bunlardan bir hanım yazar başörtüsünü yetersiz Müslümanlardan daha güçlü ve iyi bir şekilde savunmaktadır. Sadece başörtüsünü değil, Müslümanların bütün haklarını, hukukunu yılmazca, cesur bir şekilde savunmaktadır.
Bu adamlara sorarsanız, kendilerinin de Müslüman olduğunu söylüyorlar. Peki, hem Müslümanlar, hem de İslâm’a ve dindarlara düşmanlık ediyorlar. Bu nasıl oluyor? Onların hürriyetçiliği kesinlikle samimî değildir.
*Başörtüsü yasağı konusunda bu derece fanatik şekilde direnmezlerdi.
*Okullarda ve üniversitelerde dindar öğrencilerin başörtüsü ile okumalarından yana olurlardı.
*Fransa’daki başörtüsü yasağının genel olmadığını, oradaki bütün üniversitelerde, özel liselerde, Katolik okullarında başörtüsünün serbest olduğunu gizlemezlerdi.
* Kendi halklarına, İngiltere’de olduğu kadar din hürriyeti verilmesinden yana olurlardı.
*İslâm dini demek olan Şeriat’a saldırıp saygısızlık etmezlerdi.
Bu adamların çoğunun Müslümanlığı, öldükten sonra tabutlarının camiye getirilip musalla taşına konulup, cenaze namazlarının kılınmasından ibarettir. Bu adamlar, medyadaki tekelleşme ve kartelleşme dolayısıyla memlekette bir terör fırtınası estirmektedir.
Türkiye’de demokrasinin, hukukun, temel insan haklarının, millî kimlik ve kültürün önündeki en büyük engel büyük medyadaki bu sağlıksız kadrolaşmadır. Gerçek ve tam bir din, inanç, fikir, vicdan, inandığı gibi yaşamak hürriyetinin olmadığı bir yerde demokrasi de olmaz.
Böyle bir ortamda cumhuriyet de lâftan ibaret kalır. Bu adamlar kendilerine Gizli Yahudi denildiği zaman öfkeleniyor, şiddetli tepki gösteriyor. Bugün dünyada İslâm’a ve Müslümanlara en büyük düşmanlığı yapanlar bir kısım Yahudiler değil midir?
Bu memlekette 78 etnik kökene mensup vatandaşlar bulunmaktadır. Niçin bütün ithamlar Gizli Yahudilere yöneltilmektedir? Şöhreti şişirme bir romancının bundan beş altı yıl önce New York’ta “Biz Yahudiler yirminci asırda iki devlet kurduk…” sözünün mânâsı nedir?
Amerika’da haftalık Forward adlı Yahudi gazetesinde 1994’te yayınlanan Türkiye’nin yakın tarihi ile ilgili dehşetli makaleden bu gibi adamlar niçin hiç bahs etmiyorlar? İşlerine gelmiyor mu? Yahudi cemaatinin ileri gelenlerinden biri haftalık Aksiyon dergisinde ülkemizde bir buçuk milyon Gizli Yahudi bulunduğunu açıkça söylemişti. Bu adamlar bu gerçeği niçin inkâr ediyorlar?
Türkiye’de bir asırdan beri sürdürülen İslâm düşmanlığı niçin sona erdirilmemektedir? Dünyanın hangi ileri, medenî, demokrat, hukuklu, dengeli ülkesinde müzmin ve şiddetli bir din-siyasî rejim kavgası vardır? Türkiye’de din ile devlet pekâlâ barışabilecekken bu adamlar böyle bir barışma, anlaşma ve uzlaşmayı niçin istemiyorlar?
Türkiye bir rantlar ülkesi haline getirilmiştir. Ülkenin rantlarının arslan payını küçük bir azınlık yemektedir. PKK savaşını bile rant yiyicilerin kasıtlı olarak uzattıkları, birtakım çetelerin bu yolla yüz milyarlarca dolar vurduğu iddia edilmektedir. (Neşe Düzel’in gazeteci Avni Özgürel ile Radikal’de yaptığı röportajı internetten okuyunuz.)
Bu ülkenin aslî ve dominant halkı olan, ezici çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar kendi öz vatanlarında:
-Hür ve aziz bir şekilde,
-Temel hak ve hürriyetlere sahip olarak,
-İngiltere ve diğer medenî ülkelerdeki kadar geniş bir din hürriyetine sahip olarak,
-Millî kimlik ve kültürlerini koruyarak,
-Her nevi tehdit ve hakaretten uzak bir şekilde… yaşamak istiyorlarsa medya meselesini halletmek zorundadırlar.
*Ülkenin en büyük ve en tesirli gazetelerini Müslümanlar çıkartmalıdır.
*Yine en büyük ve güçlü televizyonlar onların elinde olmalıdır.
* Haftada en az 500 bin satan güçlü ve tesirli bir dergileri bulunmalıdır.
Müslümanlarda bunları gerçekleştirecek para ve maddî imkân vardır ama yeterli akıl, kültür, uzmanlık, eleman, kadro yoktur. Medya meselesi halledilmeden bu ülkede hiçbir şey halledilemez.
Medya bu şekilde kalırsa Türkiye’deki Müslüman çoğunluk zilletten, hakaretten, esaretten kurtulamaz. Şeriat düşmanları böyle bir şeyi tabiî olarak istemezler. Çünkü rantlarını kaybedeceklerdir.
Yazık ki, madalyonun arka tarafında bulunan birtakım din baronları da bunu istemez. Onların da maddî ve manevî rantları tehlikeye girer. 11 Haziran 2005