Perşembe

 

Adam Türkiye’nin Führer’i gibi… Astığı astık, kestiği kestik… Başbakana, hükümete, Milli Eğitim Bakanı’na, kendisinden yüksekteki bütün sorumlu ve yetkili şahıs ve makamlara pervasızca kafa tutuyor; tehditler savuruyor, “sonunuz iyi olmaz…” gibisinden büyük laflar ediyor.

Halkın seçtiği Millet Meclisi, devleti ve ülkeyi yönetmekle vazifeli ve selahiyetli hükümet, Başbakan, Millî Eğitim Bakanı, herkese kafa tutan, herkesi tehdid eden; esen, savuran, tozutan bu adama kimse birşey yapamıyor; azgınlıkları ve saldırganlıkları karşısında sus pus vaziyette bekliyor.

Bu adama niçin kimse dokunamıyor? Ondaki dokunulmazlığın sırrı nedir, bu adam bunca cesareti ve gözükaralılığı nereden almaktadır? Sırtını hangi güçlere dayamıştır?

Bir günlük gazetede yayınlanan bir köşe yazısı bu sırlara bir nebze de olsa ışık tuttu. Bu zat ve hempaları hakkında ortaya atılan iddiaların biri şudur:

Korkusuz, cesur, tehditler savuran Arslan Yürekli Rişar’ımız Sabataycıymış! Türkiye’nin en güçlü, en amansız, dediği dedik, yaptığı yaptık, astığı astık, kestiği kestik lobisine mensup olmanın gururunu, kıvancını, cesaretini taşıyormuş benliğinde.

Sabataycı Arslan Yürekli Rişar, İsrail’in Tel-Aviv Üniversitesi’nde, Yahudi devletinin derin politikalarının hazırlanmasında önemli rol oynayan, stratejik araştırmalar ve analizler yapan bir enstitüsünün mütevelli heyeti üyesiymiş.

Ülkemizdeki Sabataycılık, yüzde doksan dokuzu suyun altında olan, binaenaleyh görülmeyen, bilinmeyen, bir buzdağı gibidir.

Türkiye Müslümanlarının belini büken sosyolojik, antropolojik kültürel üç büyük zaaf ve eksiklik bulunmaktadır. Bunlar:

1- Sosyolojik açıdan, zihniyet bakımından göçebe, aşiret kültürüne sahip olunması.

2- Kırsal kesim, gecekondu, taşra, varoş yetersizliği, ilkelliği, marjinalliği ve çağdışılığı.

3- İlmî, ciddî, vasıflı, tutarlı, güvenilir olmaktan uzak şifahî kültür başıboşluğu.

Medeniyet ve kültürün, üç önemli teşvikçisi vardır: Merak… dikkat… hafıza…

Türkiye’de Müslüman halk yığınları uzun yıllardan beri kasıtlı, sistemli, planlı programlı bir şekilde cahilleştirilmiş (okur-yazar, diplomalı cahil), sersemletilmiş, uyutulmuş, afyonlanmış; milli kimliğine, kültürüne, kişiliğine yabancılaştırılmıştır.

Halk yığınları, şarkıcıları, türkücüleri, futbolcuları, artistleri, mafyacıları merak ediyor, tanıyor, onların isimlerini hafızasına nakşediyor ama ülkenin en güçlü, en kararlı, en gözükara lobisini teşkil eden Sabataycıları fazla merak etmiyor. Bu ülkede maddi imkan bakımından doların milyarlarına sahip bir takım din, mukaddesat, milliyetçilik, Türkçülük, vatanseverlik baronları şu ana kadar “Türkiye Yahudilerini ve Sabataycılarını Araştırma Enstitüsü” adıyla bir ilim ve inceleme müessesesi kurmamışlardır. Bazıları ucuz bir bahane ve mâzeret ileri süreceklerdir. Efendim böyle bir şeye Sabataycılar izin vermezler ki… Bunlar şeytanî kuruntulardır. Türkiye’de, kurulmasını istediğim ilmî enstitünün hayata geçirilmesi için yeterli hürriyet mevcuttur. Enstitü olarak izin verilmezse yayınevi olarak gerçekleştirilebilir.

Bazıları da şu soruyu yöneltebilir:

– Türkiye Yahudilerini ve Sabataycılarını inceleme enstitüsü kurulması antisemitizm olmaz mı?.. Kesinlikle olmaz. Antisemitizm Yahudi düşmanlığını sistemli bir şekilde yapmak, bu düşmanlığı bir ideoloji haline getirmektir. Şaron iktidarının Filistinlilere yaptığı zulmü kınamak, mâsum sivil halkı öldüren, kan döken, acı çektiren zalimleri lanetlemek niçin antisemitizm olacakmış?

Yahudiler bir kavimdir, kendilerine mahsus bir kimliğe sahip bir topluluktur. Her kavim gibi, her millet gibi, her ırk ve cemaat gibi onlar da araştırma, inceleme, merak konusu olabilir.

Türkiye’de büyük bir çeşitlilik, düzinelerle alt-kimlik mevcuttur. Bunları incelemek, bunlar hakkında kitap yazıp yayınlamak suç, ayıp, ahlâk dışı bir davranış olmuyor da, Yahudi ve Sabataycıları incelemek mi olacakmış…

Dikkat edilecek husus şudur: Araştırma ve incelemeler ilmin, mantığın, aklın, sağduyunun, dürüstlüğün, evrensel insanî değerlerin ışığında ve kontrolunda yapılmalıdır. İlmî araştırmalara peşin hükümler, paranoyak kuruntular, hakaret, insanlık ve ahlâk dışı davranışlar karıştırılmamalıdır.

Sabataycıların bu ülkenin yakın tarihinde büyük ağırlıkları olmuştur. Onlar ülkemiz, halkımız ve devletimiz üzerinde radikal bir tecrübe yapmışlardır. İddiaları şuydu: Aklın, pozitif düşüncenin, aydınlık felsefesinin ışığında Türkiye’yi yüceltecekler; milletler, ülkeler ve devletler sıralamasında en önde bulunduracaklardı. Onlar bu maksatla birtakım realpolitikler uyguladılar. Sonunda başarılı mı oldular, yoksa Türkiye’yi yücelteceğiz derken batırdılar mı? Netice ortadadır, ben söylemeyeyim, herkes bu sorunun cevabını vicdanından alsın.

Bu ülke kumaş, onlar makastı. Kestiler, biçtiler. Bunun elbette sorgulanması gerekir. Sabataycılar istediklerini yaparlar, lakin onları kimse sorgulayamaz, tenkit edemez… Olur mu böyle şey…

Birtakım önemli, kodaman, nüfuzlu, tesirli, güçlü Sabataycılar lafa geldi mi demokrasi, insan hakları, hukuk, milletlerin kendi işlerini kendilerinin yürütmesi gibi konularda parlak edebiyatlar, yapıyor. Tatbikatta ise, bunların zıddını uyguluyorlar.

Moiz Kohen adındaki Yahudi, asıl ismini ve kimliğini gizlemiş, Türk milliyetçiliği kokan Tekin Alp takma adının ardına saklanarak Müslüman Türkler için milliyetçilik ve Türkçülük doktrinleri ve ideolojileri üretmiştir. Bu adam kitaplarından birine “Kahrolsun Şeriat!” başlıklı bir bölüm koymuştur. Şeriat demek İslâm demektir.Kendisi başka dine mensup bulunan bir kimsenin, takma bir adla böyle haykırması insanlığa, vatandaşlığa, akl-ı selime, vicdana, ahlâka, fazilete sığar mı? Ben bir Müslüman olarak Moiz Kohen’i böyle yazdığı için tenkit edip lânetlesem bu hareketim antisemitizm mi olur?

Papalık, aradan bin yıl geçtikten sonra Haçlı seferleri dolayısıyla İslâm aleminden özür diledi. Türkiye Yahudileri de, kendi dindaşları ve ırkdaşları Moiz Kohen Tekin Alp’in İslâm’a saldırması, hakaret etmesi dolayısıyla Müslüman çoğunluktan özür dilemelidir. Bu işi yapmak da Hahambaşılık makamına düşer.

Bundan bir iki yıl önce TCKültürBakanlığı bu Moiz Kohen’in Türkleşmek adında bir kitabını bastırdı. Bastırdı ama imza olarak sadece Tekin Alp ismi konuldu. Onun asıl isminin Moiz Kohen olduğunu niçin gizlediler? Bu gizleme doğru mudur?

Sabataycılar da bu ülkenin çocuklarıdır, bu devletin vatandaşlarıdır. Biz Müslümanların onları sürmek, yok etmek gibi hiçbir kötü niyetimiz yoktur. Ancak onlardan haklı isteklerimiz vardır. Birinci isteğimiz, bizim dinimize, mukaddesatımıza hakaret etmemeleridir. Onların dini onlara, bizim dinimiz bizedir. İkinci isteğimiz, iki kimlikliliği bırakmaları ve ya İslâm’ı, yahut Museviliği tercih etmeleridir. Biz zaten Müslümanız derlerse, o zaman biz de onlara “Müslümansanız İslâm’a ve Müslümanlara saldırmaktan, hakaret etmekten vaz geçiniz” deriz.

Nüfus hüviyet kartında Müslüman yazan, tek kimlikli nice vatandaş vardır ki, dindar değildir, inançları zayıflamıştır. Ama onlar kendi milletlerinin, kendi ülkelerinin dinine karşı savaş açmazlar, dindarlara saygı gösterirler. Bu ülkede İslâm’a, Müslümanlara, din ve inanç hürriyetine militanca ve yobazca saldıranlar tek kimlikli bozuk Müslümanlar değil, bazı iki kimliklilerdir. 21 Şubat 2003