Eyüp Sabri Paşa, “Azizü’l-âsar” adlı “Bânet Suad” kasidesi şerhinin (İstanbul, 1290-91, Şeyh Yahya ef. Matbaası) 176. sayfasında Mehdi’nin zuhuru ile ilgili bazı tarihler veriyor ki, bunların sonuncusu hicrî 1422’nin üçüncü ayının yirmi dördüncü günüdür. Eyüp Sabri Paşa kesin konuşmuyor, el-ilmu indallah diyor. Mehdi’nin zuhuru tarihi mugayyebattandır, bu konuda kesin konuşulamaz.

Biz şimdi hicrî 1422 yılının üçüncü ayında bulunuyoruz. Mehdi zuhur edince çok mühim hadiseler olacaktır. Bazı din kitapları âhir zamanda vâki olacak bir melhâme-i kübradan, büyük kanlı

savaştan

bahsediyor.

Gerçekten çok karışık, karanlık, fâcialarla dolu bir zamanda yaşıyoruz. İnsanlık mutlu değil. Tahripkâr ve saldırgan Batı medeniyeti bir yandan ilim, fen, konfor sahasında harikalar meydana getirirken, öte yandan dünyayı yaşanmaz hale sokuyor. Batı devletleri, aç üçüncü dünya ülkelerine yılda otuz beş milyar dolarlık yardım yapıyor; bu esnada onlara her sene kırk beş milyar dolarlık silah satıyor.

Dünyanın ormanları, denizleri, toprakları korkunç bir hızla tahrip ediliyor. Büyük ve genel bir savaş yok ama mevzii

(bölgesel)

bir sürü savaş yapılıyor. Tâğutî güçler insanları Allah’tan uzaklaştırmak, şehvet ve nefislerine bende etmek için akla gelmez hile, hud’a, mekirler yapıyor.

İslâm dünyasının hali yürekler acısıdır. Dünyanın en zengin on beş adamından onu Müslümandır ama onların muazzam servetleri bir işe yaramıyor. Şirk, küfür, nifak, şikak, fitne, fesat, tuğyan, isyan, zulm, teaddi, sömürü, haksızlık cihanı ve insanlığı kırıp geçiriyor.

Ülkemiz büyük bir kriz içinde. İstikbalimiz karanlık. Birtakım beyinsizler ve gafiller böyle bir hengâme içinde hâlâ din ile, dindarlar ile uğraşıyor. 1999 Ağustos’undan beri memleketimiz zelzelelerle sarsılıp duruyor. Sismoloji uzmanları zelzele riskinin devam ettiğini, İstanbul’da şiddetli bir deprem olacağını söylüyor. Bir ara tedbirler (!) de alınmış, milyonlarca ceset torbası yaptırılmış, mezar yerleri hazırlanmıştı.

Büyük zelzelelerde sadece binalar yıkılmıyor. Hesapsız kitapsız yapılan barajlar da çökebilir. Büyük bir barajın yıkılması maazallah tufan gibi bir felakete yol açar, milyonlarca insan helâk olur.

Çevremizde savaş tamtamları çalınıyor. Kafkasya sanki barut fıçısı. Çeçenistan kan ve ateş içinde. Medenî dünya bu savaşa ilgisiz. Rusya’nın iç işidir, biz karışmayız diyorlar. Balkanlarda da savaş var. Ortadoğu’da İsrail Filistinlilere kan kusturuyor.

Melhâme-i Kübra ne zaman patlak verecek? Mehdi zuhur ederse bütün Müslümanlar o mübarek zatın peşinden gidecekler mi? Bir kısım Müslümanların kafaları o kadar karışık ki, onlar Mehdi’yi de kabul etmeyecek, ona karşı çıkacaklardır. Kendilerini peygamber sanan zındıklar Mehdi’ye tâbi olur mu hiç.

Müslümanlar şirke, küfre, fısk u fücura alıştılar, kanıksadılar. Din baronları, tavaif-i mülûk prensleri kendi şanları, ünleri, nefsleri, menfaatleri için çalışıyor. Bu uğurda küfürle ittifak eden ve işbirliği yapanlar bile görülüyor. Kıyamet’in küçük alametleri din kitaplarında yazılıdır. Bunların hepsi de zuhur etmiştir. Büyük alametlerin ise bazısı zuhur etmiştir. Milyonlarca Müslümanın bunlarla uğraşacak vakitleri yoktur. Şimdi para put olmuştur. Nefsaniyetler put olmuştur.

Dünya ve memleket hercümerc içinde, birtakım Müslümanlar ise hâlâ para, mal, zenginlik, lüks, refah, konfor peşinde koşuyor. Gurur ve kibir nicelerinin gözlerini perdelemiş, vicdanlarını ibtal etmiştir.

Dinimiz lüks meskenlerin, dünya mallarının, çoluk çocuğun fitne (imtihan) olduğunu söylüyor ama bunu idrak etmiş kaç kişi çıkar bunca yaşayan ölü içinden? Her taraf cami dolu. Binlerce yeni cami de inşa halinde. Lakin Ezan-ı Muhammedî okununca bu mâbetlerde cemaat yok. İslâmcılık edebiyatı yapan, lâfa geldi mi mangalda kül bırakmayan sahtekarlar niçin camilere gitmiyorlar?

Faiz, riba, haram kazanç toplumu sarmış. Haramla hiçbir Müslüman toplum iflah olmaz, hiçbir Müslüman memleket âbad olmaz. Bu basit gerçeği yazık ki, anlayamıyorlar.

Nemrud’luk, Firavun’luk, Şeddat’lık yaygınlaşmış. İlmin, irfanın, hikmetin, kültürün pabucu dama atılmış. Küçük solucanlar, sefil böcekler lüks otomobilleri ile övünüp duruyorlar. Kur’an okunuyor ama onun uyarıları, emir ve yasakları, hükümleri, mânaları boğazlardan aşağı inip kalplere tesir etmiyor. Peygamberin uyarıları da okunuyor, biliniyor ama hayata geçirilmiyor.

Ortalık reformcu, zındık, yalancı peygamber, münafık, sapık dolu. Her kafadan bir ses çıkıyor. Zibidinin biri, “İmam Ebû Hanife de kim oluyormuş? Ben kendi ictihadımı kendim yaparım, mezhep puttur” diyor. Bir başkası tasavvufa savaş ilan etmiş, tarikat uluları evliyaullahı şeytan evliyası olarak vasıflandırıyor. İlhamlarını Batılı şeytanlardan alan birtakım feminist kadınlar, İslâm kadınlara ikinci sınıf insan muamelesi yapıyor diye iftira atan dinsizlerle ağız birliği ediyor.

Binlerce ehli sünnet imamı, müctehidi, fakihi, önderi, velisi varken bazıları farmason ve takiyyeci (şiî bir İranlı olduğu halde kendisini sünnî bir Afganlı olarak göstermek suretiyle Müslümanları aldatmış olan) Cemalüddin Esedâbadî’yi kurtuluş rehberi ve önderi olarak takdim ediyor.

Şu mübarek ülkede iki büyük belâ var. Biri saldırgan ve militan din düşmanlığı, diğeri iğrenç din sömürüsü. Zavallı Müslümanlar örs ile çekiç arasında kalmışlar. Bir yandan dinsizlerin tokatları, darbe ve silleleri, öte yandan din sömürücüsü eşkıyanın tokatlamaları, vurgunları. Allah acısın ve kurtarsın.

Siz muhterem okuyucularımı üzmek istemiyorum ama hazırlıklı olmanızı ehemmiyetle tavsiye ediyorum. Büyük hadiselere hazır olunuz. Gafleti, kibir ve gururun her türlüsünü, mal fitnesini, para ibtilasını, lüks ve konfor tutkunluğunu bırakınız. Allah’a yöneliniz. İbadet ve taate daha fazla zaman ayırınız. Sadaka veriniz, hayır hasenat yapınız. Zimmetinizde haram ve şüpheli kazançlar ve mallar varsa bunları çok kısa zamanda, hak sahiplerine iade ederek veya tasadduk ederek elden çıkartınız. Allah’ın gazabından O’nun rahmet ve bağışlamasına sığınınız. Biz Allah yolunda bir adım ilerlersek, O bize (mânen) on adım yaklaşacaktır. İş işten geçmeden niçin toplanmıyoruz? 01 Haziran 2001