Mehmet Geçen isimli vatandaşımız doğalgaz tesisatı kursu için Almanyaya gitmiş, orada

kinoa

denilen bitkiyi tanımış.

Tohumundan kıymetli, oldukça para eden bir besin maddesi elde ediliyormuş.

Ona bazı kimseler ezberden ve işkembeden

bu kinoaTürkiyede yetişmez demişler.

Onları dinlememiş, tohumluk elde etmiş,

Baskil ilçesindeki arazisine

(50 dönüm)

ekmiş.

Bitki toprağı sevmiş, yetişmiş. Sonbaharda hasat yapılacakmış.

Ne güzel bir haber değil mi Mehmet Geçen’in vasıflı bir Türkiyeli olduğu anlaşılıyor.

Dikkat etmiş, kinoayı görmüş.

Dikkatsiz ve meraksızların gözü kinoa minoa görmez. Kafasını çalıştırmış, acaba bu bitki bizde yetişir mi demiş.

Yetişmez diyenlere kulak asmamış. Tohum elde etmiş. Baskildeki tarlasına ekmiş. Başarılı olmuş.

Mehmet Geçen

müteşebbis (girişimci) bir vatandaşımız.

Maalesef o bir istisnadır. Yeterli miktarda Mehmet Geçen’lerimiz olsa, birkaç sene içinde ülkemizde yüzlerce çeşit yeni tahıl, sebze, meyve yetiştirilebilir.

Biz şu anda bırakın kinoayı,

karnımızı doyuracak miktarda buğday bile yetiştiremiyoruz.

Berbat, ahlâksız, kalitesiz bir tüketim ve israf toplumu haline geldik.
Ziraatin (tarımın) da

ilmi, etiği ve kültürü

vardır.

Şu anda bizde yetiştirilmeyen, dünyanın başka yerlerinde ziraati yapılan binlerce çeşit bitki var. Bunların hangisi Anadolu’muzda ve Trakya’mızda yetişebilir

Dünyada olduğu gibi bizde de iklim değişikliği var. Yeni iklim şartlarına göre ne gibi tohumlar ekmeliyiz

Kocaeli yarım adasındaki tarım arazilerine bakınız, çoğu boş duruyor, ekim biçim yok. Şehirlilere villa arazisi olarak satacaklar, para kazanacaklar, yan gelip yatacaklar…

Akşam oldu mu köy kahveleri dopdolu.

Her köyde, Baskil’de kinoa ekimi yapan Mehmet Geçen gibi girişimci bir vatandaş olsa,

Türkiyenin çehresi değişir.

Tarım sahasında İsrail, Almanya, Japonya, Çin, öteki akıllı ülkeler ve milletler gibi olmalıyız. Denizi, gölü olmayan yerlerde tarla balıkçılığı yapmalıyız.

Türkiyeyi dünyanın bir numaralı

çiçek, lale, fidan üreticisi

yapmalıyız, uçaklarla dünyaya çiçek ihraç etmeliyiz.

Japonyadan bonsai üstadları getirip cüce ağaçlar yetiştirmeli, dünyaya satmalıyız.

Büyük problem:

Elimize para geçince

içki, seks, israf, gösteriş, edepsizlik, ahlaksızlık, serserilik, görmemişlik, türedilik, beyinsizlik

yapmamalıyız.

En çorak bölgelerimizde bile çöl veya tundra bitkileri yetiştirip vatanımızı yemyeşil yapmalıyız.

Dünyanın en saf, en şifalı ballarını yetiştirip

her ülkeye ilaç diye ihraç etmeliyiz.

On binlerce köyümüzde

el sanatı atölyeleri

kurmalıyız.

Bu anlattıklarımın olması için

dikkat, merak, hafıza, ilim, ahlak, fazilet, ehliyet gerekir.

Tek cümle ile

“Vasıflı insan olmak”

gerekir.

Okullarımızdaki yüz gençten sadece biri girişimci olsa, yeterli merak ve dikkate sahip olsa, Türkiyemiz kısa zamanda bambaşka bir Türkiye olur.

İşin başında iki temel şart vardır:

Birincisi:

Bilgi, kültür, ilmî araştırma.

İkincisi:

Ahlâk, fazilet, sebat, azim, vatanseverlik.

Bugün olduğu gibi

herkes maaşlı memur ve işçi olmak isterse

ülke sağlıklı şekilde kalkınmaz. Kalkınmaz da ne olur Bugünkü gibi olur.

Bugünkü, üretime ve ihracata yönelik olmayan kısır döngü yapı ve mesken dev endüstrisi ile Türkiye yükselmez, ileride batar. Prens Sabahaddin’in

“Teşebbüs-i şahsî”

tezini gündemimize almalıyız. 07.08.2016