Mehmet Şevket EYGİ – Vahdet – Ağustos 2015

  1.  

    Cihada Evet Teröre Hayır

    Ondokuzuncu asırda Kafkasya Kadirileri ve Nakşileri

    Şeyh Şâmil

    hazretlerinin kumandasında emperyalist ve sömürgeci Çarlık ordularına karşı, efsanevî bir cihad hareketine girişmişler, şanlı destanlar yazmışlardı.

    İhlasla yapılan bu cihadı unutma ve Allah ve Resulullah

    (Salat ve selam olsun ona)

    yolunda canlarını feda eden, kanlarını döken fedakâr mücahid dervişleri rahmetle an.

    Tasavvuf ve tarikat uyuşturur diyen fesatçılara kulak verme.

    Gerçek tasavvuf uyarır, şuurlandırır, Müslümanın aşk ve şevkini, ihlasını artırır.

    Tarikat mensubu mücahid dervişler cihad yapar ama asla terörizm, yağmacılık ve gulül yapmaz.

    Onlar dünyevî şanlar, şerefler, makamlar, riyasetler için çarpışmaz, Allah’ın Kelimesini yüceltmek için çarpışır.

    İslam’da terör yoktur ama cihad vardır.

    Terörün yanında

    cihad fi sebilillahı

    da inkâr eden dinden çıkar. İslam terör dini değildir ama cihad dinidir.

    Allah rızası için değil de, insanlar kendisi için bu ne yiğit savaşçıymış niyetiyle çarpışanların cehennemlik olduğu, cehenneme atılacağı Sahih-i Müslim’in 1905 numaralı niyet hadîsinde zikr edilmektedir. Bu hadîsi oku, şerhlerini mütalaa et ve sakın gafillerden olma.

    Ehl-i kıble mü’minleri şirk ve küfür ile suçlayıp, onların kanlarını döken, mallarına el koyan vahşi ve bedevî teröristlerden olma.

    Onlar 19’uncu asırda, hacıları bile öldürmüşler, soymuşlar, kâfirlerin bile yapmadığı zulümleri yapmışlardı.

    Ganimet, harbî kafirlerden savaşta alınan ve Şeriatın kriterlerine ve hükümlerine göre beşte dördü mücahidler arasında paylaştırılan mal ve paradır.

    Mü’mini müşrik ve kâfir ilan edip, kanını dökmek, malını ganimet olarak almak haramdır, küfürdür.

    Mü’mini müşrik ve kâfir ilan edenin kendisi kâfir olur.

    Devlet ve belediye bütçelerini hortumlamayı ganimet almakla bir tutanlar küfre düşer.

    Resul-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz hazretleri, Hayber seferinde bir Yahudinin bir çift ayakkabısını alıp gizleyen, bilahare şehit olan sahabinin cenaze namazını kılmamıştır.

    Cihad esnasında düşmandan mal veya para alıp bunu gizlemeye

    gulül

    denir ve Resulullah bunu yapanın cenazesini kıldırmamıştır. Bunu unutma ve titre.

    Hazret-i Ebubekir Suriye’ye gönderdiği orduya şu talimatı vermişti:

    Muharip olmayanları, kadın ve çocukları, ihtiyarları öldürmeyiniz… Kendi halinde inzivaya çekişmiş keşiş ve rahiplere dokunmayınız… Meyve ağaçlarını kesmeyiniz…

    Haçlılar, birinci Haçlı seferinde Kudüs’ü aldıklarında yetmiş bin Müslüman ve Yahudi halkı katl etmişlerdi.

    Salahaddin şehri feth ettiğinde bir tek Hıristiyanın burnu kanamamış, Kudüs’ü selamet içinde terk etmelerine izin verilmişti.

    İslam devleti, ehl-i zimmet Hıristiyan ve Yahudilere dokunmaz, terör yapmaz, gayr-i Müslimleri İslam olmaya zorlamaz. İslam devletinin hakimiyetindeki ülke bir Darü’s-Selamdır, bir Darü’l-Emandır

    Mücahidlere selam olsun, teröristlere lâ’net olsun! 01 Ağustos 2015

    PKK Savaşının İçyüzü

    Akıllı ve medenî insanlar ve toplumlar unutmaz… Onlar olup bitenleri anlamaya çalışır. Sadece dışa, yüzeye bakmazlar, hadiselerin içyüzünü de anlamaya çalışırlar… Olup bitenlerin birer netice olduğunu, bunların sebepleri bulunduğunu bilirler ve bu sebepleri arayıp bulmaya çalışırlar. Sebepler ortadan kaldırılmayınca neticelerin değiştirilemeyeceğini bilecek kadar akılları, mantıkları vardır.

    On iki sene öncesine gidelim. 27 Ekim 2003 tarihinde Radikal gazetesinde başarılı gazeteci Neşe Düzel’in, gazeteci Avni Özgürel ile yaptığı bir röportaj yayınlanmıştı. Başlığı:

    «APO: Bu çatışmayı bitireni bitirirler…»

    Özgürel,

    Abdullah Öcalan’ın MİT ajanı olduğunu

    iddia ediyor… Bu röportajın tamamını okumanızı tavsiye ederim. İnternetten kolayca indirebilirsiniz. Adı geçen röportajdan bir soruyu ve cevabını aşağıya alıyorum:

    (SORU)

    – Eğer devlet PKK’nın kuruluşunun her aşamasından haberdar idiyse, niye devlet bu örgütü kontrol edemedi ve bütün bu süreçte 40 bin insanımız öldü?

    “Bence kontrol etmek istemediler.

    Çünkü Güneydoğu bir sektör olmuştu. Eğer PKK hareketi, sana sınırsız örtülü ödenek kullanma ve para dağıtma imkânını veriyorsa… Bazı insanlara da, dehşet estirme gücünü sağlıyorsa… Ki bazı Jitem mensupları ne askerdi, ne de polisti. Bazıları Yeşil gibi hüdayinâbit adamlardı.

    Bu timlerin içinde, ‘yolda bizi sollayıp geçen arabaları durdurup içindekileri öldürdük’ diyen adamlar bile vardı.

    Bir de tabii Güneydoğu’da uyuşturucu işi de çok ciddi bir gelir kapısı haline geldiyse… Sonuçta bütün bu kirli paranın ayakta tuttuğu bazı dengeler var demektir. Güneydoğu’daki bu tablo, Türkiye’de birçok yapıyı besledi. PKK’dan ele geçirilen silâhlar tekrar PKK’ya satılıyordu. Hatta son dönemde

    PKK, Makina Kimya’nın mermilerini kullanıyordu. Bu kanalları kestiğin anda, peş peşe çok şey devriliyor tabii.”


    Yukarıdaki paragrafın bazı cümlelerini şiir yazar gibi bağımsız satırlar haline getirelim:

    * Kontrol etmek istemediler.

    * Çünkü Güneydoğu’da bir sektör olmuştu.

    * Eğer PKK hareketi sana sınırsız örtülü ödenek kullanma ve para dağıtma imkânını veriyorsa…

    * Bazı insanlara da dehşet estirme gücünü sağlıyorsa…

    * Ki bazı Jitem mensupları ne asker, ne polisti. Bazıları Yeşil gibi hüdayinâbit adamlardı. Bu timlerin içinde, “Yolda bizi sollayıp geçen arabaları durdurup içindekileri öldürdük” diyen adamlar bile vardı.

    * Bir de tabiî Güneydoğu’da uyuşturucu işi de çok ciddî bir gelir kapısı haline geldiyse…

    * Sonuçta bütün bu kirli paranın ayakta tuttuğu bazı dengeler vardır demektir.

    * Güneydoğu’daki bu tablo, Türkiye’deki birçok yapıyı besledi.

    * PKK’dan ele geçirilen silahlar tekrar PKK’ya satılıyordu.

    * Hattâ son dönemde PKK, Makine Kimya’nın mermilerini kullanıyordu…

    Halkımız, aydınlarımızın çoğu 1984’ten bu yana devam eden PKK terörünün içyüzünü bilmiyor. Abdullah Öcalan’ın Kürtlük damarı kabarmış, avanesi ile dağlara çıkmış ve Kürtlerin hakları için çarpışmaya başlamış… Bu aptalca senaryoya inanmak için insanın çok geri zekalı olması gerekir.

    PKK terörü yüz milyarlarca, belki de bir trilyon dolarlık kara ve kirli bir iş sektörüdür.

    Bu terörün gölgesinde dehşetli uyuşturucu ticareti yapılmıştır ve yapılmaktadır.

    Silâh, mühimmat, cephane, patlayıcı kaçakçılığı yapılmaktadır.

    Bu savaşın tozu dumanı içinde milyarlarca dolar örtülü ödenek dağıtılmış ve birileri sebeplenmiştir.

    Bu sektörün faaliyetleri “birilerine” milyarlarca dolar kazandırmaktadır.

    Bu sektör var oldukça bu savaş bitmez. Bu kadar yağlı ballı bir işi kim bitirir?

    Türkiye’de gerçekler yazılmıyor değil. Yazılıyor ama halkın ve seçkin tabakanın büyük kısmı bunlara ulaşamıyor.

    Bu gerçekler öğrenilse, okunsa bile bir müddet sonra unutuluyor. Hâfıza-i beşer nisyan ile malûldür…

    Zaten halk, medya tarafından sersemletilmiştir.

    Apo, Avni Özgürel’e ne demiş?

    “Avni bey, bu savaşı bitireni bitirirler…”

    demiş.

    Biz bu kafa ile bu savaşı bitiremeyiz. Bitmeyecek ama hiç olmazsa işin içyüzünü, dönen dolapları bilsek…

    ÖNEMLİ İLÂVE:

    Türkiye gazetesinin 9 Şubat 2012 tarihli nüshasının birinci sayfasında yayınlanan

    “Ermeniler Gerçek Kimliğine Dönüyor”

    başlıklı ve Melik Duvaklı imzalı haberi mutlaka okuyunuz.

    Yazımın başında bahsettiğim röportaj ile Türkiye gazetesindeki bu haber birleştirilince ortaya

    PKK gerçeğinin ana hatları

    çıkacaktır.

    PKK bir Kürt hareketi değildir, bir Kripto Ermeni ve Kripto Yahudi hareketi ve kalkışmasıdır.

    Beyin Kürt değildir, bir kısım Kürtlere taşeronluk yaptırılmaktadır. O zatın asıl isminin

    Artin

    olduğu iddia ve rivayetlerini de hatırımızdan hiç çıkartmamalıyız.

    Kendisinin doğru dürüst Kürtçe bilmediği de söylenmektedir.

    PKK isyanı, başlangıcında bir

    Derin Devlet

    teşebbüsüdür. Kürtleri isyan ettirip dağa çıkartmak için her türlü zulmü, işkenceyi, vahşiliği yapmışlardır.

    Henüz ölmemiş can çekişen yaralıların ceplerini karıştırmışlar, paralarını saatlerini almışlardır.

    PKK işinde oyun içinde oyun vardır. Sır içinde sır vardır. Dolap içinde dolap vardır.

    Uçaklarımız havalanmış ve PKK yuvalarını, inlerini toz duman etmiş… Bu haberlerin ötesindeki içyüzleri, sebepleri öğrenmezsek, filmden senaryodan hiçbir şey anlamayız. 2 Ağustos 2015

    Liseli veya Üniversiteye Yeni Başlayacak Birkaç Müstesnâ Gence

    Sınavın bazı şartlarını bildiriyorum: Osmanlıca sınavında düzgün rik’a yazısıyla üç sayfalık bir kompozisyon yazabilmelisiniz. İmlâ ve üslup yanlışı yapmayacaksınız. Haftada üç gün ders alarak ve her gün en az bir saat meşk yaparak bir senede rik’ayı mükemmel şekilde öğrenebilirsiniz.

    Latin/Frenk el yazınızın çok estetik, çok güzel olması gerekir. Çirkin, eciş bücüş, kargacık burgacık cahil yazılı kâğıtlar okunmayacaktır.

    Kendi denginiz arkadaşlarınıza imamlık yapacak derecede kıraate ve fıkıh bilgisine sahip olmanız gerekir.

    Cebinde namaz takkesi olmayanlar imtihana alınmayacaktır.

    Cebinde güzel ve zarif bir cep defteri ve mürekkepli dolmakalem olmayanlar imtihan salonuna sokulmayacaktır.

    Üzerinde yazı ve resim bulunan tişörtle gelenler imtihana kabul edilmeyecektir.

    Makamla ezan okuyabilenlere, peşinen beş not verilir.

    Büyük sınavdan önce, İstanbul kültürü ahlakı terbiyesi görgüsü nezaketi kibarlığı efendiliği mürüvveti konusunda bir ön sınav yapılacaktır.

    Sınavlarda, Fransa’da lise mezunlarına sorulan bakalorya soruları ayarında sorular sorulacaktır. Edebiyat, tarih, mantık, psikoloji, ahlak, metafizik, estetik, mimarlığa ve şehirciliğe giriş, hukuka başlangıç…

    Sadece birkaç yüz kelimelik günlük konuşma çarşı pazar Türkçesi bilenler imtihana alınmayacaktır.

    Yukarıdaki şartları dikkatle incelemenizi, önümüzdeki bir yıl içinde kendinizi çok iyi yetiştirmenizi ve imtihanlara iyi yetişmiş olarak girmenizi tavsiye ederim. İyi hazırlanmaz ve iyi yetişmezseniz boş yere ümitlenmeyiniz.

    Zekâsı 100 IQ’nun üzerinde olan, karakteri müsait bulunan çalışkan istidatlı kabiliyetli ehliyetli liyakatli müstesna gençler bu şartlara bir yıl içinde sahip olabilir. Çok ehliyetli ve kıymetli hoca ve üstatlardan özel bir eğitim görmeleri şartıyla…

    Cebir geometri fizik kimya konularına, dinî, edebî ve sosyal kültürden fazla önem verenler; iyi Müslüman, iyi insan olmak imtihanlarına alınmayacaktır.

    Ön kayıtlardan sonra, adayların her biri hakkında ehl-i keşfe istihâre yaptırılacaktır.

    Öğrencilerin velileriyle kesinlikle temas kurulmayacak, görüşme yapılmayacaktır.

    Çocuğuma, yetişmesi için para verecek, burs bağlayacak mısınız sorusunu yöneltenler kovulacaktır.

    İhlasa ve uhuvvet-i islamiyeye aykırı halleri görülenler imtihana alınmayacaktır.

    İyi insan, iyi Müslüman olmaya aday gençler, ateşten gömlek giyeceklerini bilecek ve kabul edeceklerdir.

    Selam ve hürmetlerimle… 03 Ağustos 2015

    İçimize Sızan İbn Sebe’ler

    Ondokuzuncu ve yirminci asırlarda İslam dünyasında modern İbn Sebe’ler zuhur etmiş midir? Bendeniz bu soruya etmiştir cevabını veririm. İtiraz eden çıkarsa, bunun çok mümkün bir şey olduğunu, bu konuda çok karineler bulunduğunu ve mutlaka ciddiyetle ilmin ışığında araştırılması gerektiğini söylerim.

    İslam’ın zuhurundan bu yana, Hak Din’i tahrif etmek, Müslüman halkın bir kısmını bâtıl yollara çekmek isteyen sapık ve bid’atçi fırkalar zuhur etmiştir.

    Tarihsellik fırkası da bunlardan biridir.

    Pakistan’dan kovulunca Ankara’ya kapağı atan Fazlurrahman, Türkiye ilahiyatçılarından bir kısmını kendi doktrinine çekmiş, Ankara Ekolü isminde bir fırka oluşmasına yol açmıştır. Bu ekol yıllardan beri İmam-Hatip mekteplerinde ve ilahiyat fakültelerinde, bazen taqiyye ve kitman yaparak sinsice, bazen açıkça dobra dobra faaliyet göstermektedir. Bunlar çok önemli bir dinî kuruma da sızmıştır.

    Bâtıl ve bid’atçi Mutezile mezhebi ile kıyas edersek, Fazlurrahmancılık bin kere daha aşırı uç bir fırkadır.

    Sosyolojik olarak islamî sayılabilse bile inanç bakımından sınırları aşmış ve İslam dışı olmuştur. Kadiyanîlik nasıl İslam’ın dışına çıkmışsa, Fazlurrahmancılık bin kere çıkmıştır.

    Türkiye’de Ehl-i Sünnet İslamlığını kaldırıp veya ikinci plana atıp ılımlı ve light bir İslam türetmek isteyen zihniyet Fazlurrahmanîdir.

    Şu hususu da bir an bile göz önünden uzak tutmamak gerekir: Ülkemizde en az bir milyon Kripto Yahudi ve yine en az bir milyon Kripto Hıristiyan bulunmaktadır. Ehl-i Sünnet İslamlığına karşı Tarihsellik-Fazlurrahmancılık fırkasının light-ılımlı İslam projesini, birtakım Kriptolar mı icat etmiştir? Bu sorunun cevabı, ilmî araştırmaların ışığında verilmelidir.

    Bundan bin dört yüzyıl önce Yemenli Yahudi hahamı İbn Sebe’ İslamı içinden yıkmak istemişti. Bizdeki bunca Kripto içinden bir veya birkaç modern İbn Sebe’ niçin çıkmasın? Bu, çok mümkün ve muhtemel bir şey değil midir?

    Böyle bir şey Ehl-i Sünnet dünyasında olabileceği gibi, başta İran olmak üzere Şiî dünyasında da olabilir. Dıştan Şiî görünen, asıl kimlikleri Yahudilik olan Meşhed Yahudileri hakkında yeterli bilgimiz var mıdır? Türkiye’de, dıştan Şiî görünen kaç Meşhed Yahudisi vardır?

    Sabataycılar, Kırımçaklar, Pakraduniler, Tat Yahudileri ve diğer Kriptolar Ehl-i Sünnet İslamlığı için çalışacak değiller. Onlar elbette Ehl-i Sünneti yıkmak, yerine light, ılımlı, laik, seküler, Protestanlaştırılmış, reformist, Şeriatsız ve fıkıhsız, suya sabuna dokunmaz yepyeni bir İslam getirmek isteyeceklerdir.

    Ehl-i Sünnete karşı bin parçalı bir İslamcılıklar Protestanlığı hareketi kendi kendine oluşmuş, mâsum ve temiz bir gelişme midir, yoksa modern İbn Sebe’lerin şeytanî bir projesi midir?

    Yakın tarihimizde bazı İslamcıların bukalemun gibi nasıl renk değiştirdiğini görmedik mi?

    Afganî’nin ve Abduh’un Bahailik ile alakaları ve bulaşıklıkları konusunda yeterli bilgimiz bulunmakta mıdır?

    İngiltere’nin Mısır Başkomiseri Lord Cromer, reformcu İslamcıların baş tacı ettikleri Abduh için niçin şu cümleyi kullanmıştır: “I suspect that my friend Abdu (…….) was in reality an agnostic.” (CROMER, Modern Egypt, vl II. p. 180)

    Türkiye’de birtakım İslamcılara, münzel Ehl-i Sünnet İslam’ını yıkmak, onun yerine uydurulmuş beşerî bir İslam hümanizması ve ideolojisi getirmek misyonu verilmiş midir? Bu maksatla birtakım fonlar oluşturulmuş mudur?

    Dinlerarası Diyalog, Tarihsellik, Üç hak ibrahimî din, Kur’andaki üç yüz küsur ayetin hükümlerinin bugün geçersiz olduğu, Yahudi ve Hıristiyanların da ehl-i necat ve ehl-i cennet oldukları nazariyelerini Müslümanlar mı çıkartmıştır,

    İslam düşmanları mı?

    Diyanet İşleri Başkanlığı Fazlurrahmancılık fırkası veya dini konusunda niçin fetva vermiyor, beyanda bulunmuyor, açıklama yapmıyor?

    Mütevâtir ve sahih hadîslerin, AB kriterlerine göre ayıklanması işini Sünnîler mi yapmıştır, Fazlurrahmancılar mı?

    Birtakım Ehl-i Sünnet kitaplarının yeni baskıları niçin yapılmamaktadır?

    Ehl-i Sünnet Kelam ilmi tâtil edilmemiş olsaydı, yukarıdaki soruların ve benzerlerinin cevapları Kur’anın, Sünnetin, ilmin ışığında çoktan verilmiş olurdu.

    İbn Sebe’ yaşıyor… Hem de bir tane değil… Onları teşhis ve tecrid etmedikçe Ehl-i Sünnet, Sevad-ı Âzam İslamlığı tehlikededir. İslam büsbütün yok edilemez ama vaktiyle Endülüs’te olduğu gibi bu coğrafyadan da silinebilir.

    Bukalemun Protestan İslamcılara dikkat.

    Fazlurrahmancılara dikkat.

    Afganicilere ve Abduhculara dikkat.

    Beyninizin duvarına bir çivi çakın ve Lord Cromer’in cümlesini ihtiva eden levhayı oraya asın. “Dostum Abduh’un agnostik olmasından şüphe ediyorum…” Emperyalist ve İslam düşmanı İngiltere bu agnostiği niçin Mısır başmüftüsü yapmıştı?

    İçimize sızan Kripto Yahudiler kimlerdir acaba?

    İbn Sebe’ler… 04 Ağustos 2015

    Lisaniyat Dilbilim Kültürü

    İnsanı insan yapan, onu kâmil=olgun eden, hür kılan lisandır. Liselerde mutlaka az ve öz de olsa lisaniyat (linguistic) dersi okutulmalıdır.

    1. İki türlü lisan vardır. Birincisi: Günlük konuşma ve iletişim dili. Bunun için eğitime ve mektebe bile lüzum yoktur. Okuma yazma bilmeyen insanlar ana dillerini, ihtiyaçlarını görecek şekilde konuşurlar ve meramlarını ifade ederler. İkincisi: Günlük hayatta fazla konuşulmayan, yazılı edebî zengin kültür dilidir. Bu lisan mekteplerde öğretilir. Kültürlü bir Türkiyelinin en az otuz bin kelime, kavram, terim bilmesi gerekir. Bir ülke, bir toplum, bir devlet bu ikinci zengin dili yitirirse; yıkılır, çöker, bin türlü zaafa uğrar, parçalanır, bölünür, düşmanlarına yeteri kadar direnemez, şu veya bu şekilde sömürgeleşir. Tâbiri caiz ise BOP’laşır. BOP’laşmanın sonu esarettir, zillettir, felakettir, düşmanların maskarası olmaktır.

    2. Türkiye yakın tarihte iki büyük lisan yıkımına ve kıyımına uğramıştır. 1928’de millî alfabe değiştirilmiş, onun yerine Latin ve frenk alfabesi zorla, devlet terörüyle getirilmiş ve büyük bir kopukluk oluşturulmuştur. Aynı fenalığı, Sovyetler Birliği neo emperyalizmi Kafkasya, Kazan ve Orta Asya Müslüman Türklerine yapmıştır. Ermeni ve Gürcü alfabeleri değiştirilmediği halde Türklerin alfabeleri değiştirilmiştir.

    3. Türkçe’ye yapılan ikinci suikast ve kıyım devlet terörüyle lisanın arılaştırılması, sadeleştirilmesi, tahrif edilmesi olmuştur. Bu da, Bulgaristan’dan ithal edilen Agop Martayan’a yaptırılmıştır. Bu zat, Türk Dil Kurumu’nun başına getirilmiş, A. Dilaçar ismini almıştır.

    4. Fransızca’da on binlerce Latin kökenli kelime bulunmaktadır. Bunlar atılınca ortada doğru dürüst Fransızca kalır mı? Almanca’da en az otuz bin yabancı kelime bulunmaktadır, bunlara mahsus lügat kitapları bile vardır. Bunlar atılınca, Almanca kuşa dönmez mi?

    5. Kültür emperyalistleri zengin Türkçe’yi kuş diline çevirerek Türkiye’nin Müslüman çoğunluğunu cezalandırmıştır.

    6. Lozan’ın gizli protokolleri… Haim Nahum doktrini…

    7. Latin alfabesinin Türkçe’ye en uygun alfabe olduğu iddiası bir safsatadan ve demagojiden ibarettir. Tarih boyunca Türkçe ondan fazla alfabe ile yazılmıştır. Bunlar içinde dilimize ve millî kimliğimize en uygun olanı Kur’an ve İslam yazısıdır. Bu konuda Kazanlı Âlimcan Şeref beyin 1926 Baku Türkiyyat Kongresinde ilmî tebliğe olarak okumuş olduğu “Harflerimizin Müdafaası” başlıklı kitap tetkik edilirse, iddiamın doğruluğu anlaşılacaktır. (Bedir Yayınevi)

    8. Şu gerçek hiçbir zaman hatırdan çıkartılmamalıdır: Yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi yazılan kolay bir alfabe zihinleri, zekaları, beyinleri tembelleştirir ve kültürü geriletir. Japonya’nın üstünlüğü lisanının ve yazısının zorluğundadır. İngilizce kadar imlası, okunuşu, grameri zor bir dil yoktur ama bu dil şu anda dünya dilidir (Lingua franca).

    9. Edebî derin Türkçe’de çok sayıda Arapça, Farsça kelimelerin bulunması bir zaaf değil, bir zenginliktir.

    10. Bir Müslüman için Türkçe’nin İslam-Kur’an yazısıyla yazılması, içinde Arapça kelimeler bulunması sakınca teşkil etmez. Sabataycıların, Dönmelerin, Kripto Yahudilerin, diğer Kriptoların, aliene olmuşların bu konudaki sahte milliyetçilikleri biz Müslümanları bağlamaz.

    11. Latin ve Frenk yazısı bizim millî yazımız değildir.

    12. Kur’an yazısı millî yazımızdır. Çünkü onu bin yıldan fazla kullanmışızdır, bizim olmuştur.

    13. Bugünkü ideolojik eğitim sistemi kesinlikle millî değildir. Millî kimliğimize ve millî kültürümüze aykırı bir anti-eğitimdir.

    14. Müslümanlar bu ülkede haysiyetle, izzetle yaşamak istiyorlarsa, birtakım egemen azınlıkların vesayetinden kurtulmak istiyorlarsa mutlaka millî İslamî bir eğitime ve okullara sahip olmalıdır. Bu okullarda Türkçe hem Kur’an yazısıyla, hem de Latin harfleriyle öğretilecektir.

    15. Resmî ideoloji, açılacak İslam mekteplerinin yanından bile geçirilmemelidir.

    16. Bu okullar İngiltere’nin Eton Koleji ayarında eğitim ve kültür, onun yanında ahlak ve karakter terbiyesi verecektir.

    17. Osmanlı’nın eski sultanî ve idâdîlerinde okutulan bütün dersler İslam liselerinde ciddî ve etkili şekilde okutulacaktır.

    18. İslam mekteplerinde, beş vakit namazın, okulun resmî imamının ardında bütün öğrencilerin, muallimleri ve idarecilerin katılımıyla cemaat halinde kılınması mecburi olacaktır.

    19. İslam mekteplerinde zengin Osmanlı edebiyatı okutulacak, Türklerin en büyük edibi ve şairi Fuzuli’nin eserlerini bütün öğrenciler anlayabilecektir.

    20. Türk dünyası Fuzulî Türkçesiyle birleşecektir.

    21. Hiçbir Müslüman Türk, Tekin Alp takma adıyla Türkleri İslam’dan uzaklaştırmak ve mürted yapmak isteyen, kitaplarının birine “Kahrolsun Şeriat” başlıklı bir bölüm koyan Tekin Alp Moiz Kohen’in tuzağına düşmemelidir.

    22. Lisan elbette sadeleşebilir, çağlar boyunca değişime uğrayabilir ama bu iş rejim terörüyle olmamalıdır.

    23. Yirminci asrın başlarında Gaspıralı İsmail beyin Kırım Bahçesaray’da yayınladığı Tercüman gazetesinin Türkçesini, Adriyatik sahillerinden Şarkî Türkistan’a kadar bütün okur-yazar Türkler anlıyordu. Günümüzde ise, Türk dünyası Türkçe konuşuyor ama yüzde doksanı birbirini anlamıyor.

    24. Aha oho yuha muha amma da kral beee gibi ünlem ve böğürtülerle ifade-i meram edenler… 05 Ağustos 2015

    Müslüman Olarak Varım

    Kelime-i Tevhid’i dil ile ikrar ediyorum ve kalben iman ve tasdik ediyorum, öyleyse Müslüman olarak varım.

    Allah’ı kemal sıfatlarla sıfatlı, noksan sıfatlardan münezzeh biliyor ve O’nu Rab olarak kabul ediyorum, Müslüman olarak varım.

    Allah’ın kadim kelamı olan Kur’anı Kitab ve Düstur olarak kabul ediyorum, Müslüman olarak varım.

    İslam’ı Allah katında tek hak ve makbul din olarak kabul ediyorum, Müslüman olarak varım.

    Muhammed Mustafa’yı (Salat ve selam olsun ona) nebi ve seyyid kabul ediyorum, Müslüman olarak varım.

    İbadetlerimi sırf Allah’ın ilahî rızasını kazanmak için ihlasla yaparsam, ben Müslümanım demeye hakkım olur.

    İslam Şeriatını yegâne hak Şeriat ve nizam olarak kabul ediyorum, Müslüman olarak varım.

    Ümmet-i Muhammed’i Ümmetim olarak kabul ediyorum, Müslüman olarak varım.

    Mü’min kardeşlerim arasında ırk, lisan, coğrafya, alt kimlik, renk ayrımı yapmıyorum, Müslüman olarak varım.

    Allah katında üstünlüğün taqva ile olduğunu kabul ediyorum, kim daha taqvalı ise o daha üstündür diyorum, işte Müslüman olarak bu yüzden varım.

    Bu inançlarım, bağlılıklarım, rızalarım, kabullerim, tasdiklerimdir ki, beni Müslüman kılmakta, bana Müslüman olarak varım demek hakkını kazandırtmaktadır.

    Zaruriyat-ı İslamiyeden bir maddeyi inkar eden dinden çıkar.

    Kendisinde Ümmet şuuru olmayan kimse yüksek Müslüman değil, derecesi alçak Müslümandır.

    Şeriat olarak Kur’ana, Sünnete dayalı İslam Şeriatından razı olmayan bir kimse sosyolojik musallâ Müslümanı olabilir ama gerçek Müslüman olamaz.

    Parayı, malı, zenginliği taparcasına deliler gibi seven kimse nasıl bir Müslümandır?

    Partisini, hizbini, fırkasını, cemaatini, mensubu bulunduğu parçayı İslam’la özdeşleştiren, hattâ İslam’ın üzerinde tutan kimsenin Müslümanlığının tadı tuzu yoktur.

    İyi bir Müslüman, Şeriata aykırı olmamak şartıyla tarikatli olabilir ama tarikatçı olamaz, tarikatçılık yapamaz.

    Tarikatli olmak… Tarikatçi olmak… Bu ikisi arasındaki farkı çok iyi bilmemiz gerekir.

    Musallâ Müslümanı değil, musalli Müslüman olmalıyız.

    Kafirler, münafıklar, zındıklar, mülhidler; Şeriatsız bir İslam türetmek istiyor. Onların oyunlarına gelmemeliyiz.

    İslam’ın rızaları vardır:

    Rab olarak Allah’tan razı olmak… Kitab olarak Kur’an’dan razı olmak… Din olarak İslam’dan razı olmak… Nebi ve Seyyid olarak Muhammed Mustafa’dan razı olmak… Şeriat olarak İslam Şeriatından razı olmak… Ümmet olarak Ümmet-i Muhammed’den razı olmak… Ahlak sistemi olarak İslam ahlakından razı olmak…

    Bu rızalar, bu tasdikler, bu ikrarlar, bu bağlılıklardır ki, Müslümanı Müslüman eder, ona ben Müslümanım demek hakkını kazandırır. 06 Ağustos 2015

    Eşeklikler

    Gıybet büyük günahtır. Şayet bendeniz bir Müslüman olarak mütemadiyen (devamlı olarak) utanmadan arlanmadan sıkılmadan gıybet ediyorsam eşeklik etmiş olurum. Gıybet ettiğim için kendime eşek diyorsam, başkasına da (ettiği takdirde isim vermeden) eşek derim.

    Kendim gıybet edersem ama eşeklik yaptığımı kabul etmezsem, başkasına eşek demem haksızlık olur, bu benim için muzaaf (katmerli) eşeklik olur.

    Müslüman geçinen birinin uhuvvet-i İslamiyeyi (iman kardeşliğini) yıkacak işler yapması eşekliktir.

    İhlasa aykırı işler yapan eşeklik yapmış olur.

    Nafile sadaka verecek, hayır hasenat yapacak. Bunun reklamını yapması, davul çalarak vermesi dağıtması eşeklik olmaz mı? Din bu konuda “Sağ elinin verdiğini sol elin bilmeyecek” demiyor mu?

    Büyük günahları utanmadan arlanmadan hayâ etmeden açıkta açıkça küstahça işlemek eşeklik midir, değil midir?

    Lükse, gösterişe, gurura, kibre kapılarak bir sürü israf yapanlara ne demeli? Onlar melek midir, şeytan mı?

    Müslüman kardeşleri ve komşuları açken, kendileri tıka basa doymuş olarak sabahlayanlar…

    Deliler gibi cemaat, tarikat, grup, hizip, fırka, parça holiganlığı, militanlığı, fanatizmi yaparak bir türlü fitne ve fesada yol açanlar.

    Sabah ezanları okunuyor. Bizimki horul horul uyuyor, kalkıp Rabbine ibadet etmiyor. Güneş doğduktan sonra İslamcılık edebiyatı yapıyor. Bu zat melek midir, eşek mi?

    Zekatını vermeyenlere ne demeli? Onlar sâlih midir, gayr-i salih mi?

    Ya okuma yazma öğrenmeyen Müslümanlar…

    Bin türlü magazin haberini içercesine öğrenip de ilmihallerini öğrenmeyenler…

    Müslüman, insan olmak hasebiyle elbette bazen yanılabilir, günah işleyebilir ama devamlı ısrarlı şekilde utanmazca günah işleyenlere ne demeli?

    Eşeklik kaba bir kelime ama insan bunu yapabiliyor.

    Bir sürü eşeklik yaptığı, eşeklik sergilediği, açıkça ve devamlı olarak çirkin günahlar işlediği halde kendisine toz kondurmayan, nefsini temize çıkarıp aklayan kimseler.

    Ehl-i Tevhid, ehl-i kıble, beş vakit namaz kılan mü’min kardeşine buğz ve adavet etmek, hattâ onu küfürle suçlamak meleklik midir, iyi Müslümanlık mıdır, yoksa eşeklik midir?

    İslamî kesimdeki en büyük ve azılı eşekler din sömürüsü yapanlardır.

    Ümmet birliğini zedeleyenler, mü’minleri ötekileştirenler iyi midir, kötü müdür?

    Zamanımızın en büyük uyuşturucusu, gaflet vericisi, sersemleticisi olan cep telefonu bağımlılarına ne demeli? Onlar akıllı mıdır? (Cep telefonunu ihtiyacı olduğu için ve ihtiyaç sınırları içinde kullananlara bir şey dediğim yok…)

    İhtiyacı 60 bin liralık bir oto iken gidip 160 bin liralık lüks ve israflı bir binit alıp bununla gurur ve kibir sergileyenlere ne demeli?

    Diyanet’in birinci vazifesi Müslüman halkı uyarmak, aydınlatmak, bilgilendirmek, hayra ve salaha yönlendirmek,

    insanların ebedî saadeti için çalışmaktır. Bu konularda nasıl çalışılmalı? Kur’an’ın, Sünnetin gösterdiği şekilde…

    Bizde böyle çalışmalar yapılıyor mu? Bir insan eşekliklerini bilmedikçe vasıflı insan, iyi Müslüman olamaz. 07 Ağustos 2015

    Devlet Yıkıcılığı Yapma Gemiyi Batırmaya Kalkma

    Devlet ile rejimi (düzeni sistemi) mutlaka ayır. İkisini sakın özdeşleştirme. Devleti tut, destekle, koru; kötü düzene ve sisteme muhalif ol, onu iyisiyle değiştirmeye meşru yollardan çalış.

    Kötü düzene sisteme rejime muhalefet ederken sakın devleti de birlikte yıkmaya kalkma, enkazın altında kalırsın, helak olursun.

    Devlet cevherdir, rejim araz. Elmanın cevher olması, büyüklüğünün, renginin, kokusunun, taze veya bayat olmasının, tatlı veya ekşi olmasının araz olması gibi.

    Sürahi ile içindekini özdeşleştirme. Sürahide su olabilir, süt olabilir, ayran olabilir… Yahut şarap rakı olabilir.

    Şaraba kızıp sürahiyi kırmaya, tahrip etmeye yeltenme. Gücün yetiyorsa şarabı dökersin, sürahiyi çalkalayıp temizlersin, içine helal bir sıvı koyarsın.

    Devletle bozuk düzenleri özdeşleştirmek ya cahilliktendir, yahut kötü niyettendir.

    Devleti zalim yapan kendisi değil, kötü düzendir, düzenbazlardır.

    Papaza kızıp oruç bozanlardan olma.

    Pireye kızıp yorgan yakanlardan olma.

    Devlet senindir, devletini kendi elinle yıkma.

    Kötü düzeni değiştirmek istiyorsan muktedir ol, vasıflı ol, güçlü ol, azimli ve sabırlı ol, metin ol.

    Kötü düzenlerin haram, necis, zehirli, cehennemî nimet ve rantlarına talip olma sakın. Yanarsın.

    Kötü düzenler birer kaderdir. Allah’tan iyisini iste, iyisi için hangi sebep ve vesilelere tevessül etmek gerekiyorsa onları yap.

    Belasını isteyen belasını, Mevlasını isteyen O’nu bulurmuş. Sen Mevla’yı iste.

    Resulullah (Salat ve selam olsun ona) “Her toplum layık olduğu şekilde idare edilir” buyurmuştur.

    İyi, sâlih, doğru, hak, âdil bir idare istiyorsan, kendini ve toplumu ıslah et.

    İtikadını tashih et… Beş vakit namazı dosdoğru kıl… Arkasında namaz kılınacak imamların ardında cemaat ol, zekatını dosdoğru ver, sakın zekat eşkıyasına kaptırma… İhlaslı ol, ahlaklı ve faziletli ol, çocuklarını gerçek dindar yetiştir, azgınlık yapma, büyük günahları açıkta ve açıkça küstahça işleme, Müslümanları sev, onlara acı, onların meleği ol…

    İsraf etme, lüks ve ihtişam delisi olma… Her türlü beyinsizliği terk et… Mâruf ile emr, münkerden nehy et… Ümmet şuuruna sahip ol… Râşid ve âdil Halifeye biat ve itaat et… İhtilaflı konularda Sevad-ı Âzam dairesi içinde ol…

    Kur’anı kendi re’y ve hevanla yorumlama… Dünya hizmet ve vazifelerini yapar olduğun halde âhirete yönelik ol.

    Rab olarak Allah’tan, Kitab olarak Kur’an’dan, Din olarak İslam’dan, Nebi ve Seyyid olarak Muhammed Mustafa’dan (Salat ve selam olsun ona), Şeriat olarak İslam Şeriatı’ndan, Ümmet olarak Ümmet-i Muhammed’den razı ol.

    Sen ve Müslümanların en az yüzde yetmişi böyle olursanız Allah bize iyi bir düzen nasip eder.

    Gemi kötü idare ediliyor, geminin düzen ve sistemi bozuk diye gemiyi batırmaya kalkarsan, ahmaklık, çılgınlık, intihar etmiş olursun. 08 Ağustos 2015

    Selam Olsun Onlara

    Kesin bir rakam veremem ama tahminen yirmi beş yıl içinde Avrupa’nın bazı büyük devletlerinin nüfusunun çoğunluğu Müslüman olacaktır.

    Tarihte benzeri görülmemiş inkılaplar ve ihtilaller olacaktır.

    Roma’da Papalık sona erecektir. Son Papa savaşın tahrip ettiği şehri ağlaya ağlaya terk edecektir.

    İsviçre dağlarında vadilerinde kanlı savaşlar cereyan edecektir.

    Beyinsizler ve beyinsizlikler yüzünden halk yığınları çok acılar çekecektir.

    Tevrat öğretilerine aykırı şekilde kurulmuş olan Siyonist İsrail devleti 2020’li yıllarda tarihe gömülecektir.

    Ortadoğu’da çok kanlı Melhame-i Kübra savaşları olacaktır.

    Hanedan-ı Âl-i Osman’dan muhterem bir zatın başa geçmesi muhtemeldir.

    Mehdi zuhur edecek, İsa Aleyhisselam nüzul edecektir.

    Deccal ve Tağut orduları ile büyük çarpışmalar yapılacaktır.

    Nükleer silahlar kullanılacak, büyük zayiat verilecektir.

    Fırat nehrinin yatağındaki altınlara koşanlar helak olacaktır.

    En sonunda Ehl-i Tevhid, Ehl-i Kur’an, Ehl-i Sünnet, Ehl-i Cemaat, Âl-i Muhammed (salat ve selam olsun ona) galip gelecek, Şeriat-ı Garra-i Ahmediyye hâkim olacak, insanlık Altın Çağa kavuşacaktır.

    Kırk yıl kadar bolluk bereket, huzur saadet, güvenlik adalet olacak, ondan sonra yine bozulma başlayacak ve durum kötüleşe kötüleşe Kıyamet kopacaktır.

    Ömürleri ölümlerine iman ile bitişen sâlih, muttaqi, âbid, mütedeyyin, sabırlı mü’minler inşaAllahurRahman Cennete girecek, ebedî Saadete nail olacaktır.

    Tâğuta itaat eden şirk, küfür ve nifak ehl-i, Ateşe girecektir.

    İman edenlerin amelleri, ibadetleri, hayırları, iyilikleri, imanlı ölmüş olmaları şartıyla zayi olmayacaktır.

    Kerim olan Hak Teala bir iyiliğe lütfuyla ve fazlıyla yedi yüz misli mükafat verecektir.

    Canları ve mallarıyla Allah ile ticaret yapan mü’minler hiç zarar ziyan etmeyecek, çok kazançlı ve kârlı çıkacaktır..

    Müşrikler, kafirler, münafıklar âhirette çok pişman olacak, çok dövünecekler ama son pişmanlık fayda vermeyecektir.

    Âhir zaman fitnelerine direnen, zorluklara sabr eden, haram yemeyen, azgınlık yapmayan, Kur’ana Sünnete Şeriata sadık kalan sâlih mü’minlere selam olsun.

    Merhametlilere ve afv edicilere selam olsun.

    Âmirine bi’l-mâruf ve nâhine ‘ani’l-münker olanlara selam olsun.

    Namazı dosdoğru kılanlara selam olsun.

    Gıybet ve iftira etmeyenlere, yalan söylemeyenlere selam olsun.

    Mütevazı ve alçakgönüllü olanlara, ikram edenlere, açları doyuranlara, çıplakları giydirenlere, muhtaçlara harçlık verenlere hep selam olsun.

    Kötülükleri iyilikle def’ edenlere selam olsun.

    Mehdi ordusunun erlerine selam olsun.

    Allah’ın tesettür emrine uyan bütün âbide ve sâliha hatunlara ve kızlara selam olsun.

    Hak Teala hazretleri cümlemizi korusun. Günahlarımızı afvetsin, yardımcımız olsun.

    Ey Müslümanlar vesilelere yapışın. Kur’ana, Sünnete, Şeriata, İslam ahlakına, İslam hikmetine yapışın. 09 Ağustos 2015

    Sahte Nurcular

    Son yıllarda Bediüzzaman’ın mirasına, Risale-i Nurlara, İman Kur’an İslam hizmetlerine en büyük darbeleri vuranlar, en ağır hıyanetleri yapanlar birtakım sahte Nurcular olmuştur.

    Nurculuk islamî erdemler, Kur’an ve Sünnet ahlakı üzerine kurulmuş bir hizmet ekolüdür.

    Kur’an’da ve Sünnet’te kötülenen ahlaksızlıklara sahip kimseler kesinlikle gerçek Nurcu değildir.

    Nurcu yalan söylemez.

    Nurcu gıybet ve iftira etmez.

    Nurcu sahih itikad sahibidir.

    Nurcu kin ve intikam tutmaz, kötülüğü iyilikle uzaklaştırır.

    Nurcu beş vakit namaza çok dikkat eder.

    Nurcu İslam kardeşliğini zedelemez.

    Nurcu hilm sahibidir.

    Nurcu beddua etmez.

    Nurcu faziletli Müslümandır ama faziletfüruşluk taslamaz.

    Nurcu dini siyasete alet etmez, aksine imkân bulursa siyaseti dine hizmet ettirir.

    Nurcu doğrudan doğruya kirli politika yapmaz. İman ve Kur’an hizmetlerini politikanın üzerinde tutar.

    Nurcu din ve hizmet yoluyla şahsî zenginlik elde etmez.

    Nurcu ihlâs kahramanıdır.

    Nurcu ücretini Yaratan’dan ister, yaratıklardan istemez.

    Bendeniz böyle gerçek Nurcular gördüm, vefat etmiş olanlarına rahmet okurum, sağ olanlarına hayır dua ederim.

    Onların yanında kendimi faziletli göstermekten hayâ ederim.

    Şu husus hiç tartışma kabul etmez: Gerçek Nurcu asla gıybet etmez.

    Nurculukta cerrarlık yoktur.

    Bediüzzaman bir Nurcu büyüğü değil, bir İslam büyüğüdür.

    Gerçek Nurculukla sekter zihniyet, holiganlık, militanlık bir arada olmaz.

    Beş vakit namazı daima camide, cemaatle birlikte kılan nice Nurcular biliyorum.

    Gerçek Nurcu dosdoğru bir insan ve olgun bir Müslümandır.

    Gerçek Nurcu, “Allah katında (hak) din İslam’dır” ayetine aykırı bir söz etmez, sapık bir inanç sergilemez.

    Nurcu âsayişe hizmet eder, kesinlikle teröre hizmet etmez, terörü teşvik etmez.

    Gerçek Nurcu aza da çoğa da, yokluğa da şükreder.

    Gıybet edenler, iftira edenler, fitne ve fesat çıkartanlar, iman kardeşliğini yıkanlar, holiganlık yapanlar gerçek Nurcu olamaz.

    Bir adam hem ben Nurcuyum diyor, hem de devamlı olarak gıybet ediyorsa onun Nurculuğu çok şüphelidir.

    Nurculukta bölünme, çekişme, faydasız tartışma yoktur.

    Nefs-i emmaresine esir kişi gerçek nurcu olamaz.

    Nurcu nefsini levm eden kimsedir.

    Birtakım sahte Nurcuların Bediüzzaman’a ve Risale-i Nur hizmetlerine verdikleri zararı azılı kafir ve münafıklar verememiştir.

    Lütfen onları Nurcu sanmayalım. 10 Ağustos 2015

    Hangi Müslüman Faziletlidir?

    Dindarlık, fazilet, üstünlük hiçbir cemaatin, tarikatin, hizip ve fırkanın, kliğin, sektin tekelinde değildir.

    Allah katında en üstün mü’min en takvalı olandır. Takva da ilimle, irfanla, ahlakla, hikmetle, istikametle, din konusunda doğru yolda olmakla, Sünnet ve cemaate bağlılıkla ve diğer İslamî değerleri kabul etmekle olur.

    Ben şu veya bu yüksek cemaate veya fırkaya mensubum, o yüzden öteki Müslümanlardan üstünüm… İslam’da böyle şey yoktur.

    İmanın taklidî değil, tahkikî iman ise üstünsün.

    İhlasla dosdoğru namaz kılıyorsan üstünsün.

    İtikadını, ilmihalini, ahlakını doğru olarak biliyorsan üstünsün.

    Kur’an ve Sünnet ahlakına bağlıysan üstünsün.

    Faydalı ve kurtarıcı ilimlerde derecen neyse, o kadar üstünsün.

    Nakşî daha taqvalı ise o üstündür, Kadirî daha taqvalı ise o üstün…

    Devamlı şekilde gıybet ediyorsan üstün olamazsın.

    Yalancılar, iftira edenler, mütemadiyen zevzeklik ve gevezelik edenlerin üstünlükleri yalancı üstünlüklerdir.

    Komşusuna eziyet eden sahte dindardır, üstün olamaz.

    Para kazanmak, zengin olmak için haram rant yiyenler, her haltı edenler; faziletli ve üstün Müslümanlar değil, alçak kimselerdir.

    Dini imanı para olanlar, iki rekat namaz kılmakla faziletli olmaz.

    Bir kimse ki onda riya var, nifak alameti var, o faziletli değildir.

    Müslümanlara acımayan, onları korumayan, onları sevmeyen kimse nasıl üstün olabilir?

    Şeyhinin uçması (o da sahiden uçuyorsa) dervişi faziletli kılmaz.

    Ben ihlaslıyım diyen, faziletli de değildir, ihlaslı da.

    Herkes kötü ben iyiyim diyene: Sana kötülük olarak bu sözün yeter de artar.

    Kur’an’ın kesin emirlerini yapmayan, kesin yasaklarından uzak durmayan kişi faziletli değil, faziletsiz kimsedir.

    Gururlu, kibirli, kendini beğenmiş, israfa boğulmuş, riba alıp veren kişi nasıl faziletli oluyor, bunu bana anlatabilecek biri var mıdır?

    Başkalarının karılarına, analarına, bacılarına, kızlarına kötü gözle bakan kişi faziletli midir, faziletsiz mi? Yüksek midir, alçak mı?

    Küfür ve fısk düzenine iyi diyor, sonra faziletli ve üstün bir Müslüman oluyor. Nasıl oluyor bu iş?

    Müslüman kardeşi aç gecelerken, o tok sabahlıyor? Yüksek Müslüman mıdır o, alçak Müslüman mı?

    Ümmet birliğini, iman kardeşliğini yıkacak kötülükler yapıyor, sonra da fazilet taslıyor.

    Elinde imkan ve fırsat var ama o emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmıyor.

    Emanetleri ehline değil, ehil olmayanlara peşkeş çekiyor.

    Uhuvvete (din kardeşliğine) darbe üzerine darbe vuruyor.

    Şer’an zekat alması ve toplaması caiz değil ama o alıyor ve topluyor.

    Unutanlar olmuştur ama bendeniz yeşil holdingleri unutmadım.

    Bütün bunlar fazilet midir, faziletsizlik midir? 11 Ağustos 2015

    Bunca Nasihate Rağmen

    Türkiye Müslümanlarına nasihat ediliyor, öğütler veriliyor. Bu nasihatler:

    1. ALLAHÜ TEALA’nın Kur’an’da yaptığı nasihatler, uyarılar, aydınlatmalardır.

    2. RESULULLAH’ın (Salat ve selam olsun ona) yaptığı nasihatlerdir.

    3. İSLAM’ın nasihatleridir.

    4. Kur’anı, İslam’ı en iyi anlamış ve hayata uygulamış olan ilk üç kuşağın, SELEF-İ SÂLİHÎN’in nasihatleridir.

    5. Her asrın başında zuhur etmiş MÜCEDDİT’lerin nasihatleridir.

    6. Her devirde yaşamış rasih rabbanî muttaqi büyük ulemanın, fakihlerin, meşayihin nasihatleridir. Onlar Resulullah Efendimizin varisleri, vekilleri, halifeleridir.

    7. İslam dünyasının kütüphaneleri, Müslümanların nicesinin evleri kurtarıcı, edebî saadete yönlendirici nasihat kitaplarıyla doludur.

    8. Her gün beş kere minarelerde okunan ezanlar da bir tür nasihattir. Haydin namaza, haydin felaha diyerek mü’minler ibadete ve kurtuluşa çağrılmaktadır.

    8. Çağdaş İslam dünyasında her yıl büyük sayıda din ve nasihat kitabı, broşürü yayınlanmaktadır.

    9. Hal böyle iken bütün bu nasihatler gereken ve beklenen tesiri (etkiyi) göstermemekte, Müslümanlar silkinmemekte, birleşmemekte, Kur’an ve Sünnete sarılmamakta, Allah’ın emirlerini tutmamakta, yasaklarından uzak durmamakta, ahlaklarını düzeltmemekte, âhirete gereği gibi hazırlanmamakta, bin bir zafiyet ve güçsüzlük içinde düşmanlarının oyuncağı ve kurbanı olmaktadır..

    10. Yapılan nasihatlerin büyük kısmı ahlak konusundadır ama İslam dünyasında büyük bir ahlak fesadı vardır. Bunca nasihate rağmen Müslümanlar ahlak konusunda kendilerini ıslah edememektedir.

    11. Bu kadar nasihate rağmen Müslümanların ıslah olmamasının sebepleri nelerdir acaba?

    12. Birincisi, bir buçuk milyarlık İslam aleminin paramparça oluşudur. Allah, Peygamber, Kur’an, İslam bize tek bir Ümmet olmayı emr ediyor ama hayatta, realitede böyle bir birlik yok. Müslümanlar bin parça olmuşlar.

    13. Ümmet yok, Ümmetin başında râşid bir İmam-ı Kebir yok.

    14. İslam’ın, imandan sonra ikinci temel şartı olan namaz Türkiye’de büyük ölçüde terk edilmiş, namaz kılanlar azınlığa düşmüş ve büyük sayıda insan şehvetlerine uyup azmıştır.

    15. İslam ilim, irfan, medeniyet dinidir. Müslümanların çoğunluğu bu konuda İslam’ın ve çağın gerisinde kalmıştır.

    16. Bu durumda öncelikle ne yapmak lazımdır?.. Yapılacak ilk iş, râşid âdil muttaqi muktedir tek bir İmam’a biat ve itaat etmektir.

    17. Bu İmamın etrafında toplanarak tek bir Ümmet oluşturmaktır.

    18. Böyle râşid bir İmam, ehliyetli kimselerle, vezirleriyle istişare ederek bir ıslah ve teşkilatlanma programı hazırlayacaktır.

    19. Başta bir İmam olursa, mü’minler tek bir Ümmet oluşturursa nasihatlerin tesiri artacak, iyilik ve düzelme olacaktır.

    20. Râşid İmam olmadan, Ümmet birliği ve teşkilatı olmadan, İslam’a ve çağın icaplarına uygun bir plan ve program yapılmadan; kurtuluş, necat, felah ve yükselme olmaz, Müslümanlar izzete kavuşmaz, iki yakaları bir araya gelmez.

    21. İslam dünyası iki İmam kabul etmez. Meşru bir İmam seçilmişken, ona biat ve itaat edilmişken zuhur eden ikinci imamın Şer’-i şerif mucibince icabına bakılır.

    22. Ümmet birliği, râşid bir İmama biat ve itaat konusunda muhlisen lillah hizmet eden şahıslar ve kuruluşlar tebrike, tahsine, teşekküre layıktır.

    23. Önce Ümmet birliği ve râşid İmam… Bunlar olmazsa yeni camiler, minarelerdeki hoparlörler, şadırvarlardan akan sular, bazısı darphane gibi para kesen WC’ler, Ramazanlardaki susamlı pideler, tantanalı iftar ziyafetleri, kendi başına buyruk din baronlukları bir işe yaramaz. İlle de tek bir Ümmet, ille de râşid bir İmam’a biat ve itaat, ille de İslam’a ve çağın icaplarına uygun dört başı mâmur bir plan ve program dahilinde hizmet vermek… 12 Ağustos 2015

    İslamî Hikmetler Tâlimatnâmesi

    Sayısı 200 mü olur 250 mi, en önemli hikmet düsturları halkın anlayacağı bir üslupla talimatname şeklinde sıralanmalı ve kitap halinde basılmalıdır. Bu Talimatname bütün Müslüman gençliğe ve halka ders olarak okutulmalı, ezberletilmeli ve sağlam şekilde öğretilmelidir.

    Mecelle-i Ahkam-i Adliyyenin Kavaid-i külliyesi bu Talimatname içinde yer almalıdır.

    Örnekler: *Ehven-i şerreyn tercih olunur. (Zamanımızda cahillik o kadar koyulaştı ki, bazıları ehven-i şerreyn yerine ehven-i şer diyor…) *Ehemmi mühimme tercih etmek… *Def’-i mazarrat celb-i menafiden evlâdır…

    Bu Talimatnâmenin içinde bazı hikemî mısralar, beyitler de yer alabilir.

    Bunları okuyup öğrenen, zihnine nakş eden, hayata uygulayan kimselerde salah ve kemal olur.

    İslam dini hikmet dinidir. Müslüman da hikmetli insandır.

    Müslüman görünüyor, Müslümanım diyor ama olanca hikmetsizlikleri, ahlaksızlıkları, dengesizlikleri, holiganlıkları sergiliyor. Ne işe yarar böyle Müslüman?

    Müslüman âdil ve munsiftir (insaflıdır), Adalet ve nısfet nedir?

    İşlerin hayırlısı ortasıdır. Yani tefritten ve ifrattan uzak olandır. Bunun mânası nedir?

    Bu Talimatnameyi okuyup öğrenen vatandaş, “İhlas nedir?” sorusuna, üç teksir kağıdı hacminde güzel bir kompozisyon yazar, 10 üzerinden en az 7 not alır.

    Sebep nedir, netice nedir? Kültürlü ve ziyalı Müslüman, Ayasofya’nın camilikten çıkartılıp müze yapılmasının sebepleri konusunda başarılı bir kompozisyon yazabilmelidir.

    Bendenizde devamlı bir üzüntü var. Ülkemizdeki İslamî kesimin genellikle şifahî kültürlü olmasına çok teessüf ediyorum.

    Yazılı ve medenî kültürlü olsaydık, yukarıda anlattığı Talimatname ve benzerleri çoktan yazılmış olurdu.

    Yanlış anlaşılmasın, ille de ben yapayım demiyorum, ille de yapılsın diyorum.

    Yeterli ilme, irfana, hikmete sahip olmayanlar böyle Talimatnameler hazırlayamaz. Bunları zamanın Ahmed Cevdet Paşa’ları tasnif edebilir.

    İslamî kesim milyonlarca çocuğuna, lise ve üniversite öğrencisine niçin Mecellenin Kavaid-i Külliyesini öğretmiyor? Tv ile bu yapılamaz mı?

    Tashih-i itikad Talimatnamesi yok… Namazı dosdoğru cemaatle kılmak Talimatnamesi yok… Tesettür Talimatnamesi yok… İlmihal talimatnamesi yok… İslam ahlakı Talimatnamesi yok… Fütüvvet Talimatnamesi yok…

    Ümmet Birliği ve İmam-ı Kebire biat ve itaat Talimatnamesi yok…

    Dedikodu zevzeklik gevezelik polemik çekişme tepişme gırla gidiyor…

    Benim şeyhim senin şeyhinden büyüktür eblehlikleri…

    Cemaat, tarikat, hizip, fırka, grup, sekt holiganlıkları…

    İslamî kesim bazen yakası açılmadık seks tartışmaları da yapıyor.

    Boş işlerle uğraşmaktan İslam hikmetine ve irfanına vakit ayıramıyoruz.

    İcazetli ulema, fukaha, hükema, ziyalılar yazıma konu olan Talimatnameyi hazırlamazlarsa, aczime bakmayıp, (koyunun olmadığı yerde keçi Abdurrahman Çelebi olurmuş!) bendeniz bir metin hazırlayıp Ümmete takdim edeceğim. 13 Ağustos 2015

    Hilâfet ve Halife

    Arı beyi (arı kraliçesi) olmayan bir oğul yaşar mı? Yaşamaz.

    Kraliçesi olmayan bir karınca kolonisi yaşar mı? Yaşamaz.

    Pilotu olmayan bir uçak uçar mı? Uçmaz.

    Kaptanı olmayan bir gemi seyr ü sefer edebilir mi? Edemez.

    Müdürü olmayan bir mektep düşünülebilir mi? Düşünülemez.

    Velhasıl her kurumun, cemaatin, topluluğun bir reisi vardır. İslam Ümmetinin reisine de

    İmam, Halife Emîrül Mü’minîn

    denir.

    Sultan Abdülhamid son gerçek Halifedir.

    1924’te son Halife AIbdülmecid bin Aldülaziz Han yurttan kovulunca Hilafet sona ermiştir.

    O tarihte İngiliz hakimiyeti altında bulunan Hind Müslümanları bile Hilafet konusunda çok feryad ü figan kopartmışlardır. Hattâ, Müslümanların inek kurban etmemeleri şartıyla Mecusiler bile onları desteklemiştir.

    1924’ten bu yana Ümmet-i Muhammed, şeklî-sûrî de olsa Halifesiz ve imamsız bulunuyor.

    Halife olmayınca Ümmet birliği de olmuyor.

    Bütün felaketlerin, yenilgilerin, zilletlerin, iç çekişmelerin, cehaletin ana sebeplerinden biri Halifesizliktir.

    Halife olsa her şey düzelecek mi? Böyle bir iddiam yok ama mutlaka Halife olması gerekir, onu beyan ediyorum.

    Hadîs-i şerifte şöyle buyruluyor:

    “Zamanındaki İmam’a biat etmeden önce ölen kimse sanki cahiliyet ölümüyle ölmüş olur.”

    Ne büyük tehdit değil mi?

    Şu bir buçuk milyarlık İslam aleminde meşru bir Halife var mıdır? Maalesef yoktur.

    Ümmetin başına bir Halife seçmek için çalışmalar yapılıyor mu? Maalesef, birkaç küçük faaliyet dışında yapılmıyor.

    Bir buçuk milyarlık İslam aleminin gündeminde tezelden meşru bir Halife seçilmesi ve halkın ona biat etmesi maddesi var mıdır? Maalesef yoktur.

    Bu kadar dinî cemaat, tarikat, topluluk, grup, hizip var, alimler fakihler var, şeyhler var, ziyalı Müslümanlar var; bunlar niçin Hilafet, İmamet, Emîrlik konusunda çalışmıyor, propaganda yapmıyor, harekete geçmiyor? Eskiden hürriyet yoktu, şimdi var, hürriyetsizlik bahanesi ortadan kalktı.

    Ağır konuşacağım. Türkiye Müslümanları cami helalarına ve cep telefonlarına verdikleri önemi Hilafet meselesine vermiyor.

    Dünya Müslümanları hilafet meselesini hal yoluna koyamazlarsa, 9 milyonluk İsrail’in karşısında mağlup ve zelil olmaya mahkumdur.

    Başsız bir vücudun yaşaması mümkün müdür?

    Ramazanda İstanbul’da Hizbüttahrir bir Hilafet yürüyüşü organize etti, buna birkaç bin kişi katıldı. Müslümanlarda şuur ve birlik olsaydı, böyle bir yürüyüşe bir milyon kişinin katılması gerekirdi.

    Ümmetin başında âdil, raşid, muttaqi, muktedir, müeyyed min indillah bir Halifenin bulunmaması akılsızlığa yol açar. Akıl gidince yerine beyinsizlikler gelir.

    Hilafet birlik demektir, Halife olmazsa tefrika başlar.

    Hilafetle, Halife ile her şey halledilmez, kötülükler büsbütün düzelmez ama ıslah, necat, felah, izzet olması için mutlaka Halife lazımdır.

    Boyunlarında meşru ve râşid Halifeye biat ve itaat bağı bulunmayan zavallı esir ve zelil Müslümanlar… Ne kadar kötü bir durumda olduklarının farkında bile değiller. 14 Ağustos 2015

    Yağcılık ve Yıkıcı Çılgın Muhalefet

    Kraldan daha kralcı, yağcı mı yağcı, yalaka mı yalaka taraftarlık ve yandaşlık… Onun karşısında en radikal, en olumsuz, en merhametsiz, en zalim, en amansız, en zır deli muhalefet… Bu ikisi memleketi, devleti batırır, halkı perişan eder.

    Bu ikisinin en kötüsü hangisidir? Aşırı yağcı, yalaka yandaşlıktır.

    İktidarlar, işbaşında bulundukları, icraat yaptıkları için hasbel beşeriye hatâlar yapar. Biz hiç hatâ yapmayız, bütün hatâ muhaliflerdedir, onlar haindir zihniyeti hastadır. Ondan ne iktidara, ne devlete, ne millete ve de vatana hayır gelir.

    Çılgın, dengesiz, adaletsiz, insafsız, zâlim, olumsuz, yıkıcı, batırıcı, hınzır muhalefetin de tutar tarafı yoktur.

    Türkiye’nin âdil bir muhalefete büyük bir ihtiyacı vardır.

    Muhalefetin dayanakları neler olmalıdır?

    Birincisi: Millî kimlik ve kültüre bağlı olacak.

    İkincisi: Temel insan hak ve hürriyetlerine bağlı ve saygılı olacak.

    Üçüncüsü: Âdil ve insaflı olacak.

    Dördüncüsü: Egemen azınlıkların, kriptoların, düşmanların menfaatlerine hizmet etmeyecek.

    Beşincisi: Doğru, dürüst, temiz, şeffaf, faziletli olacak.

    Türkiye’de düzgün, medenî, seviyeli, vasıflı bir muhalefet olabilmesi için eğitim sisteminin ve okulların iyi olması gerekir. Kötü bir eğitim sistemi ve kötü okullarla ne düzgün iktidar olur, ne de düzgün muhalefet.

    Türkiye Müslüman bir ülkedir. Türkiye Müslümanlarının çoğunluğu veya yeterli kısmı vasıflı, iyi, güçlü, üstün Müslüman olmazsa, ülke de devlet de halk da iyi olmaz, işler iyi yürütülemez.

    Ülke trafiğinin iyi olmadığı konusunda ittifak ediyoruz, iktidar ve muhalefet konusunda aşırılıklar içindeyiz. Birilerimiz iktidarı göklere çıkartır, üzerine toz kondurmazken, ötekilerimiz yerin yedi kat dibine batırıyor, yıkılmasını istiyor.

    Dış düşmanlarımıza etmediğimiz hakaretleri iktidara ediyoruz.

    Seçimle gelen bir iktidar ancak seçimle yıkılmalıdır. Darbe isteyenler zalimdir, yıkıcıdır.

    İktidara yamanıp hasis menfaatleri için yalakalık, yağcılık, dalkavukluk, şakşakçılık yapanlar da çok zalimdir, çok yıkıcıdır.

    İslam’ın ölçülerine göre:

    1. Bir toplum ne halde ise o şekilde idare olunur.

    2. Siyaset ve idare konusunda olup bitenler mukadderattır.

    3. Bir toplum iyi olmak istiyorsa, kendisini ıslah etmeli, iyileştirmelidir.

    Ülke ve devlet kötü idare ediliyorsa, bunu kötülüklerimizin bir cezası olarak kabul etmek gerekir.

    Bilgisi, ilmi, irfanı, vicdanı, ahlakı, adalet ve insafı yetersiz, cahillikler içinde yüzen, büyük günahlar işleyen, ahlakı bozuk bir toplumun iyi idare edileceğini sanmak beyinsizlik ve ahmaklık olur.

    Şu anda Türkiye’nin en büyük ve acil ihtiyacı insaflı, âdil, dengeli, uyarıcı, aydınlatıcı, yapıcı bir muhalefettir. 15 Ağustos 2015

    Sevgili Dostum

    A benim çok muhterem, çok bilmiş, kendini çok beğenen, kendini dev aynasında gören sevgili kardeşim. Bendeniz size göre pek akıllı sayılmam ama fakirin yaptığı bir akıllılık var ki, siz onu niçin yapmıyorsunuz?

    İnsanlarda vefa yoktur. Sizin bu gerçeği, benden iyi bilmeniz gerekmez mi?

    Bütün mutluluklar bir arada olmaz. Sizin bunu çok iyi bilmeniz gerekmez mi?

    İnsan hem aşkta, hem parada dört ayağı üzerine düşmez. Genelde aşta kazanan parada kaybeder, para kazanan aşkta zarar eder.

    Şöhret âfettir. Bunu ne zaman idrak edeceksiniz?

    Siyasî iktidar ateşten gömlektir. Bu gömleği giyersen yanacağını bileceksin.

    Yalan da olsa övgülere sevinip bayılıyorsun, doğru da olsa uyarı ve tenkitlerden nefret ediyorsun. Bu sana yakışıyor mu?

    İhtiyaçlarını artıranın ıstıraplarını da artırmış olacağını ne zaman idrak edeceksin?

    Kerime-i muhtereminiz niçin küçük bir Müslüman hanımefendi gibi değil de, Süslüman bir kız gibi gezip tozuyor?

    Siz, Allah kabul etsin, namazınızı kılıyorsunuz da mahdum beyefendi niçin kılmıyor?

    Refika-i muhtereminiz hanımefendinin Avrupaî Batı tesettürü Şeriata uygun mudur?

    Siz aklınızı beğenen bir kimsesiniz, yaptığınız işler, sergilediğiniz haller âqilliğinize yakışıyor mu?

    Bendenizi tenkit ettiğiniz konularda söylediğiniz doğruları siz niçin kendi hayatınıza uygulamıyorsunuz?

    Fakiri kötülüyorsunuz. Size çok teşekkür ediyorum. Süleyman Daranî hazretleri gibi diyorum ki: Bütün dünya beni kötülemekte bir araya gelseler, benim kendimi kötülediğim kadar kötüleyemezler.

    Vasıfsız bir insan olduğum için size biraz kırılabilirim ama bir Müslüman ve mü’min olmanız hasebiyle asla buğz ve düşmanlık etmem. Pek akıllı ve hikmetli değilimdir ama Allah’ı ve Resulünü (Salat ve selam olsun ona) seven bir Müslüman olan size nasıl buğz ve düşmanlık edebilirim?

    Sizin gibi üstün akıllardan beklenen, benim gibi düşük akıllı bir Müslümana nazar-ı müsamaha ve şefkat ile bakmaktır. Büyüklüğün şanı budur.

    Bilvesile selam ve hürmetlerimi takdim ederim efendim.

    ————————

    Bu sene üniversiteye başlayacak öğrenciye önemli not:

    Hiç vakit ve an kaybetmeden Osmanlıcayı, Ömer Seyfeddin hikayelerini hiç tutukluk yapmadan akıcı bir şekilde okuyabilecek derecede öğreniniz. Bunu yapmazsanız sizinle görüşmeyeceğim. Osmanlıca öğrenmemekte direnen bir gençle konuşmanın faydası olmaz. Okuma yazma öğrenmeyen bir gencin yetişmesi mümkün değildir.

    Efendim izninizle bir süre dinleneceğim. Görüşmek dileğiyle selam. 18 Ağustos 2015

    İslam’ın İçi Boşaltılıyor

    Türkiye’de planlı, programlı, kasıtlı bir şekilde İslam’ın içi boşaltılmaktadır. Neler yapılıyor, neler isteniyor, bunları maddeler halinde sıralıyorum.

    1- Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslamlığı kaldırılmak, onun yerine Fazlurrahmancılık, Tarihsellik mezhebi getirilmek isteniyor.

    2- Müslüman halk Şeriattan kopartılıp seküler (Dinsiz) hale getirilmek isteniyor.

    3- Sünnet tamamen veya kısmen yıkılmak isteniyor.

    4- Dört hak fıkıh mezhebi kaldırılmak, onun yerine bütün batıl ve bid’at fırkalarını (akıllarınca) Kur’anda birleştirecek bir görüş hâkim kılınmak isteniyor.

    5- Sünnet ile bid’at eşit hale getirilmek isteniyor.

    6- Resulullah’ın (Salat ve selam olsun ona) mütevatir ve sahih hadîsleri AB kriterlerine göre ayıklanmak isteniyor. Bu konuda yüze yakın bid’atçi ilahiyatçıya paralar ödenerek yıllar süren bir ayıklama çalışması yaptırılmıştır.

    7- Feminizmle İslam bozulmak, Ümmet ifsad edilmek istenmektedir.

    8- Ölü Mutezile mezhebi hortlatılmıştır.

    9- Kur’an, Sünnet, Şeriat İslamlığının yerine düzmece bir ideoloji ve hümanizm türetilmek isteniyor.

    10- Ehl-i Sünnetin Ümmet birliği yerine bin parçadan oluşan bir İslam Protestanlığı mozaiği oluşturulmuştur.

    11- Halk camilerden, namazdan soğutulmaktadır. Namaz kılan, oruç tutan dindar Müslümanların sayısı eriye eriye azınlığa düşmüştür.

    12- İmamların bir kısmı parayla namaz kıldırma memuru haline getirilmiştir.

    13- Birileri var güçleriyle sinsice, takiyye ve kitman yaparak dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim faaliyetleri yapmaktadır.

    14- Bir kurum, başta Ehl-i Sünnet ilmihalleri olmak üzere eskiden yayınlanan klasik Ehl-i Sünnet din kitaplarının yayınına son vermiştir.

    15- AB kriterleri, normları, ilkeleri İslam’ın üzerinde tutulmaktadır.

    – –

    Ehl-i Sünnet Müslümanlarının dikkatlerine:

    Yukarıdaki kısaca özetlemeye çalıştığım bu hıyanet ve tahrif hıyanetine karşı vazifeliler nehy-i münker yapmazsa, Müslüman halkı uyarmazsa üzerlerine azap inebilir.

    İlim sahibi her Müslümanın bu kötü gidişatı durdurmak için en uygun şekilde çalışması farzdır, borçtur, vazifedir.

    Allah’ın rızasına uygun din Kur’ana, Sünnete, icmâya uygun olanıdır.

    Ehl-i Sünnet ile ehl-i bid’ati bir tutmak sapıklıktır.

    Üç ibrahimî hak din vardır, bunların üçünün mensupları da ehl-i necat ve ehl-i Cennet demek sapıklıktır.

    Ümmet içinde ihtilaf ve tefrika zuhur ettiğinden Sevad-ı Âzam dairesi içinde bulunulmalıdır.

    Doğru yol, cumhur-i ulemanın yoludur.

    AB muharref Hıristiyanlıktan bile kopmuş, dalalet yollarına sapmış, modern Sodom ve Gomore olmuştur. Onun kriterleri, normları, ilkeleri bizi bağlamaz.

    İslam’ın içini boşaltmak, Müslümanları din konusunda şaşırtıp cahil bırakmak isteyenlerin sille yiyeceklerini söylemek kehanet olmaz.

    Ehl-i Sünnet Müslümanları kötülüğü önlemek için var güçleriyle çalışmazlarsa onlar da genel bir musibete maruz kalabilir. 25 Ağustos 2015

    TÜRKİYE nereye gidiyor?

    Türkiye Nereye Gidiyor? Bu sorunun cevapları bendenizce şunlardır:

    1- Türkiye’de resmî ideoloji zayıflıyor. Türkiye resmî ideolojisiz bir ülke ve devlet haline geliyor. Bu, hayırlı bir gelişmedir. Türkiye büyük bir yükten, kamburdan kurtulmaktadır.

    2- ABD, AB, İsrail, başka güçler Türkiye’yi parçalamak istiyor. Türkiye, bütünlüğünü korumak için direniyor, kendini savunuyor. İnşaallah parçalanmayacak, bölünmeyecektir.

    3- Şu anda Türkiye’de küçük çapta bir savaş başlamıştır. Bu bir Türk-Kürt savaşı değil, bir Kriptolar savaşıdır.

    4- Dış düşmanlarımız ve onların içteki destekçileri bir iç savaşı körüklüyor, Allah onlara başarı vermesin.

    5- Dıştaki ve içteki bazı derin güçler yıllardan beri Türkiye’nin iç barışını ve sosyal mutabakatını yıkmak, halkı birbirine düşman cephelere ayırıp çarpıştırmak için çalışıyor. Bu kötü emellerin gerçekleşmemesini niyaz ederim.

    6- Türkiye Sünnî bir İslam ülkesidir. Birtakım derin güçler Sünnî İslamlığın içini boşaltmak, onun yerine light ve ılımlı, seküler, suya sabuna dokunmaz, bir hümanizma veya ideoloji şeklini almış yeni bir İslam getirmek istiyor. Bu plan ve proje başarılı olursa, kimlik kaybı dolayısıyla Türkiye’nin sağlıklı ve dengeli şekilde ayakta durması zordur.

    7- Bir milyon öğretmeni olan (gayr-i) millî eğitim sistemi, resmî ideolojinin sultasındadır ve devleti, ülkeyi, halkı kurtaracak ve yükseltecek vasıflı nesiller yetiştirememektedir. Millî kimliğe, millî kültüre, insan haklarına hizmet edecek çağ seviyesinde bir eğitim sistemine geçilmedikçe Türkiye’nin geleceği karanlıktır.

    8- Nüfusun yarısını oluşturan kadınların ve kızların büyük kısmının durumları parlak değildir.

    9- Bugünkü büyük medya ıslah edilmedikçe Türkiye’nin düzelmesi mümkün olmaz. Medya yüksek kültürün, ahlakın, faziletin, vatanseverliğin, bilgeliğin ışığında seviyeli ve âdilâne yayın yapmalı ve hizmet vermelidir. Medya kesinlikle müstehcen yayınlar, yıkıcılık yapmamalıdır. Medya üzerindeki Dönmeler, Kriptolar, Bozguncular saltanatına son verilmelidir.

    10- Türkiye’nin bugünkü uluslararası şeffaflık, temizlik ve ahlak notu çok düşüktür. Bu not, 10 üzerinden en az 7’ye ve birkaç sene içinde 8’e, 9’a çıkartılmadıkça ülke krizlerden, sarsıntılardan kurtulmaz.

    11- Ülkenin önündeki en büyük tehdit, beklenen büyük İstanbul depremidir. Bu konuda gereken tedbirler alınmamıştır. Aksine İstanbul aşırı şekilde büyütülmüştür. Böyle bir deprem Türkiye’nin sonu olabilir. İstanbul’un nüfusu otuz milyonu geçmiştir. Seksen milyonluk geniş bir ülkenin böyle dev bir şehirle dengesini koruması mümkün değildir.

    12- Türkiye’nin kültür seviyesi, nâdir istisnalar dışında düşmekte, gerilemektedir. Bu mâkûs gidiş mutlaka önlenmelidir. Bu konuda uzman, ehliyetli, liyakatli kişilerden raporlar alınmalı, işe yarar plan ve projeler hazırlanmalı ve somut neticelere ulaştıracak çareler ve çözümler en kısa zamanda hayata geçirilmelidir.

    13- Yakın tarihlerde dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri olan ülkemiz, şu anda her yıl dışarıdan üç milyon küsur ton kalitesiz buğday ithal etmek zorundadır. Türkiye ekmeklik buğdayını kendisi üretmezse, hiçbir zaman güvende olamaz.

    14- Türkiye’nin, bugünkü hukuk sistemi (daha doğrusu sistemsizliği) ve hal-i hazırdaki yargı kurumu ile düze çıkabileceğini iddia etmek ucuz bir edebiyattan öteye geçemez. Hukuk ve yargı elbiselerimiz millî yapımıza, vücudumuza uygun değildir. Anayasa çağdışı askerî bir anayasadır, Medenî Kanun aileyi, Ceza Kanunu toplumu yıkmaktadır. Milli, yerli bir hukuka geçmedikçe ve yargı ıslah edilmedikçe adalet sağlanamaz, adalet olmayınca da krizler ve fesatlar bitmez ve ülke kurtulup yücelmez. 26 Ağustos 2015

    Zengin Lisan Olmadan Kurtuluş Olmaz!

    Beyefendi, çok rica ve istirham ediyorum, kuru sıkı atmayınız, işkembeden konuşmayınız.

    Kültürlü, medenî bir Türkiyeli Divan edebiyatını bilmeye, Fuzulî Divanı’nı okuyup anlamaya mecbur değildir meâlindeki itirazınız boş, kof ve yersizdir.

    Bir İngiliz okumuşu, entelektüeli Shakespeare’i okuyup anlamaz mı?

    Bir İspanyol Cervantes’i… Bir Alman Goethe ve Schiller’i… Bir Fransız Racine’i, Montesquieu’yü, Rousseau’yu… Bir Rus Dostoyevski’yi… Bir İtalyan şu mel’un Dante’yi… Bir İranlı Hâfız’ı okuyup anlayamazsa aydın, entelektüel, medenî, okumuş olabilir mi? Olamaz olamaz olamaz!..

    İşte bir Türkiyeli de klasik edebiyatımızın büyük edib ve şairlerininin Türkçesi’ni okuyamıyorsa, anlayamıyorsa medenî gerçek aydın olamaz.

    Dönmeler, Kriptolar, Kemalistler, vesayetçi egemen azınlıklar, alieneler benim bu dediklerimi kabul etmiyormuş… Onların inkarı beni bağlamaz. Bendeniz devamlılık, millî kimlik, millî kültür taraftarı bir Müslümanım.

    Bugünkü liselerimizde doğru dürüst edebî yazılı medenî zengin Türkçe okutulmuyor. Bu bir hıyanettir, faciadır, korkunç bir sabotajdır.

    Birkaç ay önce edebiyat fakültesinin Türkoloji bölümünün üçüncü sınıfından okuyan temiz bir gençle tanışmıştım. Fuzulî’den bir gazel okur musunuz dedim, dona kaldı, şaşa kaldı!.. Böyle Türkoloji’yi ne yapayım ben?..

    Müslüman anne babalar çocuklarına edebî ve yazılı Türkçe dersleri aldırtsınlar.

    İslamî cemaatler, tarikatlar, kuruluşlar, kendilerine bağlanmış gençlere yazılı edebî Türkçe öğrettirsinler.

    Türkiye’de Türkçe’siz kurtuluş ve yücelme olmaz.

    Türkçe yıkılırsa Türkiye de yıkılır.

    Hangi Türkçe?.. Üç yüz kelimelik arı duru günlük konuşma ve iletişim Türkçesi değil; edebî yazılı zengin medenî zengin Türkçe.

    Edebî Türkçe bilmeden vasıflı güçlü ve üstün Türkiyeli olmak mümkün değildir.

    Kurmay subay kadrosu olmayan bir ordu düşünebilir misiniz?

    Müslümanlar kurtulmak, hür, izzetli ve haysiyetli bir hayat sürmek, esaret zincirlerini kırmak, Müslüman gibi yaşamak istiyorlarsa Ümmetin kurmay tabakasını yetiştirmek zorundadır.

    Cehaletle, gafletle, İslam’ın ve çağın gerisinde kalmakla kurtuluş olmaz.

    Tarikat, cemaat ve baron edebiyatıyla, övgüsüyle kurtuluş ve yükselme olmaz.

    Türkiye’de düşüncenin, eğitimin, kültürün temel âlet ve vasıtası edebî Türkçe’dir.

    Yüksek tabakada engin edebî yazılı Türkçe yok mu, o halde kurtuluştan, hürleşmeden, haysiyetten ümidi kes.

    1928’den önce basılmış yayınlanmış romanları, hikaye kitaplarını okuyamayacak derecede koyu ve mürekkep cahillerin kurtuluş masal, maval ve türkülerini dinlemek istemiyorum.

    Ey, Paşa’ya muhalif kişi!.. Önce Paşa kadar Türkçe öğren, sonra onu ve ideolojisini yıkmaktan bahs et bana. Paşa Fuzulî Türkçe’sini bilerek yıkmıştı, sen aynı Türkçe ile yükselteceksin.

    Bir Yahudisever’e: Latin yazısı Türk yazısıymış… Bu hezeyanı bırak da, sen bana, o çok sevdiğin Siyonistlerin ve İsrail’in, kendi dillerini niçin millî İbranî alfabesiyle yazdıklarının, niçin bizim gibi Frenk yazısıyla yazmadıklarının ikna edici cevabını ver.

    Büyük konuşanlar, büyük Türkçe bilmeli, en az yüz bin kelimelik edebî Türkçe’nin ufuklarında dolaşabilmelidir.

    Fuzulî’siz, Şeyh Galib’siz, Evliya Çelebi’siz, Ziya Paşa’sız, Namık Kemal’siz, Ahmed Cevdet Paşa’sız, hattâ Tevfik Fikret’siz büyük Türkiye olmaz. Bırakın Büyük Türkiye’yi, bunların Türkçesi olmadan Türkiye yaşamaz, sürünür ancak.

    Zengin lisan ve edebiyat olmadan köy olmaz kasaba olmaz. 27 Ağustos 2015

    Olup Bitenler İlahî Kaderdir Kaderi İnkâr Eden Kâfir Olur

    1. Olup biten her şey, Allah’ın ilmi, iradesi, kaderi ve kudreti ile olmaktadır.

    2. Bırakın küçücük bir sineğin kanat çırpmasını, tek hücreli bir amip bile Allah o fiili yaratmadan kıpırdayamaz.

    3. Allah, bilinmekle ilgili her şeyi, külliyatı ve cüz’iyyatı bilir. Bilmez diyen kâfir olur.

    4. Allah kötü şeylerden razı olmaz.

    5. Bir toplum nasılsa, öyle idare olunur.

    6. Kötü bir toplumun başına kötü idareciler gelir.

    7. Kötü bir toplumun, kötü idareden kurtulması için kendini ıslah etmesi, iyileştirmesi gerekir.

    8. Olup bitenler için bunlar bizim kaderimiz değildir demek küfür sözü olur.

    9. Kötü bir toplumun kendisini ıslah etmek için çalışmaksızın şikâyet edip durması beyinsizliktir.

    10. Mübrem kazaları durdurmak, geciktirmek mümkün değildir.

    11. Belli başlı ıslah sebepleri ve vesileleri nelerdir: İtikadın tashihi… Beş vakit namazın ikamesi… Farz namazların cemaatle kılınması… Başta ilmihal olmak üzere faydalı ilimlerin öğrenilmesi ve bunlardaki hükümlerin hayata tatbiki… Kötü ahlakın bırakılıp İslam ahlakına dönülmesi… En geniş manasıyla adaletin sağlanması… İman kardeşliğini ve Ümmet birliğinin sağlamlaştırılması… Râşid bir Halifeye biat ve itaat edilmesi… İslam düşmanı kafirlerden ve münafıklardan daha güçlü olmak için gereken her şeyin yapılması… Yeni nesillerin iyi, vasıflı, güçlü Müslümanlar olarak yetiştirilmesi… Dünyayı imar eder ve dünya hizmet ve vazifelerini yapar olunduğu halde âhirete dönük olunması… Kadın ve kızların iffetlerinin korunması… Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılması… Emanetlerin ehil olanlara verilmesi… Haram yenmemesi… Beş vakit namazın cemaatle topluca kılınmasının mecburî olduğu Tevhid mektepleri açılması…

    12. Kaderin inkârı büyük bir sapıklıktır. Kur’an, Sünnet, Şeriat, Sevâd-ı Âzam Müslümanları kadere iman ederler. Kader konusunda cahillerin tartışması haramdır.

    13. Kaderi inkâr eden, imanın şartları beştir diyen Pakistanlı aktivist yanlış yoldadır.

    14. Müslümanların bugünkü durumları kurtulmalarına yol açmaz. Mutlaka kendilerini ıslah etmeye çalışmaları çırpınmaları gerekir.

    15. İnsana cüz’î bir irade verilmiştir. O iradesiyle Kur’ana, Sünnete, Şeriata yapışmalı, Sevad-ı âzam dairesi içinde olmalı, zulmden uzaklaşmalı, adalete yönelmeli, salih amelleri eda etmeli, fısk ve fücurdan kaçınmalı, havf ve reca arasında bulunmalı, kendini çoluk çocuğunu toplumu ıslah etmeye çalışmalıdır.

    16. Müslümanlara hürriyet verilmiştir. Mevlâlarını isteyenler O’nu bulur, belalarını isteyenler belalarını bulur. 28 Ağustos 2015    

    Eksilir mi Artar mı?

    Birinci soru: Müslümanın bir yıl boyunca elinde bulunmuş kırk bin lirası var. Bu paranın bin lirasını zekat olarak dağıtırsa para eksilip 39 bin liraya mı düşer? CEVAP: Rakam olarak eksilir gibi görünse de bereketi çoğalır. Zekat veren zararlı değil, karlı çıkar.

    İkinci soru: Gıybet, yalan, iftira, fitne fesat çıkartacak laflar etmek orucu bozar mı? CEVAP: Bozmaz ama sevabını götürür, diliyle haram konuşan kişi orucun feyzinden mahrum kalır.

    Üçüncü soru: Yüzde doksanı namaz kılmayan Müslüman bir toplum ayakta durabilir mi? CEVAP: Yüz sütun ve kolonundan doksanı yıkılmış olan bir bina ayakta duramayacağı gibi böyle bir toplum da yıkılmaya mahkum olur.

    Dördüncü soru: Kaptan pilotu bulunmayan bir uçak uçabilir mi? CEVAP: Böyle bir uçak uçamaz. Başında ehliyetli, liyakatli, râşid, âdil, muktedir bir Halife bulunmayan Müslüman bir toplum da bunun gibidir.

    Beşinci soru: İslam dünyasındaki facialardan, soykırımlardan, savaşlardan, akan kanlardan, çekilen acılardan dolayı üzülmeyen bir Müslüman nasıl bir Müslümandır? CEVAP: Alçak bir Müslümandır.

    Altıncı soru: Bir Müslümana cep telefonu manyağı, bağımlısı, fetişisti, hastası, delisi olmak yakışır mı? CEVAP: Kesinlikle yakışmaz.

    Yedinci soru: Günün her vaktinde uyumak caiz ve helal midir? CEVAP: Uyku mubahtır ama sabah namazı vaktinde uyumak haramdır.

    Sekizinci soru: Parası olan zengin bir Müslüman israf yapabilir mi? CEVAP: İsraf haramdır, zengin de olsa yapamaz. Yaparsa fâsık fâcir ve günahkâr olur. İsrafa helaldir derse kafir olur.

    Dokuzuncu soru: Eskiden çok kötü ve zalim olan bir küfür düzeni için “Şimdi daha iyi oldu” denilebilir mi? CEVAP: Denilemez. Kötü için “Şimdi daha az kötü” denilebilir ama “daha iyidir” demek büyük bir mantık hatâsıdır ve küfre kadar götürür.

    Onuncu soru: Mücessime ve müşebbihe sapık mezhebine bağlı bir imamın ardında namaz kılınabilir mi? CEVAP: Kılınamaz.

    On birinci soru: Buluğa ermiş çocuğuna namaz kıldırmayan bir kimse ne olur? CEVAP: Sorumlu ve günahkâr olur. Gereken nasihati ve (olumlu şefkatli) baskıyı yapması gerekir.

    On ikinci soru: Hz. Ebubekir radiyallahu anh efendimize küfür eden, kâfirdir diyen kimse ne olur? CEVAP: Peygamberlerden sonra insanların en hayırlısı olan ve Kur’an’da övülen muhterem bir zatı tekfir ettiği için kendisi kafir olur.

    On üçüncü soru: Bir mü’minin diğer bir mü’mini kardeşlikten çıkartmasının ve ona düşmanlık etmesinin hükmü nedir? CEVAP: Böyle bir şeye hakkı yoktur. Bu büyük bir isyandır. Allah mü’minleri kardeş kılmıştır. Bu kardeşliği kimse kıramaz, bozamaz.

    On dördüncü soru: Bir kadın başını örtüyor ama Müslümanca giyinmiyor, Süslümanca giyiniyor, bunun hükmü nedir? CEVAP: Günahtır, isyandır. Yabancı erkeklerin şehevî bakışlarını ve dikkatlerini açık kadınlardan daha fazla çeken Avrupaî tesettürlü kadınlar, örtülü çıplaktır. Bunların anneleri babaları, kocaları, velileri sorumludur.

    On beşinci soru: Adam doktora yapmış okumuş bir Müslüman ama ilmihalini bilmiyor, onun hükmü nedir? CEVAP: O cahil bir Müslümandır. 29 Ağustos 2015

    Manzaradan Kesitler

    İstanbul üçüncü köprü güzergâhı civarındaki devlet arazilerini çeteler ve mafyalar halka satıyormuş. Devlet de beyanda bulunmuş, sakın almayın, kanmayın diye… Devletin asıl vazifesi arazi mafya ve çetelerinin elebaşlarını yakalamak, sahtekarlığa son vermek değil midir? Ne günlere kaldık!

    ***

    Geçenlerde dostlarımdan birinin omzu ağrımış, ağrılar dinmemiş, aksine şiddetlenmiş. O da bir hastaneye gitmiş. Onu hemen Emar denilen korkunç bir cihazın içine sokmuşlar, atomlamışlar. 150 küsur lira… Sonra kan almışlar. O da elli küsur lira. Sonra ne olmuş? Emar ve alınan kan bir işe yaramamış. Dostumun paraları gitmiş, ağrılar yerinde kalmış. Ah bu memlekette adalet olacak ki, hiç lüzumu yok iken Emar yapan, kan alanlara ceza verilsin.

    ***

    Pek yakında İstanbul Ankara, Ankara İstanbul arasında tren seferi yaptım. Beş yüz kilometrelik güzergâhtaki tarla ve bahçelerde pek az insan gördüm. Ziraatimiz can çekişiyor. Bu güzelim topraklar Hollanda’da olsa böyle mi olurdu? Birkaç ay önceki Ankara seyahatimde Tosun Usta anlatmıştı. Kızılcahamam’da 350 dönüm toprağı olan bir köylü şehirde asgarî ücretle korumalık yapıyormuş. Bu araziyi ekip biçerek zengin olursun demişler. Şu cevabı vermiş: Toprak işi, tarım işi kirli iş, burada paşa gibi tertemiz memurluk yapıyorum. Bu kafayla Türkiye batar.

    ***

    Yine bir sağlık rezaleti ve faciası: Ölüm yatağında can çekişen bazı çaresiz hastaları yoğun bakım servislerine koyuyorlar, ağzından burnundan borular sokuyorlar, damarlarından serum ve kan veriyorlar, hemen vefat etmesin diye birkaç gün tesiri olan ilaçlar zerk ediyorlar ve sonunda yüklü yoğun bakım ücretleri alıyorlarmış. Bu hem hastaya, hem yakınlarına eziyet ve zulüm, hem de devleti dolandırmak değil midir?

    ***

    Terör şiddetlenirken, şehit haberleri artarken, ülke bir iç savaş girdabına doğru ilerlerken; bizim Dönme medyada müstehcen yayınlar, şehevî resimler, hiçbir faydası olmayan magazin zırvaları da o nispette artıyor. Ceza Kanunu’muzda müstehcen ahlaksız terbiyesiz yayınları cezalandıran maddeler var ama bunları uygulamayı kimse düşünmüyor. Hele bir Dönme gazetesini müstehcen yayından dolayı mahkemeye versinler. Hemen dünya çapında “Basın hürriyeti çiğneniyor” yaygaraları kopartılır. Edepsizliğin adını basın hürriyeti koymuşlar.

    ***

    Müslümanlara bir soru: Ülkemizde dinsizlik, densizlik, donsuzluk artıyor mu, geriliyor mu?.. Artıyorsa, dindar kesim bunu niçin protesto etmiyor, önlenmesi için doğru dürüst çalışmıyor?

    ***

    Doğru dürüst, yüksek seviyede Osmanlıca bilmeyen, yeterli edebiyat kültürüne sahip olmayan heveskâr bir gence: Edebî bir konuda yüksek lisans yapmak istiyormuşsunuz. Size sadece yüksek lisans yakışmaz. Yapmışken, en yüksek lisans, çok yüksek lisans, pek yüksek lisans, yüksek üstü yüksek, parlak lisans, yeri yıldızlı lisans yapmanızı tavsiye ederim. Şanınıza layık bir şey olsun bari.

    ***

    Cuma namazında din kardeşliği konusunda ısmarlama, sıradan, basmakalıp bir hutbe okundu. Heyecansız bir metindi. Edebiyat bakımından 10 üzerinden not olarak bence ancak 3 alabilirdi. Memlekette her şeyin çivisi çıkmış, birileri hâlâ böyle hutbelerle ıslahat olacağını sanıyor. Hutbe dediğin öyle bir metin olmalı ki, okunurken cemaat heyecan ufuklarına gitsin, cami hıçkırıklarla çınlasın, mü’minlerin birkaçı baygın düşsün, bir iki kişi gömleğini parçalasın, görülmemiş bir hâyuhuy olsun.

    ***

    Bugünkü fırtınaların, kasırgaların, tayfunların sebebi nedir acaba? A… canım bunu bilmeyecek ne var? Vaktiyle çok rüzgâr ekmiştik. Şimdi onların fırtına meyvelerini biçiyoruz.

    ***

    Bu zor günlerde bazı faziletli politikacılar kendi menfaatlerini, benliklerini, partilerini ve prestijlerini ikinci plana atarak; her şeyden önce devleti, halkı, vatanı düşünüyor. Onların bu örnek tutumu bendenizi heyecanlandırıyor. Kendilerini hürmetle selamlıyorum. Öyle ya, öncelikle vatan millet ve devlet… 30 Ağustos 2015

    On Gence

    Okuyanlar çok olabilir ama bu yazımdan yararlananların Müslüman gençlerin sayısı maalesef çok az olacaktır. On kişi çıkar mı bilmem.

    Tekliflerim, temennilerim şunlardır:

    1. Hiç vakit kayb etmeden bir hattata gidiniz ve rik’a hattı öğreniniz.

    2. Öğrendikten sonra özel notlarınızı rik’a ile Osmanlıca tutunuz.

    3. Özel bir hocadan, buna imkân bulamazsınız internetten Latince güzel yazı dersleri alınız ve el yazınızı düzeltiniz. Cahilce, kargacık burgacık, eciş bücüş, kaba saba yazı yazmayınız. Yazınızı gören, bu ne kadar güzel elyazısı desin.

    4. Arkadaşlarınıza namaz kıldıracak kadar akaid, kıraat ve fıkıh dersleri alınız.

    5. Size yetecek kadar ilmihal ve din kültürü edininiz.

    6. Kur’an, Sünnet, Cemaat, Şeriat, İslam ahlakı, Sevad-ı âzam dairesi içinde olunuz, kalınız.

    7. Erkekler küçük beyefendi, kızlar küçük hanımefendi olmaya çalışsınlar.

    8. Ehliyetli ve icazetli bir hocadan usûl-i fıkıh özeti dersleri alınız.

    9. Mantık dersleri alınız.

    10. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyyeninin Kavaid-i Külliyesini ehliyetli ve liyakatli bir hocadan okuyup ezberleyiniz.

    11. Fuzulî divanını okuyup anlayacak, bu kıraatten zevk alacak, metin şerhi yapabilecek derecede Osmanlı edebiyatı okuyunuz.

    12. Geleneksel islamî ve millî sanatlarımızdan birini öğreniniz, ürün veriniz.

    13. İhyâ’nın ihlasla ilgili bölümünü iyice okuyunuz, öğreniniz, hayata uygulayınız.

    14. Nefsinizle ve içinizdeki şeytanla büyük cihad yapınız.

    15. Din, iman, Kur’an, mukaddesat ticaret ve bezirgânlığından uzak durunuz.

    16. Kendinizi İmanın, İslamın, Kuranın, Sünnetin, Şeriatın, güzel ahlakın ücretsiz, has hizmetkârı olarak yetiştiriniz. İslamın paralı kiralık askeri olmayınız.

    17. Ümmet şuuruna sahip Müslüman olunuz; cemaat ve hizip holiganı, militanı, fanatiği olmayınız.

    18. Mürüvvetli olunuz.

    19. Fütüvvet ahlakına sahip olunuz.

    20. Râşid bir Halifeye biatın ve itaatin şart ve zarurî olduğunu hatırınızdan bir an bile çıkartmayınız.

    21. Cep telefonu delisi, manyağı, fetişisti, bağımlısı, hastası, çılgını olmayınız.

    22. İstanbul İslam-Osmanlı terbiyesine, ahlakına, görgüsüne, kültürüne, nezaketine, kibarlığına, efendiliğine sahip olunuz.

    23. Öyle olunuz ki, fazilet ve meziyetlerinizi (hiç olmazsa bir kısım) düşmanlarınız ve karşıtlarınız bile kabul etsin.

    24. Ben demeyiniz, biz deyiniz.

    25. Resulullah salllallahu aleyhi ve sellem ile biatli, irtibatlı olunuz.

    26. Ezelde Hak Teala ile yapmış olduğunuz ahd ü misaka sadık kalınız.

    27. Laf Müslümanı değil, hal Müslümanı olunuz. Dilinizi tutunuz, çenenizi kapatınız, haliniz konuşsun.

    28. Zayıf güçsüz Müslüman değil; güçlü, âlim, fâzıl, vasıflı, etkili, hayırlı, faydalı, sâlih, muttaqi Müslüman olunuz. 31 Ağustos 2015