Mehmet Şevket EYGİ – Vahdet – Ağustos 2016
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Görülmemiş dehşetli maddî zenginlik, teknik ilerleme var. Buna karşılık ahlak ve fazilet geriliyor. Böyle bir toplum dengesizdir, büyük krizlerle karşılaşacaktır ve onun geleceği karanlıktır.
***
En vasıflı, değerli, kabiliyetli, güçlü çocuklarını subay, öğretmen ve din görevlisi yapmayan Müslüman bir toplum necat bulmaz, iflah olmaz, onun başı dertten kurtulmaz.
***
Bir insanın ne mal olduğunu anlamak için onun otomobil kullanmasına bakmak yeterlidir. Lüzum olmadığı halde zırt vırt korna çalan, trafik kurallarına riayet etmeyen, vasıtayı bilgece ve düzgün kullanmayan, tam aksine delice ve sorumsuzca kullanan kişi kötü bir insandır, moloz bir vatandaştır ve onun ciğeri beş para etmez.
***
Liselerde coğrafya ve sosyoloji okutuyorlar da, niçin şu dersleri okutmuyorlar: Hikmet=bilgelik… İnsanlık… Adalet… Mimarlık ve şehircilik vs…
***
Serveti yüz milyon dolar civarındaymış. Haddinden büyük, rüküş dekorasyonlu evinde bir tek el dokuması, kök boyalı sanatlı halı yoktu. Bunca servetin içinde bu fakirlik, olacak şey değil!..
***
Geniş ve zengin bir kültür sahibi olmak için iğne ile kuyu kazarcasına uzun yıllar boyunca faydalı kitaplar okumak, üstatların sohbetlerine devam etmek ve durup dinlenmeden öğrenmek gerekir. Kabak gibi yatıp şişmekle kültürlü olunmaz.
***
O akşam sofrada çılgınlar gibi yiyip içenler bendenizi çok rahatsız etti. Yemenin içmenin de bir âdâbı erkanı var…
***
Bütün okullarda ve üniversitelerde ders saatlerinde telefon kullanmak, cep telefonunu eline almak, kurcalamak, bakmak yasak edilmelidir. 01 Ağustos 2016
1. Müslümanların birleşmesi İsrail’in sonu olur.
2- İsrail ve Siyonistler, Müslümanların birleşmemesi için var güçleriyle şeytanca çalışıyor.
3- İsrail güdümündeki
İslam’ı ve Müslümanları perişan etmek için,
yapıyor.
4- Kelle sayısı, rakam itibarıyla büyük çoğunluğu oluşturan Sünnî Müslümanlar birleşmemek konusunda tam bir birlik içindedir.
5- Şiî İran, Suriye rejimini kayıtsız şartsız destekleyerek iç savaş felaketinin sona ermesini engelliyor.
6- Çok kısa zaman içinde
ve Müslümanlar birbirleriyle daha vahim ve feci şekilde boğazlaşırsa kimse şaşmasın.
7- Irak Sünnîleri büyük zulüm altında ezilmektedir.
8- Hal böyle iken Türkiye’deki bazı kimseler
ucuz edebiyatı yapmaktadır.
9-
olabilir.
10- Bu savaşın alevleri
11-
güneyimizde
kurarak,
12- Şiîler Şiîliklerinden en ufak bir ödün vermezken,
13- Şiîlik ile Sünnîlik maalesef bağdaşmaz ve uyuşmaz.
14-
15- Savaşı İran kazanırsa
16- Bu savaşlar, dıştan mezhep savaşları olarak görünse bile
17- Türkiye’de bazı derin güçler tarafından gece gündüz yürütülen
18- Müslümanlar Kur’ân’da birleşmek istiyorlarsa
19- Şiî İran ile Ortadoğu’daki Sünnî İslam devletleri, birbirleriyle savaşmamak konusunda anlaşmaya varmalıdır.
20- Şiîlikle Sünnîliğin niçin uyuşup bağdaşamayacağı konusunu,
21- Türkiye idarecileri,
köklü tedbirler almalıdır. 02 Ağustos 2016
Darbe başarılı olsaydı Cumhurbaşkanı öldürülecekti… Dokuz bin kişilik infaz edilecekler (öldürülecekler) listesi ele geçti…
Film setinde bir artist ötekini tokatladı…
Canlı yayında otomobil kazası oldu…
Seksî manken hamile mi?..
Futbol futbol, gol gol gol!..
İki tonluk canavar köpekbalığı sularımızda…
Şehveti artıran ve azdıran besinler…
Bikini mayolu o biçim kadınlar…
Darbe darbe darbe…
Darbe hakkında bitmez tükenmez rating yayınları…
O kanal bu kanal şu kanal…
Bu ülkede ne kadar çok ordinaryüs profesör birinci sınıf darbe uzmanı var…
Yakında romanlar da yazılır: Darbelerin ve tankların gölgesinde çılgın bir aşk…
Bir zamanlar el öpüp arz-ı ubudiyet için emboli tehlikesini göze alarak on beş saat uçak yolculuğu yaparak öbür kıtaya giden o kişiler şimdi ateş püskürüyor…
Ben şu dala, o bu dala…
Doğduğu ev umumî helâ yapılacakmış…
Boğaziçi köprüsünün adı değişti.
Halka sıkılan silahlar ne markaymış?..
Komandoların bereleri bordo mu, mavi mi, mor muymuş?..
İnsanı kudurtan macunun formülü şu…
Trakull otu o biçim azdırıyor…
Darbe… Ölüm komandoları… Tankların altında ezilenler… Meclis binası bombalandı… Bikini mayolu karılar… Tacizler tecâvüzler…
Vagina, orgazm, penis, testis… Devlet, vatan, millet… Yurtta sulh…
O biçim mankenler… Futbolcular tulumbacılar… Akıllılar fıttırıklar… İstanbul’un en iyi bumbar dolması nerede yenir?.. Lâiklik korunsun… Aman lâiklik darbelenmesin…
Fütuhulfüruc devrini yaşıyoruz…
Pagan kültürü ve ahlakı atakta…
Bundan sonra darbe olur mu?..
Olursa nasıl olur?..
Büyük tımarhane yahut Bimarhane-i kübra…
Delinin haddi hesabı yok… Normal deli… Zır deli… Zırzır deli… Hınzır deli… Akıllı deli… Deli akıllı… O deli, bu deli, şu deli… Delimtrak… Delimsi… Depdeli… Büyük deli, orta deli, küçük deli, azgın deli, sakin deli… Delinin teki… A deliye bak!.. Bu herifler yahut karılar evlere şenlik delirmiş…
Cünun… Mecnun… Mütecennin… Tecennün…
“Âqil isen deme Ferhad ile Mecnun’e deli
Eylesen halka nazar her biri bir gûne deli” 03 Ağustos 2016
Japonya okullarında hademe ve temizlikçi yoktur. Okulu öğretmenler ve öğrenciler temizler. Tuvaletlerine kadar. Bir fotoğraf gördüm. Bir Japon okulunda kız öğrenciler tuvaletleri elleriyle temizliyor. Pisuarlarına kadar…
Japonya’yı Japonya yapan özelliklerden biri budur. Japon velileri bunu tabiî ve normal karşılar. Bizdeki mağrur çıtkırıldımlar, kuşkonmazlar böyle şeyleri kabul etmez. Küçük oğlu ve kızı tuvalet temizleyecek… Olur mu böyle şey? Havalara çıkarlar, ortalığı birbirine katarlar.
Japonya’yı güçlü yapan unsurlardan biri de millî yazılarının son derece karışık, çetrefil, öğrenilmesi ve öğretilmesi zor olmasıdır. Japoncayı okuyup yazabilmek için binlerce ideogram ezberlemiş olmak gerekir. Japon çocukları bu yazıyı sabırla ve azimle öğrenirken adeta kültürel bir komando eğitimi görmüş olur.
Latin alfabesi ve dili sadeleştirme reformu, kültür ve eğitim bakımından Türkiye’yi çökertmiştir.
Türkiye’mizi yüceltmek, kurtarmak, insanlık yarışının ön saflarında koşturmak istiyorsak; Japon, İngiliz, Fransız, İsviçre, Finlandiya, Tayvan, Singapur liseleri gibi liseler açmamız gerekir. Ne yazık ki, böyle liseler açacak süper eğitim uzmanlarına sahip değiliz. Yeterli paramız var ama kültürümüz yetmiyor.
Açılacak liselerde hem Osmanlıca, hem Latince, hem Kiril alfabesi ile eğitim yapılacaktır. Haftanın beş buçuk günü yoğun eğitim verilecektir. Lise sonda bitirme ve bakalorya imtihanları yapılacaktır. Başarılı olamayanlara kesinlikte diploma verilmeyecektir.
Türkiye bugünkü eğitim sistemi ve okulları ile ayakta duramaz.
Günlük politika dedikodularını, cıvık magazinleri bırakalım, gündemimize ciddî meseleler koyalım.
Profesör Mümtaz Turhan’ın, Nurettin Topçu’nun ve benzeri gerçek düşünürlerin maarif, eğitim, okullarla ilgili kitaplarını okuyalım. 4 Ağustos 2016
Dünyanın öbür ucundaki Şili’den buğday satın alıyormuşuz… Bizim, buğday ekecek topraklarımız yok mu? Var ama ekip biçmiyoruz.
Yeterli toprağı olup da, kendisine yetecek miktarda buğday ziraati (tarımı) yapamayan bir ülke iyi durumda mıdır, kötü durumda mı? Hem buğday ithal ediyoruz, hem de her gün milyonlarca ekmeği çöpe atıyoruz.
Bizim sonumuz iyi mi olur, kötü mü?
* *
Oruç tutmayan herkesi kasd etmiyorum. Zamanımızda öyle holigan ateist oruçsuzlar türedi ki, oruç tutan vatandaşları rahatsız ve tahrik etmek için her kışkırtmayı yapıyorlar. Çocukluğumda İstanbul’da bazı gayr-i müslim vatandaşlarımız, oruç tutan Müslümanları rahatsız etmemek, üzmemek konusunda dikkati olurlar, Ramazan gündüzünde açıkta yemez içmezlerdi.
* *
Türkiye’mizdeki Pagan kültürlü holiganlar, İslâm’a karşı topyekun savaş ilan ettiler ama İslâmcıların, gafil Müslümanların bundan haberleri yok.
* *
Dıştaki ve içteki derin güçler, egemen azınlıklar, vesayetçiler bazı liseleri, sivil darbe merkezleri haline getirmek istiyor. Siyasî iktidar bu konuda gaflet gösterir, gereken etkili tedbirleri almazsa ileride başı çok ağrıyacaktır. Olup bitenler lise çocuklarının işi değildir. Bu çıbanı büyük şeytanlar oluşturuyor, liseli öğrencileri kullanıyor.
* *
İslâmcılar kadın konusunda büyük kafa karışıklığı, tereddüt ve kararsızlık içindedir. Sözde tesettür sanayii ve sektörü, İslâmî tesettür için çalışmıyor. Para kazanmak için süslümanî ve şeytanî bir tesettür türetmiş bulunuyor.
Kur’ân’da, Sünnette, Şeriatta, fıkıhta, İslâm ahlakında tesettür ile ilgili kesin hükümler ve kurallar bulunmaktadır. Avrupa, ABD, Batı medeniyeti ölçü ve kriterleri ile İslâmî tesettür olmaz. Alaca bulaca, gökkuşağı renkleri ile İslâmî tesettür olmaz.
Ciğer kırmızısı tesettür olmaz. Palyaço kıyafetiyle tesettür olmaz. Erkeklerin dikkatlerini ve bakışlarını, açık kadınlardan daha fazla çeken rüküş kıyafetler tesettür değildir. 5 Ağustos 2016
Biz çoğunluğu oluşturan Müslümanlar, İslâm düşmanı vesayetçi zalim gaddar acımasız egemen azınlıkların etkilerine nasıl mâruz kaldıysak; onlar da bizim etkilerimize mâruz kalacaklardır. Onların istedikleri olacak, çoğunluğun olmayacak… Bu zulümdür, adaletsizliktir, eşitliğe aykırıdır.
Onlar, İslâm ve Ümmet düşmanı oldukları için Hilafet istemiyor. Biz Müslüman olduğumuz için istiyoruz. Biz çoğunluktayız, bizim dediğimiz olacaktır. Dünyada hangi dinin, hangi mezhebin başkanı yoktur?
Hepsinin vardır. O halde Müslümanların da İslâmî bir başkanı olacaktır. Onlar kopukluk istiyor, biz Müslümanlar devamlılık taraftarıyız.
Türkiye’de devamlılık içinde yaşamak bizim hakkımızdır. Azınlıkların bize kopuklukları, ârızaları, kazaları diretmeye hakkı yoktur. Onlar ideoloji istiyor. Biz ise İslâm istiyoruz.
Biz onlardan bin kere haklıyız: Çünkü biz evrensel insan hakları ve hürriyetlerine taraftarız. Biz millî kimliğe taraftarız. Biz millî kültüre taraftarız.
Biz öyle kuru kuruya lâfla hukuk devleti istemiyoruz, âdil hukuk devleti istiyoruz. Biz kendi ülkemizde, İngiltere’deki Müslümanlar kadar hür olmak istiyoruz.
Onlar lâiklik diye diretip duruyor. Lâiklik bir insan hakları değeri değildir. Onlar Pagan ahlâkını ve kültürünü hâkim kılmak istiyor, biz İslâm ahlâkı ve kültürü istiyoruz.
Onlar iffete, hayâya aykırı işler yapıyor, biz bunları istemiyoruz. Onlara kalsa bize Ezan-ı Muhammedî (Salat ve selam olsun ona) bile okutmazlar.
Onlar bin fırkalı bir İslâmcılıklar Protestanlığı istiyor; biz tek bir Ümmet istiyoruz. Onlar
istiyor, biz bunu istemiyoruz.
Onlar Batı medeniyetinin hakimiyetini istiyor, biz kendi medeniyetimizi istiyoruz. Onlar, başına geçirenleri bir anda uygarlık semalarına fırlatan sihirli şapkalar istiyor, biz sihirli şapka istemiyoruz.
Onlar içi boş bir İslâm istiyor, biz Kur’ân, Sünnet, Cemaat İslâm’ı istiyoruz. Biz çoğunluğuz, evrensel haklarımız ve hürriyetlerimiz var, onlardan vaz geçmeyeceğiz, ödün vermeyeceğiz.
Onların istekleri ve yaptıkları haksızdır. Bizim isteklerimiz haklıdır. Çok zulm ettiler, çok astılar kestiler, çok ezdiler, çok sindirdiler, artık yeter!.. 06 Ağustos 2016
Muhterem efendim… Güneybatıdaki o turistik şehrimize yerleşmek istediğinizi duydum. Sizi uyarmama izin vermenizi istirham ediyorum. Şehir, İslamî kriterlere göre tam bir azgınlık ve ahlaksızlık merkezi olmuştur.
İçki, fuhuş, zina, çıplaklık, her türlü sapıklık, israf, her tür günah, fısk, fücur, isyan, tuğyan son haddindedir. Şehir modern bir Sodom ve Gomore olmuştur. Oraya bela, azap ve musibet gelebilir.
Gelirse sadece azgınların üzerine gelmez, genel gelir. Siz de yanabilirsiniz. Lütfen karar ve niyetinizi değiştiriniz.
Âlim bir zata: Âlimlerin vazifesi, bildikleri faydalı ve kurtarıcı ilimleri halka, bilhassa gençliğe öğretmektir. Öğretmezlerse, halkı uyarmazlar aydınlatmazlar bilgilendirmezlerse, bilmeyenlerin cahillerin sapıtanların vebali onların üzerinde olur. Bildiğiyle ‘âmil olmayan ve bildiğini öğretmeyen âlimler çok günahkardır.
Faydasız konuları öğrenmek için merakından çatlayan birine: Bu merak sizi mânen öldürecek. Niçin, zarurî lüzumlu faydalı kurtarıcı bilgileri öğrenmiyorsunuz? Suikast timinin başlarında bordo renkli bere mi var, mavi bere mi var?
Bunun size ne faydası var? Filanca tabancasını doğrultmuş, tetiğe basmış, ses çıkmamış, silah tutukluk yapmış… Buna benzer haberleri öğrenmek için çıldırıyorsunuz. Günü gelince öleceksiniz ve kabre konulunca size sorular yöneltilecek. Onların cevaplarını öğrenseniz iyi olmaz mı?
En iyisi telefonun çalışmadığı, elektriği olmayan, yolu pek sarp bir yaylaya gidip dinlenmek. On haneden fazla olmamalı. Toplam nüfus otuzu geçmemeli. Yaylalar geceleri soğuk olur. Küçük mescitte, elektrik olmadığı için hoparlörsüz ezan okunur.
Gök mavi, hava tertemiz, horoz sesleri, tavuk gıdaklamaları, makamlı veya makamsız okuyan kuşlar, geceleyin parıltılı ateş böcekleri. Orada yıldızlar daha yakın, daha parlaktır. Niçin varım, bu dünya nedir, nereden geliyorum, nereye gidiyorum, sorumluluklarım nelerdir diye düşünmek için insan vakit bulabilir. Ah bir düşünebilsek!..
Bu son darbe bir mühlet darbesi idi. Sorumlulara, idarecilere, idare edilenlere mühlet verildi. Bunun farkında mıyız? Mühletten yararlanıp kendimizi, toplumu, ülkeyi, devleti ıslah edebilecek miyiz? Eski gaflet sürdürülürse bundan sonraki darbe korkunç olur.
Bir adam, bir grup hatâsız olduğunu, yanlış yapmadığını, günah işlemediğini, mükemmel ve mâsum olduğunu sanıyorsa onun durumu çok kötüdür ve âkibetinden korkulur.
En zeki, en akıllı, en ehliyetli, en liyakatli, en ahlaklı, en faziletli, en vatansever çocuklarının yeterli miktarını vasıflı SUBAY, ÖĞRETMEN, DİN HİZMETLİSİ olarak yetiştirmeyen Müslüman bir toplum geleceğine ağlasın ve başına gelecek felaketlere hazır olsun.
Deccal’ın yeri Cehennemdir. Deccalperestler Deccal ile haşr olunur. 07 Ağustos 2016
Cami ve minare hoparlörleri iyice yağlansın ki, desibel sesleri daha yüksek çıksın, darbecilerin kulak zarları ve korkudan ödleri patlasın.
Yenileneli bir yıl olmadı ama camilerin halıları değiştirilsin.
Şadırvanların suları şırıl şırıl akacağına şarıl şarıl akıtılsın.
Cami tuvaletleri temiz tutulsun ve kullananlardan women men one lira alınsın.
Sabah ezanları o kadar yüksek sesle okunsun ki, çocuk ağlaya ağlaya uyansın.
Cuma namazlarından sonra makbuzsuz ve kanunsuz bağış toplanmaya devam edilsin.
Bed sesliler nefretî makamından 110 desibel avaz avaz bağırsınlar.
Sünnîleri Müslüman saymayan aşırı Rafizîlerin arkasında namaz kılınsın.
Lüks otomobillerde sefalar sürülsün. (Otomobil uçar gider, ufukları aşar gider.- Safiye Ayla)
AB kriterlerine uymayan sahih hadîsler ayıklansın.
Kurumun eskiden yayınladığı Sünnî ilmihal kitapları bundan böyle yayınlanmasın.
Her şeyi ona sorarak din rahatsız edilmesin, yorulmasın, şer’î ahkam kavanozlanıp turşu gibi rafa konulsun.
Dinin içi boşaltılsın.
Şeriatsız ve fıkıhsız içi boş, etliye sütlüye karışmaz dekoratif bir İslam türetilsin.
Bildiğimiz Sünnî müctehid imamlar emekliye sevk edilsin, onların yerine Tarihsellik dininin kurucusu koca Zındık Fazlurrahman baş imam olsun.
Sapık bid’atçi fırkalar ile Fırka-ı Nâciye olan Ehl-ı Sünnet ve Cemaat bir ve eşit tutulsun.
Elifi görse mertek sanacak cahiller ellerine Kur’an tercümesi ve hadîs kitabı alarak dini kendi kafa, re’y ve hevası ile yorumlasın.
Din kültürü kitaplarının başında Besmele olmasın, tam sayfa Paşa resmi ve Paşa Beyannamesi olsun.
Farmason Afganî ve yine Farmason Abduh din önderi olsun. Asıl din önderlerinin pabuçları dama atılsın.
Halk dindar olmasın, seküler olsun; musalli olmasın, musallâ Müslümanı olsun.
Kemalizm ile İslam barış içinde birlikte yaşasın.
Pire berber, deve dellal olsun.
Dostlar alış verişte görsün.
Müslüman halka faydalı ve etkili nasihat edilmesin.
Eski hamam eski tas olsun.
Sabah vakitlerinde seksen beş bin camiden yüksek sesle ezan okunsun ama birkaçı dışında camilere beş on ihtiyardan başkası gelmesin. Böylece camiler dıştan müzeyyen, içten harap olsun.
Bu hep böyle gitmez ama böyle gider olsun. 08 Ağustos 2016
Darbeciler binlerce askerî okul öğrencisine büyük zulüm ettiler, onların hayatları ve gelecekleri ile oynadılar. Onlar okuyup subay olacaklardı ama gözü dönmüş darbeciler o tecrübesiz gençlerin ellerine silah verip milletin, ülkenin, devletin karşısına çıkarttılar.
17-18 yaşındaki gençlerin kanına girdiler. Darbeciler yüzünden askerî okullar kapandı. Binlerce genç açıkta kaldı. Hayatlarında büyük bir kopukluk oldu. Askerî veya sivil darbe zaten ahlaksızlıktır.
Öğrencilerin eline silah verip darbeye karıştırmak bin kere ahlaksızlıktır. Darbecilerin yaptığı nedir? Dış düşmanlara ve içteki teröristlere karşı kullanılması gereken silahları millete, devlete, ülkeye karşı kullanmaktır.
Bu ne büyük ahlaksızlık ve vicdansızlıktır. Darbe Türkiye’ye üç yüz milyar dolara, belki daha fazlasına patlamış. Böyle bir zarar ziyana yol açmak ahlaksızlık değil de nedir? Devlet büyük sarsıntı geçirdi, bütün temel kurumlar sarsıldı, büyük küçük çivilerin hepsi yerinden oynadı.
Neymiş birileri darbe yaparak ülkeyi ele geçirmek istiyormuş. Bunun bir tek meşru ve ahlakî yolu vardı. Bir siyasî parti kurarsın, teşkilatlanırsın, seçimlere girersin, halkı ikna edebilirsen bugünkü beğenmediğin iktidarı indirir, yerine sen geçersin. Bu son darbede en büyük yarayı ordumuz aldı.
Sorumlusu ve suçlusu ahlaksız darbecilerdir. Darbecilerin elebaşıları kendilerini su katılmadık sofu dindar Müslüman görüyor. Onlar, Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) “Siz ne halde iseniz öyle idare edilirsiniz” hadîsini hiç duymamışlar mı?
Askerî veya sivil darbe ile Müslüman bir toplumu düzeltmek mümkün değildir. Düzelme ıslah yolu ile olur. Bütün darbeler kopukluğa, ârızaya, kazaya, krize yol açar ve büyük zarar verir. Ehl-i Sünnet İslamlığında yalan söylemek, iftira etmek, gıybet ve tecessüs, insanların gizli ayıp ve günahlarını araştırmak, imtihan sorularını çalıp ehliyetsizleri kadrolaştırmak, yatak odalarına gizli kamera koymak yasaktır, haramdır. Toplanan kurban paralarıyla mutlaka kurban kesilmesi gerekir.
Kur’an’a, Sünnet, Şeriata, fıkha aykırı şekilde zekat toplanamaz. Tevhid inancını, İslam’ı, Kur’an’ı, Resulullahı (Salat ve selam olsun ona) inkar eden kafirlerle diyalog yapılamaz. Allah katında bir tek hak, makbul, geçerli İbrahimî din vardır, o da İslam’dır.
Resulullah’tan sonra İslam’dan başka hak din yoktur. Son darbeden sonra huzurumuz kalmadı. Kendi halinde yaşayan, etliye sütlüye karışmayan, sıradan mütevazı bir vatandaş olarak büyük üzüntüler, kaygılar içindeyim. Birilerinin ikbali ve tantanası için bu kadar kahır çekilir mi?
Devlete, ülkeye, halka, askerî okulların öğrencilerine ve daha nice kurumlara ve kişilere, bu arada fakire çok yazık oldu. 09 Ağustos 2016
Yapay, zararlı, lüzumsuz, şeytanî bir din-devlet anlaşmazlığı, uzlaşmazlığı, çıkartmak; iki büyük gücün anlaşıp uzlaşıp elbirliği ve işbirliği yapmasını önlemek, bu suretle büyük bir fitne ve fesada sebep olmak.
2- Türkiye’nin millî kimliğine, millî kültürüne, sosyal yapısına uymayan karakuşî, tepeden inme akl-ı selim (sağduyu) dışı zorlama devrimler yaparak, bunları protesto edenleri icabında idam ederek, halkı dehşete düşürüp sindirerek tarihî ve kültürel devamlılığı yıkmak; ülkeyi bir kopukluklar, ârızalar, kazalar yangın yerine ve harabesine çevirmek.
3- Zengin, engin yazılı edebî Türkçe’yi yıkmak, onun yerine arı duru tavşanının suyunun suyu zayıf ve yetersiz bir Türkçe çıkartarak düşünceyi, kültürü, medeniyeti geriletmek.
4- İffet, hayâ, namus, şeref kavramlarını darbelemek, ahlaksızlığı doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde teşvik etmek.
5- İslam ahlakından pagan ahlakına dönmek.
6- Toplumun temeli olan aileyi yıkmak. Âile reisliğini kaldırmak.
7- Eğitimin seviyesini düşürmek. Bilhassa lise tahsilini sulandırmak.
8- Âhiret inancını zayıflatmak, insanları dünyevileştirmek. Parayı, zenginliği, malı en büyük değer haline getirmek.
9- Futbolu din haline getirmek, büyük sayıda futbol holiganı, militanı, fanatiği, delisi, bağımlısı, hastası yetiştirmek.
10- İç barışı, birlikte barış içinde yaşama zihniyetini yıkmak, onun yerine birbirine düşman kamplar meydana getirmek.
11- İsrafı, lüksü, saçıp savurmayı, aşırı tüketimi, her türlü beyinsizliği ve azgınlığı reklam ve teşvik etmek.
12- Kur’an, Sünnet, icmâ, Cemaat, Sevad-ı Âzam, Şeriat, fıkıh İslamlığını kaldırıp; onun yerine light ve ılımlı, suya sabuna dokunmaz, reforme edilmiş, içi boşaltılmış, beşerî bir hümanizma ve ideoloji haline döndürülmüş Fazlurrahmanî ve Kemalî bâtıl bir din getirmek. 10 Ağustos 2016
Saddam Hüseyin devrildikten sonra onun heykelini yıkan Iraklı, şimdi (gazeteler yazdı) “Olacakları bilseydim yıkmazdım, pişmanım” mealinde bir söz etmiş.
Evet beterin (en kötünün) de beteri vardır.
Şu anda Irak, Saddam zamanından bin kere beterdir.
Sünnîler azınlığa düşmüştür ve ezilmektedir, kan kusmaktadır.
Ülke paramparça olmuştur.
ABD, AB ve İsrail bağımsız bir Kürdistan kurmak istiyor.
Bu devlet kurulursa Türkiye ve İran da parçalanacaktır.
Üçüncü dünya savaşı, emperyalistlerin Irak’a saldırmasıyla başlamıştır.
Gafiller keyiflerine bakadursunlar, Musul barajı yıkılırsa o ülke altüst olacaktır.
Irak’ta tarih boyunca nifak ve şikak olmuştur ama bugünkü gibisi az görülmüştür.
Bundan önce iki kere yazmıştım, tekrarlıyorum: Saddam zalimdi, kanlı bir diktatördü ama şehit olarak öl(dürül)müştür.
Kardeş Irak için ağlayalım. Orada vahşice katledilen Müslümanlar için ağlayalım.
Müslümanların birbirleriyle boğazlaşmasına ağlayalım. Emperyalist sömürgeci Siyonist güçlerin o İslam ülkesinde bin türlü fenalık icra etmelerine ağlayalım. Yetimler, dullar, suçsuz sivil halk için ağlayalım.
Bunca facia ve zulüm karşısında ağlayamıyorsak, ağlanacak durumdayız demektir. * * *
Bazı cemaatler, tarikatlar, hizipler, gruplar durmadan kendilerini övüyor. Kendilerinde hiçbir kusur, hatâ, yanlışlık görmüyor. Bu zihniyet Ehl-i Sünnet Müslümanlığına aykırıdır. Peygamberler dışında (Aleyhimüsselam) insanlar mâsum değildir ve hatâ edebilir, günah işleyebilir.
Bir Müslüman kendisinin mâsum olduğuna, ismet sıfatıyla sıfatlı olduğuna inanıyorsa küfre düşebilir.
Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz buyrulmuştur. Bu, gerçekten büyük bir hikmettir.
Salih Müslüman, olumlu tenkitleri, uyarıları kabul eder.
Olumlu, yapıcı tenkit edeni düşman ilan etmek kemale uygun düşmez.
İslamî kesimde, yapabilecekler, olumlu özeleştiri yapmalıdır.
Hatâlarımızı öğrenmezsek, bilmezsek kendimizi nasıl düzelteceğiz?
Bizden başka herkes kötü, öteki Müslümanlar yanılıyor, biz hiç yanılmayız demek kemalsizliktir. 11 Ağustos 2016
Zampara liseli bir genç, kanunen küçük yaşta bir kızla ilgilenmeye başlamış, arkadaş olmuşlar. Küçük yaştaki kızın yakınları bundan çok rahatsız ve tedirgin olmuş. Nihayet bu konuda bir kavga patlak vermiş. Zampara genci feci şekilde dövmüşler.
Genç hastaneye kaldırılmış ve bir müddet sonra ölmüş.
Ailelerinin koruması altında yaşayan
Kavga çıkabilir ve ölüm vak’aları olabilir.
Hafifmeşrep kız da ölebilir. Namus meselesi yüzünden katil olanların hayatları kayabilir, zindanlara düşebilirler. Ana babalar, aileler yıkılabilir, büyük facialar yaşanabilir. Devlet bu konuda koruyucu tedbirler almalıdır.
Avrupa’da böyle yakınlaşmalar, küçük kızlarla flört etmeler normaldir, bizde de normal olsun demek bir çözüm değildir.
Halkımızın büyük kısmı muhafazakârdır.
Avrupa’da namus, iffet, hayâ kavram ve değerleri çok zayıflamış, hattâ silinmiştir. Bizde öyle değildir. Türkiye’de bazı iç ve dış derin güçler, İslam ahlakını kaldırıp pagan ahlakını getirmek istiyor.
Pagan ahlakında namus, iffet yoktur.
Yakın zamanlara kadar Avrupa’da Yahudi ve Hıristiyanlık ahlakı vardı. Onlar da iffete, hayâya, namusa inanıyorlardı.
Zamanla ahlâkî değerlerde büyük erozyon oldu.
Bizdeki Paganlar da Türkiyemizin aynı duruma düşmesini istiyor.
Halkı, bilhassa gençliği azdırmak ve şehvetten kudurtmak için ellerinden gelen her kötülüğü geri bırakmıyor.
(Not: Yazının başındaki hadise gerçekten olmuştur.) 12 Ağustos 2016
Her iyi niyetli ve vatansever Türkiyeli şu soruları günde en az bir kere sormalıdır: Benim Türkiyem dünya işlerinde niçin Norveç, İsveç, İsviçre, Singapur, Güney Kore, Japonya gibi başarılı ve ileri olamıyor? Bizi onların gerisinde bırakan nedir? Vasıflı, güçlü, üstün olmamız için neler yapmalıyız? Bu sorulara verdiğim bazı cevapları dikkatlerinize arz ediyorum:
1- Türkiye çok yüksek bir eğitim sistemi ve çok vasıflı okullarla önde koşabilir. Bizde bunlar yoktur. Bizde, İngiltere’deki Eton Koleji’ne benzer liseler yoktur. Bizim eğitim sistemimiz, batıl bir ideolojiye dayanmaktadır. Liselerimizde edebî zengin Türkçe bile doğru dürüst öğretilememektedir. Kurtulup yükselebilmemiz için Eton ve benzeri kolejlerden daha üstün ve etkili, millî kimlik ve kültürümüze hizmet eden, bilginin yanında ahlak ve karakter terbiyesi veren süper okullarımız, liselerimiz olması gerekir.
2- Son yüz yılda yapılan birtakım zorlama inkılaplar neticesinde halkımız kendi kimliğine ve kültürüne yabancı düşmüştür. Bundan kurtulabilmemiz için bütün kopukluklar tamir edilmelidir.
3- Alfabenin değiştirilmesi (Japonlar, millî yazıları çok karışık olmasına rağmen onu değiştirmediler) ve lisanımızın sadeleştirme bahanesiyle zayıflatılması düşünce, kültür hayatımıza büyük darbeler vurmuştur. Kurtulmak ve yücelmek istiyorsak, 1920’lerin zengin Türkçesine dönmemiz, düşünce ufuklarımızı genişletmemiz gerekir.
4- 1923’te kurulan Cumhuriyet bir İslam Cumhuriyeti idi. 1924’te son Halifenin kovulması ile başlatılan çılgın ve azgın din düşmanlığı terörü bütün dengeleri alt üst etmiştir. Türkiye kurtulmak ve yücelmek istiyorsa İslam ile barışmalıdır.
5- Çoğunluğu Kriptolardan oluşan egemen azınlıklar Türkiye’yi bir koloni gibi idare etmişler, kendi menfaatlerini ve saltanatlarını millî menfaatlerin üzerinde tutmuşlar; devlet terörü ile çoğunluğu ezmişler, sindirmişler, düşünemez hale getirmişlerdir. Onların bu tahribatı nasıl düzeltilebilir? Bu konuda çareler çözümler bulunmalı ve hayata geçirilmelidir.
6- İdeolojik bozuk eğitim yüzünden ülkemizde arivizm, holiganizm, din sömürüsü, ucuzculuk, işporta tefekkürü, kolaycılık, neme lazımcılık, laçkalık, ehliyetsizlik, dikkatsizlik, bir kesimde beyinsizlik yaygın hale gelmiştir. Bu, nasıl önlenecek ve yok edilecektir?
7- Türkiye İslam kültüründen ve İslam ahlakından kopartılıp Pagan ahlakına (veya ahlaksızlığına) kaydırılmak isteniyor. Kurtulmak ve yücelmek istiyorsak bunun mutlaka engellenmesi gerekir. 13 Ağustos 2016
Bu memlekette vatanseverler var mı? Elbette var. Tertemiz düzgün insanlar var mı? Elbette var. Doğru dürüst gerçek Müslümanlar var mı? Elbette var. İyi insanlar, iyi vatandaşlar var mı? Elbette elbette var. İyi çocuklar, iyi gençler, iyi orta yaşlılar, iyi ihtiyarlar, iyi erkekler, iyi kadınlar var mı? Tabiî ki var.
Kültürlü, bilgili, görgülü, ahlaklı, faziletli, ârif, olgun insanlar var mı? Elbette vardır. Olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan insanlar var mı? Yüzdesini bilmem ama elbette vardır. Türkiye’nin yüz akı olan insanlar var mı? Var var var.
Meziyetli insanlar var mı? Var. Bu iyi insanlara, iyi vatandaşlara, iyi Müslümanlara saygı duyuyorum, onlara teşekkürler ediyorum, büyük küçük hepsinin ellerinden öpüyorum.
Ülkenin yüz karası berbat herifler ve karılar var mı? Kötülükte, hilekarlıkta, fitne ve fesat çıkartmakta cinnî şeytanlara pabucu ters giydirecek insan kılıklı habis şeytanlar var mı? Vatan hainleri var mı? Haram yiyen domuzlar var mı? Yediği tabağa tüküren iğrenç reziller var mı?
Ecdadına, eski büyüklerine sövüp sayan soysuzlar alçaklar var mı? Kusmuklarıyla etrafını kirleten sarhoşlar var mı? Saçı bitmedik yetimlerin haklarını yiyen vicdansızlar var mı? İhalelere fesat karıştıranlar var mı? Haram rantlarla kene gibi şişenler var mı? Devlet ve belediye bütçelerini hortumlayan evcil domuzlar var mı?
Haddinden fazla eşkıya var mı? Âlim geçinen süper cahiller var mı? İnsan büyüklüğünde tezek böcekleri var mı? Bol miktarda engerek, akrep, çiyan, sırtlan var mı? Bir sürü kuduz köpek var mı? Şahsî ikbali, nüfuzu, menfaati için her haltı yiyen bayağının aşağısı arivist mikroplar var mı? Bir sürü manyak holigan, militan, zır deli var mı? Sürü sepet türedi, görmemiş, zıpçıktı var mı?
İki yüzlü münafık ve mürai var mı? Hem dindarlık taslayan, hem de İslam’a aykırı her kötülüğü yapan kepazeler var mı?
Ey okuyucu!.. Bu sorulara lütfen sen cevap ver: Böyle reziller var mı, yok mu? Yoksa ne mutlu bize… Varsa vah bize, eyvah bize, efsus bize. 14 Ağustos 2016
İslâm’ın beş temel şartı var ya, işte bunların bilhassa dördünde büyük ihmaller görülüyor. Birincisi iman. İnanç konusunda cahillikler, bozukluklar var. Halk yığınları yeterli miktarda sahih itikat bilgisine sahip değil.
Bilenler, bilmeyenlere sahih itikadı öğret(e)miyor. Sapık, bozuk inanç fırkalarının haddi hesabı yok. İkincisi beş vakit namazın dosdoğru kılınması. Bu konuda da dehşetli terkler, ihmaller, tehavünler (hafife almalar, önemsememeler) görülüyor.
Namaz kılanlar azınlığa düşmüş. Sabah namazlarında (Eyüp Sultan Camii gibi birkaç istisna dışında) camiler genellikle boş. Üçüncü olarak oruç konusunda da büyük bir terk ve ihmal görülüyor. Büyük şehirlerde büyük sayıda insan Ramazan gündüzünde açıkta, açıkça, oruç tutan vatandaşlara hiç saygı göstermeden yiyip içiyor.
Dördüncü olarak zekat meselesinde büyük terkler, ihmaller, yanlışlıklar var. Bu yazımda zekat konusundaki bazı yanlışlıkları ve hıyanetleri dile getirmek istiyorum.
1- Zekatın Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun şekilde verilmesi gerekir. Buna genellikle riayet edilmiyor.
2- Kur’an’ı Kerim’de kimlerin zekat alabileceği, kimlere zekat verileceği çok açık şekilde beyan edilmiştir. Zekat almaya hakkı olmayan özel şahısların ve tüzel şahısların zekat toplamaları, zekat almaları büyük bir yolsuzluktur.
3- Fıkha göre zekat malının veya parasının temlik suretiyle verilmesi gerekmektedir. Buna riayet edilmiyor.
4- Şeriat cami inşasına bile zekat parası veya malı verilemeyeceğini bildiriyor.
5- Kur’an’a, sünnete, şeriata, fıkha göre zekat almaya hakkı olmayan kişi ve kuruluşların zekat toplamaları haydutluktur, eşkıyalıktır, zekat uğruluğudur.
6- Haksız yere zekat alanlar ve toplayanlar, zekatta hakkı olan Müslüman fakirlerin, miskinlerin, düşkünlerin, mültecilerin haklarını yemiş olmaktadır. Bu ne büyük bir vebaldir.
7- Ben yazılarımla, konuşmalarımla bir tür cihad yapıyorum, binaenaleyh zekatta hakkım vardır diyerek zekat toplayan ve alan sahte mücahitler ahlaksızdır. Cihad fi sebillah eamm değildir.
8- Bugün ülkemizde oldukça geniş bir din hürriyeti bulunmaktadır. Müslümanlar isteseler Türkiye çapında bir Zekat Sandığı Vakfı kurabilir ve şeriata fıkha uygun şekilde vekaleten zekat toplayıp dağıtabilir. Ama bu işi yapamıyorlar ve zekatların bir kısmı ziyan ediliyor.
9- Zekatlar bir derneğin, vakfın, sivil toplam kuruluşunun bütçesinde veya havuzunda toplanamaz. Zekat paralarıyla birtakım adamlara maaş ödenemez, birtakım tamirat, ısınma, yolculuk, konaklama, yeme-içme ve sair harcamaları yapılamaz, Keşke icazetli bir ulema heyeti toplansa, zekât konusunda uyarıcı ve yönlendirici bir talimatname hazırlasa. 15 Ağustos 2016
Paganlar, müşrikler, Dönmeler, ehl-i küfür ve ehl-i nifak; Müslümanları dünya sarhoşu yapmak, sersemletmek, şaşkın hale getirmek, gaflete düşürmek için en şeytanî metotlarla gece gündüz çalışıyor.
Bir insan bir kere dünya sarhoşu olursa onu ayıltmak çok zordur. Uyarıları duymazlar, dinlemezler. Nasihat okları onların kalın derilerini delmez. Onlara en basit gerçekleri anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur. Dünya sarhoşlarının bazısı kendilerini dindar Müslüman sanır. Hem dindarlık taslar, hem de haram kazançlar elde eder, haram yer, haramla zengin olurlar.
Ellerinde şeytandan aldıkları fetvalar vardır. Bozuk düzenlerde bozuk işler yapılabilir. Böyle bir fetva ile yemeyecekleri halt yoktur. Dünya sarhoşları emr-i mâruf ve nehy-i münker yap(a)mazlar. Dünya sarhoşları yüzünden fitne ve fesat ayyuka çıkar. Dünya sarhoşu Müslümanlar birbirini sevmezler, birbirleriyle çekişir ve çatışırlar, birbirlerinin kanını dökerler.
Dünya sarhoşlarında Ümmet birliği ve her mü’minin biat ve itaat etmesi gereken râşid İmam-ı Kebir şuuru ve değeri yoktur. Dünya sarhoşları parayı, menfaati, maddî zevkleri din iman gibi benimser. Onlar yatakta uyur, ayakta uyur. Onların dillerinde âhiret inancı vardır ama içlerinde yoktur.
Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışırlar. Onlar yaşamak için değil, yemek için yaşarlar. Kimisi Kur’an’a inandık der ama Kur’an’ın emirlerini tutmazlar, yasaklarından uzak durmazlar, öğütlerini tutmazlar. Onlar, Peygamberi (Salat ve selam olsun ona) sever gibi görünürler ama onu örnek ve model almazlar, Sünnetini hayata uygulamazlar.
Onlar emanetlere hıyanet ederler. Onlar lüks, kibir, gurur, israf, şatafat Nemrud’larıdır. Onlar enelerine, nefs-i emmarelerine tapar. Onlar dünyanın ve şeytanın bütün tuzaklarına düşmüşlerdir.
Onlar fesatçıdır ama kendilerini ıslah edici gösterirler. İşledikleri günahlardan pişman olup tevbe etmezler. Onlar yüzünden fitne fesat yangınları, azgınlıklar, isyanlar, âşikâre işlenen fısklar, fücurlar her yeri sarar. 16 Ağustos 2016
Arap dünyasının büyük kısmı Osmanlı cihan devletinin parçasıydı. Onlarla ticarî, iktisadî, kültürel ilişkilerimizi geliştirmek için elbette Arapça öğrenmemiz gerekir. Bunda hiçbir anormallik yoktur.
Okullara Arapça dersi konulmakla Arapça öğretilebilir mi? İşte bu tartışılabilir. Suriye’den kaçıp bize sığınan Arapça öğretmenleri işe alınıp iyi çalıştırılırsa bu gerçekleştirilebilir.
genç nesillerin bir kısmına.
Biz şu anda liselerimizde doğru dürüst yazılı ve edebî Türkçe öğretemiyoruz. O da ayrı bir mesele. Lisan öğrenmenin, lisan öğretmenin hiçbir zararı yoktur. Aksine çok faydası vardır. İçimizdeki iki kimlikli vesayet rejimi taraftarı Gizli Yahudilerin bazı okullara Arapça dersi konulmasından rahatsız olmaları bizi ilgilendirmez.
ABD’nin, AB’nin, İsrail’in, Rusya’nın, Hindistan’ın ve diğer İslam karşıtı güçlerin en büyük korkusu Müslümanların birleşmesidir. Onlar Müslümanların parçalanmasını, bölünmesini, daha da parçalanmasını istiyor.
Peki, Müslümanların parçalanması için en fazla hangi güç çalışıyor. İsrail mi?.. Hayır!… Bu yolda en fazla çalışanlar, İttihad-ı İslam’ı, uhuvvet-i imaniyeyi en fazla darbeleyenler, sabote edenler bizzat Müslümanlardır.
Ümmet birliği, Hilafet, iman kardeşliği değerlerine sahip olmayan şuursuz, gafil Müslümanlar. Bozuk ve hain Müslümanlar, birleşmeme konusunda ittihat etmişlerdir.
Hani ramazandan önce Aydın’da bir adamın beş ton kaçak domuz etine el konulmuştu… Bu adam rakı sofrası kurup medyaya beyanat vermişti…
diye tehditler savurmuştu… Sonra bu mesele ansızın kapanıp gitmişti… Kuzum bilen varsa bu esrarlı hikâyenin sonunun ne olduğunu açıklasın. 17 Ağustos 2016
Hiçbir gerçek, olgun, sâlih dindar kalp kırmaz, gönül yıkmaz. Kalp kıran, gönül yıkan, hoyrat, haşin, kendini beğenen, başkalarını hor ve hakir gören kişi kaba sofudur. Kaba sofuluğun sonu yobazlıktır.
Gerçek dindar, gerçek sofu, gerçek sâlih kişi; kendi kusur günah ve ayıplarına bakmaktan, onları görmekten, onlar için çok üzülmekten dolayı, başkalarınınkileri göremez. Gerçek dindar farz ibadetleri açıkta yapabilir ama nafile ibadetleri gizli yapar, göstermez.
Yaptığı nafile ibadetlerin reklamını yapan, onları ilan ve teşhir eden ham ve kaba sofudur. Efendim dün gece saat 2’de kalktım, ta 4’e kadar ağlaya ağlaya teheccüd namazı kıldım diyen birini gördüğün zaman yanından hemen kaçınız.
O bir münafıktır. Gerçek dindar açıkta zekat verebilir ama sadakaları gizleyerek verir. Öyle bir gizleme ki, sağ elinin verdiğinden sol elinin haberi olmayacak. Salih, gerçek, olgun Müslüman salihlik taslamaz, ben iyiyim, onlar kötü edebiyatı yapmaz.
Salih Müslüman beddua etmez, ıslah duası yapar. Kötü biri için “Allah onu ıslah etsin” demez, “Allah hepimizi ıslah etsin” der. Her gün durup dinlenmeden, makine gibi saatlerce gıybet eden kişi sofu değildir, fasık ve facirin tekidir.
Gerçek sofu ve sufî tarikat ve şeyh meddahlığı, holiganlığı, militanlığı yapmaz, Benim şeyhim çok büyük öteki şeyhler çok küçük diyen kişi kaba cahilin ve dengesizin biridir. Uçmayan şeyhini uçuranlar salih ve olgun kimseler değildir.
Gerçek şeyh iki ayağını yere sımsıkı basan bir rehber ve mürşittir. Bir şeyh, kendini uçuranları dizginlemezse o gerçek şeyh değildir.
Gerçek, sâlih, kâmil Müslüman eli öpülecek mübarek bir zattır. Onunla ülfet ve ünsiyet edilir. Kaba sofu mu? Geçin onu… 18 Ağustos 2016
Onlar mübarek ramazan ayında da hiç utanmadılar, hiç arlanmadılar, hiç hayâ etmediler. Gazeteleri ve televizyonları kutsal ayda en iğrenç, en aşırı, en rezil müstehcen yayınlar yapmaya devam etti.
Dindar, sofu Müslümanlar da seyrine baktı. Mübarek ayda da fuhşu, zinayı, cinsel sapıklıkları teşvik ettiler, savunmasını yaptılar. Bazı ateist veya münafık medya organları terörü ve teröristleri bazen açıkça, bazen dolaylı şekilde destekledi.
İslam ahlakını yıkıp yerine pagan ahlakını getirmek için çalıştılar. Ankara Belediye Başkanının, kadınları korumak, onların rahat ve huzurlu bir seyahat yapmalarını temin etmek için sırf kadınlara mahsus vagon projesine karşı çıktılar.
Oruç tutanlara hiç saygı göstermediler ama bir takım agresif ve kışkırtıcı dinsizleri korumak için seferber oldular.
Ülkemizin köklü, tarihî, büyük liselerinden biri şu anda dev bir holdingin kontrolü altındadır. Bu lisede geçmiş yıllarda kız öğrencilere çirkin tacizler yapıldı. Maalesef Millî Eğitim Bakanlığının bunlardan haberi olmadı. Okulda müdür ve idareci değişikliği yapılacağı söyleniyor.
Bu sefer de, işin içine başka bir holdingin ajan ve elemanları girdi.
Holdingler sanat, spor ve kültür faaliyetleri yapsınlar ama kendilerine mahsus liselere sahip olmak konusunda hevesli ve hırslı olmasınlar.
Tarihî, ünlü, köklü liseler Türkiye’nin, halkın, vatanın müşterek kurumları ve değerleridir. Holdinglere, sekter düşüncelere âlet ve kurban edilmemelidir. 19 Ağustos 2016
Müslüman bir toplum… Çok azarsa, azgınlık genelleşirse başına bela ve afet gelir.
Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatin, İslam hikmetinin kesin yasaklarını çiğnerse üzerine azab iner.
Namazı terk eder ve şehvetlerine uyarsa tokat ve sille yer. Cinsel konularda kudurursa akıbeti
Müslüman bir toplumun bilenleri alimleri; bilmeyenleri uyarmazsa, aydınlatmazsa, bilgilendirmezse musibet genel iner.
Müslüman bir toplum emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını tatil ve terk ederse azaba layık olur. Bütün Kur’an, Sünnet, Şeriat, Cemaat Müslümanları birleşip tek bir Ümmet olmazlarsa, İttihad-ı İslam ve iman uhuvveti konusunda çalışmazlarsa belalarını bulurlar.
Müslümanlar râşid bir İmam seçip ona biat ve itaat etmezlerse perişan olurlar. Azgınlığın, kudurmuşluğun, beyinsizliğin, büyük günahları arlanıp utanmadan küstahça açıkta işlemenin sonu azaptır. Müslüman, Resulullah Efendimizle (Salat ve selam olsun ona) biatli kimsedir.
Resulullah Efendimize saldırılırsa ve Müslümanlar onu korumazlarsa azab iner. Namaz dinin direğidir. Namazı ayakta tutan dinini ayakta tutmuş; namazı yitiren dinini yıkmış olur. Dinini yıkan fertler ve toplumlar mânen ölmüş demektir. Çocuklarını ve genç nesilleri dindar yetiştirmeyen Müslüman bir toplum intihar etmiş olur.
Sabah namazlarında camileri boş olan Müslüman bir toplum batmış bitmiş demektir. Riba, anasıyla zina etmek kadar çirkin bir büyük günahtır. Ribaya batan Müslüman bir toplum iflah olmaz, belasını bulur.
Ehl-i Tevhid, ehl-i Kıble, ehl-i salah Müslümanların birbirlerini sevmeleri, birbirlerine acımaları farzdır. Bu farzı terk eden, aksine Müslüman kardeşlerine buğz ve adavet eden Müslümanlar acı tokatlar ve silleler yer.
Müslüman bir toplumun, bünyesindeki din sömürücüsü mikropları, akrepleri, haşaratı, eşkıyayı dışlaması, tard etmesi gerekir. Bu yapılmazsa toplum bozulur, istismarcıların oyuncağı olur. Bugünkü terör bir tokattır.
Müslümanlar Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatin, İslam ahlakının, İslam hikmetinin ışığında nasıl uyarılacak, nasıl aydınlatılacak, nasıl bilgilendirilecek, nasıl ıslah edilecektir? 20 Ağustos 2016
Yazdıklarım hep doğru olmalı. Bazı doğruları yazmak doğru olmayabilir. Doğruların kriterleri (ölçütleri) vardır.
Ölçütlerim nelerdir:
Kur’an hükümleridir… Sünnettir… Şeriattır… Fıkıhtır… İslam ahlakıdır… İslam hikmetidir (bilgeliği)…
Bu konularda kendi re’y ve hevam ile hüküm vermem çok yanlış olur. Ehl-i Sünnet ve Cemaat ulemasına, fuqahasına, müftülerine tâbi olmam gerekir. Bunların hepsi de icazetli olmalıdır. Konularım neler olmalıdır?..
İman ve itikad… Namaz… Diğer ibadetler… İlim ve irfan… İslam medeniyeti, kültürü, sanatı… Ahlak… Ümmet birliği… Râşid bir Halifeye biat ve itaat… Müslümanların alim, fazıl, ahlaklı, faziletli, vasıflı, güçlü olmaları…
Çocukların ve gençlerin iyi yetiştirilmesi… Olabildiğince olumlu özeleştiri yapmam, İslamî kesimdeki bozuklukları tenkit etmem gerekir. Fazla bir gücüm ve tesirim yok ama gaflet içindeki kardeşlerimi uyarmam gerekir.
Bu hizmetleri yaparken kendi nefsime pay çıkartmamam, gurur ve kibre kapılmamam, mürşidlik taslamamam, haddimi bilmem, terbiye sınırları dışına çıkmamam gerekir. Bu hizmetleri ihlasla yapmam, ihlasa aykırı menfaat, ücret, alkış kabul etmemem gerekir.
Hizmetlerimi riyaset hırslarına ve emellerine alet etmemem gerekir. İhtilaflı meselelere temas etmemem, müttefakun aleyh meseleleri yazmam gerekir. İslam’ın ve şeriatın iki kere iki eder dört mesele ve hükümleri üzerinde durmam, bunları tekrarlamam gerekir.
Çok az da olsa bir hizmet edebiliyorsam, bu hizmeti şöhret ve itibar kazanmaya alet etmemem gerekir. En berbat gurur ve kibirlerin tevazu perdesi arkasına saklandığını bilmem gerekir. Kendimi övmemem ve beğenmemem gerekir.
Kendimi cümleden edna ve kötü bilmem gerekir. Doğru dürüst hizmet edemediğim için istiğfar etmem, afv ve bağışlanma dilemem gerekir. Olamam ama yine de hiç olmaya çalışmam gerekir. 21 Ağustos 2016
Müslüman Müslümanı, yalan söyleyerek veya başka şekilde aldatmaz. Müslüman iftira etmez. Müslüman gıybet etmez.
Müslüman tecessüs etmez, yani başkalarının gizli ayıp ve günahlarını araştırmaz. Bu maksatla gizli kamera ve mikrofon yerleştirmez.
Müslüman Müslümana haset etmez. Müslüman komşularını rahatsız etmez. Müslüman, komşusunun kurdu değil, meleğidir.
Müslüman âdildir, insaflıdır, zulm etmez, haksızlık yapmaz. Müslüman, din kardeşlerini ötekileştirmez ve dışlamaz. Müslüman, mü’min kardeşini şirk ve küfürle suçlamaz. Müslüman, kendi ayıp ve günahlarına bakıp üzülmekten, başkalarınınkileri göremez. Müslüman, başkalarını imrendirerek caka satmaz, hava atmaz.
Müslüman açıkta, herkese göstererek yemez içmez. Bu mürüvvetsizliktir. Müslüman, ruhbanları (hocaları, şeyhleri, din büyüklerini) erbab (rabler) haline getirip putlaştırmaz. Müslüman, nafile ibadetlerini, zekat dışındaki hayır ve hasenatını göstermez, gizli yapar.
Müslüman, alçaklıkların en iğrenci olan din sömürüsü yapmaz. Müslüman, İslam ahlakı ile süslü, faziletli, meziyetli üstün insandır. Müslüman, başkalarının analarına, karılarına, kızlarına, bacılarına domuz gibi şehvetle bakarak göz zinası yapmaz.
Müslüman haram gelir elde etmez. Haram gelirle zengin olmaz. Haram yemez ve yedirmez. Müslüman rüşvet almaz. Müslüman haram rant yemez. İhalelere fesat karıştırmaz. Müslüman İslam dinine göre mâruf olan iyilikleri hem kendisi yapar, hem de başkalarının yapması için en uygun şekilde çalışır çabalar.
Müslüman, İslam dinine göre kötülük olan şeyleri yapmaz, başkalarının yapmaması için bütün gücüyle çalışır. Müslüman, bozuk ve kötü siyasî düzenleri ve sistemleri beğenmez, onlardan razı olmaz.
Razı olursa dinden çıkacağını bilir. Müslüman faizden ribadan, onlara benzer şeylerden uzak durur. Müslümanın görmemişi, türedisi olur mu? Olur ama onlar iyi ve vasıflı Müslüman değil, kötü ve moloz Müslümandır.
Müslüman cemaat, tarikat, hizip, fırka, parça holiganlığı, militanlığı, fanatizmi yapmaz. Yaparsa yarım Müslüman olur. Müslüman ekmeği Allah’ın aziz nimeti bilir, onu çöpe atmaz, israf etmez, ekmeğe hürmet eder.
Müslüman (arada bir ziyafet sahibini memnun etmek için fazla yese bile) kural olarak doyduktan sonra yemez, bunun haram olduğunu bilir. Müslüman kesin konuşmaz, inşaallah (Allah dilerse) der. Müslümana İslam yeter, o İslamcılık şuculuk buculuk yapmaz. Müslüman evcil ve vahşi hayvanlara, bitkilere, canlılara, çevreye merhametsizlik etmez.
Müslüman israf etmez, saçıp savurmaz. Müslüman kendini beğenmez. Müslüman, ehliyetli ve emin kimselerle istişare eder, kendi kafasına göre iş yapmaz. İyi, vasıflı, örnek Müslüman odur ki, düşmanları ve karşıtları bile onun faziletlerini kabul eder.
Vasıflı Müslüman, şöhretin âfet olduğunu bilir ve ona talip olmaz. Şöhret ona talip olursa üzülür, böyle olmasını istemez. 22 Ağustos 2016
Ben Müslümanım diyenlere: Allah bize Peygamber (Salat ve selam olsun ona) göndermiştir. İnsanların en olgunu olan o Peygamberi bize en güzel örnek ve model kılmıştır. Onunla bize bir Kitab göndermiştir.
Din göndermiştir. Bir Şeriat göndermiştir. Bir dünya nizamı göndermiştir. Bir ahlâk sistemi göndermiştir. Biz, hem Müslümanız der, hem de bunlara uymazsak halimiz hiç iyi olmaz. Kur’an’ın ve İslam’ın eminleri, farzları vardır, onları mutlaka yerine getirmeliyiz. Yasakları, haramları vardır, onlardan uzak durmalıyız.
İslam baştan başa öğüttür bize verilen, onları dinlemeli ve tutmalıyız. İslam bir kurtuluştur, bu kurtuluş yolunda yürümeliyiz. İslam uyarıdır, dinlemeliyiz. İslam müjdedir, kulak vermeliyiz. İslam sıkıntılarımıza bir tesellidir, bu teselli ile ferahlanmalıyız. İslam en doğru, en güzel, en etkili, fıtrata en uygun ahlak sistemidir.
İslam ahlakı ile ahlaklanmalıyız. Düşmanlarımız, karşıtlarımız bile bizim faziletlerimizi ve meziyetlerimizi kabul etmeli. Öyle güvenilir insanlar olmalıyız ki, düşmanlarımız bile bize güvensin. İslam bilgelik dinidir, o bilgelikten biz de nasiplenmeliyiz. İslam’ın emr ettiği şekilde dosdoğru ve dürüst olmalıyız.
Âdil ve insaflı olmalıyız. Müslüman iyi insan demektir. Öyle olmalıyız. Müslüman temiz insan demektir, biz de temiz olmalıyız. Biz İslam’ın göründüğü aynalar olmalıyız. Allah’ın, Rahim Rahman Afüvv Gaffar Settar Kerim Halim sıfatlarının tecellileri görünmeli bizde.
Açları doyurmakta, mazlumların yardımına koşmakta, ezilenleri himaye etmekte, hastaları tedavi etmekte, cahilleri aydınlatmakta, kederlileri teselli etmekte, ağlayanların gözyaşlarını silmekte biz önde olmalıyız.
Bütün hayırlarda yarışmalıyız. Âdil, insaflı, dosdoğru, emîn olmalıyız. Biz yeryüzünde Allah’ın şahitleri olmalıyız. 23 Ağustos 2016
Diyanet İşleri Başkanlığı şu son beş yıl içinde büyük güçlü zengin etkili bir cemaatin, İslamın Fırka-i Nâciye yorumuna aykırı yirmi beş kadar büyük ve vahim hatâsını ve sapmasını tespit edip, bunları gerekçeli bir şekilde red, cerh ve iptal etmiş olsaydı, bu karar veya fetva bir broşür halinde milyonlarca adet basılsaydı, camilerde hutbelerde bu konudan bahs edilip Müslüman halk uyarılsaydı, bu darbe belki de önlenmiş olacaktı.
Fırka-i Nâciye, yâni Ehl-i Sünnet ve Cemaat dairesi içinde çeşitli meşrepler, cemaatler, tarikatlar, gruplar olabilir. Bunlar temellerde, asıllarda, esasta, zaruriyatte birdirler. Ehl-i Sünnet camiası içinde olabilmek için iki ayağının da o daire içinde yere basması gerekir. Bir ayağı Ehl-i Sünnette, öteki ayağı dışarıda…
Böylesi doğru yolda değildir. Buna cemaat değil sekt, yoldan çıkmış tarikat denir. Diyanet, yoldan çıkan bazı sektleri red, cerh, tenkit, ibtal etmediği için vazifesini ihmal etmiş, büyük vebal altına girmiştir. Bari bu işi bundan sonra yapsa.
Dinî bir cemaat şu yanlış, sapık, bâtıl inançlara bağlı ise, İslam’dan çıkmış olur.
(1) Bu devirde, hak din olarak sadece İslam değil, bugünkü halleriyle Yahudilik ve Hıristiyanlık da vardır. Zamanımızda üç hak ibrahimî din mevcuttur, bunların üçünün bağlıları da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir.
(2) Ehl-i Kitabı memnun etmek için Kelime-i Tevhid’in ikinci kısmını söylemeyiverelim…
(3) Taqiyye ve kitman yapmak için namaz terk edilebilir, Müslüman kadınlar başlarını açabilir, içki içilebilir…
(4) Amaca ulaşmak için İslam’a, Kur’ana, Şeriata aykırı haram ve mezmum metot ve yollar mubahtır…
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, İslam Şinasî adlı kitabında “Allah gerçek bir Janus’tur” (Hoda yek Janus-i hakikî est) diyerek, İslam’ın Tevhid ve tenzih akidesine aykırı vahim bir söz eden
konusunda Ehl-i Sünnet Müslümanlarını uyarması kesin bir vazifedir.
Diyanet kitabevlerinde bu kişinin kitapları satılmamalıdır. Şeriatî’ye nice İranlı Şiî hoca bile karşı çıkmaktadır. Onun, kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh Allahü Tealayı iki çehreli bir Roma putuna benzetmesi Şiîlik inançlarına da kesin olarak aykırıdır ve küfürdür.
Darbeye filen karıştıklarına, terör örgütü içinde fiilen yer aldıklarına, darbeyi kışkırttıklarına dair çok kuvvetli deliller varsa, gazeteciler ve yazarlar, gazeteci olarak değil, terörist olarak elbette tutuklanabilir.
Elde çok kuvvetli deliller yoksa, sadece bazı zayıf karineler varsa, tutuksuz olarak yargılanmaları daha münasip olur. 24 Ağustos 2016
Ortalık hamasî yazılarla ve konuşmalarla dolu, hamaset edebiyatı gırla gidiyor. Bendeniz hamaset edebiyatından hiç hoşlanmam, çünkü bilgelikten çok uzaktır. Darbe başarılı olmadı.
Bu başarısızlık mukadderat-ı ilâhiyenin bir tecellisidir, kaderdir. Kader böyle tecelli etti. Oldukça ucuz atlattık. Kadere iman etmeyen ne olur? Ehl-i Sünnet ve Cemaate göre kafir olur, inkarcı olur.
Medyada elbette hafif yazılar, gevezelik ve zevzeklikler olacaktır ama yeterli miktarda bilgece kaleme alınmış ciddî makaleler, röportajlar, yorumlar, analizler, incelemeler, araştırmalar da olmalıdır.
Bunlar olmazsa kakafoni olur. İslam dini nasihat=öğüt dinidir. Bu darbeden öğüt, ibret ve ders alabildik mi acaba? Hiç mi almadık, az mı aldık, orta mı, yeterli kadar mı? Ayakta uyuyan bazıları olup biten vahim hadiselerden ders alabilir mi?
Hilm, halim kelimelerinin mânasını biliyor muyuz? Kin tutmamak, intikam almamak… Cadı avı yapmamak… Linç etmemek… Bizim içimizde, vicdanımızda, kalbimizde ve beynimizde ne kadar adalet ve insaf var? Linç kültürü ne demek?.. Cadı avı ne demek?.. Biliyor muyuz?
Öyle olsaydı böyle olurdu, böyle olsaydı şöyle olurdu… Ne çok öylelerimiz böylelerimiz şöylelerimiz var.
Yoksa işin içinde menfaat mi var?.. Ne kadarı hasbî, ne kadarı ücretli?
Bütün suçlar, kabahatler, cürümler, hatâlar onlarda; biz Zemzemle yıkanmış gibi pir ü pakız… Bu düşünce doğru mudur?
Bizim hiç kusurumuz, hatâmız yok mudur? Biz Peygamberler, melekler gibi mâsum muyuz? Felaketlerden, fâcialardan, âfetlerden, darbelerden ders, ibret ve nasihat alanlara bin âferin. Veyl, almayanlara!.. 25 Ağustos 2016
Eşek arısı yuvasına çomak sokmak kolaydır da, ondan sonrası çok zordur.
* * *
Dördüncü Haçlı seferinde Katolik ordusu Ortodoks Hristiyanlığın başşehri Kostantaniye’yi alınca, Ortodoks din kardeşlerine yapmadığı zulmü bırakmamıştı. Öldürmüşler, soymuşlar, kadın ve kızlara tecavüz etmişler, Ayasofya’dan topladıkları kıymetli eşyaları at, katır, eşeklere yüklerken hayvanlar kutsal mâbedi kirletmiş, patriğin vaaz kürsüsüne bir fahişe çıkartıp dinle alay ettirmişler, velhasıl yapmadıkları zulmü bırakmamışlardı…
1919’da İstanbul’u işgal ettiklerinde zulm etmişlerdi ama 1204’teki kadar etmemişlerdi. Ayasofya’yı Müslümanların elinden almamışlar… Halifeyi makamında bırakmışlar… İngilizce veya Fransızca ezan okutmamışlar… İslam hukukunu kaldırmamışlar… Medreselere dokunmamışlar… Tekkeleri kapatmamışlar… İslam kadınlarının çarşaf ve peçelerini yırtmamışlar… Latincilik yapmamışlar… Cuma tatilini pazara çevirmemişlerdi…
* * *
İÇİ ateş dolu korkunç bir uçurumun kenarında eğlenen beyinsizler… Kimler bu beyinsizler?
(Ordumuz Suriye’ye girmeden birkaç gün önce…) Suriye sınırımızdaki Karkamış şehrimiz boşaltılıyormuş, devlet hoparlörlerle halka şehri terk edin diye bağırıyormuş. Halk gidince evcil hayvanlar, yavrulu kediler, tavuklar horozlar, saksılardaki çiçekler, buzdolaplarındaki yemekler ne olacak? Daha önemlisi, Türkiye şehri Karkamış ne olacak?
* * *
2500 liralık hesabı çok bulan Arap turisti polise şikayete giderken feci şekilde dövmüşler ve parayı zorla almışlar. Yaşasın turizm!..
* * *
Son okuduğum bin kara, kötü ve kirli haber yanında sadece bir tek iç açıcı olanı vardı. Güney Afrika’da yetişen turunçgiller ailesine mensup, ismini şimdi hatırlayamadığım ağaçlar bizde de ekilmiş, bunlar yerlerini beğenmişler ve güzel meyveler vermişler. Sağlığa çok yararlı imiş, yiyenlere afiyet olsun.
* * *
Dikkatsizin biri
demiş, sonra bir şeyler olmuş ve adam ölmüş. Allah rahmet eylesin.
* * *
Günahkâr Müslümanlara acımayan, onların ıslahı için dua etmeyen, din kardeşliği vazifesini yapmış olmaz. Sadece kızmakla kardeşlik olmaz.
* * *
15 Temmuz gecesi darbeye karşı sokağa inen bir hanımın fotoğrafını gördüm. Başı açıktı, saçları sarıydı, elinde yeşil zemin üzerinde Kelime-i Tevhid yazılı bir bayrak vardı. Kılıçdaroğlu, darbeyi Atatürkçü subaylar durdurdu diyor. Bizim bildiğimiz, Atatürkçü subaylar genellikle darbe yapar.
* * *
Devletimizin ve ülkemizin 400 milyar dolar dış borcu varmış. Borç yiğidin kamçısıdır, öde öde bitmez. Norveç, Kuzey denizindeki petrol biterse diye 800 milyar dolar fon biriktirmiş. Norveç ve Türkiye…
* * *
Ordu şehir içindeki askerî binaları ve arazileri terk ediyor… Bir takım rezil rantçılar el ovuşturuyor. Hava alırlar inşaallah. 26 Ağustos 2016 (Vahdet)
ABD, AB, İsrail, Evangelist Haçlılar, Siyonistler, global emperyalistler, sömürgeciler, Derin Şer Güçleri; Türkiye’nin parçalanması konusunda elbirliği ve işbirliği etmiş vaziyetteler. Hiçbir uyanık ve şuurlu vatansever bundan şüphe etmemelidir.
** Büyük devletlerin, dış derin güçlerin son darbeyi bilmemeleri mümkün değildir. Bilmiyoruz demelerine inanılmamalıdır. İşin farkında idiler, bazısı içinde idiler.
** Türkiye’mizde korkunç, dehşetli bir kültür sığlığı ve güdüklüğü vardır. Eğitimimiz, okullarımız, bilhassa liselerimiz doğru düşünecek, doğru anlayacak, doğru değerlendirecek, derine inecek, meseleleri bütünüyle ele alabilecek kitleler yetiştiremiyor.
** Üç yüz kelimelik sokak, çarşı pazar, iletişim Türkçesiyle çağımızın çok karmaşık meselelerini ve krizlerini anlamak mümkün olmaz. Anlayabilmek için on beş yirmi bin kelimelik yazılı edebî kültür Türkçesini bilmek ve kullanmak gerekir. ** Üç yüz kelimelik basit metinlerin dışındaki metinleri okuyup anlayamayanlar, olup bitenleri anlayamaz.
** Güçlü bir mantık kültürüne sahip olamayanlar, doğru düşünme ilim ve tekniğine sahip olmayanlar, doğrular ile yanlışları birbirinden ayırt edemeyenler, anlar gibi görünür ama anlayamazlar. ** Kelimeler, soyut kavramlar, terimler, değerler ile doğru dürüst ve adam akıllı düşünemeyenler, ünlemlerle düşünür gibi yaparlar. ** Halkı aldatmak, oyalamak, heyecanlandırmak, hop oturtup hop kaldırtmak, kışkırtmak, sağa sola koşturtmak, bağırtıp çağırtmak; aydınlatmaktan, uyarmaktan, bilgilendirmekten çok daha kolaydır. ** Bireylerin akılları ve mantıkları ile toplumların akılları ve mantıkları bir değildir, aynı kurallara göre çalışmazlar. Bireyin düşünmesi ile toplumun düşünmesi bir değildir.
** Kompozisyon sınavları ile yetişmeyen, test sınavları ile yetiştiği sanılan bir toplum düşünme, anlama, değerlendirme kabiliyetini yitirir.
** Şu seksen milyonluk Türkiye’de, İngiltere’deki Eton Koleji ayarında bir tek ciddî kolej veya lise var mıdır? Eton Koleji’nin bütün öğrencileri okulda frak giyer. Bu kolej ülkesine 19 başbakan kazandırmıştır.
** Bilgisayar, internet, cep telefonu, koşuşturmaca toplumu, test imtihanları, bitirme sınavı olmayan liseler, üç yüz kelimeden ibaret sade arı duru öz dil Türkiye’yi bitirdi ve batırdı. ** Alfabesi çok kolay olan, okunduğu gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan, lisanı reforme edilerek kuşa çevrilmiş toplumlar geri kalmaya mahkumdur. Japonlar, yazıları çok zor, çok karmaşık olduğu için ilerleyebildiler.
** Tarihini, dününü iyi bilmeyen milletler, bugünkü hallerini anlayamaz, gelecek hakkında plan ve program yapamaz.
** Akılları ve vicdanları apış arasında olanlar bitik ve yitiktir. ** Disiplinli barbarlar, dejenere olmuş medenîlere galebe çalar.
** Kötü bir eğitim, berbat bir medya, iyi ve doğru olmayan bir ortam, en zeki insanları ve toplumları geri zekalı yapabilir. 27 Ağustos 2016
Dünyaca meşhur, sık sık beyanat ve fetvalar veren o Hocanın Arap asıllı olduğu şüphelidir. Eski karısı onun fasih İbranice konuştuğunu söylemişti…
Cart curt, zart zurt eden fitne ve fesatçıların çoğu iki kimliklidir, kriptodur.
Müslüman daima doğru söylemelidir ama her doğruyu söylemek doğru olmaz.
Herkesin sustuğu, bugün söylenenlerin aksini söylediği, bundan beş on sene önceki o devirde çıplak doğruları yazmış olsaydım, ne olurdu? Zindana tıkılabilirdim, öldürülebilirdim.
Bu iş 15 Temmuz’da başlamadı ve 15 Temmuz başarısız darbe hareketi ile de bitmemiştir. İşin başlangıcını bilmeyenler, devamını da tahmin edemezler.
O general Yahudidir. İsmini veremem. Meraklılar kendileri arayıp bulsunlar.
Para, menfaat karşılığında danışmanlık yapanlara güvenilmez. Danışmanın vatansever, sadık, vefalı, doğru dürüst, âdil, ölçülü, insaflı olması gerekir.
Politikada vefa arayan kimse, Kuzey Kutbu’nda deve, Büyük Sahra’da beyaz ayı arayan salak gibidir.
Sadece ayrıntılarla, işin dış yüzü ile uğraşanlar, iç yüzleri ve özleri öğrenemez.
Bazı komplo teorilerinde gerçeğin payı olabilir ama sırf komplo teorileri ile sağlıklı ve âdil neticelere varılamaz.
Her şeyi ben bilirim diyenler en çok yanılanlardır.
Üç yüz kelime ve kavramla düşünmek başka, üç bin kelimeyle düşünmek başka, on bin kelimeyle düşünmek bambaşkadır.
Ölümün ve ahmaklığın ilacı yoktur.
Liselerinde genç nesillere doğru dürüst, sağlam, etkili, düzgün mantık eğitimi ve kültürü veremeyen bir ülke bahtına ve geleceğine ağlasın.
Fenâ fi’s-siyâse olacak, gırtlağına kadar politika pisliklerine ve çirkefine batacak ve sonra da Nurcu olacak… Olur mu böyle şey?
Bir merak ve komplo teorileri hastasına: Bu meraklar ve komplolar seni mânen öldürüyor, haberin yok.
Âdil olmak mecburiyeti sadece yargı mensupları için değildir. Her Müslüman âdil olmalıdır. Allah adaleti emr ediyor. Adalet farzdır. Müslüman zulm etmez. Müslüman gazeteciler, yazarlar, fikir adamları âdil ve insaflı olmalıdır. Bendeniz Müslüman bir gazeteci yazar olarak âdilane yazılar kaleme alabiliyor muyum? 28 Ağustos 2016
15 Temmuz’da darbe olduğunu herkes biliyor ama bunun içyüzünü bilen var mı? Darbenin görünen yüzü, 100’de bir… 100’de 99’u suyun altında, görünmüyor. Bu son darbe, acayip dev bir satranç oyununa benziyor. Haaa, bu oyun ne zaman başlamıştı? Başlangıç tarihini kesin olarak bilen var mı?
Darbe bastırıldı mı? Satranç son bulmadığına göre bastırılmadı. Satrancın bitmesi için şahın mat olması lazım. Birileri satrancı anlamaya ve anlatmaya çalışacaklarına, oyundaki figürlerin renkleri, şekilleri, maddeleri ile uğraşıyor.
Bu satranç hakkında irili ufaklı binlerce yazar, tv’ci, yorumcu yazıyor, konuşuyor, atıp tutuyor, ahkam kesiyor, hava atıyor; korkunç bir şamata ve yaygara var ama içlerinde anlayan biri çıkar mı acaba? Şu yedi küsur milyarlık insanlık aleminde, dünya çapında yedi büyük satranççı çıkmaz.
Bizdeki bu dehşetli satranç oyunun gayesi (amacı) nedir?.. Cevap: Kazanan Türkiye’ye sahip olacaktır. Türkiye bir mülktür. Sahibi kimdir?.. İslam’a, Kur’an’a, Sünnete göre Yüce Yaratan’dır. (Ateistlere bunu anlatamazsanız.) Mülkün asıl sahibi olan Yaratan, mülkü kime verir? Dilediğine verir… Dilediğinden alır.
Mülkler, yaratıklara emaneten ve muvakkaten verilir. Kendisine emaneten ve muvakkaten mülk verilenlerin vazifeleri nedir? Öncelikle mülkün bir emanet olduğunu bilmesi ve onun hukukuna riayet etmesi, asla hıyanet etmemesi gerekir.
Mülkü adaletle idare etmesi… Yaratanın gazabına sebep olacak zulümlerden kaçınması… Mülkte yaşayan halka şefkatle ve merhametle muamele etmesi. Mülkün kendisine verilmesi bir imtihandır, zamanı gelince mutlaka bunun hesabını verecektir, ona göre dikkat etmesi, ayağını denk alması gerekir.
Kendisine mülk verilenlerin yaptığı en büyük hatâ nedir?.. Mülkün gerçek sahibi olduğunu sanmak ve sorumluluklarını unutmaktır. İktidar tatlı mıdır?.. Büyükler riyaset şehvetinin, cinsel şehvetten 360 derece şiddetli olduğunu söylemişlerdir.
Aslında iktidar nedir?.. Ateşten gömlektir. Giyeni yakar. İstanbul şehri bize emanet mi verilmiştir?.. Bunda hiç şüphe yoktur. Bu emanete riayet eder, hakkını verirsek, adaletli ve insaflı olursak bizde kalır; şehri fesada verir, azgınlık yapar, Mülk Sahibinin gazabına uğrarsak elimizden alınabilir. 29 Ağustos 2016
Medyada resmini gördüm, yüzde yüz millî bir uçak yapmışız. Gönderilen mailleri de okudum, çok ağır tenkitler, hattâ hakaretler yapılıyordu. Bendeniz yıllardan beri yazıp dururum: Türkiyenin yüzde yüz yerli ve millî bir otomobil sanayii olmaması büyük ayıptır, dehşetli bir eksikliktir.
Uçak sanayii için de öyle derim. Bizim kendi millî otomobillerimiz de, uçaklarımız da olabilirdi ama derin hain güçler bunları kasıtlı olarak engellediler. Nuri Demirağ’ın uçak fabrikası iflas ettirilip kapatılmamış olsaydı, bizim de bir uçak sanayiimiz olacaktı.
1960’larda başlamış olsaydık bizim de yerli ve millî otomotiv sanayiimiz olacaktı. Türkiye’nin, Güney Kore ayarında millî ve yerli bir otomobil sanayii yoksa, buna sebep olan zihniyet vatan haini bir zihniyettir.
Türkiyede, Almanyada olduğundan fazla lüks, pahalı, israflı, şatafatlı Mercedes varsa, bu da bizim dengesizliğimizi gösterir. Türk devlet adamları ve büyükleri yüzde yüz millî ve yerli makam otomobillerine binemiyorsa, bu da bizim başka bir ayıbımız ve noksanımızdır. Biz belki Boeing ve Airbus ayarında dev mükemmel yolcu uçakları yapamayız ama başka nice ülkenin yaptığı uçaklara benzer vasıtalar pekala üretebiliriz.
Kore’ninki gibi millî ve yerli bir otomotiv sanayiine sahip olmakta treni kaçırmışa benziyoruz. Uçak sanayiinde de öyle. Biz niçin sanayileşemedik? Birinci sebep: Eğitim sistemimiz ve üniversitelerimiz çok yetersizdir, çağ dışıdır. İkinci sebep: Bizim birinci sektörümüz mesken, betonlaşma, yapılaşmadır.
Bu sektör trilyonlarca doları donduruyor. Sermayemizi İhracata yönelik sanayie yatırmadıkça adam olmayız. Üçüncü sebep: Kültür durumumuz, ufuk açımız çok yetersizdir. Dördüncü sebep: Akdeniz Latin kültürü belimizi büküyor.
Keşke, sanayileşmeye bizden geç başlayan Güney Kore’nin akıllara durgunluk ve hayranlık veren kalkınmasını anlatan resimli bir kitapçık yayınlansa ve bir milyon adet yayınlanıp halka okutulsa.
Sıradan normal bir Türkiyeli şu soruyu sormadıkça bizim adam olmamız çok zordur:
İsveç’in kralı ve devlet büyükleri, Japon imparatoru ve devlet büyükleri, Kore cumhurbaşkanı ve devlet büyükleri, Fransa cumhurbaşkanı ve devlet büyükleri kendi yüzde yüz millî ve yerli otomobillere biniyorlar da Türkiye büyükleri niçin yüzde yüz millî ve yerli otomobillere binemiyorlar? Bu kadar basit bir soruyu soracak aklımız kalmamışsa yapabilecek bir şey yoktur. 30 Ağustos 2016
Müslümanlara yapılabilecek büyük hizmetler nelerdir? Birincisi: Tashih-i itikattır. Yani inançla, inanmakla ilgili bilgilerinin doğru olması için onları eğitmektir. İkincisi: Onlara yeterli miktarda din kültürü ve bilgisi, ilmihal öğretmek; bu bilgilerin hayata geçirilmesi için çalışmaktır. Üçüncüsü: Onlara faydalı, lüzumlu, zarurî dünya kültürü, genel kültür kazandırmaktır. Dördüncüsü: Beş vakit namazı dosdoğru kılmaları için gerekenleri yapmaktır. Beşincisi: Ahlaklarının Kur’an’a, Sünnete uygun şekilde çok yüksek olması, faziletli ve meziyetli Müslümanlar olmaları için çalışmaktır. Altıncısı: Dünya vazifelerini mükemmel şekilde yapar oldukları halde onları âhirete yönlendirmektir. Yedincisi: Tek bir Ümmet olmaları, birlik ve beraberlik içinde yaşayıp davranmaları için hizmet etmektir. Sekizincisi: Râşid, âdil, muhlis, muslih, muktedir bir İmam’a biat ve itaat etmelerini temin etmektir. Dokuzuncusu: Çocuklarını, genç nesilleri iyi, vasıflı, güçlü, üstün Müslümanlar olarak yetiştirmektir. Onuncusu: Onları, beyinleri yıkayıp sersemleten, soyup soğana çeviren; din sömürücüsü, mukaddesat bezirganı alçak ve rezil eşkıyanın ellerinden kurtarmaktır. On birincisi: Onları lüks, israflı, şatafatlı, gurur ve kibir verici beyinsiz hayat tarzından; kanaatli, mütevâzı, ölçülü İslamî yaşayışa çekmektir. On ikincisi: Onları, bir delikten çıkan zararlı ve zehirli tarafından ikinci defa sokulmayacak uyanıklığa eriştirmektir. On üçüncüsü: Müslümanlara yapılacak büyük hizmetlerden biri, onların birbirlerini sevmeleri ve hayırlı işlerde birbirlerini desteklemeleri için çalışmaktır. On dördüncüsü: Nefs-i emmâre ve şeytan ile büyük cihad yapmalarını sağlamaktır. On beşincisi: İşleri, ehliyetli ve güvenli kimselerle istişare ederek görmeleri için çalışmaktır. On altıncısı: Onlara faydalarına ve zararlarına olan şeyleri öğretmektir. On yedincisi: Onları Ehl-i Sünnet ve Cemaat, Sevad-ı Âzam dairesi içinde bulundurmak, bid’at ve sapıklık yollarına sapmalarına engel olmaktır. On sekizincisi: Onları hafif Müslümanlar değil, ağır ve güçlü Müslümanlar olarak yetiştirmektir. On dokuzuncusu: Onların, Allahü Teala’nın rızasını kazanan, Resulullah’ın (Salat ve selam olsun ona), ilahî izinle yapacağı şefaatine nail olan, Allah’ın fazl ve keremi ile hüsn-i hâtime ile can veren mutlu ve bahtiyar kullar olmaları için çalışmaktır. Yirmincisi: Onların Kur’an, Sünnet, Şeriat Müslümanı olmalarını sağlamaktır. 31 Ağustos 2016