Mehmet Şevket EYGİ – Vahdet – Aralık 2014

  1.  

    Ayasofya’nın Açılmasından Önemlidir

    Türkçe konuşan Müslümanlar,

    bin yılı aşan bir müddet boyunca ana lisanlarını İslâm ve Kur’ân harfleriyle okuyup yazdılar.

    Yirminci asırda

    Türkiye’de CHP faşist rejimi,

    Sovyetler Birliğinde Komünist Partisi

    Müslümanların yazısını zorla değiştirdi, Latine Kirile çevirdi.

    İtiraz edenlerin de canına okudu.

    Alfabe niçin değiştirildi? Eğitim kolaylaşsın, herkes çabucak okuma yazma öğrensin, ilim ilerlesin diye mi? Heyhaaat!..

    Bu değişikliğin arka planında İslâm düşmanlığı, kimlik değiştirme amacı ve niyeti vardır.

    Bugün Japonlar ve Çinliler, dünyanın en zor iki yazı sistemiyle ilimlerde, fenlerde, sanayide, eğitimde, üniversitelerde harika ilerlemelere imza atıyor. Yazının çetrefil, kargacık burgacık, öğrenilmesi ve öğretilmesi, zor olması Japonya’yı ve Çin’i geri mi bıraktı?

    1928’de bin yıldan fazla emek verdiğimiz, alıştığımız, benimsediğimiz Millî-İslâmi yazımızın yasaklanması,

    onun yerine yabancı Latin yazısının Türk yazısı olarak empoze edilmesi kültürümüzün, kimliğimizin belini kırmış, son derece vahim bir kopukluğa ve

    toplumsal hafıza kaybına yol açmıştır.

    Latin yazısı artık bir realitedir. Lâkin

    kopukluğun da mutlaka giderilmesi gerekmektedir.

    Bunun için hükümet,

    liselere mecburî Osmanlıca dersi

    koymuştur. Sağcı olsun, solcu olsun, Müslüman olsun gayr-i müslim olsun her Türkiyelinin bu kararı alkışlaması ve desteklemesi gerekirken,

    birtakım Kriptoların aşırı tepki göstermesini anlamak mümkün değildir.

    Bin yıl kullanılmış olan bir yazının ve lisanın öğretilmesi niçin kötü ve yanlış olsun? Aksine bu çok doğru bir karar değil midir? Arşivlerimizi, kütüphanelerimizdeki eski millî harflerle yazılmış ve basılmış milyonlarca kitabı ve belgeyi okuyabilmek bir üstünlük ve zenginlik değil midir? Niçin gocunuyorlar, niçin telaşa düşüyorlar?

    Geçtiğimiz yüz yıllarda Anadolu’da yaşayan

    Karaman Rumları ve Ermeniler Türkçeyi Grek ve Ermeni alfabesiyle yazıp okumuşlardı. Kırımdaki Musevî Türkler ise İbranî alfabesiyle…

    Müslümanlar da İslâm-Kur’ân yazısıyla…

    Başta İslâm yazısı olmak üzere bunları öğrenmek gericilik değil; güçtür, kültür zenginliğidir, kopukluğu giderip devamlılığa dönüştür.

    İslâm harflerinin, zengin

    Osmanlıca lisanının serbest bırakılması, bence Ayasofya’nın açılmasından daha önemli ve faydalı bir iştir.

    Pandora’nın kutusundan çıkan ecinniler ve şeytanlar bu güzel gelişmeyi protesto edecekler, engellemeye çalışacaklardır.

    Onlara pabuç bırakmamak gerekir. Bağırıp dursunlar. İsterlerse saçlarını başlarını yolabilirler.

    Çoğunluğu oluşturan Müslüman halkımıza ve

    bilhassa gençliğimize İslâm-Kur’ân alfabesiyle Türkçe okuma yazma öğrenmelerini hararetle tavsiye ediyorum.

    Bu öğreniş onları daha güçlü, daha bilgili, daha aydınlık, daha üstün kılacaktır.

    İslâm-Kur’ân yazısını Arap yazısı diye dışlayan, Latin yazısına Türk yazısı diyenler mantıksız insanlardır.

    Japon yazısının kökeni Çin yazısıdır ama binlerce yıl kullanıldığı için o yazı Japon yazısı olmuştur.

    Evet,

    temelsiz yaygaralara kulak asmayalım

    ve bin yıllık millî dinî yazımızı, zengin Türkçemizi öğrenelim, cahillikten kurtulalım; millî kimlik ve kültürümüzden kopuk kalmayalım. 15.12.2014

    Siz Aklınızı mı Yediniz?

    1930’lu yılların hasretini çekiyor ve Türkiye’yi devlet, ülke ve halk olarak o yıllara geri götürmek istiyormuşsunuz.

    Lütfen aşağıdaki sorularıma samimiyetle cevap verir misiniz?

    1.

    O yıllarda demokrasi ve çoğulculuk yoktu. Tek parti faşizmi vardı.

    Muhalefet yasaktı. Temel insan hak ve hürriyetleri ayaklar altına alınmıştı. Siz bunu mu istiyorsunuz?

    2.

    O yıllarda basın gemlenmişti. Fikir hürriyeti yoktu.

    Haksızlıklar tenkit edilemiyor, aksaklıklar halka duyurulamıyordu. Siz o günlerin hasretini mi çekiyorsunuz?

    3.

    Din, inanç, ibadet, dinî eğitim hürriyeti askıya alınmıştı.

    Bir ara Ezan-ı Muhammedî okunması bile yasaklanmış, Bursa Ulucami minaresine çıkıp Allahü Ekber diyerek ezan okuyan bîçare bir bir Müslümana câni muamelesi yapılmış, zindana atılmış, işkence edilmişti. Siz tekrar bunu mu istiyorsunuz?

    4.

    O yıllarda Türkiye’de yol yoktu, içecek su yoktu, yeterli hastahane, doktor ilaç yoktu, fakirlik yaygındı,

    halk sıtma, verem ve frengiden kırılıyordu. Bu geri devri siz örnek ve model mi kabul ediyorsunuz? Bunları mı geri getirmek istiyorsunuz?

    5. Köylülerin çoğu ayakkabı alacak paraları olmadığı için ya çarık giyiyor yahut yalın ayak geziyordu. O günlere dönülsün mü istiyorsunuz?

    6.

    Zulme başkaldıran Sünnîlere ve Alevîlere düşman muamelesi

    yapılıyor, askerî uçaklarla üzerlerine bomba yağdırılıyor, vadilerde sivil halk, üzerine mitralyöz ve toplarla ateş edilerek kırılıyordu. Sizin altın çağınız bu mudur?

    7. O devirde,

    kız akşam meslek liseleri dahil ülkede ancak kırk kadar lise ayarında okul vardı.

    Köylerin çoğunda okul yoktu. Siz o cehalet devrine mi dönmek istiyorsunuz?

    8. O devirde,

    memlekette sefalet var, halk açlık çekiyor diyenler ve yazanlar, komünizm propagandası yapmaktan tutuklanıyor, zindana atılıyordu.

    Din hürriyeti isteyenlere gerici deniyor ve ağır zulüm ve baskılara mâruz bırakılıyordu. O karanlık devir geri gelsin mi istiyorsunuz?

    9. Sizin baş tacı ettiğiniz, yere göğe sığdıramadığınız

    Nazım Hikmet bile o devirde zindandaydı, ağır hapis çilesi çekiyordu.

    Siz o günleri hangi yüzle, hangi vicdanla özlüyorsunuz?

    10. O yıllarda

    özerk olmayan üç tanecik üniversite

    vardı, akademik hürriyet yoktu. Size göre o günler geri mi gelmelidir?

    11. O karanlık devirde

    Zonguldak kömür ocaklarında mecburî işçilik

    vardı ve bundan kaçmak mümkün değildi. Kaçanlara asker kaçağı muamelesi yapılır, zincire vurulurdu. Siz bunu mu istiyorsunuz?

    12.

    On bine yakın cami, mescid, tekke, medrese, imaret, taş mektep binası ya satılmış, ya yıkılmış yahut kiraya verilmişti.

    Tarihî İslâm kabristanları düzlenmiş, kimisi park yapılmış, kimisi imara açılmıştı. Siz o günlere mi dönmek istiyorsunuz?

    13. Ve ve ve… O devirde

    Ayasofya camilikten çıkartılıp müze yapılmıştı.

    Siz o devre dönüp buna benzer işler mi edeceksiniz tekrar bu millete?

    Hayır hayır hayır… Siz her halde aklınızı yemiş durumdasınız.

    Aklı başında, hür fikirli, vicdanlı, insaflı, sağduyulu, faziletli bir Türkiyeli o günlerin asla hasretini çekmez, çekemez.

    16.12.2014

    Yangında kurtarılacak on altı şey

    Dünya, insanlık, İslâm âlemi fitne fesat, nifak şikak, şirk günah fuhşiyyat azgınlık yangınları içinde…

    Bu topyekûn kürevî yangında ilk kurtarılacak şeyler nelerdir?

    Birincisi:

    Kendi imanımızdır. Yangında imanımız yanar ve yok olursa mahvoluruz, ebedî bir felâkete uğrarız.

    İman, Allah’ın bize en büyük nimetidir.

    İnsan imanlı olduğu halde canını yitirirse ebedî saadetini kaybetmez.

    Lakin iman giderse hiçbir şeyin kıymeti kalmaz.

    İkincisi:

    Müslüman halkın imanlarını kurtarmak için, nasıl çalışmamız gerekiyorsa öyle çalışmalıyız.

    Üçüncüsü:

    Aklımızı kurtarmalıyız.

    Âhir zamanın şeytanî medeniyeti ve bunun cehennemî âletleri insan aklını köreltiyor.

    Biz İslâm’ın istediği akl-ı selim sahibi olmalıyız. 

    Dördüncüsü:

    Kendi İslâmî kültürümüzü, medeniyetimizi, yaşam tarzımızı, yabancılaşmaktan dejenere olmaktan kurtarmalıyız.

    Beşincisi:

    Yazılı, edebî, zengin Türkçemizi; arı duru kuru olmaktan, yozlaşmaktan, dilkırımcı hainlerin sabotajlarından kurtarmalıyız.

    Altıncısı:

    Karılarımızın, kızlarımızın, bacılarımızın,

    bütün muhadderat-ı İslâmiyenin ırzlarını, iffetlerini, namuslarını, haysiyet ve şereflerini kurtarmak.

    Yedincisi:

    Kur’âna, Sünnete, ilahî hikmete dayanan

    İslâm ahlâkını kurtarmak. 

    Sekizincisi:

    Harîm-i ismetimiz, tahassungâhımız

    (sığınağımız)

    olan

    hânelerimizi,

    mimsiz medeniyetin pisliklerinden korumak.

    Evimize şeytanî cihazlar koymamak, bu mekânları genelev, meyhane, kumarhane, fuhuşhane, batakhane haline getirmemek.

    Dokuzuncusu:

    Ticaretimizi, hizmetlerimizi, işimizi ribadan, bâtıl alış verişlerden korumak.

    Rüşvetten, haram gelirlerden, haram komisyonlardan uzak durmak. Cuma ezanı okununca ticarete ara verip dükkânlarımızı, işyerlerimizi kapatmak.

    Onuncusu:

    Dinin direği olan

    beş vakit namazı korumak, onu yitirmemek.

    Şer’î bir özrümüz yoksa farz namazları, ardında namaz kılınabilecek salih bir imamın ardında eda etmek.

    On birincisi:

    Ümmet birliğini, uhuvveti

    (İslâm kardeşliğini),

    beraberliği, karşılıklı sevgi ve saygıyı, mü’minler arasındaki ittihadı tesanüd ve vifakı korumak.

    On ikincisi:

    Cahil ve gafil kardeşlerimizin kalplerini; Tağutlara, Deccallara, kezzablara, Nemrudlara Fir’avunlara, Hamanlara, Süfyanîlere, şeyâtîne kaymaktan korumak.

    On üçüncüsü:

    Kendimizi ve Müslüman halkı zinadan, şeddadî yüksek binalardan ve diğer âhir zaman alâmetlerinden korumak.

    On dördüncüsü:

    Kur’ânın,

    “Şeytanın kardeşi olmakla”

    vasıflandırdığı israftan, lüksten, gösterişten, gururdan, kibirden uzak durmak.

    On beşincisi:

    Ahkâm-ı Kur’âniyeden en ufak bir bir tâviz=ödün vermeden Kitabullahın hükümlerinin, emirlerinin, yasaklarının bütünlüğünü korumak. Günahkâr olsak bile, günahları helalleştirmemek.

    On altıncısı:

    Resulullah Efendimizin

    (Salat ve selam olsun ona)

    Sünnetini, mütevâtir ve sahih hadîslerini bütünüyle korumak. İslâm’ı içinden yıkmak isteyen münafıklar gibi Sünnetin bir kısmını kabul, bir kısmını reddetmemek. 17.12. 2014

    Ya Olacağız Ya Öleceğiz

    İtikadımızı tashih edeceğiz

    , yâni inançla, imanla ilgili bilgilerimiz doğru olacak. Aksi takdirde sapıtırız.

    Beş vakit namazı dosdoğru kılacağız.

    Aksi takdirde dinimizin direğini yıkmış olur, enkazın altında kalırız.

    Zekatımızı

    Kur’âna, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun şekilde dosdoğru vereceğiz. Aksi takdirde tokat yeriz.

    Karılarımızı kızlarımızı

    Şeriata uygun şekilde tesettüre sokacağız. Böyle yapmaz, onları

    şeytanî tesettüre sokarsak işimiz rast gitmez.

    Ribadan uzak duracağız.

    Müslümanlar birbirleriyle riba muamelesi yaparlarsa belalarını bulur.

    Âhir zaman alâmeti

    yüksek şeddadî lüks ve israflı binalar

    yapmayacağız, bunlara karşı olacağız. Aksi takdirde iki yakamız bir araya gelmez.

    Dilimizi gıybetten, yalandan, iftiradan, dedikodudan koruyacağız.

    Böyle yapmazsak selamette olamayız.

    Lüks, israf ve aşırı tüketime kaçmayacağız,

    kanaatli olacağız.

    İsraf edersek şeytanın kardeşi oluruz . Şeytanla kardeşlik yapanlar iflah olmaz, necat bulmaz.

    Mü’min kardeşlerimizi seveceğiz

    , bütün hayırlı işlerinde onları destekleyeceğiz. Onlara düşmanlık yapmayacağız.

    Ümmet birliği çatısı altında ittifak, vifak, tesânüd, dayanışma içinde yaşayacağız.

    Böyle yapmaz, bölünür parçalanır birbirimize düşersek rüzgarımız ve gücümüz gider, rezil zelil esir ve kâfirlerin maskarası oluruz.

    Müslümanlardan râşid, âdil, âbid, kâmil, müdebbir, firasetli, ehil, layık bir zatı İmam nasb edeceğiz ve hepimiz ona biat ve itaat edeceğiz. Boynumuzda böyle bir biat ve itaat bağı olmadığı halde ölürsek, sanki cahiliyet ölümü ile ölmüş olacağımızı iyi bileceğiz.

    Kendi işlerimizi ve Ümmetin işlerini ehliyetli ve mu’temen kimselerle istişare ederek göreceğiz. İstişare etmezsek sonunda pişman olacağımızı bileceğiz.

    En akıllı, en vasıflı, en idealist çocuklarımızı öncelikle

    subay, öğretmen, din görevlisi

    (hademe-i hayrat)

    olarak yetiştireceğiz. Böyle yapmazsak, ne oluruz biliyor musunuz? Yakın tarihimizdeki ve bugünkü kötü ve utanılacak duruma düşeriz…

    Şifahî bedevilik ve câhiliyet kültüründen,

    yazılı medenî İslâm kültürüne geçeceğiz.

    Aksi takdirde, bizden daha kültürlü düşmanlarımız bize galebe eder ve perişan oluruz.

    Çocuklarımızı para kazanmaya, lüks bir hayat sürmeye, keyif çatmaya, hedonizme, dünya sevgisine yönlendirmeyeceğiz.

    Onların iyi, güçlü, vasıflı Müslümanlar, insanlar, vatandaşlar olmaları için neler yapmak gerekiyorsa hepsini yapacağız.

    Tağutî küfür, şirk, nifak ahlâkını bırakıp; Kur’âna, Sünnete, Şeriata, Hikmete dayalı İslâm ahlâkını

    kabul edip hayata uygulayacağız. Ahlâkımızı tashih ve ıslah etmez, yâni düzeltmez ve iyileştirmezsek bizim için kurtuluş yoktur.

    Yeryüzünde Allah’ın şâhitleri, Resulullahın

    (Salat ve selam olsun ona)

    mücâhidleri olacağız. Böyle olmazsak zillet, esaret ve rezillik bizi gölge gibi takip eder.

    Evet ya olacağız, ya öleceğiz. 18.12.2014

    Allah Aşkı ile Para Aşkı bir Yerde Olmaz

    *Allah aşkı ile para, mal, zenginlik aşkı bir kalpte birlikte barınmaz.

    *Bir zevzeğe: Kendini övüp durma, kapat çeneni. Sen sus, düşmanların senin erdemlerini, iyiliklerini, üstünlüklerini anlatsın.

    *Sabah namazı vaktinde yoklama yapıldığını biliyor musun? Uyanık ol uyanık ol… Kaaim ol, râki’ ol, sâcid ol.

    *Müslüman bir gence: Osmanlıca öğrenmek için gerekli niyete, iradeye, azme, sabır ve sebata sahip değilsen, sen ne işe yararsın?

    *Ali beye yaptığın işin, sattığın malın parasını Veli beyden istersen sana deli demezler mi?.. Yaratan için yaptığın hizmetlerin ücret ve maaşını niçin yaratıklardan istiyorsun?

    *Bir züppeye: Pırlantakent’te on yıldızlı süper lüks bir otel açılmış. Vakit kaybetme, koş kuş gibi uç hemen oraya git. Dönüşünde, sırıta sırıta ben on yıldızlı oteldeyken nutukları atarsın. Sürüngen!..

    *Bir ağaç katiline: Bir gün gelecek, kestiğin ağaçların birinin altında kalacaksın.

    *Her gün en az iki saat faydalı, ihya edici kitaplar okuyan birine: Hezar ahsente size. Tebrik ederim. Çok gençsiniz ama ellerinizden öperim.

    *Notlarını Osmanlıca yazan üniversiteli gence: Sizi tebrik etmeme izin veriniz.

    *Yavrum,

    mürüvvet

    bir kadın ismi değildir, çok büyük bir fazilet ve haslettir. Mürüvvet konusundaki cehaletiniz beni çok üzdü. Arayın, tarayın, size mürüvvet dersleri verecek bir üstad-ı kâmil bulun ve onun dizi dibinde mürüvvet dersleri teallüm edin.

    *Namaz başına on dolar bahşiş verilseydi camiler cemaatten yıkılır, izdihamdan adamlar ezilirdi.

    *Münafık, bir sofra dolusu yemekle doymamış, mü’minin midesi iki dilim ekmek, bir tas çorbayla bayram yapmış.

    *Çay gerçekten nefisti ama içerken meclistekilerden biri gıybet edince zehir zemberek bir tadı oldu.

    *Etme bulma, men dakka dukka dünyası… Temiz Müslümanlara ettiğiniz zulümlerin cezasını çekiyorsunuz.

    Zulüm ve iftira bumerang gibidir. Dönüp dolaşır, atanın kafasına vurur.

    *O lüks, israflı, pahalı, gururlu, kibirli, şatafatlı, ihtişamlı cehennemî ve şeytanî otomobille kıldan ince kılıçtan keskin köprüden nasıl geçeceksin?

    *Zalim olmaktansa mazlum olmak yeğdir.

    *İnsanların en hayırlısı ve faziletlisi bir kere mi’raca çıktı. Sizin büyüğünüz ise gökten yere hiç inmiyor. İndirin şu mubareki yere!

    *

    Bir şey olmaz, bir şey olmaz, bir şey olmaz… Telaş etmeyin, panik yapmayın, sakin olun biraz. Her şey yolundadır…

    Bütün büyük felaketlerden önce gafiller böyle söyler.

    *Büyük lokmalar boğazda kalır, mideye oturur. Lokmalarını küçült, yükünü azalt, hafifü’l-haz ol.

    *Vurana değil, Vurdurana bak.

    *Yatakta uyuyanı uyandırmak kolaydır, ayakta uyuyanı uyarmak çok zordur. 19.12.2014

    Onlar İslâm’dan ve Müslümanlardan Nefret Ediyor

    Bu Halkın çoğunluğu Müslüman ve onlar Müslümanlardan nefret ediyor.

    Millî kimlik ve kültürümüzün temel unsuru İslâm’dır ve onlar İslâm’dan nefret ediyor.

    Onlar, Müslümanların din, inanç, ibadet, inandığı gibi yaşamak haklarını kabul etmiyor; zaten kısıtlı olan bu hakların daha da kısıtlanmasını istiyor.

    Onlar, çoğunluktaki Müslümanları ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, parya olarak görüyor.

    Onlar, Müslümanlara karşı bir

    apartheid

    rejimi uygulanmasından yanadır.

    Onlar, Müslümanların çocuklarının Kur’ân’a ve Sünnete uygun gerçek din eğitimi almasını istemiyor.

    Onlar, İslâmı kökünden kazımak istemişlerdi. Bunu başaramayınca İslâmı tahrif etmek, Müslümanlara parçalamak yoluna başvurdular.

    Onlar Müslümanlara kendi hurafe ve sapık ideolojileri zorla kabul ettirmek istiyor.

    Onlar, Müslüman halkın bin yıllık Kur’ân-İslâm yazısını öğrenmesini istemiyor.

    Onlar dilde, kültürde, sanatta, yazıda, zihniyette kopukluk ve ârıza taraftarıdır.

    Onlar, çoğunluğun kendi kanunlarını istemesine karşı çıkıyor.

    Onlar, Japonya’nın kargacık burgacık son derece zor ve çetrefil yazıyla bizden çok ilerlediğini görmüyor, kabul etmiyor.

    Onlar Türkiye Müslümanlarını putperest yapmaya çalışıyor.

    Onlar, bin türlü şeytanî plan ve desise ile Müslüman çoğunluğu bin parçaya ayırarak bir İslâm Protestanlığı mozaiği oluşturmuştur.

    Onlar çıplaklığı, içki içmeyi, kumarı, faizci, fuhşu, zinayı medeniyet olarak görüyor ve bunları tenkit eden Müslümanların başından aşağı kova kova gericilik çamuru döküyor.

    Onlar vasıflı Müslüman yetişmesini istemiyor, bunu önlemek için her hıyaneti yapıyor.

    Onlar, Türkiyeyi bölmek istiyor.

    Onlar doğu ve güneydoğu bölgelerimizi boşaltıyor ve ilk fırsatta oralara nüfus ithal etmek istiyor.

    Onlar Mason localarına verilen hakları ve hürriyetleri sûfî Müslümanlara tanımıyor, tekkelerde zikrullah yapılmasına karşı çıkıyor.

    Onlar Müslüman kadınların tesettürüne karşı çıkıyor ama devletin resmî vesikalarla yasal, KDV’li, korumalı, hijyenik (!) seks köleliğini yaptırmasına karşı çıkmıyor.

    Onlar, Müslüman çoğunluğu egemen azınlıklarla eşit görmüyor.

    Onlar, Türkiye’deki vesayet rejiminin devamı ve hakimiyeti için askerî ve sivil darbe yapılmasından yanadır.

    Onlar gazete ve TV’lerinde iğrenç, bayağı, çirkin, azdırıcı müstehcen yayınlar yapıyor.

    Onlar Türkiyeyi 1930’ların karanlık günlerine götürmek istiyor. Onlar kimlerdir?

    Onlar Tâgutî güçlerdir. Ya doğrudan doğruya Tağutluk yaparlar, yahut Tağutları destekler.

    Onlar İbn Sebe’nin, Sabatay’ın torunlarıdır.

    Onlar İskilipli Âtıf efendiyi, Erzurumlu Şalcı Bacıyı, Erbilli Esad efendiyi, binlerce ulemayı, fukahayı, meşayihi, mü’minleri, mâsum Müslümanları asanların, zindanlarda inletenlerin, uyduruk mahkemelerde yargılayanların, Müslümanlara kan kusturanların yolundan gidiyorlar.

    Onlar haksızlık, zulüm, dalâlet, işkence heykelleridir.

    Biz Müslüman çoğunluğun onlarla işimiz zordur.

    Allah yardımcımız olsun.

    Allah’ın bize yardım etmesini istiyorsak önce biz kendimize yardım edelim.

    Birleşelim birleşelim birleşelim…

    İslâma, Kur’âna, imana, Sünnete, Şeriata, İslâm ahlâkına, namaza, ilme, irfana, yüksek kültüre, ihlasa yapışalım. Sağlam kulplara… 20.12.2014

    Müslümanların Parayla İmtihanı

    Müslümanlar para, mal, servet imtihanını kazandılar mı, kaybettiler mi?.. İşte yaman soru budur!.. Bendenize sorarsanız Müslümanların bir kısmı

    (yüzde kaçı?)

    sınavı kaybetmişlerdir.

    Bu fakir muhalifim ama siyasî muhalefet yapmam. Benim muhalefetim sosyal ve kültürel muhalefettir. Kötülüklerin, olumsuzlukların tamamını siyasî iktidarın üzerine yüklemem. Böyle bir yükleme ucuz ve kolay bir hüküm olur.

    Bu ülkede Sünnî Müslümanlar çoğunluğu oluşturmaktadır ve iyiliklerden de, kötülüklerden de öncelikle onlar sorumludur. İşte bu Sünnî Müslümanların bir kısmı para, mal, zenginlik imtihanını kaybetmişlerdir.

    Sünnîlerin içinde istisnalar var mıdır? Elbette vardır ama istisnalar kuralı bozmaz.

    Biz seni Sünnî biliyorduk, bu satırları nasıl yazıyorsun? Elbette bendeniz Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanıyım ve özeleştiri vazifemi yapıyorum. Kendini ve içinde bulunduğu toplumu ve cemaati âdil, insaflı, yapıcı şekilde eleştirmeyen bir yazar vazifesini yapmamış olur.

    Resulullah efendimiz

    (Salat ve selam olsun ona)

    “Hesaba çekilmezden önce siz kendi muhasebenizi yapınız”

    buyuruyor.

    İslâm dininin temel değerlerinden biri istikamettir, yani doğruluk ve dürüstlüktür. Müslüman doğrudur, dürüsttür, âdildir, insaflıdır. Haram kazanmaz, haram yemez. Müslüman rüşvet almaz.

    Bendeniz, 1960’lı, 70’li yıllarda mangallarda kül bırakmayan birtakım sahte mücahidlerin, bilahare nasıl müteahhit olduklarını bilirim.

    Namuslu, şeffaf, temiz, helal adamların ellerinden değil, ayaklarından öperim.

    Düzgün şekilde sanayi, ticaret, ithalat, ihracat, ziraat, hayvancılık, balıkçılık yaparak, hizmet vererek helal servetler kazanmış olanlara söylenecek hiçbir sözümüz yoktur. Allah helal ticaretlerini bereketli kılsın, inşallah zekatlarını versinler, hayır hasenat yapsınlar.

    Lâkin hem dindar görünen, hem haram gelirler ve servetler edinenler dilimizden kurtulamaz. Biz öyle bir Peygamberin

    (Salat ve selam olsun ona)

    ümmetiyiz ki, Kureyş kabilesinden asil bir kadın hırsızlık yapıp yakalanınca, affetmesi için şefaat edenlere

    “Vallahi, kendi kızım Fâtima hırsızlık yapsa, elini kestiririm”

    demiş ve Şeriatin sirkat cezasını o kadına uygulamıştı.

    Evet, Müslümanlar da zengin olsunlar, büyük sanayi ve ticaret işleriyle uğraşsınlar ama bunları meşru şekilde yapsınlar, gayr-i meşru yollara sapmasınlar.

    Bu yazımdan hiçbir namuslu, şerefli, doğru, dürüst, temiz, şeffaf kimse gocunmasın. Onlarla bir alıp vereceğim yoktur, meşreblerimiz ayrı da olsa kendilerine hürmet ederim.

    Şu yazdıklarımda İslâma aykırı bir yer var mıdır? Yoktur. Yapıcı olmak şartıyla özeleştiri iyi midir, kötü mü?.. Elbette iyidir ve mutlaka yapılmalıdır. İsim vermiyorum… İyilerin ellerinden öpüyorum… Kötüleri tenkit ediyorum… 21.12.2014

    Bozuk Bid’at, Dalâlet Fırkaları…

    Sünnî Müslümanların hafızalarından çıkartmamaları gereken mesele şudur:

    Bozuk mezheplerin, fırkaların, hiziplerin; Ehl-i Sünnet ulema ve fukahasının cumhuruna zıt, ters, aykırı BÜTÜN inançları, hükümleri, görüşleri, yorumları yanlıştır. Bunların hepsinde de Ehl-i Sünnet haklıdır.

    Bozuk mezhepler ve fırkalar namazı kabul ediyor ve kılıyor. Bizim onlarla namazı kılma konusunda ihtilafımız yoktur. Lâkin onların, namaz kılıyorlar diye hak yolda olduklarını söylenemez, iddia edilemez.

    Ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıble olan sûfî Müslümanları şirk ve küfürle suçlayan Necdîler elbette yanılıyor. Mü’mini tekfir eden, o mü’min kâfir değilse kendisi kâfir olur.

    Vehhabîler, Muhammed ibn Abdilvehhabı imam kabul etmişlerdir. Biz Sünnîler ise ona değil, kardeşi Süleyman ibn Abdilvehhab’a güveniriz. Süleyman, kardeşini red, cerh ve ibtal için “es-Savaiq el-ilahiyye fi’r-red ‘Ale’l-Vehhabiyye” kitabını yazmıştır.

    Mutezile mezhebi mensupları da namaz kılıyor, oruç tutuyor ama Ehl-i Sünnete aykırı, zıt, ters düşen nice itikadları olduğu için bid’at ve dalalet içindedirler.

    Tarikata bağlı Sünnî bir Müslüman, tarikatı ve tasavvufu inkâr eden, bağlılarına müşrik diyen, tarikat evliyasının evliyaurrahman değil, evliyauşşeytan olduğunu söyleyen Vehhabî bir imamın ardında cemaat olup namaz kılabilir mi?

    Kılmaması gerekir. Kendisini tekfir eden, şirkle şuçlayan bir imamın ardında namaz kılınabilir mi? Elbette kılınamaz.

    Bütün bozuk, sapık, bid’at mezheplerinde

    gulüvv

    denilen aşırılıklar bulunmaktadır.

    Onlar, ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıble olan mü’minleri ne kolay tekfir ediyor…

    Bir Müslüman, Peygamber efendimizin (Salat ve selam olsun ona) ashabından Ebu Eyyub el-Ensarî hazretlerinin türbesini ziyaret etse, orada bir Fatiha okuyup sevabını bu muhterem zata hediye etse kafir mi olur, müşrik mi olur?

    Bütün Ehl-i Sünnet Müslümanları, bid’at ve dalalet fırkaları konusunda uyarılmalı, aydınlatılmaları, bilgilendirilmelidir. Özetin özeti şu

    -Yurdumuzda son yıllarda hortlatılan Mutezile mezhebi, Ehl-i Sünnete ters düşen batıl bozuk bir fırkadır.

    -Fazlurrahmancılık mezhebi çok bâtıl bir fırkadır.

    -Vehhabî mezhebi, bilhassa inanç konusunda büyük yanlışlar ihtiva eden bozuk bir fırkadır.

    -Mezhepleri ve fıkhı inkâr eden mezhepsizlik mezhebi bozuktur, yanlıştır.

    -Sünneti ve fıkhı inkâr eden Kur’âniyyun mezhebi batıl bir mezheptir.

    -Telfik-i mezahib, dini oyuncak etmektir.

    -Kemalist ilahiyatçıların mezhebi bozuk değil, çok bozuktur.

    -Feminist İslâmcılık mezhebi bozuk, batıl, mudil bir mezheptir.

    -BOP’çuluk, İslâmın içini boşaltmak maksadıyla kurulmuş bir tuzaktır.

    -Dinlerarası Diyalog olamaz. Çünkü diğer dinler Tevhide, Kur’ânın hak kitab, İslâmın hak din, Resulullahın hak peygamber olduğuna inanmıyor.

    -Ehl-i Sünnet mensuplarının itikatta iki imamı vardır:

    İmamı Eş’arî

    ve

    İmamı Mâturidî…

    -Fıkıhta dört hak mezheb vardır. Beşinci hak mezhep yoktur. Dört hak mezhep birbirini tadlil etmez.

    -Ashabı kiramı (üç beş kişi hariç) tekfir eden mezhep hak değildir.

    -Hulefa-i Râşidînin ilk üçüne kafir ve münafık diyenlerin mezhepleri bozuktur.

    -Kur’ân mahluktur diyen Mutezile mezhebi bozuktur.

    -Kabir ve berzah ahvalini inkâr edenler bid’atçi ve sapıktır.

    Bütün dünayada olduğu gibi Türkiyemizde de, Ehl-i Sünnete sapık diyen, beş vakit namaz kılan salih tarikat Müslümanlarını şirk ile suçlayan bozuk bir fırka, petrodolarların yardımıyla adam devşirmekte, yoğun propaganda yapmaktadır. Din kültüründen, en basit ilm-i kelam malumatından mahrum bir kısım Sünnî halkın bu konuda aydınlatılması ve uyarılması, bilenlerin üzerine borçtur, vazifedir.

    Ehl-i Sünneti Haricilik, mutezile, Rafizilik gibi bozuk mezheplerle bir tutmak, onlar sevilesinde görmek büyük haksızlıktır ve çarpırklıktır.

    Ehl-i Sünnet İslâmın doğru yorumudur.

    Ehl-i Sünnet Sevad-ı âzamdır.

    Ehl-i Sünnet Kur’ân ve Sünnet İslâmlığıdır. Sünnet olmazsa, Kur’ân doğru yorumlanamaz.

    Sinsi Mutezilîler, Fazlurrahmanîler, Kemalîler taqiyye ve kitman yapıyorlar. Bu ise Müslümanları aldatmaktır.

    BOP ile, Ehl-i Sünnet yıkılmak, İslâmın içi boşaltılmak, Müslümanlar sekülerleştirilmek isteniyor.

    Bunca hercümerç içinde çoğunluğu oluşturan Sünnî Müslüman halkı kimler, hangi kurumlar uyaracak? 22.12.2014

    Tağutlar ve Tağutîler

    Müslümanları Allaha isyan ettiren her şey Tâğuttur.

    Tağut, aklınızı rehber edinin, o size yeter, Kur’ânı bırakın der.

    Tağut, Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) Sünnetini inkâr eder.

    Tağut, Müslümanları dünyevîleştirir.

    Tağut âhireti unutturur.

    Tağut, Allahın kanunlarını bıraktırır, onlara uymayan beşerî kanunlara uymaya çağırır.

    Allah, mü’minlerin birlik ve kardeş olmasını istiyor; Tağutlar ve Tağutîler ise fitne fesat nifak şikak tefrika çıkartıyor, İslâm Milletini=Ümmetini bin parçaya ayırıyor.

    AIllah mü’minlerin mütevazı, kanaatli, yardımsever, paylaşıcı olmasını istiyor; Tağut ise israfı, lüksü, saçıp savurmayı, aşırı konforu, gösterişi, kibri, benliği, yedi yıldızlıyı teşvik ediyor.

    Allah, Resulullah (Salat ve selam olsun ona), Şeriat, râsih ulema ve fukaha Müslüman kadın ve kızların şer’î tesettüre girmesini istiyor; Tağut ise açılın saçılın diyor.

    İslâm iffeti emr ediyor; Tağut ahlâksızlığı, namussuzluğu, fuhşu, zinayı emr ediyor.

    İslâm ribayı haram kılmış; Tağut ve Tağutîler ise ribayı ve para ticaretini iktisadın üssü’l-esası yapmış.

    Velhasıl Tağut ve Tağutîler İslâma, Kur’âna, Şeriata aykırı ve zıt bütün kötülükleri emr ediyor, teşvik ediyor.

    Kim Allahü Tealaya, O’nun Kitabına, Resulullaha (Ralat ve selam olsun ona), onun Sünnetine, Kitab ve Sünnetten çıkartılmış hükümlerin mecmuu olan Şeriata uyarsa kurtulur.

    Kim Tağutlara, Tağutîlere, Deccallara, kezzaplara, Firavunlara, Haman’lara uyarsa belasını bulur.

    Mü’minlerin ittifakı, uhuvveti=kardeşliği, birbirlerini sevmeleri, yardımlaşmaları rahmanîdir.

    Mü’minlerin birbirini sevmemesi, bölünüp parçalanıp birbirinden kopuk bin hizbe ve fırkaya ayrılmaları, çekişip tepişmeleri Tağutî ve şeytanîdir.

    Allah, kafirleri dost ve velî edinmeyiniz diyor; Tağutîler bu emre muhalefet edin onları dost ve velî edinin diyor.

    Müslüman halkı güzel ahlâk yolundan ayırıp azdırmaya çalışan bütün kişiler, kurumlar Tağutîdir.

    Zina serbestîsi Tağutîdir.

    Rahmana iman ile Tağuta sevgi bir kalpte birlikte olamaz.

    Firaset ve akl-ı selim sahibi mü’min, Tağuta itaat etmez.

    Mevlasını bulmak isteyenler Tağuttan, Tağutîlerden, Deccallardan, kezzaplardan uzak dursun. Onlara (en azından) kalben buğz etsin.

    Şu fâni dünya hayatı nedir ki, gelip geçer, biter. Ötede, ebedî kalınacak bir âlem var. Âhiret âlemi… Cennet var, Cehennem var… Saadet var, azab var.

    Tağut’a sevgi beslemek, onu desteklemek, onun peşine düşmek imana büyük zarar verir, hattâ sönmesine yol açar.

    Kardeşim dişini sık, Tağutlara cephe al, bu yüzden biraz sıkıntı çeksen de uzun sürmez.

    Hem Rahmana iman, hem Tağut’a bağlılık… Bu iki şey bir kalpte barınmaz… Sen Rahmanî ol, sakın Tağutî olma… 23.12.2014

    Gerçek Nurcunun 30 Meziyeti

    Bediüzzamanı seven, onu rehber kabul eden, Risale-i Nur’u okuyan ve anlayan hiçbir gerçek Nurcu:

    1. Sivil darbe teşebbüsü yapmaz…

    2. Şeytanî siyasete bulaşmaz…

    3. İslâmı ve mukaddesatı daima siyasetin ve maddî menfaatin üzerinde tutar…

    4. Ehl-i Sünnete aykırı bozuk inançlara saplanmaz, Ehl-i Sünnet çizgisi üzerinde yürür…

    5. Şeriat hüküm ve ölçülerinden kıl kadar ayrılmaz…

    6. Ümmet içinde fitne ve fesat çıkartmaz…

    7. Yalan söylemez, gıybet etmez, iftira atmaz, insanların gizli günah ve ayıplarını araştırmaz, lisan afetlerinden kaçınır…

    8. İslâm düşmanı kâfirleri dost ve velî edinmez…

    9. Müslümanlardan Kur’ân’a, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırı olarak zekat parası toplamaz…

    10. Beş vakit namazı dosdoğru kılar…

    11. Şer’î bir özrü yoksa, farz namazları cemaatle eda eder…

    12. İktisat ve kanaatle yaşar, israf ve lüksten uzak durur…

    13. Müslümanlar arası polemiklerden. çekişmelerden, olumsuz tartışmalardan kaçınır…

    14. O, ifsad edici değil, ıslah edicidir…

    15. İnsanlara ve topluma yapılacak en büyük hizmet ve iyiliğin, imanı kurtarmak olduğunu bilir ve ona göre çalışır…

    16. Nurcu affedicidir, kin tutmaz, intikam almaz…

    17. Müslümanlar ve bilhassa Nur talebeleri arasında uhuvvetin=kardeşliğin, ittihadın=birliğin, vifak ve tesanüdün hakim olması için çalışır…

    18. O bir muhabbet fedaisidir…

    19. Haliq=Yaratan için yaptığının ücretini mahluktan=yaratıktan istemez…

    20. Müslüman kadın ve kızların tesettüre girmesini ister…

    21. İslâm ve Kur’ân yazısına taraftardır, lâdinî yazıyı sevmez…

    22 Nurcuların yirmi küsur şubeye ayrılmalarından hoşlanmaz, birlik ve beraberlik ister…

    23. Hiçbir gerçek Nurcu din sömürüsü alçaklığını irtikâb etmez, dini kendi şahsî ve siyasî menfaatlerine âlet etmez…

    24. Nurcu entrika, komplo, kirli ve bulaşık işler yapmaz…

    25. Nurcu, ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıble olan herkesi Müslüman kabul eder, kardeş bilir…

    26. Nurcu, beraat-i zimmet asıldır prensibini aklından hiç çıkartmaz, ulu orta delilsiz kimseyi suçlamaz, karalamaz…

    27. Nurcu, Müslümanların ve insanların kurdu değil, meleğidir…

    28. Gerçek Nurcunun doğruluğunu, dürüstlüğünü, yüksek ahlâk ve karakterini, güvenli bir kimse olduğunu nice düşmanları bile kabul ve tasdik eder…

    29. Nurcu cemaat holiganlığı, militanlığı yapmaz…

    30. Nurcu, Deccallara, kezzaplara, süfyanîlere karşıdır, onları asla sevmez ve desteklemez… 24.12.2014

    Size Beş Sorum Olacak

    Muhterem kardeşim… Sizin gibi musalli, ehl-i kıble bir Müslümana elbette kardeşim diyeceğim ama isim vermeden, şahsiyat ve polemik yapmadan hatâ ettiğinizi de söyleyeceğim.

    Hakaretâmiz cümleler bulunan mektubunuzda bendenizi bazı konularda haksız yere suçluyor, birtakım adamları da göklere uçuruyorsunuz.

    İsmini vermeyeceğim biri hakkında bilgi edinmek istiyorsanız, internetten Asma ben Kada kelimeleriyle arayınız. Sözü uzatmayacağım, bu konuda bu kadar yazmam yeterlidir.

    Afganîye gelince: Onun azılı bir Mason olduğunu bilmeyen yok. Siz o taqiyyeci kişiyi imam kabul ediyorsanız, burnunuzu temiz tutmanız mümkün olamaz.

    Abduh, Afganî’nin tilmizidir. Onu tanıdıktan sonra çok bozulmuştur. Mâlumunuz o da Farmasondur. İngilizler bu zatı Mısır müftüsü yapmıştır.

    Ali Şeriatî: Onun İslâm Şinasi adlı kitabında şu cümle yer almaktadır: “Allah gerçek bir Janus’tur…” Janus nedir, kimdir? Ansiklopediyi açarsanız onun iki çehreli bir Roma putu olduğunu okursunuz.

    Kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh Hak teala hazretlerini bir puta benzetmenin hükmü nedir? Küfür ve şirktir… Şeriati acaba bu benzetmeyi mecazî manâda yapmış olamaz mı?

    Olamaz, çünkü gerçek kelimesini kullanmaktadır. Kaldı ki, Allah mecazi manayla olsa bile bir puta benzetilemez. Sizin mideniz kaldırıyorsa, Şeriatiyi sever, göklere çıkartırsınız ama ben bir muvahhid olarak bunu yapamam.

    Size altı sorum olacak:

    1. Pakistan bir İslâm Cumhuriyetidir ama orada aktivist İslâmcılar niçin serbest seçimleri hiçbir zaman kazanamadılar?

    2. Mısırda aktivist İslâm niçin başarılı olamadı?

    3. İslâmda gayr-i muharip kadınları, çocukları, ihtiyarları öldürmek var mıdır?

    4. Ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıble olan tasavvuf ve tarikat Müslümanlarına müşrik ve kafir demek insafsızlık ve gulüvv değil midir?

    5. Övdüğünüz zihniyet Türkiyeyi ele geçirirse, başta mihmandar-ı Resulullah (Salat ve selam olsun ona) Ebu Eyyub el-Ensarînin türbesi olmak üzere bütün türbeleri yıkacak, bütün mezarları düzleyecektir. Sizin vicdanınız buna razı olur mu? Bütün İslâm dünyasında, bir ülke hariç, mezar ve türbe yok mudur? Onlar sapıtmış da, sadece sizinkiler mi doğru yolda kalmış?

    Bana hakaret de etseniz ben sizi kardeşler listesinden silip atmam. Lakin çok rica ediyorum, bundan sonra âdil olun, insaflı olun, firasetli olun, kardeşlik üslubuyla yazın. 25.12.2014

    Onlar Kur’ân’ı Sattılar

    Onlar Kur’ân ayetlerini sattılar… Onlar İslâm’ın içini boşaltıyor… Onlar ehl-i iman ve ehl-i kıble olan yüz milyonlarca Müslümanı şirkle suçlayıp tekfir ediyor… Onlar İslâm adına terörizm yapıyor…

    Onlar beyinlerini yıkadıkları fedailerine, hiçbir suçu olmayan sivilleri, ihtiyarları, çocukları merhametsizce ve vahşice öldürtüyor…

    Onlar, kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh Allahü Tealaya, mahlûkata ait noksan sıfatlar yakıştırıp kendileri küfre düşüyor.

    Onlar mukaddes İslâm dinini

    siyasî ideoloji ve aktivist cereyan haline

    dönüştürmek istiyor.

    Onlar, kendileri gibi düşünmeyenleri ve yorumlamayanları sapıklıkla suçluyor…

    Onlar kendilerini Ehl-i Sünnet olarak gösteriyor ama aslında gerçek

    Ehl-i Sünnete savaş ilân etmişlerdir.

    Onlar ABD’nin ve İsrail’in müttefikidir…

    Onlar ruhunu kayb etmiş şekilcilerdir…

    Onlar ellerine geçen trilyonlarca petrodoları i’lâ-i Kelimetullah için değil, zevkleri safaları kendi bid’at mezheplerinin revacı için israf etmişlerdir ve etmektedirler.

    Resulullah onlar için duâ etmemiş,

    şeytanın boynuzu

    (Karnü’ş-Şeytan)

    oradan çıkacaktır

    buyurmuştur.

    İslâm aşktır, şevktir, mânevî neş’edir, gözyaşıdır, tebessümdür, mürüvvettir…

    Onlarda bunlar yok.

    İslâmda cihad vardır ama terörizm yoktur…

    Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ümmeti içinde bir ihtilaf ve tefrika zuhur ettiğinde,

    Sevad-ı âzama tâbi olunmasını

    emr ve tavsiye buyurmuştur. Sevad-ı âzam büyük karaltı, büyük topluluk demektir.

    Onlar, Sevad-ı âzam değildir, gulüvve sapmış küçük bir azınlıktır.

    Ehl-i Sünnet cadde-i Kübradır, onlar çıkmaz sokak ve patikadır.

    Onlar

    İbn Teymiyeyi

    imam kabul ederler

    ama onun vur dediğini öldürürler.

    Asıl şirk Allah’a, mahlukatta olan noksan sıfatları izafe etmektir. Allahü Teala zamandan, mekandan, cihetten münezzehtir.

    Resulullah Efendimiz, başlangıçta kabir ziyaretini men’ etmişti ama bilahare buna izin vermiştir.

    Bir kabre gidip, sevabını ölünün ruhuna hediye etmek üzere Kur’ân okumak şirk değildir, mezarperestlik değildir.

    Onlar tarikat ve tasavvuf velilerine

    evliyauşşeytan

    diyorlar. Ne büyük sapıklık! Onlar kendilerini

    Selefî

    gösteriyor. Selef-i Sâlihîn efendilerimiz bir vâdide, onlar bambaşka bir vâdidedir.

    Bazı kusurları olmakla birlikte, Osmanlı İslâm devleti, Hulefa-i Râşidînden sonra, Kitab ve Sünnete en uygun İslâm uygulamasını ortaya koymuş ve Viyana önlerine kadar Kelime-i Tevhid bayrağını dalgalandırmıştır.

    Ehl-i Sünnet İslâmın medeniyetidir, onlar ise bedeviyeti temsil ediyor.

    Aşksız, şevksiz, mânevî neş’esiz, merhametsiz, mürüvvetsiz İslâm olmaz.

    Onların sergiledikleri İslâm nasıl bir İslâmdır.

    Mukaddes şehir, Ümmü’l-Kura

    Mekke-i mükerremeyi

    (Zadallahu şerefehu)

    Las Vegas’a benzetenler hiç şüphe yok ki, yanlış bir yoldadır. 26.12.2014

    Bilenlerin Vebáli

    Çok iyi bildiği halde, İslâmî gerçekleri,

    zaruriyat-ı diniyeyi, kasıtlı şekilde yanlış te’vil ve tefsir edenler büyük vebál altındadır.

    Kur’ânda ve Sünnette, Allah katında tek hak ve makbul dinin İslâm olduğu kesin şekilde beyan edilmiş olduğunu çok iyi bildikleri halde; bu temel inanca zıt olarak,

    zamanımızda üç hak ibrahimî din vardır, üçünün bağlıları da ehl-i necat ve ehl-i Cennet

    diyen

    “bilenler”

    işte bu vebállilerdendir.

    Kur’ân, mü’minlerin, kafirleri dost ve velî edinmemelerini

    bildiriyor, bazıları bunu çok iyi biliyor ama yine de

    küffar ile dostluk ve işbirliği yapıyorlarsa

    vebálleri çok ama çok büyüktür.

    Cahillerin,

    (geçerli olmayan)

    cehalet mazereti vardır, bilenlerin yoktur. Efendimizin

    (Salat ve selam olsun ona)

    Sünnetini, ya tamamen yahut kısmen inkâr ve reddeden bilgililer de böyledir.

    Adam âlet ilimlerini, ‘âli ilimleri okumuş, usul-i tefsir nedir biliyor ve sonra Kur’ânı kendi re’y ve hevası ile yorumluyor. Bu da vebâllidir.

    Din ilimlerini okumuş, mürekkep yalamış bir kimsenin Tağutu, Deccalları, kezzabları, din düşmanlarını tutması, desteklemesi, sevmesi, onların reklamını yapması, cahil Müslümanları onları sevmeye çağırması da böyledir.

    İslâm’ı tahrif etmeye, bozmaya çalışan vebâlli bilenlere paralel olan başka bir taife daha vardır ki, onlar, kendileri sapık değildir ama birinci sınıfa giren sapıklarla mücadele etmezler, nehy-i münker yapmazlar. İşte

    onlar da, halkı uyarmadıkları aydınlatmadıkları bilgilendirmedikleri için suçludur.

    Doğruyu bilenlerin, imkanları nispetinde halkı uyarması, sapıtmaktan koruması gerekir. Din tahripçileri var güçleriyle çalışacak, Sünnî bilenler yan gelip yatacak, böyle şey olmaz.

    Savunmaları gerektiği halde Ehl-i Sünneti savunmayan, bid’atleri red ve cerh etmeyen, halka

    ilmihal bilgilerini

    doğru şekilde öğretmeyen alimler, fakihler, bilenler; emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmadıkları için günaha girmiş olur. Bu yüzden dünyada tokat yiyebilir, ahirette sıkıntı çekebilir.

    Müslüman kesimdeki bilenlerin, bilmeyenlere karşı vazifeleri vardır. Bu vazifelerden üçünü yazıyorum: (Birincisi) Halka ve gençliğe ilmihal bilgilerini öğretmek… (İkincisi) Din konusundaki sapık, yanlış, bid’at; inanç, fikir ve uygulamaları tenkit edip, Ehl-i Sünnetin doğru yolunu anlatmak, göstermek… (Üçüncüsü) Tefrikayı, çekişmeyi, kopukluğu giderip, bütün mü’minleri tek bir Ümmet çatısı altında toplamak ve birleştirmek için hiç ara vermeden etkili vaazlar, nasihatler, propaganda yapmak, Müslümanlara ümmet ve birlik şuuru aşılamak…

    Bid’at ve dalalet fırkalarının misyonerleri var güçleriyle İslâmı yıkmaya veya tahrip ve tahrife çalışırken; hiçbir vicdanlı alimin, bilenin susmaya, bana ne demeye hakkı yoktur. 27.12.2014

    Kurbağalar ve Bülbüller

    *

    Bir mayıs gecesi…

    Gökte dolunay parıldıyor… Bir bataklığın kenarındaki ormandayız. Bataklıkta binlerce kurbağa hiç durmadan vrak vrak vrak diye bağırıyor… Beyinleri sersemleten dehşetli bir gürültü çıkartıyorlar… Ağaçlarda birkaç bülbül var, onlar çok güzel ötüyor ama şarkıları kurbağa seslerinin içinde doğru dürüst duyulmuyor.

    *

    Ben zina yapmıyorum diyen iffetli vatandaşa:

    Siz elbette zina yapmıyorsunuz ama zinanın serbest olmasını yeterli derecede protesto etmediğiniz için siz de sorumlusunuz. Büyük bir suçu ve günahı işlemeyenler, ona karşı çıkmazlarsa onlar da suçlu ve günahkâr olur. Elinde imkân, fırsat olduğu halde münker

    (Kur’ân’ın, Sünnetin, Şeriatın, İslâm ahlâkının kötü gördüğü)

    şeyleri engellemeye çalışmamak günahı.

    *

    Çalışan âlet paslanmaz…

    İyi, doğru, güzel şekilde çalışan beyinler de paslanmaz… Beyinler düşünme aletleridir. Halkın beyinleri hayırlı düşüncelere yöneltilmelidir. İnsan her gün birkaç saat iyi, faydalı, güzel şekilde düşünmelidir… Nasıl hayırlı hizmetler yapabilirim?..

    (Müslümanlar için…)

    Allahın rızasını kazanabilmek için neler yapmalıyım?.. Yeni faydalı bilgiler edinmeliyim, bunları nelerden kimlerden öğrenebilirim?… Dinime, ülkeme, halkıma, insanlığa nasıl hizmet edebilirim?..

    Dünyadaki ve ülkemdeki bozukluklar, kötülükler nelerdir, bunları ortadan kaldırmak için neler yapılmalıdır?.. Böyle önemli soruların cevaplarını ben kendi tek başıma veremeyeceğime göre nereden akıl alabilirim?… İşte bunları, bilenlerin bilmeyenlere öğretmesi, hatırlatması gerekir…

    *

    İnsanın en büyük düşmanı kendi içindedir.

    Bu düşmana

    nefs-i emmâre

    denir. Nefs-i emmâresini yenemeyen, dizginleyemeyen, frenleyemeyen bir insan kesinlikle olgun ve âdil olamaz. Bilhassa gençlerimize, nefisle nasıl mücadele edilir dersleri verilmelidir. Bu dersi icazetli, ehliyetli, liyakatli üstatlar okutmalıdır.

    *

    Gerek Kemalist, gerekse İslâmcı feministleri protesto ediyorum.

    Bugün ülkemizdeki en çirkin kadın istismarı

    yasal seks köleliğidir.

    Devlet, yasal fahişelik yapmak isteyen kadınlara

    resmî vesikalar vermekte, yaptıkları işten KDV ve gelir vergisi almakta, bunları bütçeye katmakta, yasal seks genelevlerini devletin polisleri bekleyip korumaktadır.

    İslâmcı feministler bu rezaleti niçin protesto etmiyor? Kadın haysiyetlerine indirilen en büyük darbe yasal seks köleliği değil midir?

    *

    Hakkedilmeyen övgüler, aferinler en büyük uyuşturucudur.

    Seni

    (olumlu şekilde)

    tenkit edip uyarandan korkma, övenden pohpohlayandan yalakalık yapandan kork.

    *

    Süslüman zengin hanım taytın üzerine tünik giymiş, başına da alaca bulacak bir eşarp örtmüş…

    Yılbaşı tatilini ailece yedi yıldızlı otelde geçirecekmiş… Bu kadın İslâm kadını mıdır, yoksa ehl-i dünya bayanı mıdır?

    *

    On dokuz yaşındaki üniversiteli Müslüman genç,

    ben mücahid olmak istiyorum, Osmanlıca ve ilmihal okumaya vaktim yok

    dedi. Böylesinin ileride yaman bir müteahhit olmasından korkulur.

    *

    Birkaç hafta önce bir pazar sabahı Mimar Sinan camiine gitmiştim.

    Cemaat içinde yirmi kadar ilköğretimli ve liseli genç gördüm, son derece memnun oldum. Darısı, sabah namazlarını kılmayan, yahut evinde kılan çocuklarımızın başına…

    Namaz kılan gençlere:

    Ayda hiç olmazsa bir kere sabah namazını camide kılınız. Namazdan sonra biri size yanaşıp hizip fırka cemaat tarikat propagandası ve daveti yaparsa kapılmayınız. Bir yere girmek, intisab etmek nasip ve kısmet meselesidir.. 28.12.2014

    Pakraduniler

    Pakraduni’ler veya Bagraduniler…

    Sır içinde sır, esrar içinde esrar… İki bin 600 yıllık bir hikâye veya macera…

    Üç kimlikleri var. Birinci ana kimlikleri Yahudilik… Onun üzerine Ermenilik şalını örtmüşler… En üstte Müslüman rengindeler…

    Bunlar kimlerdir, sayıları ne kadardır,

    belli başlılarının isimleri… Bilen yok…

    Politika sahnesindeki Pakraduniler kimlerdir?

    Büyük sır…

    Pakraduniler hakkında Türkiyede yapılmış tek araştırma

    Abraham Galante’

    nin

    Hamenora

    dergisinde

    (Bene Brith locasının yayın organı)

    çıkmış Fransızca makalesidir.

    Bilahere bunu kitapçık şeklinde de yayınlamış.

    İstanbul kütüphanelerinde tek nüshası yok.

    Ankarada Genelkurmayda bir adet varmış.

    Bendenize bir dostum

    Berlin kütüphanesindeki nüshanın mikrofilmini gönderdi.

    Düşünebiliyor musunuz? Adam dıştan

    (Türk veya Kürt)

    Müslüman görünüyor ama Müslüman değil… İkinci gizli kimliği Ermenilik…

    Ermeni de değil… En altta asıl kimliği Yahudilik var…

    On dokuzuncu yüzyılın son çeyreğindeki

    Ermeni isyanlarını, asıl Ermenilerin değil, bu Pakradunilerin çıkarttığı ve kışkırttığı iddia ediliyor.

    Türkiye Müslümanlarının bu Pakraduniler konusunu araştırmaları, ciddî tedkikler yapmaları gerekmez mi? Gerekir ama yapan yok.

    1984’te mi, 85’te mi, papirüs üzerine Arami lisanıyla yazılmış iki bin yıllık bir Barnaba İncili bulundu da Müslümanlar ne yaptı?

    Hiç… Şu anda İncilin nerede olduğu bile belli değil!..

    Bu İncil incelenip yayınlanmış olsaydı teslis akidesi ve muharref Hıristiyanlık yıkılırdı.

    Türkiyenin içinde bulunduğu şu vahim krizlerde, şu korkunç hercümerçte Pakradunilerin ne kadar tuzu biberi vardır? Bilen yok.

    Janus gibi iki çehreleri var bunların.

    Yahudi çehresi… Ermeni çehresi…

    Türkiyenin güneydoğusunu İsrail nüfuzuna, doğusunu Ermeni nüfuzuna mı açmak istiyorlar.

    Bilen yok.

    Bu konuyu incelemek için en az yedi sekiz dil bilen

    (Galante’nin on üç dil bildiği rivayet ediliyor)

    araştırıcılar lazımdır.

    Öyle

    “az İngilizce”

    ile kotarılacak iş değildir bu.

    Türkiye Müslümanları içinde eski İbraniceyi ve eski Ermeniceyi bilen kaç araştırıcı vardır? Bırakın İbranice ve Ermeniceyi, doğru dürüst edebî yazılı zengin kültür Türkçesini hakkıyla bilen bilen kaç kişi çıkar?

    Yıllardan beri bu Pakraduniler meselesini yazar dururum, şimdiye kadar bir yankı gelmedi. Tek kimlikli

    gerçek Ermeniler Pakraduni kelimesini hakaret için kullanırmış.

    PKK

    terör örgütü içinde

    Pakraduni subaylar

    varmış.

    Sadece zaman zaman “Yahu kısa kes de bize şunların isimlerinin listesini bildir” diyenler çıkıyor. Onlara

    “Ev adreslerini ve telefon numaralarını da ister misiniz?”

    cevabını veriyorum…

    Bundan on sene kadar önce,

    dinî bir hizip, başındaki zat hakkında övgülerle dolu bir kitap yazdırtmış

    ve bunu

    (sıkı durun)

    tam iki milyon adet bastırmıştı.

    Böyle önemli konular varken, Pakradunilerle meşgul olurlar mı hiç. 29.12.2014

    Yangın ve Zelzele Tâlimatı

    Dinsizliğin, irtidatın

    (dinden çıkış, küfre dönüş),

    fuhşiyyatın=azgınlığın korkunç boyutlara ulaşması; Müslüman bir ülke için çok ama çok büyük bir zelzele, yangın, tufan, felakettir. Böyle bir tufanda, depremde, genel yangında normal, rutin, rahat bir hayat sürülmez.

    Olağan üstü tedbirler alınması gerekir.

    1999 büyük Gölcük zelzelesi

    İstanbul’da da şiddetle hissedilmişti. Üç dört gün geceleri evimde kalmamış, dışarıda açık havada yatmıştım.

    Bugün memleketimizde genel ve yoğun bir dinsizlik, irtidat, günah, azgınlık=fuhşiyyat görülmektedir. Böyle şeyler ateistler için normaldir ama biz Müslümanlar için kesinlikle değildir.

    Şuurlu, sorumluluğunu bilen, gerçek Müslümanlar; bunca kötülüğe, isyana, açıkta küstahça işlenen günaha karşı tedbirler almalıdır. Her şey normal, işler yolunda, din ilerliyor diyen

    Tatlısu Müslümanını

    muhatap bile kabul etmem.

    Halkın çok büyük bir kısmı namazı terk etmiş, şehvetlerine uymuş… Riba bütün ülkeyi sarmış kucaklamış… Ülke bir meyhane-i kübraya dönmüş… Lüksün, israfın, beyinsizliğin her türlüsü… Zina suç olmaktan çıkartılmış… Uyuşturucu ilköğretim okullarına kadar inmiş… Haram yeme yaygın hale gelmiş… Böyle feci bir duruma normaldir demek mümkün müdür?

    Böyle kötü ve berbat bir ortamda, mutlaka yapılması gereken işlerden biri, belki birincisi; öncelikle Müslüman halkı, sonra bütün halkı, anlayacakları şekilde uyarmak, aydınlatmak, bilgilendirmek ve harekete geçirmektir.

    Türkiye Müslümanları için, genel bir mânevî yangın, mânevî zelzele talimatnamesi gerekiyor. Bu siyasî, sosyal, kültürel, ahlâkî felaket ve âfet içinde ne yapacaklarını bilsinler.

    Doğrusu, keyfine bakan, gününü gün eden, yan gelip yatan, umursamayan Müslüman sorumluları çok ayıplıyorum. Sanki Hazret-i Ömer veya Sultan Süleyman Kanunî zamanında yaşıyorlar…

    Yahu Din, Şeriat, ahlâk elden gidiyor, böyle bir felaket içinde yan gelip yatılır mı?

    Bundan üç yüz sene önce yaşamış İstanbullu bir Müslüman, mezarından çıkıp şehre baksa, çok ağlar çok feryat eder çok dövünür ve kabrine geri döner.

    Ayasofya camilikten çıkartılmış, ibadete kapatılmış ve biz buna alışmışız yan gelip yatıyoruz…

    Şu İslâm kadın ve kızlarının yüzde ellisinin hal-i perişanına bakınız… Diğer yüzde ellisinin tesettürlerine bakınız…

    Yangının büyüklüğünü ve dehşetini anlamak için, Cuma ezanı okununca ticarete işe devam edilen dükkanlara işyerlerine bürolara bakınız…

    Televizyonlara bakınız… Toplumsal hayata bakınız…

    Feryat etmemiz gerekiyor, etmiyoruz… Yangını söndürmek için çalışmamız gerekiyor, çalışmıyoruz… Mânevî depremin enkazını taşımamız gerekiyor, bunu yapmıyoruz…

    Felaket zamanında yapılacaklar talimatnamesini kimler hazırlayacak? Bunu halkı kimler duyurup nasihat edecek? Bu Ümmetin bir itfaiye teşkilatı, hey’at-ı nâsiyeleri (öğüt veren, uyaran hey’etleri) yok mudur? 30.12.2014

    Yılbaşı Rezaletleri

    Yılbaşı eğlenceleri fısktır, fücurdur, içkilidir, piyangoludur, çirkindir, günahtır… Kur’an, Sünnet, İslam, ahlâk böyle eğlencelere izin vermez…

    Yılbaşı eğlencelerinin temizi, mâsumu olmaz… Çok kötüsü olabilir, daha az kötüsü ama hep kötüdür.

    Diyanetin bu konuda halkımızı uyarması gerekirdi.

    Özel Diyanetler yani cemaatler, tarikatlar, islamî vakıflar ve topluluklar da

    yılbaşı eğlencelerini yoğun, devamlı ve genel şekilde kötülemeli,

    Müslüman halkı fıska, fücura, günaha karşı uyarmalıydı.

    M. Kemal Paşa, İsmet İnönü, Celal Bayar,

    darbe rejimleri esnasında bile bugünkü kadar yılbaşı çılgınlığı ve rezaleti olmamıştır. Müslüman halkın bir kısmına

    (yüzde kaçı?)

    ne oldu ki, şeytanın bu tuzağına düşüyorlar?

    Yunus Emre

    “Kasdım budur şehre varam, feryad ü figan koparam…”

    demiş… Günümüzün

    din alimleri, fakihler, şeyhler bu konuda niçin seferber olmuyor

    dersem saygısızlık mı etmiş olurum?

    Müslümanlarda yeterli akıl olsa

    , zaten evlerine şeytan ve deccal aletleri koymazlar. Kur’an ve Sünnet ahlâkına uymayan

    Müslümanları âhiret tehditleriyle tehdit etmek gerekir.

    Ülkemizde bir Ümmet teşkilâtı olsaydı bu konuda etkili uyarılar yapılabilirdi ama gafiller böyle bir teşkilatı kurmuyor.

    Ümmetsiz Müslümanların hali böyle olur…

    Riba yaygın halde… Zina almış yürümüş… On altı yaşındaki kız öğrenciler tuvaletlerde gayr-i meşru çocuklarını doğurup yere veya çöpe atıyor…

    Müslümanlar, birbirinden kopuk bin hizbe ve fırkaya ayrılmış, bunların kimisi birbiriyle çekişiyor.

    ABD’de

    Geoges Washington üniversitesinin iki görevlisi

    , dünyada

    Kur’an ahlâkı ilkelerinin uygulanmasıyla ilgili 208 ülke hakkında anket

    yapmış, Hıristiyan ülkeler liste başı, Türkiye 103’üncü sırada, Suudî Arabistan 113’üncü!..

    (Global Economy Journal vol. 10 issue 2… How Islamic are Islamic Countries?)

    İstanbul’un belki sayıları beş bine ulaşmış camilerinden Cuma ezanları okunuyor. Müslümanlar dükkanlarını, işyerlerini kapatmıyor.

    Reformcuların, Fazlurrahmancıların, reformcuların, kemalî ilahiyatçıların umurunda mı?

    Sahih bir imandan sonra İslamın ikinci şartı olan

    beş vakit namaz

    konusunda yeterli ve etkili şekilde nasihat edilip, propaganda yapılıyor mu?

    Birtakım dini bütünler yazın soğuk

    Osmanlı şerbetleri,

    kışın demli çaylar içerek keyfilerine bakıyor.

    Kur’ana, Sünnete, İslam ahlakına aykırı yılbaşı eğlenceleri

    yapan yahut seyreden

    Müslüman halkın vebáli; bilen, nüfuzlu, başı çeken, sözü dinlenen kimselere aittir.

    Bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetiyle bu kötülükler önlenmez, frenlenmez.

    Musalla Müslümanları yılbaşı eğlencesi yapabilir ama musalli Müslümanlar yapamaz.

    Bendeniz sade ve güçsüz bir Müslüman gazeteci olarak bu yazıyı kaleme almış bulunuyorum. Bir nebzecik de olsa emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmış olayım.

    Cenab-ı hak hepimize akıl, fikir, vicdan versin de, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapalım, ehliyeti olanlar halka etkili nasihat etsinler. 31.12.2014