Mehmet Şevket EYGİ – Vahdet – Eylül 2015

  1.  

    Hızlı Tren Maceram (Ulaştırma Bakanlığı’nın Dikkatine)

    18 Ağustos salı günü sabahın köründe Pendik’e yollandım. Hızlı trenin Haydarpaşa’dan kalkmaması ne kadar isabetsiz. O güzelim Haydarpaşa gar binası rantçılara mı verilecek acaba?

    Otomobilimizi tren otoparkına koyduk, gara yollandık. Girişi hiç estetik ve temiz değil. Fayans kaplı sıradan duvarlara çirkin ilanlar kağıtlar yapıştırılmış, yazılar yazılmış. Estetik ve temizlik sıfır.

    Trene bindik. Bu tren pek hızlı sayılmaz, bazı yerlerde kağnı gibi gidiyor. Yolculuğumuz dört saate yakın sürdü. Çin’de, Japonya’da, bazı Avrupa ülkelerindeki gibi gerçek hızlı tren olsaydı bir buçuk, bilemediniz iki saatte Ankara’ya giderdi.

    Yolda kahvaltı ettik, ikramların içindeki börek konusunda, bir nimet olduğu için Allah’a şükr ederim ama o börek, not olarak 10 üzerinden ancak 4 alabilirdi.

    Dönüş: Çarşamba günü Ankara garından bindik. Eskişehir’e varmadan klimalar bozuldu, hava sıcak, pencereler açılmıyor, ter içinde kaldım.

    Eskişehir’de yolcuları trenden indirdiler. Ârıza var, bir buçuk saat sonra başka tren gelecek, onu bekleyin dediler.

    Peronda birkaç bank var ama hepsi dolu, bendeniz yaşlı bir vatandaş olarak nerede oturacağım, bir yer göstermediler, bir tabure bile vermediler.

    Gardan çıktım, karşı taraftaki bir kafede çay içtim. Bazı kadın ve kızların açık saçık dekolte rüküş kıyafetleri tavırları hiç hoşuma gitmedi.

    Yeni tren geldi, bindim. Vagonda başı örtülü üç küçük çocuklu bir bayan vardı. Çocukları yüz küsur desibel ciyak ciyak bağırıp durdular, beyinleri zonklattılar, hatuncağız bir kere bile yavrularım susun demedi. Tren idaresi kadını uyarmadı.

    Bir ara tuvalete gitmem gerekti. Pislik içindeydi… İhtiyacını görmek, abdest almak mümkün değil, her yeri afedersiniz sidik içinde… Klozet iğrenç… İftihar ettiğimiz trenlerin tuvaletleri böyle mi olmalıdır?

    Beş sene kaldığım Almanya’da bir gün Hannover-Köln arasında sefer yapan bir trene binmiştim. Kompartımandan gelip geçtiğini görüyordum, bir temizlikçi kadın on dakikada bir tuvaletlere bakıyor, temizliyor ve limon parfümü sıkıyordu. Her yer ışıl ışıl, bembeyaz, pırıl pırıl, tertemiz idi.

    Çok gecikmiş olarak Pendik’e geldik. Bin zahmet ve sıkışıklık içinde Harem, oradan araba vapuru ve oh çok şükür fakirhâne…

    Ulaştırma Bakanlığı’ndan ve TCDD idaresinden istirham ediyorum:

    1- Tren tuvaletleri çok temiz ve bakımlı olmalı, sık sık kontrol edilmelidir.

    2- Yolculara ikram edilen börekler, en azından 10 üzerinden 7 not alabilecek kalitede olmalıdır.

    3- Bir arıza olduğunda ve yolcular bir istasyona indirildiğinde yaşlı, engelli ve hasta yolculara oturacak yer temin edilmelidir.

    4- Çocukları herkesi rahatsız edecek şekilde ciyak ciyak bağıran, ağlayan, kafa şişiren kimseler uyarılmalıdır.

    Bir konu daha var:

    Vagonlardaki ekranlarda hep aynı filmler gösterilip duruyor. Bu konuda çeşitlilik olmalı, tekrardan sakınılmalıdır. Bir de gösterilen filmler kaliteli olmalıdır. 01 Eylül 2015

    İki Türlü Hizmet

    Şu İslam hizmetkârının emellerine bakınız:

    1- Şahane bir malikânesi olacak, önünde yüzme havuzu.

    2- Yine şahane bir yazlık…

    3- Şahane sıra dışı pahalı ve lüks bir otomobil…

    4- Karısının çocuklarının otomobilleri de şahane.

    5- Saadethanesindeki mobilyalar şahane.

    6- Gardroptaki elbiseler şahane.

    7- Evdeki sofra şahane, dışarıda yerse şahane.

    8- Yolculuklar şahane.

    9- Konaklama yedi yıldızlı otelde şahane.

    10- Umreye giderse umre şahane.

    11- Çok güzel şahane bir karısı olacak… İleride ikincisi, üçüncüsü olacak… Hepsi şahane…

    12- Çocukları dünya güzeli pek sevimli olacak ve en pahalı okullarda okuyacak.

    13- Aylık geliri en az yüz bin lira olacak, serveti dudak uçuklatacak.

    14- Şanı olacak, şerefi olacak, ünü olacak, alkışı tantanası bol olacak… Cartı curtu zartı zurtu olacak.

    Bu adam hem dünyada krallar gibi yaşayacak, hem de İslam’a hizmet edecek.

    Tövbe tövbe tövbe!.. Yahu böyle hizmet olur mu?

    Hizmette en büyük örnek ve model Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemdir. Hadis ve siyer kitapları onun nasıl hizmet ettiğini anlatıyor.

    Mütevazı bir hayat sürmüş… Doyasıya yemek yememiş… Nice zamanlar aç kalmış… Eline ne geçerse dağıtmış, infak etmiş…

    Hizmet ateşten bir gömlektir.

    Tarih boyunca gelip geçmiş gerçek ve muhlis (ihlaslı) hizmetkârlara bakalım. Çok çileler çekmişler, kimisi zindanlarda sürünmüş, işkencelere uğramış, kimisi idam edilerek şehid olmuş. Aç kalmışlar, açıkta kalmışlar, itilmişler kakılmışlar, ezilmişler. Lakin hizmetten asla dönmemişler.

    Mutezile mezhebi fanatiği zalim Abbasî halifesi, İmam Ahmed ibn Hanbel’i, Kur’an mahlûktur demediği için zindana atmış, kırbaçlatmış, o yine mahlûktur dememiş.

    Büyük fıkıhçı İmam Serahsî’yi zindana atmışlar.

    Yakın tarihimizdeki gerçek hizmetkârların neler çektiğini lütfen okuyun, öğrenin.

    Masum çocuklara din ve Kur’an dersi veren hizmetkâr hocaları yakaladıkları zaman zincire vuruyorlardı.

    Şeyh Abdülhakim Arvasî 1943’te Ankara’da sürgünde öldü.

    Bediüzzaman çile üstüne çile çekti.

    Şeyh Silistreli Süleyman Efendiye Afyon’da işkence edilirken, bayıldığında başına soğuk su döküyorlar, ayılınca eziyete devam ediyorlardı.

    İskilipli Âtıf Efendi bir sabah Ankara’da Ulus civarında asılmıştı.

    Erbilli Esad Efendiyi zincire vurup ahir ömründe iki büklüm Menemen’e götürmüşler, hastahanede şehid etmişlerdi.

    Nice ulemayı, fukahayı, meşayihi idam etmişler, sürmüşler, zindanlarda çürütmüşlerdi.

    Resulullah efendimiz ne buyurmuş? “Belanın en şiddetlisi nebilere, sonra derece derece…”

    Hizmet çileyle, bela ve sıkıntılara sabırla olur.

    İki türlü hizmetkâr vardır:

    Resulullahın yolunda gerçekten ihlasla hizmet eden, çile çekenler.

    Bir de hizmet perdesi ardında dünya nimetleri, lüks, tantana, rahat, bol para, mal, servet, şöhret-i kâzibe devşiren sahtekârlar, münafıklar, erâzil ve esafil.

    Bu satırları, ben ileride çok hizmet etmek istiyorum edebiyatı yapan bir genç için kaleme aldım.

    Çocuk, seni uyarıyorum: Sakın sahtekârların, münafıkların, fasık ve facirlerin, kezzabların, mürailerin hizmet yolunu seçme, belanı bulursun.

    Allah sana Efendimiz Seyyidimiz müncimiz Resulullahın yolunda hizmet nasip ve müyesser etsin.

    O yolda muhlisen lillah şehid edilirsen en büyük nimete ve rütbeye nail olursun. 02 Eylül 2015

    Feminizm Sapık Bir İdeolojidir

    1- Feminizm birçok hususlarda Kur’ana, Sünnet’e, Şeriat’a, hikmete aykırı beşerî sapık bir ideolojidir.

    2- Bir İslam feminizmi asla düşünülemez ve olamaz.

    3- Kur’an, Sünnet ve Şeriat kadınlar hakkında ne diyorsa doğru olan onlardır.

    4- Kur’an’ın ve Sünnetin kadın hakkındaki kesin hükümlerine aykırı ve ters görüş beyan etmek küfürdür.

    5- İslam’ın temel değerlerinden biri iffettir. İffetsiz medeniyet sapıklıktır, şeytanîdir.

    6- Feminizme ve AB kriterlerine uymayan hadîsleri ayıklamak küfürdür.

    7- TC başlıklı vesikalarla yasal seks köleliği yapılmasını, bundan KDV ve gelir vergisi alınmasını, seks köleliği merkezi genelevlerin polis tarafından korunması rezaletini ve faciasını devamlı olarak ve yüksek sesle protesto etmeyen laik ve İslamcı feministler riyakârdır, sahtekârdır.

    8- Şeytanî hürriyet ve serbestlik kadını hürleştirmez, ona haysiyet kazandırmaz.

    9- Tesettür Kitab ile, Sünnet ile, icmâ ile sâbittir. İnkâr eden küfre düşer, mürted olur.

    10- Kadınların erkeklerden, erkeklerin kadınlardan üstün tarafları vardır.

    11- Zina büyük bir günah ve ağır bir suçtur. Başlarından evlilik geçmiş kimseler zina ederlerse recm edilirler.

    12- Zinayı günah ve suç saymamak, zina haddini inkâr etmek küfre yol açar.

    13- Başkalarının analarına, karılarına, bacılarına, kızlarına şehvet nazarı ile bakmak göz zinasıdır ve o da günahtır ve ayıptır.

    14- İslam’da tesettürün yanında bir de hicab vardır. Her Müslüman erkek ve kadın hicab nedir, öğrenmeli ve bilmelidir.

    15- Kadınlar ve erkekler insan olarak eşittir ama genel ve mutlak bir eşitlik yoktur. Dünyanın hiçbir ordusu yüzde elli erkek, yüzde elli kadın değildir. Atletizm yarışmalarında erkek ve kadın gruplar ayrı ekipler halinde yarışır.

    16- Her imanlı Müslüman hürmet-i musahare nedir, öğrenmeli ve bilmelidir.

    17- İslam dini, buluğ yaşını geçmiş genç erkeklerin ve genç kızların birlikte, karma eğitim ile okutulmasını kabul etmez. Kız ve erkek liseleri ayrı olmalıdır. Dünyanın en vasıflı okulu Eton Koleji’nde kız öğrenci yoktur.

    18- Hiçbir Müslüman hanımın ve kızın, Kur’an’a Sünnete Şeriata İslam ahlakına hikmete adaba iffete aykırı; rüküş, boyalı, kapalı açık, soytarı şeytanî kıyafetlere bürünmek hakkı ve hürriyeti yoktur.

    19- Ahlaksızlığın, edepsizliğin, iffetsizliğin, haramın, zinanın hürriyeti olamaz.

    20- Batı medeniyetinin İslam’a, Kur’an’a, Sünnete, Şeriata aykırı bütün ahkâmı kötüdür.

    21- Batı medeniyeti hürriyet perdesi ardında kadın ve kızların haysiyetlerini darbelemekte, seks köleliğini yaygın hale getirmektedir. 03 Eylül 2015

    Batı Medeniyetine Karşı İddianame

    Maddî gücüyle, parasıyla, silahlarıyla, şeytanî zekâ ve dehasıyla dünyayı pençesine almış olan Batı medeniyeti iyi bir medeniyet midir, kötü bir medeniyet mi? Aleyhindeki iddialar şunlardır:

    1. Hıristiyanlık temeli üzerine kurulu bir medeniyet olduğu iddia edilmektedir ama geçmişte de günümüzde de İsa Mesih’in öğretilerine, ahlakına aykırı hareket etmiş; günahkâr, mücrim, merhametsiz, sömürücü, savaşçı bir medeniyettir.

    2. Dünyayı ve insanlığı perişan eden iki büyük cihan savaşını bu medeniyet çıkartmıştır.

    3. Marksizm, Nazizm, Siyonizm gibi ideolojileri bu medeniyetin çocukları icad ve insanlığın başına belâ etmiştir.

    4. Kuzey ve güney Amerika yerlilerini, Papalığın fetvalarıyla bu medeniyet kırmış, yok etmiştir.

    5. Şu anda bu medeniyet Allah’tan ve dinden büyük ölçüde kopmuş ve pagan ahlakına dönmüştür.

    6. Nükleer silahları bu medeniyet icad etmiş, Hiroşima ve Nagazaki’ye iki atom bombasını o atmıştır.

    7. 1945’te Almanya’nın Dresden şehrini havadan yoğun bombardımana tabi tutarak 250 bin sivili öldürmüştür.

    8. Lût kavminden bin kere daha ahlaksız bir medeniyettir.

    9. Filistin’i yerli halkının elinden almak ve İsrail’i kurmak suretiyle üçüncü dünya savaşına yol açacak kötülükler yapmışlar ve yapmaktadırlar.

    10. Haçlı seferleriyle Kudüs’ü kurtarmak bahanesiyle büyük zulümler yapmışlar, kutsal şehri aldıklarında sivil halkı, kadınları, çocukları, ihtiyarları vahşice ve acımasızca katl etmişlerdir.

    11. 1204’te İstanbul’u işgal ettikleri vakit Ortodoks Hıristiyan din kardeşlerine korkunç zulümler yapmışlardır. Ayasofya kilisesini talan ederken içeriye atlar, katırlar, eşekler sokmuşlar, mâbedi pisletmişler, Patrik kürsüsüne bir fahişeyi çıkartarak kendi dinleriyle alay ettirmişlerdir.

    12. Batı medeniyeti kolonyalist bir medeniyet olup, asırlar boyunca kendilerinden güçsüz kıt’aları, ülkeleri, halkları vahşice ve acımasızca sömürmüştür.

    13. Batı medeniyeti bir şiddet medeniyetidir.

    14. Fıtrata, dünya ve insan boyutlarına uygun değildir.

    15. Bugünkü haliyle bu medeniyet bir Altın Buzağı medeniyetidir.

    16. Ortadoğu’nun bugünkü halinden öncelikle Batı medeniyeti sorumludur.

    17. Batı medeniyeti sayısız felsefî sistemler, ideolojiler icad etmiş, bunların hepsini, yine kendi içinden çıkan kimseler tenkit edip çürütmüştür.

    18. Batı medeniyeti yatay bir medeniyettir, dikey boyutu yoktur.

    19. Batı medeniyeti insan boyutlarına uygun olmayan, insanı mutlu kılmayan teknik ve silah gücü çok aşırı olan dengesiz bir medeniyettir.

    20. Batı medeniyeti dünyanın dengelerini bozan, kutuplardaki buzları eriten, denizlerin seviyesini yükselten, yer küresinin akciğeri olan Amazon ormanlarını tahrip eden, binlerce canlı ve bitki türünü yok eden, insanlığın bütününe güven ve mutluluk veremeyen canavar bir medeniyettir.

    21. Zahirde demokrat görünen Batı aslında Makyavelisttir.

    22. Tarih boyunca dünyada hiçbir başka medeniyet Batı kadar kan dökmemiş, tahribat yapmamıştır.

    23. Şu anda Batının elinde, dünyayı ve insanlığı bir kere değil, bin kere yok edecek nükleer silah bulunmaktadır.

    24. Batı medeniyeti hızı ve maddî terakkiyi bir put ve fetiş haline getirmiştir.

    25. Batı medeniyeti varlık problemine karşı sağır bir medeniyettir. İnsan öldükten sonra ne olacak, nasıl hesap verecek sorularına kulaklarını tıkamıştır. 04 Eylül 2015

    Bir Müslüman Olarak

    Bir Müslüman olarak bugünkü ideolojik ve çağ dışı eğitim sistemini beğenmem, tasvib etmem (doğru bulmam) mümkün değildir. Bu sistemin ıslahı, iyileştirilmesi mümkün değildir. Bunun yerine İslamî eğitim, İslam mektepleri istiyorum. Nasıl bir İslamî eğitim? Gerçek ve güçlü bir İslamî eğitim. Bu eğitim vasıflı Türkiyeliler yetiştirecektir. Maalesef İslamî eğitimin sahtesi, karikatürü de olabiliyor.

    **

    Bir Müslüman olarak bugünkü hukuk sitemini (veya sistemsizliğini) beğenmem, tutmam, doğru bulmam mümkün değildir. Batı taklidi bugünkü kanun ve tüzüklerle kurtuluş ve yükseliş olmaz. Bu sistemin kökten değiştirilmesini ve yerine millî kimlik ve kültüre, sosyal yapımıza uygun, kendi medeniyetimizin hukuk anlayışının ışığında hazırlanmış âdil hukuk mevzuatı getirilmelidir. Hukuk bozuk olursa adalet olmaz, adalet olmayınca mülkün temelleri sarsılır ve yıkılır.

    **

    Bir Müslüman olarak Kemalist, vesayetçi, egemen azınlık sultasına dayanan resmî ideolojiyi beğenmem, tutmam, desteklemem kendimi inkâr ve intihar olur. Böyle bir şey yapamam. Dünyanın hiçbir ciddî ülkesinde resmî ideoloji heyulası yoktur. İdeoloji gitsin, onun yerine millî kimlik, millî kültür ve evrensel insan haklarının temel prensipleri getirilsin. (Bunların İslam’a aykırı olan bazı ilke ve maddelerini de kabul etmem.

    **

    Bir Müslüman olarak kadın haysiyetine ve şerefine aykırı hiçbir seks serbestliğini ve köleliğini kabul etmem. Hürriyet perdesi ardında kadınların alçaltılmasına rıza gösteremem. Zinayı bir hak ve hürriyet değil, bir haksızlık olarak görürüm. Kadın konusundaki İslam’a aykırı AB kriter ve normlarını kabul etmem. Kadın konusunda doğru olan, İslam dininin ve medeniyetinin ölçüleridir.

    **

    Sekülarizmi, laikçiliği kabul etmek, doğru bulmak, İslam’ı inkâr olur. Bir Müslüman olarak böyle bir şey yapamam. Din bir vicdan işidir ama sadece vicdan işi değildir. Dinde âhiret inancı ve ona ait bilgiler vardır ama din sadece ahiret bilgilerinden ibaret değildir. İslam dünya dinidir. İslam’ın dünya ile ilgili hükümleri, görüşleri, direktifleri vardır. İslam bir bütündür. Din ve dünya birbirinden ayrılamaz. Ayrılırsa din biter.

    **

    Rahman’ın emirleriyle, yasaklarıyla, öğütleriyle, hükümleriyle Tâğut’unkileri bir tutamam. Rahman’a itaat eder, Tağut’a karşı çıkarım. Rahmana itaat kurtarır, Tağut’a itaat ebedî felakete yol açar. Bütün Tâğutî kurumları, hükümleri, yönlendirmeleri, ilkeleri reddederim.

    **

    İslam’a, Kur’ana, Sünnete, Şeriata, İslam ahlâkına, İslam bilgeliğine, zaruriyat-ı İslamiyeye zıt, ters, aykırı bütün görüşleri, yorumları, açıklamaları, yönlendirmeleri reddederim. Dinimi cahillerden, münafıklardan ve bid’atçilerden değil, râsih icazetli ulemadan, fukahadan, meşayihten öğrenirim. 05 Eylül 2015

    Depremini Bekleyen Mega Kent

    17 Ağustos 1999’dan bu yana tam on altı yıl geçti. Az zaman değil. İstanbul, depremini bekleyen bir şehir. Bütün sismologlar, deprem uzmanları olacak, yakında olabilir diyor. Tarihe bakıyoruz, muayyen aralıklarla hep olagelmiş.

    İstanbul depreme hazır mı? İşte mesele budur.

    On altı yıl boyunca bu konuda neler yapıldı?

    Şehrin son nüfusu otuz milyondan fazladır… 7-8 arasındaki bir zelzelede kaç bina yıkılacaktır? Tahminen kaç kişi ölecektir?

    Bazı hesap kitap bilmez kimseler 80 bin bina yıkılacak, kırk bin kişi ölecek diyor. Bu adamlar hesap bilmiyor mu hiç?

    Bazı uzmanlar şehrin binalarının yüzde sekseni çürüktür yıkılır diyor. Kaç bina çöküp yassı kadayıf gibi olacak?

    Kaç kişi ölecek… Kaç kişi yaralanacak… Yaralılar nerede tedavi edilecek.

    Evleri yıkılanlar hangi açık alanlarda çadır kurup konaklayacak.

    Şehirde böyle yerler vardır. Bunların yüzde 90’ına bina yapıldı.

    Zelzelezedeler ne yiyecekler, ne içecekler.

    Tuvalet ihtiyaçlarını nasıl giderecekler?

    Ölüler nerelere, nasıl gömülecek?

    Yağmacı canavarlarla nasıl mücadele edilecek?

    Yardım bahanesiyle Marmaray’a gelen süper devletin donanmasının bölgeyi işgal etmesi, asker çıkartması nasıl önlenecek?

    1974’te Çin’de korkunç bir zelzele olmuş ve bir milyondan fazla insan ölmüştü.

    Bir ara Belediye, Fatih Akdeniz caddesindeki bütün binaları mühendislere kontrol ettirmiş ve bunların üçü dışında hepsinin zelzelede yıkılacağı meydana çıkmıştı.

    Son on altı yıl içinde yapılması gerekenler, yapılabilecekler yapılmış olsaydı, İstanbul büyük zelzeleye dayanabilir, ölümler ve yıkımlar asgarîye indirilebilirdi.

    Halkın sığınacağı, toplanacağı açık alanlar, meydanlar niçin yapılaşmaya betonlaşmaya açılmıştır?

    Niçin çürük binalar yıkılmamıştır.

    Niçin sağlamlaştırılması gereken yapılar sağlam ve dirençli hale getirilmemiştir?

    Şehir niçin azgın rantçılara kurban edilmiştir?

    İstanbul’un nüfusunun hâlâ on üç veya on beş milyon olduğunu iddia edenlere soruyorum. Bu iddialarınızı Kur’an’a el basarak tekrar edebilir misiniz? Halkı niçin aldatıyorsunuz?

    Zelzele elbette Allah’ın emridir, işidir ama akıllı, tedbirli, firasetli insanlar bu felakete karşı çareler, çözümler arar ve bunları hayata geçirir.

    Sultanahmet’te nice çürük çarık kaçak binanın dış cepheleri mantolanarak, içlerine makyaj yapılarak turizme açıldığını biliyorum.

    Tedbir alınmadığı için zelzelede canlarını kaybedecek büyük sayıdaki vatandaşın katilleri kimler olacaktır?

    Japonya’da 7-8 şiddetinde bir zelzele olunca kaç bina yıkılıyor, kaç insan ölüyor; bizde aynı şiddetteki bir zelzelede niçin on katı yıkım ve ölüm oluyor.

    (17 Ağustos zelzelesinden sonra halkı tedirgin edici, idarecileri vazifeye çağırıcı korkutucu ürkütücü yazılar kaleme almıştım. Bundan rahatsız ve tedirgin olanlar, yahu be herif kes şu karamsar yazıları, öleceksek huzur içinde ölelim demişlerdi. Keşke yazılarıma devam etmiş ve gafilleri uyarabilmiş olsaydım…) 06 Eylül 2015

    Türkiye ve Ermenistan

    Emperyalist Ermeniler, Türkiye’den, bugünkü Ermenistan’ın beş misli toprak istiyorlar. Kars’ı, Van’ı, Erzurum’u, Erzincan’ı, daha nice vilayetimizi istiyorlar.

    Bilmeliler ki o topraklar bizimdir. Çünkü Allah onları bize emanet etmiştir.

    Allah dilerse, irade ve takdir buyurursa o topraklar elimizden alınabilir ama bu alınma işi Ermenilerin iradesiyle değil, ilahî iradeyle olur.

    Allah mülkün sahibidir, dilediğine verir, dilediğinden alır; dilediğini aziz, dilediğini zelil kılar.

    Ermenilerin bir kısmı vaktiyle çok zulm etmiş, düşman ordularını kurtarıcı olarak karşılamış ve bu toprakları birlikte paylaştıkları Müslümanlara büyük zulümler etmişti. Bu yüzden üzerlerine genel bir bela ve musibet gelmiş, kurunun yanında yaş da yanmıştı.

    Bundan yüz sene kadar önce terörist ve isyancı Ermeniler İsa Mesih Aleyhisselamın öğretilerine, talimatına, ahlakına uymamışlar ve haksız yere çok kan dökmüşler, çok gözyaşı akıtmışlardı..

    Kötülük, zulüm, merhametsizlik, insafsızlık tohumları ekenler zehirli ürünler biçmeye mahkumdur.

    Zakkum eken zakkum elde eder, gül fidanı diken gül.

    Ülkemizdeki Kripto Ermeniler yine kan döküyor, gözyaşı akıtıyor. Bu kanlar ve gözyaşları onlara çok pahalıya mal olacaktır.

    1915’te güvenli bölgelere sevk edilen Ermeni sivillerine, kadınlarına, çocuklarına zulm eden bir kısım Ekrad da ceza-yı sezalarını bulmuşlardır.

    Allahü Teala zulmü ve zalimleri sevmez.

    Ermeniler ve Kripto Ermeniler İslam’ı ve Kur’anı kabul etmedikleri için onlara, anlamaları gereken dil ile hitap ediyorum:

    İsa Mesih Aleyhisselama gerçekten iman ediyorsanız onun talimatına, ahlakına, direktiflerine uyunuz.

    Adaletten, insaftan, hakkaniyetten, insanlıktan ayrılmayınız.

    Osmanlı devleti kimliği taşıyan bazı atalarınız bundan yüz küsur sene önce düşman ordularını kurtarıcı gibi karşılamıştı. Aynı hatâyı tekrar işlemeyiniz.

    Yüz sene önceki bir kısım Ermeniler yanlış ata oynamışlar ve yarışı kayb etmişlerdi.

    Dünya İslam’a koşarken sizin İslam’la savaşmanız akıllıca bir hareket değildir.

    Bugünkü küçük Ermenistan’ın ayakta kalması Türkiye ile barışık olmasında ve işbirliği yapmasındadır.

    Ermenistan Türkiye ile öylesine barışık olmalıdır ki:

    1- Sınır kapıları açılmalı, önce vizesiz, sonra pasaportsuz seyahat edilebilmelidir.

    2- Alabildiğine ticaret, ithalat, ihracat, turizm, eğitim, kültür, sanat ve zanaat faaliyeti yapılmalıdır.

    3- Türkiyeliler ve Ermeniler iki ülkede, kendi ülkelerindeymiş gibi seyahat edebilmeli, gezip tozabilmelidir. 07 Eylül 2015

    Diyanet’e Dilekçemdir

    Diyanet İşleri Başkanlığı’na açık dilekçe:

    Selam ve hürmetlerimi takdimden sonra…

    Camilerle, Ezanlarla, İmamlarla, namazlarla, vaaz ve hutbelerle ve başka konularla ilgili bazı dileklerimi aşağıda maddeler halinde arz ediyorum:

    1. Ezanlara ve kulaklara zarar veren, desibel şiddetini aşan hoparlörlerin 80 desibeli aşmayacak şekilde, akustik kurallarına uygun olarak ayarlanmasını diliyorum.

    2. Cami kapılarına el süpürgesi veya elektrikli süpürge konulmamasını, bunların gizli yerlerde muhafaza edilmesini.

    3. Cuma ezanı okununca vaaza devam edilmemesini, an kaybedilmeden hemen namaza geçilmesini.

    4. Ezan okunurken aynı anda Kur’an okunmamasını.

    5. Cuma hutbelerinde Türkçe, gramer, üslup, edebiyat hatası yapılmamasını.

    6. Hutbe okunurken “İlâ ahiril âye…” denilmemesini, ayet ve hadislerin tamamının okunmasını.

    7. Cami imamlarının parayla namaz kıldırma memuru statüsünde olmamasını; cemaati irşad edecek, onlara imamlık=önderlik yapacak, ilim ve ahlak sahibi mümtaz kimseler ve fâzıl kimseler olmasını.

    8. Cami imamlarının hepsinin Ehl-i Sünnet ve Cemaat itikadında Kur’an Sünnet Şeriat Müslümanı olmasını.

    9. Cami imamlarının camilere, bilhassa sabah namazlarında halkı ve gençliği çekecek karizmaya ve cazibeye sahip kimseler olmasını.

    10. Cuma namazlarında ve başka vakitlerde camilerde halktan makbuzsuz ve kanunsuz para toplanmamasını, toplanacaksa makbuzlu toplanmasını.

    11. Sultanahmet Camii’ndeki çıplak ve saygısız kıyafetli turist güruhuna bir çare bulunmasını.

    12. Cami avlularındaki, bitişiklerindeki, altındaki helaların paralı olmamasını, kutsal mekânlarda asla tuvalet reklamı yapılmamasını, her yere çirkin WC WC WC Men Women one lira tabelaları konulmamasını.

    13. Cami girişlerindeki Türkçe, İngilizce başka dillerdeki kısa yazılarda dil ve gramer yanlışı olmamasını.

    14. Vaazların muhteva ve üslup bakımından kaliteli olmasını.

    15. Camilerin cazibe merkezi olmasını.

    16. Camilerde, büyük ve icazetli hocalar tarafından Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebine uygun ilmihal ve ahlak dersleri verilmesini.

    17. Camilerde, icazeti olmayanlara vaaz ve ders verdirilmemesi.

    18. Camilerin kapılarından içeriye siyaset sokulmamasını.

    19. Bazı camilerde hat, tezhib, ebru, naht, sedefkârlık, kumaş boyama yazmacılık ve bunlara benzer sanat kursları açılıp ciddî ders verilmesini ve sanatkâr Müslüman yetiştirilmesini.

    20. İmamların ve vaizlerin cemaate, namazları başları örtülü olarak kılmaları hususunda nasihat etmesi. (Namazda başın örtülü olması sünnet ve edeptir. Başı açık namaz kılmak edebe aykırıdır.)

    21. Sıcak günlerde dışarıdan camiye terli olarak gelenlerin, aşırı derecede açılmış klima cihazları ve vantilatörlerle hasta edilmemesini.

    22. Yaşlıların, memur ve öğrencilerin, vakti müsait olmayanların durumlarının göz önüne alınarak ve anlayışlı olunarak hutbelerin kısa tutulmasını.

    23. Hiçbir camide zaruret olmadığı halde İngilizce hutbe okunmamasını.

    24. Bazı yerlerde, cumanın farzı biter bitmez, sünnet ve zuhr-i âhir namazlarının kılınmasına engel olmak için hemen tesbihata geçilmesi bid’atinden vaz geçilmesini…

    25. Bir Müslüman vatandaş olarak talep ediyorum. İşbu yazım kanunlara uygun bir dilekçe mahiyetindedir. Ayrıca Başkanlığa elektronik posta ile de gönderilmiştir. İlgilenilmesini ve cevap verilmesini hürmetle arz ve istirham ederim. 08 Eylül 2015

    Bugünkü Eğitimle Düze Çıkılmaz

    Fertlerin (bireylerin) zeka ve kültür seviyesi olduğu gibi toplumların da vardır. Akıllı, zeki, bilgili, kültürlü, ahlaklı, faziletli fertler olduğu gibi; akılsız, zekası körelmiş, bilgisi kıt, kültürü düşük, ahlaksız, faziletsiz toplumlar da vardır. Özürlü zekalar vardır, orta zekalar, yüksek zekalar, süper zekalar.

    İnsanları eğiten, yetiştiren kurumlar ve ortamlar vardır.

    Aile yuvası… Okullar… Toplumsal halk eğitimi…

    İyi bir eğitim sistemi genç nesilleri iyi eğitir, olgunlaştırır.

    Kötü bir eğitim sistemi bozar.

    Bir ülkenin eğitim sistemi ve medyası kötüyse orada iyilikler değil, kötülükler ağır basar.

    Anne babalar iyi ise, oğullarına ve kızlarına aile terbiyesi veriyorsa, çocukları da iyi olur, kötüyse kötü.

    Kötü bir eğitim sistemi, iyi anne babaların iyi çocuklarını kötü eder.

    Her şeyin kalitelisi olduğu gibi insanların da vardır. Yüksek vasıflı insan, sadece vasıflı insan, vasıfsız insan.

    İnsan sadece bilgi ve kültürle vasıflı olmaz. Onun yanında iki boyut daha gerekir. Ahlak ve karakter boyutu… Güzellik, sanat, estetik boyutu.

    Vasıflı bir insan inançları, bilgileri, kültürü doğru; aksiyonları hareketleri tavırları iyi ve estetik boyut itibarıyla güzel olan insandır.

    İslam dünyasının bilgi ve kültür seviyesi yeterli değildir.

    Müslümanların büyük kısmı hem gerçek İslam’ı bilmiyor, hem de çağ kültürüne sahip değil.

    İnsanlık kafa sayısı ile ölçülmez. Önemli olan kaliteli Müslümandır. İslam dünyası vasıflı Müslüman yetiştiremiyor.

    Bin tekir kedi, bir Bengal kaplanı etmez.

    Bin hamsi, bir ton balığı etmez.

    Müslüman toplumlar, gizli sömürgeciler tarafından bozulmakta, sersemletilmekte, şaşkın edilmektedir.

    Türkiye Müslümanlarını, Türkçe’yi bozarak bozdular.

    Bugünkü ideolojik eğitim sistemi ile ülkemiz bir intihara sürüklenmektedir.

    Halkın hepsinin yüksek kültürlü olması gerekmez ama YETERLİ miktarının yüksek kültürlü olması zarurî bir şarttır. Bizde işte bu yok.

    Ülkeyi, devleti, halkı YETERLİ miktarda vasıflı insanların idare etmesi gerekir.

    Çoban iyi olursa sürü emniyette olur.

    Fransa’da da bin türlü kötülük var ama orada güçlü bir eğitim var. Devlet liseleri, Katolik liseleri, Müslüman liseleri var. (İki sene önce İbn Sina İslam Lisesi ülkenin birinci lisesi olmuştu.) Lise bitirme imtihanları, bakalorya imtihanları yapılıyor. Gençliğin en az yüzde beşi veya onu kültürlü ve vasıflı yetişiyor. Bunlar ileride ülkeyi idare edecektir.

    Türkiye’de bu yüzde beş mi dersiniz, on mu, işte bu iyi yetişmiş zümre yok.

    Fransa liselerindeki bu yüzde beşler-onlar Fransız edebiyatını biliyor; Racine’leri, Pascal’ları, Rousseau’ları, Zola’ları, Maupassant’ları okuyup anlayabiliyor. Onlar psikoloji, mantık, ahlak, metafizik, estetik biliyor. Tarih biliyor, beşerî ve iktisadî coğrafya biliyor.

    Bizdeki ideolojik eğitim sistemi genç nesillere artık zengin, yazılı, edebî Türkçe öğretemiyor.

    Size soruyorum: Türkiye okulları genç nesillere ahlak ve karakter terbiyesi verebiliyor mu?

    Eğitim sistemimiz güzellik boyutu kazandırmış olsaydı, mimarimiz şehirciliğimiz binalarımız bu kadar çirkin olur muydu?

    Kapatılmaları için yazmıyorum, ıslah edilmeleri için yazıyorum, İmam-Hatip mekteplerimiz de son derece yetersizdir.

    Nerede Galatasaray Sultanisi’nde (lisesinde) 1868 ile 1912 arasında bütün Müslüman öğrencilere cemaatle mecburî beş vakit namaz kıldıran Devlet-i Aliyye; nerede bir veya iki okul dışında, öğrencilerinin hepsinin namaz kılmadığı TC… (Galatasaray Lisesi’nde konferans salonunun altında 600 kişilik bir cami bulunuyordu. Okulun, devletten maaş alan resmî bir imamı vardı. Mescid 1924’e kadar açık kalmıştır. Şu anda kapalı spor salonu olarak kullanılmaktadır. Çini mihrabı kapatılmıştır. Sanat eseri minberi 1924’te kırılmış tahrip edilmiştir.)

    Türkiye yüzde beş mi olur, on mu olur, on beş mi olur, mutlaka ve mutlaka yüksek kültürlü, yüksek ahlaklı ve güzellik boyutuna sahip vasıflı güçlü üstün faziletli meziyetli gençler yetiştirmeli ve ülke idaresini zamanı gelince onlara tevdi etmelidir.

    Başka necat ve i’tilâ (yücelme) yolu yoktur. 09 Eylül 2015

    Doğru yol

    Müslümanın doğru bildiği yol nasıl bir yoldur? Bu yolun özellikleri şunlardır:

    1. Allah’ı Yaratan ve Rabb bilmek, O’na sahih bir imanla iman etmek, O’na ibadet etmek, O’nun istediği şekilde yaşamak, ezelde O’nunla yapmış olduğu ahid ve misâka sadık kalmak, O’nun rızasını ödülünü Cennetini kazanmak yoludur.

    2. Bu yolun anayasası, Allah’ın kadim kelamı olan Kur’an’dır. Müslüman Kur’an’ın emirlerini yerine getirir, yasaklarından uzak durur, öğütlerine kulak verir ve tutar, kıssalarından ibret alır.

    3. Allah’ın Resulu ve Peygamberlerin sonuncusu Muhammed Mustafa’yı (Salat ve selam olsun ona) Seyyid, kaaid, rehber, örnek, model kabul etmek ve onun ahlakına ve Sünnetine uymak. Onu kendi canından, yakınlarından, herkesten fazla sevmek. Ona itaatli ve biatli olmak.

    4. Hükümleri Kur’an’dan, Sünnetten, icmâdan çıkartılmış Şeriatı yasa kabul etmek.

    5. Kur’an’a, Sünnete, hikmete dayanan İslam ahlakını ahlak sistemi olarak kabul etmek ve hayata uygulamak.

    6. Bütün mü’minleri kardeş bilmek, İslam uhuvvetini canlı tutmak.

    7. Beş vakit namazı dosdoğru kılmak.

    8. Farz namazları (şer’î bir özrü yoksa) ehliyetli imamların ardında cemaatle kılmak.

    9. Zekatını Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun olarak gerçek kişilere temlik suretiyle vermek, zekat uğrularına vermemek. Öncelikle miskin ve fakir Müslümanlara yardımcı olmak.

    10. Zamanın râşid ve âdil Halifesine biatli ve itaatli olmak.

    11. Ribadan, zinadan, israftan, gıybetten, gevezelik ve zevzeklikten, diğer lisan afetlerinden uzak durmak.

    12. Yabancı (mahrem) kadın ve kızları şehvet ve seks aracı görmemek, onların haysiyet ve iffetlerine saygı gösterip riayet etmek, onları kötülüklere karşı korumak.

    13. Her konuda âdil ve insaflı olmak.

    14. Zulm etmemek, haddi aşmamak.

    15. Benliğin ve şeytanın hilelerine kanmamak, tuzaklarına düşmemek.

    16. Her türlü azgınlıktan, fısk ve fücurdan, açıkta açıkça küstahça büyük günah işlememek.

    17. Çocukları, oğulları ve kızları iyi insan, iyi Müslüman olarak yetiştirmek.

    18. Deccallara, kezzablara, Tağutlara, Allah ve Resulullah düşmanlarına, İslam karşıtlarına karşı ve muhalif olmak, onları desteklememek, onlara uymamak, onlara itaat etmemek.

    19. Merhametli olmak, gaddar ve zalim olmamak.

    20. Paylaşıcı ve yardım edici olmak.

    21. Emanetleri, işleri, vazifeleri, başkanlıkları, memuriyetleri, makam ve mevkileri ehline vermek, ehil ve layık olanlara vermemek.

    22. Emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını yerine getirmek.

    23. Büyüklerimize saygı göstermek, küçüklerimize şefkat ve merhamet etmek.

    24. Gurur ve kibre kapılmamak.

    25. Haram kazanmamak, haram yememek.

    26. Fitne ve fesat çıkartıcı sözlerden ve hareketlerden kaçınmak.

    27. Yalan söylememek, iftira etmemek.

    28. Ölümden sonraki ahiret işlerine hazır olmak. Dünyada yaptıklarımızdan dolayı hesap vereceğimizi çok iyi bilmek ve ona göre davranmak ve yaşamak.

    29. İslam devleti ile anlaşması olan ehl-i zimmet gayr-i Müslimlerin hukukuna riayet etmek, onları korumak, gözetmek, onlara iyilik yapmak, onlara can mal din, ırz güvenliği tanımak.

    30. Farz ve meşru olan cihad fi sebilillah dışında, câhilî tağutî savaşlardan kaçınmak, gayr-i meşru şekilde kan dökmemek. 10 Eylül 2015

    Onların Kötü Yolu

    1- Onlar Rahman’a değil Tağuta, Deccallara, Fir’avna, Nemrud’a ve diğer kezzablara iman ederler.

    2- Onlar, Resul-i Kibriya, beşeriyetin kurtulma vesilesi, insanların en iyisi olan Muhammed Mustafa’yı (Salat ve selam olsun ona) inkar, tekzib ederler ve felaha saadete götürücü nurlu yolunu beğenmezler.

    3- Onlar ahirete, insanın dünyada yaptıklarının hesabını Mahkeme-i Kübra’da vereceğine, cezaya ödüle, Cennet ve Cehenneme inanmaz.

    4- Onlar Allahtan korkmaz.

    5- Onlar dünya şehvetlerine uymuş, işlenmesi yasak ve haram olan her konuda azgınlaşmıştır.

    6- Onlar ıslah (düzeltme, iyileştirme) için çalışmazlar, ifsad ederler, fitne ve fesat çıkartırlar.

    7- Onlar sömürgecilerden, emperyalistlerden, zalimlerden, haksızlardan yanadır.

    8- Onlar kadınların ve kızların iffet ve haysiyetlerine değer vermezler, onların gözünde kadın seks ve şehvet aracıdır. Seks ve şehvet için her kötülüğü yapar, her haramı işlerler.

    9- Onlar ribacı, faizci, lüpçü, beleşçidir.

    10- Onlar azınlıkta oldukları halde, çoğunluktaki Müslümanları ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, zenci, parya olarak görür.

    11- Onlar âdil ve hak bir idare istemezler, Deccalî bir vesayet rejimini arzularlar.

    12- Onlar bu memleketin asıl sahibi çoğunluğun temel hak ve hürriyetlerini kabul etmezler.

    13- Onlar imana, namaza, oruca, iffete, doğru ahlaka ve mukaddesat-ı islamiyeye düşmandır.

    14- Onların içlerinde Bezbojnik şeytanları gizlenmiştir.

    15- Onlar insanı ve diğer yaratıkları Rahman’ın yarattığı inancına kabul etmezler; insan ve yaratıklar maddeden evrim yoluyla türemiştir safsata ve yalanına inanırlar ve bu sapık dogma ve teoriyi ilmî bir gerçek olarak sunarlar.

    16- Onlar şu veya bu sapık ideolojilerin bağlısı ve bağımlısıdır.

    17- Onlar doğru ve dürüst değildir.

    18- Onlar çoğunluğun temel haklarını, hürriyetlerini çiğnerler.

    19- Onlar hak dini inkar eder, sapık ideolojilere din gibi inanırlar.

    20- Onlar kendilerini aydınlık ve ilerici, Rahman’a iman ve itaat eden mü’minleri karanlık olarak gösterirler.

    21- Onların ağababaları inançları, fikirleri, görüşleri yüzünden nice mü’mini idam ettirmiş, zalim mahkemelerde süründürmüş zindanlarda inletmiştir.

    22- Onların belli başlı değerleri şunlardır: Küfür, şirk, nifak, fısk, fücur, fitne, fesat, günah, inkâr, kizb, yalan, aldatma, zulüm, baskı.

    23- Onların büyük kısmı, Yahudilerin bile inkar ettiği sahte bir Mesih’e iman eder.

    24- Türkiye’yi babalarının çiftliği veya mandırası gibi görürler. Halkı severim edebiyatları, mandıracının ineklerini ve buzağılarını sevmesine benzer.

    25- Müslüman çoğunluğun mâzisini, tarihini, iftihar ettiği büyüklerini, mukaddesatını, millî kimliğini, millî kültürünü inkar ve tahkir ederler.

    26- Paraya, maddî menfaatlere, lükse, konfora, aşırı tüketime, (kendi kafalarına göre) iyi yaşamaya, şöhrete, alkışa, tantanaya, gösterişe, içmeye, fuhşa taparcasına meftundurlar.

    27- Yukarıda sayılan özellikleri dolayısıyla şaqilik yoluna sapmışlardır. Bu yoldan dönmez ve Hakk’a yönelmezlerse gelecekleri karanlıktır. Kendilerini iyi düşünmeye, kötülük yollarından dönmeye davet ederiz. Tövbe ederlerse kendilerine büyük iyilik etmiş olurlar. 11 Eylül 2015

    PKK Bitirilebilir Ama Bu Rejimle Bitirilemez

    Olumsuz bulanlar olacaktır ama bu yazıda ortaya koyduğum fikirler, teklifler, temenniler, çareler, çözümler çok önemli ve hayatîdir.

    Bir: PKK terörü önlenebilir. Lakin bunu devlet önleyebilir, bugünkü rejim, sistem, düzen, ideoloji önleyemez. Rejim şu anda devlete yük ve köstek olmaktadır. Bu köstek mutlaka ortadan kaldırılmalıdır; yani Türkiye’ye, millî kimliğine, kültürüne, yapısına uygun âdil, faziletli, temiz, bilge bir rejim getirilmelidir. M. Kemal’in ölümünden sonra fabrike edilmiş Kemalist resmî ideoloji ile devleti ayakta tutmak, vatanın bütünlüğünü korumak bundan sonra çok güçtür.

    İki: Terör bölgesinde PKK’yı Kürtlerin temsilcisi olarak kabul etmek ölümcül bir hatâdır. Bu hatâdan dönülmedikçe terör önlenemez.

    Üç: Herkesi birden memnun etmek mümkün değildir, önemli olan çoğunluğun razı ve memnun olacağı bir sistem getirmektir.

    Dört: Bu ülkede Türkleri, Kürtleri, Çerkezleri, Arnavutları, Gürcüleri ve diğer etnik kökenlileri bir araya getiren, birleştiren, kaynaştıran, millî ve toplumsal barışı ve uzlaşıyı sağlayan İslam’dır. Devlet İslam’la işbirliği yapmadan PKK terörü bitmez.

    Beş: Abdullah Öcalan vaktiyle kendisiyle Bekaa vadisinde görüşen gazeteci Avni Özgürel’e “Avni bey bu savaşı bitirmezler, bitirtmezler, bitireni bitirirler” demişti. PKK terörünün toz dumanı içinde yapılan yüz milyarlarca dolarlık uyuşturucu ticareti, kaçakçılığı, trafiği önlenmeden bu savaş bitmeyecektir.

    Altı: TC yanlısı gibi görünen bazı şahıslar ve zümreler dolaylı şekilde sinsice PKK’yı desteklemekte ve teşvik etmekte, tavşana kaç tazıya tut siyaseti takip etmektedir. Bunlar mutlaka tasfiye edilmeli, sahneden çekilmelidir.

    Yedi: Gerilla ve terör hareketi konvansiyonel ordularla bitirilemez. Devreye mutlaka yeni güçler sokulmalıdır.

    Sekiz: Ülke çapında olamazsa, öncelikle terör bölgelerinde, İngiltere’de olduğu gibi din-devlet birliği, tam bir din hürriyeti sağlanmalıdır. Bugünkü laikçilik parçalanmaya yol açar.

    Dokuz: PKK terörünün ardındaki Kripto Ermenilerin, Kripto Yahudilerin mutlaka deşifre edilmeleri zarurî bir şarttır.

    On: Günde en az iki milyon bayi satışı olan güçlü ve vatansever büyük bir günlük gazete olmadan, yine günde milyonlarca vatandaşın heyecanla seyrettiği millî bir tv kanalı olmadan PKK savaşı bitmez.

    On bir: PKK terörü sadece sıcak bir savaş değildir, ona paralel bir propaganda savaşı vardır. Bu ikinci savaş kazanılmazsa, birincisi kaybedilir.

    On iki: PKK yandaşı ve destekçisi sinsi derin güçler ülke çapında bir Türk-Kürt çatışması çıkartmak istiyorlar. Buna fırsat verilirse PKK kazanır. Böyle bir felaket mutlaka önlenmelidir.

    On üç: Türk Kürt herkesi cezb edecek, heyecanlandıracak, marş mı olur, başka bir neşide ve müzik parçası mı olur, böyle bir şey bulunmalı ve kullanılmalıdır. (İkinci Dünya Savaşı’ndaki, Almanların Lili Marlene’i gibi…) Alman işgalindeki Belgrad radyosu her gün Lili Marlene şarkısını okumaya başlayınca, düşman İngiliz ve Amerikan askerleri bile heyecanla dinliyordu. Lütfen internetten bu şarkıyla ilgili bilgi edininiz. Söylemesi kolay, bulması, hayata geçirilmesi çok zor bir tekliftir bu. Parayla güfte yazanların, beste yapanların işi değildir. Uyduruk kıytırık besteler güfteler Lili Marlene gibi olamaz. Bir edebiyat ve bir de müzik dehasının bu konuda işbirliği yapması gerekir. Aksi takdirde günümüz Lili Marlene’inin yerine bir ucube çıkar…) 12 Eylül 2015

    Olumsuzluklar

    1. Şeriat elden gitti. Din büyük ölçüde elden gitti sayılır. Şimdi iman elden gidiyor.

    2. Namaz kılanlar, oruç tutanlar azınlığa düştü.

    3. Siyasal İslam ilerledikçe dindarlık geriliyor.

    4. Müslüman halk dünyevileşiyor, seküler hale geliyor, din ile bağlar gevşiyor.

    5. Okullardaki besmelesiz, Paşa resimli, beyannameli mecburî din dersleri bir aldatmacadan ibaret.

    6. Yazılı, medenî kültür gitti, yerini şifahî bedevî kültürü aldı. Nice insan 300 kelimeden fazla metinleri okumuyor, okusa anlamıyor.

    7. Ciddî kültürün yerini, din dâhil bütün konuları mıncıklayan cıvık magazin kültürü aldı.

    8. Ümmet birliği yıkıldı, yerine birbirinden kopuk bin parçalı İslamcılıklar Protestanlığı mozaiği geldi.

    9. Bitirme ve bakalorya imtihanları yapılmayan liselerde ne sağlam inanç, ne yeterli bilgi ve kültür, ne de ahlak ve karakter terbiyesi verilebiliyor.

    10. Uluslararası anketlere göre, Türkiye yeteri kadar şeffaf ve temiz, ahlaklı ve faziletli bir ülke değil.

    11. Büyük medya, büyük gazeteler ve tv’ler zararlı, kötü, yıkıcı, ahlaksız, fitne ve fesat çıkartıcı, azdırıcı yayınlar yapıyor. Böyle bir medya ile ülke, halk, devlet ayakta duramaz.

    12. Yakın zamana kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri olan ülkemiz, bugün yılda üç milyon ton ekmeklik buğday ithal etmek zorundadır. Tarım ve hayvancılık çöküyor…

    13. Liselerde mantık okutulmadığı için halkın yüzde (….)ı doğru düşünemiyor, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edemiyor. Sebeplerle neticelerden haberi yok…

    14. Toplumsal barış ve mutabakat (uzlaşı), temellerinden dinamitleniyor.

    15. Estetik, güzellik, sanat boyutu son derece güdükleşmiş, ülke çirkinlikler meşherine dönmüştür.

    16. Ülkede dehşet verici bir terör var ama bu terörün içyüzünü, mahiyetini, kışkırtıcılarını, destekleyicilerini, finansörlerini, bitirme çare ve çözümlerini anlatan ciddî raporlar, analizler yayınlanmıyor. Sadece şehitler, ağlayan yakınları ve patlama haberleriyle yetiniliyor.

    17. Halkın yarısını oluşturan kadın ve kızların haysiyetleri, iffetleri korunmuyor. Seks ve şehvet ön plana çıkartılıyor. Devletin resmî TC vesikalarıyla yasal, KDV’li, korumalı hijyenik (!) seks köleliği yaptırılıyor.

    18. Gelir dağılımı son derece adaletsiz.

    19. İş, ticaret, sanayi, finans, çalışma hayatında; ahlak, adalet, insaf, doğruluk dürüstlük son derece düşük.

    20. Haram yeme yaygın hale gelmiş.

    21. Dindar kesimde birtakım holiganlar, militanlar, fanatikler ortalığı boş bulmuşlar, dehşet kasırgaları estiriyor. Korkunç çapta din sömürüsü yapılıyor.

    22. İfrat ve tefrit… Bir uçta yıkıcı, çökertici, terörist, adaletsiz ve insafsız bir muhalefet; öbür uçta yağcı, yalaka, kemik yalayıcısı, şakşakçı bir muvafakat…

    23. İslam toplumunda sosyal adaleti sağlayacak zekâtlar Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, fıkha göre verilmiyor. Zekât almaya hakkı olmayan eşkıya, öncelikle fakirlerin ve miskinlerin hakkı olan zekâtları gasb ediyor.

    24. Ümmet birliği yok.

    25. İslam ve iman kardeşliği bağları zayıflamış.

    26. Mü’minlerin, kendisine biat ve itaat edeceği âdil, râşid, muktedir bir Halife yok.

    27. On milyonlarca Müslüman namaza, etkili bir şekilde davet edilmiyor.

    28. Halkın büyük kısmı ilmihalini, dinini, İslam ahlakını bilmiyor.

    29. Kur’an, Sünnet, Şeriat, Cemaat İslamlığının yerine seküler ve laik bir İslam üretilmek ve türetilmek için sinsice çalışılıyor.

    30. En önemli ve hayatî farzlar üzerinde durulmuyor, umre gibi nafilelerle meşgul olunuyor.

    31. Ülke ve halk çapında genel ve yoğun bir nasihat öğüt ıslah seferberliği yok.

    32. Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapması gereken ve ellerinde bunu yapacak imkân bulunan sorumlular bu farzı eda etmiyor.

    33. Emanetler (başkanlıklar, memuriyetler, vazifeler, makamlar, mevkiler, işler, hizmetler) ehline verilmiyor.

    ***

    (Olumlu işleri ve şeyleri yazmıyorsun diyenlere: Bir nebze onlardan da bahs edeyim… İstanbul’un kuzeyindeki ormanları, şehrin ciğerlerini tahrip eden üçüncü köprü yapılıyor… Cami avlularındaki WC’ler darphane gibi para basıyor… Sabah namazlarında hoparlörler avaz avaz namaza çağırıyor ama camilere gelen yok… Binlerce İmam-Hatip Okulu var ama bunlarda beş vakit namazın cemaatle kılınması mecburî değil… Sekiz sene Arapça okuyan bizim çocuk elifi görse mertek sanıyor… Dinî bir cemaat seçimlerde dinsiz partiyi desteklemiş… Cemaat-İktidar savaşı bütün şiddeti ve yıkıcılığı ile devam ediyor… İstanbul’da trafik içinden çıkılmaz hale geldi… Birileri bir makine yapmış, bir tarafından domuz ve eşek eti konuyor, öbür tarafından dana eti çıkıyormuş… Hopa’da sel oldu, binalar yıkıldı, ölenler var; Karadeniz sahil yolu, yapılaşma, HES’leşme devam ediyor… Birtakım muhteremler hazretler tayyarlar göklerde yaban kazları gibi uçuyor…) 13 Eylül 2015

    Ümmet Birliği ve İman Kardeşliği

    Ümmet birliğini ve İslam kardeşliğini zedelememek için bütün Kur’an Sünnet Cemaat Müslümanları aşağıdaki hususlara ve inceliklere dikkat etmelidir. Maddeler halinde yazıyorum:

    1. Sünnî kesime mensup iki âlim, iki fakih, iki şeyh, iki mürşid ilmî, tasavvufî bir konuda tartışırlarsa Müslüman halkın taraf tutmaması, ikisine de saygı göstermesi gerekir. Bir örnek vereyim, İmam Buhari hazretleri, İmam-ı Azam Hanefi Hazretleri’ni tenkit etmiştir. Biz taraf tutmayız, Ebu Hanife hazretlerini mezhep imamı(mız) olarak kabul eder kendisini çok sayar ve severiz, İmam Buhari hazretlerini de hadis konusunda imam kabul ederiz.

    2. İcazetli bir din âlimi, bir şeyh efendiyi tenkit ederse o şeyh efendinin müritleri terbiye ve vakarlarını bozmazlar, o âlime sövüp sayıp düşmanlık etmezler.

    3. İki muhterem şeyh efendi bir konuda ihtilafa düşseler ikisinin dervişleri tartışmalı konulara bulaşmazlar.

    4. Sizin çok muhterem bir şeyhiniz var, bir zat onu tenkit ettiğinde o tenkitçiye düşman olursanız fitne ve fesat çıkar. Ne yapacaksınız? “Bu tenkitçi zatın benim şeyhim konusunda nasibi yoktur…” diyerek fitne ateşini söndüreceksiniz.

    5. Ehl-i Sünnet Müslümanları arasında meşreb farklılıkları vardır. Meşreb farkı yüzünden Müslümana düşman olmak, kardeşlik bağlarını kopartmak ve olumsuz şekilde tartışmak çok yanlış olur. Nakşîlik ile Mevlevîlik arasında teferruata ait farklılıklar vardır, bunların kardeşlik hukukunu zedelememesi gerekir.

    6. İmana, İslam’a, Kur’ana, Sünnete, Şeriata hasbeten lillah hizmet eden bir üstadın sağlığında onun cemaati birlik içindeydi. Vefatından sonra ayrılmalar, parçalanmalar, çekişmeler görüldü. Birkaç sene önce Antalya’nın bir ilçesine gitmiştim, orada o büyük ve muhterem zata bağlı bir kardeşimizle konuşurken cemaat kaça ayrıldı dedim, “Yirmi iki şubeye ayrıldı…” cevabını verdi. Üç hafta önce Fatih’te bir mecliste sohbet edilirken “Filancalar yirmi iki parçaya ayrılmış” deyince oradaki bir zat “Kaç yirmi iki parça!” dedi. Yeni bir şey değil, tarih boyunca Müslümanların belini kıran en büyük âfet ve felâket bölünmek, birbirinden kopmak, olumsuz şekilde tartışıp çekişmektir. Bunu önlemenin yolu da her ne pahasına olursa olsun Ehl-i Sünnet Müslümanlarının birbirlerini meşreb farklılıklarına rağmen kardeş bilmeleridir.

    Sünniliğin temel prensiplerinden biri şudur: “Fasık veya facir olsun, Müslümanın ardında namaz kılınır” yeter ki onun fıskı, fücuru, bid’ati imanına ve namazının sıhhatine mâni olmasın.

    7. 1960’tan itibaren Sünni kesimde kasıtlı ve yapay hizipleşmeler ve düşmanlıklar oluşturuldu. Yakın tarihte ve şu anda İslamî kesimin ve hareketin içinde sürüyle casus, ajan, provokatör, yönlendirici, istihbaratçı, münafık, bid’atçi, reformcu; İbn Sebe’ler, Lawrence’lar Hempher’lar cirit atmaktadır. Bunlar,bir ve beraber olması gereken Ümmet-i Muhammed’i bin fırkaya ayırmışlar ve bol miktarda fitne tohumu ekmişlerdir. Tavşana kaç, tazıya tut derler. Maalesef dünya üzerinde aldatılması en kolay, aldatılmaya en yatkın halk Müslüman halktır. Hadis-i şerifte “Mü’min bir delikten çıkan (zararlı mahluk… yılan, akrep…) iki defa sokulmaz” buyuruluyor. Biz maalesef bin kere sokulsak akıllanmıyoruz.

    8. Müslüman halk dinî konularda, bilhassa Kur’an-ı Kerim konusunda tartışmamalıdır. Câhillerin Kur’an âyetlerini tartışmaları haramdır. Cahillerin kendi heva ve reyleriyle Kur’anı yorumlamaları haramdır.

    Sünni Müslümanlarla, Şiî Müslümanların da tartışmamaları gerekir.

    9. Alevilik İslamiyet’in bir fırkasıdır. Bir takım kripto Yahudiler, kripto Haçlılar Alevi postuna bürünerek Sünnilerle Alevileri birbirine düşman etmek istiyor. Bunların oyunlarına gelmemeliyiz. Köken ve inanç itibariyle Alevi olmayan bir zat kocaman bir kitap yazdı, ismi “Ali’siz Alevilik…”, böyle saçmalık olur mu? Belli ki bunda bir kasıt var. Türkiye gemisinde birlikte yolculuk eden Sünniler ve Aleviler sosyal barış ve mutabakat içinde olmazlarsa gemi tehlikeye girmez mi, Titanic gibi batmaz mı?

    10. İki İslam ülkesinden ülkemize petro-dolarlar geliyor, bunlarla Sünni Müslümanların müşrik ve kâfir olduğu yahut Hz. Ömerin zalim ve münafık olduğu propagandası yapılıyor. Maalesef bu konuda Müslümanları uyarması gereken bir takım muhteremler uyarma, aydınlatma, bilgilendirme, cerh ve iptal hizmetlerini yapmıyor. 14 Eylül 2015

    İslâm’a Göre Kurtuluş Reçetesi

    Çeşitli beşerî dinlerin, felsefelerin, ideolojilerin, sistemlerin kurtuluş reçeteleri vardır. Meselâ Paşa’nın ölümünden sonra Dönmeler tarafından formüle edilmiş Kemalist ideolojinin kurtuluş reçetesi şudur:

    1.Dinle devleti, dinle hayatı birbirinden ayırıcı laiklik ve sekülerlik… 2. Fesi, sarığı, İslamî serpuşları bırakıp şapka giymek… 3. Japonların tam tersine, bin yıllık millî yazımızı yasaklayıp, onun yerine Latin ve Frenk yazısını kullanmak… 4. Millî hukukumuzu bırakıp Batı hukukunu, mesela İsviçre Medenî Kanununu tercüme edip, üzerine Türk Medenî Kanunu diye yazarak uygulamaya koymak… 5. Kadın ve kızları açmak, serbestleştirmek… 6. İslam medreselerini kapatmak… 7. Tasavvuf tarikatlarını ve tekkelerini kapatmak… 8. Ezanı Türkçe okumak… 9. Moiz Kohen Tekin Alp’in Türkçülüğünü benimsemek ve benimsetmek… 10. Ayasofya’yı camilikten çıkartıp müze yapmak… ve bunlara benzer mukallitlikler.

    Ehl-i Kur’an ve Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslamlığının da bir kurtuluş reçetesi bulunmaktadır. Bunun belli başlı maddeleri şunlardır:

    1. Allah’ın razı olduğu, Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) tebliğ etmiş olduğu sahih bir itikat.

    2. Günde beş vakit namazın dosdoğru kılınması.

    3. Hür ve mükellef erkeklerin, şer’î bir özürleri yoksa, farz namazları cemaatle kılmaları.

    4. Zekatın Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun şekilde, temlik suretiyle dağıtılması.

    5. Bütün dünya işlerinde dosdoğru ve âdil olunması.

    6. Allah ile olan işlerde, ibadetlerde ihlas.

    7. Çocukların ve genç nesillerin İslam mekteplerinde ve medreselerinde iyi Müslüman, iyi insan olarak yetiştirilmeleri.

    8. İslam kadın ve kızlarının iffet ve haysiyetlerinin korunması. Tesettüre ve hicaba riayet edilmesi

    9. Müslüman halka İslam’ın en doğru şekilde iyice anlatılması ve öğretilmesi.

    10. Ümmet birliğinin sağlanması.

    11. Her türlü holiganlıktan, cemaat ve parça militanlık ve fanatizminden uzak durulması.

    12. Mü’minlerin birbirlerini sevmesi, desteklemesi.

    13. Müslümanların başında râşid, ehliyetli, liyakatli, muttaqi, faziletli, muktedir ve âdil bir Halife bulunması ve halkın ona biat ve itaat etmesi.

    14. Müslümanların ilim ve silah bakamından İslam düşmanlarından üstün ve güçlü olması.

    15. Bütün kötülüklere ve azgınlıklara karşı emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılması.

    16. Bütün işlerin (Başkanlıklar, makam ve mevkiler, müdürlükler, memuriyetler, vazifeler, hizmetler) ehil olanlara verilmesi, ehliyetsizlere peşkeş çekilmemesi.

    17. Adaletin ve insafın hâkim olması; zulm ve gadr edilmemesi.

    18. İslam toplumlarının ve İslam aleminin ahlak, fazilet, temizlik, şeffaflık, adalet bakımından gayr-i Müslimlerden üstün ve önde olması.

    19. Ribanın, zinanın, açıkta ve açıkça işlenen büyük günahların, her türlü azgınlığın önlenmesi.

    Bu yazımda bir ön proje takdim etmiş bulunuyorum. Keşke bir ulema heyeti bunu incelese, gereken ilaveleri ve tâdilâtı yapsa ve ortaya çıkacak metni veya yeniden hazırlanacak yepyeni bir metni Ümmete ilan etse. 15 Eylül 2015

    Bunca Fitnenin Sebebi Nedir?

    Türkiyemiz krizler içinde sarsılıyor… Otuz küsur yıldan beri Kripto Ermeni terör savaşı sürüyor… Bu savaş birkaç aydan beri çok şiddetlenmiştir… Teröristler özerk bir bölge kurarak bölünmeye zemin hazırlıyor… Ülkenin dominant unsuru ve ezici çoğunluğu olan Sünnî Müslümanlar paramparça… Siyaset son derece kirlenmiştir…

    Medya ıslah etmiyor, ifsad ediyor.

    Bütün bu kötülüklerin, fitne ve fesatların ana sebebi nedir? Bu sorunun cevabını herkes kendi dinine, ideolojisine, felsefesine göre veriyor.

    Acaba İslamî kriterlere göre fitnenin, krizlerin, fenalıkların ana sebebi nedir?

    Bu sorunun doğru cevabı şudur:

    Dinsizliktir… Müslüman çoğunluğun İslam’a uymamasıdır… İslam’ın emirlerinin yerine getirilmemesi, yasaklarının ve haramlarının açıkça ve küstahça işlenmesidir… Müslümanların İslam, Kur’an, Sünnet ahlakına uymamasıdır… Müslümanların tek bir Ümmet olmaması, birlikte hareket etmemesi, iman kardeşliği bağlarını kopartmış olmasıdır… Ümmetin başında râşid bir İmam bulunmaması ve halkın bu muhterem zata biat ve itaat etmemesidir.

    Allah, kendisine iman ve itaat eden kullarına -hâşâ- zulm etmez.

    Bütün bu krizler, fitneler fesatlar, sıkıntılar birer silledir, tokattır.

    Hem Müslümanım dersin, hem de Kur’an’ın yap dediklerini yapmaz, yapma dediklerini yapar, öğütlerine kulak verip tutmazsan silleyi, tokadı yersin.

    Hem Müslümanım dersin, hem de Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) Sünnetini tutmazsan, bid’atlere sapar ve batarsan tokadı yersin.

    İslam’ın kriterlerinden biri fuhşiyattan uzak durmaktır.

    Bugün şu İslam diyarında fuhşiyatın, yani azgınlıkların bini bir parayadır. Ümmet-i Muhammed bunlara karşı emr-i mâruf ve nehy-i münker farizasını yapmazsa tokat gelir, sille iner.

    Bir İslam toplumu namazı terk ederse dinini yıkmış olur. Bugün ülkemizde namaz kılanların sayısı yüzde onlara düşmüş, İslam binası yıkılmıştır.

    Siyasal İslam ilerledikçe gerçek İslam, gerçek dindarlık geriliyor.

    Son Ramazanda İstanbul’un, büyük şehirlerin sokakları alenen oruç yiyenlerle doluydu. Sabah namazlarında camilere gidiniz ve kaç kişilik cemaat olduğunu görünüz. Bunun sonu silledir, tokattır, azaptır.

    Akaidini, ilmihalini, İslam ahlakını, kendini kurtaracak derece bilmek konusuna gelince: İstisnalar dışında koyu bir cehalet ve karanlık hakimdir. Bunun sonu tokattır.

    Müslüman bir toplumda bilenler bilmeyenleri uyarmak, aydınlatmak, bilgilendirmekle yükümlüdür. Onlar bu vazifelerini hakkıyla yapmazlarsa felaketler, krizler, sarsıntılar, mânevî zelzeleler olur.

    Kötülükler her gün artıyor, fitne ve fesatlar çoğalıyor. Allahü Teala ıslah olmamız için bize mühlet veriyor. Kendimizi, çevremizi, toplumu ıslah (iyileştirmek, İslam’a uygun hale getirmek) için çalışmazsak büyük bir yıkım olur ve hepimiz enkaz altında kalabiliriz.

    Kurtulmamız gerçek Müslüman, gerçek dindar olmakla mümkündür.

    Bunu halka anlatmak benim vazifem değildir. Öncelikle din hocalarının işidir.

    Kimler anlatacaksa bir an önce anlatmalılar. 16 Eylül 2015

    Charlie Olur

    Biri dine, mukaddesata saldırır, hakaret ederse ne olur? Birilerinin katında ilerici olur, uygar olur, alnından öpülesice

    Charlie

    olur.

    * *

    Deli dana yıkıcı ve sınırsız muhalefet yapıp iktidara verip veriştirenler, onun hiçbir hizmetini kabul etmeyenler ve görmeyenler ne olur? Zulümle savaşan özgürlük kahramanı olur?

    * *

    Kocası seyahatte iken gece geç vakitte eve yabancı bir erkek alan, koca geri dönünce karı iç çamaşırsız, aldığı erkek banyoda saklanmış bulunursa ne olur? Bu durum ahlâksızlık sayılmaz, zina diyenler kabahatli ve suçlu olur.

    * *

    ABD’de otomobil sürerken cep telefonuyla konuşana ne yaparlar? Bir polis otosu onu durdurur, şoförü indirirler, zabıt tutarlar ve herif veya karı mahkemeyi boylar, ağır bir ceza öder.

    * *

    Almanya’da emniyet kemeri takmayan sürücüye ve yanındakine ne yaparlar? Polisin elinden kurtulamazlar. Yüklü cezalar öderler.

    * *

    Birçok hususta dünyaya örnek Singapur’da lokantadan dişinizi kürdanla karıştırarak sokağa çıktınız ve işi bitince kürdanı yere attınız, ne olur?.. Şehri kirlettiğiniz için ağır bir ceza yersiniz.

    * *

    Norveç’te gece saat ww10’dan sonra gürültü eden, ses kirliliğine sebebiyet veren vatandaşa ne yaparlar? Polis onu yakalar ve mahkemeye verir.

    * *

    Rusya Federasyonu’nda hileli sahte bal satanın akıbeti ne olur? Çok kötü olur, hayatı kayar.

    * *

    Fâtih Sultan Mehmed Han,

    “Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim”

    buyurmuş. Ya şimdi?

    * *

    Her yer dijital kameralarla dolu, 24 saat gözleniyoruz. Peki, karı satışları, uyuşturucu kaçakçılığı niçin önlenemiyor.

    Uçan sineği gören kameralar pezevenkleri, beyaz işi yapanları göremiyor mu?

    Onların görünmezlikleri mi var?

    * *

    Ormanlarda vurulan yaban domuzlarının leşleri ne oluyor?

    * *

    İsviçre’de artezyen suyunu memba suyu diye satanı ne yaparlar? Artezyen yaparlar.

    * *

    İspanya’nın başşehri Madrid’in üçte biri orman, koru, park, bahçe, göl, havuz da bizim İstanbul’umuz niçin öyle değil? Bunu rantçılara sorunuz.

    * *

    Lise mezunu ve acizâne yerine acizhâne yazıyor. Ona ne yapmak lazım? Lise diplomasını yırtmak ve sorumlu öğretmenlerini mahkemeye vermek lazım gelir.

    * *

    Bu savaş bir Türk-Kürt savaşı mıdır? Hayır Kripto Ermenilerin ve Kripto Yahudilerin TC ile yaptıkları savaştır. 17 Eylül 2015

    Üçüncü Dünya Savaşı

    Siyasî (diplomatik) tarih bilenler, Hitler’in ikinci dünya savaşını istemediğini, İngiltere’nin, Almanya’ya savaş ilan etmemesi için çok kulis yaptığını bilirler. Almanya’ya resmen savaş açan iki ülke İngiltere ve Fransa olmuştur. Savaş düğmesine önce onlar basmıştır.

    Almanya her ikisine de saldırmamış, tam sekiz ay beklemiştir. Fransızlar bu bekleme müddetine “drôle de guerre” (Matrak tuhaf savaş) derler.

    İkinci Dünya Savaşı’nın patlamasına zâhiren Polonya meselesi sebebiyet vermişti.

    Üçüncü dünya savaşının sebepleri, bahaneleri neler olabilir?

    1. Suriye meselesi…

    2. Filistin, İsrail… 3. Kafkasya… 4, Ukrayna, Kırım… 5. Balkanlar, Kosova… 6. Sınırlarımızın güneyinde kurulan Vehhabî-Selefî İslam devleti… 7. Suriye konusundaki Türkiye-İran rekabeti…

    Türkiye, muhtemel bir üçüncü dünya savaşına hazır mıdır?.. Soruyu sormakla yetiniyorum. Cevabını vermek beni aşar.

    ***

    İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa ile Almanya’nın orduları, güçleri, askerleri, silahları denkti, hattâ Fransa, deniz kuvvetlerinde Almanya’dan daha güçlüydü. Lakin birkaç hafta içinde çöktüydü. Niçin çökmüştü? Çünkü Fransa içinden çürümüştü. Gençliğin, halkın ideali yoktu. Politika çok kirlenmişti. Fuhuş, içki, ahlaksızlık… Boş tartışmalar… Rekabetler, sen ben kavgaları… Eğlenceler, danslar, hedonizm, egoizm, züppelik…

    Almanya’da Führerlik rejimi, diktatörlük vardı. Almanya gece gündüz savaşa hazırlanıyordu. Almanya’da tek bir millet vardı. Başlangıçta Almanlar kazanmıştı. ABD, İngiltere’nin yanında savaşa girmemiş olsaydı savaşı Almanya kazanacaktı.

    ***

    İkinci Dünya Savaşı’nı Almanya kazanmış olsaydı neler olur, neler olmazdı?

    1- İsrail devleti kurulamazdı.

    2- Hilafet ihya edilirdi.

    3- Türk dünyası Sovyetler Birliği boyunduruğundan kurtulurdu.

    4- İslam dünyası şu veya bu şekilde birleşebilirdi.

    5- Dünya bugünkü İngilizcenin yerine Almanca konuşurdu.

    Alman sistemi iyi miydi? Öyle bir iddiam yok. ABD sömürgeciliği, Sovyet sömürgeciliği, İngiliz sömürgeciliği, Fransız sömürgeciliği, Alman hakimiyeti. Bunların hepsi İslamî kriterlere göre kötü de, hangisi çok kötü, orta kötü, az kötü acaba?

    ***

    Üçüncü dünya savaşından sonra Türkiye’nin ve İslam dünyasının hali ne olur?

    Müslümanlar tek bir Ümmet olabilir mi?

    Gerçek Hilafet kurulabilir mi?

    İttihad-ı İslam hayata geçirilebilir mi?

    Türkiye’de Kemalist rejim son bulup büyük kopukluktan, tarihî devamlılığa geçilebilir mi?

    ***

    Mehdi zuhur eder mi? İsa Aleyhisselam nüzul eder mi? Melhame-i Kübra savaşı patlak verir mi? Tevhid orduları Deccal ordularıyla savaşıp onları tepeler mi? Kanlı savaşlardan, büyük kırım ve kıyımlardan, korkunç hadiselerden sonra bir Altın Çağ’ın başlayacağına inanıyorum… Maalesef insanların, Müslümanların büyük kısmı gaflet içinde… Bırakın hazırlık yapmayı, düşünmüyorlar bile. 18 Eylül 2015

    Kemalistlere Birkaç Soru

    Birinci soru: Japonya, krallık-imparatorluk millî sistemi ile dünyanın üçüncü iktisadî gücü olabildi de, Türkiye Kemalist sistemle Ortadoğu’nun Japonya’sı niçin olamadı?

    İkinci soru: Çinliler, öğrenilmesi okutulması son derece zor kendi millî yazıları ile ilimlerde, fenlerde, sanatta, üretimde, eğitimde, üniversitelerde akıl almaz başarılara imza attılar ve atıyorlar da, Kemalist Türkiye o çok kolay Latin alfabesiyle onların niçin çok gerisinde kaldı?

    Üçüncü soru: Nüfusu on milyon civarında olan İsveç krallığı bizim gibi laik olmadığı halde niçin bu kadar ilerledi, onların yüzde yüz millî Volvo ve Saab otomobilleri var, tuttukları altın oluyor, bütün problemlerini çözmüş bulunuyorlar da: Kemalist Türkiye’nin niçin kendi yüzde yüz millî otomobili yok, biz onlardan kat kat büyük ve imkanlı olduğumuz halde niçin onlar seviyesinde başarılı olamıyoruz?

    Dördüncü soru: Kemalist Türkiye Cumhuriyeti, kadın istismarını ve seks köleliğini yasaklayacağına dair uluslararası sözleşmeye imza koymuş olduğu halde, niçin resmî “vesikalarla” seks köleliğine, fuhşa izin vermiştir, vermektedir? Kemalistler bunu niçin protesto etmemektedir? M. Kemal Paşa, İsmet Paşa, Ecevit iktidarları ve rejimleri bunu niçin önlememiştir?

    Beşinci soru: İspanyollar Gırnata’daki büyük camii Katolik katedrali olarak kullanmakta devam ediyor da, Kemalist Türkiye Ayasofya’yı niçin camilikten çıkartmış, müze haline getirmiştir?

    Altıncı soru: Kemalist rejim Topkapı sarayındaki arşiv belgelerini, balyalar halinde, okkası iki buçuk kuruştan Bulgarlara niçin satmıştır?

    Yedinci soru: Bazı Kemalist devlet büyükleri, hayatları boyunca hiç ticaret yapmadıkları halde, öldüklerinde nasıl ve niçin efsanevî miraslar bırakmışlardır.

    Sekizinci soru: O beğenmediğiniz, yerin dibine batırdığınız Selatin-i Osmaniye Selimiyeleri, Süleymaniyeleri, Sultanahmetleri inşa edebildi de, Kemalist mimarlar niçin onlara benzer mimarlık âbideleri dikemediler?

    Dokuzuncu soru: Halka zorla şapka giydirdiğiniz, itiraz edenleri astığınız halde, Türkiye niçin bir Almanya, bir Fransa, bir İsviçre, bir Avusturya kadar medenî ve ileri olamadı?

    Onuncu soru: Laik Fransa’da papaz yetiştiren seminerler, Katolik okulları her zaman olduğu halde; siz Kemalistler Türkiye’de niçin İslam medreselerine, İslam mekteplerine izin vermediniz?

    On birinci soru: Demokrasinin, insan haklarının beşiği olan İngiltere’de din ve devlet beraberliği var, hükümdar hem devletin, hem kilisenin başkanı, orada laikliğin esamisi okunmuyor; buna rağmen İngiltere demokrasi, insan hakları ve adalet bakamından bizden çok ileri; laiklik olmazsa cumhuriyet de olmaz diye haykıran siz Kemalistler bu konuyu nasıl açıklıyor, izah ediyorsunuz?

    On ikinci soru: İngiltere’de şu anda seksen beş Şeriat mahkemesi faaliyet gösteriyor, siz Kemalistler Türkiye’de böyle bir şeye niçin karşısınız. Bu konuda tutarlı ve geçerli gerekçeleriniz var mıdır? 19 Eylül 2015

    Saidler ve Şâqiler

    İnsan vücudunun pis, necis maddeler üretmesi gibi, toplumlar da pislik üretir. İnsanlar ikiye ayrılır: Süeda ve eşkıya… Eşkıya, toplumun pislikleridir.

    İslam toplumu, öncelikle insan toplumu olduğu için içinde pis necis kimselerin de bulunması kaçınılmazdır.

    Din ve ahlak bunların sayısını ve zararını azaltmaya çalışır.

    İslam toplumu bir erdem ve erdemliler toplumudur.

    İmansız münafıklar eşkiyadandır. Dıştan Müslüman görünen iki kimlikli münafık, kâfirden eşedtir.

    Münafıklığın alametleri vardır: Söylerse yalan söyler… Söz verirse sözünden döner… Emanetlere hıyanet eder…

    Ayağı kayıp yanılıp istisnâî olarak yalan söylemekle, hiç durmadan mütemâdiyen yalan söylemek arasında fark vardır.

    Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) “Bizi aldatan bizden değildir” buyurmuşlardır.

    Bundan on beş sene kadar önce siyasal İslamcılar üç Y ile mücadele edeceklerini söylemişlerdi: Yoksulluk… Yasaklar… Yolsuzluklar… İlk iki Y konusunda başarılı oldular ama üçüncüsünde olamadılar. Çünkü İslamî hareketin, İslamcılıkların içine münafıklar, yarı mühtediler, azılı eşkıya sızmıştı.

    İslam istikamet (doğruluk, dürüstlük) dinidir. Doğruluğun olmadığı yerde İslam ism’den ve resm’den ibaret kalır.

    Günümüzde Japonya, Yeni Zelanda, Norveç gibi ülkelerde din ve iman olarak İslam yoktur ama İslam ahlakı bizdekinden fazla vardır.

    İslam adalet dinidir… İslam insaf dinidir… İslam faziletler dinidir… Bunlar ne kadar varsa, o kadar İslam vardır. Bunlar yoksa veya çok azsa İslam o kadardır.

    Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona), hırsızlık yapmış olan asil bir kadının affedilmesi için şefaatçi olanlara “Vallahi kendi öz kızım Fâtima hırsızlık yapmış olsa, onun da elini keserdim” buyurmuşlardır.

    Bir İslam ülkesinde eşkıya, süedadan daha cesur ve gözü kara olursa orada beklenen sabah olmaz, güneş doğmaz.

    İdeal ve temiz İslam toplumunda kapıların kilitlenmesine lüzum yoktur.

    İdeal İslam toplumunda faiz ve riba pislikleri görülmez. Osmanlı’nın çöküş devrinde, bir vazife ile Bosna’ya gitmiş olan Ahmed Cevdet Paşa, oradaki bazı Sırp tacirlere sormuş: Sizin ticarî işlerinizde faiz var mıdır? Şu cevabı alır: Biz Hıristiyanız, faiz bizde haramdır. Bunu Yahudiler yapar… (Tezâkir’den) Biz bugün, dünün Osmanlı Hıristiyanı’ndan gerideyiz.

    Gerçek Müslümanda ve sağlıklı İslam toplumunda yalan, tezvir, iftira, gıybet, nemime, hıyanet, habaset pislikleri ve cerahatleri olmaz.

    İslam Ümmet’i bir medine-i fâzıladır. 20 Eylül 2015

    Din İlimleri Zenginleşmeye Âlet Edilemez

    Din ilimleri Allah’ın rızasını kazanmak niyet ve maksadıyla; İmana, İslam’a, Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, Ümmete, bütün insanlığa hizmet için öğrenilir.

    Tıp veya mühendislik gibi dünyevî ilimler para kazanıp zengin olmak için öğrenilebilir ama din ilimleri bu niyetle öğrenilmez, zengin olmaya alet ve vasıta kılınmaz.

    İmamlık, müftülük, vaizlik, hatiplik, müderrislik gibi hizmetler karşılığında, fetva ve ruhsat ile geçinme ücreti ve maaşı alınabilir ama bu hizmet ve vazifeler asla ve asla para vurmaya, zengin olmaya, mal yığmaya, gerekenden fazla dünyalık edinmeye, lüks ve israflı hayat sürmeye alet edilemez.

    Subaylık ve öğretmenlik de böyle değil midir?

    Din hizmetlerini alet ederek, vasıta kılarak zenginleşmek ihlasa ve İslam ahlakına aykırıdır.

    İman, İslam, Kur’an, Sünnet, Şeriat ve Ümmet hizmetleri en yüksek ve şerefli hizmetlerdir. Bu hizmetleri yapanlar, geçimlerini sağlamanın ötesinde dünyevî emellere, şehvetlere ve ihtiraslara sahip olamaz.

    Bir İslam toplumunda din ilimlerinin öğretimi ve öğrenimi (tâlim ve teallümü) zenginleşmeye, mal edinmeye âlet edilirse o toplum kirlenir, sarsılır ve sonunda yıkılır.

    Bir camide hakkını vererek imamlık yapıyor, ayrıca hat sanatını biliyor, hattatlık yapıyor, bu sanatla para kazanıyor, helalinden zengin oluyor, böylesine bir şey denilmez.

    Dinî hizmet ve vazifelerde ihlas, feragat, fedakârlık esastır.

    Hafızlık da böyledir. Gerçek hâfız Kur’an’ı Allah rızası için ezberler. Hafızlığı ticarete alet eden, ücret karşılığında Kur’an okuyan kimse gerçek hafız değildir.

    Gerçek hâfız olmayan, para karşılığında Kur’an okuyanlar hamele-i Kur’an değildir.

    Gerçek hamele-i Kur’an Kitabullahı ezberlemiş olan ve onun hükümlerini hayatına uygulayan Kur’an ahlakı ziynetli olan kimsedir.

    Kur’an’ı ezberlemiş ama emirlerini yerine getirmiyor, yasaklarından uzak durmuyor, ilahî öğütlerini tutmuyor… Böyle hâfızı ben ne yapayım? Din hizmetkârlığı, subaylık, öğretmenlik, hâkimlik, savcılık gibi meslek ve hizmetler ruh asaleti (soyluluğu) isteyen işlerdir.

    Müslüman bir toplum en zeki, en asil, en kabiliyetli, en istidatlı çocuklarını din ve iman hizmetlerine, subaylığa, öğretmenliğe yönlendirmelidir.

    Yukarıda hattatlıktan para kazanan bir imamdan bahsetmiştim. Evet, hattatlık yaparak veya başka bir sanat dalında ürün vererek para kazanabilir ama onun asıl işi İslam, İman, Kur’an, Sünnet, Ümmet hizmetleridir ve bunları hiçbir zaman ikinci plana atamaz.

    Hattatlığın veya başta bir sanatın getireceği geliri birinci plana alıp, dinî vazifesini ihmal eden, savsaklayan kimse hıyanet etmiş olur.

    Doğruları tekrarlamakta hayır vardır. Türkiye Müslümanları en zeki, en kabiliyetli, en ihtiyatlı, en istidatlı… en asil çocuklarını SUBAY, ÖĞRETMEN ve DİN HİZMETKÂRI olarak yetiştirmezlerse sürünmeye ve zillete mahkûmdur.

    Din, iman, Kur’an, Sünnet, Şeriat, Ümmet hizmetlerinin; çok para kazanmaya, zenginleşmeye, köşeyi dönmeye, dünya zenginliklerine erişmeye alet edildiği Müslüman bir toplum iflah olmaz. 21 Eylül 2015

    Herkes Bildiğini Okuyor

    Müslüman kesimde genellikle herkes bildiğini okuyor. Herkes ayrı telden çalıyor. Bazısının ak dediğine bazısı kara diyor.

    Bu ülkede Sünnî Müslümanlar çoğunlukta ama kendi içlerinde birbirinden kopuk bin parçaya ayrılmış oldukları için ağırlıkları yok.

    Dindarlık hızla geriliyor, çöküyor.

    Her yerde cami var, bu camilerde bilhassa sabah namazlarında cemaat yok.

    Bazı din baronları Ümmet ve Hilafet kelime ve kavramlarını hiç telaffuz etmiyor.

    Ümmet birliği ve Hilafet olmadan ittihad-ı İslam da olmaz.

    Bütün Türkiye’de bir tek gerçek ve vasıflı İslam mektebi yok. Belki de camilerin sayısı yüz bine yaklaştı ama evet bir tek mektep yok. Mektep olmayınca camiler nasıl ayakta duracak?

    Birtakım Süslüman bezirgânlar tesettürün cılkını çıkarttılar.

    İslam’ın içini boşaltma ve Müslümanları dünyevileştirme faaliyetleri hızlı devam ediyor.

    Diyanet’in birkaç yıl önce başlattığı, camileri kadınlarla doldurma projesi iflas etti.

    İslam Feministleri, devletin resmî vesikalarıyla yasal seks köleliği yapılmasına hiç itiraz etmiyor.

    Namaz kılanların, oruç tutanların sayısında azalma var.

    Zekatlar Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, fıkha göre verilmiyor.

    Müslüman halk uyarılmıyor, aydınlatılmıyor, bilgilendirilmiyor.

    Memlekette korkunç ve dehşetli bir terör var, her gün şehit haberleri geliyor. Bazılarının hiç umurunda değil.

    Okullardaki Kenan Evrenî mecburî din dersleri aldatmacasını devam ediliyor.

    Naylon müctehid sayısında patlama var.

    Lıkır lıkır çay içerken, ahkam kesiyor birileri. Ayetlere işkembeden mana vermeler, sahih hadisleri uyduruk ilan etmeler.

    Bir grup Müslüman hararetli bir şekilde tartışıyor, sohbet ediyor. Yakındaki camide ezan okunuyor. Bir tek kişi camiye gitmiyor, tartışmaya devam.

    Kendisini derviş sanan birisi şeyhini uçurdukça uçuruyor.

    Ne kadar çok gavs var. Bunların biri gerçek gavs ise ötekileri nedir?

    Çin Müslümanları takke ve imame ile namaz kılarken Türkiye Müslümanları niçin başı açık kılıyor?

    Ellerinde imkan, fırsat, hürriyet, para olmasına rağmen birileri niçin emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmıyor?

    O mutaassıp grup, Bediüzzaman’ı niçin ve nasıl tekeli altına almış?

    Beş vakit namaz kılan Müslüman bir profesör gördüm. Okuma yazma bilmiyordu.

    Hiçbir şeye yanmam da, gece gündüz hiç durmadan gıybet ederek ölü iman kardeşlerinin etini yiyen o heriflerin ve karıların dindarlık taslamalarına yanarım.

    Bendeki emanet 200 lirayı sur kovuğunda kalan zavallı kadıncağıza gönderdim. Küçük bir işte çalışan oğlu ile birlikte kalıyormuş. Kendisi yaz aylarında su satıyormuş. Kışın ne yapacak? Büyük soğuklarda elektriksiz, susuz sur kovuğunda nasıl barınacaklar?

    Tanıdığım dini bütünlerden biri, ardıç kömüründe pişmiş kuyu kebabına bayılıyormuş ve laakal (en az) haftada iki kere yiyormuş.

    Kendini muttaqi sanan birini gördüm, din ve ümmet işlerine, cep telefonuna verdiği değer kadar değer vermiyordu.

    Geçen hafta köye gitmiştim. Beş altı kilometre uzaklıktaki elli hanelik bir köyden alışveriş yaparken akşam ezanı okundu, camiine gittim. Köyde Diyanet imamı yokmuş, namaz kıldırmaya ehil biri vekalet ediyordu. Hiç cemaat yoktu, bir imam, bir de bendeniz kıldık. 22 Eylül 2015

    Sitem

    Âhir zamanın bütün küçük alametleri ortaya çıktı mı? Çıktı. Büyük alametlerden bazısı da gerçekleşti mi? Çoğu gerçekleşti. İslam dünyası fitne ve fesat yangınlarıyla yanıp kavruluyor mu? Aynen dediğin gibi. Türkiye’de dehşetli bir terör var mı? Var. Azgınlığın her türlüsü alenen utanmadan arlanmadan küstahça rezilce işleniyor mu? İşleniyor…

    Şu Müslüman memlekette dindarlık geriliyor mu? Geriliyor. Namaz kılanlar ve oruç tutanlar azınlığa düştü mü? Düştü. Faiz riba yaygın hale geldi mi? Geldi. Zina suç olmaktan çıkartıldı mı? Çıkartıldı?

    Müslüman halkın büyük çoğunluğu ilmihalini biliyor mu? Bilmiyor.

    Tek bir Ümmet oluşturması gereken Müslümanlar, birbirinden kopuk bin parçaya, fırkaya, hizbe ayrıldı mı? Ayrıldı.

    Müslümanların başında, halkın kendisine biat ve itaat ettiği; râşid, âdil, muttaqi, müdebbir, firâsetli ve kiyâsetli, muktedir bir İmam var mı? Yok.

    Müslümanlar vesayetçi egemen azınlıkların elinde oyuncak olmuş mu? Olmuş.

    Peki be adam, bunca fitne, fesat, fısk, fücur, hengâme, toz duman, nifak ve şikak, isyan ve tuğyan içinde sen nasıl keyfine bakıyor, oh kekâh bir hayat sürebiliyorsun?

    Sendeki bu rahat ve keyif Rahmanî midir, şeytanî midir?

    İnsan İslam dünyasının, ülkemizin, beşeriyetin haline bakar da biraz üzülür.

    Sen niçin üzülmüyorsun? Niçin zevk u sefa peşinde koşuyorsun?

    Günlük rutin işlerini yap ama biraz üzül, tedirgin ol yahu!

    Niçin kalp ile olsa bile, bir nebze emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmıyorsun?

    Niçin İslam dünyasındaki bu kadar facia karşısında biraz olsun iştahın kesilmiyor.

    Kardeşlerin ölürken sen kuzu dolması yiyorsun.

    Suriye Müslümanları bizim kardeşimiz değil mi? Ne kadar kötü, perişan, acınacak durumdalar. Onlar için niçin ağlamıyoruz?

    Ucuz Filistin edebiyatını bırak da biraz ağlasana. Bir ara Arakan Arakan diyordun, Arakan faciası devam ediyor ama sen sustun.

    İçindeki şeytan seni zevk u sefaya, keyfe, gününü gün etmeye teşvik ediyor ve sen ona uyuyorsun. Şeytanı kov ve Rahmanın dediklerini dinle. Müslümanların haline, kendi haline acı ve ağla.

    Gaflet gaflet gaflet… Daha ne zamana kadar bu koyu, katranî, şeytanî, deccalî, Tağutî gaflet sürecek? Müslümanların haline acıyıp ağlasan biraz olsun temizlenecek, kendine geleceksin. Yahu be mübarek, şu taşkın dünya iştah ve şehvetlerini biraz frenlesene! 23 Eylül 2015

    Hacı’nın Lokantası

    Bir İslam şehri… Uzun Esnaflar sokağında üç lokanta var… Birincisi beş vakit namaz kılan dindar bir Hacıya ait… İkincisi sadece cumaya giden bir zatın… Üçüncüsü ne cumaya ne bayrama giden çağdaş ve laik bir vatandaşın…

    Bu üç lokantadan hangisi üstün ve birinci olmalıdır. Elbette ki birincisi.

    Hacı’nın lokantasının dekorasyonu ötekilerden daha güzel, daha estetik olacak, yemekleri daha lezzetli olacak, personeli daha becerikli ve güler yüzlü…

    İslam’a karşı olanlar bile Hacı’nın lokantasını tercih edecekler.

    Müslümanlar hayatın her sahasında, branşında, sektöründe üstün, güçlü, becerikli olmakla mükelleftir.

    Müslüman bakkal veya marketçi: Sattığı her şey kaliteli olacak, fiyatları çok uygun mâkul olacak, alışveriş yapan herkes memnun kalacak, râzı olacak

    Civarda birbirine oldukça yakın dört pastahane var. Müslüman ve dindar olan pastacının pastaları, kurabiyeleri, börek ve çörekleri, dondurmaları, meşrubatı harika olacak, ötekilerden üstün olacak, dindar da beğenecek dinsiz de beğenecek.

    Müslüman ustalar, boyacılar, badanacılar, dam ve çatı aktaranlar, tesisat yapanlar en iyisini en sağlamını yapacaklar. Onlara iş yaptıran müşteriler çok memnun kalacaklar, ücretleri çok insaflı olacak, kimseyi aldatmayacaklar.

    Namaz kılan öğretmenler okulun en iyi, en başarılı, en sevilen, en takdir edilen eğitimcileri olacak.

    Dindar memur vazifesini hiç aksatmayacak, savsaklamayacak, pek dindar olmayan âmiri ve müdürü ondan çok razı ve memnun olacak.

    Kural şudur: Müslüman bir iş yaparsa en iyisini, en sağlamını, en güzelini yapacaktır.

    Müslüman, aldığı ücretin hakkını verir.

    Onunla iş veya alışveriş yapanlar “Helal olsun, Allah razı olsun, bravo ona derler”.

    Müslüman, beş vakit namaz kılan dindar bir lokantacı… Lakin yemekleri nafile… Nafile dindar!

    Dıştan çok sofu görünen bir usta veya işçi… Lakin işi kalitesiz, berbat… Berbat Müslüman.

    Müslümanların hayata hâkim olabilmeleri için işlerini, vazifelerini, hizmetlerini iyi yapmaları gerekir.

    Şehrin bir semtinde Müslüman bir börekçi hayal ediyorum: Buğday ununun en kalitelisini ve lezzetlisini, tereyağın, peynirin, kıymanın en iyisini kullanıyor, her sabah börek değil harika bir yiyecek yapıyor. Alışveriş edenler, yiyenler alabildiğine memnun, fiyatları çok düzgün, şöhreti günden güne artıyor, börekler öğleye varmadan saat on birde bitiyor. Kalite düşer korkusuyla üretimi artırmıyor. Yıl sonunda Türkiye Gastronomi birincisi oluyor, gurmelerin baş tacı… İslam düşmanları bile onun böreklerini iştahla atıştırıyor, yüz akı bir börekçi.

    Müslümanlıkta tembellik, beceriksizlik, ehliyetsizlik, liyakatsizlik, halkı aldatmak, kötü iş yapmak, çürük mal üretmek yoktur. Tembel, mıymıntı, başarısız, asalak, ihmalkar kimseler, zahiren dindar görünseler bile, İslam’a ve ümmete zarar verirler.

    Müslümanların okulları en iyi okullar olmalıdır.

    Müslüman gazeteler, dergiler, tv’lerin emsallerinin en iyisi olmalıdır.

    Müslüman siyasetçilerin en vasıflı, en temiz, en şeffaf, en dürüst, en vatansever siyasetçiler olmalıdır.

    Edebiyatı bırakalım, işlerimizi iyi yapalım.

    Müslüman (Helal ve mübah olmak şartıyla) her şeyin en iyisini yapar, üretir, sunar.

    Kuru edebiyatta birinci, işte sonuncu… Böyle Müslümanlık olmaz! 24 Eylül 2015

    İyilik ve Bozukluk Ölçüleri

    Ortadoğu iyiye mi gidiyor, kötüye mi?.. Türkiye iyiye mi gidiyor, kötüye mi?.. Dünya ve insanlık iyiye mi gidiyor, kötüye mi?..

    Her şey kötü değil, iyi gelişmeler de var. Lakin kötülükler, iyiliklerden fazla ve “gemi” tehlikede.

    İyinin ve kötünün kriterleri dindara ve dinsize göre değişir.

    Bendeniz bir Müslüman olarak gidişatı hiç iyi görmüyorum.

    İslamî kriterlere göre, çok büyük kötülükler ülkeyi ve toplumu sarmış vaziyette. Bunlar yok edilmeden, hiç olmazsa azaltılmadan düzelme olmaz.

    Müslüman bir ülkede Müslümanların çoğunluğu bozulursa, tuz kokmuş olur ve durum çok kötüdür.

    Müslümanlar nasıl bozulur?

    En büyük kötülük onların dünyevîleşmesi, sekülerleşmesidir. Bütün şirk, küfür, nifak, şer güçleri Müslümanları dünyevîleştirmek için çalıyor.

    Müslümanlar dünyaya dinden fazla önem verirse kıyametleri kopar. Terazilerinde dünya ağır basıyor, din hafif kalıyor. Bitmiş, batmıştır onlar.

    Müslümanların itikatlarının bozulması çok vahim bir kötülüktür.

    Müslüman bir toplumda namaz kılanlar, Ramazan orucu tutanlar azınlığa düşerse o toplum mânen çok hasta demektir.

    Bir İslam toplumunun iyi veya kötü olup almadığının somut ölçüleri vardır.

    Birincisi: Sabah namazlarında camilerdeki cemaat…

    İkincisi: Müslüman kadın ve kızların kıyafetleri, hal ve tavırları.

    Üçüncüsü: Cuma ezanı okununca dükkanların, işyerlerinin kapatılıp, ticarete alış verişe ara verilip mü’minlerin camilere gitmesi.

    Dördüncüsü: Gerçek İslam medreselerinde icazetli ulema, fukaha, hademe-i hayrat yetiştirilmesi ve bunların Dine ve Ümmete Kur’ana, Sünnete, Şeriata, İslam ahlak ve hikmetine göre hizmet etmesi.

    Beşincisi: İttihad-ı İslam, mü’minler arasında iman kardeşliği bağlarının sağlam olup olmaması.

    Kur’an-ı Kerim’de “…Onlar namazı yitirdiler ve şehvetlerine uydular…” buyruluyor. Ölçü budur. Biz şehvetlerimize uymuş muyuz, azgınlıkların her türlüsü yaygın hale gelmiş mi, namaz kılanların oranı yüzde ona, bilemediniz on beşe düşmüş mü?

    Müslüman bir toplumun ibadetleri, ahlakı, dinî hizmet ve gayretleri yeterli değilse; onu gökdelenler, hızlı trenler, AVM’ler, Boğaz ve Körfez köprüleri, lüks meskenler ve otomobiller, Marmaraylar, lüks yemekler, lüks oteller kurtaramaz.

    İslam toplumu şu temeller üzerinde yükselir: (1) İman… (2) Beş vakit namazın, halkın yüzde 95’i tarafından dosdoğru kılınması… (3) Her Müslümanın ilmihalini yeterli miktarda bilmesi ve bildiklerini hayata uygulaması… (4) Müslüman halkın, dünya hizmet ve vazifelerini yapar olduğu halde âhirete dönük olması, büyük yolculuğa hazırlanması… (5) Ümmet birliği… (6) İman kardeşliği… (7) Güçlü bir ulema ve fuqaha sınıfı… (8) Müslümanlara ahlak ve karakter terbiyesi veren tarikatlar ve tasavvufî hizmetler… (9) Toplumda İslam ahlakının hâkim ve geçerli olması…

    Bunları bendenizin hatırlatmasına lüzum bile yoktur. Muteber din kitaplarımızda hepsi yazılıdır.

    Bu saydıklarımı büyük ölçüde yitiren Müslüman toplumlar, kendilerini ıslah için çalışmazlarsa darbe ve tokat yerler.

    İnşaallah gaflet uykusundan uyanırız da toparlanırız. 28 Eylül 2015

    Câmileri Kadınlarla Doldurmak İstemişlerdi

    Hatırlayacaksınız, birkaç sene önce camileri kadınlarla doldurmak için yoğun propagandalar, faaliyetler, masraflar yapmışlardı. Bildiriler, afişler, pankartlar… Bir Ramazan gecesi, Ankara’da Hacı Bayram Camii’nin içine erkek cemaat almamışlar, yatsı ve teravih için otobüs ve minibüslerle kadın cemaat taşımışlar, erkekler dışarıda açıkta namaz kılabilmişti. 1400 yıllık İslam tarihinde görülmemiş bir bid’at sergilenmişti.

    Hükümleri Kur’an’dan, Sünnetten çıkartılmış olan yüce Şeriat, fıkıh bu konuda ne diyor? Kadınlar namaz kılmak için camilere gelebilir ama evlerinde kılmaları efdaldir diyor. İslam dini, kadınlar camiye gelmesin demiyor… Onlar, Şeriat sanki kadınların camilere gelmesini men ediyormuş gibi hareket ettiler, böyle bir hava verdiler.

    Kur’ana, Sünnete, icmâya dayalı Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslamlığının kadınlarla ilgili hükümlerinde değişiklik mi yapmak istiyorlardı?

    Kadınları çağırdıkları gibi erkek Müslümanları camilere çağırmadılar. Camiler, vakit namazlarında erkeklerle dolu muydu ki, böyle bir çağrıya lüzum görmediler? Maalesef camiler bilhassa sabah namazlarında boştur ve öncelikle erkekler namaza, cemaate çağırılmalıdır.

    Camileri kadınlarla doldurma projesi hangi zihniyetin işidir?

    Böyle bir davet Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatın ruhuna uygun mudur?

    Dört hak fıkıh mezhebinde, kadınlar camileri dolduracak diye bir hüküm var mıdır?

    Bırakın hak mezhepleri, bid’at mezheplerinde böyle bir şey var mıdır?

    Mutezile, Haricîlik, Şia böyle mi diyor, böyle mi istiyor?

    Muhterem Müslümanlar, hiçbir mezhepte böyle bir şey yoktur?

    Peki, camilere kadınları doldurma projesi kimlerin eseridir?

    Bu işi gizli, öncelikle sinsi, taqiyyeci, kitmancı Fazlurrahmancıların ve diğer Ehl-i Sünnet karşıtı reformcuların, dinde yenilik ve değişim isteyenlerin yaptığını tahmin ediyorum.

    Bu işin ardında, Avrupa Birliği kriterlerine uymayan sahih hadisleri ayıklayan zihniyet vardır.

    Onları çok ayıplıyorum ve kınıyorum.

    Camileri kadınlarla doldurma kampanyası için, başta afiş hazırlatıp astırmak suretiyle hayli masraf yapıldı. Bunlar hep israftır, yersizdir ve yapanlar sorumludur.

    Reformcular, Ehl-i Sünnet İslamlığını kadınlarla yıkmak istiyor.

    Camileri kadınlarla doldurmak için çırpınanlar, Süslüman kadınların tesettür kıyafetlerini ıslah edip Kur’an’a ve Sünnete uygun hale getirmek için çalışıyorlar mı?

    İslam kadın ve kızlarının yeterli miktarını Hazret-i Fâtima, Hz. Âişe, Ezvaec-ı Mutahharat, diğer sahabiyeler, kadın evliya, Râbia el-Adeviyye gibi yetiştirmek için planları, programları, projeleri, okulları var mıdır?

    Geçenlerde okudum, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde bir kadınlar camii açılmış, imamı kadınmış, erkekler de ona iktida ediyormuş. Ne günlere kaldık!

    Zerre kadar şüphe edilmesin, birileri Şeriatsız, fıkıhsız, mezhepsiz, ucuz, light, ılımlı, içi boş, seküler, laik bir İslam türetmek istiyor.

    Ehl-i Sünnete karşı geliştirilen İslam Protestanlığının gayesi budur.

    Hilafet gitti… İslam medreseleri kapatıldı… Tasavvuf ve tarikat yasaklandı… Sonunda bugünkü sapmalar ve cehaletler başladı.

    Kur’an, Sünnet, Şeriat İslam kadın ve kızlarının haysiyetlerini, şereflerini, itibarlarını korur. Onlar camilere elbette gelebilirler ama namazları evlerinde kılmaları efdal ve evladır.

    İslam kadınlığına hizmet etmek, onların haysiyet ve şereflerini korumak istiyorsak; bu hizmeti Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatin, fıkhın, İslam hikmetinin ışığında yapmamız gerekir.

    Resulullah (Salat ve selam olsun ona) Kur’an’ı nasıl uygulamışsa, onun Sünneti ne ise, biz de öyle yapmalıyız.

    Şeriata aykırı her şey hederdir. Bunu hatırımızdan hiç çıkartmayalım.

    (Fazlurrahmancılık İslam dışı bir bid’at ve dalalet fırkasıdır.) 29 Eylül 2015

    Suriye de İç Savaştan Önce Böyleydi

    Bir binbaşı teröristler tarafından şehit edildi. Doğu ve güneydoğu Anadolu’da terör savaşı bütün şiddetiyle devam ediyor. Dönme medyası binbaşının şehit olduğu haberini verdi ama iğrenç ve çirkin müstehcen yayınlarını da sürdürdü.

    Ülkenin bütünlüğüne, iç barışa taraftar Sünnî Kürt halkı iki ateş arasında kalmıştır. Bir yanda Kripto Ermeni ve Kripto Siyonist beyinli terör hareketi…

    Geminin bir tarafından korkunç bir yangın çıkmış, öbür taraflarında müstehcen yayınlar, eğlenceler, fuhuşlar, kumarlar, futbol tartışmaları…

    Duygusuz duyarsız bir toplum olmuşuz. Halkın bir kısmında akıl kalmamış. Son bayramda otomobil selleriyle dolu yollarda aşırı miktarda kaza oldu, çok sayıda insanımız öldü, yaralıların haddi hesabı yok. Bunların sorumlusu acemi şoförler mi? Hayır, baş sorumlular devlettir, sistemdir, eğitimdir, yargıdır, polistir.

    Nüfusu bizden fazla olan Almanya’da niçin bizdeki kadar trafik kazası (cinayeti) olmuyor?

    Birkaç yıldan beri siyasî iktidara savaş ilân etmiş bir cemaat, seçim dışı metotlarla ve yollarla iktidarın devrilmesi için çalışıyor.

    Seçimle gelen bir iktidarın seçimle gitmesi gerekmez mi?

    Vesayetçi egemen azınlık bir yandan medyaya baskı yapılıyor diye bağırırken, öte yandan son derece kırıcı, ağır, insafsız, şiddetli, yıkıcı muhalefet yapıyor. Sanırsınız dış düşmanlarla çarpışıyorlar.

    İktidarı beğenmeyen Müslümanlara soruyorum:

    Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) ne buyurmuş?

    “Bir toplum ne halde ise öyle idare edilir”

    dememiş mi?

    Bugünkü iktidar mukadderat-i ilahiyenin bir tecellisi değil midir?

    Bin türlü günah, teseyyüb, gevşeklik, gaflet, ihmal içinde yüzen tatlısu Müslümanları Asr-ı Saadet’in geri gelmesini istiyor.

    Asr-ı Saadet geri gelmez ama ilhamını ondan alan bir sistem kurulabilir. Öyle bir sistem kurulsa gafil, bînamaz, günahkar Müslümanlar onu kaldıramaz.

    Türkiye Müslümanlarının büyük kısmı, kadın konusunda şaşırmış vaziyette.

    Kadınların ve kızların yarısı açık, diğer yarısının büyük kısmı şer’î tesettür ve hicab ahkâmına riayet etmiyor, şeytanî alaca bulaca gökkuşağı gibi rengârenk sözde tesettürle geziyor.

    Toplum bir sürü hastalığa yakalanmış, krizlerle sarsılıyor ama reçete yok, çare çözüm yok. Sabah namazlarında hoparlörler avaz avaz Müslümanları ibadete cemaate çağırıyor, camiler boş. Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) de demiş:

    “Münafıklara en ağır gelen şey sabah ve yatsı namazlarıdır…”

    İslamî kesimde ne çok paralı ağlayıcı var.

    Müslümanlar ne zaman tek bir Ümmet olacaklar, râşid ve âdil bir Halifeye biat ve itaat edecekler?

    Bugünkü gidiş Asr-ı Saadet’e midir, felâkete midir?

    Suriye’nin durumu da, iç savaş çıkmadan önce böyleydi. 30 Eylül 2015