Mehmet Şevket EYGİ – Vahdet – Haziran 2015
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Mehmet Şevket EYGİ – Vahdet – Haziran 2015
Müslümanın büyük bayramlarından birincisi ömrü ölümüne iman ile bitişmektir. Bu, gerçekten çok azim bir bayramdır. İmanlı olarak ölen kişi, affedilmeyen günahları dolayısıyla ilahî adalet gereği bir miktar yansa bile, ateşte ebedî kalmayacak, takdir edilen cezayı çektikten sonra Cennet’e konulacaktır. Mü’minin ikinci büyük bayramı Cennet’e girmesidir. Üçüncü büyük bayram da orada Cemalullah ile şereflenmesi olacaktır.
***
Sevgili kardeşim, âhir zaman fitneleri içindeyiz. Kendi halimize, İslâm dünyasının haline, insanlığın haline ağlamamız gerekir. Bu devirde ya hiç ağlamayan yahut çok az ağlayıp çok gülenlerin haline ağlanır.
***
Trafik mıh çıkını gibi kilitlenmiş… Binlerce araba çakılıp kalmış… Birkaç kendi bilmez, deliler gibi korna çalıp duruyor. Bunlar, korna çalmakla trafiğin açılacağını sanıyorlarsa geri zekâlıdır. Yok, inadına çalıyorlarsa delidir. İki halde de etrafı rahatsız eden muzır insanlardır. Peki, bunlara “kardeşim niçin deliler ve salaklar gibi korna çalıyorsunuz?” diyecek polisler nerede? Onlar böyle sıkışık zamanlarda görünmezler.
***
Şeker, glikoz, mısır şurubu karışımı şerbetin içine bal boyası ve bal aroması koyarak halis bal diye satan süper sahtekâr adamın başına neler mi gelmiş veya gelecek? Kısaca anlatayım: Çok sağlam yepyeni arızasız bir otomobille dümdüz yolda giderken ağaca veya direğe toslayıp akılalmaz bir kaza kurbanı olmak… O sahte bal paralarıyla beslediği çocukları âsi ve günahkâr olmak… İki yakası bir araya gelmemek… Bolluk içinde devamlı sıkıntı çekmek… Karısıyla her gün kavga etmek, bir an huzur ve rahat görmemek… Daha anlatayım mı?
***
Ehl-i Sünnete ve Ümmete büyük hizmetler etmiş muhterem bir şeyh efendinin cemaatine bağlı bir genci camide gördüm. Namazı takkesiz kılıyordu. Doğrusu çok üzüldüm. Bir yere bağlı olmayan bir Müslüman, cahillik ve gaflet ile takke edep ve sünnetini terk edebilir ama sağlam kulpa yapışmış birine bu terk hiç yakışmıyor.
***
Gıybet eden birine: Siz böyle gıybet ettiğiniz müddetçe asla derviş olamazsınız. Dervişlik ile gıybet bir arada olmaz. Önce lisanını gıybetten, iftiradan, yalandan, tecessüsten arındır, ondan sonra dervişlik tasla. Derviş bozuntusu olma, gerçekten derviş ol.
***
Azılı ve saldırgan din iman Kur’ân Şeriat düşmanlarını destekleyen sözde dindar birine: Sen bu kafada gidersen, onlarla haşr olur ve belanı bulursun.
***
Cânım ağacı telgraf direği gibi budayan ve kurumasına sebep olan alçağa: Elin kurusun emi!
***
Ekmek parası kazanmak için namusuyla ticaret yapan bir seyyar satıcıyı, zavallıyı komaya sokacak derecede döven zalimlere: O vatandaş ticaret yapmasın da hırsızlık mı yapsındı? Kovalayacaksanız bari adam gibi, insan gibi kovalayın. Başına üşüşüp bayıltıncaya kadar dövmek, bekleyin başınıza neler getirecek.
***
Havalar ısındı. İstanbul Sultanahmet meydanı, parkları dekolte kıyafetli çıplaklar meşheri haline geldi. Kaldırımlarda yollarda yürüyecek yer yok. Bu kalabalığın büyük kısmı oradaki ulu camiye giriyor. Cami, kadınlar hamamı gibi. Kutsal mekânın etrafı seks, açıklık saçıklık, çıplaklık, fısk ve fücur kaynıyor. Turizm bol para getirir ve toplumu zengin edermiş. Öyle mi? 01 Haziran 2015
Mevlasını arayan Mevlasını, belâsını arayan belâsını bulurmuş. Mevlayı aramak faydalı ve kurtarıcı ilimle olur.
Müslümanların oyları,
hadîsinin tecellisine yol açar. Bir Müslüman agresif din düşmanı inkârcılara oy verirse, belasını aramış ve bulmuş olur.
Seçimler bittikten sonra, ah ellerim kırılsaydı da demenin bir faydası olmaz, oyunu vermeden önce iyice düşüneceksin, eski tabirle teemmül ve tezekkür edeceksin, ehil güvenli ve salih kimselerle istişare edeceksin.
Holigan militan fanatik seçmenin kendisinin de oyunun da hayrı yoktur.
Kötü düzeni iyi sayan ve sanan Müslüman beyinsizdir.
Bir düzen veya sistem eskiden kötüyse, o kötülüğün hafiflemiş azalmış olması, onu “Eskiye göre daha iyi” yapmaz, eskisine göre daha az kötü yapabilir.
İtikadı bozulmuş, namazı yitirmiş, bin türlü azgınlık yapan bir toplumun oyları salâha götürmez.
Efendi, yolsuzluk oluyor diye ağlıyorsun da, söyle bana, gerçekten yolsuzluk yapıldığına mı ağlıyorsun, yoksa, ben niçin yolsuzluk pastasından payımı alıp yiyemi- yorum diye mi?
Hepsi elbette böyle değildir ama size Müslüman bir aileyi anlatacağım. Baba bir tarafı, anne bir tarafı tutuyor, çocukların her birinin başında siyaset yelleri esiyor. Bir tartışma, çekişme, anlaşmazlık ki, sormayın.
Bir geri zekalı gördüm, Türkiye’de İngiltere’de, İsviçre’de, Norveç’te, Yeni Zelanda’da olduğu gibi demokrasi olacağına inanıyordu.
Son İngiltere seçimlerinin sonuçları açıklandıktan birkaç saat sonra seçimi kaybeden üç büyük partinin liderleri istifa etmişlerdi. Demek ki, orada liderlik ve başkanlık koltuğuna Japon zamkıyla yapışık olma geleneği yokmuş.
Kılavuzu karga olanın burnu necasetten kurtulmaz.
Ceza Kanunu’nda yalan söylemeyi, söz verip de sözünü tutmamayı suç kabul eden ve faillerine hapis cezası veren bir madde bulunsaydı ve bu madde uygulansaydı ortalık tenhalaşır mıydı?
O adam seçilebilmek için birkaç milyon dolar harcamış. Alacağı maaşları, yollukları hesapladım, masrafını çıkartmıyor. Bunca harcamayı hangi hesaba göre yapmış?
O dinibütün alnı secdeden kalmaz zat, milletvekili olabilmek için o yemini nasıl yapacak?
Şu koskoca Türkiye birkaç lidere dar gelmiş, kırk derviş bir kilime sığmış. 02 Haziran 2015
Slogan ve şikayet Müslümanlığı ile amacımıza ulaşamayız.
Câhillikle ve gafletle buraya kadar…
Bizi mahveden, hiç durmadan düşmanlarımızdan şikayet etmek, bu yüzden kendi kusurlarımızı görememektir.
Bütün halkı, bütün ülkeyi topyekûn ele alan mükemmel bir plan ve programımız olacak, onu hayata geçirecek çok güçlü çok ahlâklı çok başarılı elemanlarımız ve kadrolarımız olacak ki amacımıza ulaşalım. Böyle bir programımız, böyle elemanlarımız kadrolarımız var mıdır?
Amacımız nedir? Onu da çok iyi bilmeli ve bildirmeliyiz.
AMAÇ: Dünya hayatı bir imtihandır. Allah’ın rızasına uygun, O’nun istediği gibi bir hayat sürerek, bu dünyada izzetli haysiyetli şerefli yaşamak, ahirette ebedî saadetimizi kazanmaktır.
Bu amaca ulaşabilmek için İslâm’ı, özet de olsa bilmek ve din alimlerine, fakihlere, rehberlere, Resulullahın bu devirdeki vekil ve varislerine, sâlih idarecilere uymak gerekir.
İslâm’ın üç ana kaynağı, temeli vardır: Kitabullah… Hz. Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) Sünneti… İcmâ-i Ümmet… Bunlardan çıkartılan hükümlerin tamamına Şeriat ismi verilir. Dünyada aziz, ahirette mes’ut (mutlu) olmak için bu Şeriatin ahkamına=hükümlerine, emir ve yasaklarına uymamız gerekir.
İslâm’ın emirlerini yerine getirmeliyiz… Yasaklarından kaçınmalıyız… Öğütlerini tutmalıyız. Bu üçünü yapmadan işimiz rast gitmez, amacımıza ulaşamayız.
Bir buçuk milyarlık İslâm dünyasına bakalım. Darmadağınık perişan yenik vaziyette. Nice Müslüman ülkesinde savaş var. Müslümanlar ölüyor, yerinden yurdundan ediliyor, İslâm şehirleri yangın yerine dönüyor… Son yirmi yılın hesabıyla milyonlarca ölü, yaralı, sakat…
Bu felaketlerin ana sebebi nedir?.. Müslümanların Kur’âna, Sünnete, Şeriata uymamalarıdır.
Bu uymamanın üç sebebi vardır: Cahillik, gaflet, hainlik.
Kur’ân ve Sünnet bir olun, tek bir Ümmet olun diyor, biz param parçayız, bölük pörçüğüz, kimimiz kimimizle savaşıyor.
Kur’ân, Sünnet, Şeriat beş vakit namaz kılın diyor. Bizim büyük kısmımız günlük namazları yitirmiş.
Kur’ân bize “Allah’a, Resûlüne ve SİZDEN olan emir sahiplerine itaat edin” diyor…
Kur’ân bize Allah’ın inzal ettiği (indirdiği) hükümlerle hükm edin diyor…
Kur’ân zinayı, ribayı yasaklamış…
Kur’ân hür Müslüman kadınlar ve kızlar tesettürlü olsun diyor…
Kur’ân ve Sünnet bize faydalı ilimleri öğrenmeyi emr ediyor…
Kur’ân ve Sünnet lüksü, israfı, her türlü azgınlığı ve beyinsizliği yasaklıyor…
Dinimiz bize gıybeti, yalanı, iftirayı, tecessüsü, nemimeyi, diğer bütün lisan afetlerini yasak kılmıştır…
İslâm bize, emanetleri ehline veriniz, sakın emanetlere hıyanet etmeyiniz diyor.
Biz bu emirlere, bu yasaklara uyuyor muyuz? Biz Kur’ân’daki, Sünnetteki öğütleri tutuyor muyuz?
Maalesef maalesef maalesef…
Müslüman dünyasındaki zilletlerin, kötülüklerin, esaretin, yenilginin sebebi Müslümanların İslâm’a uymamalarıdır.
Bazıları şöyle diyecektir: Müslümanlar İslâm’a uymak istiyor ama düşmanlarımız buna izin vermiyor. Bu bahane geçerli değildir. Biz hepimiz toptan Allah’ın dinine sarılsak ilahî yardım bize yetişir ve düşmanlarımızı yenebiliriz.
Bu konuda bize vaad vardır.
İslâm’da imandan sonra ikinci temel şart namazdır. Namaz kılmıyorsak, bu, düşmanlarımızın kösteklemesi yüzünden midir, yoksa bizim iradesizliğimiz, tembelliğimiz, gevşekliğimiz ve hattâ hâinliğimiz yüzünden midir?
Sözün kısası şudur: Müslümanların fert=birey ve toplum olarak yerine getirmeleri gereken vazifelerin hepsi bellidir. Emirler bellidir. Yasaklar bellidir. Öğütler bellidir. İslâm’ın hükümleri bellidir. İslâm ahlâkının ilkeleri bellidir.
Biz bunları hayata geçirmezsek, yani kendimizi ve toplumu ıslah etmezsek kurtulamayız.
Düşmanlarımızdan şikayet etmeyi bırakalım de kendi halimize noksanlarımıza bakalım.
Önce İslâm’ı, kendimizi, varoluşun sebep ve hikmetini bilelim. Sonra İslâm’a uymaya ve kurtulmaya niyet edelim.
Bu niyetimizi aksiyona çevirelim, neler yapılması gerekiyorsa onları sabırla, sebatla yapalım. İnşaallah kurtuluruz. 03 Haziran 2015
1453’te Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u alıp Darü’l-İslâm yapması bir Müslüman için kutlu bir fetihtir, sevinilecek bir hâdisedir.
Aynı hadise bir Haçlı için büyük bir felakettir.
Osmanlılar İstanbul’u aldıklarında, Avrupa Katolik Haçlılarının 1204’te yaptıkları gibi zulüm yapmamışlardır.
Fatih, son İmparator Konstantin’e elçi göndermiş, şehri sulhen vermesini teklif etmiş, böyle yaptığı takdirde kendisine Mora Krallığı’nı vereceğini bildirmişti. O bu teklifi kabul etmemiş, şehir savaşla alınmıştı.
Mülk Allah’ındır, dilediğine verir, dilediğinden alır, dilediğini aziz, dilediğini zelil kılar.
1453 yılında İstanbul mülkü, Bizanslılardan alınmış, Müslümanlara verilmiştir.
İstanbul bir ilahî emanettir. Biz Müslümanlar bu emanete riayet ediyor muyuz, hakkını veriyor muyuz, yoksa hıyanet mi ediyoruz?
Ayasofya’nın cami yapılması bir fetih hakkıdır.
Ayasofya’nın camilikten çıkartılıp müze yapılması emanete hıyanettir, vakıf hukukuna, adalete aykırıdır.
Müslümanlar İstanbul’un alınmasını, Ayasofya’nın cami yapılmasını iyi görecekler; İslâm düşmanları ise kötü göreceklerdir.
Ayasofya’nın müze yapılmasını iyi gören bir Müslüman düşünülemez.
İstanbul’u alan, Ayasofya’yı cami yapan Fatih Sultan Mehmed ve onu takip eden Osmanlı sultanları Ortodoks Hıristiyanları korumuşlar ve Ortodoks’luğun ayakta kalmasını sağlamışlardır.
Latin Katoliklere kalsaydı, yer yüzünde Ortodoksluk ve Ortodoks bırakmazlardı.
Fatih zulmetti diyenler, İslâm düşmanı Kriptolardır.
Bizans zaten bitmiş, şehir ve etrafındaki birkaç köyden ibaret kalmıştı.
Bizans’ın düzgün bir ordusu yoktu. Paralı asker kullanıyordu. Bizans zenginleri, asker kiralaması için İmparatora yardım etmemişlerdi.
Fatihi, fethi alabildiğine tenkit edenler, mülkün Allah’a ait olduğu, dilediğine vereceği, dilediğinden alacağı gerçeğini anlamayan kalın kafalılardır.
Bendeniz Müslümanları da tedirgin edecek laflar ediyorum. Biz bu emanete hıyanet edersek, elimizden alınır diyorum.
Gırnata, İşbiliye gibi.
İstanbul’a yapılan hıyanetler nelerdir?
Belde-i Tayyibe’de, İslâm’a Kur’âna Sünnete Şeriata İslâm ahlâk ve hikmetine aykırı çirkin günahlar son derece artmıştır.
Şehir fısk fücur azgınlık meşheri olmuştur.
Şehrin, dünyanın sayılı riba merkezlerinden biri haline gelmesi için harıl harıl çalışılmaktadır.
Şehirde kadınların ve kızların iffetine aykırı pislikler sel halini almıştır.
Şehirde, bırakın İslâm’a, Museviliğe ve İseviliğe de aykırı günahlar; arsızca, hayâsızca, utanmazca, küstahça, azgınca açıkta ve açıkça işlenmektedir.
Şehir Müslümanlarının büyük bir kısmı dine imana şeriata ahlâka aykırı işler yapmaktadır.
Bizanslılar bir ara melekler erkek mi dişi mi tartışmaları yapıyorlardı; zamane Müslümanlarının bir kısmı buna benzer holiganlıklar militanlıklar, fanatizmler sergilemektedir.
İstanbul’un ilahî bir emanet olduğunu unutup, şehrin ebediyyen elimizde kalacağını zannedenlere uyanmalarını tavsiye ederim.
Geniş bir düşünce ve medya hürriyeti olduğu halde, Fatih ve fetih düşmanı Dönmelere, Kriptolara, inkârcılara gerekli cevaplar niçin verilemiyor?
Müslümanların ağırlığı, Ayasofya’yı tekrar cami yaptırtmaya niçin yetmiyor?
İstanbul’da vaktiyle Şeriat vardı. Nereye gitti o?
İstanbul’da Halife vardı. Nerededir şimdi o.
İstanbul’un Müslüman hanımları ve onları taklid eden Hıristiyan ve Musevî hanımlar tesettür kıyafetiyle gezerlerdi. Nerede onlar?
İstanbul’un o eski meşhur İslâm medreselerine ne oldu?
Zikrullah yapılan tekkeler zaviyeler dergahlar hangi iklime göç ettiler.
Elimizdeki İstanbul emanetinin durumu nedir?
Resulullah Efendimiz, âhir zamanda Konstantaniye’nin (tekrar) feth olunacağını bildiriyor. Bunun manâsı nedir? 04 Haziran 2015
Sözde laik düzen, sözde demokrasi, sözde insan haklarına saygılı sistem Hilafetin ihyasına, Şeriatın yüzde yüz tatbikine izin vermez ama karışmadığı, yasaklamadığı dinî konular da vardır. Mesela, Müslümanların yüzde doksan beşinin namaz kılmasına karışmaz.
Ezan okunuyor… Yüzde doksan beş içine dahil Müslüman abdest alıp namaz kılmak konusunda serbesttir. Kılmıyorsa kendisi sorumludur.
Laik düzen Müslümanlara ille de gıybet edeceksiniz, birbirinizle çekişeceksiniz demiyor. Peki, Müslümanlar niçin bu kadar çok gıybet ediyor ve birbirleriyle çekişiyor?
Laik düzen eskiden Osmanlıca öğretilmesini yasaklamıştı. Şimdi o yasak kalktı, devlet (MEB) bedava Osmanlıca kursları açtı. Müslümanlar niçin akın akın o kurslara gidip de bin yıllık dinî ve millî yazılarını öğrenmiyor?
Yakın zamana kadar Müslümanların gerçek din mektepleri açması yasaktı. Şimdi o konuda da, yüzde yüz olmasa bile hayli hürriyet var. Müslümanlar bu hürriyeti ganimet bilip, bütün öğrencilerinin cemaatle beş vakit namaz kıldığı, sağlam din kültürü verilen okulları niçin açamıyor?
Dilekçe verme hürriyeti var ama niçin en az on milyon Müslüman, kanunlara uygun şekilde ayrı ayrı dilekçeler vererek Ayasofya’nın tekrar cami yapılmasını yazılı olarak istemiyor, yapılmadığı takdirde iktidarı cezalandıracaklarını bildirmiyor?
İngiltere’de, (sadece özel hukuk sahasında hüküm verebilen) 85 Şeriat mahkemesi açıldı da, Türkiye’de Müslümanlar böyle mahkemeler açılmasını niçin talep etmiyor?
Hürriyet olduğu halde, Müslümanlar niçin Şeriata uygun tesettür kıyafeti, erkekler için istanbulin’e benzer elbiseler, zarif serpuşlar konusunda bir faaliyet göstermiyor?
Müslümanlar kendi aralarında, Cuma ezanı okununca dükkanların kapatılıp, ticarete ara verilip akın akın camilere gidilip ibadet edilmesi konusunda niçin faaliyet göstermiyor?
Müslümanlar iş, ticaret, iktisat, sanayi hayatını tanzim için niçin Fütüvvet Ahlâkı konusunda çalışmıyor?
Her şeyi devletten bekliyoruz. Biz bostan korkuluğu muyuz?
Devlet bir İslâm devleti değil ki, yapılması gereken her işi yapsın.
Niçin gayretli Müslümanlar kolları sıvayıp, himmet kuşağını kuşanıp hayırlı işleri bizzat yapmak için er meydanına inmiyor?
Anıtkabirli bir sistemde, hiç çalışmadan, baskı yapmadan Ayasofya’nın açılmasını beklemek ahmaklık ve eblehlik olmaz mı?
Zinayı suç olmaktan çıkartan İslâmcı zihniyete ne diyoruz? Light ve ılımlı İslâm ile dinimizin içini boşaltmak isteyenlerle aramız nasıl?
Önemli soru: İslâm’ın, yapılması yasak olmayan, serbest olan emirlerini yapıyor muyuz?
Eskiden TCK 163’üncü madde vardı, İslâmî sistem isteyenlerin canına okuyorlardı. Şimdi bu madde yok. Bu hürriyetten yararlanıyor muyuz?
Ağır konuşacağım: Vaktiyle bu düzen bozuktur diyen bazı sahte mücahidler, şimdi müteahhit kesildiler ve bozuk düzen ve sistemin haram rahtlarına aç kurtlar gibi saldırdılar.
Birtakım gafiller ise yan gelip yatıyor.
Bütün kabahat bozuk düzendeymiş… Ya öyle mi?.. Asıl kabahat ve hıyanet vazifelerini yapmayan gayretsiz Müslümanlardadır. 05 Haziran 2015
MÜSLÜMAN bağlı insandır. Kime bağlıdır, neye bağlıdır? Resulullah’a (Salat ve selam olsun ona) bağlıdır. O bundan bin dört yıl önce vefat etti… Evet vefat etti ama onun bu devirde vekilleri, varisleri, halifeleri vardır, Müslüman onlara bağlı olacaktır. Bu vekiller kimlerdir?.. Resulullaha, kopuksuz silsilelerle bağlı icazetlere sahip gerçek ulema, fuqaha ve meşayihtir.
Bu ulema, fuqaha ve meşayihin başında râşid bir Emirü’l-mü’minîn, bir Halife, bir İmam-ı Kebir bulunması gerekir. Bu Halifenin vezirleri, müşavirleri, idare memurları olması gerekir. Bütün mü’minlerin bu zata biat ve itaat etmesi gerekir.
Zamanımızda İslâm dünyasında böyle bir Halife, İmam, Emîr yok.
Müslümanın Kur’âna bağlı olması gerekir. Kur’ân Allah’ın kadim kelamıdır. Ona bağlanan çok sağlam kopmaz bir kulpa yapışmış olur. Kur’ân’a bağlanmak ne demektir? O Kitabın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından uzak durmak, öğütlerini tutmak, onu hayat düsturu olarak, onun gösterdiği ahlâkı ahlâk sistemi olarak kabul etmek demektir.
Müslüman Hazret-i Peygamber’in (Salat ve selam olsun ona) Sünnetine de uymak, bağlı olmakla yükümlüdür.
Müslüman, daha önce yaşamış gerçek İslâm büyüklerini, evliyaullahı örnek almalı, onlara uymalıdır. İslâm yaşanan bir sistemdir ve onlar İslâm’ı aslına uygun şekilde yaşamışlardır.
Efendimiz, “Benim ve Râşid halifelerimin sünnetine uyunuz” buyurmuşlardır.
Müslüman bağsız, itaatsiz, biatsiz, başı boş bir insan değildir. Yukarıda zikr edilenlere bağlı olacaktır.
Bu bağlarla bağlı olan Müslümanların tamamına Ümmet denir.
Müslümanlar Ümmet yapısı içinde birlik halinde olacaktır. Bu Ümmetin başında Halife olacaktır. Bu Ümmetin teşkilatı olacaktır.
Müslümanlar tek bir Ümmet oluşturmaz, başlarındaki râşid Halifeye biat ve itaat etmezler, Kur’ân’a sımsıkı yapışmazlar, Resulullahın Sünnetine uymazlarsa durumları ne olur? Bu sorunun cevabını vermek zor değildir.
Bugünkü gibi zelil, perişan, esir, yenik, ezik, rüsvay olurlar… Bir buçuk milyarlık İslâm alemi, dokuz milyonluk İsrail’in oyuncağı olur… Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Mısır, Somali faciaları yaşanır… Kaos olur… Anarşi olur…
Hezimet olur…
Müslümanların bağlı olmaları, yüreklerine ve beyinlerine kazımaları gereken prensipleri, düsturları olmalıdır. Bunlar: İman kardeşliği… İttihad vifak tesanüd… Râşid bir Halifeye biat ve itaat… Mâruf ile emr ve münkerden nehy… Kur’ân’a ve Sünnete dayanan yüksek ahlâkla ahlâklı olmak… Cihad fi sebilillah’tır.
Bağsız, biatsız, itaatsiz kimse serseri mayın gibidir.
Resulullah Efendimiz “Zamanındaki İmam’a biat etmeden ölen kimse, sanki cahiliyet ölümü ile ölmüş olur” buyurmuşlardır.
İslâm itaat dinidir. Kur’ân’da
buyruluyor. 06 Haziran 2015
Kur’ân israfı (savurganlığı) kötü görmekte, müsrifleri kınamaktadır. Allah, mukaddes kitabında
beyan buyurmaktadır.
İsrafın günah, çirkin, kötü olduğunda hiç şüphe yoktur.
İnsanın kendi kesesinden yapacağı israf bir günah ise, beytülmal-i müslimînden yapılacak israf bin defa daha ağır bir günahtır.
Diyanet bir devlet kurumudur. Bütün masrafları devlet bütçesinden karışlanmaktadır, mensupları maaşlarını devletten almaktadır. Devletin bütçesi adaletli, insafla harcanmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesi içinde zerrece israf yapılmamalıdır.
Diyanet İslâm ahlâkına, İslâm hikmetine uymak zorundadır.
Diyanet İşleri Başkanı’na son derece pahalı, son derece lüks, son derece şatafatlı, son derece masraflı ve israflı bir makam otomobili yakışır mı?
Bu sorunun cevabını fetvasını bizzat Diyanet’ten talep etmekteyim.
Diyanet hem kurum olarak, hem de personel olarak Kur’ân’a uymak zorundadır… Sünnete uymak zorundadır… İslâm ahlâkına ve hikmetine uymak zorundadır.
Diyanet, içinde içki satılan, İslâm’ın azgınlık olarak gördüğü günahlar işlenen beş veya yedi yıldızlı mekânlarda muhteşem ziyafetler iftarlar verebilir mi?
Şu memlekette Resûl-i Kibriya sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin ahlâkına uygun bir hayat sürmekle mükellef (yükümlü) insanların birincisi Diyanet reisi değil midir?
İslâm dışı siyasî bir rejimin bürokratı da olsa Diyanet Başkanı lüksten şatafattan kaçınmalı değil midir?
Hz. Ebubekir, Hz. Ömer efendilerimiz nasıl mütevazı yaşamışlardı?
Efendimizin o iki veziri ve yârı, Beytülmal-i müslimînden (Müslümanların bütçesinden) bir kuruş bile israf etmemişlerdi.
Tevâzunun mânen yükselttiğini, israf ve şatafatın alçalttığını kim inkâr edebilir?
Uruguay’ı sekiz sene idare eden Mujica’nın, Başkanlık sarayında kalmayıp iki gözlü kendi kulübesinde oturduğunu, lüks devlet arabasına binmeyip kendi 1987 model Volkswagen’i ile gezdiğini bilmiyor muyuz?
İnsanların en hayırlısı, en güzel örnek ve model olan Allah’ın Resulünün evleri basit ve mütevazı, binitleri genellikle basit değil miydi?
Türkiye’nin bir israf, şatafat, ihtişam, şaşaa, debdebe, tantana çılgınlığı içinde bulunduğu şu devirde, Diyanet İşleri Başkanı’nın; hem halkımıza, hem de bütün insanlığa fazilet ve hikmet dersi vermesi gerekmez mi?
Muasır=çağdaş dünyada İslâm’ı elbette lüks otomobillerle gezen, israf içinde yaşayan petrol kralları temsil etmez.
Diyanet’in her hususta Kur’ân’a, Sünnete, İslâm ahlâkına, İslâm hikmetine uymasını bekliyoruz.
Allah müsrifleri sevmez. Allah mütevazı ve kanaatkâr mü’min kullarını sever.
İsraf gurura kibre yol açar. Gurur ve kibir ise kişiye çok zarar verir. 07 Haziran 2015
Müslümanların kurtuluşu, İslâm’a uygun güçlü bir eğitim sistemi kurarak, vasıflı İslâm mektepleri ve medreseleri açarak, bunlarda vasıflı güçlü üstün Müslümanlar yetiştirerek, işleri ve emanetleri bunların uhdesine vererek mümkün olabilir. Bugün ülkemizde yüz bine yakın cami olduğu söyleniyor. Bu rakam iki katına çıkartılsa bile sadece cami binası yapmakla kurtuluş olmaz, yükselme olmaz.
Yüz bin camimiz var ama bir tek evet bir tek İslâm mektebimiz yok.
Eskiden camilerin iki desteği, payandası vardı. Biri İslâm medreseleri, ikincisi Şeriata uygun tarikatlardı.
Vakit namazlarında, hele sabah vakitlerinde içinde yeterli miktarda cemaat olmayan boş camiler, zahiren çok süslü ve şatafatlı görünseler de haraptır.
Müslümanlar rasgele mektep ve medrese açmakla da kurtulup yücelemez. Bu mektep ve medreselerin çağın en güçlü, en vasıflı, en üstün eğitim müesseseleri olması gerekir.
Türkiye’de örnek ve model bir İslâm Lisesi açıldığını farz edelim. İngiltere’den eğitim uzmanları gelecek, bu okulu inceleyecek ve şöyle bir rapor verecekler: “Sizi tebrik ediyoruz. Böyle lise dünyada yoktur. Sizin liseniz bizim şu meşhur Eton kolejimizden de üstündür. Bravo…”
Türkiye’de şu anda, bırakın böyle lise olmasını, bunun hayalini kuran bile yoktur.
Açılsın dediğim İslâm medreseleri de, eski Endülüs medreseleri gibi çağın en üstün, en parlak okulları olmalıdır.
CHP’nin karanlık tek parti faşist rejimi 1945’te sona erdi, çok partili hayata geçildi. O tarihten bu yana Müslümanlar eğitim meselesini hal yoluna koyamadılar.
Okullarda mecburî din dersleri veriliyormuş. Bu teselliye gülünür. Kenan Evren Paşa’nın malum din dersleri… Bu resmî ve mecburî din dersleri kitaplarını açın, baş sayfasında kalpaklı bir Paşa resmi görürsünüz. Onun karşısında da Paşa’nın Beyannamesi yer alır. Besmele mi, onu aramayınız, yoktur. Böyle Besmelesiz din dersi kitabıyla İslâmî ve Kur’ânî eğitim olur mu? Bu din derslerinin dışı dinsizleri yakar, içi Müslümanları…
Her sene 450 bin Türkiyeli Müslüman umreye gidiyor. Bunların bir kısmı lüks otellerde kalıyor, lüks yemekler yiyor, Zam Zamn Towerlerin üst katlarından Kabe’ye bakıyor, bir çuval para harcıyor. Bu umre paralarının bir kısmı tasarruf edilse, İslâm’ın ruhuna uygun mütevazı ve kanaatli hareket edilse, dünyanın en güçlü ve vasıflı lisesini açabilecek sermayeye sahip olabiliriz. Lakin acaba bu parayla böyle bir lise kurabilir miyiz? Hiç sanmıyorum. Çünkü böyle bir İslâm mektebini idare edecek seçkin elemanlara, kaliteli muallimlere sahip değiliz. Sadece parayla olmaz, onun yanında tecrübe birikim kültür medenî zihniyet de lazımdır.
Bu kafayla gider, mektepsiz medresesiz eğitimsiz kalırsak nasıl kurtulacağız? Düşmanlarımızla nasıl baş edeceğiz? Din-i mübine, vatana, millete hizmet edecek kaliteli elemanlara, has hizmetkarları nasıl yetiştireceğiz, emanetleri kimlere vereceğiz? 08 Haziran 2015
Yaz geldi, çıplaklık arttı. Çıplaklık medeniyet değildir, tesettür medeniyetsizlik değildir. Asıl medeniyet tesettürdür. İslâm’da hür ve haysiyetli kadınlar örtünür, köle kadınların onlar gibi örtünmesi şart değildir.
Kadınlara yapılacak en büyük hakaret onları seks ve şehvet aracı olarak görmektir.
İnsanların cinsellikleri vardır ama bunu birinci plana çıkartmak dengesizlik ve sapıklıktır.
İslâm dininin ve medeniyetinin Batıdan üstün oluşunun sebeplerinden biri onda iffet kavram ve değerinin bulunmasıdır. İslâm medeniyeti iffetlidir, bugünkü Batı medeniyeti iffetsizleşmektedir.
Kadın ve kızlara yapılan tecavüzlerin sebeplerinden biri, açık saçık giyinerek erkekleri tahrik etmektir.
Feministlerin en büyük açığı, devletin izniyle yapılan seks köleliğine karşı çıkmamalarıdır. Karşı çıkmamakta Kemalist Feministlerle İslâmcı Feministler yarışmaktadır.
Zinayı suç olmaktan çıkartmak, aile kurumunun temellerini dinamitlemektir. Aile toplumun temel taşıdır. O yıkılırsa toplum da yıkılır.
Derin güçler, İslâm’ı ve Ümmeti yıkmak için kadınları kullanmak istiyor. Bir yandan iffeti darbeliyor, şehveti azdırıyor; öte yandan birtakım kadınları kullanarak İslâm’ı içinden bozdurtmaya çalışıyor.
Kadınlar bozulursa, İslâm yolundan çıkarsa Türkiye’nin de bozulması kaçınılmazdır. Çünkü nüfusun yarısı kadındır.
İslâm kadınları bozulmamak için küfrün, nifakın, laikçiliğin, ateizmin İslâm’a aykırı bütün tekliflerini reddetmelidir.
Tesettür bir teferruat değildir, zaruriyat-ı diniyedendir. Tesettür büsbütün elden giderse din de elden gider.
Tesettüür ikiye ayrılır: Kur’âna, Sünnete, Şeriata uygun gerçek tesettür… Tesettür gibi görünen ama gerçekte tesettür olmayan şeytanî sahte tesettür. Müslüman alimler, fakihler, ziyalılar, liderler, rehberler, mürşidler bir araya gelmeli ve tesettür konusunda bütün Türkiye hanımlarına hitaben uyarıcı ve aydınlatıcı bir beyanname metni hazırlamalıdır.
Müslümanlar yasal=meşru sınırlar içinde ahlâksızlığa, hayasızlığa, şehevî azgınlıklara karşı seferberlik ilan etmelidir.
Tesettürü emr etmek, çıplaklık ve ahlâksızlıkla mücadele etmek farzdır. Bu farzı, kültür açısından medenî olan Müslümanlar başarı ile yerine getirebilir.
İslâm tesettürü tesettür bezirganlarının elinden kurtarılmalıdır.
Para kazanmak, zengin olmak için hiçbir kimsenin tesettürü mıncıklamasına, İslâm kadın ve kızlarını şeytanî kıyafetlere sokmaya hakkı yoktur.
Başına eşarp örtmekle kadın tesettürü girmiş olmaz.
Erkeklerin şehvetli nazar ve dikkatlerini, çıplak karılardan daha fazla celb eden bir kıyafet tesettür değildir.
Tesettürlü bir kadın alaca bulacak gökkuşağı renginde elbiseler giyemez, başörtüsü örtemez.
Kur’âna, Sünnete, Şeriata uygun gerçek tesettür için en fazla, canla başla çalışması gereken kurum Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Bünyesinde yirmi bine yakın kadın memur (müftü yardımcısı, vaize, Kur’ân kursu öğretmeni vs) barındıran bu kurum tesettür ve kadın konusunda üzerine düşen vazifeleri yapıyor mu?
Müslümanlar Müslümanlar!..
Kadın ve tesettür meselesini İslâma Kur’ân’a Sünnete Şeriata uygun şekilde çözemezseniz sizi istikbalde çok karanlık günler beklemektedir.
(Önemli not: Tesettür paralel olarak hicab ve hürmet-i musahare meseleleri de vardır. Muhterem kardeşlerimin bunları, ulaşabilecekleri muttaqi alim ve fakihlere sorarak öğrenmelerini istirham ederim. Sakın birtakım dall ve mudil (sapıtmış ve saptırıcı) reformcu ilahiyatçılara sormayınız. Fetva alayım derken dinden çıkabilirsiniz.) 09 Haziran 2015
Aşırı lüks, çok pahalı, çok masraflı bir otomobil almak israf mıdır, günah mıdır?
1. Otomobil bir ihtiyaç ise, alınacak arabanın ihtiyaca uygun, ihtiyaç ile orantılı olması gerekir.
2. İhtiyaç sınırları aşılır, statü olursa israftır, günahtır.
3. Ahlâklı, faziletli, akıllı, mantıklı, dengeli, bilge insanlar; mesken, otomobil, cep telefonu, giyim kuşam, mobilya gibi şeyleri statü olarak görmez.
4. Otomobil ihtiyaç maddesi olmaktan çıkıp statü olursa gurura, kibre, böbürlenmeye, kendini dev aynasında görmeye yol açar ki, bunlar büyük günahtır ve haramdır.
5. Vatandaş emekli olmuş, yaşı ilerlemiş, ona ikinci el basit ve ucuz bir otomobil yeter. Böyle bir kimsenin imkânı ve serveti olsa bile, ihtiyacını aşan lüks, gösterişli, pahalı, şaşaalı, israflı araba edinmesi doğru değildir.
6. Pahalı, lüks otomobillere yatırılan para yekûnu yüz milyarlarca liradır. Bu paranın yarısı tasarruf edilse, bu sermaye ile fabrikalar, iş yerleri açılsa, üretim yapılsa, istihdam sağlansa daha iyi olmaz mı?
7. Türkiye’de, Almanya’da olduğundan fazla lüks, yeni, pahalı, israflı, gösterişli Mercedes olması, bir anormallik ve dengesizlik değil midir? Onlar üretiyor ama bizim kadar düşkün değiller. Biz üretmiyoruz, caka satmak, statü yapmak için haddinden fazla satın alıyoruz…
8. Ben zekâtımı verdikten sonra istediğim masrafı yapar, lüks otomobil alır, her haltı yerim demek İslâm dininin ruhuna aykırıdır. Hem zekâtını vereceksin, hem de israf etmeyeceksin.
9. Biz bir holding sahibine, ikinci el oto pazarından 15 bin liralık ucuz bir araba alacaksın demiyoruz ama onun statü olsun diye, caka satmak, gururlanıp kibirlenmek için 500 bin liralık, hattâ bir milyon liralık lüks otomobil almasını da hoş görmeyiz.
10. Bilge, uyanık, muttaqi, şuurlu bir Müslüman, çok zengin olsa da statü olsun diye lüks ve israflı otomobil almaz.
11. Henüz yüzde yüz yerli ve millî bir otomotiv sanayiine sahip olmayan Türkiye’deki lüks, pahalı, israflı otomobil merakı derin derin düşünülmesi gereken bir hastalıktır.
12. Biz son 50 senede lüks otomobile verdiğimiz paraları bir araya getirmiş olsaydık, bu sermaye ile İsveç’in Volvo’su ve Saab’ı, Çek cumhuriyetini Skoda’sı gibi kaliteli otomobiller üretip bütün dünyaya ihraç edebilirdik.
13. Otomobil konusunda, nüfusu bizimkinden az, yüzölçümü bizimkinden küçük olan Güney Kore’ye bakıp utanmamız gerekir. Onların devlet büyükleri Kore otomobillerine biniyor, bizimkiler en lüks, en pahalı, en cafcaflı Alman otomobillerine biniyor.
14. Olgun, muttaqi, şuurlu, vicdanlı, ahlâklı, faziletli, meziyetli Müslümanlara hiçbir konuda israf yakışmaz, lüks yakışmaz, ihtiyaç maddelerini statü olarak görmek yakışmaz.
15. Bir Müslümanın, faizli krediyle lüks otomobil almasını havsalam almıyor. Katmerli haramdır bu.
10 Haziran 2015
Bazı prensiplerimi, hallerimi, görüşlerimi, fikirlerimi ve kurallarımı önem sırasına göre değil, rastgele yazarak arz ediyorum:
1. Bendenizi tanıtırken bazen
diyorlar. İslâmcı değilim Müslümanım.
2. İslâm ile İslâmcılık’ları özdeşleştirmem.
3. Parçanın bütünle bir tutulmasını büyük bir mantık çarpıklığı olarak görürüm.
4. Herhangi bir tüketim malının aşırı reklamı yapılırsa onu almam.
5. Çok ucuza sahte şekerli, glikozlu, mısır şuruplu bal satılıyorsa, bu fiyatla halis bal satılamayacaksa,
6. Statü olsun diye pahalı restoranlarda yemeyi kendimi inkâr ve akılsızlık kabul ederim.
7. Suriye, Özbek lokantalarına giderim, temiz ucuz ve yemekleri lezzetli esnaf lokantalarına da…
8. Cep telefonu bağımlısı değilim. Telefonum 10 lira etmez.
9. Okumayı çok severim.
10. Din sömürücülerinden nefret ederim.
11. İki kimlikli Kripto Dönmelerden hoşlanmam.
12. Kedileri çok severim. Kedilere bakmanın, onlara iyilik etmenin bereket sebebi olacağına inanırım.
13. Balkonuma konan kumrulara ve serçelere genellikle kırık pirinç ikram ederim.
14. Çok kaliteli çok iyi su içmeyi çok seviyorum ama artık böyle sular bulamıyorum. İnsanlar havayı ve suyu bile kirlettiler.
15. Kaliteli giyim kuşam eşyasını, ayakkabıyı çok ucuza alırım.
16. Güzel kokuları severim. İki sene önce
Endonezyalılardan halis
almıştım.
17. Büyük zevklerimden biri
içmektir. Yanında gevrek, peynir zeytin olursa zevki katlanır. Yarım domates ve yarım elma olursa mükellef bir ziyafet olur.
18. Kendimde hiçbir fazilet, meziyet görmem.
19. Ülkemdeki ve dünyadaki kötülüklere alışmam, onları kanıksamam, devamlı muhalefet ederim.
20. Hoparlörlerin
okunmasını Ezana hakaret kabul eder, böyle yapanları hoparlör fetişisti ilan ederim.
21. Başı açık namaz kılan erkekleri, namazın sünnet ve âdâbına riayet etmedikleri için kınarım.
22. Statü olarak algılanan her şeye karşıyım: Lüks evler… Lüks otomobiller… Lüks giyim kuşam… Lüks yemekler… Lüks içkili oteller… Lüks cep telefonları…
23. Bir gencin cebinde
24. Cami kapılarında veya içlerinde bilhassa görünür yerlere konulan süpürgelere, paspaslara kızarım.
25. Ramazanlarda lüks içkili, fuhuşlu otellerde verilen papazlı patrikli zangoçlu hahamlı iftar ziyafetlerinden hoşlanmam.
26. Yemek sofralarında kıtlıktan çıkmış gibi, gözlerini fal taşı gibi, ağızlarını faraş gibi açarak deliler gibi yemek yiyenleri ayıplarım.
27. Çok konuşan geveze ve zevzek kimselerden hoşlanmam. Mesela bir gence adını sordunuz. Cevabında soyadını ve şehrini de zikr ederse…
28. Sokakta, caddede, açıkta gülen hattâ tebessüm eden kadınları içimden kınarım.
29. Açıkta dondurma ve yemek yiyenleri mürüvvetsiz kabul ederim.
30. Aşırı ve devamlı övgü ve pohpohlardan çok tedirgin olurum.
31. Camilerdeki hutbelerde ve vaazlarda edebiyat, gramer, üslûp hatâsı yapılmasını hiç affetmem. Bunlar bendenizi çok rahatsız eder.
32. Dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim yapılmasını isteyen light ve ılımlı İslâmcılarla, hele
yıldızım barışık değildir.
33. Gıybet eden, kardeşliğe ittihada tesanüd ve vifaka aykırı işler ve laflar eden bir kimseyi gerçek Nurcu olarak kabul etmem. Gerçek has Nurcuları çok takdir ederim.
34. Kendilerini dev aynasında gören, ruhbanlarını uçurdukça uçuran, nefsini tezkiye ve tebrie eden, ölürken şeyhim yetişir beni Cennete postalar diyenlerden hoşlanmam. Beni dövmeyeceklerini bilsem onları uyarmak isterim.
35. Holiganları bir tür deli kabul eder ve onlardan uzak olmaya çalışırım.
36. Hayata uygulayabiliyor muyum acaba? Kendimi derece itibarıyla mü’minlerin en sonuncusu kabul etmeye çalışırım. Bu çok zor bir şeydir.
37. Kur’ân-ı Kerim’i kendi re’y ve hevası ile yorumlamanın küfre yol açacağını bilirim. Böyle yapanları kınarım.
38. Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) mütevatir ve sahih hadislerini gayr-i metluv vahiy kabul ederim ve Sünnete hadîslere karşı olanları bid’atçi, hattâ bazen münkir olarak görürüm.
39. Mezhep ve fıkıh düşmanlığının İslâm’a büyük zarar verdiğine inanır, her Müslümanın hak mezheplerden birini (istisnâî bir zaruret olmadıkça) bütünüyle uygulamasını, kesinlikle telfik-i mezahib yapmamasını tavsiye ederim.
40. Şeriata, dinin zahirine sımsıkı bağlı hakikî ve saf tasavvufa ve tarikatlara taraftarım.
41. Elimden gelse bütün Müslüman lise ve üniversite gençlerine Osmanlıca öğrettiririm. Osmanlıca yazıyla okumayı öğrenmek Müslümanlara şarttır. Dönmeler isterlerse öğrenebilirler.
42. İslâm’a ve Ümmet’e en büyük zararı cahil ve kötü Müslümanların, din sömürücüsü alçakların, Müslüman arivistlerin verdiğini söyler ve yazarım.
43. Eskiden mücahitlik taslayıp sonra ellerine imkân ve fırsat geçince bozuk düzenin haram rantlarına aç köpekler gibi saldıran müteahhitlerden nefret ederim.
44. Yaşıma hürmet edenlere çok teşekkür ederim. Onlara, siz de yaşlandığınız vakit hürmet edeniniz çok olsun derim.
45. Gıybetimi yapanlara da teşekkür ederim. Çünkü onlar ya bana sevaplarını vermiş oluyor, sevapları biterse benim günahlarımı yüklenmiş oluyor.
46. İstanbul’u dertler ve sıkıntılar kumkuması yaşanmaz dev bir şehir haline getiren rantçılara günde en az bir kere beddua ederim.
47. Zinayı suç olmaktan çıkartanlara hayır dua etmem.
48. Üzerinde TC başlıklı resmî vesikalarla karı satılmasına, seks köleliği yaptırılmasına, bundan KDV ve gelir vergisi alınmasına, bu pis necis gelirin devlet bütçesine konulmasına karşıyımdır. Bunu protesto etmeyen Kemalist ve İslâmcı Feministlere esef ederim.
49. Sabah namazına camiye cemaate gidenleri çok takdir eder, ellerinden öperim.
50. Ben geldim yerine sadece geldim diyenlere aferin derim.
51. Polemik yapmaktan, çoluk çocuğun ve cahillerin maskarası olmaktan hiç hoşlanmam.
52. Paralı ağlayıcı olmak istemem. Ağlayacaksam samimî ve parasız ağlarım.
53. Camilerdeki yürüyen kırmızı yazıları, kırmızı ışıklı namaz vakti levhalarını, avlulardaki WC Men Women one lira afişlerini hiç sevmem.
54. Bilhassa büyük camilerde güzel kokulu buhur yakılmamasını bir eksiklik olarak görürüm.
55.
yahu epeydir görünmüyordun nerelerdeydin gibi laflar eden kimselerin bulunmasına üzülürüm.
56. Âhir zamanda yaşadığımı, dünyanın bin türlü fitne fesat ve azgınlıkla dolduğunu, durumun kötü olduğunu görüyorum.
57. Bu devirde en büyük hizmetin ve himmetin insanların imanının kurtarılması olduğunu bilirim.
58. Dinin, dinî faaliyetlerin, dinî hizmetlerin politikanın üzerinde tutulmasından yanayım. 11 Haziran 2015
Türkiye nüfusunun çoğunluğunu Sünnî Müslümanlar oluşturmaktadır.
Kelle sayısı itibarıyla çoğunlukta olan bu Sünnilerin, kendi aralarında, birbirinde kopuk bin parçaya, hizbe, fırkaya cemaate ayrılmış oldukları, bunların bazısı birbirleriyle çekiştiği için, ağırlıkları yoktur ve egemen azınlıkların oyuncağı olmaktadır.
Sünnî Müslümanların Ümmet çatısı altında toplanmaları ve birleşmeleri gerekir. Bu Ümmetin başında kendisine biat ve itaat edilen râşid ve âdil bir Halife bulunması gerekir. Bu Halifenin Ümmet işlerini ehil kimselerle istişare ederek (danışarak) Kur’âna Sünnete Şeriata İslâm ahlâk ve bilgeliğine uygun şekilde görmesi gerekir.
İslâm dininin temel emir ve değerlerinden biri istikamet yani doğruluk ve dürüstlüktür. Sünnî Müslümanların doğruluk ve dürüstlük notu çok düşüktür. Onların doğruluk, dürüstlük, temizlik notları 10 üzerinden en az 7 olmadıkça kurtulmaları zordur.
Sünnî Müslüman kesim özeleştiri yapmamakta, kusur ve hatâlarını görmemekte, bütün kabahat ve kusuru dinsizlerin üzerine yıkmaktadır. Bu ise büyük bir noksanlıktır.
Birtakım Müslümanlar, ellerine imkan geçince haram rantlar ve gelirler elde ederek Kur’ân Sünnet Şeriat hükümlerini çiğnemişlerdir.
Haram yiyen bir toplum iflah olmaz.
Ahlâkı Kur’âna ve Sünnete uymayan bozuk bir İslâm toplumu yenilgiye, bozguna mahkumdur.
Dinî konuların mıncıklandığı, herkesin kendi kafasından konuştuğu Müslüman bir toplum kaos anarşi sıkıntı içinde yaşamaya mahkum olur.
Zinanın suç olmaktan çıkartılmasını, partiye zarar verir diye tenkit etmeyenler iyi ve şuurlu Müslüman değildir.
Papaza kızıp oruç bozanlarda akıl ve idrak yoktur.
Saf Müslüman halkı kaz gibi yolup, inek gibi sağarak akıllarınca ganimet toplayanlar, bu haram gelirlere helaldir diyenler kafir olur. Ganimet, cihad fi sebilillah yaparken elde edilen ve şer’î hükümlere göre taksim edilen maldır.
Zekatı Kur’âna Sünnete Şeriata fıkha uygun şekilde vermeyen Müslümanlar iflah olmaz.
Eski kiliseleri restore ettiren, yeni kiliseler yaptıran, hattâ sinagoglar bile inşa veya tamir ettiren İslâmcılar Ayasofyayı niçin açmadılar? Müslüman halk, bu konuda siyasî iktidara niçin baskı yapmadı?
Bediüzzaman’ın üzerinde en fazla durduğu konu birlik ittihad uhuvvet kardeşlik vifak ve tesanüttür. Peki, yirmiye yakın Nurcu grubu ne oluyor?
Tek bir Ümmet olamayan, râşid bir halifeye biat ve itaat etmeyen, İslâm medeniyeti ile medenî olmayan, bin parçaya ayrılmış Müslüman bir toplum sürü durumuna düşmüş olur ve birileri onları tasmalayıp istediği yere götürür.
Son seçimlerde Müslümanlara kan kusturmuş, camileri yıkmış satmış, İslâma barbarca saldırmış, Müslümanların temel hak ve hürriyetlerini çiğnemiş, inançları yüzünden nice vatandaşı asmış, müseccel azılı din düşmanlarını destekleyen sözde dindarlar görüldü. İçimizde böyleleri varken bizim iki yakamızın bir araya gelmesi çok zordur.
AK Parti tek başına iktidar olamayınca birtakım sabık mücahid sahtekarların rantları kesilecektir. İnşaallah beter olsunlar. 12 Haziran 2015
Müslüman bir kavim İslâm’a Kur’âna Sünnete Şeriata aykırı bir ideolojiyi benimserse kendi kuyusunu kendisi kazmış, bir tür intihar etmiş olur. Bu kaide Türkler için de Kürtler için de diğer bütün Müslüman kavimler için de geçerlidir.
Ülkemizdeki hiçbir Müslüman Kürdün ateistleri, zerdüştileri, İslâm ve Müslüman düşmanı Kriptoları desteklemeye hakkı yoktur. Hepsi değil, bir kısmı desteklerse ileride bunun cezasını sadece destekleyenler değil, hepsi çeker.
Müslüman, ezelde Allah ile ahd ü misak yapmış ve bunu dünyada hatırlamış kimsedir. Bu ahd ü misakını bozarsa başına çok belalar ve musibetler gelir.
Bugün ülkemizde dıştan Kürt görünen, gerçek kimlikleri ise başka olan çok sayıda (bir milyon ile iki milyon arasında olduğu söyleniyor) Kripto vardır. Müslüman Kürtler, bu Kriptolarla aralarına mesafe koymazlarsa ileride telafisi imkansız büyük zararlara uğrayacaktır.
Kriptolar elbette bir realitedir, atsan atamazsın, satsan satamazsın. Lakin bu realiteyi bilmek, bu konuda âdil tedbirler almak farzdır, elzemdir.
Ümmet birliğinin ve Hilafet müessesesinin olmadığı bu fetret devrinde Kürtlerin ülü’l-emri şunlardır:
Birincisi: İcazetli Sünnî ulema ve fuqaha… İkincisi: Yine icazetli ve Şeriata sımsıkı bağlı Sünnî tarikat şeyhleri… Üçüncüsü: İtikatları sahih, beş vakit namazı kılan, Şeriata bağlı ziyalı, alim, fazıl, ahlâklı, faziletli, mürüvvetli kimseler.
Kürtler bunları bırakıp Kriptoların, fâsık ve fâcirlerin, arivistlerin, teröristlerin, maceraperestlerin, zerdüstilerin peşine düşerlerse, telafisi mümkün olmayacak zararlara uğrayacaklardır.
Bendeniz Türküm ama Türkçü değilim, Kürt kardeşlerimden Kürtçü olmamalarını, Kürtçülük yapmamalarını isterim. Salih bir Kürdü, fâsık bir Türk’e tercih eden bir Müslümanım, uhuvvet-i İslâmiye taraftarıyım.
Uzak ve yakın tarihte İslâm’dan uzaklaşan kavimler belalarını bulmuşlar, büyük musibetlere mâruz kalmışlardır. Bunun hiç istisnası yoktur.
Türkiye parçalanırsa bundan Müslüman Kürtler de büyük zarar görecektir. Belki de en büyük zararı onlar görecektir.
Doğu ve güneydoğuda bazı bölgelerden kovulanların, göç ettirilenlerin yerini başka Müslümanlar almayacak, ileride dışarıdan gayr-i müslim nüfus getirilecektir.
Daha şimdiden Sünnî Kürtleri öldürmeye başladılar bile.
İstikbalde Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerlerde (Türkiye parçalanmadan) özerk bir İslâm rejimi, Darül İslâm kurulsa oraya hicret etmek isteyen ilk Türk bendeniz olurum.
Edirne’den Kars’a, Sinop’tan İs- kenderun’a kadar bütün Türkiye Kürtlerin de müşterek vatanıdır.
Allah bizden, Kur’ân’da, gayr-i Müslimleri dost ve velî (idareci) edinmememizi emr etmektedir. Bu emre aykırı hareket edenlerin işi zorlaşır, onlar esaret ve zilletten kurtulamaz.
Bundan yüz küsur sene önce bir kısım Arnavutlar (hepsi değil) Osmanlı birliğinden ayrılıp bağımsız bir devlet olmak istemişlerdi. Osmanlı yıkıldı, Arnavutluk bir ara İtalya’nın istilasına uğradı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra orada akıllara ziyan komünist ve ateist bir rejim kuruldu, Enver Hoca isimli çılgın diktatör 1966’da dini, imanı, ibadet etmeyi, ezan okumayı, çocukları sünnet ettirmeyi, cenazeleri yıkayıp kefenleyip namaz kılınmasını, oruç tutulmasını yasakladı. Birkaç tarihî bina dışındaki bütün camileri kapattırdı. Dinin D’sinden bile bahsedilmesini ağır bir suç saydı. Uzun yıllar boyunca Müslüman Arnavutlar kan kustular.
Kriptoların, Zerdüştilerin, Pakradunilerin tuzaklarına düşmemeleri için Kürt kardeşlerimi uyarıyorum. Müslümanların dostları sadece Müslümanlardır. Selam ederim. 13 Haziran 2015
SORU: Türkiye’de, İngiltere’deki gibi gerçek bir demokrasi olması mümkün müdür?
CEVAP: Değildir. Çünkü bizim sosyal, kültürel, tarihî, etnik yapımız gerçek demokrasiyle uyuşmaz ve bağdaşmaz. Bizde tam ve gerçek demokrasi olmaz, demokrasimsi bir sistem olabilir. O da görüldüğü üzere saat gibi çalışmaz. Hem biz bu demokrasimsi sistemi de kirletip berbat etmişizdir.
SORU: Somut bir örnek verebilir misiniz?
CEVAP: Bundan birkaç ay önce İngiltere’de genel seçimler yapıldı, neticeler belli olur olmaz, başarısızlığa uğrayan üç partinin lideri de istifa etti. Bizdekiler maşallah koltuklarına Japon zamkı ile yapışmışlardır.
SORU: Biz demokrasinin de içine etmiş sayılır mıyız?
CEVAP: Bunda hiç şüphe yoktur.
SORU: Türkiye için en uygun düzen, sistem, rejim nedir?
CEVAP: İslâmî bir rejimdir.
SORU: Böyle bir rejim kurulabilir mi?
CEVAP: Bugünkü kültür, ahlâk, karakter seviyemizle, sosyal yapımızla kurulamaz. Kısa zamanda onun da canına okuruz.
SORU: Bugünkü durum nereye gidiyor?
CEVAP: Kaosa, anarşiye, parçalanmaya, büyük bir krize gitmesinden korkuyorum.
SORU: Türkiye devlet ve halk olarak sağlıklı ve dengeli bir yapıya sahip midir?
CEVAP: Değildir. Sağlıklı olması için en başta devamlılık şartı bulunması gerekir, bizim yapımız ise tarihî kazalar ve ârızalar üzerine kuruludur. İkinci şart ülkedeki çeşitliliklerin arasında sosyal barış ve mutabakat olmasıdır, o da yok.
SORU: Bugün Türkiye’de vahim bir kriz var mıdır?
CEVAP: Bu olup bitenler vahim kriz değilse neye kriz diyeceğiz?
SORU: Bu krizin sebepleri nelerdir?
CEVAP: Birinci sebep Kemalizm ideolojisidir. Bu ideoloji, M. Kemal’in ölümünden sonra Dönmeler, Kriptolar, İslâm düşmanları tarafından çıkartılmış olup, ülkemizin Ortadoğu’nun Japonya’sı olmasını engellemiş ve kösteklemiştir.
SORU: Türkiye’ye kültür bakımından en büyük zararı veren hangi ârıza olmuştur?
CEVAP: Bin yıllık millî İslâmî yazımızın yasaklanıp, onun yerine Latin yazısının devlet terörüyle kabul ettirilmesi olmuştur. Bu dev(i)rim halkımızı hafızasız ve derin düşüncesiz bırakmıştır. Japonlar ise, bizim millî yazımızdan bin kere zor kendi yazılarını korudular ve dünyaya parmak ısırtan başarılara imza attılar. Yahudi veya Yahudisever Kemalistlere soruyorum: Yahudiler ve İsrail, İbraniceyi niçin İbranî alfabesiyle okuyup yazıyorlar?
SORU: Türkiye’nin düzelmesi mümkün müdür?
CEVAP: Pratik olarak mümkündür ama realitede uygulamada çok zordur. Bu düzelme ve ıslah için çok vasıflı, çok kaliteli, çok yüksek ahlâklı ve karakterli, çok kültürlü, çok firasetli elemanlardan oluşan kadrolara ihtiyaç vardır. İsim vereyim: Türkiye’nin çağdaş Salahaddin’lere, Şâmil’lere, Emîr Abdülkadir’lere ihtiyacı bulunmaktadır.
SORU: Ne yapmalıyız?
CEVAP: Müslümanlar tek bir Ümmet olsunlar, bu Ümmetin başında râşid ve âdil bir İmam bulunsun ve halk ona biat ve itaat etsin. Bütün Müslümanları, bütün ülkeyi ve halkı kapsayan mükemmel müşterek bir plan ve program yapılsın. İşler meşveret=danışma ile görülsün, Vasıflı Müslüman ve insan yetiştirmek için İslâm mektepleri ve Medreseleri açılsın. Herkes vazifesini yapsın ve zuhur edecek Mehdiyi beklesin. 14 Haziran 2015
Eğitim sistemi ve okulları iyi olmayan bir ülkenin siyaseti de iyi olmaz… Eğitim ve okullar kötü olacak, siyaset iyi olacak, böyle bir şey düşünülemez… Bugünkü siyasî, sosyal, kültürel durum neticedir, bunun sebebi ise eğitimdir.
İnternetten bir İmam-Hatip okulunun sitesini indiriniz, en yukarıda M. Kemal Paşa’nın resmini görürsünüz.
Türkiye’nin bugünkü durumunun ana sebebi Kemalist eğitim sistemidir.
Tevhidî İslâmî bir eğitim sistemi ve bunun okulları olsaydı, manzara böyle olmayacaktı.
Millî kimliğinin ana faktörünün İslâm olduğu bir ülkenin çocuklarına ve genç nesillerine doğru dürüst din eğitimi verilmezse netice böyle olur.
Sadece din eğitimi yeterli olmaz. Doğru dürüst, olması gereken şekilde, dört başı mâmur bir din eğitimi olmalıdır.
Türkiye’de gerçek din ve ahlâk eğitimi verilmiş olsaydı, ahlâksızlık bu kadar yaygın yoğun ve etkili olabilir miydi?
Her zaman söyler ve yazarım, bizim eğitim sistemimiz ne doğru dürüst bilgi ve kültür kazandırıyor, ne de güçlü bir ahlâk ve karakter terbiyesi verebiliyor.
Durum o kadar bozuldu ki, şu anda İslâm mektepleri açılmasına izin verilse ve Müslümanlar böyle okullar açsalar bile yüksek seviyede eğitim verilmesi mümkün olmaz. Okul binadan, dershanelerden, sıralardan, kara tahtadan ibaret değildir. İdarecilerin ve öğretmenlerin çok kaliteli olmadığı, öğrencilerin çok istidatlı olmadığı bir okula Din Mektebi tabelası asmakla o okul gerçek din mektebi olmaz.
İnternetten bakın, İngiltere’deki Eton Koleji’nin öğrencileri okul içinde frakla geziyor. 1440’tan bu yana o okula bir tek kız talebe alınmamıştır. Kızlar okumasın, kızlar için vasıflı okullar açılmasın demiyorum, bendeniz karma eğitime karşıyım.
Hani “Muallimler, ülkeye bakınız, eserinizi görünüz” mealinde bir laf vardır…
Öğretmenlerin hepsini suçlamak istemem ama Türkiye’nin bugünkü durumunun, bugünkü manzarasının, ideolojik Kemalist eğitim sisteminin eseri olduğunu söylemekten bıkmam ve geri kalmam.
Ülkemizde siyaset çok kirlenmiştir. Sebebi eğitim ve okullardır.
Ahlâksızlık yaygın hale gelmiştir. Sebebi kötü eğitimdir.
Ehliyetsizlik ve liyakatsizlik, emanetlere hıyanet, rüşvet, haram yeme, devlet ve belediye bütçelerinin hortumlanması… Hep kötü eğitimden, hep kötü okullardan…
İsveç’te Norveç’te Finlandiya’da Avusturya’da İsviçre’de Singapur’da bizdeki kadar hırsızlık ve yolsuzluk var mıdır? Yoktur, çünkü onların kendilerine göre güçlü bir eğitim sistemi, güçlü okulları, oralardan yetişip hayata atılan güçlü insanları vardır.
Bir ülkenin uluslararası ahlâk fazilet temizlik şeffaflık notu 10 üzerinden 5 ise, bunun sebebi okulları ve eğitim sistemidir.
Bugünkü kötülüklerden, pisliklerden, emanetlere edilen hıyanetlerden, haram yemenin yaygın hale gelmesinden, fuhuştan, bin çeşit azgınlıktan, fitne ve fesattan kurtulmak istiyorsak gerçek İslâm Mektepleri açmak zorundayız.
Başka kurtuluş, ıslah yoktur.
Nasıl okullar?.. Dünyanın önde gelen on beş okulunun listesini alacağız, onlar hakkında derin araştırmalar yapacağız ve onlara benzer, bizim İslâmî kimlik ve kültürümüze uygun güçlü okullar açacağız.
Bu okullardan Ömer b. Abdülaziz’ler, Salahaddin’ler, Şamil’ler, Emîr Abdülkadir’ler, Gazalî’ler, Barbaroslar, Mimar Sinan’lar yetişecek; bu ülkeye, bu halka, bu devlete lafla, edebiyatla değil, gerçekten hizmet edecek.
Hizmete başlarken bir ceketleri varsa, bitirirken yine bir, fakat eskimiş bir ceketle ayrılacaklar.
Biz Türkiye Müslümanları İslâmî eğitime, İslâm mekteplerine önem vermediğimiz, onları gündemimize koymadığımız, hayata geçirmediğimiz için bocalayıp duruyoruz. Bugünkü kafa ile daha çok bocalarız.
Her şeyi biz yaparız, biz biliriz, biz beceririz diyenlere: Haydi İngiltere’deki Eton College’e benzeyen kaliteli bir İslâm Mektebi açsanıza…15 Haziran 2015
Lâik ve Kemalist kadınlar, üzerinde “Resmî nikâh olmadan dinî nikâh olamaz” yazılı pankartlarla sokaklarda yürümüşler. Bu hanımlara iki sorum var. Birincisi: Aklınızı dinî nikâha takmışsınız, peki, hiç nikâhsız yaşayan çiftlere ne diyorsunuz? İkincisi: TC’nin resmî vesikalarla, KDV’li, gelir vergili yasal hijyenik (!) seks köleliği yaptırmasını niçin protesto etmiyorsunuz?
***
BÜTÜN yolsuzlukların üzerine gidilmelidir. Hiçbir yolsuzluk dosyası kapatılmamalıdır. Her ciddî belgeli ve şahitli iddia incelenmelidir. İddia doğruysa inceleme başlatılmalı, muhakeme edilmelidir. İddia iftiradan ibaretse kişiler aklanmalıdır. Bu isteğim hiçbir temiz kimseyi tedirgin etmez, gocundurmaz değil mi?
***
RAMAZANA birkaç gün kaldı.
İçinde bin aydan daha hayırlı bir vakit bulunan bu mübarek, kutsal aya yazık ki, hazırlanmadık. Kendilerini siyasete veren, dedikodu ve polemiklere kaptıran nice cemaat, tarikat, hizip, fırka, grup, parça veya şahıs içinden, bir teki bile Ramazan münasebetiyle çok faydalı, çok uyarıcı, çok aydınlatıcı bir broşür hazırlatıp, bundan milyonlarca nüsha yayınlamayı ve halka ulaştırmayı düşünmedi. Ya Rabbi, bu ne büyük gaflet, bu ne büyük noksan ve ihmaldir!..
***
BAZI muhterem kardeşlerimize: Ramazan tıkınma ve israf ayı değil, perhiz ve açlık ayıdır. Aklımızı başımıza toplayalım ve Kur’ân, Sünnet, Şeriat ve İslâm ahlâkı kriterlerine göre israf (savurganlık) olan her şeyden kaçınalım. İçkili ve fuhuşlu lüks mekânlarda riyalı, gösterişli, nifaklı ziyafetler vermeyelim.
***
MÜSLÜMAN belediyelere: Ramazanda yatsı ve teravih vaktinde eğlenceler, şenlikler, etkinlikler yapmak dindarlık değil, dinsizlik olur. Lütfen bunlardan kaçınınız.
***
RAMAZAN çadırlarının kapısına “Bu akşamki iftarı Filan oğlu filan kimse veya şu kurum vermektedir” yazısının görünecek şekilde yazılması ihlasa ve edebe aykırıdır. Böyle hayırlı işleri reklam konusu yapmamak gerekir. Allahü Teâlâ hazretleri her şeyi bilir, senin iftarını mı bilmeyecek? İftarı Allah rızası için veriyorsan, kapıya ismini veya şirketini yazdırma, ihlasına gölge düşürme. İhlas giderse hayrının ecrini ve sevabını alamazsın. Selam ve hürmet ederim.
***
LİSELİ bir gence: Sana bugün yaptığım bazı nasihatlerin çok doğru ve lüzumlu olduğunu bundan on beş sene sonra anlayacaksın ama vakit çok geçmiş olacak.
Tavsiye ediyorum: Anlamasan bile öğütlerimi tut. Bir an bile kayb etmeden hemen Osmanlıca öğrenmeye başla… Geleneksel sanatlarımızdan birini öğren… Özet olarak da olsa ilmihalini ezberle… İstanbul kültür ahlâk görgüsü nezaketi kibarlığı inceliği öğren… Mürüvvetli ol… Nefs-i emmârene savaş aç, kendini aklama temize çıkarma… Ehl-i Sünnetten kıl kadar ayrılma… Cep telefonu fetişisti olma… Namazı başında takke veya imame olduğu halde kıl… Her türlü holiganlıktan uzak dur… Biatlı ve itaatli ol… Parayı, malı, zenginliği ana değer olarak kabul etme, belanı bulursun… Dinî konuları tartışma… Kur’ân’dan kendi kafana, re’y ve hevana göre hüküm ve mâna çıkartma… Muvahhid ol, Muhammedî ol, Sünnî, Sevad-ı âzam Müslümanı ol…
***
Ramazandan önce aç karnına tartılınız. Bayramdan sonra yine tartılınız. Kilo vermişseniz ne âlâ, kilo almışsanız vah size, yazık size… 16 Haziran 2015
Elbette faziletli ve yüksek meziyetli insanlarımız vardır ama genelde biz Müslümanların ahlâkı İslâm’ın, Kur’ân’ın, Sünnetin, İslâm hikmetinin, örnek İslâm büyüklerinin prensiplerine, düsturlarına. emirlerine, tavsiyelerine uygun mudur?.. Genel ahlâkın ötesinde, hizmet ahlâkımız nasıldır?
İşlerimizin iyi gitmediğinden yakınıp duruyoruz. Sakın bu iyi gitmeme ahlâkımızla ilgili olmasın!..
İslâm dininin başlı başına bir ahlâk sistemi vardır. İslâm ahlâk demektir. Biz bu konuda 10 üzerinden kaç not alırız acaba? 3 mü, 4 mü?.. 5 alabilir miyiz?
Ümmet birliği ve ittihad ahlâk meselesidir. Bizde birlik ahlâkı var mıdır?
Bizde uhuvvet-i İslâmiye (İman kardeşliği), tesanüd, vifak, kardeşlerimizi sevme ve destekleme ahlâkı mevcut mudur?
Hizmet ahlâkı demiştim. Biz İslâmî hizmetleri ihlasla ücretsiz mi yapıyoruz, yoksa bunları paraya, maddî menfaate endeksli hale mi getirmişiz. Parasız yapanların nispeti kaçtır, paralı yapanlarınki kaçtır?
Hizmetin içine benlik girince ihlas uçup gider bir kuş gibi. Biz Kur’ânî ve İslâmî hizmetlerin içine ene’mizi karıştırıyor muyuz?
Aile içinde ahlâkımız nasıl. Kocalar karılara, karılar kocalarına, ebe- veyn çocuklarına, çocuklar anne babalarına zulüm ve eziyet ediyor mu?
Lisan ahlâkı konusunda durumumuz nedir? Yalan söylüyor muyuz, iftira ediyor muyuz, gıybetle aramız nasıl? Ölü kardeşimizin etini yiyor muyuz, yemiyor muyuz?
Göz zinası konusunda ahlâkımız nedir? İyi miyiz, kötü müyüz? Başkalarının karılarına, kızlarına, bacılarına hangi gözle bakıyoruz? Bakıyor muyuz, bakmıyor muyuz?
Bizde siyaset ahlâkı var mı? Siyasilerimiz ne kadar ahlâklı. Seçmendeki ahlâk nasıl?
Komşuluk ahlâkı… Trafik ahlâkı… Çarşı pazar ahlâkı… Okul ve üniversite ahlâkı…
İslâm ahlâkı, herkesin içinde açıkta yiyip içmeyi uygun görmüyor, bunu yapanlara mürüvvetsiz diyor. Biz bu mürüvvetsizlerden miyiz?
İhtiyacın ötesindeki lüks otolar, telefonlar, çarpık hayat tarzı, israf ve tebzir hep ahlâksızlıktır. Bu konuda notumuz kaç üzerinden kaçtır?
Okullarımızda, üniversitelerimizde ahlâk…
Riba ile aramız nasıl?..
Ya cihad ahlâkımız?..
Yağcılık yalakalık meddahlık dalkavukluk…
Bizde zalimlere karşı doğruları haykırma ahlâkı ne kadardır?
Cami ahlâkı… Sohbet ahlâkı… Tarikat ahlâkı…
İslâm baştan sona ahlâktır… Resulullah (Salat ve selam olsun ona) Kur’ân ahlâkının mücessem âbidesidir…
Ah İslâm ahlâkı!.. Ah Kur’ân ahlâkı… Ah Peygamber ahlâkı!.. Ah Selef-i Sâlihîn ahlâkı… Ah evliyaurrahmanın ahlâkı!.. Vah bizim onlara uymayan ahlâkımız!..
Bir senaryo: Normal sabahlarda içinde elli kadar cemaat bulunan şehrin en büyük camii hakkında çok zengin İyilikler Vakfı şöyle bir ilan verse: Önümüzdeki filan günün sabahında namazı bu camide kılacak her Müslümana, Brunei Sultanlığı namaz fonundan 500’er lira verilecektir… Kaç kişi gelir acaba? İzdiham olur mu, ezilenler, kırılan camlar, kapılar… Ah, sabah namazı ahlâkımız!.. 17 Haziran 2015
EHL-İ Sünnet hassasiyeti olmayan birileri, az buçuk ilimleri olsa bile vahim yanlışlar yapmaktan kurtulamıyor.
Bazı zamane hocaları baltalarını taştan taşa vuruyor.
Büyük yanlışlar yapınca da tenkide uğrayan yazılarını internetten kaldırıveriyorlar.
Din konusunda büyük ve vahim yanlışlar yapılması, bir kurumdaki hazretleri pek ilgilendirmiyor ki, reddiye yazdıkları, düzelttikleri, tashih ettikleri yok.
Derin dış güçler, Türkiye’yi Ehl-i Sünnet çizgisinden çıkartıp, light ve ılımlı İslâm’a geçirtmek için sinsice çalışıyor.
En bozuk ve yıkıcı fikir şudur: Şimdi Sünniliği ve Şiiliği, mezhepçiliği bırakalım, Kur’ân Müslümanı olalım.
Ehl-i Sünneti bozuk fırkalarla, Haricilikle Mutezile ile bir tutuyorlar.
Ehl-i Sünnet İslâm’ın, Kur’ân’ın, Muhammedî tebliğin doğru yorumudur. Yanlış yorumlarla bir olur mu hiç?
Bozuk fırkalar içinde bir Gurabiyye fırkası vardır ki, inançları akıllara ziyandır. Şöyle diyorlar: Peygamberlik Hz. Ali’nin hakkı idi. Hz. Ali ile Hz. Muhammed birbirlerine iki karganın benzediği gibi benzerdi. Bu yüzden Cebrail şaşırdı da, vahyi Hz. Ali’ye getireceğine Hz. Muhammed’e getirdi. Ehl-i Sünnet bu şaşkınlar fırkasıyla bir tutulur mu?
Ehl-i Sünnete ters düşen bozuk fırkaların hiçbiri, ihtilaflı hiçbir meselede haklı değildir. Hepsinde Ehl-i Sünnet doğrudur, haklıdır.
Bazı ilahiyat fakültelerinde Kelam profesörleri öğrencilere, “Size çeşitli mezhep ve fırkaların görüş ve inançlarını anlatacağım. Hangisi doğrudur demeyeceğim. Siz karar verirsiniz” mealinde laflar ediyormuş.
Ölmüş, taraftarı kalmamış Mutezile mezhebi hortlatıldı.
1400 yıllık İslâm tarihinde zuhur etmiş en kötü fırka olan Tarihsellik, Fazlurruhmancılık fırkasının el altından harıl harıl propagandası yapılıyor.
Küfür ve nifak güçleri Şeriatsız bir İslâm türetmeye çalışıyor.
Geçen Ramazanlarda olduğu gibi bu sene de teravih namazını inkâr edenler yaygara kopartacaklar.
Yine güneş batmadan oruç açanlar, güneş doğuncaya kadar sahur yiyenler görülecek.
Bazı yerlerde bid’atçi reformcular, cumanın farzından sonra sünnet ve zuhr-i âhir namazı kıldırtmıyorlar, hemen tesbihata başlıyorlar.
Ehl-i Sünnet camiası sapık, bozuk, yanlış inanç, görüş, fetva ve iddialara yeterli cevap veremiyor. Çünkü birlik yok, Ümmet teşkilatı yok, bir İmam-ı Müslimîn, hocalar arası işbirliği yok.
İbn Teymiye’yi imam kabul edenlerin tahribatı sinsice oluyor. İbn Teymiye’nin elbette ilmi var ama ilmi kadar aklı olmadığı için aşırılıklara, gulüvve sapmıştır. O, Ehl-i Sünnete imam olamaz.
Vehhabilik selefilik postuna bürünmüş, taraftar topluyor.
Almanya’da bazı ilahiyat profesörleri, Ehl-i Sünnet İslâmlığına oryantalistlerden daha şiddetli saldırıyor.
Her şey paraya, maddî menfaate endekslenmiş vaziyette. Allah rızası için ihlasla, ücretsiz hizmet edenler azınlıkta.
Ehl-i Sünnet yıkılırsa din de yıkılır. Nicemiz bunun farkında değiliz. 18 Haziran 2015
Ehl-i Sünnet Müslümanı Hulefâ-i Râşidîn’i, Aşere-i mübeşşere’yi, Ashab-ı Bedr’i, Ezvac-ı Mutahhareyi, Ehl-i Beyt-i Mustafa’yı, Âl-i Muhammed’i, Ashab-ı Güzin efendilerimizi sever, onlara çok hürmet eder, onlara toz kondurmaz, bütün Ashabın hukukuna riayet eder.
Bin dört yüz yıl önce onların arasında zuhur etmiş ihtilaflar konusunda kesin hüküm vermeyiz, bunu Allaha Tealaya havale ederiz.
Hz. Ebubekir Peygamberlerden sonra insanların en hayırlısıdır. Onu tenkit etmeyiz.
Hz. Ömer, Peygamberlerden sonra insanların hayırda, velayette ikincisidir, ona dil uzatmayız.
Hz. Osman hayırda ve velayette üçüncüdür. Onun hatırasını incitecek laf etmeyiz.
Hz. Ali efendimiz dördüncüdür. Efendimiz ilmin şehri, o da kapısıdır. Onu da çok sever ve sayarız, hürmette hiçbir şekilde kusur etmeyiz.
Haseneyn (H. Hasan ve Hz. Hüseyin) Efendilerimizi, Hz. Fâtima annemizi çok severiz, onlar başımızın taçlarıdır.
Bırakın Ehl-i Beyti, Ashabı, biz Resulullahın kedisini, devesini, atını bile severiz. Ah, onun kedisini görsem de ayağının tozlarını yüzüme sürsem.
Osmanlılar Hulefa-i Râşidîn radiyallahu anhüm ecmaiîn efendilerimizi, Haseneyn hazretlerini öylesine severlerdi ki, onların isimlerini camilere levha yapıp asmışlardır.
Resulullah Efendimiz “Benim ve Râşid Halifelerimin sünnetine uyunuz” buyurmamış mıdır?
Hz. Ali ile Hz. Ömer Efendilerimizin araları açıkmış. Bırakın bu yalanları, hezeyanları, iftiraları. Hz. Ali efendimiz kızını Hz. Ömer’e vermiştir. Dört halife birbirlerinin vezirleri idi.
Bizim sevaplarımız onların hatalarına denk olmaz.
Keşke onlara mülaki olmuş olsaydık da, binitlerinin ayaklarındaki tozları başımıza, yüzümüze, alnımıza sürerek bereketlenseydik.
Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimizi kırmak ve üzmek istemeyenler, başta Dört Büyük Halife olmak üzere Ashab-ı Kirama dil uzatmasın.
Hz. Osman, bir keresinde İslâm ordusuna o kadar yardım etmişti ki, Resulullah efendimiz onun için “Bundan sonra Cehennem ateşi Osman’ı yakmaz” buyurmuşlardı.
Yâr-ı gâr-i Mustafa Hz. Ebubekir Sıddiyk Kur’ân’da övülüyor. Onu tenkit ve tahkir etmek ne büyük bir küstahlıktır.
Efendimizin mescid-i saadetlerini temizleyip süpüren siyahî bir kadıncağız vardı. Bir gün Resulullah efendimiz, onu göremiyorum, nerededir diye sorduklarında “Efendim o vefat etti, cenazesini kaldırdık defn ettik dediklerinde”, “Niçin bana haber vermediniz” buyurmuşlar ve gıyâbında cenaze namazı kılmışlardı. İşte bu zamanın en büyüklerinin rütbesi bile o naçiz kadıncağızın çok altındadır. Çünkü o sahabelerdendi.
Sahabeleri sevmek büyük nimettir, azim şereftir.
Onlara dil uzatmak, küfre kadar götüren bir nasipsizlik ve nankörlüktür.
Mustafa’yı seven, Ashabını ve yâranını da sever. Ehl-i Beytini sever, Âl-i abasını sever. Kedisini, devesini bile sever. Üzerinde oturduğu hasırı, naleynini, asâsını, eşyasını sever.
İmanı ve akl-ı selimi olan Resulullahı hiç üzer mi, hiç ona eza verir mi?
Allah hepsinden razı olsun. Onlar gökteki yol gösteren yıldızlar gibidir. Hangisi rehber alınırsa kişi hidayet bulur.
Aman kardeşim, Ashaba dil uzatan sapıkların peşine düşme, onlara aldanma kanma.
Hepsine hüsn-i zan et.
Onlar Peygamberler gibi mâsum değildi ama bazısı mahfuzdu, korunmuştu. Onların şefaatçileri Resulullahtır. Sakın ihtilaflara karışma. Onları Allaha havale et. Onların kusurlarını arama, sen kendi günah ayıp ve kusurlarına baksana!.. Sen, “Ben Allahı, Resulünü, onun Ashabını, Ehl-i Beytini, yârânını sevenlerdenim” diyenlerden ol. Bu sevgi, rahmete uğramana, affına, şefaate, ebedî saadetine sebep ve vesile olur inşaallah. 19 Haziran 2015
Fanatik, holigan, militan o biçim Müslümanı bir koltuğa oturtmuşlar, bileklerine, alnına, sağına soluna kablolar bağlamışlar, onlar da ibreli bir manometreye ulaşıyor. Müslümana bir şeyler söylüyorlar, ibrenin oynamasına kağıt üzerindeki grafiklere bakıyorlar.
Ümmet birliği, iman kardeşliği, uhuvvet=kardeşlik… İbrede oynama yok.
Allah’tan korkmak, Allah’a itaat etmek… İbre belli belirsiz, nazlı nazlı kıpırdıyor.
Hilafet, imamet… İbre ölü gibi, hiçbir kıpırdanma yok.
Hüsn-i hatime diyorsunuz, ibrede hiçbir hareket yok.
İslâm devleti diyorsunuz, ibrenin kıpırdayıp kıpırdanmadığı anlaşılmıyor.
Koltuktaki zatın cemaatinden, tarikatinden, hizbinden, fırkasından bahsediyorsunuz… İbre çılgınlar gibi hareketleniyor, kağıda çizilen grafikler, sekiz şiddetindeki bir zelzelenin zikzakları gibi… İbre böyle hareketlenirken bizimki ihtilaçlar, sarsıntılar içinde kıvranıyor, gözleri fal taşı gibi açılıyor, ağzı köpürüyor.
En son bizimkinin Hazretü’l-Hazeratından bahsedilince, ibre görülmemiş bir şekilde hareket ediyor, bir sağa bir sola şiddetle sallanıyor ve manometre param parça oluyor, ibre bir yana uçuyor, yaylar, zemberekler, vidalar sağa sola savruluyor.
Mizah yaptığım için beni bağışlayınız, maalesef dengesizlik arttı.
(salat ve selam olsun ona)
Bir kısım Müslümanları kimler, hangi zihniyet böyle dengesiz hale getirmiştir?
Dengeli Müslümanın birinci hassasiyeti, Hak Teala ile ilgili konulardır. Dengeli Müslüman, Allah’tan korkar, O’nu sever, O’nu tesbih ve tenzih eder.
İkinci hassasiyeti Resulullah efendimizle (Salat ve selam olsun ona) ilgilidir. Dengeli Müslüman ona biatlidir, ona itaat eder, onunla irtibatlıdır. Efendimize dil uzatılınca son derece rahatsız ve tedirgin olur, en uygun şekilde gerekli tepkiyi gösterir.
Dengeli Müslümanda ümmet şuuru vardır.
Onda Hilafet hassasiyeti vardır. O, zamanın imamına biatlidir.
Dengeli Müslümanın elbette çok hürmet ettiği, kendisinden çok faydalandığı bir hocası, şeyhi, mürşidi olabilir, olması tavsiyeye şayandır ama bu muhterem zatı her şeyin üzerinde görmez.
Dengeli, sağduyulu, akıllı, firasetli Müslüman hiçbir konuda holiganlık yapmaz.
Vasıflı Müslüman hikmet sahibidir. Vasıflı Müslüman eşittir iyi insan.
Hepimize, İslâm’ın orta yolunda yürümeyi nasip buyursun. 20 Haziran 2015
Her hizmetin bir talimatnamesi tüzüğü olduğu gibi Din İman Kur’ân mukaddesat hizmetlerinin de talimatnamesi olmalıdır. Böyle bir talimat ve tüzük olmaması büyük bir eksikliktir.
Talimatnamesiz ve tüzüksüz yapılan hizmetler israfa sebep olur. Bunlarla nihaî amaca ulaşılmaz.
Yakın tarihimizde yüz milyarlarca dolar tutarındaki hizmet paralarının bir kısmı talimatsızlık, plan ve programsızlık yüzünden israf, çarçur ve heba edilmiştir.
İslâm’a hizmet etmenin de bir etiği ve metodu vardır.
İslâm ahlâkına aykırı olarak yapılan hizmetler hizmet değildir, aldatmacadır.
İslâmî hizmet talimatnamesinin maddeleri, prensipleri nelerdir?
1- Hizmet, Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle ve ihlasla yapılmalıdır. İhlassız hizmet sahte hizmettir, bereketi olmaz.
2- İlimsiz hizmet olmaz. İslâm ilimlerini bilecek, İslâmı öğrenmiş olacak, İslâmı hayata uygulayacak ki, hizmet edebilsin. Cahiller hizmet yapamaz.
3- Din iman Kur’ân hizmetleri sahih Ehl-i Sünnet ve Cemaat akidesi ile yapılır. Bid’atle, sapıklıkla, yamuklukla, ahlâksızlıkla, faziletsizlikle hizmet olmaz.
4- Hizmetler hizmete ehliyetli ve liyakatli kimseler tarafından yapılmalıdır. Ehliyetsizlere din iman Kur’ân hizmeti yaptırmak hezimete sebep olur.
5- Din İman Kur’ân hizmetleri kişilerin şahsen zenginleşmesine, para toplamaya alet edilemez. Böyle yapanlar hizmetkar değil, dolandırıcıdır.
6- Kutsal hizmetler birtakım adamların şahsî prestij, ün ve nüfuz kazanmalarına alet edilemez.
7- İslâm hizmetleri birtakım ahlâksız arivistlerin riyaset ihtiraslarına alet edilmemelidir.
8- İslâm’da başkanlığa talib olmak haramdır.
9- Bazı hizmetkarlara, ruhsat ve fetva ile geçinmeleri için maaş ve ücret verilebilir ama hizmetler asla ve asla zenginleşmeye, köşeyi dönmeye, voli vurmaya alet edilemez.
10- Din ve mukaddesat sömürüsü yapmak, karı satmaktan daha adice ve alçakça bir iştir. Böyleleri hizmetkar değil eşkıyadır.
11- Hizmetler planlı ve programlı olmalıdır.
12- Hizmetlerde ehemm mühimme tercih olunmalıdır.
13- Kur’âna, Sünnete, Şeriata, fıkha, İslâm ahlâkına aykırı hizmet olamaz.
14- Hizmetler Ümmetin alim, fazıl, ehliyetli, bilge, güvenli kimseleriyle istişare edilerek yapılmalıdır.
15- Hizmet edenler hizmet için toplanmış, ortaya konulmuş paraları yiyemez. Yerlerse, bunları zimmetlerine geçirirlerse hırsız ve emanet haini olurlar.
16- Küfre rıza gösterenler hizmet edemez.
17- Edilmesi küfür olan yeminleri edenler, bu konuda ellerinde geçerli fetvalar ve ruhsatlar yoksa hizmet edemez.
18- Allah için kurban, küp için kavurma zihniyetiyle hizmet olmaz.
19- Hiçbir ihlaslı hizmetkar, hizmet esnasında zenginleşemez.
20- Gerçek hizmetkar, on beş sene önce bir ceketle başladığı hizmetten, yine bir ceketle ayrılır.
21- Hizmet ahlâkının örnek ve modeli Resulullah Efendimizdir (Salat ve selam olsun ona).
22- Hiçbir hizmetkar cahil ve saf halkı soyarak ganimet toplayamaz.
23- Ganimet ancak harbî kafirlerden alınır.
24- Meşru ganimet, şer’î taksim yapılıp dağıtıldıktan sonra helal olur.
25- Ganimet malını çalan, saklayan, zimmetine geçiren gulül yapmış olur. Resulullah böylelerinin cenaze namazını kılmamıştır.
26- Camilere halı sermek, minarelere hoparlör takmak, cami avlusuna veya altına WC yapıp kullananlardan para almak, meşruta-lojman yaptırmak, klima ve kalorifer, bol şerefeli uzun minareler, din baronlarına lüks otomobiller almak, onları öven kitaplar yayınlamak, tarikat veya sekt reklamı veya holiganlığı yapmak gibi işler hizmet değildir.
27- Müslümanlar üniter bir Ümmet birliği ve teşkilatı içinde hizmet edebilirler. En büyük hizmet, Ümmet teşkilatını kurmaktır. Bugünkü tefrika, çekişme, fırkacılık içinde yeterli hizmet yapılamaz.
28- Hizmetler ve bilhassa hizmet için toplanan paralar, Ümmet çapındaki Meclis-i Hidemat tarafından denetlenmelidir.
29- Hizmetler, elden geldiği kadar şeffaflık ve temizlik ortamında yapılmalıdır.
30- Müslümanların büyük çoğunluğu âdil ve râşid bir İmama biat ve itaat etmediği ve hizmetler Şûra Meclisi denetimi altında yapılmadığı müddetçe, doğru dürüst ve nihâî zafere ulaştıracak etkili hizmetler yapılamayacaktır. 21 Haziran 2015
Mustafa Kemal Paşa… Moiz Kohen Tekin Alp… ABD’de yayınlanan
adlı Yahudi gazetesinde
Ben Avi’nin Kudüs’te basılmış iki ciltlik İbranice kitabındaki bilgiler…
Elde daha bir sürü perakende malûmat var… Peki, bütün bu unlar, yağlar, şekerler bir araya getirilip de ciddî bir araştırma kitabı niçin yayınlanmıyor? Bu memlekette tarihçi mi yok? Araştırmacı mı yok?
Bendeniz gayr-i ciddî polemik kitabı istemiyorum, seviyeli ilmî araştırma istiyorum. Taraf tutulmasın, ortaya tarihî gerçekler konulsun. İddialar doğru mudur, yanlış mıdır, bunun muhakemesi, analizi, tenkidi yapılsın.
niçin el atılmıyor? Yasak mıdır, tabu mudur? Gerçek doğum tarihi nedir? Gerçek doğum yeri nedir? Gerçek babası kimdir? Babası gibi gösterilen zat kimdir?
sözü gerçek midir, uydurulmuş mudur?
Bırakın şu küfürbaz bayağı kimseleri, ben objektif tarih kitabı istiyorum. Küfür, hakaret olmasın, sadece gerçekler yazılsın. Konu çok mühim olmasa ısrar etmeyeceğim ama çok hayatî bir mevzudur bu.
Yahu, o zatı seven veya sevmeyen beyler! Cart curtu, zart zurtu bırakın da dört başı mamur bir tarih kitabı yazın, yakın tarihimize ışık tutun biraz. Bu hizmeti yapıp yapmamak sizin keyfinize kalmış bir iş değildir, vazifenizdir.
Siz hüküm vermeyin, hükmü kitabınızı okuyan versin. Aydınlatın, bilgilendirin bizi…
Niçin niçin niçin,
hazırlanmıyor?
Böyle bir hizmeti yapmak Müslüman tarihçilerimizin, ziyalılarımızın vazifesi değil midir? Bu işi yaparken yerli ve yabancı bütün arşivlere inilecek, belki yüz bin belge, fotoğraf elden geçirilecektir.
Bu kitaba tek bir yalan, iftira sokulmayacaktır. Bu ansiklopedi ve ona benzer ciddî yayınları yapıp yapmamak Müslüman ziyalılara kalmış bir iş değildir. Yapmaya mecburdurlar.
ne zaman hazırlanıp yayınlanacaktır?
On büyük cilde sığar mı acaba?
On ciltlik Türk Edebiyatı Ansiklopedisi…
On ciltlik Türkiye mimarîsi Ansiklopedisi…
Hepsi maroken ciltli, lüks kâğıda basılmış, bir sayfasında orijinal Osmanlıca metin, öbür sayfasında Latin harfleriyle transkripsiyonu bulunan, 250 kitaplık dillere destan bir Divanlar külliyatı…
İmkânı olanlar, parası olanlar, ellerinde fırsat bulunanlar. Niçin bu hizmetleri yapmıyorsunuz? Bekliyoruz. 22 Haziran 2015
Nice ülke insanları, eğimli araziye taşlardan setler yapıp ovalardan getirdikleri toprakla dolduruyor ve buralarda bin zahmetle tarım yapıyor, ürün alıyorlar.
Bir de bize bakın. Tarım arazilerimizi doğru dürüst ekmiyoruz ve her yıl üç milyon tondan fazla ekmeklik buğdayı dışarıdan satın alıyoruz.
Bizden kat kat zengin, çalışkan, üretici, eğitim ve üniversitelerde ileri, otomobil sanayiinde dünya birincisi Japonya halkı küçük meskenlerde oturuyor, bu evlerde mobilya yok, bize göre çok sade ve mütevazı yaşıyorlar.
Bir de bize bakın.
Güney Kore cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları, büyük bürokratları yüzde yüz millî ve yerli Kore arabalarına biniyor. Bizimkiler ise, dünyanın en lüks şatafatlı israflı cafcaflı Mercedesleriyle geziyor. Millî arabamız yok ki, binsinler.
Otuz bin nüfuslu bir Anadolu şehrine gidiyorsunuz. Oradan bir hatıra eşyası satın alıp götürmek istiyorsunuz.
Arıyorsunuz, yok böyle bir şey. O şehirdeki ıvır zıvır Çin eşyası satan dükkana giriyorsunuz. Bin çeşit mal var. Bunların on beş yirmi kadarı hatıra olarak almaya değer az buçuk sanatlı eşya. Bir adet terra kota şekerlik alıyorsunuz. Fiyatı da çok ucuz.
Norveç’e gidiyorsunuz. Dünyanın en zengin ülkesinde, bizdeki kadar lüks pahalı israflı otomobil göremiyorsunuz. Halk genellikle ikinci el Volvo’lara biniyor. Çok zenginler ve çok çalışkanlar. Hem de oldukça dengeli ve idareli bir hayat sürüyorlar.
Singapur’a gidiyorsunuz. Bu 600 küsur kilometre karelik devlet, nizamda intizamda düzende sanki bir dev. Orada trafik konusunda en ufak bir falso yapmak şansı yok. Yere kağıt bir mendil, hattâ bir kibrit atan yanıyor, ağır ceza ödüyor. Kurallar bir İsviçre saati gibi tıkır tıkır işliyor, işletiliyor.
Bir de bize bakın.
Yeni Zelanda, Danimarka gibi Hıristiyan ülkeler dünya temizlik, şeffaflık, siyasî ve idarî ahlâk, fazilet anketlerinde birinciler, 10 üzerinden 9 küsur not alıyorlar. Oralarda da istisnaî olarak suç işleniyor ama bizdeki gibi yaygın, yoğun ve genel değil. Suç işleyenler paçalarını polisin ve adaletin pençesinden kurtaramıyor.
Bir de şu Müslüman memleketin haline bakın.
Madrid’e gidin, şehrin üçte biri parklar, bahçeler, korular ile kaplı. Halk nefes alıyor, şehir nefes alıyor. Bütün Avrupa başkentleri, şehirleri böyle. Her yer yeşillik, her yerde havuzlar, yapay göller.
Bir de İstanbul’a bakın. Korkunç, içler acısı bir beton Sahra-yı Kebirine dönmüş. Rantçılar her yeri talan etmiş.
Nefes alacak, huzur içinde vakit geçirecek bütün yeşil alanlar tahrip edilmiş. Bir zelzele olsa, evleri yıkılan veya hasar gören milyonlarca halk nerede barınacak, çadır kuracak?
Medeni bir ülkede birtakım sahtekarların şeker, glikoz, mısır şurubu içine bal boyası ve bal aroması koyup, büyük reklamlarla satmaları, halkı hem aldatmaları, hem da sağlığına zarar vermeleri mümkün müdür?
Mümkün değildir. Bir de bize bakınız. Yakalananlara küçük gülünç bir ceza kesilir ve bir hafta sonra herifler aynı işe devam eder.
Bütün medenî ülkelerde, o ülkenin diliyle, yahut dilleriyle 1928’den önce yayınlanmış kitapları romanları hikayeleri basılı malzemeyi halk okuyabilir ama böyle bir şey Türkiye’de mümkün değildir. Yazı alfabe devrimi diye akıllara ziyan bir zorlama yapılmış, bin yıllık millî yazımız yasaklanmış, Latin yazısı Türk yazısı diye empoze edilmiştir.
Peki, aynı şeyi Japonlar niçin yapmadı? O zor millî yazılarıyla nasıl bu kadar ilerlediler? Haaa, İsrail niçin Latin yazısıyla okuyup yazmıyor da kendi millî ve dinî İbranî yazısını hassasiyetle koruyor?
Latinciler, yukarıdaki sorularıma cevap verebilir misiniz?
İspanya’da eski Endülüs camileri Katolik kilisesi olarak kullanılıyor da, bizdeki Ayasofya niçin camilikten çıkartılmıştır?
İngiltere hem krallık, hem de orada laiklik yok, din devlet birliği var. Hükümdar hem devletin başı, hem de millî Anglikan kilisesinin başı. Orada krallıkla, din devlet birliğiyle demokrasi, insan hakları, olanca hürriyet oluyor da şu bizim laik ve Kemalist rejimli Türkiye’mizde niçin olmuyor?
İngiltere’nin Büyük Britanya kısmında, 1944’ten bu yana, bütün kolejlerin kiliselerinde her sabah, dersler başlamadan önce ayin ve ibadet yapılıyor, dua ediliyor ve öğrencilerin tamamının bunlara katılması mecburî. (Pek istisnâî olarak, anne ve babası istemezse, yazılı dilekçe veriyor… Katolikler, Müslümanlar ve Museviler kendi dinlerince ibadet ediyor.)
Ya bizde…
Danimarka, Hollanda, İngiltere gibi ülkelerde halkın bir kısmı bisikletle seyahat ediyor. Bazen bir bakanı bile bisiklet üzerinde pedal çevirirken görebiliyorsunuz. Her yerde bisikletlilere ait özel yollar var. Bu sayede trafik oldukça rahat.
Ya bizde, ya bizde.
Bütün medenî ve yazılı kültürlü ülkelerde cep telefonu öncelikle bir ihtiyaçtır.
Bizde ise bir statü ve gösteriş aleti olmuştur. Cebinde bir liralık bir kalemi olmayanlar üç bin liralık telefonlarının ekranlarına saatler boyunca hayran hayran aval aval bakıp duruyor. 23 Haziran 2015
üniversite öğrencisi bir kız şu mübarek Ramazan ayında görünür bir yerde herkesin içinde
Gören iki kişi, ayıptır böyle yapmayın demiş. Tartışma çıkmış.
Sokakta halkın içinde sigara içen kızın,
demesi iyi olmaz mıydı?
Benim çocukluğumda gençliğimde
Bendeniz Hindistan’da Mecusilerin kutsal şehri
gitsem, kaldırımın ortasına yatmış geviş getiren ineğe hışşşt bile demem. Aksine elimle onu okşarım… Mecusiler ineği kutsal sayarlar.
Militan İslâm düşmanları fitne fesat çıkartmak için provokasyon yapıyor.
Toplu taşıma vasıtalarında birbirlerine sarılıp öpüşen çiftlerin bir kısmı bu kategoriye dahildir. Biraz edepli olsanıza diye laf eden çıkarsa,
diye yaygara kopartırlar.
Kaç sene önceydi. Liseli bir kız geceleyin bir erkeğin evine gitmiş ve öldürülmüştü. Zamanın başbakanı
deyince Dönme medya kızılca kıyamet kopartmıştı.
Şu mübarek Ramazan’da İstanbul fitne fesat günah yuvası… Nehar-ı Ramazan’da alenen yiyenin içenin haddi hesabı yok…
Son cuma namazında camiden çıktım,
merhaba hocam diye bağırdılar.
Göz zinası yüzünden halkın çoğunda
diye bir şey kalmadı.
Ne kadar para kazanmışlar bilmiyorum.
Bir Müslümanı gördüm,
diye burnundan soluya soluya konuşuyordu. İki saat sonra başka bir Müslümanın,
dediğini işittim.
Birtakım aşırı bid’atçiler teravih namazının nerdeyse yasaklanmasını isteyecekler. İnsanların en büyüğü ve şereflisi olan Resul-i Kibriya efendimiz (Salat ve selam olsun ona) bir kere mi’raca yükseldi, ismini vermeyeceğim o mübarek ise gökten yere hiç inmiyor.
Şeriat elden gitmiş, din iman gidiyor, ahlâk yerlere serilmiş. Birileri
diyor.
Yeni icat tespihler çıkmış, parmağını dokununca kendiliğinden subhanallah diyormuş… Cep telefonuna benzeyen bir alet yapmışlar, özel hazırlanmış Kur’ânın satırlarına dokununca oradaki ayeti okuyormuş.
Filan kardeşimizin iftara doğru şekeri ve tansiyonu çok düşmüş, başı dönmüş; mükellef bir iftardan sonra ikisi birden füze gibi fırlamış.
Dinsizin biri
demiş. Peygamberimiz
buyurmuşlar.
Ramazan’dan önce Fatih’te Atpazarı’nın altındaki tarihî camide bir akşam namazı kılmıştım. Namaz kıraati ve tesbihat harika idi.
Bir buçuk ay önce bir yatsı namazına
de çok güzel bir ezan dinledim. Yanımdaki anlayan zat,
Büyük camilerimizden birinde fevkalade güzel sesi, edası, üslubu olan bir müezzin ezan okudu.
sağ olsa, bir yerde yatsı ve teravih kıldırsa, bendeniz de gitsem ne iyi olur?
İmam öyle güzel okumalı öyle güzel kıldırmalı ki, her selamdan sonra cemaat, içinden
diye üzülmeli.
Hoparlörler sonuna kadar açılmış…
Kadınlar kısmından ciyak ciyak çocuk sesleri geliyor… Huşu yok hudu yok halavet yok ruhaniyet yok…
Hak Teala hepimizi afvetsin. 24 Haziran 2015
Şu dünya hayatı baştan sonuna kadar bir imtihandır. Ramazan ayı, bu imtihanın içinde ayrı bir imtihandır.
Allah’ın kesin emri olan orucu tutacak mıyız, tutmayacak mıyız?.. Tutanlar kazanacak, tutmayanlar kaybedecek.
Hem orucumuzu tutacak, hem de beş vakit namazı kılacak mıyız, kılmayacak mıyız? Kılanlar kazanacak.
Ramazanı fırsat bilip kendimizi ıslah edecek miyiz, yoksa eski hamam eski tas kalacak mıyız? Kendilerini ıslah edenler, durumlarını iyileştirenler kazanacak.
Mübarek ayda gıybet etmekten, iftiradan, yalandan dolandan, fitne ve fesat çıkartıcı söz ve yazılardan, faydasız gevezelik ve zevzekliklerden kaçınacak mıyız, yoksa eskiden olduğu gibi bildiğimizi okuyacak mıyız? Lisanına hakim olan kazanacak, olmayanlar kaybedecek.
Bu ayı fırsat bilip Allah’ın bize lütfettiği nimetlerin bir kısmını muhtaç kardeşlerimizle paylaşacak mıyız, yoksa hep bana hep bana demeye, bencilliğe ve cimriliğe devam edecek miyiz? Paylaşanlar, tasadduk edenler kazanacak.
Faydalı, lüzumlu, zaruri ilimleri, bilhassa
öğrenecek miyiz, yoksa cahillikte yetersizlikte direnecek miyiz? İlmini artıranlar elbette kazanacak.
Sofralarımıza arada bir temiz fakirleri de çağıracak mıyız, yoksa onları dışlayıp hep tuzu kuru zenginlerle mi oturup yiyeceğiz? Fakirleri çağıranlar, onlara ikram edenler kazanacak.
Cihadın büyüğü olan,
cihad edecek miyiz, yoksa onun esiri olmaya devam edecek miyiz? Elbette, Allah rızası için nefs-i emmaresiyle cihad edenler imtihanı kazanacak ve kârlı çıkacaktır.
Hatâlı kardeşlerimizi afvedecek miyiz, yoksa bize bir fiske vurana bir yumruk mu atacağız? Afvedenler, bağışlayanlar kazanacak.
İçkili, fışkılı, lüks mekanlardaki gururlu kibirli şatafatlı tantanalı papaz yahnili o biçim iftar ziyafetlerine gidecek miyiz, yoksa haram işlenen yerlerden uzak duracak mıyız? Gitmeyenler kazanacak.
Bütün kötülüklere, haramlara karşı en azından kalp ile emr-i maruf ve nehy-i münker yapacak mıyız, yapmayacak mıyız: Yapanlar kazanacak.
Ramazanın başında tartılacak, bayramda tekrar tartılacak, neticede mübarek oruç ayında kilo mu almış, yoksa kilo mu vermiş olacağız. Kilo verenler, zayıflayanlar kazanacak.
Zekatımızı iyice hesaplayıp, Kur’âna Sünnete Şeriata fıkha uygun şekilde dağıtacak mıyız, yoksa bu konuda ihmaller mi sergileyeceğiz?
Zekatlarını, zekat almaya hakları olmayan uğrulara kaptıranlar zarar edecektir.
Çağdaş İslâm dünyasındaki facialara, felaketlere, zulümlere, hıyanetlere ağlayacak mıyız, yoksa bunları görmezlikten gelip keyfimize bakacak, yan gelip yatacak, kahkahalar atacak mıyız? Elbette ağlayanlar kazanacak, katı kalpli duygusuzlar kaybedecektir.. 25 Haziran 2015
çok söylentiler ve planlar olduğu anlaşılıyor. Türkiye’den İslâm’ı kaldıramayacaklarını biliyorlar ama efendilerinin işlerine gelen ucuz,
Benim bu iddiam bir kuruntu mudur, yoksa ortada birtakım emâreler, deliller, karineler var mıdır? Açınız bilgisayarınızı ve internetten /
/ yazısını okuyunuz.
uzun yıllar çalışarak hadîs ayıklamaları yapmışlardır. Hangi hadisleri ayıklamışlardır?
Fesubhanallah! Bu ne demektir?
İslâm’ı Avrupa Birliği normlarına, kriterlerine, değerlerine uydurmaya çalışıyorlar.
Bu yüzden
Merhum
efendinin
bu yüzden basmamışlardır. İslâm ile bazı AB kriterleri uyuşmuyorsa doğru olan nedir? Elbette İslâm’ın hüküm, kıstas ve ölçüleridir. Aksini iddia eden dinden çıkar, mürted olur.
ABD, AB, İsrail, Papalık ve başka güçler Türkiye’nin, İslâm alemine light, ılımlı, suya sabuna dokunmaz yeni bir İslâm türetmek konusunda örnek, öncü ve model olmasını istiyor.
Bunu
Müslüman halkı aldatarak hayata geçirmek istiyorlar. Bu işin öncülüğünü
yapıyor.
Çok önemli ve stratejik bir din kurumuna sızmışlardır. O kurumda Sünnîler de vardır ama seslerini çıkartmıyorlar. Bendeniz Sünnî bir Müslüman olarak diyorum ki: Türkiye’ye light ve ılımlı İslâm hakim olursa din elden gider, sadece bir ism ve resmden ibaret kalır.
Light ve ılımlı İslâmcılar, Ehl-i Sünneti kabul etmiyor,
diyorlar. Onlar Sünnîliği herhangi sıradan bir fırka gibi görüyor.
İmam-Hatip okullarında ve ilahiyat fakültelerinde harıl harıl,
Ehl-i sünnet anlayışının en azılı düşmanları Avrupa’daki bazı ilahiyatçılardır.
Sağlam din kültürüne ve eğitimine sahip olmayan milyonlarca Müslüman bu olup bitenlerin içyüzünü bilmiyor, anlamıyor.
Halkı çekip çevirecek yeterli sayıda icazetli din hocası, fakih olmadığı için yeterli uyarı yapılamıyor. Light’çilerin, ılımlıların bozuk ve sapık görüşleri red, cerh ve iptal edilemiyor. Kitap piyasasında arayın, Fazlurrahmancılığın bozukluğunu anlatan yayınlar bulamazsınız. Maalesef Ehl-i Sünnet de büyük ölçüde şifahî kültür batağına saplanmıştır.
Çok lüzumlu ise sen kendin yapsana diyenler çıkacaktır. Bu vazife bana düşmez.
Araştırıcılar harıl harıl çalışacak, araştırmalar yapılacak, bilgi ve belge toplanacak, ilmi ve ihtisası olan ehliyetli kişiler bunları inceleyecek, analizlerini yapacak, red cerh ve ibtal metinleri yazılacak, bunlar müzakerelerden sonra son şeklini alacak ve yüz binlerce, hattâ milyonlarca nüsha basılarak halka arz edilecektir.
Bendeniz redaksiyon ve yayın işlerinde (ücretsiz) hizmet görebilirim ama işin ilmî tarafını muhakkak ehliyetli ve icazetli din hocaları deruhte etmelidir.
Şunu da belirtmek isterim ki, bunlar Allah rızası için ihlasla yapılması gereken hizmetlerdir ve zaruret olmadıkça kimseye para ödenmemeli, şahsî menfaat sağlanmamalıdır. Hüccetül İslâm İmam Gazalî hazretleri bu devirde yaşamış olsaydı ve kendisinden yukarıda anlattığım konuda bir kitap yazması istenseydi (ki elhak mükemmel bir eser ortaya koyardı) para mı isterdi, telif ücreti mi isterdi, verilse kabul eder miydi?
Ehl-i Sünnet kesiminde büyük vakıflar, dernekler, kurumlar, kuruluşlar vardır. Bunların bazısı milyarlarca dolarlık hizmet bütçelerine sahiptir. Light ve ılımlı İslâm, mezhepsizlik, Ehl-i Sünneti yıkma, Fazlurrahmancılık, hadîs ayıklama, İslâm’ın içini boşaltma, Müslümanları yabancılaştırma cereyanlarına karşı ne yapılması gerekiyorsa onların yapmaları gerekir.
Türkiye’de bugün bu hizmetlerin yapılması için gerekli hürriyet bol bol var. Elde para da var. İmkânı olup da yapmayanlar sorumlu olur. 26 Haziran 2015
1. Dinini, Ehl-i Sünnet dışı kitaplardan, yazarlardan öğrenme, sapıtırsın.
2. Dinini, icazetli ve ehliyetli muttaqi alimlerin, fakihlerin, mürşidlerin sahih ve muteber kitaplarından oku öğren.
3. İslami sadece bilmekle öğrenmekle anlayamazsın, bildiklerini hayata geçirmen, yaşaman gerekir. İslam’ın tadını uygulamakla anlayabilirsin.
4. Öğrendiğin doğru faydalı kurtarıcı bilgileri hayatına uygularsan, Allah sana bilmediklerini öğretir, ufuklarını genişletir.
5. Sakın kendini beğenme.
6. Sakın kendini tebrie etme=aklama.
7. Sakın kendini tezkiye etme=temize çıkartma.
8. Ne kadar mütevazı olursan mânen o kadar yükselirsin.
9. Harama bakmak hafızasızlığa, unutkanlığa sebep olur.
10. Haram yiyen dünyada rezil ü rüsvay olur, ahirette yanar.
11. Sen insanları afvet ki, yüce Yaratan da seni afvetsin.
12. Merhamet etmeyene merhamet edilmez.
13. Komşunu üzersen çok üzüleceğini bil.
14. Nefsin senin binitindir, ona iyi bak ama sakın başı boş bırakma, çifteyi yersin.
15. Zor zahmetli tehlikeli bir yolculuk yaptığını bil, yükünü çoğaltma.
16. Sadaka vermeye imkanın yoksa kardeşine tebessüm et, o da bir sadakadır.
17. Bu fâni dünyada garip bir yolcu gibi ol.
18. Sofrada çok tıkınan, helâda çok ıkınır.
19. Günah işlemek, kendine zulm etmektir. Kendine niçin bu kadar zulm ediyorsun?
20. İyi olmak istiyorsan, iyiyim deme. Kendine iyi diyen iyi olamaz.
21. Sevgi ve bağlılıkların beşerî planda en yükseği, Resulullah efendimizi (Salat ve selam olsun ona) sevmektir, ona bağlı olmaktır.
22. Sana düşmanlık etseler bile, Allah’ı ve Peygamberi sevenlere sen düşmanlık etme.
23. Dostlarına lütufkâr ol, düşmanlarına müdara et. Dünyanın dinliği ve düzeni bu iki davranış üzerinedir.
24. Bakması haram olanlar dışındaki güzel şeylere bak, ferahlarsın, sükunet ve huzur bulursun.
25. Senden üstün olanlara bakma, altındakilere bak.
26. Kadınlar iyi olursa, toplum da iyi olur. Kadınları kötü ve şaşırmış olan bir toplum iyi olamaz.
27. Kadınlara: Seçim sizindir, ya Kur’ana Sünnete Şeriata uygun şekilde örtünür, Mevlanızı bulursunuz; yahut şeytanî tesettüre bürünür belanızı bulursunuz.
28. Din ulvîdir, siyaset ise süflîdir. Dini siyasete âlet etme.
29. Hakkın yoksa, Şeriat izin vermiyorsa zekata göz dikme. Üç beş kuruş sebeplenirsin ama belanı da bulursun.
30. Namaz kılmakla yetinme, namazı dosdoğru kılmaya çalış.
31. Hadîste “Namaz dinin direğidir, onu yıkan dinini yıkmış olur” denildiğini biliyor musun?
32. Günde en az bir kere tezekkür-i mevt yap, yani ölümü hatırla ve titre.
33. Sakın gururlanma, kibirlenme, gurur ve kibir kişinin burnunu yere sürtülmesine sebebiyet verir.
34. Şişman ve semiz Müslümana: Ramazan geldi, bayrama kadar kilo ver kilo ver kilo ver. 27 Haziran 2015
Sekiz sıfat sayacağım. Vasıflı… Temiz… Haysiyetli… Vatansever… İyi… Vazifeşinas… Namuslu… Şerefli…
Bu sıfatlara sahip politikacının özellikleri, hasletleri, meziyetleri nelerdir?
Bunları da bir bir sıralayayım:
Birincisi: Kesinlikle, hayatı boyunca yalan söylemez. O yalancı ve yamuk değildir, dosdoğru bir insandır.
İkincisi: Aldatmaz.
Üçüncüsü: Yapamayacağı şeyler konusunda söz vermez, vaatte bulunmaz.
Dördüncüsü: Emanetlere hıyanet etmez.
Beşincisi: Politikayı dinine, vatanına, milletine, devletine (rejime değil!) hizmet vasıtası kabul eder, şahsî menfaatlerine âlet etmez.
Altıncısı: O asla arivist değildir.
Yedincisi: Popülizm yapmaz.
Sekizincisi: Parti disiplinine uyar, liderine hürmet eder ama partiyi milletin ve ülkenin üzerinde tutmaz. Önce vatan, millet, devlet, sonra parti ve lider der.
Dokuzuncusu: Milletvekili olursa, bir bölgenin değil, bütün ülkenin, bütün milletin vekiliymiş gibi davranır, hareket eder.
Onuncusu: Seviyesiz ve kısır polemikler, affedersiniz sidik yarışı yapmaz.
On birincisi: Başkanlığa talip olmaz. Matlub olursa, ehliyeti yoksa kabul etmez.
On ikincisi: Siyaset yaparken zengin olmaz.
On üçüncüsü: Siyasî nüfuzunu şahsî menfaatlerine âlet etmez.
On dördüncüsü: Ün ve alkış sevdalısı değildir.
On beşincisi: Ülkenin her yerine gider, halkın nabzını tutar, sıkıntılara ve problemlere çareler çözümler arar.
On altıncısı: Muhaliflere düşman gözüyle bakmaz.
On yedincisi: Şüpheli ve şâibeli bulaşık işlere karışmaz.
On sekizincisi: Halktan kopmaz, zaman zaman halkın içine girer, toplu taşıma vasıtalarına biner, arada bir halk lokantasında yemek yer, çarşılarda pazarlarda dolaşır.
On dokuzuncusu: Halk normal kapılardan, turnikelerden geçerken o VIP kapılarından geçmez, VIP salonlarında keyf çatmaz.
Yirmincisi: Kendisini seçenlere, köprüden geçmeden önce dayı, geçtikten sonra ayı demez.
Yirmi birincisi: Politikayı ateşten bir gömlek bilir.
Yirmi ikincisi: Malı ve serveti şeffaftır.
Yirmi üçüncüsü: Politika hizmetleri ile ticareti bir arada yürütmez.
Yirmi dördüncüsü: Dindar biriyse, dini politikaya alet etmez, politikayı dine ve ahlaka hizmet ettirir.
Yirmi dördüncüsü: Böyle bir kimsenin faziletini, meziyetlerini düşmanları, muhalifleri bile takdir eder.
Yirmi beşincisi: O, son derece güvenilir bir insandır, düşmanlarının bile güvenini kazanmıştır.
Yirmi altıncısı: Asla yağcılık, yalakalık, dalkavukluk, meddahlık yapmaz, her hal ü kârda vakur olur.
Merhum Adnan Kahveci’yi hatırlıyorum. Milletvekilliği maaşlarına zam yapıldığı zaman, Meclis Başkanlığı’na ve Maliye Bakanlığı’na dilekçe vermiş, bu zammı kabul etmediğini, almayacağını bildirmişti. Nitekim almadı. Şüpheli bir trafik kazasına kurban gitmesinden sonra yetim çocukları kıyak emeklilikten yararlanamadı. 28 Haziran 2015
Birine: Bu fakir sizin denginiz değildir, müsterih olunuz. Siz çok yüksektesiniz, bendeniz aşağıdayım. Şöhret, itibar, makam mevki konusunda size zarar vermem, gölge düşürmem bahis konusu olamaz. Yollarımız ayrıdır, bendeniz bir vâdide, siz bir vadide. Fakir yürüyor, siz uçuyorsunuz. Siz Kaf dağında, ben mezellet vadisinde… Rahat olun, tedirgin olmayın…
***
Bir gence: Emir siygasıyla mektup yazmaya devam ederseniz muhaberata son vereceğim. Sorularıma lütfen cevap veriniz denilmez. Doğrusu ve kibarcası şudur: Arz ettiğim suallerime, münasib gördüğünüz takdirde cevap lütf etmeniz bendenizi çok sevindirecektir…
***
Filancaya: İftar sofrasında kıtlıktan çıkmış gibi, gözlerinizi fal taşı, ağzınızı faraş gibi açarak yediniz yediniz yediniz. Hiç aç değilmiş gibi sakin ve ağır ağır yemiş olsaydınız yine doyacaktınız. Her şeye rağmen size afiyet olsun diyorum.
***
Bir gram ilim irfan sanat edeb, bir ton fasa fiso günlük siyaset dedikodusundan ve zevzeklikten değerlidir.
***
Nurcu geçinen birine: Sen Nurcu olamazsın, çünkü gıybet ediyorsun. Nurculukla gıybet bir arada olmaz. İlle de Nurcuyum diyorsan, nâkıs bir nurcusun. Yine de Allah’ı ve Resulünü sevdiğin için seni kardeş bilirim ve kendimden üstün bir Müslüman olarak görürüm. Fakiri çekiştirirsen sevapların bana verilir, sevapların biterse günahlarımı yüklenirsin. Sana bir şey söyleyeyim mi, Bediüzzaman seni görse çok azarlardı.
***
PKK’yı bu ülkenin, bu halkın başına belâ edenleri afvetmiyorum. Böyle bir şeye hakkım yok.
***
Şeyh-i Ekber Muhyiddin Arabî hazretlerine hüsnüzan et, saygı göster ama onun, ancak izinle okunabilecek derin kitaplarını izinsiz, ruhsatsız, icazetsiz okuma.
***
Fıkhını, ilmihalini, dinin zahirî hükümlerini, Şeriatı iyi bilmeyenler tasavvuf ve tarikat okyanusuna girmesinler, boğulurlar.
***
Ehl-i Sünnetin Şeyh-i Ekber dediği o muhterem zata Şeyh-i Ekfer diyen, mü’mini tekfir ettiği için kendisi küfre düşer.
***
Dini imanı para, menfaat, nefsaniyet olan o kişinin İslam’dan bahsetmesi ne kadar üzücüdür.
***
Kötülüklerden, fitne ve fesatlardan, şerlerden kaçmak isteyen; faydalı, iyi, güzel, kurtarıcı bilgiler içeren kitaplar okusun.
***
Evini meyhaneye, fuhuşhaneye, kadınlar hamamına, kumarhaneye, batakhaneye, ribahaneye çevirmek isteyenler; fitnevizyon cihazını açsınlar Sabatay Sevicilerin müstehcen ve rezil programlarını seyretsinler.
***
Dinî nikâh aleyhinde yürüyüş yapanlara: Devletin TC’li vesikalarla, KDV’li yasal seks köleliği yaptırmasına niçin karşı çıkmıyorsunuz? 29 Haziran 2015
İslâm medreseleri kapalı… Tasavvuf tarikatları kapalı… Ayasofya cami-i kebiri hâlâ müze olarak duruyor… Diyanet, Kemalist rejimin genel müdürlük seviyesinde bir dairesi… Zina suç olmaktan çıkartılmış… Namaz kılanların sayısı yüzde 10’a, bilemediniz 15’e düşmüş, din binasının yüz direğinden seksen beşi yıkılmış…
Mübarek Ramazan’da her yerde açıkta yeniliyor içiliyor… Müstehcen yayınlar, çıplaklık, fuhuş, bin türlü azgınlık, kumar, içki, riba tufanlaşmış… Müslümanlar nüfus olarak çoğunlukta ama birlik, beraberlik, kardeşlik, tesanüd yok… Ümmet yok… İmamet yok… Şeriat çoktan elden gitmiş, din iman gidiyor… Ahlak ve fazilet her gün büyük darbeler yiyor…
Devlet TC başlıklı vesikalarla karı satışına, seks köleliğine izin veriyor, bundan KDV alıyor, bütçeye koyuyor… Halkın büyük kısmı ilmihalini özet olarak bile bilmiyor, din konusunda büyük cahillik var… İç barış, sosyal mutabakat=uzlaşı berhava olmuş… İslam’ı içinden yıkmak için tüm Ehl-i Sünnet düşmanları seferber olmuş… Dini tahrif için light ve ılımlı İslam türetmek isteyen derin güçler… Ölü Mutezile mezhebi hortlatılmış…
IŞİD yüzünden savaş çıkabilir…
Muazzam tarım arazileri ekilmiyor, boş duruyor; dünün tahıl ambarı Türkiye her yıl ekmek yapmak için dışarıdan üç milyondan fazla buğday ithal ediyor… Lüks israf sefahat korkunç boyutlarda… Bir vilayette fakirlere onar kiloluk buğday unu paketleri dağıtılırken büyük izdiham olmuş… Fakirlerle zenginler arasında baş döndürücü derin bir uçurum var…
Madalyonun bir yüzünde bunlar varken, yüz kişilik sofular topluluğu iftar sonrası neler konuştu biliyor musunuz?.. Koalisyon konuştular… Her kafadan ayrı bir ses çıktı… AKP MHP… Olmaz olmaz!.. AKP-CHP, hiç olmaz hiç olmaz… AKP-HDP kesinlikle olmaz!.. Münakaşalar öylesine sert oldu ki, mangalda kül kalmadı… Herkes siyaset ordinaryüs profesörü gibi konuştu…
Bir kısmı kayıtsız şartsız iktidar taraftarı idi… Bir kısmı iktidara verip veriştirdi… İki kardeş vardı, biri Filan partinin hastası, öbürü Feşmekan partinin delisi…
Alevî vatandaşlarımız Cemevleri için çırpınıyor da, bu Sünnîler niçin İslam mektepleri, İslam medreseleri için çırpınmıyor?.. Bunlar ne biçim Sünnî?..
Siyaset siyaset siyaset… Peki siyasî tartışmaların, konuşmaların, görüşlerin kalitesi ve kıymeti var mı?.. Siyasî gevezelikler ve zevzeklikler… Holiganlıklar, militanlıklar, fanatizmler…
Din elden gidiyor, iman tehlikede, ahlâk yerlere serilmiş, insanlığımız her gün yeni öldürücü darbeler alıyor. Mübarek Ramazan’da karı satışlarında patlama var…
Durun kalabalıklar diye kimler bağıracak? Benim bu yazım elbette yeterli olmaz… 30 Haziran 2015