1.  

    Yirmi Beş Temel İslami Kavram

    Beş vakit namaz kılan, dindar bir genç Osmanlıca öğrenmemek konusunda inat ediyor, buna ne lüzum var diyorsa… Onun vasıflı ve kültürlü Müslüman olması çok zordur.

    Lisede ve üniversitede okuyan dindar genç ilmihalini öğrenmezse, öğrenmek istemezse, öğrenmemekte diretirse… Cahildir, gafildir o.

    İslam’ı bilmeyen kişi sadece Kur’an meali ve tercümesi okumak suretiyle dinini doğru olarak öğrenebilir mi? Öğrenemez. Sadece Kur’an tercümesi mütalaa ederek, iki rekât namazın nasıl kılınacağını bile öğrenemez. İslam’ı öğrenmek için ehliyetli ve icazetli ulemadan, fukahadan; akaid, ilmihal, fıkıh, usul-i fıkıh, İslam ahlakı vs. dersler alması, öğrenmesi gerekir.

    Mutlaka iyi, doğru, sağlam şekilde öğrenilmesi gereken İslami kavram terim ve değerler hangileridir? Bunların yirmi altısını aşağıda zikr ediyorum:

    1. İhlâs…

    2. Şeriat…

    3. Tarikat…

    4. İhsan…

    5. Uhuvvet-i imaniye ve İslamiye (İman ve İslam kardeşliği)…

    6. Ümmet birliği, teşkilatı…

    7. İmam veya emîr veya Halife, biat ve itaat…

    8. Şûra, istişare, ehil ve bilen kimselere danışarak iş yapmak…

    9. Emr-i mâruf ve nehy-i münker…

    10. İşlerin, hizmetlerin, vazifelerin ehliyetli kimselere verilmesi…

    11. Çocuk ve gençlerin İslami eğitimle İslam okullarında ve medreselerinde yetiştirilmesi…

    12. Tağut’un tuzaklarına düşmemek…

    13. Allah için sevmek, Allah için buğz etmek…

    14. Günahkâr da olsa, mü’minin zatına, bütününe düşman olmamak…

    15. Gıybet ve tecessüsün haram oluşu…

    16. Ruhbanları erbab haline getirmemek, putlaştırmamak…

    17. Nefs-i emmâre ile büyük cihad yapmak…

    18. İslam’da birliğin, ittihadın önemi…

    19. Dünyanın fanî oluşu, dünya tuzakları…

    20. Dünyeviliğin, sekülerliğin kötü oluşu…

    21. Ehl-i Sünnet şuuru ve hassasiyeti ne demektir?

    22. Şeyh ile müteşeyyih arasındaki farklar…

    23. İcazet ne demektir?

    24. Zaruriyat-ı diniye ne demektir?

    25. Cahillerin nefs ve heva ile Kur’an tefsiri yapmaları niçin küfre yol açar?

    Başta çocuklar ve gençler olmak üzere on milyonlarca Müslümana bunlar (ve saymadığım zarurî, lüzumlu, çok faydalı diğer bilgiler) doğru ve yeterli olarak öğretilmelidir. Aslında bu işi Diyanet’in yapması gerekir ama yapmıyor yahut yapamıyor.

    Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, İslam ahlakına ve hikmetine göre eğitim veren, bunları öğreten İslam okulları da yok.

    Lise ve üniversite bitirmiş her Müslüman, yukarıda saydığım İslami kavram ve değerler hakkında ciddî ve başarılı kompozisyonlar yazabilmelidir. Bu da eğitimle, ilimle, öğrenmekle olur.

    Tâlim ve teallüm… Öğretmek ve öğrenmek… İşte meselenin başı…

    Şu TV çağında, bunca imkân ve fırsat olduğu halde, yaygın yoğun ve etkili İslami bir halk eğitimi yapılmaması ne kadar büyük ve vahim bir eksikliktir. 01 Kasım 2015

    Açık Mektuplar

    Bir zata:

    RAHMET-İ RAHMAN’a intikal etmiş o zat üstatlarımdandır. Üzerimde hakkı vardır. Kendisinden çok şeyler öğrenmişimdir. Ehl-i Sünnet Müslümanı idi. Tarikat mensubu idi. Şeriat taraftarı idi. Allah dostlarını sever, Allah düşmanlarından nefret ederdi. Kendisini rahmetle anarım. Sağlığında onun aleyhinde konuşmadım. Ölümünden sonra da konuşmam. Şahsî kusurları ve hatâları varsa, onları görmem. Lütfen bendenize onun ve diğer üstadlarım aleyhinde bir şey söylemeyiniz.

    Birine:

    Âhirete intikal etmiş dedelerinize ve ninelerinize, anne ve babanıza, sizin üzerinizde hakları olan yakınlarınıza, üstatlarınıza iyilik yapmak istiyorsanız; var gücünüzle iyi ve sâlih işler, hayr u hasenat yapınız, sadaka veriniz. Bu iyilikleriniz inşaallah hem sizin, hem de onların defterlerine yazılır.

    Başka birine:

    Cenazelerde gülünmez. Hele kahkaha ile hiç gülünmez. Epeydir görmediğiniz birine rastlarsanız, acı bir tebessümden öteye geçmeyiniz. Yahu Râmiz nerelerdeydin ha ha ho gibi ünlemler kibar Müslümana yakışmaz.

    Bir gence:

    Akşamları çayhanelere gidiyor, sigara içiyor, arada bir nargile tokurdatıyor, bol bol gevezelik ve zevzeklik ediyor, hattâ gıybet bile yapıyormuşsunuz. Ölü kardeşinin etini yerken çay içmek… Bunu size yakıştıramadım. Allah size, hepimize yardım etsin.

    Tesettürlü bir hanıma:

    Lütfen lütfen lütfen… Allah rızası için şu iğrenç ve rezil Süslüman kıyafetini terk ediniz ve Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, hikmete uygun ciddî bir kıyafete bürününüz.

    Bir umreciye:

    Umre nafile bir ibadettir. Bunu Allah rızası için ihlasla yapacaksanız, seyahate çıkmadan önce her yere ben umre ben umre umre de umre diye telefon etmeyiniz. Döndükten sonra da umre reklamı yapmayınız. Sakın Mekke-i Mükerreme’de israflı bir şekilde konaklamayınız. Oteldeki açık büfeden tabağınızı doldurup, sonra yarısını yemeyip nimetlerin çöpe atılmasına yol açmayınız. Kâbetullahın karşısında ağlaya ağlaya dua ederken bizi de unutmayınız. İhlaslı umreniz mübarek olsun.

    Bir gurmeye:

    Sizi yemeğe ve çaya çağırmaktan çok korkuyorum. Mönüde tarhana çorbası, sebzeli bulgur, erik hoşafı olsa beğenmeyeceksiniz. Çayın yanında börek versem o da sizi kesmeyecek. Kocamustafa Paşa’dan aldığım İstanbul ev baklavası da sizin dişinize damağınıza uygun olmaz.

    Bir müsrife:

    Lüks, pahalı, israflı, ihtişamlı, tantanalı, şaşaalı canavar otomobilinizi gördüm ve namı hesabınıza çok üzüldüm. Tarikat-i seniyye-i Kadiriye mensubu olarak böyle lüks bir dabbeye nasıl binebiliyorsunuz?

    İyi ve salih bir zata:

    Bendenize dua etmek lütf ve kereminde bulunmuşsunuz. Bilmukabele bu fakir de size dua eder. Minnettar ve müteşekkirim efendim. 02 Kasım 2015

    Gemiyi Batırabilirler

    Gazeteci âdi bir suç işler ve o yüzden mahkemeye düşerse, mahkeme onu mahkûm ederse, bu medya hürriyetine darbe mi olur? Elbette olmaz.

    Fikir, görüş, tenkit hürriyeti sonsuz mudur, yoksa sınırları var mıdır?

    Yalan söylemenin, iftira etmenin, sövüp saymanın hürriyeti olur mu?

    Yıkıcı muhalefet ne demektir?

    Şiddetli, azgın, ölçüsüz muhalefet yaparak gemiyi tehlikeye sokan kimseler iyi mi yapıyor, kötü mü?

    Halkın yüzde kırkından fazla oy almış bir iktidarı sivil darbeyle yıkmaya çalışmak doğru mudur?

    Diyelim ki, iktidar çok kötü… Onu darbeyle devirmek isteyenler ondan daha kötü olmaz mı?

    Türkiye’de çoğulcu bir düzen olduğuna ve serbest seçimler yapıldığına göre halkın büyük çoğunluğu kötü dedikleri bu iktidarı niçin destekliyor? Halk muhalefete güvenmiyor mu? Halk onlardan korkuyor mu?

    Normal, âdil, insaflı, olumlu muhalefet yapanları tenzih ederek yazıyorum.

    Azgın muhalifler dolaylı şekilde PKK’yı ve terörü destekliyor.

    Onlar 28 Şubatçı’dır.

    Onlar, çoğunluğun din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetini tanımıyor.

    Onlar egemen azınlık vesayet iktidarı taraftarıdır.

    Onlar millî kimliğe ve millî kültüre düşmanlık ediyor.

    Onlar tarihî devamlılık değil, kopukluk taraftarıdır.

    Onlar Dönmeler diktatörlüğü yanlısıdır.

    Onlar, laiklik adına Müslüman çoğunluğu ezmek köleleştirmek istiyor.

    Onlar, M. Kemal’in ölümünden sonra fabrike edilmiş Kemalizm ideolojisinin iflah olmaz fanatik holiganlarıdır.

    Onların Altın Çağ dedikleri devirde korkunç yolsuzluklar yapılmıştır. Bu konuda niçin susuyorlar?

    1920’li, 30’lu yıllarda inançlarından, düşüncelerinden, tenkitlerinden dolayı çok adam asılmıştır. Bu idamlar âdil miydi?

    Şapka gibi saçma sapan bir serpuş yüzünden vatandaş idam edilir mi?

    Şu ünlü kişi, ömrü boyunca ticaret yapmadığı halde nasıl dünya çapında bir servete sahip olmuştur?

    Ermeniler’den, Rumlar’dan kalan malların bir kısmı nasıl yağma edilmiştir?

    Tek parti CHP diktatörlüğü ile mücadele eden Yarın gazetesi sahibi muhalif gazeteci Arif Oruç, canını kurtarmak için nasıl Bulgaristan’a kaçmak zorunda kalmıştır?

    1944’te Türkçüler tutuklanmış ve Bahçekapı Sansaryan Hanı’ndaki tabutluklarda korkunç insanlık dışı işkencelere uğramıştı. Bugün böyle bir şey yapılıyor mu?

    Bugün, o eski rezil İstiklal Mahkemeleri var mıdır?

    CHP hem Müslümanlarla, hem Komünistlerle mücadele etmişti. Bugün, seçimlere giren bir Komünist Partisi bile var.

    Bütün Cumhuriyet tarihinde yolsuzluk yapılmayan bir zaman dilimi gösterebilirler mi?

    1922’de, işgal kuvvetleri İstanbul’dan çekilirken, onlarla işbirliği yapan Ermeni zenginlerinden Mateosyan da yurdu terk etmişti. Onun servetine, matbaalarına hangi Kemalist gazeteci el koymuştu.

    Deli dana gibi sorumsuzca, ölçüsüzce yıkıcı muhalefet yapanlar gemiyi batırabileceklerini düşünmüyorlar mı?

    Onlarda hiç adalet, insaf, mantık yok mudur? 03 Kasım 2015

    Iyi ve Kötü Idare

    Bir ülkenin, toplumun iyi idare edilip edilmediği konusu; dinlere, inançlara, kültür ve zihniyetlere, medeniyetlere göre farklılık arz eder. Meselâ, bir Müslüman ile bir dinsiz bu konuda hemfikir değildir. Birinin ak dediğine öteki kara diyebilir. Çünkü farklı, bazen zıt kriterlere sahiptirler.

    Ülkenin iyi ve kötü idare edilmesi konusundaki İslamî kriterler nelerdir?

    Birincisi: Hazret-i Peygamber (Salat ve selam olsun ona) “Siz ne halde iseniz öyle idare olunursunuz” buyurmuşlardır. Kötü bir toplum iyi idare edilmez, iyi bir toplum da kötü idare edilmez.

    İkincisi: Bir toplum kendini bozarsa, bozulursa iyi idare edilmez.

    Üçüncüsü: İslam terminolojisinde fuhşiyyat=azgınlıklar kelimesi ve kavramı vardır. Bir toplum azarsa, yani Kur’an’da ve Sünnette günah, suç, ayıp olan işler orada yaygın hale gelirse, açıkta açıkça küstahça işlenirse idare bozulur, kötüleşir.

    Dördüncüsü: Bir ülkede birlikte yaşayan Müslümanlar emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmazlarsa, yahut yapsalar bile çok az, yetersiz şekilde yaparlarsa orası yine bozulur ve sonunda batar. Emr-i maruf, dinin iyi görüp emr ettiği işleri, şeyleri sadece yapmakla kalmayıp yaptırmak demektir. Nehy-i münker, dinin kötü, günah, suç, ayıp gördüğü şeyleri yapanları engellemek demektir.

    Beşincisi: Bir ülkede yaşayan Müslümanlar birlik olmazlar, tek bir Ümmet çatısı altında toplanmazlar, râşid ve âdil bir İmama biat ve itaat etmezlerse, kötülükler sökün eder ve her şey bozulur, sonunda yıkım olur.

    Altıncısı: Müslüman toplumun yüzde doksan beşi beş vakit namazı cemaatle kılmazlarsa yine idare kötü olur ve üzerlerine musibetler iner.

    Yedincisi: Müslümanlar kardeş olmazlar, birbirlerini sevmezler, birbirlerine acımazlar, birbirlerini destekleyip tutmazlar; aksine bazısı bazısına düşmanlık ve buğz ederse, o toplum da iyi idare olmaz.

    Sekizincisi: Müslüman bir toplum, bir ülke, işlerini meşveret ile, yani ehliyetli, uzman, güvenilir kimselere danışarak görmezse orada yine iyi idare olmaz.

    Dokuzuncusu: Yalan söyleyenlerin, gıybet ve iftira edenlerin, aşırı miktarda gevezelik ve zevzeklik yapanların, gizli ayıp ve günahları araştıranların haddinden fazla çok olduğu bir toplum iflah olmaz, necat bulmaz, iyi idare edilmez.

    Onuncusu: Kur’an’ın kesinlikle yapılmasını istediği emirleri ve farzları yapmayan, kesin yasak ve haramlardan kaçınmayan, Kitabullahın ve Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) öğütlerini dinlemeyen, yerine getirmeyen sözde Müslüman bir toplum iyi idare olunmaz, bir sürü kötülük içinde çırpınıp durur.

    On birincisi: Kanunları ve hukuk sistemi âdil olmayan bir ülkede büyük bir bozukluk var demektir ve orası iyi idare edilmez, edilemez.

    Peki ne yapmak lazımdır:

    Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatın emirlerine uymak, yasaklarından uzak durmak, öğütlerini dinleyip tutmak gerekir.

    Tefrikayı giderip tek bir Ümmet olmak gerekir.

    Râşid, âdil, muttaqi, faziletli, firasetli bir İmam’a biat ve itaat etmek gerekir.

    Din konusunda kendi re’y ve hevası ile konuşmamak; ilim, irfan, hikmet sahibi ülü’l-emre itaat etmek gerekir. İcazetli ihlaslı ve taqvalı ulema, fukaha ve meşayih ülü’l-emrdir. 04 Kasım 2015

    Din Devlet Birliği

    Türkiye’ye en fazla zarar vermiş olan fenalık, son doksan yıl içinde siyasî rejimin İslam’ı ve Müslümanları düşman olarak görmesi ve onlarla savaşmış olmasıdır.

    Devletin, ülkenin, halkın huzuru, refahı, ilerlemesi, selameti din ile devletin işbirliği yapmasındadır.

    Osmanlılar “din ü devlet” derlerdi ve bu işbirliği sayesinde, yükseliş ve kemal devirlerinde, enkazından kırka yakın devlet çıkmış olan bir cihan imparatorluğu kurmuşlardı.

    Türkiye’nin yükselmesi, bütün insanlığa örnek ve model bir ülke olması için siyasî rejimin İslam’la barışması gerekir.

    Din devlet ayırımı ve kavgası hüküm sürdüğü müddetçe selamet ve huzur içinde olamayız.

    Bu yazdıklarım egemen azınlıkları, vesayetçileri, Dönmeleri çok kızdıracak, çok üzecektir. Bendeniz onları anlayabiliyorum ama onların beni anlamaları çok zordur.

    Devlet Sabatay Sevi ile barışık olacak da, niçin Resulullah Muhammed Mustafa (Salat ve selam olsun ona) ile barışık olmayacakmış?

    Türkiye’nin menfaatleri, İslam ile, Kur’an ile, Resulullah ile barışık olmasındadır.

    Din ve devlet kavgasını Müslümanlar, Türkler değil; Kripto Yahudiler, Dönmeler çıkartmıştır.

    Bu kavga yüzünden Türkiye Ortadoğu’nun Japonya’sı olamamıştır.

    İslam düşmanı Dönmelerin, vesayetçilerin ağızlarına sakız ettikleri bir bahaneleri, gerekçeleri vardır. Din sömürüsü yapılıyormuş…

    Bu fakir, bir Müslüman olarak din sömürücülerini ben onlardan çok lanetliyorum. Hak din olan İslam’a, birtakım sefil ve rezil din sömürücüleri yüzünden düşmanlık etmek korkunç bir akıl, fikir, vicdan sefaletidir.

    Din sömürücüleri İslam’ı temsil etmez.

    Ülkemizde sayıları bir buçuk milyon civarında olan Kripto Yahudiler (Hepsi Dönme değildir), İslam’ı kabul edip ihtida etmeseler bile İslam’la ve Müslümanlar barışmak zorundadır.

    Onlar son doksan yıl içinde, dominant unsur olan, çoğunluğu oluşturan, ülkenin asıl sahibi Müslüman halka yaptıkları düşmanlığın ve zulmün pişmanlığı içinde olmalı, suçlarını itiraf etmeli, af dilemelidir.

    Onlar Hilafeti ilga ederek, Halifeyi sürerek sadece İslam’a ve Müslümanlara zarar vermediler, Türkiye’ye ve bütün insanlığa da büyük zarar verdiler.

    İslam bu ülkede çeşitliği bir arada tutan çimento idi. İslam zayıflayınca bina çatladı, yana yattı ve bugünkü parçalanma sürecine girdi.

    Din ile devletin, din ile siyasî düzenin barışık olduğu, işbirliği yaptığı, din devlet kavgasının olmadığı bir Türkiye bugünkünden daha iyi veya daha az kötü olacaktır. 05 Kasım 2015

    Terbiyesiz Bir Saldırgana

    Hem okumuş, medenî, kibar geçiniyorsun, hem de yaşça senden büyük bu fakire terbiyesizce, edepsizce, görgüsüzce, insafsızca saldırıp hakaret ediyorsun.

    Fikirlerimi, görüşlerimi kabul etmiyorsan, gerekçe göstererek efendice tenkit etsen olmaz mı?

    Ben çoğunluğa mensup Müslüman bir vatandaşım, sen ise egemen azınlık mensubusun. Yaşım da senden fazla. İç barışı korumak adına nazik ve anlayışlı olman gerekmez mi?

    Sen ilhamını falan veya filan Paşadan alıyormuşsun, o Paşa yanılmazmış… Böyle safsataları ve kuruntuları bırak artık.

    Ben bir Müslüman olarak ilhamımı Allah’ın Kitabından ve Resulullah Muhammed Mustafa’nın (Salat ve selam olsun ona) Sünnetinden alıyorum. Senin Paşanı bir kefeye, Peygamberi öbür kefeye koysak hangisi ağır basar?

    Beni dogmatik olmakla suçluyorsun. Sen benden bin kere daha dogmatik ve fanatiksin de haberin yok.

    Kripto Yahudi olduğun için Yahudi kökenli baronunu göklere çıkartırken; tarih boyunca insanlık aleminde yetişmiş, zuhur etmiş en büyük zatı karalayıp duruyorsun. O zat nerde, senin Paşan nerde…

    11 Eylüllere, Charlie’lere rağmen, başka dinlere ve medeniyetlere mensup insanlar akın akın Müslüman olurken, senin o sahte dinine geçen bir kimse yok. Bundan ibret alsana.

    Bizim muhteşem evrensel şarkımızla senin uyduruk türkün bir olur mu?

    Bana bak: Senin Selimiye’n, Süleymaniye’n, Sultanahmet’in var mı?

    Senin Fuzulî’n var mı?

    Senin Kanunî’n, Sokollulu’n, Barbaros’un var mı?

    Hiç, İslam ile senin o düzmece derme çatma ideolojin bir olur mu?

    Bunca teknik imkana rağmen niçin bir Süleymaniye inşa edemediniz?

    Sizden biri Nobel kazanmış… Onun içyüzünü biz biliriz.

    Yooo!.. Sizin de nice kerametiniz var. Şapka meselesinden dolayı İskilipli Âtıf efendiyi siz astınız. Yine şapka meselesinden dolayı bohçacı kadın Şalcı Bacı’yı siz astınız. Zavallının suçu neydi? Şapka Kanunu çıkınca olur mu böyle şey demişti fukara. Asıverdiniz apar topar onu.

    İsviçre Medenî Kanunu’nun (birtakım tercüme hatalarıyla) çevirtip başına Türk Medenî Kanunu yazmak. İşte sizin hukuk felsefeniz.

    Latin alfabesine Türk Alfabesi demek hokkabazlığı…

    Kadınları kafes ardından çıkarıp sokaklarda meydanlarda kafeslemek…

    Bana sövüp sayan kişi, boş lafları safsataları bırak da şu soruma cevap ver: Türkiye sizin idarenizde, sizin ideolojinizle niçin Ortadoğu’nun Japonya’sı olamadı?

    Demokrasiden toleranstan bahs edip duruyorsunuz. Peki, bunca muhalifi niçin zindanlarda çürüttünüz, sehpalarda astınız?

    Hem Paşayı, hem Nazım’ı çok seviyorsunuz. Paşa niçin Nazım’ı tutuklatmış, on beş sene zindanda çürütmüştü? Bu soruma cevap verebilir misiniz?

    Benim fikirlerimi, görüşlerimi, tenkitlerimi çürütmek istiyorsan, gerekçe göstererek ve terbiyeli bir üslupla çürütmeye çalış. Bunu yapabilir misin?

    Bırak şu saldırganlığı, yaygaracılığı da, edebileceksin efendi efendi, centilmence et. 06 Kasım 2015

    Resmî İdeolojisiz Bir Türkiye

    Almanya Nazizm’den, İtalya Faşizm’den, İspanya Frankizm’den, Portekiz Salazarizm’den, Rusya Marksizm’den kurtuldu; Türkiye’nin de, M. Kemal’in vefatından sonra Dönmeler ve benzetilmişler tarafından fabrike edilmiş Kemalizm’den kurtulması gereklidir.

    Kemalizm’in birtakım ilkeleri vardır. Bunların başında şapka inkılabı gelir. Buna göre her Türk vatandaşı şapka giymekle yükümlüdür. Artık Kemalistler bile şapka giymiyor. Şapka giymemek Kemalizme hıyanet değil de nedir? İnsanlık şapkayı terk etti… Kemalistler de… Şapka yüzünden halka, millete çok zulm ettiler ve hâlâ hatâlarını itiraf etmiyorlar, af dilemiyorlar.

    Kemalizm ideoloji olmaktan çıkmış, bir din haline getirilmiştir. Ankara’da tapınağı bile var.

    Hem demokrasi diyorlar, hem de Kemalizm’den vaz geçmiyorlar. Soruyorum: Medenî ülkelerde bizdeki gibi resmî ideoloji var mıdır?

    Kemalizm dört başı mâmur derli toplu bir ideoloji midir? Değildir. İdeolojimsi bir şeydir.

    Kemalizmin yerine ne konsun? Müslümanların dini var, Kemalistler de evrensel insan haklarını, âdil hukukun üstünlüğünü, millî kimlik ve kültürü kabul etsinler.

    Dikkat buyurunuz: Sadece hukukun üstünlüğü demedim, önüne âdil sıfatını koydum. Hukuk sistemi âdil olmazsa fazla kıymeti olmaz.

    Türkiye kimlik ve kültürünün dominant faktörü İslam’dır. Türkiye devletinin İslam’la barışık olması, İslam’a saygı duyması, İslam ile işbirliği yapması gerekir.

    Türkiye’de Sezar dini tutmamıştır. Daha fazla ısrar etmesinler.

    Resmî ideoloji, resmî olmaktan çıkartılıp özelleştirilmelidir.

    Laiklik konusunda da baskı yapılmamalıdır.

    Laiklik evrensel bir değer değildir.

    Hiçbir insan hakları beyannamesinde ve sözleşmesinde, laiklik diye bir hak zikr edilmemektedir.

    İngiltere’de laiklik yoktur, din devlet birliği sistemi vardır.

    Orada hükümdar aynı zamanda millî kilisenin başıdır.

    Laiklik olmazsa ne demokrasi, ne de cumhuriyet olur sözü yalandır, safsatadır, aldatmacadır.

    İngiltere’de, Norveç’te, nice medenî ve ileri Avrupa ülkesinde laiklik yok ve oralarda bizden fazla demokrasi, hürriyet, adalet ve insan hakları var.

    Zaten Türkiye’de hiçbir zaman gerçek ve normal laiklik olmamış, baskıcı laikçilik olmuştur.

    Selanik Dönmeleri ve onların yardakçıları laikliği egemen azınlık vesayet rejimini ayakta tutmak için kullanmışlardır.

    Laikliği bahane ederek çok zulümler, baskılar yapmışlar, Müslüman çoğunluğa çok acılar çektirmişler, kan bile dökmüşlerdir.

    İngiltere’de laiklik yok ve ülkenin en büyük kısmını teşkil eden Büyük Britanya kolejlerinde, 1944’ten bu yana, her sabah okulun kilisesinde ibadet ve âyin mecburiyeti var. Bizde de böyle olmalı, öğrenciler namaz kılmalı dersem suç mu işlemiş olurum?

    Bu fakir, Müslüman bir gazeteci olarak çok baskılar gördüm, çok acılar çektim, inanç ve fikirlerim yüzünden Ağır Ceza ve Devlet Güvenlik mahkemelerinde süründüm, zindanlarda çürüdüm, altı sene gurbette yaşadım, iki günlük gazetem karakuşî kararlarla batırıldı. Resmî ideolojiyi kabul etmediğim için ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, parya, düşman muamelesi gördüm.

    Artık yeter… İdeoloji gitsin, insan hakları ve millî kimlik gelsin, tarihî ve kültürel devamlılığa dönülsün. 07 Kasım 2015

    Lügatçe

    AŞK YAŞAMAK: Birisiyle zina etmek…

    YANLIŞLIK ve HATÂ: Başkasında olan şey.

    LAİKLİK: Egemen azınlığın Müslüman çoğunluğa vurduğu boyunduruk…

    “DOSTLUK: Şemsiye gibidir, yağmur zamanında bulunmaz.”

    CEP TELEFONU: Zevzeklik ve gevezelik âleti.

    VEFA: Türkiye’nin en meşhur bozacısı…

    MİLLETVEKİLİ MAAŞI: Her zaman az ve yetersiz olan şey.

    YEDİ YILDIZLI SÜPER LÜKS OTEL: Sekiz yıldızlısı olmadığı için sonradan görmüş türedilerin mecburen kaldıkları konaklama mekânı.

    KİLİM: Kırk dervişin üzerine oturup sığıştığı yaygı.

    DÜNYA: İki padişaha dar gelen mekân…

    İSTANBUL TRAFİĞİ: Dünyada cehennem hayatı…

    AYDIN: Bütün kötülüklere muhalif olan çok kültürlü ve çok ahlaklı kişi.

    SABİHA SULTAN: Son Padişah Sultan Vahdettin’in kızı olup, Yâver-i Şehriyarî M. Kemal Paşa onunla evlenip saraya damat olmak istemişti ama o ona varmamıştı.

    İSKİLİP: Şapka kanunundan önce yazdığı risale dolayısıyla asılan ulemadan Âtıf Hoca’nın memleketi.

    TEKİN ALP: Nâm-ı diğer Moiz Kohen.

    ŞİMON ZVİ: Atatürk’ün öğretmeni Selanikli Şemdi Efendi’nin Yahudi adı.

    SİMİT KAŞAR ÇAY: Kanaatkâr Müslümana büyük ziyafet, nankör münafığa felâket.

    ÂİLE: Yeni Ceza Kanununa göre reisi olmayan bir kurum.

    CAMİ HOPARLÖRÜ: Sesi çok açıldığı takdirde, güzel okunan ezanın baş düşmanı…

    KEMALİZM: Paşanın ölümünden sonra dönmelerin ve benzetilmişlerin fabrike ettiği ideoloji.

    ŞAPKA DEVRİMİ: En koyu ve fanatik Kemalistlerin bile terk ettiği Atatürk devrimi.

    KRİPTO YAHUDİ: Köken itibarıyla Yahudi olduğu halde, dıştan Müslüman ve Türk görünen…

    AFGANÎ: Sarıklı Farmason.

    İSLAM PROTESTANLIĞI: Ümmet birliğini yıkıp kaos ve anarşi çıkartmak için başlatılan bir cereyan.

    EKMEK: Günde dört milyon adedinin çöpe atıldığı mübarek ve aziz nimet…

    SÜSLÜMAN KADIN: Başını renkli bir bez ile örttüğü halde, açık kadınlardan daha fazla dikkat çeken rengârenk kadın.

    İSLAMCI: İslam ona yetmemiş mi ki, sonuna bir cı eki ilave etmiş?

    OLGUN MÜSLÜMAN: Lütfen ismini ve adresini veriniz de elini öpmeye gideyim.

    OKUR-YAZAR MÜSLÜMAN: Bin yıllık millî ve dinî yazımızla okumayı yazmayı bilen kimse.

    LATİN ALFABESİ: Adı üstünde Latin ve Frenk yazısıdır.

    HUZUR ve RAHAT: Bu dünyada olmayan iki şey…

    JAPONLAR: O çok zor, çok çetrefil, öğretilmesi ve öğretilmesi çok müşkül millî yazılarıyla nasıl oldu da bu kadar ilerlediler?

    İSVİÇRE ve NORVEÇ: Avrupa Birliği’ne üye olmayan; ileri, düzgün ve zengin iki ülke…

    FUZULÎ: Türklerin en büyük klasik şair ve edibidir ki, okullarda şiirleri okutulmaz ve okumuş Türkiyeliler onun Divanını okuyup anlayamaz.

    ETON KOLEJİ: İngiltere’nin ve dünyanın en güçlü lisesidir ki, öğrencileri okul içinde frakla gezer. Ülkesine 19 başbakan kazandırmıştır ve orada karma eğitim yapılmaz. Her gün, dersler başlamadan önce okulun şapelinde (kilisesinde) âyin yapılır, buna katılmak mecburîdir. 08 Kasım 2015

    Laiklik Laikçilik Sekülerlik

    Türkiye’de laiklik hiç olmamıştır, hep laikçilik zorbalığı ve holiganlığı olmuştur.

    Laikçiler, din ile devleti, din ile hayatı birbirinden ayırmak için çoğunluğun, yerli halkın insan haklarını çiğnemişler, hukukun ve adaletin sınırlarını aşmışlar, icabında rejim terörü ile süngü zoruyla asmışlar, kesmişler, sindirmişlerdir.

    İnsanların en temel hakları ve hürriyetleri din, inanç, ibadet etmek, çocuklarına din eğitimi vermek, inandığı gibi yaşamak serbestliğidir. Türkiye’de bu haklar uzun yıllar boyunca şiddetle, terörle, zorbalıkla ayaklar altına alınmıştır.

    Dinsiz egemenler bir ara İslam’ı kazımayı, tamamen ortadan kaldırmayı planlamışlardı. Bunu yapamayınca Müslüman halkı sekülerleştirmek, dinin içine boşaltmak, İslam’ı mihraptan yıkmak metodunu seçtiler ve bu yolda sinsi veya açık faaliyetlerini devam ettiriyorlar.

    Laiklik ile laikçilik arasında büyük farklar vardır.

    Laiklik ile sekülerlik eş anlamlı değildir, onların arasında da farklar vardır.

    İslam dini ne laiklikle, ne laikçilikle, ne de sekülerlikle bağdaşır

    Ne laiklik, ne laikçilik, ne de sekülerlik evrensel bir insan hakları değeri değildir.

    İnsan hakları, hürriyetleri, haysiyetleri ile ilgili beyanname, sözleşme ve metinlerde böyle bir kavram yoktur. Aksine, din inanç ibadet inancına göre yaşamak hürriyeti hepsinde zikr edilmiştir.

    Laiklik olmadan demokrasi olmaz, laiklik olmadan cumhuriyet olmaz sözleri ve iddiaları yalandır, safsatadır, aldatmacadır.

    Din çok büyük bir güç olduğuna göre din ile devletin barışık olmaları, işbirliği yapmaları gerekir.

    Benim bildiğim Avrupa’da, anayasasında laiklik yazan sadece iki devlet vardır, Fransa ve Portekiz.

    Demokraside, insan haklarına bağlılık ve riayette dünya birincisi olan İngiltere’de din devlet birliği vardır.

    Almanya’da Hıristiyan Demokrat Birliği adında büyük ve güçlü bir parti bulunmaktadır.

    Bizde laikliği bu kadar abartan ve çığırından çıkartanlar Müslümanlar değildir, Türkler veya Kürtler de değildir. Laikliğin mimarı Kripto Yahudiler ve bilhassa Dönmelerdir.

    İtalya’da nasıl Vatikan ve Papa varsa, Türkiye’de de Halife ve Hilafet olması gerekir.

    Egemen azınlıkların menfaati, vesayet sistemi, saltanat ve hakimiyeti için; Müslüman çoğunluğun temel din, inanç, ibadet, dinine uygun bir hayat sürmek, çocuklarına din eğitimi vermek hakları asla çiğnenmemeli, ayaklar altına alınmamalıdır.

    Laikliği ayakta tutmak için Müslüman halkın cahil bırakılması büyük bir zulümdür, faşizmdir.

    12 Eylül 1980 darbesinden sonra okullara konulan mecburî din dersleri faşistlerin bir aldatmacasından ibarettir.

    Başında Paşa resmi, Paşa Beyannamesi bulunan, Besmele bulunmayan kitaplarla din eğitimi ve kültürü verilemez.

    Egemen azınlıklar, Kriptolar Kur’an, Sünnet, Cemaat, icmâ İslamlığının içini boşaltıp; yerine ajanları ve işbirlikçileri vasıtasıyla Fazlurrahman İslamlığını getirmek istiyor. Bu, çok büyük bir küfürdür, zulümdür, çoğunluğa hıyanettir.

    Türkiye din ve devlet kavgasını bitirip, iki büyük gücün ülke halk devlet için hayırlı hizmetler yapmasını sağlayamazsa ayakta duramayacaktır. 09 Kasım 2015

    Adam Yetiştirmeye Dair

    1. Müslüman gençler ikiye ayrılır: Vasıflı olmak için yetiştirilmeye istidadı (yatkınlığı) olanlar… Bu istidada sahip olmayanlar. İkincilere yatırım yapmak para harcamak yanlıştır israftır.

    2. Ayda üç beş yüz lira burs vermekle gençler yetiştirilmiş olmaz. Sadece burs vererek adam yetişeceğine inanmak saflık ve cahillik olur.

    3. Bir genç, uygun bir plan ve program ile ehliyetli ve icazetli üstadlar, rehberler, öğretmenler tarafından güçlü ve sıkı bir eğitim sonunda iyi ve vasıflı adam olabilir.

    4. Şu 2015 yılında, mükemmel Osmanlıca öğrenmemekte inatla direnen tembel ve asalak Müslüman bir genç adam olamaz.

    5. Vasıflı adam olacak Müslüman gencin şu üç boyuta sahip olması gerekir: Birincisi inanç, bilgi, kültür boyutudur. Hem İslam’ı iyi bilecektir, hem de çok güçlü, doğru, sağlam bir genel kültür sahibi olacaktır. İkincisi: Ahlak, karakter, aksiyon boyutu… Üçüncüsü: Sanat, estetik, güzellik boyutu.

    6. Müslüman gençleri yetiştirecek mürşidlerin kâmil, öğretmenlerin idealist ve vasıflı, rehberlerin birinci sınıf olması gerekir. Yetersizler, vasıflı Müslüman yetiştiremez.

    7. Çok sağlam ihlas eğitimi almayan, ihlaslı Müslümanlar olarak yetişmeyen gençlerin kültürleri yeterli olsa bile, onların ileride İslam’a ve Ümmete zarar veren din sömürücüsü canavarlar olması engellenemez.

    8. Cemaat, tarikat, fırka, hizip, grup, sekt holiganları ve militanları asla vasıflı olamaz.

    9. Müslüman bir gencin vasıflı adam olabilmesi için eski İstanbul Osmanlı İslam görgüsüne, nezaket ve kibarlığına, kültürüne, efendiliğine, mürüvvetine sahip olması gerekir.

    10. Kopya çeken liseli ve üniversiteli bir genç, tevbe edip bu çirkin ahlaksızlıktan vazgeçmedikçe vasıflı olamayacaktır. Kopya çekmek bir tür hırsızlıktır ve başkalarının hakkını yemektir.

    11. Vasıflı insan, iyi Müslüman olarak yetiştirilen gencin hali bugünden belli olur; karşıtları, başkaları, ötekiler bile onun faziletlerini, meziyetlerini kabul ve tasdik eder, şu genç ne kadar efendi, ne kadar çalışkan, ne kadar ahlaklı der.

    12. Ruhbanları, din baronlarını, müteşeyyihleri erbab haline getirip putlaştıranlar, namaz kılsalar ve oruç tutsalar, dıştan dindar görünseler de vasıflı Müslüman olamazlar. Bırakın vasıflı Müslüman olmak, sıradan Müslüman bile olamazlar, gizli şirke duçar olurlar.

    13. Her şeyin ölçüsü para değildir ama zeki, istidatlı, kabiliyetli, liyakatli Müslüman bir çocuğu, liseden üniversite bitimine kadar vasıflı olarak yetiştirmek için önce iyi bir program, güçlü bir tedris heyeti olması ve bir milyon dolar para harcanması gerekir.

    14. Türkiye Müslümanları yeterli miktarda vasıflı, güçlü, üstün, etkili, İslam’ı çok iyi bilen, geniş genel kültüre sahip elemanlar yetiştirmedikçe; işleri, hizmetleri, emanetleri, vazifeleri bunlara vermedikçe kurtulamazlar. 10 Kasım 2015

    Olanlar, Olması Gerekenler

    Hep olanlardan, olup bitenlerden bahs edip duruyoruz.

    Olması gerekenleri düşünmüyor ve gündeme getirmiyoruz. Türkiye’mizin şu anda siyasî, sosyal, kültürel bir manzarası var. Bu bir realitedir. Pek kaliteli, pek derin, pek ciddî olmayan şekilde bunu tartışıp duruyoruz.

    Türkiye nasıl olmalı?.. Türkiye’de neler olup bitmeli?.. Bu konu bize yabancı.

    Türkiye ile Norveç’i, Japonya’yı, Güney Kore’yi niçin mukayese etmiyoruz. O ülkelerde olan birtakım düzgün işler bizde niçin yok?

    Müslüman çoğunluk için söylüyorum:

    Ülkemizde belki de yüz bine yakın cami bulunmaktadır. Ezan okunuyor, vakit namazı kılınıyor, cuma ve bayram namazları…

    Genellikle vakit namazlarında cemaat az. Cuma namazlarında cemaat var ama o esnada sokaklar, caddeler, meydanlar da ibadete gelmemiş halkla dolu.

    Camilerimiz nasıl olmalı?.. Namaz dışında, camilerde hangi hayır ve İslamî eğitim faaliyetleri yapılmalıdır? Bunları müzakere etmiyoruz, çare ve çözümler araştırıp hayata geçirmiyoruz?

    Aklımız fikrimiz siyasî konularda… Siyasetimiz temiz bir siyaset midir, kirli mi?.. Siyaseti temizlemek için neler yapılmalıdır? Bugünkü siyasî tartışmalar ciddî midir, kaliteli midir, faydalı mıdır, yapıcı mıdır?..

    İktidarın hatâları var mıdır? Nelerdir?

    Muhalefet iflas mı etmiştir? Ettiyse niçin iflas etmiş, bugünkü hale düşmüştür?

    Her yer okul dolu. Bir milyon öğretmen var. On milyondan fazla çocuk okula gidiyor? Eğitimimiz nasıldır? Sistem olarak doğru iyi etkili faydalı bir eğitim midir?

    Soruyorum: Biz eğitime, çocukların ve genç nesillerin yetişmesine siyaset, futbol ve magazin dedikodularına verdiğimiz kadar önem veriyor muyuz?

    Tarımımızın bugünkü durumu hiç parlak değil. Artık ekmeklik buğdayımızın büyük bir kısmını dışarıdan satın almak zorundayız. Tarımı, hayvancılığı düzeltmek, iyileştirmek için neler yapılmalıdır? Bu konu niçin medyanın temel gündem maddelerinden değil?

    Dindarların mutlaka sorması, onlara sorulması gereken soru: Siyasal İslam yükselirken, gerçek dindarlık geriliyor, bunun sonu ne olur?

    Nüfusun yarısı kadınlar… Onların durumu nasıldır? Kadın konusunda neler yapılmalıdır?

    Bazı büyük gazeteler ve tv’ler aşırı müstehcen yayın yapıyor. Dindar geçinen Müslümanlar bu konuda gereken tepkiyi göstermiyor. Bu konuda neler yapmamız gerekir?

    Bazı sözde dindarlarımız farzları bırakmışlar, nafile umre peşinde koşuyorlar. Birileri umreyi ihlasla, tevazu ile, dinî hassasiyet ile yapılan bir ibadet olmaktan çıkartmış, turistik bir faaliyet, bir tatil haline getirmiş. Diyanet bu işten büyük paralar kazanıyor. Umre konusunda Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, İslam ahlakına, bilgeliğe uymayan hallerimiz var mıdır? Bunları nasıl düzelteceğiz?

    Gerçek nüfusu otuz milyonu geçmiş olan şu İstanbul’un hali malum. Şehri düzeltmek, normalleştirmek için neler yapılmalıdır?

    Günde dört beş milyon ekmeğin çöpe atılması rezaleti, faciası, hıyaneti devam ediyor. Allah’ın aziz nimeti olan ekmeğe bunu yapan bir toplum çarpılmaz mı? Ekmek konusunda ne yapmalıyız?

    Velhasıl, olanların, olup bitenlerin bir kısmını görüyor ve onları şöyle böyle tartışıyoruz ama olması gerekenler konusunda pek zayıfız.

    Geleceğe dair ciddî, ipe sapa gelir projelerimiz yok.

    Topyekûn bir ıslah planımız, programımız, projemiz yok.

    Hayata uygulanma kabiliyeti olan çarelerimiz çözümlerimiz yok.

    Zaman üç bölümden ibarettir: Dün, bugün, yarın… Dünü bilmeyenler, bugünü anlayamaz, bugünü anlayamayanların yarını olmaz. 11 Kasım 2015

    Kendimle Kısa Röportaj

    SORU: Bilgisayarlı afilli mafilli sofistike pahalı cep telefonun var mı, yok ise almayı düşünür müsün?

    CEVAP: Fakirin telefonu eski basit bir telefondur. O bile bana fazla gelmeye başladı. Pahalı bir telefon almayı aklımın köşesinden geçirmem. Yeterli aklım olsa eskisini de atmam gerekir.

    SORU: Nasıl dinleniyorsun?

    CEVAP: 1991’den beri Millî Gazete’de hiç ara vermeden, durup dinlenmeden her gün yazıyorum. Tatil yapmam. Kitap ve el yapımı geleneksel bir sanat eseri aldığım vakit, çay içerken dinlenir ve mutlu olurum. Kitap okumak da bendenizi çok dinlendirir. Bir de kırlara, ormanlara gitmek…

    SORU: İstanbul’u seviyor musun?

    CEVAP: Eski İstanbul’u seviyorum; bugünkü dev binaları, gökdelenleri, tımarhane trafiğini, insan sellerini, yozlaşmayı, kabalığı sevmiyorum.

    SORU: Hayatından memnun musun?

    CEVAP: İyi bir Müslüman olmadığım için kendimden memnun ve razı değilim. Allah’ın, şükrünü eda edemediğim nimetlerinden dolayı çok memnunum.

    SORU: Kendini beğenir misin?

    CEVAP: Bu ne biçim soru!.. Bendeniz kusur ve noksanlarla dolu zatımı beğenecek kadar eşek değilim.

    SORU: Siyasette muvafık mısın, muhalif mi?

    CEVAP: Siyasete aklım pek ermez. Fakir, sosyal ve kültürel açıdan muhalifim. Bugünkü şartlar altında muhalif olmamak elimden gelmez.

    SORU: Sen aydın mısın?

    CEVAP: Öyle bir iddiam yoktur, okur-yazar bir vatandaşım, yemin etsem başım ağrımaz.

    SORU: Nasıl yer içersin?

    CEVAP: Yeme içmede mütevazı olmaya çalışır, israftan uzak dururum.

    SORU: Beğendiğin, övdüğün o kişinin bir yığın günahı ve kusuru olduğu söyleniyor…

    CEVAP: Bendeniz Kirâmen Kâtibîn meleği değilim. Kimsenin gizli ayıp ve günahını araştırmam.

    SORU: Hangi tarikata mensupsun?

    CEVAP: Tarikat söylenmez… Şeriata bağlı bütün Muhammedî tarikatları severim, hepsinin muhibbiyim.

    SORU: En büyük düşmanın kimdir?

    CEVAP: Kendi nefs-i emmâremdir.

    SORU: Hizmet edebiliyor musun?

    CEVAP: Yazı yazmak dışında (onlar da gerçek hizmet ise) başka hizmet edemiyorum. Bizim İslamî kesim, hizmet edebilecek kimseleri istihdam etmez.

    SORU: Gençliğin durumundan memnun musun?

    CEVAP: Nâdir istisnalar dışında gençliğin iyi yetişmediği, yetiştirilmediği kanaatindeyim.

    SORU: Müslümanlar içinde sevmediklerin var mıdır?

    CEVAP: Din sömürüsü yapan, dini alet ederek gayr-i meşru yollarla zengin olan, nüfuz ve prestij kazanan münafıkları, arivistleri ve bezirganları hiç sevmem. Onları Müslüman saymam.

    SORU: Allah’tan ne dilersin?

    CEVAP: Ölünceye kadar sıhhat, selamet, afiyet ve hidayet, rızık genişliği, âfet ve musibetlerden korunma; canımın imanlı olduğum halde alınması, soru meleklerine doğru cevapları âsan şekilde verebilme, kabir rahatlığı ve Mahkeme-i Kübra’da bağışlanma dilerim. 12 Kasım 2015

    Önce Ekmekler Bozuldu

    Halkın temel besin maddesi olan ekmekler bozuldu, hem de çok bozuldu. Ekmekler nasıl bozulmasın ki, buğdaylar bozuldu. Bozuk buğdaydan kaliteli ekmek yapılamaz ki.

    Gıda maddeleri yüzde doksan beş bozuldu.

    Meşrubat kimyalarla, koruma maddeleriyle, sun’î aromalarla, boyalarla bozuldu.

    En fenası ahlak bozuldu.

    Kültür bozuldu.

    Eğitim bozuldu, mektepler bozuldu.

    Terör çıktı, huzur bozuldu.

    Çoğunluğu oluşturan Müslümanların büyük kısmı Kur’anî, Nebevî, Şer’î kriterlere vurursanız bozuldu.

    Kötü ideolojik eğitim ve medya halkı bozdu.

    Ahîlik teşkilatı ve fütüvvet ahlakı gidince ticaret, sanayi, iş hayatı, esnaflık bozuldu.

    Vasıfsız bozuk insanlar her şeyin çivisini çıkarttılar.

    Haram yeme yaygınlaştı. Bilerek bilmeyerek, isteyerek istemeyerek haram yiyenler bizzarure ve bilmecburiye bozuldu.

    Hastalara müşteri gözüyle bakan, ilaç firmalarının emrine giren, gelen herkesi gerekli gereksiz MR cihazına sokan, lüzumu olmadığı halde ameliyat yapan tıp bozuldu, tıp bozulunca sağlık bozuldu.

    Eğitim ve ahlak olmayınca trafik bozuldu.

    Komşuluk hukuku bozuldu.

    Para, tüketim, zenginlik ana değer olunca toplum bozuldu.

    Din ticaret, geçim, zenginlik aleti ve vasıtası olunca din hizmetleri bozuldu.

    Yahu bozulmadık ne kaldı?

    A’dan Z’ye kadar her şey bozuk.

    Şeriatsız tarikatlar tasavvufu bozdu.

    Büyük Dönme gazeteleri ve tv’leri medyayı bozdu.

    Ehliyetsizler ve aktivistler siyaseti bozdu.

    Dindar görünen münafıklar dini bozmaya çalışıyor. Ne kadar bozdular dersiniz?

    Roma İmparatoru ve meşhur filozof Marcus Orelius kitabında ne diyor? “Atımdaki nallardan birinin bir tek mıhı (çivisi) eksik olsa bütün Roma İmparatorluğu bozuk demektir.” Bizde atlar bozuk, nallar bozuk, çiviler bozuk.

    Abartıyor muyum? Hayır az bile yazıyorum.

    Türkiye’nin uluslararası şeffaflık ve temizlik notu niçin 10 üzerinden 5’tir? Böyle düşük bir not bize yakışıyor mu?

    Türkiye, 200 küsur ülke ve bölgede yapılan iş ve çalışma hayatında Kur’an prensiplerine uyma anketinde, Katolik İrlanda birinci iken niçin ancak 103’üncü olabilmiştir?

    Medyaya bakın, niçin ahlaksızlık, edepsizlik, beyinsizlik selleri içinde yüzüyoruz?

    Son doksan küsur yıl içinde dinî kurumları yıkan Selanik Dönmeleri onların yerine neleri koydular?

    Hani şapka devrimi ile kalkınacak, muasır medeniyet ufuklarına füze hızıyla varacaktık.

    Latin alfabesi bizi niçin Ortadoğu’nun Japonya’sı yapamadı?

    Bu kadar yalancı, sahtekar, asalak, üç kâğıtçı, kravatlı ve kravatsız eşkıya, terörist, yiyici, soyguncu, aktivist, haram yiyici, rantçı nasıl zuhur etti?

    Evet önce ekmekler bozuldu, arkasından peyder pey her şey bozuldu. 13 Kasım 2015

    İslamî Kalkınma Plan ve Programı

    Plansız programsız İslamî hizmet olmaz.

    Kaç çeşit plan ve program olur? (a) Mükemmel, dört başı mamur, efradını câmi ağyarını mâni plan ve program… (b) Orta ve zayıf programlar… (32) Derme çatma, uyduruk, zararlı plan ve programlar…

    Türkiye’nin ıslahı ve Müslümanların mânevî kalkınması, izzet bulması için nasıl bir program gereklidir? Mükemmel bir program olması gerekir.

    Bu program hangi kriterlere göre yapılmalıdır? İslamî, Kur’anî, Nebevî, Şer’î kriterlere ve çağ kültürüne göre yapılmalıdır.

    Herkes böyle programlar yapabilir mi? Yapamaz. Bu işi hem İslam’ı çok iyi bilen, hem de engin bir genel kültürü olan uzmanlar yapabilir.

    Böyle bir program hazırlayacak muhterem kimselere ücret verilecek midir? Kesinlikle!.. Zaten teklif edilse bile onlar böyle ulvî bir hizmet için ücret almazlar.

    Türkiye’de böyle kimseler var mıdır? Var olup olmadıklarını bilmiyorum, varsalar zuhur etsinler ve mükemmel bir plan ve program hazırlamaya başlasınlar.

    Böyle bir programın birinci maddesi ne olmalıdır?.. Müslüman halkın ve gençliğin eğitimi olmalıdır.

    Bu program, İslam’ın, Kur’an’ın, Sünnetin hangi yorumuna göre yapılmalıdır?.. Ehl-i Sünnet ve Cemaat yorumuna göre…

    Bütün fırkalara, hiziplere, parçalara göre olamaz mı? Böyle bir şey mümkün değildir. Gerçek İslam ile dalalet=sapıklık fırkaları birleşip de program ve plan yapamaz. Mezhepler kalksın, bütün Müslümanlar Kur’an’da birleşsin sözü gerçekçi değildir.

    Batı kültürüne sahip olmayanlar, bu devirde geçerli olacak mükemmel bir program yapabilir mi? Yapamazlar, Batı medeniyeti İslam dünyasını etkisi ve hakimiyeti altına almıştır. Bu hakimiyetten kurtulmak için onu bilmek ve onu aşmak gerekir.

    Yapılmasını istediğiniz plan ve programın bazı maddelerini sayar mısınız? (Bir) Müslümanlar bugünkü tefrikadan ve ölümcül bölünmeden kurtulup Kur’an’ın ve Sünnetin istediği gibi nasıl tek bir Ümmet olacaklar? (İki) Başlarına nasıl râşid ve muktedir bir İmam seçip ona biat ve itaat edecekler? (Üç) İslam ülkeleri ve devletleri nasıl bir konfederasyon veya federasyon oluşturacaklar? (Dört) Müslümanlar zilletten izzete, esaretten hürriyete, bölünmüşlükten ittihada nasıl yol bulacak? (Beş) Vasıflı, güçlü, üstün, işe yarar Müslüman nesiller yetiştirmek için, bütün öğrencileri bir istisnasız cemaatle namaz kılan İslam Mektepleri nasıl açılacaktır? (Altı) Kadınlar nasıl ıslah edilecektir? (Yedi) Müslümanları bölen aktivist cereyanlar, cemaat holiganlıkları, çeşitli fanatizmler, bunların hepsinden beter din sömürüsü nasıl önlenecektir? (Sekiz) Bütün insanlığa hitap eden büyük bir İslam medyası nasıl kurulacaktır? (Dokuz) İslamî prensipler, hükümler, kriterler hayata nasıl geçirilecektir? (On) Âhir zaman fitne ve fesatlarına karşı ne gibi tedbirler alınacaktır? (On bir) İslam’ın içini boşaltmak isteyen light ve ılımlı İslam, Fazlurrahmancılık gibi yıkıcı ve çökertici cereyanlarla nasıl mücadele edilecektir?

    Sen böyle bir program yapabilir misin?.. Cevap: Böyle bir iddiam yoktur. Yıllardan beri bu konuda teklif ve temennilerimi kaleme almaktayım. Ehil olanlar yaparlarsa çok sevinirim. Böyle bir programa büyük ihtiyaç vardır.

    Bunun sakıncaları var mıdır?.. Eskiden vardı, şu anda hayli geniş bir din, fikir, basın hürriyeti var. Yapılabilir, yapılmalıdır. 14 Kasım 2015

    Altına Hücum

    Son haber: Soma taraflarında altın madenleri varmış, bunlar işletilebilirse Türkiye 100 ton saf altın elde edebilirmiş… Bu konuda yapılması gereken ilk şey, Şarlo’nun (Charlie Chaplin) Altına Hücum (The Gold Rush) filmini seyretmektir… Bu kadar altın ülkemize, devletimize, halkımıza huzur, rahatlık ve sükûn mu getirir, yoksa bir sürü vahim probleme mi sebep olur acaba?

    ***

    İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ikinci sınıfında okuyan dindar ve terbiyeli bir gençle tanıştım. Yirminci asrın büyük din alimlerinden Şeyhülislam Mustafa Sabri ile Düzceli Zâhid el-Kevserî hazretlerinin isimlerini hiç duymamıştı. Min el-garaib!..

    ***

    Cemaat-İktidar savaşı bütün şiddeti ile devam ediyor. Bu savaşın Cemaate faydası yok, görülüyor… Siyasî iktidara da yok… Türkiye’ye de yok. Bu savaşı âdil şekilde bitirmek için çare ve çözümler yok mudur?

    ***

    İşi o noktaya götürdüler ki, bir gazeteci âdi bir suç işlese ve hakkında polis ve yargı tahkikatı yapılsa, basın hürriyeti ayaklar altına alınıyor diye bağırıp yaygara koparacaklar.

    ***

    İki kere iki eder dört gibi kesin bir gerçek: 1924’ten bu yana, bilhassa M. Kemal ve İsmet Paşaların tek parti rejimi zamanında, Türkiye’de bugünkü kadar medya, fikir, inanç hürriyeti olmamıştır.

    ***

    Nâdir istisnâlar dışında kültür, düşünce, sanat, ahlak, maneviyat seviyesi vahim şekilde düşüyor. Biz gece gündüz mışıl mışıl uyurken düşmeye devam ediyor. Yokuş aşağı frensiz iniyor, uçaktan paraşütsüz düşüyor…

    ***

    Modern tıbbın kriterlerine göre, ameliyat olması gerekmeyen bir hastayı, para kazanmak için ameliyat etmek, yine gerekmediği halde lüzumsuz ilaç yutturmak, hastayı müşteri olarak görmek, tıbbı ilaç sanayiinin hizmetine sokmak ahlaksızlık ve suçtur, tıp etiğine aykırıdır, vicdansızlıktır. Dünya adaleti böyle yapanları cezalandırmazsa, ilahî adalet, hem onları, hem de cezalandırmayanları cezalandırır.

    ***

    Hiçbir Müslüman gencin sınavlarda kopya çekmemesi gerekir. Kopya çekmek bir tür hırsızlıktır. Kopya çekmeyen dürüst öğrencilerin hakkını yemektir. İmtihan sorularını çalıp, başarılı olmaları için kendi taraftarlarına vermek de ahlaksızlıktır. Kopya çekmek, imtihan sorularını çalmak, İslam’ın istikamet (doğruluk dürüstlük) emrine aykırıdır. Müslüman hayatta başarılı olmak istiyorsa çok çalışmalı ve sınavlarda hile yapmadan, kopya çekmeden yüksek not almanın çarelerini aramalıdır.

    ***

    Çarşamba akşamı saat altıda Sultanahmet’ten otomobille yola çıktım, Kocamustafapaşa’ya 70 dakikada varabildim. İstanbul’u bugünkü hale getiren rantçılara hakkımı helal etmiyorum. Bendeniz bir vatandaş olarak nasıl sıkıntı çekiyorsam, onların da başları sıkıntıdan kurtulmasın. 15 Kasım 2015

    Madalyonun Öteki Yüzü

    Olup bitenleri, hâdiseleri bütünüyle ele almak gerekir. Madalyonun iki yüzü vardır. Birinci yüzünde, Paris’te cereyan eden terör, ölümler, dehşet… Acaba ikinci yüzünde neler bulunuyor? Bunu da görmeye çalışmamız gerekir.

    İngiltere’nin eski Başbakanı Blair, Batının Saddam Hüseyin’e karşı yapmış olduğu yıkıcı ve acımasız Irak savaşında, yalan ve düzmece raporlara, gerçek dışı gerekçelere kanıp büyük hatâlar yapmış olduğunu itiraf etti.

    Birinci Dünya Savaşı’nın sona erişinden bu yana Batı, Ortadoğu’da ölümcül hatâlar yapmıştır ve hâlâ da yapmaktadır.

    Bu hatâların en büyüğü Filistin konusunda yapılmıştır.

    Âdil ve kalıcı bir çözüm bulunmadığı takdirde Filistin meselesi üçüncü dünya savaşına yol açacak ve sonunda Batı dünyası ve medeniyeti yıkılacaktır.

    Einstein’in kehanetini hiç unutmayalım. Şöyle demişti: Üçüncü dünya savaşı nükleer silahlarla yapılacaktır. Dördüncüsü ise taşlar ve sopalarla.

    Batı’nın büyük yanılgılarından bir diğeri, kendi medeniyetini, kendi değerlerini geçerli tek değer olarak görmesi, diğer medeniyetleri ya inkar etmesi, yahut hafife almasıdır.

    Dünyada on küsur medeniyet vardır, Batı bunları kabul etmelidir ve onlarla barış içinde yaşamaya çalışmalıdır.

    Paris hadiselerinden sonra, Papa heyecanlanmış ve Üçüncü Dünya Savaşı başladı demiş… Yeni mi başladı?.. Hayır çoktan başladı. Afganistan savaşı, Irak savaşı, Suriye savaşı, Libya’daki savaş, Mısır’daki darbe, Nijerya’daki savaş, daha bir sürü savaş, Üçüncü dünya savaşının ayak sesleridir.

    Batının İslam dünyası ve Ortadoğu konusundaki Büyük Ortadoğu Projesi de büyük bir yanılgının eseridir.

    Nazizm, Faşizm, Marksizm hep birer ideoloji idi. Bunlar yıkıldı ama İslam bir ideoloji değildir ve onlar gibi yıkılması, onları yıktıkları gibi yıkmaları mümkün değildir.

    Dünyanın hızla bir felakete gittiğini görmek için Baba Varga gibi bir Kâhin olmaya lüzum yoktur. Görünen köy kılavuz istemez.

    Olup bitenler konusunda ateistlerin, agnostiklerin anlayıp algılayamayacağı incelikler vardır.

    İnsan iradesinin üstünde bir güç, bir kader…

    Teknikte, pozitif ilimlerde çok ilerleyen Batı, bilgelik ahlak sağduyu konusunda yerinde saymaktan geçtim, hızla geriliyor ve düşüyor.

    Nazizmi, Faşizmi, Marksizmi, Siyonizmi Doğu çıkartmadı, Batı çıkarttı.

    Birinci Dünya Savaşı’nı, İkinci Dünya Savaşı’nı Batı çıkarttı… Üçüncüsü de onların eseri olacaktır.

    İslam dünyasının, Cihan savaşı yapacak maddî gücü yoktur.

    Saddam Hüseyin mi daha kötüdür, ondan sonra gelen rejim mi? Batılılar bu soruya doğru cevap veremiyor.

    Ay’a adam gönderen Batının hikmet=bilgelik boyutu çok güdüktür.

    Ex oriente lux… Işık Doğudan gelir.

    Ahlaksızlık karanlıkları Batıdan…

    Keşke Batı dünyasının, büyük Batı ülkelerinin başında Mujica gibi bilge başkanlar olsa. 16 Kasım 2015

    Bileceksin

    Sağduyulu, firasetli, din kültürüne sahip bir insansan, âhir zamanda büyük bozulmalar, fitne fesatlar devrinde yaşadığımızı bileceksin.

    Deccalların, Kezzabların Müslümanları ve insanları aldatarak cehennemî yanlış yollara sürüklediğini göreceksin.

    Kur’an, Sünnet, Şeriat, Hikmet kriterlerine göre azgınlık (fuhşiyyat) olan kötülüklerin dünyayı ve İslam âlemini sardığını göreceksin.

    Yıkıcı, büyük bir kötülük olan, bilenlerin bilmeyenleri uyarmamasını büyük üzüntü ile müşahede edeceksin.

    Toplumu ribanın, zinanın, bina hırsının sardığının farkında olacaksın.

    Şu İslam memleketinde namaz kılanların, oruç tutanların azınlıkta kaldığını bilip dehşete düşeceksin.

    Sorumlu ve vazifelilerin bir kısmının, yapılması üzerlerine farz olan hizmet ve vazifeleri ya hiç yapmadıklarını, yahut hakkıyla ve yeteri kadar yapmadıklarını bileceksin.

    Şirk, küfür, nifak ve şer güçlerinin, kadınları ve kızları bozmak için nasıl şeytanca faaliyette bulunduklarının, büyük tahribat yaptıklarının bilgisine ve raporuna sahip olacaksın.

    Şeriatın elden gitmiş olduğu, din ve imanın gitmekte olduğu acı gerçeğini göreceksin.

    İmanını kurtarmak istiyorsan, İmana İslam’a Kur’an’a Sünnete Şeriata Ahlaka Hikmete aykırı bütün kötülüklerden nefret ile onlara düşmanlık ve buğz edeceksin.

    Küfür ve sapıklık güçlerinin beyinsizce hareketleri yüzünden dünyanın ve insanlığın, üçüncü büyük savaş tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu bileceksin.

    İlk planda kendini, aileni, çoluk çocuğunu, yakınlarını, dostlarını; sonra Müslümanları, onların ötesinde insanları kurtarmak için (sosyal ve kültür seviyene göre) ne gibi hizmetler ve vazifeler yapman gerekiyorsa onları yapacaksın.

    Yangın söner veya sönmez ama sen mutlaka itfaiye (yangın söndürme) faaliyetleri içinde sana düşenleri yapacaksın.

    Sana yetecek miktarda ve doğru şekilde İslam tâlimatını öğrenip hayata geçireceksin.

    İslam dünyasında birliği ve kardeşliği korumak için çalışacaksın.

    Boynunda zamanın İmamına biat ve itaat bağı olacak.

    İslam’ın beş şartının ikincisinin beş vakit namaz kılmak olduğunu bileceksin ve bu temel ibadeti dosdoğru yerine getireceksin.

    Şimdi beni iyi dinle: Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, İslam ahlakına ve hikmetine aykırı her şeyin dalalet ve heder olduğunu çok iyi bileceksin.

    Allah’tan ümidini kesmeyeceksin.

    Yarın Kıyamet’in kopacağını bilsen, bugün elindeki fidanı dikeceksin.

    İslam dini ve Şeriatı dışında necat, felah, kurtuluş olmadığını bileceksin. Doğru din olmakta İslam’a ortak koşmayacaksın.

    Dehşetli bir yolculuk yaptığının bilincinde olacak ve gereken tedbirleri alacak, Hesap Günü’ne hazırlanacaksın.. 17 Kasım 2015

    Bir Öğrenci Mektubu

    Aşağıda, bir Anadolu şehrinde okuyan üniversiteli gayretli ve muhlis bir gencin mektubundan bazı cümleler okuyacaksınız. Bunları sizinle paylaşmak istedim.

    “Evet öyle bir dehşetli zamandayız ki; bu zamanın pazarında din ucuzlamış ve dünya pahalanmış.

    Fakat, pek aziz Hocam.

    Lütfen sevininiz ve mutlu olunuz ki:

    Rıza-yı Bari için çalışan nice gençler var.

    Muhterem Efendim,

    Nerede bir ateist, darvinist görsek gidip konuşuyor, medreselerimize onları çağırıyoruz.

    Fakültemizde hamd olsun pek koyu dinsizlerin bir kısmının imana geldiğine, bir kısmının namaza başladığına ve hatta bir takım kötü alışkanlıkları terk ettiklerine şahid olduk.

    Muhterem Efendim,

    Cihad meydanını ehl-i dünyaya terk etmiş değiliz çok şükür.

    Bugünkü yazınızda bir tereke mafyasından bahsetmişsiniz.

    Ölüm onlar gibi hayvanlar içindir, ârifler ölmez. Zat-ı aliniz aklı başında, çıldırmamış ve din için bir şeyler yapma gayretini kaybetmemiş Müslümanların hüsn-i kabulüne mazhar olmuş bir isimsiniz.”

    Müslüman gençler içinde böylelerinin bulunduğunu öğrenmek insanın kalbine ferahlık veriyor.

    Hizmetlerin tesirli=etkili olması için bazı şartlar vardır: Birinci şart: İhlasla, sırf Allah’ın rızasını kazanmak için hasbeten lillah yapılmış olmalıdır… İkincisi: Kur’anî ve Nebevî metotla yapılmış olmalıdır… Üçüncüsü: Selef-i Sâlihînden bu yana gelip geçmiş Evliyaurrahmanın ruhaniyetlerinin gölgesinde yapılmış olmalıdır. Dördüncüsü: Hizmetlerin ücreti ve ödülü yaratıklardan değil, Yaratan’dan istenmelidir… Beşincisi: Allah bu hizmetlerde başarı (Tevfik) verince bundan dolayı ‘ucba’ kapılmamak gerekir.

    İmana, İslam’a, Kur’an’a, Sünnet’e, Şeriat-ı Garra-i Ahmediyyeye ihlasla, garazsız ivazsız hizmet edenlere ne mutlu. Ne güzel bir ticaret yapıyorlar. Cenab-ı Hak onları bağışlasın, ebediyet âleminde Livâ-i Hamd bayrağı altında toplanan bahtiyarlar zümresine dâhil etsin.

    LATİNCİ ve LÂDİNÎ OLMA, KUR’ANÎ OL

    Bütün liseli ve üniversiteli gençlere hitap ediyorum… Müslüman, anadilini Frenk ve Latin yazısıyla okuyup yazmaz, Kur’an ve İslam yazısıyla okur yazar.

    Japonlardan ibret alalım ve utanalım. Onlar, Latin yazısından bin kere daha zor, çetrefil, karışık olan yazılarıyla; ilimlerden, fenlerde, teknikte, eğitimde, sanatta, edebiyatta, ilmî araştırmalarda, sanayide harikalar meydana getirmiştir.

    Biz bin yıllık millî ve İslamî yazımızı terk ettik ve Japonya’nın çok gerisinde kaldık.

    Hiçbir geçerli bahanemiz ve mâzeretimiz yoktur. Millî Eğitim Bakanlığı’nın açtığı ücretsiz kurslara yazılalım ve millî yazımızı mükemmel şekilde öğrenelim.

    Bu kadarcık bir irademiz, azmimiz, sebatımız yoksa, hayatın diğer zorluk ve güçlükleriyle nasıl başa çıkabiliriz?

    Başlangıçta bilmemek ayıp değildir ama öğrenmemek çok ayıptır.

    Siyonistler kendi lisanlarını hangi yazıyla yazıyor? Latin yazısıyla mı? Hayır, kendi millî ve dinî İbranî yazısıyla yazıyorlar.

    İbret alalım, utanalım… 18 Kasım 2015

    Kur’an

    POLİTİKA faaliyetleri mi önemlidir, Din İman Kur’an hizmetleri mi?

    CEVAP: İhlasla ve doğru düzgün yapılmak şartıyla ikinciler önemlidir ve faydalıdır.

    Niçin?.. Çünkü politikada şeytanîlik vardır; ihlâsla doğru metotlarla yapılan Din İman Kur’an hizmetleri ise Rahmanîdir.

    Politika gerçekten önemli midir?.. İnsanların büyük kısmı öyle sanır ama değildir.

    Kur’an’a hizmet ne demektir?..

    CEVAP: İnsanların, Kur’an’ın emirlerini yerine getirmesi, yasaklarından uzak durması ve öğütlerini tutması için Resulullah Efendimizin (salat ve selam olsun ona) gösterdiği, öğrettiği gibi çalışmak, cehd etmek demektir.

    Kur’an okuyor ama emirlerini tutmuyor, yasaklarını işliyor, öğütlerini kulak ardı ediyor… Böylesi nasıl bir kimsedir? Kur’an hizmetkârı değildir, gafildir, fâcirdir, fâsıktır.

    Kur’an’ı ticaret metaı haline getiren, para kazanıp zengin olmak için okuyan fâsık kimsenin hükmü nedir?.. Kur’an’ın parayla okunmasına fetva ve ruhsat verilmemiştir. Kur’an’ı ticarete alet edenler hizmetkâr değildir, sömürücüdür.

    Kur’an hizmetkarı gıybet eder mi?.

    CEVAP: Asla etmez.

    Şirk, küfür, nifak, fısk ve fücurdan râzı olan biri Kur’an okumakla kendini kurtarabilir mi?

    CEVAP: Kurtarmaz. Küfrden razı olmak küfrdür.

    Kur’an şifa olduğuna göre, Fâtiha suresini, âyetleri şifa bulmak, tedavi olmak için okumak ve okutturmak caiz midir?

    CEVAP: Elbette caizdir. Rukye İslam tıbbındandır.

    Müslümanın kitabı hangi kitaptır?.. Allah’ın Kitabı, Kelam-ı Kadîmi olan Kur’an-ı azimüşşandır.

    Kur’an’a, onun müfesseri olan Sünnete aykırı, ters, zıt hükümler, çareler çözümlerle kurtuluş olur mu?

    CEVAP: Kesinlikle olmaz. Kur’an’a, Sünnete, Şeriata aykırı her şey dalalettir (sapıklıktır), hederdir.

    Müslümanlar arasında bir konuda ihtilaf ve tefrika çıkarsa ne yapmak gerekir?

    CEVAP: Tefrikaya sebep olan konuyu Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatın ışığında ve hakemliği ile halletmek (çözmek) gerekir. Bunu da râsih, muttaqi, muhlis, icazetli ulema ve fuqaha yapabilir.

    İdam cezası Kur’an’da ve Sünnette var mıdır?.. Vardır. Kitabullah’ta “Kısasta sizin için hayat vardır” buyrulmaktadır.

    Kitap olarak Kur’an’dan razı olmak ne demektir?.. Kur’an’a iman etmek, emirlerini tutmak, yasaklarından uzak durmak, öğütlerini tutmak demektir. Böyle yapan Allah’ın rızasını kazanır ve inşallah kurtulur.

    Kur’an mahluk mudur?..

    CEVAP: Kur’an Allah’ın Kitabıdır, kelamıdır, mahluk değildir, kadîmdir.

    SORU: Kur’an’ın üç yüz küsur muhkem âyeti tarihsel olup zamanımızda geçerli değildir diyenlerin hükmü nedir?

    CEVAP: Onlar bu sözleriyle dinin dışına çıkmış ve irtidat etmiş olur. Kur’an’ın kesin hükümleri Kıyamet’e kadar geçerlidir. 19 Kasım 2015

    Kedinin Hıyardan Korkması

    Kedi salatalıktan niçin korkar?..’ Bir değil, birçok gazetede ve haber sitesinde yer alan bu başlığı okudum, metni okumadım. Medyamızın büyük kısmı maalesef son ama bazı gazeteler o kadar aşırı müstehcen yayın yapıyor ki, sanki genelev bülteni gibiler.

    Ya o saçma sapan uyduruk yıldız falları.

    Avrupa Birliği’ne üye olmayan Norveç fert başına düşen millî gelir bakımından niçin dünyanın en zengin ülkesidir?.. Bizim medyamızda bu konuda bir yazı bulamazsınız.

    Güney Kore niçin bu kadar ilerledi?..

    Japonya, binlerce şekilden oluşan o kargacık burgacık yazısıyla ilimlerde, fenlerde, sanatlarda, eğitimde, sanayide harikalar meydana getiriyor, bunun sebebi nedir?

    Altı yüz küsur kilometre karelik dev Singapur’dan alacağımız dersler nelerdir?

    Yakın zamana kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri olan Türkiye, ekmek yapmak için her yıl dışarıdan üç milyon küsur ton buğday ithal ediyor. Niçin?

    Mardinli bir zatın, ABD’de profesörlük yaparken Nobel ödülü kazanmasının şerefi ABD’ye mi aittir, Türkiye’ye mi?

    Eğitimle, üniversitelerle, kültürle, sanatla, mimarlık ve şehircilikle, tarımla ve hayvancılıkla, daha nice hayatî konularla ilgili bin türlü olumsuzluk ve kriz içindeyiz, bunlarla ilgili ciddî, kaliteli, derin yazılar, araştırmalar yapmıyoruz; araştırma yapmaktan geçtim, dile bile getirmiyoruz ama kedinin salatalıktan korkması gibi aptalca bir habere yer veriyoruz.

    Bu sene de, Türkiye üniversitelerinin birkaçı, dünyanın beş yüz önemli üniversitesi listesinin ancak, 400’ler sırasında yer alabildi. Yüzümüzü kızartması gereken bu konuyu müzakere edebildik mi?

    Güney Kore gibi niçin yüzde yüz millî ve yerli otomobiller üretemiyoruz? Bizim niçin bir Samsung’umuz yok?

    Tarımımız ve hayvancılığımız niçin çöktü?

    Hiç lüzumu ve faydası olmadığı halde eline geçen her hastanın MR’ını çektiren bugünkü sağlık sistemimiz sağlıklı mıdır?

    Hukuk sistemimiz millî kimliğimize, kültürümüze, sosyal yapımıza uygun mudur?

    Her yıl yapılan dünya şeffaflık ve temizlik anketinde niçin 10 üzerinden sadece 5 not alabiliyoruz?

    Türkiye Müslüman bir ülke… Bizim Müslümanlığımız gerçek İslam’a uygun mudur?

    Bu saydıklarım ve saymadıklarım gibi yüzlerce önemli ciddî hayatî konuda hangi gazete ve dergileri okuyup aydınlanacağım? Bendenize adres verebilir misiniz? 20 Kasım 2015

    Bilselerdi Tahmin Edebilselerdi

    Sovyetler Birliği Afganistan’a girdi, çıkamadı, yıkıldı.

    Suriye’ye giren hiçbir emperyalist ve sömürgeci devlet oradan sağ salim çıkamayacaktır.

    Tuzaklara girmek kolay, çıkmak çok zor, belki imkansızdır.

    Sömürgeci devletler İsrail’i 1948’de kurdurttular. Şu anda, aradan 67 yıl geçmiştir… Haçlılar Kudüs’ü 1099’da almışlar ve orada bir Frank devleti kurmuşlardı. Selahaddin Kudüs’ü Haçlılardan 1187 tarihinde geri almıştı. Kudüs Frank devleti, tarih içinde çok küçük bir dilim olan 88 senecik yaşamıştı.

    Acaba İsrail devleti ne kadar yaşayacak?

    Bundan bin yıl önce bugünkü silahlar yoktu, şimdi nükleer silahlar, füzeler, uçaklar var. Suriye veya Kudüs sebebiyle patlayacak bir savaş üçüncü dünya savaşına dönüşecek; insanlığın, medeniyetin belini kıracak, taş devrine geri dönülecektir.

    Hitler, başına gelecekleri bilseydi, 1939’da işgal etmiş olduğu Polonya’yı, İngiltere ve Fransa’nın isteği üzerine tahliye etmez miydi?

    Napolyon, başına gelecekleri bilseydi, 1812’de Rusya’ya savaş ilan eder, 600 bin kişilik orduyla gider, 60 bin kişi ile döner miydi?

    Kaddafi, başına gelecekleri bilseydi, Tunus diktatörü Zeynel Âbidin’in yaptığı gibi ülkesini terk etmez miydi?

    İnsanlar gaybı bilemezler ama çok kesin olmasa da az çok doğru tahminler yapabilirler.

    Doğu Anadolu’daki bir kısım Ermeniler, başlarına gelecekleri bilselerdi, düşman Rus ordusunu kurtarıcı gibi karşılayıp, tebaası oldukları Osmanlı devletine hıyanet ve isyan ederler miydi?

    İzmir metropoliti Hrisostomos, kendisinin ve Rumların başına gelecekleri bilseydi, İzmir’e çıkan Yunan ordusunu kutsar mıydı?

    Adnan Menderes, başına gelecekleri bilseydi, Londra’daki uçak kazasından sonra aklını başına toplayıp, 27 Mayıs 1960’tan önce erken seçim yaptırmaz mıydı?

    Müslümanlar başlarına gelecek büyük felaketleri ve yıkımları tahmin edebilecek sağduyuya, firasete, uzak görüşlülüğe sahip olsalardı; Sultan Abdülhamid’i tahtından indirtmemek için bütün güçleriyle, canla başla çalışıp direnmezler miydi?

    Enver Paşa kendisinin, devletin, Müslümanların başına gelecekleri tahmin edebilmiş olsaydı, Goeben=Yavuz zırhlısını ve başka harp gemilerini gönderip Rus şehirlerini bombardıman ettirir miydi?

    Titanic transatlantiğini inşa eden şirket, geminin ilk seferinde buzdağına çarpıp batacağını tahmin etmiş ve gemiye bütün yolculara yetecek miktarda filika koydurtmuş olsaydı, gemi batmış olsa bile onca adam yeterli tahlisiye sandalı olmadığı için boğularak can verir miydi?

    Titanic’in ilk seferinde batabileceğini tahmin etmiş olsaydı, “Bu gemiyi Allah bile batıramaz” diyen beyinsiz kâfir herif o lafı eder miydi? 21 Kasım 2015

    İçimizdeki Kripto Yahudiler

    SORU: Onlar İslam’ı ve Müslümanları kazıyabilir, yok edebilir mi?

    CEVAP: Büsbütün kazıyıp yok edemezler ama dinin içini boşaltarak, Müslümanları dünyevileştirerek İslam’ı güçsüz bırakabilirler.

    SORU: Ana siyasetleri, plan ve programları nedir?

    CEVAP: Ümmet birliğine engel olmak, İslam dünyasını Halifesiz tutmak, Müslümanları cahil bırakmak, parçalamak bölmek, yabancılaştırmak, robot ve zombi haline getirmek…

    SORU: Bu konuda en çok kimleri kullanıyorlar?

    CEVAP: Din baronlarını, sekt haline gelmiş birtakım fırkaları ve cemaatleri, din sömürücülerini, şarlatanları, arivistleri.

    SORU: Türkiye’de dıştan Müslüman görünen Yahudi var mıdır?

    CEVAP: En az (tekrar ediyorum en az) bir buçuk milyon Kripto Yahudi vardır.

    SORU: Sabataycıları mı kasd ediyorsun?

    CEVAP: Lütfen cahilce konuşmayınız… Sabataycılar, Kripto Yahudilerin sadece bir koludur. Onlardan başka Alevî Bektaşi gibi görünen Yahudiler vardır… Kırımçaklar… Tatlar… Yahudiliklerini gizleyen Karaylar… Şiî gibi görünen Meşhed Yahudileri… Üç kimlikli Pakraduniler… Müslüman görünen Kürt Yahudileri… Asr-ı Saadet’te Arabistan’dan kuzeye göç eden Medine Yahudileri… vs… vs…

    SORU: Dıştan dindar veya sosyolojik Müslüman görünüp de aslında Yahudi olan bazı kimseleri sayar mısın?

    CEVAP: Kesinlikle isim vermem, veremem. Bugün ülkemizde soyları Kaynuka Oğulları’na, Nadir Oğulları’na dayanan ünlü musallâ (öldüklerinde cenazeleri camiye getirilen) Müslümanları bulunmaktadır.

    SORU: Yahudilik açısından en önemli vilayetimiz ve şehrimiz hangisidir?

    CEVAP: İsmi vermeyeceğim, üç dil konuşulan vilayetlerimizin birinde, dıştan Müslüman görünen kendini çok iyi kamufle etmiş Yahudi gruplar vardır. Bu vilayette samimî dindar Müslümanlar da bulunmaktadır ama ağırlıkları yoktur. İşte bu vilayetin Kripto Yahudileri şu anda Türkiye’yi parmaklarının ucunda çevirmektedir.

    SORU: Kripto Yahudiler siyasal İslam’ın içine girmişler midir?

    CEVAP: Bundan zerrece şüpheniz olmasın. Girmişlerdir, sızmışlardır. Kimisi namaz bile kılmaktadır.

    CEVAP: Bunların meşrebleri nedir?

    CEVAP: Hepsi değil, bir kısmı reformcudur, Fazlurrahmancıdır, dinde yenilik ve değişim ister. İslamcı görünerek İslam’ın içini boşaltmaya çalışırlar.

    SORU: Müslümanlar durumun farkında mıdır?

    CEVAP: Değildir.

    SORU: Müslümanlar bu konuda niçin uyarılmıyor?

    CEVAP: Bugünkü eğitim ve kültür seviyesi ile büyük çoğunluğunun uyarılması mümkün değildir.

    SORU: Dünya nereye gidiyor?

    CEVAP: Üçüncü dünya savaşına…

    SORU: Türkiye bu savaşın dışında kalabilir mi?

    CEVAP: Kalabileceğini sanmıyorum.

    SON SORU: ……. ……. …… ….. midir?

    CEVAP: Bu sorunuzu cevaplandırmam doğru olmaz. 22 Kasım 2015

    Suriye ile İlgili Sorular

    SURiYE’de, benzeri tarihte az görülmüş büyük bir insanlık faciası yaşanıyor. Bu faciada hangi güçler sorumludur, suçludur?

    Ne gibi yanlışlar yapılmıştır?

    Filmi seyr ediyoruz veya etmeye çalışıyoruz ama senaryo nedir, biliyor muyuz, anlıyor muyuz?

    Bu konuda mutlaka sorulması gereken soruları soruyor ve bunların doğru cevaplarını arıyor muyuz?

    Suriye iç savaşı patlamadan önce birileri “Sabahleyin füzeleri göndeririz, ikindi namazını Şam’da kılarız” demişler midir?

    Suriye nüfusunun en az yüzde yetmiş beşi Sünnî Müslüman olduğu halde, niçin birleşememişlerdir?

    Yüzde on, bilemediniz on iki oranında bir azınlık olan Nuseyrî egemen azınlığın iktidarı niçin yıkılamamıştır, yıkılamamaktadır?

    Şu ana kadar Suriye’de siyasetleri taban tabana zıt olan Türkiye mi, yoksa İran mı başarılı olmuştur?

    Suriye faciasını bitirmenin yolu, çaresi, çözümü var mıdır?

    İç savaş sona ererse, Suriye’nin üniter yapısı korunabilecek midir, yoksa üç beş kantona mı ayrılacaktır?

    Suriye bu hale Büyük Ortadoğu Projesi BOP uyarınca mı getirilmiştir.

    Suriyeli Sünnî Müslümanlar bugünkü feci hale nasıl ve niçin düşmüştür?

    Türkiye üç milyona yakın Suriyeli mülteciyi nasıl barındıracak, onlara nasıl bakacaktır?

    Suriye’nin bu hale gelmesinde, oradaki Sünnî çoğunluğun, elde imkan ve fırsat olduğu yıllarda, yeterli miktarda vasıflı çocuğunu subay yetiştirmemesinin rolü var mıdır?

    Türkiye, üç milyon Suriyeli’nin bir kısmına vatandaşlık verecek, onları entegre edecek, böylece bir Türkiye Suriye birleşmesine zemin hazırlayabilecek midir?

    Irak Şam İslam Devleti yıkılabilecek midir, güçlenecek midir?

    Ortadoğu’daki facialar, karışıklıklar, iç savaşlar, Sünnî-Şiî çekişmesi gide gide Üçüncü Dünya Savaşı’na yol açacak mıdır?

    Büyük güçler, başta Ortadoğu olmak üzere İslam dünyasında gerçekten İslamî bir devlet kurulmasını istemiyor. Bu engellemelerinde sonuna kadar başarılı olmaları ihtimali var mıdır?

    Sahih hadîslerle zuhur edeceği haber verilen Mehdi’nin zuhuru yakın mıdır?

    İsa Aleyhisselam’ın nüzulü yakın mıdır?

    Büyük ve kanlı Melhame-i Kübra’ya ve diğer âhir zaman savaşlarına yaklaştık mı?

    Zamanımızdaki Deccallar, Kezzablar, Süfyanlar, Nemrudlar, Firavunlar kimlerdir?

    1088 yılında Kudüs’te kurulmuş olan Haçlı devleti 88 sene ayakta durabilmişti. 1948’de kurulmuş olan Siyonist İsrail devleti kaç yıl yaşayacaktır?

    İsrail ve Siyonizm konusunda Naturei hahamlarının dedikleri gerçekleşecek midir?

    Bunca soruya kim doğru ve isabetli cevaplar verecek? 23 Kasım 2015

    Müslüman O Yemini Edemez

    Müslüman o yemini edemez. İslam’da yeminle ilgili hükümler vardır, onları çiğneyemez. Taqiyye ve kitman yaparak o yemini edebilir mi? Bunun için gerçek icazetli bir müftüden, aynı zamanda faqih olan kâmil bir mürşidden geçerli bir fetva alması gerekir.

    *

    İki veya daha fazla Müslüman bir yerdeler. Vakit giriyor, mesela ikindi namazı kılacaklar. Namazın farzını münferiden ayrı ayrı kılmaları caiz değildir. Mutlaka cemaat olmaları gerekir. Cemaatle kılmazlarsa, şeytan onları istila eder.

    *

    Konu önemli olduğu için tekrar ediyorum… İmam-Hatip okulundaki bütün talebelerin ders saatlerine rastlayan vakit namazlarını, okulun camiinde, topluca hepsi birden bir eksiksiz cemaatle kılmaları gerekir. Böyle yapılmazsa o okul bir din mektebi olmaz.

    *

    Müslüman bir tatlıcı, 100 veya 150 gram olan kutunun darasını hesaplayıp düşmek suretiyle müşterisine net miktarda tatlı vermelidir. Müşteri bir kilo baklava istiyor, o, kutunun ağırlığını düşmeden 850 veya 900 gram veriyor. Böyle bir şey İslam’ın istikamet (doğruluk) ve adalet prensibine uygun olmaz. Diyanet’in bu konuyu Müslüman esnafa hazırlatması gerekir.

    *

    Geçen hafta yatsıdan sonra Fatih’te ana caddede otomobil beklerken önümden tesettürlü bir kadın geçti. Hem kalabalığın içinde yürüyor, hem de elindeki plastik tabaktaki yiyeceği herkesin arasında çatalla atıştırıyordu. Çok ayıpladım…

    *

    Kanaatimce İslam’ı bilen ve yaşayan gerçek Müslümanların sayısı binde bire düşmüştür.

    *

    Bulunduğunuz mecliste gıybet ediliyor… Edenler dişli insanlar. Uyarmaya kalkarsanız sizi fena edebilirler… En iyisi, rahatsızlanıp oradan sıvışmaktır.

    *

    Hizbini, fırkasını, cemaatini, tarikatini İslam’ın üzerinde tutan veya İslam’la özdeşleştiren kimseler kesinlikle iyi ve olgun Müslümanlar değildir.

    *

    İstanbul trafiğine etkili ve yeterli şekilde tepki göstermeyen, yasal sınırlar içinde isyan etmeyen bir toplum zombi toplumdur.

    *

    Gerçek şeyh irşad eder, olgunlaştırır, nurlandırır: sahte şeyh cahilleştirir, doğru yoldan saptırır.

    *

    Fıkhı, akaidini, ilmihalini, İslam ahlakını bilmeyenler tarikata alınmamalıdır.

    *

    Rütbe olarak insanların en üstünü olan Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) ölünceye kadar namaz kılmıştır. Namaz, ölüme kadar kimseden düşmez.

    *

    İslamî hizmetler Allah rızası için ihlasla yapılmalıdır.

    *

    İtikadı bozuk, bînamaz, ahlakı kötü insanlarda keramet olmaz, olağanüstü halleri varsa, onlar keramet değil, istidractır.

    *

    Hoparlörleri sonuna kadar açarak cami yakınındaki insanların duyu organlarına zarar verenler, sorumlu ve suçlu olurlar.

    *

    Be adam!.. Arada bir sofrana üstü başı pak bir fakiri de çağırsana… 24 Kasım 2015

    Mektup

    Fakirden hayır dua isteyen gence. Aşağıdaki mektubu size yazdım. İnşaallah bir faydası olur.

    DÜNYA Fânidir, gelip geçicidir, sebatı yoktur… Dünyanın çok işleri hayırsızdır, faydası yoktur, zararı çoktur… Dünya bir oyalanma ve aldanma yeridir…

    Dünya hayatı nedir? Doğduğun tarih ile öldüğün tarih arasındaki zaman dilimidir.

    Dünya bir imtihan yeridir… Dünya bir tarladır, burada ektiğini orada biçersin.

    Dünyadan sonra âhiret denilen bir âlem vardır. İnsan orada, zamanı gelince, dünyada yaptıklarının hesabını verecektir.

    Dünyada iyi olanlar, iyilik yapanlar âhirette mutlu olur; kötülük ve zulüm yapanlar ceza görür.

    Dünya hayatında neler önemlidir:

    Doğru inançlara sahip olacaksın, sapık inançlardan uzak duracaksın.

    Seni yaratmış olan Rahman’ın rızasını, hoşnutluğunu kazanmak için nasıl yaşaman gerekiyorsa öyle yaşayacaksın.

    Doğru, iyi, sâlih işler, ameller yapacaksın.

    Âdil olacaksın.

    Zâlim olmayacaksın.

    Üzerinde yaşadığın dünyaya zarar vermeyeceksin.

    İyi şeyleri destekleyecek, kötü şeyleri köstekleyeceksin.

    Azgınlık denilen bütün kötülüklerden kaçınacaksın.

    Yaratan sana bir Haberci göndermiş ona kulak vereceksin, getirdiği tâlimatı yerine getireceksin.

    Dünya imtihanını kaybetmeni isteyen şeytana muhalefet edeceksin.

    Şeytanın en büyük müttefiki olan nefs-i emmârene muhalefet edeceksin, ona uymayacaksın.

    DÜNYADA AYAĞINI KAYDIRACAK ŞEYLER:

    *Riyaset başkanlık, makam mevki hırsına kapılma.

    *Şöhret, alkış, beğenilme delisi olma.

    *Hikmetsiz kalma.

    *İsraf, lüks, ihtişama, saçıp savurmaya kapılma.

    *Haram kazanma, haram yeme.

    *Haramla zengin olma.

    *Gururlanma, kibirlenme.

    *Küçük dağları ben yarattım manyaklıklarına düşme.

    *Cep telefonu fetişizmi, müzeyyen mesken, şatafatlı otomobil, lüks mobilya, lüks yeme içme ve konaklama gibi ahmaklıklar yapma.

    İnsana, çok güzel bir örnek gösterilmiştir:

    Allah’ın sana göndermiş olduğu Haberci çok güzel bir örnek ve modeldir. Ona iman eder, onun ahlakı ile ahlaklanır, ona benzemeye çalışır, onu taklit edersen kurtulursun, mutlu olursun, imtihanı kazanırsın.

    Böyle yapmaz, onun yolundan ayrılır, onun talimatına aykırı işler yaparsan kaybedersin.

    Senin için çok önemli ve hayatî uyarılar vardır, kulaklarını tıkama, işit öğren ve uy.

    Sana büyük müjdeler verilmiştir.

    Başına gelecek sıkıntılar konusunda teselli ediliyorsun, bunları da öğren.

    Şeytan taşlanmış, lanetlenmiş sefil bir mahluktur, ondan sana hiçbir yarar gelmez.

    Şeytandan uzak durduğun gibi şeytanlılardan da dur.

    Sadece akıl yetmez, akl-ı selim (sağduyu) sahibi ol.

    O da yetmez, hikmet=bilgelik sahibi ol.

    Sana gönderilmiş tâlimatı bilmek yetmez, hükümlerini hayata uygula, emirleri yap, yasaklardan kaçın, öğütleri tut. 25 Kasım 2015

    İslam’dan Ödün Vermemeliyiz

    İslâm devleti kurulur mu, İslamî nizam geri döner mi? Mehdi hazretleri ne zaman zuhur eder? İsa Aleyhisselam ne zaman nüzul eder? O günleri görür müyüz, görmez miyiz?

    Kesin tarih veremeyiz ama Mehdi çıkacak, İsa Aleyhisselam nüzul edecektir.

    Biz gaybı bilemeyiz.

    Lakin şunları çok bilmemiz gerekir:

    1. İslam dininin zarurî değerlerinden en ufak bir tâviz=ödün vermemeliyiz.

    2. Kur’an’ın kesin=muhkem hükümleri Kıyamet’e kadar bakidir, geçerlidir, yürürlüktedir. Bu hükümler tarihsel değildir.

    3. Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) mütevatir ve sahih hadislerinde bildirdiği doğru bilgilerden, haberlerden ödün vermemeliyiz.

    4. Şeriat, Kur’an ve Sünnetten çıkartılmış hükümlerin tamamına verilen addır, mukaddestir ve Şeriattan asla taviz vermemeliyiz.

    5. Beş vakit namaz Kıyamet’e kadar kılınacaktır. İnsanlar kendilerine yakîn (ölüm) gelinceye kadar namaz kılmakla yükümlüdür.

    6. Mehdi’nin Altın Çağında namaz kılmak mecburî olacaktır.

    7. Âhir zamanda büyük, kanlı, öldürücü savaşlar olacaktır. Bu savaşlarda Mehdi safında olmalıyız.

    8. Deccal safında olan gafiller ve sapıklardan olmamalıyız.

    9. Kadınlar konusunda küfre, nifaka, sapıklığa en ufak bir ödün vermek bile büyük hıyanettir. Bundan kaçınmalıyız.

    10. Zaruriyat-ı diniyeden ödün vermek küfre kadar yol açabilir.

    11. Allah’tan ümidimizi asla kesmeyeceğiz. Allah’tan kafirler ümit keser.

    12. Allah’ın ayetlerini ucuza veya pahalıya satmayacağız.

    13. Çoğunluk bozulsa bile bozulmayacağız, bozulmamakta direneceğiz.

    14. Ebedî kalacağımız âhireti fanî dünyaya değişmeyeceğiz.

    15. Münker olan her şeye buğz ve düşmanlık besleyeceğiz.

    16. Münker şeylere buğz etmemenin küfre götüreceğini iyi bileceğiz.

    17. Şeriatsız İslam olmayacağını bileceğiz.

    18. Ahlaksız kimsenin iyi Müslüman olamayacağı hususunda kesin bilgimiz olacak.

    19. Bütün Kur’an ve Sünnet Müslümanlarının birleşip tek bir Ümmet olmalarının gerekli ve zarurî olduğunu bileceğiz.

    20. Zamanın râşid ve âdil İmamına biatlı ve itaatli olacağız.

    21. Zamanın İmamına biatsız ve itaatsiz olarak ölmenin, sanki cahiliyet ölümü olduğunu bileceğiz.

    22. Çocuklarımıza ilmihallerini doğru olarak öğreteceğiz veya öğrettireceğiz ve buluğ yaşından sonra onlara beş vakit namaz kıldıracağız

    23. Zekatımızı Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun olarak gerçek şahıslara temlik etmek suretiyle vereceğiz. Hükmî şahıslara, tüzel kişilere, derneklere, vakıflara, cami mektep inşaatına, sahte mücahitlere zekat verilmez.

    24. Âhir zamanda İslam’ı yaşamının, Şeriata bağlı olmanın; avucunda kor tutmak kadar zor olduğunu bilerek İslam’a Kur’ana Sünnete Şeriata bağlı ve taraftar olacağız.

    25. Ezelde Allah ile yaptığımız ahd-ü misaka sâdık kalacağız.

    26. Resulullah Efendimize biat ve itaat edeceğiz, onunla irtibatlı olacağız.

    27. Şirke, küfre, nifaka razı olmayacağız.

    28. Küfür düzen ve sistemlerine iyi veya eskisinden daha iyi demeyeceğiz. 26 Kasım 2015

    İslamcılıklar

    1. Bir İslamcılık yoktur, çeşitli İslamcılıklar vardır.

    2. İslamcılık cereyanı, Türkiye’de bir Müslüman Protestanlığı oluşturmayı hedeflemektedir.

    3. “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır…” meşhur hadîsinin ışığında, İslamcılık fırkaları birer firak-ı dalledir.

    4. İslamcılık Ümmet birliğini yıkar, tefrikayı yaygın hale getirir.

    5. İslam başka şeydir, İslamcılık başka şey.

    6. İslam’la İslamcılık özdeşleştirilemez.

    7. Kurtulmak için İslam’a bağlanmak gerekir, şu veya bu İslamcılığa değil.

    8. İslamcıların çoğu kısır siyaset dedikoduları yapıyor.

    9. Çoğu dinî konuları mıncıklıyor.

    10. Aslı, esası bırakıp dinî magazinleştiriyor.

    11. İslamcılar, Müslümanların kendisine biat ve itaat etmesi gereken İmam-ı Kebir kavramından bîhaberdir veya bunu görmezlikten ve bilmezlikten geliyor.

    12. İslamcıların çoğu Kur’anı kendi re’y ve hevaları ile yorumlamaktadır.

    13. İslamcıların çoğu aktivisttir.

    14. İslamcıların içinde hayli arivist vardır.

    15. İslamcılık maceralarına son verip, Kur’an Sünnet İcmâ Şeriat İslamlığında ihlasla birleşilmesi gerekir.

    16. İslamcılık cereyanının veya modasının İslam dışı derin güçler tarafından çıkartılıp çıkartılmadığı konusunda ciddî araştırma ve istihbarat yapılmalıdır.

    17. Memnuniyetle görüyoruz ki, İslamcılık cereyanı tavsamış, nice İslamcının balonu sönmüştür.

    18. İslamcıların çoğu Kur’an, Sünnet ve Şeriat kriterlerine göre dindar Müslüman değildir.

    19. İslamcıların büyük kısmı dini siyasete alet etmektedir. Bu ise büyük sapıklıktır.

    20. Bazı İslamcıların hiç namaz kılmadıklarını veya namazı aksatarak ve önem vermeyerek zaman zaman kıldıklarını duymaktayız ki, onların bu tutumu gerçek İslam’a, Kur’an’a, Sünnete uygun değildir.

    * *

    İslamcılık(lar) veya İslam Protestanlığı cereyanı hakkında geniş çapta ilmî araştırma yapılmamış olması büyük bir eksiklik ve ihmaldir.

    Belli başlı İslamcı şahsiyetler, gruplar, ekoller hangileridir?

    Ehl-i Sünnetten ayrıldıkları konular, noktalar, meseleler hangileridir?

    Emelleri nelerdir?

    Doğru dürüst kurtuluş reçeteleri var mıdır?

    Ne gibi çareler ve çözümler teklif ediyorlar?

    Ülkemizde Şeyhülislam Mustafa Sabri ve Zâhid el-Kevserî gibi büyük Ehl-i Sünnet alimleri olsaydı, bu araştırma çoktan yapılmış olurdu.

    Bendeniz bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak İslamcılığa ve İslam Protestanlığına şüphe ile bakmaktayım.

    Bu cereyanın en âdil, insaflı, bîtaraf ve objektif şekilde incelenmesini, aydınlatılmasını temenni etmekteyim.

    Ehl-i Sünnet uleması bu işi yapmazsa sorumlu olur, vebal altında kalır.

    Bu hareketin ardında Moiz Kohen’liğini gizleyen Tekin Alp’ler var mıdır?

    Türkiye’de Ümmet birliği, Ümmetin organları, Müslümanların biat ve itaat ettiği bir İmam-ı Kebir, onun yardımcıları ve danışmanları olsaydı, yapılmasını temenni ettiğim araştırmalar, gerekiyorsa red, ibtal ve cerhler çoktan yapılmış olurdu. 27 Kasım 2015

    Hoparlörler, WC’ler, MC’ler, Şadırvanlar, Klimalar İslâmî Hizmet Değildir

    Kesin olarak beyan ediyorum, aşağıda sayacağım işler İslami hizmet değildir:

    1. Minarelere camilerin içlerine rastgele hoparlörler yerleştirmek ve bunları kulaklara zarar verecek şekilde sonuna kadar açarak avaz avaz bağırtmak. Hizmet olmasından geçtim, akustik ilmine uymayan hoparlörler zararlıdır.

    2. Camilere kalorifer tesisatı yaptırmak.

    3. Camilere klima cihazlar, vantilatörler koydurmak.

    4. Caminin altına, bitişiğine, avlusuna, bahçesine WC yaptırtmak, bunları kullananlardan para almak.

    5. Cami personeli için meşruta, lojman yaptırtmak.

    6. Camilere sık sık yeni halılar sermek.

    7. Cami kapılarına ayakkabı poşetleri koymak.

    Bunlar ne büyük hizmettir, ne de küçük hizmet.

    Camiiler konusunda gerçek hizmetler şunlardır:

    1. Mihraplara icazetli, ihlaslı, muttaki, faziletli, karizmatik, âlim, fakih imamlar geçirmek.

    2. Lise ve üniversite gençliğini camilere, namaza çekmek için gerekenleri yapmak.

    3. Camileri halk ile doldurmak.

    4. Çok tesirli, heyecanlandıran, ıslah eden ehliyetli hatiplere cuma hutbeleri okutmak.

    5. Vaaz kürsülerine öyle kudretli vâizler ve nâsıhlar çıkartılmalı ki, halkı camiye çeksin.

    6. Camileri ve cami hizmetlerini politikanın üzerinde tutarak bu mukaddes mekânları İslam, kültür ve medeniyet merkezleri ve mekânları haline getirmek.

    Eskiden cami hizmetlilerine hademe-i hayrat denilirdi. Şimdiki din görevlileri deyimi zenginlik ve derinlik içermiyor.

    Türkiye’nin yüz bine yakın camiinde günde beş kez ezan okunuyor. Bu ezanların bir kısmı hoparlör fetişizmine kurban ediliyor. Ezanlar çoğunluk itibariyle güzel okunabilse, başlı başına bir fütuhat olabilir. Vaktiyle çok yazdım, ilgilenen olmadı. Dindar gençlerin ses güzelliğine ve musiki kulağına sahip olanları özel olarak Ezan Enstitülerinde okutulmalı ve yetiştirilmelidir. Ezan, sadece Müslümanları ilgilendiren bir hadise değildir. Güzelliği seven gayri Müslimleri de ilgilendirebilir, çekebilir. Bazı camilerdeki hoparlör fetişizmine terörüne mutlaka engel olunmalı; ses cihazları diplomalı, ruhsatlı uzmanlar tarafından kurulmalı ve ayarlanmalıdır.

    En edebi, en güzel, en etkili, en cazip Türkçe, cami Türkçesi olmalıdır. Vaazlar, hutbeler, insanları cezb etmelidir.

    Öğrencilerinin büyük kısmının namaz kılmadığı İmam-Hatip okullarında vasıflı cami hizmetlisi yetişmez.

    Ülkemizdeki büyük yanlışlardan biri şudur: Birkaç milyon lira sarf edilerek yeni bir cami yapılıyor, inşaat bitince Diyanet’e, müftülüğe bir dilekçe verilerek bir imam tayin edilmesi isteniyor… Camiin imamına, hatibine, vaizine, müezzinine de, en az binaya ve tezyinata harcanan para kadar yatırım yapılması gerekmez mi?

    En zeki, en kabiliyetli, en ehliyetli, en faziletli çocuklarının yeterli miktarını, vasıflı cami hizmetkârı olarak yetiştirmeyen bir İslam toplumu akıllı bir İslam toplumu değildir. 28 Kasım 2015

    Sağlam Kulpa Yapışmak

    Kopmayacak, elinde kalmayacak sağlam kulpa yapışmak istiyorsan; İslam’a, Kur’an’a, Sünnete, Şeriat’a, İslam ahlakına, İslam bilgeliğine sımsıkı tutun, onları bırakma sakın.

    İslam’ın doğru yorumuna yapış.

    Kur’an’ın doğru yorumuna yapış.

    Efendimizin din ve dünya ile ilgili muhkem Sünnetleri neyse onlara yapış.

    Şeriat Kur’an’dan, Sünnetten usulüne göre çıkartılmış hükümlerin tamamıdır, onlara yapış, onları hayatına uygula.

    İslam’ın, Kur’an’ın, Sünnetin bir ahlak sistemi vardır, ahlakın en doğrusu odur, ona yapış. İslam ahlakı ile ahlaklı ol. Dosdoğru ol.

    Bu dediklerimi yaparsan kurtulanlardan olursun, ebedî mutluluğu kazanırsın inşallah.

    Bu saydığım değerlere sımsıkı yapışırsan Rahman’ın himayesinde olur, şeytanın ve nefs-i emmârenin şerlerinden uzak olursun.

    Sakın sakın ha, Deccalların Kezzabların Süfyanların Nemrudların Firavunların Tâgut’un yollarına girme. Ebedî saadetini yitirir, korkunç bir zarara duçar olursun.

    Varlığa, hayata İslam, Kur’an, Sünnet ve Şeriat kriterleri ile bak.

    Kur’an’a yapışan kimse, Kitabullaha aykırı ve zıt hükümleri reddeder.

    İslam’a, Kur’an’a, Sünnete, Şeriata uyduğun için bazı bela ve çilelere uğrayabilirsin, sakın gevşeme, bunlar sınavdır. Sen sınavı yüz akı, başarı ile vermeye çalış bütün gücünle.

    “Bela (ve çilenin) en şiddetlisi Peygamberlere gelir. Sonra derece derece…” hadîsini öğren ve unutma hiç.

    Öyle bir hayat geçir ki, doğduğunda ağlıyordun, yakınındaki insanlar gülüyordu. Öldüğünde sen gül, insanlar ağlasın…

    Kur’an’a yapışmak ne demektir? İlahî kitabın yap dediklerini yapmak, yapma dediklerinden uzak durmak, öğütlerini tutmaktır.

    Sünnete yapışmak ne demektir? Efendimizi (Salat ve selam olsun ona) çok sevmek, onu en büyük ve en güzel örnek ve model kabul etmek, onun yolundan gitmek, onun ahlakı ile ahlaklanmaktır. Böyle yaparsan onun Allah’ın izni ile yapacağı şefaate nail olur ve inşallah affedilir, ebedî saadete kavuşursun.

    Sakın paraya, mala, dünyaya, zenginliğe yapışma, onlar bir vardır bir yoktur. Onlara yapışan, hayatını vehimlere (kuruntulara) kurban etmiş olur.

    Nefsini dinleme, ona yapışma, o sağlam bir kulp değildir.

    Kur’an’a, Sünnete, Şeriata yapışan, “Onlar namazı yitirdiler ve şehvetlerine uydular” denilerek kötülenen uğursuz ve müflis taifeden olmaz.

    Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatın, İslam ahlakının emir ve yasaklarını dinlemeyen azgınlardan, beyinsizlerden olma.

    Kur’an’a, Sünnete uyan yalan söylemez, gıybet etmez, dil âfetlerinden sakınır. Zina etmez… Ribadan uzak durur… Haram yemez… Eliyle ve diliyle insanlara zarar vermez…

    Hem Kur’an’a inanıyorum diyor, hem de Kur’an’ın yap dediklerini yapmıyor, yapma dediklerini yapıyor, böylesi yalancıdır, sakın sen bu yalancılardan olma. 29 Kasım 2015

    Bizi Allah Kurtarır

    Sizi bizi hepimizi ancak Allah kurtarır.

    Allah’ı bırakıp da birtakım İslam düşmanı Deccalların peşine düşen beyinsiz sözde Müslümanlar tokat ve sille yer.

    Allah’ı Rab olarak kabul edip O’nun rızasına uygun yola girmedikçe salah, felah ve necat olmaz.

    Allah’ı Rab olarak kabul edenler, Kelamullah olan Kur’an’ı kitap ve düstur olarak kabul etmelidir.

    Kur’an’ı Kitab olarak kabul edenler onun emirlerini yerine getirmeli, yasaklarından kaçınmalı, öğütlerini tutmalıdır.

    Allah’ı Rab olarak kabul edenler, O’nun Resulü Muhammed Mustafa’yı (Salat ve selam olsun ona) nebi, seyyid, örnek olarak kabul etmeli, onun Sünnetine uymalıdır.

    Allah’ı Rab olarak kabul edenler, O’nun bize göndermiş olduğu İslam’ı din olarak kabul etmeli, hak din olmakta ona ortak koşmamalıdır.

    Allah’ı Rab olarak kabul edenler, Kur’an ve Sünnet ahlakını benimsemelidir.

    Allah’ı Rab olarak kabul edenler, âhiret inancını bir an bile unutmamalı, dünyada yaptıklarımızın hesabını âhirette Mahkeme-i Kübra’da vereceğimizi, hesaba çekileceğimizi iyi bilmelidir.

    Allah’ın insanları, kendisine ibadet ve kulluk etsinler diye yarattığını kesin şekilde bilmelidir.

    İbadetin başının da beş vakit namazı dosdoğru kılmak olduğunu bilmelidir.

    AIlah’a, Kitabullaha, Resulullaha iman edenler Şeriatı kanun olarak kabul etmeli ve ona uymaya çalışmalıdır.

    Müslümanın kriterleri Kur’an, Sünnet, Şeriat kriterleridir.

    Allah’a iman eden Müslüman, Kur’an’a, Sünnete, Şeriata aykırı ve zıt hükümlerin ve görüşlerin sapıklık olduğunu iyi bilecektir.

    Rab olarak Allah’tan razı olmayanlar.

    Kitab ve düstur olarak Kur’an’dan razı olmayanlar.

    Din olarak İslam’dan razı olmayanlar.

    Nebi ve seyyid olarak Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi ve sellemden) razı olmayanlar.

    Hukuk, nizam, düzen olarak Şeriat’tan razı olmayanlar.

    Topluluk olarak Ümmet-i Muhammed’den razı olmayanlar.

    İşte bu râzısızlar necat ve felah bulamaz.

    Onların dünyada elde ettikleri servetler, lüks ve konforlu hayatları, şeytanî keyif ve sefaları keramet değil, istidractır.

    Gerçek Müslümanlar sakın onlara gıbta etmesinler, özenmesinler.

    O rızasızlar büyük zarara, hüsrana uğramışlardır.

    Dünyanın bir sivrisineğin kanadı kadar kıymeti yoktur.

    Dünya hayatı bir imtihandır ve bu imtihanın en çetin sorusu rıza meselesidir.

    Öncelikle, işin başı Rabb olarak Allah’tan razı olmaktır.

    Allah’tan razı olmak ne demektir?

    Rabb, Haliq, Râzık olarak O’nu bilmektir.

    Kur’an’ın ve Resulün anlattığı şekilde O’na iman etmektir.

    Onu kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh bilmektir.

    O’nun ilminin, iradesinin, kaderinin ve kudretinin bütün alemleri, yaratıkları kuşatmış olduğuna iman etmektir.

    O’nun insanlığa göndermiş olduğu Hak Din İslam’ı, din olarak kabul etmek ve hak din olmakta ona başka dinleri ortak etmemektir.

    Allah’a asla ortak koşmamaktır. O şerikten, nazirden, benzerden, ortaktan, oğuldan, kızdan, eşten münezzehtir, vahdaniyet sıfatıyla sıfatlıdır.

    Allah’ı Rab olarak kabul eden mü’min, Allah düşmanı Deccalları, Kezzabları, Süfyanları, habisleri sevmez, onları desteklemez.

    Allah’ı Rab olarak kabul eden kişi, ibadetlerin en önemlisi olan beş vakit namazı dosdoğru kılar.

    Müstaqim (doğru ve dürüst) insan olur.

    Allah’a karşı ihlaslı, yaratıklara karşı adaletli ve insaflı olur.

    Allah’ı Rab olarak kabul eden kişi, Müslümanları aldatmaz.

    Kur’an’ın, Sünnetin, İslam ahlakının ve İslam bilgeliğinin azgınlık dediği günahları, suçları işlemez.

    Allah’tan razı olmak, Allah’a dosdoğru iman etmek, Allah’a tevekkül etmek, işlerini Allah’a tefviz etmek… Bunları yapan necat bulur, felaha erenlerden olur. İnşaallah akıbeti hayr olur. 30 Kasım 2015