Mehmet Şevket EYGİ – Vahdet – Mart 2015
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Müslüman liselerin, İmam-Hatip mekteplerinin, İlahiyat fakültelerinin değerli öğrencilerine, bütün imanlı gençliğin ve muhterem halkımızın dikkatine:
Son yıllarda çok yoğun fakat sinsi bir şekilde Ehl-i Sünnet yıkılmak, onun yerine bâtıl, dall, bozuk fırkalar, sulandırılmış ve içi boşaltılmış bir din getirilmek istenmektedir. Dıştaki bazı derin güçler ve içteki yardakçıları böyle istiyorlar.
Ülkemizde yayılmak istenen fırkalardan biri Muteziledir. Bütün Ehl-i Sünnet uleması Mutezilenin bozuk bir fırka olduğunda ittifak etmiştir. Maalesef ölmüş, birkaç kişi dışında taraftarı kalmamış bu fırka hortlatılmıştır.
Fazlurrahmancılık fırkası da çok bozuktur. Fazlurrahman, binden fazla Pakistanlı ulemanın ve müftünün fetvası ile kınanmış, kötülenmiş ve tard edilmiştir.
Selefîlik adında bir itikat ve fıkıh mezhebi yoktur. Vehhabiliğin üzerine Selefilik maşlahı atılmıştır, o kadar.
Mezhepsizlik, İslam dinini ve Şeriatini tehdit eden en tehlikeli bid’attir.
Telfik-i mezahib mukaddes dinimizi oyuncak etmek demektir.
Light ve ılımlı İslam projesi, münzel İslam’a karşı en büyük suikast ve komplodur.
Bid’atçilerin bir kısmı, dinimizin ikinci ana kaynağı olan Sünneti ya tamamen, ya kısmen inkar etmektedir, bu bir hıyanettir. Mütevatir hadisleri inkar eden küfre düşer. Sahih hadîsleri, AB kriterlerine normlarına ölçülerine uymuyor diye ayıklamak nedir? Uygun düşen kelimeyi siz söyleyiniz…
Mücessime, müşebbihe, mürcie taifeleri doğru yoldan çıkmıştır.
Ehl-i Sünnet İslamlığında cihad fi sebilillah vardır ama terör yoktur.
Şeriata mutabık tasavvuf ve tarikatlar haktır.
Tarikat ve tasavvuf evliyası evliyaurrahmandır.
Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) kabir ziyaretine izin vermiştir.
Bazı ilahiyatçılar ribaya fetva vermişlerdir. Bu fetvalar bozuktur, geçerli değildir.
İslamda teravih (Ramazanda gece namazı) vardır. İnkar edenler Ehl-i Sünnet dışıdır.
Cuma namazının farzından sonra Hanefî mezhebinin görüşüne göre zuhr-i ahir ve sünnet namazları kılınmalıdır.
Resulullah Efendimize saygısızlık edenler, ona eza verenler, Sünnetini inkar edenler küfre düşer.
Kemâlî ilahiyatçılar açık bir sapıklık içindedir.
Din sadece vicdan işidir diyenler sapıktır.
Din ile dünya asla ayrılamaz. Din dünya hayatını, dünya imtihanının tanzim için gönderilmiştir. Din elden giderse ebedî saadet de gider.
Bazı yeminler vardır ki, edenler küfre düşer.
İslam dini yüksek ahlak dinidir. Ahlaksızlık, yalan, gıybet, iftira, tecessüs, nemîme ile birlikte dindarlık olmaz.
Kadınlar camilere gelebilir ve kendilerine ayrılmış kafesli bölümlerde ibadet edebilir, Kur’an tilaveti ve vaaz dinleyebilir ama efdal olan, namazları evlerinde kılmalarıdır. Camilerdeki kafesleri ve perdeleri kaldıranlar bid’atçidir.
Reformcuların, zekatlar tüzel kişilere (derneklere, cemaatlere, vakıflara) verilebilir fetvası batıldır, yanlıştır. Zekatlar, Kur’anda çok açık ve seçik şekilde zikr ve beyan edilen (Zamanımızda köleler gibi, bazısı bulunmayan) sekiz sınıf gerçek şahsa temlik suretiyle verilir. Zekat parasıyla ve malıyla cami bile yaptırılamaz.
Allahü Teala hazretlerinin on dört sıfatını ezbere bilmeyen kişi ilmihal bakımından cahil kalmıştır. Bozuk ve batıl Mutezile fırkası Allahın sıfatlarını inkar eder.
Müslümanların başını çeken ulema, fukaha, meşayih, mürşidler, ziyalılar; beş vakit namaz konusunda genel, yoğun, etkili, aralıksız propaganda, tebliğ, irşad, davet yapmakla ve mü’minleri günde beş kez Hakk’ın huzurunda kıyamda durmaya, rükû ve secde etmeye çağırmakla mükelleftir.
Namazı terk eden Müslüman bir toplum iflah olmaz, necat bulmaz.
Hür ve mukim Müslüman erkekler, şer’î özürleri yoksa vakit namazlarını cemaatle kılmalıdır. Dört hak mezhebin fıkhında farz namazların cemaatle kılınıp kılınmaması keyfe ve tercihe bırakılmış değildir, mecburîdir.
Cami imamları namaz kılma memuru değildir; caminin ve çevresinin İslam hocasıdır. Cemaatini irşad eder, aydınlatır, uyarır, bilgilendirir, derler toplar, önderlik eder.
Avrupaî alaca bulaca rengarenk daracık gösterişli parlak renkli düttürü tesettür Kur’an Sünnet Şeriat tesettürü değildir, şeytanî tesettürdür.
İhtiyaç sınırını aşan her şey israfa girer. İsraf haramdır.
Her yıl dışarıdan üç milyon ton buğday satın alan Türkiye’nin günde beş milyon ekmeği çöpe atması hıyanet ve cinayettir. Şuurlu ve vicdanlı Müslüman, küçük bir ekmek parçasını, pilav yediği tabakta bir tek pirinç tanesini bile çöpe atmaz.
Yalancılık, emanetlere hıyanet, sözünden dönmek, günahkar da olsa Müslüman kardeşine düşmanlık etmek münafıklıktır.
Hiçbir Müslümanın sâlih ve âbid mü’min kardeşini dışlamaya hakkı yoktur. Bütün mü’minler kardeştir, bu kardeşliği bozan haindir.
Bütün mü’minler tek bir Ümmet oluşturur. Her Müslüman Ümmet birliğini istemek, böyle bir birlik oluşması için çalışmak zorundadır.
Her mü’minin boynunda, zamanın râşid ve âdil Halifesine biat ve itaat bağı bulunmalıdır.
Müslümanlar mâruf ile emr ve münkerden nehy farzını bilkülliyye terk ederlerse üzerine azab ineceği Muhbir-i Sâdık (Salat ve selam olsun ona) haber verilmiştir.
Her Müslümanın, kendisine yetecek ve kendisini kurtaracak derecede ilmihal ve İslam ahlakı bilgisi öğrenmesi farzdır.
Dinimizi sapıklardan, dall ve mudillerden değil; icazetli ehliyetli liyakatli ahlaklı zâhid Ehl-i Sünnet ulemasından, fukahasından, meşayihinden, mürşidlerinden öğrenelim.
Selam ve hürmetlerimle… 1 Mart 2015
İFFET, İslam’ın temel ahlakî değerlerinden olup zamanımızda büyük ölçüde unutulmuş, ihmal edilmiş, erozyona uğramıştır. Her Müslümanın iffetin mânasını iyice öğrenmesi, onun kendi ferdî hayatında ve toplumda hâkim ve geçerli olması için çalışması gerekir.
İffet, öncelikle şerefli, namuslu, temiz bir hayat sürmek, cinsî arzu ve ihtiraslarını gemlemek, bu konuda Kur’anaın Sünnetin Şeriatin İslam ahlakının sınırlarını çiğnememek demektir.
İffetli Müslüman zina etmez.
Göz zinası da yapmaz.
İffetli Müslüman, zinanın Kur’anla Sünnetle icmâ ile sâbit büyük bir günah ahlaksızlık ve suç olduğunu, bunu inkar edenin kafir ve mürted olacağını bilir.
Yüce İslam Şeriati başından evlilik geçmiş zanilere idam cezası vermektedir. Hiç evlenmemiş kimseler zina ederlerse onlara dayak atılır.
Allaha, Resulüne (Salat ve selam olsun ona), Kur’ana inanan bir mü’min zinayı kötü münker çirkin bir fiil olarak görür, böyle görmemesi mümkün değildir.
İslam ile Batı medeniyeti ve bilhassa AB hukuku ve ahlakı taban tabana zıttır.
Kısa bir zaman önce Güney Kore, zinayı suç olmaktan çıkarttı, serbest bıraktı. Böyle bir şey o ülkenin başına felaket, âfet, uğursuzluk getirecektir.
Türkiye de, yeni Ceza Kanununa zina suçunu ve cezasını koymadığı için ceza ve azab çekmektedir, çekecektir.
İffet sadece cinsellik ve şehvet konusunda temiz olmak değildir, mânası daha geniştir. İffetli kişiye Arapçada ve Osmanlıcada afif denir. Afif kimse en geniş mânasıyla temiz ve iyi ahlaklı insandır.
İffetli=afif Müslüman haram yemez, yalan söylemez, gıybet ve iftira etmez. Nemmamlık yapmaz, yani laf taşıyıp fitne fesat çıkartmaz.
Haram yemez, haram yemez, haram yemez.
İffetli Müslüman haramlardan uzak durduğu gibi şüpheli şeylerden de kaçınır.
İffetli Müslüman israf etmez, lüks ve aşırı konfor çılgınlıkları yapmaz, ölçülü mütevazı alçakgönüllü yaşar.
İffetli Müslüman tecessüs etmez, yani insanların gizli kapaklı ayıplarını günahlarını, çirkin hallerini araştırmaz. Yatak odalarına, bürolara gizli kameralar, mikrofonlar, böcekler yerleştirmek iffetsizliktir, ahlaksızlıktır.
Kitap piyasasına bakın, iffet hakkında bir kitap bulabilir misiniz?
Müslümanların büyük kısmı mürüvvet ve hayâ denilen değer ve kriterlerden de uzaklaşmıştır.
Soruyorum: İffetli olmadan şerefli, namuslu, doğru dürüst, temiz olmak mümkün müdür?
İffetsizlik ile vatanseverlik yan yana olur mu?
Aşırı para, mal, zenginlik hırsı ve azgınlığı olan bir gönülde iffet ve diğer ahlakî faziletler barınabilir mi?
İffetli, zina yapmayan ve temiz olduğunu sanan Müslümana soruyorum: İffetsizlikle yasal sınırlar içinde mücadele etmenin gerekli olduğundan haberin var mı?
Ateist, seküler, çağdaş, dinsiz azınlık iffet şişesini taşa vurup kırdı; peki Müslüman geçinenler İslamcılar bu konuda vazifelerini niçin yerine getirmiyor?
Şu adama bakınız: Zinanın suç olmaktan çıkartılmasını tenkit edersem partime zarar gelir diyor… Zavallı sefil sürüngen!.. Senin partin mi daha önemli ve üstün, yoksa dinin mi?
Bu yazımın son paragrafı şudur: İnsan günah işleyebilir… Lakin günahı günah olarak kabul etmezse dini ve imanı elden gider… Müslüman, büyük günahları açıkta açıkça küstahça işlemez, fâsık-ı mütecâhir olmaz… Zina büyük günahtır, suçtur, inkar eden kafir olur… İslam Şeriatinde zina haddi olmadığını iddia eden yalancıdır… Kendisi zina etmiyor ama zina ile mücadele de etmiyor… Bu kişi, zinayla ve diğer münkeratla mücadele etmek gücüne sahipse o da günahkar olur… Zinayı suç olmaktan çıkartan Müslüman bir toplum iflah olmaz huzur bulmaz, başına çok bela ve azab gelmesinden korkulur… İnkârcılar ve münafıklar ahlaksızlık ve iffetsizlik için var güçleriyle çalışırken Müslümanların da var güçleriyle ahlak ve iffet için çalışmamaları doğrusu pek acayip bir ihmal ve gaflettir… Zinanın çoğalması âhir zaman alametlerindendir… Bazı büyük medya organlarındaki müstehcen yayınları protesto etmek her Müslümanın vazifesidir… Elinde imkan, güç olduğu halde bana ne diyenler büyük vebal altındadır… 2 Mart 2015
Suriye bugünkü feci, berbat, acıklı, dehşetli, yürekleri kan ağlatan, vicdanları sızlatan, beyinleri zonklatan duruma nasıl düştü? Bu gördüklerimiz hep birer neticedir=sonuçtur. Bunların sebepleri nelerdir?
Suriye nüfusunun yüzde yetmiş beşi, hattâ sekseni Sünnî Müslümandır. Onlar son altmış yıl içinde çok büyük, vahim ve ölümcül hatâlar ve ihmaller ettiler.
Bunların birincisi, durum müsait iken, elde fırsat varken, yeterli sayıda istidatlı ve kabiliyetli oğullarını askeri mekteplere gönderip subay yetiştirmemiş olmalarıdır. Oğlum mühendis olsun, oğlum subay olsun, iyi para kazansın, rahat yaşasın dediler. Onlar bu gaflet içinde iken Nuseyrî azınlık orduyu ele geçirdi, ordu darbe yaptı ve Sünnî çoğunluk için kara, kanlı, facialı kölelik günleri başladı.
Sünnîlerin ihmali ve gafleti çok pahalıya patlamıştı. Şu duruma bakınız. Beş milyon insan vatanını terk etmiş (Sadece Türkiyede iki mil-yondan fazla Suriyeli mülteci var!..) İki yüz elli bin ölü. Sayısız yaralı, sakat… Evler yıkılmış, dükkânlar, işyerleri kapanmış… Memleket harabeye dönmüş. Benim oğlum doktor olacak, mühendis olacak, bol para kazanıp iyi yaşayacak demenin faturası ne kadar ağır oldu.
Sünni çoğunluk çocuklarının yeterli kısmını askerî okullara göndermiş olsaydı bu facialar yaşanmayacaktı.
Sünnîler şu üç konuda asla gaflet etmemelidir: (1) Ordu ve askerlik… (2) Eğitim ve öğretmenlik… (3) Din uleması yetiştirmek…
Suriyeli Sünnî Müslümanlar çoğunluktu ama aralarında Ümmet birliği yoktu. Birbirinden kopuk sürü sepet bir yığın fırka, cemaat, tarikat, meşreb…
Aynı büyük hatayı Türkiye Sünnileri de yaptı ve yapmaya devam ediyor.
Yakın tarihte, Sünnilerin subay yetiştirme fırsatı ve imkanı oldu. Lakin bu imkan ve fırsatı değerlendirmediler. Sonunda 28 Şubat faciaları yaşandı. Peki Sünnî kesim şu anda subay yetiştirmek için çalışıyor mu? Hayır, maalesef hayır.
Bendeniz aklı başında bir vatandaş olarak orduya sızmaktan, orduyu ele geçirmekten bahs etmiyorum. Müslüman subay yetiştirmekten söz ediyorum. Bu imanlı subaylar kesinlikle İslamcılık, cemaatçilik, tarikatçılık, şuculuk buculuk yapmayacaklardır. Dindar, ahlaklı, faziletli, kültürlü başarılı olacaklardır. Yazılı, edebî, zengin Mehmed Âkif Türkçesini çok iyi bilecekler, İngilizceyi çok iyi bilecekler, en otuz bin referanslı bir genel kültüre sahip olacaklar. Bunlar suç değil, fazilettir.
Müslüman bir ülkede çocuklarını doktor, mühendis vs yetiştirip, yeterli miktarda vasıflı ve üstün subay yetiştirmemek oradaki Müslümanlar için bir intihar olur.
Bu konuda hayli yazı kaleme almışımdır. İstenilen Müslüman subaydır, İslamcı, cemaatçi, tarikatçi subay değil. Dindar olacak, lâkin dini alet etmeyecek.
Böyle bir subayın özellikleri nelerdir: (1) Onun ahlakını, faziletini, iyi taraflarını düşmanları bile kabul edecektir… (2) O, emsallerinden ve akranlarından daha bilgili, daha kültürlü, daha çalışkan, daha başarılı olacaktır… (3) Kışla içinde veya dışında siyasetle, herhangi bir ideolojiyle, holiganlıkla militanlıkla meşgul olmayacaktır… (4) Askerlere ağabeylik, üstadlık, rehberlik, muallimlik yapacak, onların iyi olması için çalışacak, halkın yükselmesi için çırpınacaktır… (5) Kimseyle rekabet etmeyecektir ama bütün hayırlı konularda müsabaka edecek, yarışacak, önde koşacaktır.
İnşaallah Türkiye Sünnîleri ileride Suriye Müslümanlarının durumuna düşmez. 3 Mart 2015
Güney Kore harika yeni cep telefonları yapmış, bütün dünyada yüksek fiyatlara kapış kapış satılıyor, ülke büyük ticaret yapıyor, bol para kazanıyormuş, bu para ile yeni fabrikalar yapılıyor, onların ürünleri de dünyaya ihraç ediliyormuş. Türkiye ise ihraç edilecek mallar üreteceğine bütün gücünü yapı sektörüne vermiş, ha babam gökdelenler, nezidanslar, lüks meskenler inşa ediyor, sermayesini betona gömüyormuş.
Türkiye Korenin ve başkalarının pahalı telefonlarını çılgınlar gibi avuç avuç para ödeyerek satın alıyormuş. Türkiye, cep telefonlarını lüzumu olmadığı halde sık sık değiştiriyormuş. Türkiye cep telefonuna milyarlarca dolar harcıyormuş. Türkiye deliler gibi cep telefonu ile konuşuyormuş. Türkiye cep telefonuyla konuşmakta, zevzeklik ve gevezelik etmekte Korenin önündeymiş, belki de dünya birincisiymiş.
Yakın zamanlara kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından olan ve dünyaya buğday ihraç eden Türkiye şimdilerde her yıl dışarıdan üç milyon tondan fazla kalitesiz buğday satın alıyormuş. Aynı Türkiye günde beş milyon ekmeği çöpe atıyormuş. Tarihte ekmeğe böyle bir saygısızlık ve nankörlük yapılmamışmış.
Türkiye’de devlet TC başlıklı vesikalarla birtakım bedbaht kadınların seks köleliği yapmasına resmî izin veriyor ve bu ticaretten KDV ve gelir vergisi alıyor, günah evlerini resmî polislerle koruyormuş. Türkiye uluslararası kadın hakları sözleşmelerine imza koymuş ve seks köleliğine izin vermeyeceği konusunda taahhütte bulunmuş ama bu taahhüdünü tutmuyormuş. Ülkede seks köleliği resmen yapılır, bundan vergi alırken laik ve İslamcı feministlerin pek sesleri çıkmıyormuş.
Türkiyede bir milyon öğretmen varmış ama lise mezunu gençler, 1928’den önce basılmış Türkçe hikâye kitaplarını, Türkçe romanları okuyamıyormuş. Okusalar da birçok kitabın Türkçesini anlayamıyorlarmış. Bunun adı dil ve alfabe devrimiymiş. Kemalist ve düzenci yazarlar düşünürler bu cahilliğin çok iyi olduğunu, çok önemli bir uygarlık göstergesi olduğunu savunuyorlarmış.
İstanbulda ve nice şehrimizde fazla yağmur veya kar yağdığında hayat felç oluyor, okullar tatil ediliyor, milyonlarca halk evlerine zorlukla gidiyormuş. Rusya Federasyonu üyesi özerk Yakutistan Cumhuriyetinin baş şehri Yakutsk’ta kış aylarının sıcaklık ortalaması sıfırın aldtında 52 dereceymiş ve orada hayat bu korkunç soğuğa rağmen tıkır tıkır işliyor; okullar, resmî daireler, dükkanlar, marketler, mahkemeler açık oluyor, otomobiller, otobüsler, trenler, uçaklar çalışıyormuş.
İngilterenin Büyük Britanya kısmındaki kolejlerde 1944’ten bu yana ders günlerinde her sabah okul kilisesinde bütün öğrencilerin katılımıyla ayin ve ibadet yapmak mecburî imiş. İngilterede laikliğin esamisi okunmuyormuş. Orada devlet başkanı hükümdar aynı zamanda millî Anglikan kilisesinin başıymış. Bu İngiltere’de Müslümanlar için seksen beş Şeriat mahkemesi açılmış, faaliyet gösteriyormuş. Hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları konusunda İngiltere’nin çok gerisinde olan Türkiyede ise bazı çağdaşlar, Kemalistler, Sabataycılar, ateistler hâlâ, laiklik olmazsa ne cumhuriyet olur, ne demokrasi diye terter tepiniyormuş.
Avrupanın iki çok zengin, çok huzurlu, çok düzenli, çok mâmur, çok temiz ve şeffaf ülkesi olan Norveç ve İsviçre Avrupa Birliğine üye değillermiş. Üye olmamaları hiçbir koruda kendilerine zarar vermiyormuş. Türkiye ise yıllardan beri AB’ye üye olmak için çırpınıyormuş. 4 Mart 2015
SORU: Son otuz kırk yıl içinde Müslümanlar mı, yoksa İslamcılar mı diyeyim, işte onlar hangi sınavları kaybetmişlerdir?
CEVAP: Birçok sınavı feci ve berbat şekilde yitirmişlerdir. Birincisi para, mal, zenginlik sınavını… İkincisi ahlak, fazilet, dürüstlük, iffet sınavını… Üçüncüsü, kültür bilgi hikmet sınavını… Dördüncüsü, estetik sanat güzellik sınavını… Beşincisi, siyaset sınavını…
SORU: Ağır konuşmuyor musun?
CEVAP: Çok hafif yazıyorum…
SORU: Müslümanlar kendilerini kontrol ediyor mu?
CEVAP: Böyle bir kontrolün olması için Ümmet birliği, Ümmet teşkilatı, kendisine biat edilen râşid ve âdil İmam-ı Kebir, islamî teftiş ve denetim, Meclisi Meşâyih, hisbe teşkilatı, fütüvvet ahlakı, gerçek islamî eğitim olması gerekir. Bunlar yok…
SORU: Bugün geçerli ana değerler nelerdir?
CEVAP: Paradır, altın dolar Euro liradır, helal veya haram fark etmez zenginliktir, lükstür , israftır, aşırı tüketim ve aşırı konfordur. Büyük sayıda Müslüman bunların peşinden koşmaktadır. Her türlü beyinsizlik yaygın hale gelmiştir.
SORU: Kalitesiz insanlardaki bu ihtiraslar frenlenemez mi?
CEVAP: Bizdeki genel çözülme ve dağılma yüzünden fren mekanizmaları iflas etmiş tutmaz olmuştur.
SORU: Bunun ilacı yok mudur?
CEVAP: Vardır, kanaattir ama bu devirde kanaat şişesi taşa çalınmış, parçalanmıştır.
SORU: Kanaatsiz Müslüman nasıl bir Müslümandır?
CEVAP: Güçsüz, vasıfsız, zayıf bir Müslümandır.
SORU: Haram yemek, haram gelirlerle beslenmek ve yaşamak Müslümanı bozar mı?
CEVAP: Hiç şüphesiz bozar. Haram yemek nice maddî ve mânevî hastalığın sebebidir. Devamlı mütemadiyen haram yiyenlerin gözleri görmez, kulakları işitmez, beyinleri çalışmaz olur, kalpleri ve vicdanları nasır tutar. Nasihat okları onlara işlemez.
SORU: Bir umre yaparım, anamdan doğduğum gibi tertemiz günahsız olur, yahut filan duayı okur paklanırım diyenler var…
CEVAP: Bunlar kuruntu içindeler. Hakkı yenen insanlarla helalleşmeden, haram servetler Şeriata ve İslam ahlakını göre tasfiye edilmeden, pişman olup tevbe etmeden temizlik olmaz.
SORU: Müslümanlar lüks evlerde yaşamasın mı, lüks otolarla gezmesin mi, lüks elbiseler giymesin mi, lüks ve pahalı yemekler yemesin mi?
CEVAP: Bu lüksler israfa, gurura, kibre, yoldan çıkmaya yol açmaktadır, hepsi haramdır.
SORU: Peki ölçü nedir?
CEVAP: Kur’anın emirlerine, yasaklarına uymak, öğütlerini tutmak; Resulullah Efendimizi (Salat ve selam olsun ona) örnek ve model olarak kabul etmek, gerçek İslam büyükleri, râsih ve muttaqi alimler, kâmil mürşidler gibi yaşamaktır.
SORU: Toprak evlerde mi oturalım yani!..
CEVAP: Safsatayı ve şarlatanlığı bırak, bu fakir öyle bir şey demiyorum. Ölçülü olmaktan, israf etmemekten, lükse kaçmamaktan bahs ediyorum.
SORU: İsraf etmez, kanaatli yaşarsak ne olur?
CEVAP: İnşaallah bereket olur, maddî sıkıntı çekilmez.
SORU: İhtiyaçlarını çoğaltanın başına ne gelir?
CEVAP: İhtiyaçlar çoğaldıkça istıraplar da çoğalır.
SORU: İhtiyacı 50 bin liralık bir otomobil olan Müslüman iki yüz elli bin liralık lüks ve israflı bir oto alırsa ne olur?
CEVAP: Beyinsiz olur, bu lüks ve gösterişli oto onu gururlandırır, kibirlendirir, azdırırsa günaha sokar, ebedî mutluluğuna zarar verir. Bu lüks, israflı otomobili lanetli faizli krediyle alırsa günahı katmerleşir, katlanır.
SORU: Ne yapmalıyız?
CEVAP: Kur’ana, Sünnete, Şeriata, İslam ahlakına, İslam hikmetine, selim vicdana uygun düzgün ve dengeli bir hayat sürmeliyiz; israftan lüksten haramdan her türlü azgınlık ve beyinsizlikten altın kaplı musluklardan Brezilya granitlerinden zehebî kaplardan bardaklardan şeytanî yaldızlardan yirmi bir bin liralık paltolardan nemrudî meskenlerden uzak durmalıyız. 5 Mart 2015
Ahlâkî bozuk ve düşük, Kur’an’ın emirlerine, yasaklarına, öğütlerine uymayan, Resu-lullah’ın (Salat ve selam olsun ona) Sünnetinden ayrılıp bid’atlara batan, halkın büyük kısmının namazı yitirip şehvetlerine uyduğu, paranın ana değer ve put haline geldiği, insanların birbirinin kurdu olduğu bir İslam ülkesinin; iktisadî zenginliği, yüksek binala-rı, hızlı trenleri, uçakları, barajları, limanları, stadyumları, gökdelenleri, rezidansları, Nemrudî alışveriş merkezleri, lüks ve pahalı otoları, asma köprüleri, denizin altından ge-çen tünelleri, yedi yıldızlı içkili ve fuhuşlu otelleri, israfları, cakaları, lüksleri, maddî ihti-şamları, milyonlarca bilgisayarlı pahalı cep telefonları, onun iyi olduğuna, orada işlerin iyi gittiğine delalet eder mi?
Kesinlikle etmez. İşin başı dindir, imandır, ibadettir, Kur’andır, Sünnettir, Şeriattır, ah-laktır, fazilettir, insanlıktır, iffettir, hikmettir, adalettir, iç barıştır, güvenliktir, iyi ve doğru bir eğitimdir, hayır hasenattır, sâlih amellerdir, insanların büyük kısmının hayırda müsaba-ka etmesi, yarışmasıdır, işlerin Allah’ın indirdiği hükümlere göre görülmesidir.
Bir ülkede bu sayılan değerler geriliyorsa orada yollara oniks mermeri döşense, kubbe-ler altınla yaldızlansa, zenginler Firavunlar gibi yaşasa, birtakım ehl-i dünya umre se-yahatinde Zam Zam Towerin üst katlarındaki kral süitlerinde kalıp Kabe-i muazzamaya tepeden baksa bile işler iyi olmaz, iyi gitmez, sonunda mutlaka büyük bir çöküntü ve korkunç bir yıkım olur.
Müslüman bir toplumun bazı konularda cehalet-bilmiyordum mazereti yoktur. Halk bir sorumluysa bilenler, âlimler, fakihler, rehberler, ziyalılar, idareciler bin kat sorumludur. Halkın vebali bilip de halkı aydınlatmayan, uyarmayan, bilgilendirmeyen bilenlerin üze-rinedir.
Bir İslam ülkesinde, bir İslam toplumunda işin başı, asılların aslı, temelin temeli sahih itikat yani doğru, Hak katında makbul inançtır. İnanç bozuk olursa her şey heder olur.
İnançlardaki bozukluklar ikiye ayrılır: İmanı götüren, küfre yol açan, sahibini mürted eden vahim bozukluklar; imanı götürmeyen, kişiyi İslam dairesi içinden çıkartmayan, küfre yol açmayan tâli bozukluklar.
Diyanet’in birinci vazifesi imamların ve müezzinlerin maaş bordrolarını tanzim etmek değil, halkın imanını kurtarmak, tashih-i iman için çalışmaktadır.
Zamanımızda içteki ve dıştaki derin güçler Türkiye’de Ehl-i Sünneti yıkmak; onun yeri-ne beşerî, ılımlı, light, cihadsız, tesettürsüz, fıkıhsız, Şeriatsiz, içi boşaltılmış bir İslam ge-tirmek istiyor. Bu maksatla halk yığınlarını sekülerleştirmek, din ile dünyayı ayırmak, dini vicdanlara hapsetmek, Ümmet birliğini kaldırıp, birbirinden kopuk bir çeşit İslamcılıklar mozaiği oluşturmak gayesini güdüyor.
Tarihe bakarsak, israfa lükse, tantanaya, aşırı tüketime, aşırı konfora, keyfe, zevke, dü-şen Müslüman devletlerin, ülkelerin, toplumların çöktüklerini görürüz.
İsraf sadece yemede içmede değil, her şeyde haramdır. Müslümanların evleri, mobilya-ları, binitleri, elbiseleri, hayat tarzları güzel olmalıdır ama asla israflı olmamalıdır. Günü-müzde para kazanan, eline imkan geçen Müslümanların (nâdir istisnalar dışında) he-men hepsi israf yapıyor, günaha giriyor. İsraf hem günah, hem de beyinsizliktir. Günde beş milyon ekmeğin çöpe atıldığı bu ülke bir İsrafistan haline gelmiştir. Müslüman değil bir ekmeği, bir dilim ekmeği, bir lokma ekmeği bile çöpe atmaz, atamaz. Ekmek hainleri-nin sonu bir dilim ekmeğe muhtaç kalıp sürünmektir.
İslam toplumunun ana göstergesi beş vakit namazdır. Müslümanlar hayatı günde beş kez durdurmakla yükümlüdür. Namaz dinin direğidir. Müslüman toplum namazı yitirir ve şehvetlerine uyarsa her şeyi yitirir. Namazı ikame ederse, yani dosdoğru kılarsa dinini ayakta tutmuş olur, böylece biiznillah kendisi de ayakta kalır.
En kötü sarhoşluk rakı şarap votka sarhoşluğu değil, dünya sarhoşluklarıdır. Lüks ev sarhoşluğu, lüks otomobil sarhoşluğu, lüks telefon şarhoşluğu, pahalı lüks elbise sarhoşluğu, lüks yemeklerin verdiği serhoşluk… (Ucuz mütevazı yemekler sarhoş etmez ama lüks pahalı yemekler eder…)
Bilmem ki, bu yazımla bir şeyler anlatabildim mi? 6 Mart 2015
Vasıflı, güçlü, üstün, mümtaz, faziletli, meziyetli, ruh soyluluğuna sahip Müslüman eleman alınacaktır. Aranan şartlar şunlardır:
1. Okur yazar olacak, halkımızın ve devletimizin bin yıldan fazla bir müddet kullanmış olduğu edebî zengin Osmanlıca Türkçesini iyi derecede okuyacak, yazacak, anlayacaktır.
2. Fuzulî Divanını okuyup, anlayacak, şerh edecek seviyede edebî kültüre sahip olacaktır.
3. İngilizceye kültür ve düşünce makale ve kitapları yazabilecek seviyede vakıf olacaktır.
4. Mükemmel Arapça bilecek, bu lisanla yazabilecek, araştırma yapabilecektir.
5. Ehl-i Sünnet itikadına sahip olacaktır.
6. Beş vakit namazı dosdoğru kılacak, bu hususta ihmal ve tehâvün göstermeyecektir.
7. Şer’î bir özrü olmadığı takdirde farz namazları cemaatle eda edecektir.
8. Geleneksel islamî-millî sanatlarımızdan birine vakıf olacak ve ürün verecektir, yani sanat sanatkâr boyutuna sahip olacaktır.
9. İslam, Kur’an, Peygamber (Salat ve selam olsun ona) ahlakına sahip olacaktır.
10. Büyük günahları açıkta açıkça, küstahça işleyen fâsık-ı mütecâhir olmayacaktır.
11. Günde en az bir saat, anlamak suretiyle faydalı kitap okuyacaktır.
12. En az yirmi bin kültür referansına sahip bulunacaktır.
13. Cemaat, tarikat, fırka, grup, hizip, parça militanlığı, holiganlığı, fanatizmi yapmayacaktır.
14. Biatli ve itaatli olacak, ezelde vermiş olduğu ahd ü misâka sadık bulunacaktır.
15. Lüks, israflı, şatafatlı bir hayat sürmeyecek, kanaatli ve mütevâzı olacaktır.
16. Büyüklere hürmet edecek, küçüklere şefkatli olacaktır.
17. Kullandığı otomobilin değeri -azamî- on beş bin doların üzerinde olmayacaktır.
18. Halim, selim, firasetli, müdebbir, sabırlı, tahammüllü, sebatlı, azimli, uzak görüşlü, geniş ufuklu, şecaatli, iffetli olacaktır.
19. Evcil veya vahşi hayvanlara, bitkilere, yeşilliğe karşı merhametli ve koruyucu olacaktır.
20. Açıkta, herkesin arasında yemeyecek ve içmeyecektir.
21. Zaruret olmadıkça tartışmayacak ve polemik yapmayacaktır.
22. Hayatta en az kullandığı kelime ben olacaktır.
23. Kibar ve kültürlü insanlarla konuşurken, kendisi için bendeniz yahut bu fakir diyecektir.
24. Lüksten, israftan, gösterişten, şatafattan uzak olacaktır.
25. Günde yüzlerce defa efendim, teşekkür ederim, Estağfirullah diyecektir.
26. Osmanlıca ve Latince el yazısı çok düzgün olacaktır.
27. Anadili olan Türkçeyi tutukluk yapmadan, kekelemeden, eee eee eee demeden akıcı ve düzgün bir şekilde konuşabilecektir.
28. Muzır ve ahlaksız Tv seyr etmeyecektir.
29. Ahlaklı, faziletli, doğru, dürüst, güvenilir, iyi, vatansever bir insan olduğuna dair en az beş düşmanından ve karşıtından şehadetnamesi olacaktır.
30. Fıkha ve Şeriata aykırı ve edeni küfre götürene yeminler etmeyecektir.
31. Deccalları, kezzabları, Nemrudları, Firavunları, Hâmanları, Tağutları sevmeyecek ve desteklemeyecektir.
32. Gelirinin kırkta birini her ay sadaka olarak dağıtacaktır.
33. Acıkmadan yemeyecek, sofradan doymadan önce kalkacaktır.
34. Dedikodu ve gıybet etmeyecektir.
35. Kendisinin, karısının, kızının iç çamaşırlarını balkonda, pencerede kurutmayacaktır.
36. Sabah işe giderken, akşam evine dönerken otomobilinde tek başına olmayacak, yanında en az iki kişi daha bulunacaktır.
37. Kendisini hiçbir şekilde övmeyecektir.
38. Trafik kurallarına son derece riayet edecek, gece saat üç olsa bile kırmızı ışıkta geçmeyecektir.
39.Her gün et ve pahalı lüks yemekler, tatlılar yemeyecektir.
40. Üç beyaz zehirden uzak duracaktır: Şeker, lüzumundan fazla tuz ve elenmiş buğday unu.
41. Özel metodlarla çekilmiş fotoğrafında, vücudunun çevresinde, çıplak gözle görülmeyen bir aura=hâle tesbit edilecektir.
42. Hakkında yapılan istiharede hayırlı bir insan olduğu bildirilecektir.
43. Hiçbir büyüğü, veliyi, salih kişiyi, muhteremi, hazreti erbab haline getirmeyecek, putlaştırmayacaktır.
Yukarıdaki şartlara sahip olan veya olduğu sanılan kimseler, bizzat müracaat etmeyeceklerinden, tanıyanların bildirmesi ve teklif etmesi rica ve istirham olunur. (Bizzat müracaat edenler yani işe tâlib olanlarla mülakat yapılmayacaktır.) 7 Mart 2015
Muhterem anne babalar… Çocuklarınızın manevî katilleri olmayınız. Onları, Allah’ın rızasını kazanan, ebedî saadete nail olan hayırlı ve bahtiyar insanlar, iyi Müslümanlar olarak yetiştiriniz.
Onlara yedi yaşından itibaren ilmihallerini, İslam ahlâkını doğru olarak öğretiniz, namaza başlatınız, on yaşından sonra namazı aksatmadan kıldırınız.
Hayatın asıl ana amacı doktor, mühendis, bol para kazandıran parlak bir meslek sahibi olmak değil; iyi insan, iyi Müslüman olmaktır.
İmana, İslama, Kur’ana, Sünnete, Şeriata, Ümmete hizmet etmeden geçirilen bir hayat beyhudedir, hederdir.
Çocuklarınız Allaha itaat eden iyi, sâlih kullar olsun… Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) biatli askerleri olsunlar, şefaatini kazansınlar.
Çocuklarınızı para düşkünü, mal ve madde bağımlısı yaparsanız onları mânen katl etmiş olursunuz.
Para, geçinmek için elbette lazımdır ama bir Müslüman onu asla ana değer olarak kabul etmez ve para kazanmak için her haltı yemez.
Çocuklarınızı kanaatli, mütevâzı yetiştiriniz. Kanaat tükenmez bir hazinedir.
Biz hayatımızda hayli sıkıntı çektik, oğlumuz Metin, kızımız Sevgi ileride çok para kazansın, zengin olsun, lüks israflı sefih=beyinsiz bir hayat sürsün derseniz onları öldürmüş olursunuz.
En büyük ticaret Allah ile yapılanıdır. İmana, İslama, Kur’ana, Sünnete, Şeriata, Ümmet’e yapılan hizmetlerin karşılığının yedi yüz katı verilecektir. İhlaslı Müslümanlar bu karşılığın mükafat ve ücretlerin dünyada değil, ebedî dâr olan âhirette verilmesini ister.
Çocuklarınızı hoppa züppe şımarık dünya serserisi yetiştirirseniz onları öldürürsünüz.
İnsanın en büyük ziyneti ilimdir, irfandır, yüksek ahlak ve karakterdir, hayırlı hizmetlerdir.
Mü’minlerin en şereflileri Kur’anı öğrenenler, Kitabullahın emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınan, öğütlerine kulak verip tutanlardır. Kur’anı lisan veya göz ile okuyup da emirlerine, yasaklarına, hükümlerine, nasihatlerine kulak asmamak ne yaman, ne korkunç bir çelişkidir.
Muhterem babalar… Haftada en az bir kere lise veya üniversitede okuyan çocuklarınızı yanınıza alarak sabah namazına gidiniz, cemaatle namaz kılınız. Allah’ın yardımı, bereketi, rahmeti cemaat üzerinedir. Her imama güvenmiyorsanız, güvenilir imamların camilerine gidiniz. Kendinizi ve çocuğunuzu camiden, cemaatten uzak tutmayınız.
Zengin Müslümanlar yüksek tahsil yapan oğullarına lüks, israflı, gösterişli azdırıcı ayak kaydırıcı arabalar almasın. Bunlar gurur ve kibre sebep olur. Allah mağrurları, kibirlileri sevmez.
Çocuklarımızı şımarık yetiştirmeyelim, oğullarımız küçük beyefendiler, kızlarımız küçük hanımefendiler olsun.
Yarın âhirette Mahkeme-i Kübra’da anne ve babalar çocukları dolayısıyla hesaba çekilecektir.
Oğullarını ve kızlarını iyi yetiştirenlerin amel defterleri kapanmayacak, çocuklarının sevapları, salih amelleri onlara da yazılacaktır. Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) diliyle buna sadaka-i cariye deniyor.
İslamı yaşayan, iyi Müslüman olan, imana Kur’ana Şeriata hizmet eden çocuklar ebeveynin ebedî saadetine vesile olur.
Lüks ve israf kurbanı, hoppa züppe, ‘abede-i para, ileride yaramaz işler yapacak çocuklar yüzünden azap çekileceğini unutmak büyük bir gaflet olur.
Anne baba vazifesini hakkıyla yaptı ama çocuklar kötü yola saptı. O zaman sorumluluk onlardan gider.
Ah çocuklarımız, vah çocuklarımız!..08 Mart 2015
Devamlı haram yiyen, haram gelir ve rantlarla zengin olan, haramı ve kirli kazançları sistem haline getiren herkes herkes herkes insî şeytandır, fâsık ve fâcirdir, muzırdır, hâindir, zâlimdir, beyinsizdir.
Devamlı, bile bile, utanmadan arlanmadan, AIlahtan korkmadan haram yemek imana değil, küfre yakındır. Böyle haram yiyen kafir bir kötüyse, Müslüman bin kötüdür.
Haram yiyen başkaları tuh kaka, bizimkiler haram yiyince cici… Bu ne korkunç rezilliktir!..
Tahkikî imanı olan bir mü’min bile bile, devamlı, arsızca, azgınca, kudurmuşça haram yemez.
Kafirler bizden önce çok yediler, şimdi sıra bizde, yiyeceğiz diyenler köpektir, köpekten de aşağıdır, sefildir. Müslümanların güçlü olması gerekiyor, güçlenmek, zenginleşmek için yemelidir diyene ben Müslüman demem.
Riba Kitab, Sünnet ve icmâ ile haramdır.
Harama helaldir diyen kâfir olur. Riba olduğu kesinlikle bilinmeyen bazı muameleler vardır ki, onlar şüphelidir. Müslüman onlar da kaçar, uzak durur. Bazı rantlar haramdır, ateştir. Tüzüklerde, talimatlarda, kanunî mevzuatta, sadece resmî işler için kullanılacağı bildirilen kamu vasıtalarını özel işlerde kullanmak haramdır.
Lüks lojman saltanatı israftır, israf haramdır. İnşaata kapalı arazileri alavere dalavere ile yapılaşmaya açmak suretiyle elde edilen kazanç ve komisyonlar haramdır. Arazinin yüzde 35’i yapılaşmaya açık, alavere dalavere ile bunu yüzde 65’e çıkartıp komisyon almak, sebeplenmek haramdır.
Bina en fazla sekiz katlı olacak, alavere dalavere bunu on iki kata çıkartmak ve bundan komisyon olmak haramdır. Siteye, projede 30 blok yapılacak görünüyor, inşaat esnasında buna iki kaçak blok ilave edip paylaşmak haramdır.
Rüşvetin her türlüsü haramdır. Anormal hediyeler haramdır.
Makam sahibi zatlar ticaret ve taahhüt işleri yapan kardeşlerini, oğullarını kızlarını, damatlarını gelinlerini, yakınlarını hısımlarını, dostlarını, askerlik arkadaşlarını başında bulundukları kurumun binasına sokmamalıdır. Nepotizm yaparak işleri ehliyeti olmayan yakınlarına vermek, emanete hıyanet olduğu için haramdır.
Cemaat, tarikat, grup holiganlığı yaparak kadrolaşmak, emanetleri ehil olmayan “bizdenlere” vermek haramdır.
Yatak odalarına, makam odalarına gizli kameralar, gizli mikrofonlar, böcekler yerleştirerek tecessüs etmek, bunları şantaj aleti olarak kullanmak ahlaksızlıktır, haramdır, rezilliktir, soysuzluktur. Allahu Teala Kur’anda, ticareti helal, ribayı haram kıldığını beyan buyurmaktadır. Riba yemek, riba muameleleri yapmak isyandır, tuğyandır, büyük günahtır, azgınlıktır.
Ribaya batan Müslüman bir toplumun akıbeti hayr olmaz, başına bin türlü bela, musibet, uğursuzluk felaket gelir. 09 Mart 2015
Ukrayna’da sokak ve meydan galip geldi ve ülke parçalandı. Bizdeki şu meşhur GEZİ başarılı olsaydı, Türkiye de parçalanacak, belki de iç savaş çıkacaktı.
Meydanlar, Geziler hep fitne fesat doludur, bunu böyle bilmeli ve onlardan uzak durmalıdır.
Meydancılara, Gezicilere ölüler, cenazeler lazımdır. Mümkünse genç olmalı, çocuklar tercih edilir… Onlar bazı ölülere timsah gözyaşları dökmeyi seven ağlayıcı karılardır.
Parkta ağaçlar kesilmiş de, ağaç sever halk sokaklara dökülmüş de… Bu hikayeleri ayakta uyuyanlar dinlesin.
Başka yerlerde de ağaçlar kesiliyor, niçin Gezi kalkışmaları olmuyor?
Ağaçları AKP kesince tuh kaka, CHP’li belediye kesince ne cici. Öyle mi?
Nisanda, Mayısta, Haziranda eski Gezinin yüz misli genel, yoğun, şiddetli Geziler yapılacaktır. Harıl harıl hazırlanıyorlar.
Çocuklarının vurulmuş cesetlerine kapanıp ağlamak istemeyenler onları fitne meydanlarına göndermesin.
Kendileri de ölmek, yaralanmak istemeyenler gitmesin.
Gezide dükkanların vitrin camları kırılmış, esnaf büyük zarara uğramıştı. Hükümet esnafını korusun. Esnaf kendisini korusun.
Memlekette yolsuzluk varmış, Geziciler onun için gezi yapıyormuş. Yapmasınlar. Türkiyede kör topal da olsa demokrasi var, serbest seçimler var, beğenmedikleri iktidarı yasal ve ahlakî yollardan değiştirmek için çalışsınlar.
Kursunlar Atatürk Partisini (AP), alaşağı etsinler seçimlerde İslamcı muhafazakarları ve iktidar olsunlar
İsim mi yok? Laiklik Partisi (LP) kursunlar. Kemalist Parti (KP) kursunlar. Vesayet Partisi (VP) kursunlar… Cesursalar Ateist veya Ataist Parti (ATP) kursunlar…
Halk her şeye rağmen AKP’yi destekliyormuş. Ellerinde gazeteler, tv’ler var, uyarsınlar aydınlatsınlar halkı.
Yasal sınırları aşmasınlar… Türkiyeyi Ukraynaya benzetmesinler… İç savaşa yol açmasınlar…
Gezi yapmasınlar, normal ve ahlakî siyaset yapsınlar.
Çocukları öldürtmesinler.
Ölü ve cenaze goygoyculuğu yapmasınlar.
Esnafın camını çerçevesini kırdırıp ekmeğine mani olmasınlar.
Yolsuzluğu bahane edip sivil darbe kışkırtıcılığı ve çığırtkanlığı yapmasınlar.
Ge.miyi batıracak çılgınlıklar yapmasınlar.
Allah Gezicilere, Meydancılara fırsat vermesin.
Nisan Mayıs Haziran… Anarşi kaos yağmacılık… Fitne fesat… Ayaklarına dolansın.
OKUYUCULARIMA önemli not:
Büyük fitnelere karşı tedbir almanızı tavsiye ediyorum… Herkes iman kalesine girsin, beş vakit namaz zırhıyla zırhlansın… Ahlakımızı güzelleştirelim… Allah rızasını kazanmak için ihlasla verilen sadakalar belaları def’ eder… Yağmacılık hareketlerine karşı tedbir alınsın… Bir toplum ne haldeyse o şekilde idare edilir hadîsi hiç hatırdan çıkartılmasın… Gaflet mânevî ölümdür… Tek bir Ümmet olmamanın, râşid ve âdil bir İmama biat etmemenin, ilmihalimizi ve İslam ahlakını öğrenip hayata uygulamamanın cezasını çekiyoruz, çekeceğiz… İnsanlar uykudaymış, ölünce uyanırlarmış ama geç bir uyanma olurmuş bu… Ölmeden, felaket kapıyı çalmadan önce uyanalım ve vazifelerimizi yerine getirelim… Son pişmanlık fayda vermez… 10 Mart 2015
Adanada, geçen sene, kundaktaki birkaç aylık çocuğa biberonla (ismini ve markasını yazmayacağım) bir meşrubatı içirdiler ve zavallı mâsum çocuk öldü.
Bu meşrubat ülkemizde bol miktarda satılıyor ve her yerde bulunuyor. Lokantalara gittiğinizde su mu verelim, ayran mı, Zıkkım mı diye soruyorlar.
Çocuğu öldüren bu zıkkım büyükleri öldürmüyor mu? Öldürüyor da hemen değil, uzun vâdeli öldürüyor.
Birkaç sene önce okumuştum. Kadının biri günde on şişe bu zıkkımdan içmiş, o da ölmüştü.
Maalesef bugün piyasada satılan nice gıda maddesinin, meşrubatın, şekerlemenin ve diğer yiyeceklerin içinde acayip kimyalar, aromalar, sun’î renkler, koruyucular yer almaktadır. Bir ara ekmek unlarına ve hamurlarına tam on iki çeşit kimyevî madde karıştırılıyordu.
Marketlerden satın aldığınız bazı yoğurtlara dikkat ediniz. Tadları tabiî yoğurda benzemiyor. Normal doğal yoğurt bir haftada ekşir, market yoğurtları aylarca ekşimiyor.
Halkımız, gıda maddelerindeki, meşrubattaki, şekerlemelerdeki kimyevî maddelerle sinsi bir soykırıma tâbi tutulmaktadır.
Rusyaya ihraç edilen şu kadar ton portakal, domates veya mandalina gümrüklerden geri çevrildi ve Türkiyeye iade edildi… Peki bunlar bize tekrar gelince, imha mı ediliyor, piyasaya mı sürülüyor?
Meyve ve sebzeler kimyevî gübre ile yetiştiriliyor, hormonla büyütülüyor.
Normal şekerin yerine mısır şurubu kullanılıyor.
Paket halinde sahlep alıyorsunuz. Sütle pişir hemen iç… Öyle de ambalajında, içinde gerçek sahlep değil, sahlep aroması bulunduğu yazılı. Ne anladım ben böyle sahlepten.
Kanser vak’aları hızla artıyor. Bu gidişle yakında halkın yarısı onulmaz hastalıklara yakalanacakmış.
Bu kadar boya, aroma, koruyucu, kimyevî madde, hormon tüketen bir halkın geleceği elbette parlak olmaz.
Sütlüsü, vişnelisi olurdu. Arpacılar Camii aralığında yaz aylarında dondurma, kış mevsiminde halis sütlü sahlep satan bir Arnavut vardı. Bahçekapıda Hacı Bekirin dükkanında yaz aylarında on çeşit halis meşrubat bulunurdu: Limonata, portakal, ayran, elma, şeftali, turunç, demirhindi, üzüm şırası, kızılcık, ahududu… Hepsi tarihe karıştı.
Karagümrükteki Cerrahî tekkesinde merhum şeyh Muzaffer efendi,
yaptırırdı. Bul da iç.
Yiyecek ve içecek maddelerine üç yüz çeşit kimyevî madde karıştırılıyormuş. Kimyasız bir şey bulmak hayal oldu.
Tabağımızdaki, bardağımızdaki zehirler.
Bir ara sahte bal tacirleri türemiş, şekerli şerbetin içine bal boyası ve bal aroması koyup, halis şifalı bal diye reklam edip piyasaya sürmüşlerdi. Firmaları kapatılınca, yeni firmalar kurup işlerine devam etmişlerdi. Devlet ve belediyeler bunların bazısını zaman zaman yakalıyor, ballar tahlil ediliyor, hakikî bal olmadıkları raporlar tesbit ediliyor. Sonra ne oluyor? Caydırıcı olmayan minik bir ceza…
Adamlar marka değiştirip sahte bal üretimine ve satışına devam ediyor. Halkımız da maşaallah pek akıllı. Bir ara akıl almaz ucuz fiyatlara bal satılıyordu. Bu kadar ucuza bal olur mu demediler, kapış kapış aldılardı.
ve yedirtenlere ne demeli…
Bugünkü yapay, hormonlu, kimyalı, aromalı, genetiği değiştirilmiş, korumalı, zararlı gıda maddeleri, içecekler, yaş meyve ve sebzelerle Türkiye ayakta duramaz.
Devlet ve belediyeler halkı korumak için bu konuda seferberlik ilân etmelidir. Halk sağlıklı şekilde beslenebilse, hastaların sayısı yarıya iner. 11 Mart 2015
Hayırlı iyi bir şeyin yapılması için önce bilgi, bilmek gerekir. Basit bir örnek vereyim: İslam dininde, cuma ezanı okununca ticarete ara verilmesi, herkesin camiye gitmesi gerekir. Şeriat ve fıkıh kitaplarımızda bu konuyla ilgili bilgiler vardır. Müslümanların bunları öğrenmesi, öğrenmiş olması gerekir.
Bilgiden sonra niyet gelir. Ben Müslüman bir tâcir, işadamı veya iş yeri sahibiyim. Mademki, dinimiz cuma ezanı okununca ticarete ara verin diyor, ben de dükkânımı işyerimi kapatayım diyecek.
Üçüncüsu: Bu niyetini iradeye çevirecek, dükkanı kapatıp Allaha ibadet etmeye gidecek.
BİLMEK, NİYET ETMEK, niyetini İRADEYE çevirmek…
Ezan okununca ticareti bıraktı, dükkanı kapattı ve cumaya gitti… Sâlih bir iş yapmış, Allaha itaat etmiş olur, sevap kazanır… Ticareti bereketlenir. Cuma vakti dükkânı kapatırsam maddî zarara uğrarım diyenler akıllı değildir, beyinsizdir.
Allahın kesin emrini dinlemedi ve cuma ezanından sonra ticarete alış verişe devam etti. Günahkâr ve isyankar bir kul olur. Kâr değil, zarar etmiş olur.
Bilen, âlim, fakih, mürşid Müslümanların bu konuda ne yapmaları gerekir? Bilmeyenleri, bilip de emri yerine getirmeyen gafilleri uyarmaları, onları aydınlatmaları, onlara nasihat etmeleri, lisan ile emr-i mâruf nehy-i münker yapmaları gerekir.
İslam devletinin vazifelerinden biri cuma ezanı okununca ticareti, alış verişi durdurmak ve Müslümanların camilerde toplanmasını sağlamaktır.
Bu sadece cuma için değildir. Vak’anüvis Lütfi, Tarihinde, Sultan İkinci Mahmud’un, bütün valilere irade göndererek, Müslümanların beş vakit namazları camilerde cemaatle kılmalarını emr ettiğini yazıyor.
Bugünkü laik Kemalist düzende böyle bir şey yapılamaz ama Diyanet’in yine de her hafta camilerde halka, cuma ezanı okunduktan sonra alış verişin ticaretin durdurulması, dükkânların kapatılması konusunda va’z u nasihatte bulunması gerekir.
İmanı olan Müslümanlara hatırlatıyorum:
Cuma ezanı okunduktan sonra, namaz bitinceye kadar yapılan ticaretin, elde edile kârın hayrı ve bereketi olmaz.
Şimdi kaldı mı bilmiyorum: Eskiden bazı lokantalar cuma günleri kapalı olurlar, bütün gün tatil yaparlardı.
İstanbul Kumkapı’daki (Nişanca camii yakınında) MİHMAN lokantası cuma günü namaz vaktinde kapatılıyor, bulaşıkçı hanımlar bile içeride bırakılmıyor. Onlar yapabiliyorsa herkes yapabilir.
Tekrarlıyorum:
Bilelim öğrenelim… Niyet edelim… Niyetimizi iradeye çevirelim ve cuma namazı esnasında dükkânlarımızı kapatıp ticarete ara verelim.
Allahın, Resulünün (Salat ve selam olsun ona) Şeriatin fıkhın emirlerini yerine getirelim.
Fâsık fâcir âsi günahkâr olmayalım…
Cuma ezanı okunduktan sonra ticarete devam etmek, kârlı ticaret olmaz, büyük zarar ziyan olur. Bunu anlayalım, idrak edelim.
İtaat eden âbid ve sâdık Müslümanlardan olalım, âsilerden olmayalım.
Allah bize akıl, fikir, iz’an, vicdan, firaset nasip etsin. 12 Mart 2015
Be adamlar, be kadınlar!.. Gururu, kibri, azameti, küçük dağları ben yarattım havalarını bırakın da âyine-i ibretteki şu acınacak halinize bakın…
Ey gurur ve nahvet âbidelerii!.. Ne kadar biçare olduğunuzu ne zaman idrak edeceksiniz?
Sizde kuş kadar akıl ve hikmet olsaydı, bu hallere düşer miydiniz hiç.
Seiz mi ölüme koşuyorsunuz, ölüm mü size yaklaşıyor durmadan, niçin kaçamayacağınız bu ölüme hazırlanmıyorsunuz?
Maşaallah dünya azığınız çok, kendiniz bin yıl yaşasanız, ardından gelecek yedi sülalenize yeter de artar kalan. Peki hani ahiret azığınız?
Fiil çekimini bile doğru dürüst yapamıyorsunuz. Çatlak plak gibi hep ben ben ben… Yahu benden sonra sen o biz siz onlar var.
Hep bana hep bana hep bana… Ötekilere de bir şeyler versenize, bıraksanıza…
Rabbinizin gurur ve kibir sahiplerini sevmediğini, onlara gazab ettiğini bilmiyor musunuz? Bilmiyorsanız ne büyük gaflet, bilerek yapıyorsananız ne büyük küstahlık ve âsilik.
En büyük tacın tevazu tacı olduğunu ne zaman öğreneceksiniz?
Herşeyin niyeti vardır. Sizin okumak, tahsil yapmak niyetiniz adam olmak için olmalıdır. Adam olmak, iyi vasıflı güçlü alim arif fazıl ahlaklı faziletli Müslüman olmak demektir.
Doktor, mühendis, işletmeci, bilgisayarcı olmak niyeti ana niyet değildir. Bunlar meslektir, geçinmek, hayatta bir kariyer yapmak için öğrenilir.
Sıradan bir Müslüman olmak yeterli değildir. Önemli olan iyi ve vasıflı, adam gibi Müslüman olmaktır.
Dindarlık namaz kılmaktan, cumalara gitmekten, Ramazanda oruç tutmaktan ibaret değildir.
Vasıflı ve iyi Müslüman âlim olmalıdır.
Yüksek ahlak ve karakter sahibi olmalıdır.
Onun fazilet ve meziyetlerini düşmanları bile (hiç olmazsa bir kısmı) tasdik ve kabul etmelidir.
Kendisi için “Bu adam biraz tutucudur ama doğruluğuna dürüstlüğüne söz edilemez…” dedirtemeyenler ne biçim Müslümandır?
Vasıflı Müslümanın faziletlerini bütün düşmanları kabul etmese bile bir kısmı kabul etmek zorunda kalmalıdır.
Vasıflı Müslüman vatanseverdir. Vatan, üzerinde yolculuk yaptığımız gemi veya uçak gibidir.
Akıllı, hikmetli, sağduyulu Müslüman; gemiyi batıracak, uçağı düşürecek beyinsizliklerden uzak durur.
Bir Müslüman olarak sizin doktor, mühendis, hukukçu olmanız beni fazla ilgilendirmez. Önemli olan güçlü, vasıflı, iyi, ahlaklı, faziletli Müslümanlar olmanızdır.
Üç konuda meslekleriniz beni ilgilendirir: Subaylık, eğitimcilik, din hizmetleri.
Din hizmetlerini seçerseniz, hocalığı ticarete ve zenginleşmeye asla alet etmemelisiniz. Geçinecek kadar maaş ve ücret almanıza fetva ve ruhsat verilmiştir ama dini alet ve vasıta kılarak zenginleşmenize izin yoktur.
Kur’an, Sünnet, Şeriat, mukaddesat, din eğitimi ve öğretimi ticaret konusu yapılamaz.
Subaylık da ticarete, zenginleşmeye alet edilemez.
Müslümanlar ruhça en asil, zekaca en üstün çocuklarını öğretmen yapmazlarsa kurtulamazlar.
Geçimi için biraz daha fazla para kazanmak isteyenler, geleneksel sanatlarımızdan birini öğrenip ürün versinler, bunları satsınlar. Bu konuda da aşırılığa kaçıp yüksek ücretler istemesinler.
Bu yazımı kaç genç okur bilemem. İnşaallah iyi Müslüman olurlar, adam olurlar. 13 Mart 2015
Bazı ilahiyatçılardan ve İslamcılardan çok şikâyetçiyim. Onları Cenab-ı Hakka havale ediyorum.
Hem Müslümanlar kardeştir diyorlar, hem de Sünnî Müslümanlara takiyye ve kitman yapıyor, akidelerini meşreplerini gizliyorlar.
Bunların bir kısmı koyu Mutezilîdir. Mutezile fırkası, Ehl-i Sünnete göre bir dalalet=sapıklık ve bid’at fırkasıdır.
Onlar mademki, Mutezile fırkasının hak fırka olduğuna inanıyor, bunu biz kardeşlerine bildirmek, açıklamakla yükümlüdür. Bunu yapmıyorlar ve sinsice, kalleşçe Ehl-i Sünneti yıkmaya çalışıyorlar.
Bir kısım ilahiyatçılar Fazlurrahman fırkasındandır. Onlar da kimliklerini gizleyerek Ehl-i Sünneti yıkmaya çalışıyor. Mutezile için bid’at ve dalalet fırkasıdır demiştim. Fazlurrahman, Kur’andaki üç yüz küsur muhkem ayetin bugün geçerli olmadığını iddia ettiğine göre, Mutezileden de öte, yoldan büsbütün çıkmış bir fırkadır.
Bazı ilahiyatçılar, Ebu Reyye ve Albanî gibi bozuk ve aşırı adamların peşine düşmüşler, Sünneti yıkmaya çalışıyor… Sünnet yıkılınca fıkıh elden gidecek, meydan bunlara kalacak…
Mezhepsiz ilahiyatçılar… Telfik-i mezahibçiler… Bunların kemalisti bile var…
Türkiye’de Mutezile fırkasını hortlatanlara soruyorum: Bu fırka doğruysa bunu Müslümanlara niçin mertçe, açıkça, samimî şekilde beyan etmiyorsunuz?
BOP’a hizmet eden, light ve ılımlı bir İslam türetmek için efendlerinin direktifleriyle faaliyet gösterenler kimlere hizmet ediyorlar acaba?
Mert ve cesur olsunlar ve çok açık konuşsunlar… Biz Ehl-i Sünnetten çıktık; Mutezilî, Fazlurrahmancı, mezhepsiz, telfikçi, Ebu Reyyeci, Albanîci, BOP’çu, Kemalî olduk desinler… Bunu yapmadıkları müddetçe onların samimiyetinden şüphe edilecektir.
Ehl-i Sünnet camiası bunların oluşturduğu zararları def’, red, cerh, ibtal etmekte maalesef çok geç kalmıştır.
Bu adamlar Ehl-i Sünnetin Ümmet birliğini yıktılar. Yeterli ve sağlam din kültürü almamış milyonlarca Müslümanın kafasını karıştırdılar… Hiçbirinin İmamet ve râşid Hilafet, biat ve itaat konusunda bir satır konuştuğu duyulmamıştır.
Zamanımızda öyle azgın ve aşırıya giden ilahiyatçılar vardır ki, İslam Şinasi kitabında “Allah (bazı baskılarında Huda yazılıdır) yek Janus-i hakikî est=Allah gerçek bir Janus’tur” (Janus iki çehreli bir Roma putudur) diyecek kadar zıvanadan çıkmış Ali Şeriatî’yi gençliğe bir İslam önderi, büyük bir mücahid olarak tanıtıyor.
Mutezilî, Fazlurrahmancı, Şeriatîci, BOP’çu, şucu veya bucu ilahiyatçılar “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Biri dışında bunlar cehennemliktir. Necat bulup kurtulacak fırka benim ve Ashabımın yolundan gidenlerdir” hadisini çok iyi bilirler ama buna uymazlar.
Bazı yoldan çıkmış ilahiyatçılar, bilhassa mübarek Ramazan aylarında büsbütün azıtıyor ve dinsiz gazetelere, din düşmanı TV’lere akıllara ziyan beyanlarda bulunuyor.
İmanın altı temel şartından biri olan kaderi inkâr edenleri bile vardır.
Onlar Ehl-i Sünneti, bozuk fırkalarla bir tutarlar.
Bendeniz bir Müslüman olarak onlardan çok bizarım, çok şikâyetçiyim.
Kendilerinden ilk isteğim samimî, açık, bir yüzlü olmalarıdır. Mutezilî, Fazlurrahmancı, BOP’çu, Kemalî, mezhepsiz olduklarını niçin gizliyorlar? Bu, vahim bir ikiyüzlülük değil midir? 14 Mart 2015
Geriye dönüp baktığımda kendilerinden feyz aldığım bir takım muhterem şahıslar görmekteyim. Hepsinin olmasa bile bir kısmının isimlerini zikretmeyi bir vefa borcu bilirim.
1. MUALLİM MAHİR İZ beyefendi. Kendisini liseden mezun olduktan sonra tanıdım. Okulda öğrencisi olmadım ama ondan çok feyz aldım. Hayatım boyunca gördüğüm çok yüksek, çok faziletli, büyük meziyet ve hasletleri olan bir zattı. 1952’den Türkiye’yi terk ettiğim 1969’a kadar on yedi yıl ona mülazemet ettim. Defalarca evine gittim. Yemeğini yedim, çayını içtim, sohbetlerinde bulundum. 1952-56 yılları esnasında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki talebeliğim sırasında bendenizi değerli mektuplarıyla şereflendirdi. On yedi yıl boyunca bir kere bile hem baba, hem anne tarafından seyyid olduğunu söylemedi. Muhterem pederleri Medine’de kadılık yapmış. Onun ahlak ve karakterini anlatabilmek için, her ay, yegâne geçim kaynağı olan maaşını aldığında bunun kırkta birini sadaka olarak dağıttığını söylemek yeterlidir. Türkçe’yi çok iyi bilirdi… Bir kere bile gıybet ettiğini, bir kimseyi arkasından çekiştirdiğini duymamışımdır. Gençliğimizde kıymetini bilemedik. Allah rahmet eylesin.
2. Ord. Prof. Dr. ALİ FUAT BAŞGİL beyefendi. Doğum yeri Samsun Çarşamba idi ama gerçek bir İstanbul beyefendisiydi… İstanbul terbiyesi, görgüsü, nezaketi, kibarlığı ondaydı. Ziyaretine gittiğimizde torunu yaşındaki öğrencilere bile beyefendi diye hitap ederdi. Şöhreti, nüfuzu, tesiri üniversite bahçesinden taşmış, yayladaki çobanlara kadar bütün yurdu kaplamıştı. Türkiye’nin dördüncü cumhurbaşkanı olacaktı ama sefil darbeciler onu ölümle tehdit ederek İsviçre’ye sürmüşlerdi. Değerli refikası Nüvide hanımefendi de asaletli bir hanımefendi idi. Kültürlüydü, millî kimliğine bağlıydı, âdildi insaflıydı. Yerini doldurmak çok zordur.
3. İstanbul Müftüsü ve Diyanet İşleri Başkanı Erzurumlu dersiamdan ÖMER NASUHİ BİLMEN Efendi hazretleri. Bu zatın ilme, irfana, ümmete yaptığı hizmetler saymakla bitirilemez. Yıl 1949… Ezan-ı Muhammedi (Salat ve selam olsun ona) okumak yasak… İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi onun “Hukuk-i İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu” adlı muhalled ve muhteşem eserinin birinci cildini yayınlamıştı. Hem de İstanbul Üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’ın “İstikbalin kanun vazıları, hazırlayacakları kanunları bu kitaptan çıkartacaklardır” sözüyle. Sıddık Sami’ye bu sözü söyletmek başlı başına bir keramet ve fazilettir. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki kısa Fransızca mütercimliğim esnasında hazretin hususi kalem müdürlüğünü yapmıştım. Osmanlı Devleti yıkılış devrinde bile ne büyük ulema ve fukaha yetiştirmiş. Ömer Nasuhi Efendi medrese talebesiyken bir roman yazmış, bir de matbu Farisî divanı vardır.
4. Üstadları sayarken NECİP FAZIL KISAKÜREK’ten bahsetmemek mümkün mü? Necip Fazıl Şeyh Abdülhakim Arvasî hazretlerinin nazarıyla hidayete kavuşmuş büyük fikir adamı, büyük şair, büyük edip idi. Onun için tek başına bir ümmet denilse şayestedir. Büyük hizmetleri dokunmuştur. Benim üzerimde çok hakkı vardır. Rahmet ve minnetle anıyorum.
5. Gazetecilikte ilk üstadım Sebilürreşad mecmuası ve Asar-ı İlmiye Kütüphanesi sahibi Serezli EŞREF EDİP beydir. Galatasaray Lisesi’nde talebe iken ilk yazım, 1951’de Sebilürreşad’da basıldı. Eşref bey sabrın, sebatın, azmin mücessem heykeli idi. Doksan küsur yaşında bir hastahane odasında vefat ettiğinde yatağına bitişik etajerin çekmecesinde son makalesinin müsveddeleri varmış.
6. BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ hazretlerinden çok şeyler öğrendim. İstanbul’a geldiğinde kendisini ziyaret etmekle şereflendim. Onun Risale-i Nurları başlı başına iman, İslam, Kur’an hizmetleri mektebi idi. Kendileri ihlasın mücessem timsaliydi. En karanlık günlerde, en ağır zulümler ve baskılar altında büyük fütuhata nail olmuştur.
7. Talebelik yıllarımda büyük fıkıhçılarımızdan eski Amasya kadısı, Temyiz Mahkemesi daire başkanlığından emekli üstad ALİ HİMMET BERKİ’yi ziyaret ederdim.
8. NURETTİN TOPÇU. Son derece kültürlü, ahlaklı, karakterli, iffetli bir üstad idi. Yeni İstiklal’e makaleler lütfederdi. Kendisini Çemberlitaş’tan Kadırga’ya inen cadde kenarında Şatır sokaktaki mütevazı devlethanesinde ziyaret ederdim.
9. HASAN BASRİ ÇANTAY. Meal sahibi, edip ve nezih bir zattı. İlk Büyük Millet Meclisi’nde Karesi mebusluğu yapmıştı. Müşkillerimizi ona danışırdık.
10. CELALEDDİN ÖKTEM hocaefendi. Ayaklı kütüphane idi. Dini konularda bilmediği yoktu. Sohbetlerinden yararlanır, müstenir olurduk.
11. ŞEYH MUHAMMED ZAİD KOTKU hazretleri. Onun imamlık yaptığı İskenderpaşa Camii Türkiye’nin her yerine nurlar saçan bir mabetti ve günün beş vaktinde lebalep cemaatle dolu olurdu. İrşad sahibi, ehl-i sohbet, ehl-i dua, mübarek bir zat idi.
12. Adanalı MAHMUD SAMİ Efendi hazretleri. Gizli bir hazine idi. Büyük manevi hizmetleri olmuştur. Sessiz sedasız, mütevazı. Mâneviyat âleminin sultanlarındandır.
13. Karagümrük Cerrahi Tekkesi postnişini ve sahhaflar şeyhi MUZAFFER OZAK. Yurtiçinde ve yurtdışında çok hizmeti ve himmeti olmuştur. En karanlık günlerde meydan açmış, zikrullah yaptırmıştır.
14. Medineli üstad ALİ ULVİ KURUCU. Sohbetlerinden yararlandığım irfan ve feyiz sahibi bir zat-ı muhterem idi.
15. Beyazıt Camii imamlarından ABDURRAHMAN GÜRSES. Sağlığında kıymeti yeteri kadar bilinemedi ama vefatından sonra cami imamı nasıl olurmuş anlaşılmıştı…
16. Sultanahmed Camii imamı mazanne-i kiramdan GÖNENLİ MEHMED Efendi hazretleri. O da gizli hazinelerdendi. Takva ve keramet sahibi idi. Nazarı ve nefesi kuvvetli idi. Arkasında çok namaz kılmışımdır.
17. Bulgaristanlı, Ezherî AHMED DAVUDOĞLU hocaefendi. Bulgaristan’da kızılların, Türkiye’de Kemalîlerin hışmına uğramıştı. Konya’da yaptığı bir konuşmasındaki şer’î nikah ile ilgili doğru beyanları üzerine ağır ceza mahkemesine verilmiş, ağır hapis cezasına çarptırılmış, zindana atılmıştı. Ehl-i Sünneti müdafaa etmiş, ehl-i bid’atired cerh ve ibtal etmiştir.
Yakın tarihte gerek bendenize, gerekse Ümmet-i Muhammed’e (Salat ve selam olsun ona) hizmet etmiş bütün hocaları, şeyhleri, üstadları, muallimleri, edipleri, minnet ve şükranla anıyor kendilerine rahmet diliyorum.
(Merhum ve mağfur Silistreli Şeyh SÜLEYMAN HİLMİ Efendi hazretleriyle şahsen görüşmedim ama büyük hizmetleri dolayısıyla bu sütunlarda kendisini minnet ve şükran ile anıyorum.) 15.03.2015
Ziyalı bir Müslümanın başlıca hususiyetleri=özellikleri nelerdir? Birincisi: Sahih itikad sahibi olmasıdır. Firak-ı dalle mensubundan ziyalı olmaz, muzlim=karanlık adam olur.
İkincisi: İslamı doğru bilecek.
Üçüncüsü: İlmihalde yazılı olanları hayata uygulayacak. Namaz kılacak, oruç tutacak, zekat verecek.
Dördüncüsü: Ahlakı düzgün olacak. Yalan söylemeyecek, iftira ve gıybet etmeyecek. Hayâ sahibi olacak. Hayâsızdan ziyalı olmaz!
Beşincisi: Mütecahir fasık olmayacak, yani büyük günahları açıkta açıkça küstahça işlemeyecek.
Altıncısı: Âdil ve insaflı olacak, zâlim olmayacak.
Yedincisi: Mürüvvetli ve kerim olacak.
Sekizincisi: Firasetli olacak. Eblehten. ahmaktan ziyalı olmaz!
Dokuzuncusu: Elinde imkan, güç, fırsat, hürriyet varsa; söz ve kalemle emr-i mâruf ve nehy-i münker yapacak.
Onuncusu: İktidar sahiplerine yağcılık, yalakalık, dalkavukluk, meddahlık yapmayacak.
On birincisi: Resulullah efendimize iki koldan râbıtası olacak. İcazetli ulema ve icazetli şeyhler…
On ikincisi: Lisan âfet, illet ve marazlarından elden geldiği kadar berî ve pâk olacak.
On üçüncüsü: Nefsini tebrie etmeyecek, kendisini övmeyecek, gurur ve kibir sahibi, hod-füruş olmayacak.
On dördüncüsü: İslama, Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırı, edeni küfre götüren yeminler etmeyecek.
On beşincisi: Müstaqim, yâni doğru, dürüst, güvenli, afif olacak.
On altıncısı: Şecaatli, cesaretli, korkusuz olacak. Alçaktan, cebînden, pısırıktan, korkaktan, höt deyince altına kaçırandan ziyalı olmaz!
On yedincisi: Kindar olmayacak, intikam almayacak. Alırsa ahsenü’l-intikam alacak, meselâ kendisine kötülük edeni afvedecek.
On sekizinci: Hâliq=Yaratan için yaptıklarının ücretini mahluqattan=yaratıklardan istemeyecek, verirlerse almayacak.
On dokuzuncusu: Bir delikten çıkan tarafından ikinci defa ısırılmayacak, sokulmayacak.
Yirmincisi: Ruh soyluluğuna sahip olacak.
Yirmi birincisi: Dostlarına lütufkâr ve mürüvvetli olacak, düşmanlarına müdara edecek.
Yirmi ikincisi: Mümkün olabildiğince ben demeyecek.
Yirmi üçüncüsü: Melamet sahibi olacak.
Yirmi üçüncüsü: Doğru yolda tek başına kalsa da yürümeye devam edecek.
Yirmi dördüncüsü: Onun hasletlerini, faziletlerini, meziyetlerini, doğru ve güvenilir bir insan olduğunu düşmanları da tasdik edecek.
Yirmi beşincisi: Kendisi uçmayacak, kendisini uçurmayacak, ruhbanları da uçurmayacak.
Yirmi altıncısı: Yukarıda saydığım fazilet ve meziyetlere sahip olduğu için Nebevî nur ile görecek, fehm edecek, çok az yanılacak, karar ve hükümlerinde genellikle isabetli olacak.
Yirmi yedincisi: VİP olmayacak, kendisine pâye vermeyecek, baş köşeye oturmayacak, halkın içinde halkla beraber olacak.
Yirmi sekizincisi: Merhametli olacak. Gaddardan, acımasızdan, galiz, kırıcı, dökücü kişiden ziyalı olmaz!
Yirmi dokuzuncusu: Yeryüzünde Allahın Şahidi, Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) askeri olacak.
Otuzuncusu: İmana, İslama, Kur’ana, Sünnete, Şeriata, Ümmete hâdim=hizmetkar olacak, müstahdim olmayacak.
Otuz birincisi: Cihad edecek ama kendisine mücahid demeyecek. İhlaslı olacak ama ben ihlaslıyım demeyecek.
Otuz ikincisi: İyi ve salih bir Müslüman olacak ama kendisine iyi demeyecek. Sen iyisin denirse kabul etmeyecek estağfirullah diyecek.
Böyle ziyalı Müslümanların ellerinden eteklerinden öper, en samimî selam ve hürmetlerimi takdim ederim. 16 Mart 2015
Türkiyemin tertemiz şeffaf ahlâklı faziletli adaletli güvenli müreffeh bir ülke olmasını candan yürekten istiyorum. Ülkemin her yıl yapılan uluslararası şeffaflık ve temizlik listesinde birinci olmasını istiyorum. Memleketimin, Japonyadan da ileri, güçlü, üreten, yüksek kültürlü olmasını, bütün dünyaya örnek ve model teşkil etmesini istiyorum.
Bunları isterken, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak istemiyorum. Birtakım kötülüklerden kurtulalım derken daha kötülere mâruz kalınmasını istemiyorum.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak istemiyorum. Geminin batmasını istemiyorum.
Gezi’ler, Maidan’lar yüzünden Ukrayna’da olduğu gibi iç savaş çıkmasını ve ülkenin bir kısmının elden gitmesini istemiyorum.
Her konuda topyekûn ıslah=iyileştirme istiyorum ama
kesinlikle biliyorum.
hadisini hatırımdan hiç çıkartmıyorum.
Timsahların niçin bu kadar yaygaralı ve şamatalı şekilde ağladıklarının sebebini biliyorum.
Bugünkü ideolojik berbat eğitimle Türkiye’nin düze çıkamayacağını biliyorum.
Birinci sektörü yapılaşma, mesken ve bina inşaatı olan Türkiye’nin Ortadoğu’nun Japonya’sı olamayacağını biliyorum.
Bugünkü israf, riba, spekülasyon, rant ekonomi ve finansının sonunun çok kötü olduğunu biliyorum.
Taşra, kırsal kesim, bedevî ve ‘ârabî kültürüyle dengeli bir ilerleme olmayacağını biliyorum.
Bugünkü bazı büyük gazetelerin ve TV’lerin müstehcen yayınlarını, yalan dolanlarını, fitne ve fesat programlarını çok iyi görüyor ve biliyor; bunlar oldukça bu memlekette huzurun rahatın barışın ahlakın faziletin hâkim olamayacağını anlıyorum.
Birbirinden kopuk bin parçaya, cemaate, gruba, İslamcılığa ayrılmış, Ümmet birliğini yitirmiş, râşid ve âdil bir İmam’a biat ve itaat bağına sahip olmayan, bin yıllık İslami ve millî yazısını okumaktan bile âciz Müslüman çoğunluğun işinin çok zor olduğunu iyice anlamış bulunuyorum.
1923’te, Anayasasının (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) ikinci maddesinde
maddesi yer alan ve Dolmabahçe sarayında, Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmiş
Cumhuriyetin ne boyalara sokulduğunu görüyorum, biliyorum.
ve onlar hizaya getirilmedikçe Türkiye’nin düzelemeyeceğini idrak ediyorum.
biliyorum.
Ve sıkı durun en önemli sözümü ediyorum:
yirmi küsur yıldır yazıyorum, beyan ediyorum.
Mademki bu ülkede Sünnî Müslümanlar çoğunluktadır, onlar ıslah olmaz, ıslah edilmezse Türkiye düzelmez.
Islahın temel maddelerinden biri
yapmak, işe yarar çareler ve çözümler aramaktır.
Yıkıcı batırıcı fitneli fesatlı muhalefetle ıslah olmaz. Yağcılıkla yalakacılıkla salah=ıslah olmaz. Çürük ve ucuz İslamcılar ile ıslah olmaz.
Aptalca reçetelerle ıslah olmaz. Bozuk düzenin, sapık sistemin haram rantlarını devşirerek ıslah olmaz. 17 Mart 2015
1. Osmanlı Devleti, resmen ve ismen de olsa bir İslam devleti idi.
2. Başındaki Padişah, hakikî halife olmasa da sûrî halife idi.
3. Padişahtan sonra gelen iki kişiden biri Şeyhülislam idi.
4. İslam medreseleri vardı.
5. Tasavvuf tarikatları açıktı, şeyhler vardı, zikrullah yapmak serbestti.
6. Bütün Müslüman kadınlar, bir eksiksiz tesettürlü idi. İmparatorlukta bir tek başı açık gezen Müslüman kadın yoktu.
7. Başta
(lisesi) olmak üzere bütün liselerde cami vardı, maaşını devletten alan resmî imam vardı.
8. Bütün kışlalarda cami vardı.
9. Orduda müftüler, imamlar vardı. Savaş gemilerinde de.
10. Zamanın padişahı
harem-i hümayunda muallimelik
yapan
(Ünüvar) hanımı çağırtmış,
emrini vermişti.
11. O tarihteki bütün yüksek ve orta rütbeli kumandanlar
zamanında yetişmişti.
12. Çanakkale Boğazı’nı
tahkim etmiş, toplarla döşetmişti.
13. Yaşları küçük olduğu için askere alınmayan
14. O devirde ordumuz için duâ eden icazetli ulema, icazetli gerçek şeyhler, salihler, salihat-ı nisvan vardı.
15. Trenlerde, vapurlarda, tramvaylarda hanımların yerleri ayrıydı, kadınlara büyük hürmet gösterilirdi.
16. Ordu
idi.
17. Müslüman hanımların sahnelere çıkıp şarkı okuması, oyunculuk yapması yasaktı.
18. Ramazan gündüzlerinde
19. Bütün okullarda sarıklı ulema tarafından her sabah bir saat din ve Kur’an dersi okutulurdu.
20. Nice askerî birliğin,
vardı.
21.
Düşman Çanakkaleye dayanınca, bir ara Padişahın, hükûmetin, Meclis’in ve sâbık halifenin Eskişehire nakli düşünülmüş, bu maksatla
meâlinde cevap vermişti.
22. Osmanlı İslam devletinin okullarında nice mâsum çocuklar, ordumuzun galebesi, vatanımızın düşman istilasına uğramaması için hergün duâ ediyor, Salat-ı Münciye okuyordu.
Söylemeye hacet yok, o zaman bugünkü kadar
1915 Çanakkale savunmasının -biiznillah- başarılı olmasında dinin, imanın, Şeriatın, ahlâkın büyük rolü olmuştur. 1915’ten bu yana köprülerin altından çok kirli sular akmıştır. 18 Mart 2015
Önümüzdeki̇ seçimler bazı şahıslar ve kurumlar için bir ölüm kalım seçimi olacaktır. İsim vererek kimseyi suçlamam ama birileri hile yapmak isteyebilir. Bunlara karşı mutlaka çok sıkı ve sağlam tedbirler alınmalıdır. Seçimler serbest, hilesiz olmalı, oy sayımları açık seçik ve dürüst yapılmalıdır.
Müslüman adaylar, seçimi kazandıkları takdirde, Meclise girebilmek için yapmaları gereken yemini uzun uzun düşünmeli ve incelemelidir. Bu yemin son derece veballi, tehlikeli, ağır, yakıcı bir yemindir.
Türkiye siyasetinin en mühim eksikliği vasıftır, kalitedir. Siyasete mutlaka kalite getirilmelidir. Hem iktidar, hem muhalefet çok kaliteli olmazsa hiçbir problemimiz, krizimiz halledilmez.
Meclis’teki her partinin, Uruguay’ın eski başkanı Mujica’ya benzer enteresan vekilleri bulunmalıdır. Mujicanın özellikleri neydi? (1) Maaşının yüzde 9’unu her ay fakirler fonuna yatırırdı… (2) Başkanlık sarayında oturmaz, şahsına ait fidanlıktaki iki gözlü kulübede kalırdı… (3) Makam arabasına binmez, 1987 modeli külüstür VW otomobiliyle gezerdi…
Meclis içinde ağır, seviyesiz, müstehcen küfürler savuran milletvekillerinin vekilliklerinin düşürülmesi konusunda bir kanun çıkartılamaz mı?
Vekillerin siyasî hürriyet konusunda dokunulmazlıkları olmalıdır ama akçalı işlerle, yolsuzlukla, nüfuz ticaretiyle, yüz kızartıcı suçlarla ilgili dokunulmazlıkları olmamalıdır.
Muhalif partiler son derece etkili, kaliteli, doğru dürüst, ciddî muhalefet yapmalı, yapabilmelidir. Bu da kaliteli vekillerle olur.
İŞ sahibi, müteahhit, patron milletvekilleri, hizmetleri boyunca devlet, belediye, kamu işleri almamalıdır.
* * *
Artık vakit daralıyor… Günler, haftalar, birkaç ay… Güneşteki patlamaların, ateş fırtınalarının dünyamıza tesiri vardır. Ay yüzünden denizlerde gel git hareketleri olmuyor mu?
Yanardağ patlamaları fizikî patlamalardır. Sosyal, siyasî patlamalar da olur. Tarih büyük patlamaları yazar durur.
Depremler de iki türlüdür. Fizikî depremler, sosyal siyasî depremler.
Bazen kafeslerdeki kuşlar çılgınca çırpınır, onlara bir şeyler mâlum olur.
Minicik karıncalar yuvalarından dışarıya fırlar.
Durup dururken denizlerin geri çekilmesi, suların renginin değişmesi, gökte her zaman görünmeyen acayip bulutların, şurada burada yerin çöküp büyük ve derin çukurlar oluşması hep birer alamettir.
İnsan gafildir… Maddeci insanlarda sezgi gücü kalmamıştır.
Aklı fikri para kazanmak, yemek içmek, cinsel zevk almak, israf etmek, lüks bir hayat sürmek olan kişiler afetlere ve felaketlere karşı tedbir alamazlar.
Bu yazımı okuyan Müslümanlara, hiç gecikmeden ihlasla sadaka vermelerini tavsiye ediyorum. Hiç bir şey olmasa, sadaka vermiş, Allahın rızasını kazanmış olurlar.
Sadaka belaları def’ edermiş. Sadece sadaka ile bitmez tabiî. İtikadını tashih etmek, dosdoğru namaz kılmak, ahlakını düzeltmek de gerekir.
Siyasî, sosyal yanardağlara kulağınızı dayarsanız derinden gelen homurtular duyacaksınız.
Kendinizi, çoluk çocuğunuzu fitne ve fesat yanardağlarından uzak tutunuz. Kepenklerinizi kapatmazsanız vitrin camlarınız kırılabilir. 19 Mart 2015
Bendeniz bir Müslüman olarak Ezanı kutsal bilirim ve ona büyük saygı gösteririm. Lakin ezan başka şeydir, hoparlör denilen cihaz başka şeydir. Lüzumu, zarureti, fetvası, ruhsatı var ise ezan hoparlörle okunabilir ama mutlaka bazı kurallara dikkat edilmesi gerekir. Bunlara dikkat edilmezse hoparlör çirkin ve muzır bir bid’at olur. Hoparlör fetişizmi ayıptır, gülünçtür, medenî Müslümana yakışmaz..
Hoparlörün sesini,
bedevîliktir. Akustik ilmine ve tekniğine dikkat edilmezse, hoparlör, çok güzel okunan bir ezanı bozabilir. Ezanları 100 desibelin üzerinde avaz avaz mâdenî hoparlör sesiyle okumak cahilliktir, ezana ve dinleyenlere eza vermektir. Maalesef Diyanet, bunca haklı şikayete rağmen bu işi halledemiyor, bir düzene koyamıyor.
* * *
İslamın birinci şartı, sahih bir itikada imana sahip olmaktır. İkinci şartı ise beş vakit namazı dosdoğru kılmaktır. Namazın terki haramdır, çok büyük bir günahtır. Sadece cumaya gitmekle namaz borcu ödenmiş olmaz. Namazı hafife almak da (tehâvün) günahtır. İlmi olan bütün Müslümanların Ümmeti namaza teşvik etmeleri gerekir. Nasıl bir teşvik? Aydınlatarak, uyararak, bilgilendirerek, akıllara ve gönüllere hitap ederek etkili bir şekilde devamlı anlatmak, çağırmak. Beş vakit namazı terk eden bir İslam toplumu iflah olmaz, necat bulmaz. Halkı en uygun ve tesirli şekilde namaza çağırmayan bilenler ve ziyalılar büyük vebál altındadır.
* * *
Dinimizin beş temel şartından biri zekattır. Kur’anda zekatın kimleri ve nasıl verileceği çok açık ve seçik şekilde bildirilmiştir. Her Müslüman zekatını Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun şekilde vermelidir. Böyle verilmeyen para ve mallarla zekat borcu ödenmiş olmaz. Zekat derneklere, vakıflara, tüzel kişilere, hakketmeyen kişilere verilmez. Mutlaka, zekat almaya hakkı olan gerçek şahıslara temlik suretiyle verilmelidir. Zekat parasıyla cami yapılmaz. Zekatını doğru dürüst, usulüne göre vermeyenlerin tekrar doğru şekilde vermeleri gerekir. Zekatları Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırı olarak toplayanlar gasıptır, eşkıyadır. Bilenlerin zekat konusunda Ümmeti aydınlatmaları ve uyarmaları gerekir.
* * *
Umre nafile bir ibadettir. Sırf Allah rızası için ihlasla yapılmalıdır. Umreye gösteriş, gurur, kibir, benlik, şatafat, debdebe, şaşaa, lüks, israf karıştırmak haramdır. İbadet ihtişam ile birlikte olmaz. Farz olsun, sünnet olsun, nafile olsun ibadetin temelinde tevazu ve zillet olmalıdır. Her ibadette olduğu gibi umre de tezellül ile yapılmalıdır. Allah gururluları, kibirlileri, müsrifleri sevmez. Muhteşem umre seyahati ibadet değil, turistik bir faaliyettir. Gitmeden önce her yere haber verip ben umre ben umre ben umre demek, döndükten sonra her yere telefon edip ben umre ben umre ben umre reklamı yapmak ihlasa aykırıdır, ayıptır.
Diyanet bu konularda halkı uyarmakla yükümlüdür. Umre ticareti seyahat acentelerine bırakılmalıdır. Diyanet ticaret şirketi değildir.
* * *
Başta Diyanet İşleri başkanlığı olmak üzere bütün dinî cemaatler, kuruluşlar, tarikatlar, sivil toplum organları ülkemizdeki münkerlerle doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde mücadele etmelidir.
Zina… Riba… Lüks ve israflı hayat tarzı… Sekülerlik yani din ile dünyanın birbirinden koparılması… Günlük namazların terki… Ramazanda oruç tutanların azalması, gündüzün yiyip içenlerin çoğalması… Müstehcen yayınlar… Kadınların seks aleti haline getirilmesi… Müslümanların parçalanıp bölünüp birbirlerine düşmesi… Mukaddes dinin ticaret vasıtası yapılması, din sömürüsünün korkunç boyutlara varması… Cuma ezanı okunduktan sonra ticarete, alış verişe devam edilmesi… Fuhşiyatın yani azgınlıkların çoğalması ve toplumu istila etmesi… 20 Mart 2015
Kur’ân’da
buyrulmaktadır…
Kur’ân, ailede erkeğe başkanlık vermektedir.
Bugünkü Ceza Kanunumuz millî ve sosyal bünyemize kesinlikle uygun değildir ve toplumun yıkılmasına sebep olacaktır. Olmaktadır da…
Bugünkü Medenî Kanunumuz, toplumun temeli olan aile kurumunu çökertmektedir. Nitekim çökertiyor…
Feminizm bozuk ve sapık bir ideolojidir.
AB norm, kriter ve ölçülerinin hepsi bize uymaz.
Kendi Ceza ve kendi Medenî kanunlarımızı hazırlayıp yürürlüğe koyup uygulamazsak çökeriz.
İslamın temel değerlerinden biri iffet ve namustur. Bu ikisine önem vermezsek yine çökeriz.
İslama, Kur’ana, Sünnete göre zina suçtur, büyük günahtır, ağır cezası vardır. Zinayı suç olmaktan çıkartan bir İslam ülkesi ayakta duramaz.
İslamda, Kur’anda zina suçu, recm diye bir şey yoktur diyenler yalancıdır, kezzaptır.
Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) recm cezası hükmü vermiş ve bunu uygulatmıştır. Yalancılardan başkası bunu inkâr ve red etmez.
Avrupada ahlâkın gerilemesi, iffet değerinin yitirilmesi, seks serbestliği olması, nikâhsız birlikte yaşanması, nikâhsız çocukların çoğalması, bazı kiliselerde eşcinsel nikâhlar kıyılması bizi bağlamaz. Bu kötülüklerde onlara uyarsak çökeriz.
Karma eğitim çökertir.
Kışın en soğuk günlerinde birileri niçin mini etek giymektedir?
Müstehcen yayınlara dur diyecek bir güç yok mudur?
Kadın hakları diye yırtınanlar niçin TC vesikalı KDV’li gelir vergili polis korumalı yasal, hiyenik (!) ve resmî seks köleliğine karşı çıkmıyor?
Paraya, zenginliğe, lükse, konfora, sekse, azgınlığın her türlüsüne, kumara, şans oyunlarına endeksli bir toplum çökmeye mahkumdur.
Bir İslam toplumu madde ile değil, öncelikle mâneviyat, hikmet ve ahlakla ayakta durur.
Allahın sınırları vardır, onları çiğneyenler tokat yer, sille yer, azaba uğrar ve yıkılır.
Adalet mülkün temelidir. Adalet sarsılırsa her şey bozulur, yıkılır.
İnsanların sadece bilgili ve kültürlü olması yeterli değildir. Bilgi ve kültürün doğru olması gerekir.
Kötülüklerle mücadele etmeyenler de, bizzat kötü olmasalar bile, mücadele etmedikleri için kötüdür.
Riba Müslüman bir ülkeye uğur, bereket, meymenet, huzur getirmez. Ribacılar, Kur’ana göre, Allaha ve Resulüne savaş ilan etmiştir ve Mevlayı değil, belalarını bulur.
Müslümanların alimleri, fakihleri, fazılları, ziyalıları lisan ve kalemle emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmazlar, bana ne derlerse sorumlu olurlar, vebal altında kalırlar.
Bildikleriyle âmil olmayanların, dilleri ve işleri birbirine zıt olanların yeri Cehennemdir.
Tarih bize, ülkeleri kendi beyinsizlikleri yüzünden harap olan kavimlerin kıssalarını anlatıyor. Bunlardan ibret alıyor muyuz?
Bir İslam toplumu kesin farzları yerine getirmez, yasakları kesin haramları işlerse iflah olmaz.
İslam dininin fuhşiyyat=azgınlık olarak kabul ettiği kötülükleri açıkça açıkta küstahça meydan okurcasına işleyen Müslüman bir toplum batacaktır,
Nasıl batacaktır? Topyekûn batacaktır. Kurunun yanında yaş da yanacaktır. Kendilerini iyi, sâlih, düzgün sananlar, kötülüklerle imkânları derecesinde mücadele etmezlerse suçlu, sorumlu, veballi, günahkar olur. 21 Mart 2015
Muhterem kardeşim… İslamın ana caddesinde yürümek istiyorsan aşağıdaki hususlara dikkat etmelisin:
İBN TEYMİYYE aşırı bir kimsedir ve Ehl-i Sünnetin imamlarından değildir, Onun için ilmi aklından çoktu derler. Dinde gulüvve sapmıştır. Vehhabilerin, Selefilerin, aktivistlerin, reformcuların, mezhepsizlerin imamı olabilir ama Sünnilerin imamı olamaz. İnançta mücessimeden olmakla suçlanmıştır.
AFGANÎ: Masonluğunda hiç şüphe yoktur. Yalancıdır, Müslümanları kandırmıştır; çünkü İranlı olduğu halde kendisini Afgan göstermiş, Şiî olduğu halde taqiyye yaparak Sünnî görünmüştür. Çok şüpheli, bulaşık tarafları vardır. Mehmed Âkif’in onu övmesi temize çıkması için yeterli değildir. Akifin onu övdüğü yıllarda, içyüzü bilinmiyordu. 1960 yılından sonra onun hakkında birtakım gizli belgelere ulaşılmış, büyük ve ciddî araştırma kitapları yazılmış ve içyüzü meydana çıkmıştır. Afganî her hâl ü kârda bir Ehl-i Sünnet büyüğü değildir ve Sünnîlere asla imam ve önder olamaz.
ABDUH: O da Masondur, İngilizler onu Mısır Başmüftüsü yapmıştır. Afganiyi tanıyıp peşine düştükten sonra sapıtıp bozulmuştur. Reformcular onu baş tacı edebilir ama hiçbir Sünnî onu beğenemez, peşinden gidemez.
REŞİD RIZA: Abduh’un, dolayısıyla Afganînin talebesidir, mezhepsizdir. Zaruriyat-ı islamiyeye aykırı son derece bozuk fetvaları vardır. Muteber bir kimse değildir.
ALİ ŞERİATÎ: Eserlerinde küfre götüren bozuk ve sapık fikirler yer almaktadır. Şia hocaların bir kısmı bile ona karşıdır. Ashab-ı Kiram efendilerimize saygısızlık eder. İslam Şinasî kitabında “Allah, yek Janus-i hakikî est=Allah gerçek bir Janus’tur” diyerek küfre düşmüştür. Allahı iki çehreli bir Roma putuna benzeten (Hem de gerçek sıfatıyla…) adamdan ne mücahid olur, ne de İslam düşününü.
İSİM VERMEYECEĞİM: Pakistanlı o zat, İmanın altı şartından biri olan kaderi zikr etmez, imanın beş şartı vardır der.
YİNE İSİM VERMEYECEĞİM: Halen İslam dünyasının başta gelen hocalarından biri olarak reklamı yapılan o zat fasih İbranice bilir ve konuşur, mahiyeti kökeni şüphelidir. Onunla ilgili konularda çok uyanık, çok dikkatli olunması gerekir.
FAZLURRAHMAN: Onun fırkası Kur’an, Sünnet, icmâ, Sevad-ı İslam dairesinin dışına çıkmıştır. Sünnî Müslüman ondan bucak bucak kaçmalıdır.
BOP: Münzel (indirilmiş) gerçek İslamı kaldırıp, uydurulmuş bir İslam türetme hareketidir.
Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona), Ashabın (radiyallahu anhüm ecmaîn), Tâbiînin, Tebe-i Tâbiînin, Selef-Sâlihinin, Ehl-i Beytin, müctehid imamların, her asırda gelmiş müceddidlerin, evliyaurrahmanın, râsih ulemanın, kâmil mürşidlerin. Dört mezheb imamının… İmam Gazalînin… İmam Rabbanînin… Halid-i Bağdadînin… Benzeri büyüklerin. (rahmetullahi aleyhim ecmain)
Son asırdaki bazı büyükler: Şeyhülislam Mustafa Sabri… Zahid el-Kevserî… İsmail Yusuf Nebhanî… Ahmed Zeynî Dahlan ve benzerleri.
Bugün İslam dünyası korkunç krizler, terör hareketleri içinde çalkalanıyor. Bunlarda İbn Teymiyenin, İbn Abdilvehhabın, Afganînin çok tuzu biberi vardır.
22 Mart 2015
İslam’ı mihraptan yıkmak istiyorlar. Tedbirlerimizi alalım, dinimizi yıktırtmayalım.
*
Camilerde kadın erkek karışık cemaat istiyorlar, mihraplara kadın imamlar geçirmek istiyorlar. Bunlara öncelikle imanlı Müslüman kadınlar karşı çıkmalıdır.
*İslamın ikinci temel kaynağı olan Sünneti yıkarak, dini çökertmek istiyorlar. Sünnet yıkılınca fıkıh elden gidecek, meydan reformcu tahripkârlara kalacaktır. Yıkıcılara bu fırsatı vermeyelim.
*Onlar Müslümanları dünyaperest, seküler, laik, paracı, lüks kurbanı, marka fetişisti yapmak istiyorlar. Biz bu tuzaklara düşmeyelim.
*Ümmet birliğini yıkmak, Müslümanları birbirinden kopuk bin fırkaya, İslamcılığa, gruba, cemaate ayırmak istiyorlar. Biz de onlara inat, Ümmet birliğine taraftar olalım.
*Onlar Müslümanların başında râşid bir İmam bulunmasını ve mü’minlerin bu zata biat ve itaat etmesini kesinlikle istemiyor. Biz o şeytanlara rağmen İmam-ı Kebire itaatli ve biatli olalım.
*Onlar İslamı sulandırmak, dinin içini boşaltmak, indirilmiş=münzel değil, uydurulmuş bir İslam türetmek istiyorlar. Biz, onlara rağmen Kur’ana, Sünnet, Şeriat İslamlığına bağlı kalalım.
Onlar tesettüre ve hicaba karşıdır. Kadınların kızların açılıp saçılmasını, fuhşun yaygın hale gelymesini istiyorlar. Bazı kadınlar ille de kapanacaklarsa şer’î tesettür değil, şeytanî tesettür istiyorlar. Bu konuda da onlara muhalefet edelim, Kur’an Sünnet Şeriat tesettürü için çalışalım.
*Onlar BOP istiyorlar, Biz BOP’a karşı olalım.
*Onlar ribacıdır, düşük faiz caizdir diyorlar, bunun fetvasını verecek kişileri de buluyorlar. Biz ribaya, faize, para ticaretine yüzde yüz karşı olalım.
*Onlar latincidir. Latin yazısı Türk yazısıdır, yerleşmiştir diyorlar. Biz onlara bu konuda muhalefet edelim, İslam-Kur’an yazısı taraftarı olalım, millî yazımızı öğrenelim.
*Onlar biz Müslümanların Deccallara, kezzaplara, Nemrud ve Fir’avunlara, Hamanlara saygı göstermemizi, onları sevmemizi, yollarından gitmemizi istiyorlar. Onlara uyarsak imanımız elden gider. Bu konuda onlara hiç tâvizsiz=ödünsüz muhalefet edelim.
*Onlar israf, aşırı tüketim, spekülasyon, riba, yolsuzluk ve kokuşma ekonomisi ve finansı istiyorlar. Biz Müslümanlar İslam’ın helal ticaret, kanaat, fıtrata uygun dengeli hayat ekonomisinden yana olalım, onların tuzaklarına düşmeyelim.
*Onlar toplumu müstehcen yayınlarla, seksle, şehvetle bozup ifsad etmek istiyor. Onların bu şeytanî saldırısına karşı İslam ahlakı, namus, iffet, ar hayâ kalesi içine sığınalım.
*Onlar, sayı olarak çoğunluğu oluşturan Müslümanların arasına; kin, nefret, düşmanlık, fitne, ırkçılık tohumları ekerek kardeşliğimizi, birliğimizi, tesanüdümüzü yıkmak istiyorlar. Onlara uymayalım, onların ekmeklerine yağ sürmeyelim, ittihad ve vifak içinde olalım.
Onlar dini konuları magazinleştirerek mukaddesatımızla alay etmek istiyorlar. Onlara yüz vermeyelim.
*Onlar Bizi içten yıkmak için din sömürüsünü destekliyor, saf Müslümanları kaz gibi yolan, inek gibi sağan habisleri, muzırları, haşaratı teşvik ediyor, onlara fırsat ve imkân veriyorlar. Biz Müslümanlar, İslam’a gerçekten ve ihlasla doğru dürüst hizmet eden has hizmetkârları destekleyelim, onlarla birlikte olalım.
*Onlar bizim kof, içi boşaltılmış, zayıf, şaşkın, cahil Müslümanlar olmamız için gece gündüz çalışıyor. Biz güçlü, üstün, vasıflı, şuurlu, salih, âbid, faziletli, kuyuya attığı taşı bin kâfir ve münafığın çıkartamayacağı Müslümanlar olmak için çalışıp çabalayalım. 23 Mart 2015
Türkiye Müslümanlarını sarsan, yere seren, parçalayan, zaafa düşüren, fitne ve fesat çıkartan, birlik ve beraberliği yıkan büyük kötülüklerden biri din konusunda çok tartışılmasıdır.
İslam tartışılmaz, doğru olarak öğrenilir ve doğru öğretilir. Sonra hükümleri hayata uygulanır.
Kenan Evren Paşalar rejimi bütün okullara mecburî din dersleri koydu. Bundan maksat=amaç çocuklara, genç nesillere İslam’ı doğru olarak öğretmek miydi? Hayır! Onlar Kemalizm’e ayarlanmış evcil bir İslam türetmek istiyorlardı. Onların koyduğu usûl üzere, din dersi kitaplarının başında günümüzde bile tam sayfa kalpaklı Paşa resmi, onun karşısında Gençliğe Beyanname metni bulunmaktadır.
Bütün İslam dünyasında ölmüş, taraftarı kalmamış olan Mutezile mezhebi bizde kasıtlı olarak müteammiden hortlatıldı, mensupları, taqiyye ve kitman yaparak kendi İslamlarını sinsice yaymaya, Ehl-i Sünneti yıkmaya çalışıyor.
Derin şer güçleri, Ümmet birliğini yıkmak, Müslümanları birbirine düşürmek için belli başlı elli çeşit İslam yorumu çıkarttılar, bunların az veya çok taraftarlarını oluşturdular ve müminleri birbirine düşürdüler.
Ramazan yaklaşıyor. Yine bir grup, İslam’da teravih yoktur, güneş batmadan önce oruç açılabilir, sabah güneş doğuncaya kadar sahur yenilebilir yaygaralarına başlayacaktır.
Televizyonlarda müzikli-çalgılı din programları yapılıyor, birtakım bid’atçi ilahiyatçılar ahkâm kesip duruyor. Dinsizler niçin din programı yapıyor. Dine hizmet etmek, müminleri aydınlatmak için mi? Yoksa fitne ve fesat çıkartmak için mi?
Son elli yıl içinde, Pakistan’dan, Arap âleminden Türkiye’mize hayli aktivist, vurucu kırıcı ateşli hararetli, hattâ bir kısmı terörizme yeşil ışık yakan İslam doktrini ithal edildi. Bilhassa gençliğin aklı allak bullak…
Pakistanlı meşhur bir İslamcının… Dinimizi anlatan kitapları Türkçeye çevrildi ve peynir ekmek gibi satıldı. Bu zat, imanın şartlarını beşe indiriyor, kadere imanı siliyor. Bu nasıl bir İslam yorumu ve anlatımıdır?
İranlı Ali Şeriati’nin kitapları da çevrilip yayınlandı. Bu kişi, İslam Şinasi adlı kitabında “Allah yek Janus-i hakikî est=Allah gerçek bir Janus’tur” diyor. Yani kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh Rabbülâlemîni iki çehreli bir Roma putuna benzetiyor.
Bin icazetli âlimin ve müftünün fetvalarıyla takbih edilen ve ülkesinden tard edilen Fazlurrahmanın ekolü; Türkiye’de Ehl-i Sünneti yıkıp, Kemalistlerin, Siyonistlerin, emperyalistlerin işine gelen ucuz, ılımlı, light, suya sabuna dokunmaz, cihadsız, tesettürsüz, fıkıhsız, Şeriatsız evcil bir İslam türetmek, Ehl-i Sünnetin yerine Tarihsellik mezhebini getirmek için gece gündüz çalışıyor.
Din adına, dinin kabul etmediği bir yığın sapıklık, bozukluk, bid’at sergileniyor. Bundan kurtulmanın tek çaresi şudur:
Bütün Ehl-i Sünnet mensupları İslamı, icazetli Ehl-i Sünnet hocalarından, ulemasından, fukahasından, kâmil mürşidlerinden öğrenmelidir.
Bu teklif ettiğim şey pratikte=uygulamada şöyle olur: Ülkemizde Hanefîler ve Şafiîler vardır. Hanefî olanlar dini Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’nden, Hacı Zihni efendinin Nimetü’l-İslam’ından veya benzeri muteber ve sahih kitaplardan; Şafiî olanlar da yine sahih ve güvenli Şafiî ilmihallerinden okuyup öğrenirler.
Böyle yapıldığı takdirde Ehl-i Sünnet arasındaki ihtilaflar, çekişmeler, patırtılar asgarîye iner.
Peki, ötekiler ne olacak? O fitne fesat bitmez.
Ehl-i sünnet Müslümanlığında cahillerin din konusunda tartışmaları yasaktır… Müteşabihat konusunu gündeme getirip halkın zihnini karıştırmak, o da yasaktır… Kur’an’ı kendi kısır aklı, re’yi, hevasıyla yorumlamak yasak- tır… Tefsir icazeti olmayanların Kur’an tercüme, meali, tefsiri yazmaları yasaktır… Kaderi inkâr küfre gider… Müteşabih hadisleri inkâr küfürdür… Mezhepsizlik sapıklığa ve küfre götüren köprüdür…
İslam’ın sıfatlarından biri mübîn, besbelli açık bir din olmasıdır. Onu dosdoğru öğrenmek Ehli- Sünnet ulemasının kitaplarını okumakla olur. Ehl-i Sünnet birbirini tekfir etmez, dalaletle suçlamaz. Usûlde, temelde Ehl-i Sünnet arasında ihtilaf yoktur. Ehl-i Sünnet ana caddedir, Sevad-ı Âzamdır
Ümmet birliği, öncelikle Sünnî Müslümanların birleşmesiyle kurulur. Sünnîler birleşince, diğer fırkalarla ateş kes, mütareke anlaşması yapılır ve fitne fesat en aza indirilir.
İyi niyetli olsalar da cahil, icazetsiz Müslümanların din konusunda tartışmaları, çekişmeleri, tepişmeleri dinin ve Ümmetin yıkılmasına yol açar.
Dinimizi kendi ellerimizle dinamitlemeyelim.
Elifi mertek sananlar din konusunda yorum yapamaz, Ehl-i Sünneti tartışamaz.
İbn Sebe’lerin tuzaklarına düşmeyelim.
Dinimizi Allahın rızasına, Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) öğreti ve talimatına, Selef-i Sâlihînin anlatım ve uygulamasına, râsih ve muhlis ulema ve fukahaya, kâmil mürşidlere, evliyaurrahmanın açıklamalarına göre öğrenelim.
Din konusundaki bozuklukların ana sebebi, Medaris-i İslamiyenin kapatılmış ve icazetli Sünnî ulema ve fukaha yetiştirilmemiş olmasıdır. 24 Mart 2015
İleride idareci olacak, Siyasal’da ve benzeri fakültelerde okuyan çoğunluk mensubu Müslüman gençlere: Başarılı olmak istiyorsanız inanç, bilgi ve kültür bakımından karşıtlarınızdan üstün ve güçlü olmak zorunda olduğunuzu aklınızdan hiç çıkartmayınız.
(Karşıtlarımıza kesinlikle düşman gözüyle bakmamalıyız. Karşıt… Oraya kadar… Düşman değil…)
Her insanda bulunan birinci boyut yukarıda zikr ettiğim inanç, bilgi, kültür boyutudur. İkincisi aksiyon boyutudur. Bu ikinci boyutta da güçlü ve üstün olmalısınız. Yani ahlakınız, karakteriniz, doğruluğunuz dürüstlüğünüz, Osmanlıca tabirle salahınız üstün olmalı, eylem tavır harekât sizde eğrilik ve ahlaki zaaflar bulunmamalıdır.
Üçüncü boyut güzellik, sanat estetik boyutudur. Bunda da üstün ve güçlü olmak zorundasınız. Ofisiniz çok güzel olmalı… Kılık kıyafetiniz çok güzel olmalı… Bu dediklerim, öncelikle paraya bağlı değildir. Ucuza da güzellik elde edilebilir… Farz edelim bir ilçeye kaymakam olarak tayin edildiniz. Masanızın yanında bir vitrin var. Bunun içine hiçbir sanat kıymeti olmayan saçma sapan plaketler ve eşyalar koyarsanız, kaybedersiniz. Vitrininizde Yıldız porselenleri, Tophane işi objeler, başka millî sanat ürünleri olmalı ve sizi ziyarete gelen kibar ve kültürlü insanları büyülemelidir.
Şeyh Sadi-i Şirazî şöyle diyor: “Bu dünyanın dirlik ve düzeni iki kelime üzerinedir: Dostlara mürüvvetli olmak, düşmanlara müdara etmektir.” Bunu düstur edinmenizi tavsiye ederim.
Ahlakınızın ve karakterinizin üstünlüğünü, fazilet ve meziyetlerinizi, hizmetlerinizi düşmanlarınıza kabul ettirmek için çalışmalısınız.
Edebiyat, tarih, kültür, sanat, doğru eğitim faaliyetlerine büyük önem vermelisiniz.
Bir Müslüman olarak beş vakit namaz kılmanız gerekir. Her zaman olmasa bile (gösteriş yapmamak şartıyla) arada bir camilere gidip cemaatle katılınız. Öğrenciliğinizde millî geleneksel sanatlarımızdan birini, ürün verebilecek şekilde çok iyi derecede öğreniniz ve bir şehre vali veya kaymakam olduğunuzda orada, hem şahsen meşgul olduğunuz sanatı, hem de diğer sanatlarımızı yaymak, öğretmek, yaygın hale getirmek, şehrinizi Kütahya gibi bir sanat şehri haline dönüştürmek için çalışınız.
Alevî kardeş ve vatandaşlarımıza sakın üvey evlat muamelesi yapmayınız. Allah’a Peygambere (Salat ve selam olsun ona) Kur’an’a ahirete inanan Dedelere Babalara canlara hürmet ediniz, onları ziyaret ediniz, birlikte yemek yiyip çay içiniz, meşru isteklerini yerine getiriniz.
Partili veya partici olmayınız. Başta valilik ve kaymakamlık olmak üzere idarecilik büyük bir sorumluluktur, vebali çok ağırdır. Bunun şuuruna sahip olunuz.
İktidar partisinin il ve ilçe başkanları genellikle idare üzerine baskı yapmak isteyebilir.
Buna hazır olunuz ve baskılara yenilmemek için çare ve çözüm bulunuz.
Asla nepotizm yapmayınız. Ehliyeti, liyakati olmayanlara memuriyet, makam, mevki vermeyiniz.
En geniş manasıyla âdil ve insaflı
olunuz. Valilikten, kaymakamlıktan ayrıldıktan sonra, gıyabınızda iyi konuşulmasını sağlayacak iyi ve güzel işler yapınız, iyi ve faydalı eserler bırakınız.
Arkanızdan teneke çaldırmayınız, kendinizi rahmet ve sitayişle andırınız.
Devletimizin, halkımızın, ülkemizin bin yıldan fazla müddetle kullanmış olduğu millî yazımızla zengin edebî Türkçeyi biliniz, bununla okuyup yazınız. Ta ki, lisan ve edebiyat bakımından cahil bir idareci olmayasınız. İngiltere’de yüksek idareciler Shakespeare’i nasıl kolayca okuyup anlayabiliyorsa, sizin için de Fuzulî, Baki, Ziya Paşa öyle olsun. Mafyalara, çetelere, yiyicilere, soygunculara elinizden geldiği kadar direniniz.
Ahali Allah’ın kullarıdır. Üzerinizde kul hakkı kalmasın. 25 Mart 2015
Bazı konularda bazı kimselerle, isim vererek polemik ve şiddetli münakaşa yapmak istemem. İsim vermeden anonim tenkitler yapıyor, konfeksiyon gömlek dikiyorum. Kimin üzerine uyuyorsa… Bu kadarı yeterlidir.
İsim vererek, horoz veya deve döğüşü yapar gibi tartışmak, dedikoducuları çok sevindirir. Onları sevindirmek istemem.
Yaşını başını almış iki Müslüman yazarın yazı döğüşü yapmaları çok üzücü olur.
Faydalı, olumlu yazıları okumayanlar polemiklerden, kavgalardan çok hoşlanır; onların ekmeğine yağ sürmek, tuzaklarına düşmek istemem.
Kalıcı yazılar kaleme almak isterim. Ölçülerimden biri şudur: Bugün yazdığım makale, bundan elli sene sonra birinin eline geçse okunabilsin, ondan bir fayda edinilsin…
Zarurî, faydalı, lüzumlu, uyarıcı, aydınlatıcı bilgilerin, kurtarıcı düsturların tekrarlanmasında büyük zarar vardır. Bunları bir kere söylemek ve yazmakla iş bitmez.
Faydalı şeyler yazabiliyorsam, bunun şerefi ve fazileti, kendilerinden bilgi edindiğim hocalara, üstadlara, öğretenlere, onların kitaplarına aittir, hatalar varsa bendenize aittir.
Önemli olan dinî konulardır. Dinden kopuk dünyevî konuların kıymeti azdır, çok kere zararı vardır
İslam’a Kur’an’a Sünnete Şeriata aykırı ve zıt her şey hederdir.
Dedikodunun iyisi olmaz. Bütün dedikodular kötüdür.
Bugün çok önemli gibi görünen dünya patırtılarının ve dedikodularının iki rekât gayr-i müekked namaz kadar kıymeti ve haysiyeti yoktur.
Din konusunda kendi aklı, fikri, re’yi ve hevasıyla konuşanlar ve yazanlar yanılmaya mahkûmdur.
İslamın yanında İslamcılıklara lüzum yoktur. İslam Protestanlığı dalalettir. İhlilaflı bir konuda doğruya en yakın olan cumhur-i ulemanın görüşüdür.
Dinî bir konuda “Benim fikrim ve görüşüm şudur” demek yanlıştır, haddini bilmezliktir. Dinî meseleler râsih, ihlaslı, âmil, âbid, muttaqi, zâhid ulema ve fukahadan öğrenilir. Ulema-i sû’dan öğrenilmez.
Mürşid-i kâmil olan muhterem zatların hepsi Şeriat âlimidir. Hepsi sâlihtir. Fasık-ı mütecahirden, bid’atçiden mürşid olmaz.
Ulema ikiye ayrılır: İyi âlimler, kötü âlimler. İkincilerden uzak durmak gerekir. Dinini dünyaya alet eden, mukaddesat ticareti yapanlar kötü âlimlerdir. Bir Müslümanda ihlas yoksa işi bitiktir.
Kendisini kurtaracak yeteri kadar ilmi olmayan kişi, karanlık gecede tehlikeli bir arazide fenersiz gezene benzer.
İnsanı kurtaran bilgi ilmihaldir. Kadın erkek her Müslüman yeterli miktarda ilmihal öğrenmekle yükümlüdür. İlmihalini öğrenmemek günahtır, suçtur.
İslam’ın ahlak bilgileri ilmihale dâhildir. Müslümanın en büyük düşmanı kendi nefs-i emmaresidir. Nefs-i emmaresinin esiri olan, kendisini övüp duran kimseler iyi Müslüman değildir.
Temel ölçü Süleyman Daranî hazretlerinin şu sözüdür: “Bütün dünya beni kötülemekte bir araya gelseler, benim kendimi kötülediğim kadar kötüleyemezler.”
İslam edeb dinidir, edebsizlikte ve edebsizlerde hayır yoktur.
İslamî hizmetlerin, faaliyetlerin, riyasetlerin, temsilciliklerin cahillerin ve fasıkların eline geçmesi yıkıma sebebiyet verir.
İstikamet yani doğruluk ve dürüstlük olmadan ne din işleri, ne de dünya işleri yürür.
İslamın paralı askerlere, para karşılığında ağlayan rezillere ihtiyacı yoktur.
Ganimet, İslamın savaş ve cihad hukuku hükümlerine göre göre harbî küffardan alınır. Müslümanların paralarını ve mallarını ganimet bilmek küfürdür.
Ümmet birliği olmadan, mü’minler râşid âdil muktedir bir İmama biat ve itaat etmeden kurtuluş olmaz.
Kendisine biat edilen râşid İmamın sâlih bir kişi olması, Kur’ana Sünnete Şeriata uyması, örnek bir hayat sürmesi gerekir.
Zekâtları Kur’an’a Sünnete Şeriata aykırı olarak toplayanlar fasıktır, gasıptır, şakidir. Zekâtlarını bunlara kaptıranlar eblehtir.
Umre nafile ibadetini turistik bir seyahat haline getirmek, Mekke ve Medine’de lüks hayat yaşamak, açık büfelerden tabağını tepeleme doldurup israf etmek, Kâbe-i muazzamaya tepeden bakmak, gitmeden önce ve geldikten sonra reklam yapmak günahtır, fısktır, beyinsizliktir.
Haricîlik, Râfızîlik, Mutezile ve diğer bid’at ve dalalet mezheplerini Ehl-i Sünnet ile bir ve eşit tutanlara, mezhepleri bırakalım hepimiz Kur’an etrafından toplanalım edebiyatı yapanlara asla güvenilmez. Ehl-i Sünnet İslam’ın doğru yorumudur.
Sahih itikattan ayrılan, namazı yitiren ve çeşitli şehvetlere uyanlar sapıtmıştır. Târik-i salat olanlarda hayır yoktur Rehberi olmayanın rehberi şeytandır. Muhammedî birlikten ayrılanı kurt kapar. 26 Mart 2015
Ah ne günlere kaldık!.. Türkiye ismini taşıyan şu memlekette Türkçe ölü bir dil haline geldi. Konuşulan 300 kelimelik günlük iletişim Türkçesini kastetmiyorum; benim öldü dediğim lisan yazılı edebî zengin Türkçedir. Türkiye’yi Türkiye yapan o dil öldü. Bu ne korkunç bir ölümdür. Fuzulî’nin, Şeyh Galib’in, Ziya Paşa’nın Türkçesi öldü
İki yüz bin kelimeli, beş yüz bin kelimeli kavramlı ıstılahlı o canım Türkçe öldü. Efendimli nazik Türkçe öldü. Ahalı ohalı böğürtülü sesler aldı onun yerini.
Yâver-i fahri-i Şehriyarî M. Kemal Paşa’nın Samsun’dan Sultan Vahdettin’e gönderdiği telgrafın başındaki
Türkçesi kasıtlı olarak öldürüldü.
Mektuplardaki ” Filan tarihli lütufnâme-i âlileri vâsıl-ı dest-i âcizânem olmuştur” Türkçesi katledildi.
Muhterem pederim Türkçesi gitti, baba Türkçesi geldi; valideler, biraderler, hemşireler nereye gitti?
Mekke-i mükerreme, Medine-i münevvere, Şam-ı şerif, Kuds-i şerif, Haleb-i Şahba, Darüsselam Bağdad, hepsi hepsi gittiler.
Eyüb Sultan Eyüp oldu. Mektep okul, muallim öğretmen, imkan olanak, kitap betik oldu.
Beyefendiler herif, hanımefendiler karı…Muhterem hâkimler yargıç… Garç gurç…
Eski sultani ve idadilerde zengin yazılı Türkçe öğretilirmiş, şimdiki okullarda şifahî sokak Türkçesi tâlim ve teallüm ediliyor. Bunun için okula ne lüzum var?
Bu üç yüz kelimelik adamlar bilmiyorlar mı ki, Türkçe olmazsa Türkiye de olmaz.
Shakespeare’siz İngiltere neyse, Fuzulîsiz Türkiye de odur.
Edebî lisan gidince millet sürüye dönüşür. Efendimsiz, teşekkür ederimsiz, estağfirullahsız, lütfensiz Türkçe ölü bir Türkçedir.
Edebî lisan gitmiş, yazı gitmiş, geride kabalık ve kalabalık kalmış. Hüsnühat ve kaligrafi gidince yerini kakagrafi alır.
Bundan yüz yirmi sene önce kibar bir zatın yazdığı hususî mektubu al çerçevelet duvara as, ışıl ışıl sanat ve güzellik parlar onda. Bir de şimdiki eciş bücüş mektuplara bak, gözlere ziyan.
Devlet eskiden Devlet-i aliyye imiş… Büyük zatlara hazret denilirmiş… Kibar erkekler beyefendi, kibar hanımlar hanımefendiymiş… Eskiden paşalar varmış…
Yemeklerin yanına garnitür, üzerine sos, pilavın üzerine fasulya dökülüyor da; lisan niçin bu kadar sade arı duru tuzsuz tadsız…
Bugün padişahlık olsaydı, sade vatandaş dilekçesinin başına
diye yazacaktı. Padişah da bu rezillik karşısında tahttan feragat edecekti.
Edebî ve yazılı Türkçesiz Türkiye ayakta duramaz. Türkçe ölürse Türkiye de ölür. Karacaoğlanla iş bitmez, asıl Türkçe Fuzulî Türkçesidir.
1920’lerin İstanbul Türkçesi. Zengin, kibar, güzel, derin, edebî, zarif, latif, şirin lisan-ı Türkî… Bizi bırakıp nerelere gittin? Ah, lisan öksüzü kaldık! 27 Mart 2015
Nâzik kibar medenî görgülü Müslüman olmak isteyen gençlere:
1. Sakın sakın sakın sadece Abdülhamid demeyiniz. En azından Sultan Abdülhamid deyiniz. Daha efendi olmak istiyorsanız, Sultan Abdülhamid Han deyiniz. Bendeniz bazen Sultan Abdülhamid-i Sânî efendimiz şeklinde yazıyorum. O muhterem zat, her fâni gibi ölmüştür ama dinimize, halkımıza, ülkemize, devletimize yaptığı hizmetler unutulmaz. O yıkıldıktan sonra ne hallere düştük.
2. Mekke demeyiniz Mekke-i Mükerreme, Medine demeyiniz Medine-i Münevvere, Kâbe demeyiniz Kâbe-i Muazzama deyiniz.
3. Kibar insanlarla konuşurken ben demeyiniz bu fakir veya bendeniz deyiniz.
4. Yine kibar insanlara evim demeyiniz fakirhanem deyiniz; sizin eviniz demeyiniz devlethaneniz veya saadethaneniz deyiniz.
5. Çok aç olsanız da deliler gibi, çılgınlar gibi, gözlerinizi fincan gibi, ağzınızı faraş gibi açarak bedevice yemek yemeyiniz. Ağır ağır kibarca yemek yiyiniz, görenler size hayran kalsın.
6. “Bana bir soru yönelt, senin ne mal olduğunu anlayayım” ölçüsünü hatırınızdan hiç çıkartmayınız. Akılsızca, kabaca sorular sormayınız.
7. Marka fetişisti olmayınız. Üç yüz liralık paltonun aynısına, markası yüzünden bin lira vermek ahmaklığını ve salaklığını yapmayınız.
8. Mütevazı olunuz, Rahmanın rahmetine nail olunuz.
9. Kendi nefs-i emmârenizi öylesine kötüleyiniz ki, bütün cihan halkı sizi kötülemekte bir araya gelseler sizin kadar kötüleyemesinler.
10. Günde en fazla kullandığınız kelimeler şunlar olsun: Efendim… Teşekkür ederim… Estağfirullah…
11. Gereken yerde muhterem, gereken yerde sayın deyiniz.
12. Dostlarınıza karşı lütufkâr ve mürüvvetli olunuz. Düşmanlarınıza müdara ediniz.
13. Düşmanlarınız sizin faziletlerinizi takdir ve kabul etmedikçe faziletli olamazsınız.
14. Hafızanızı yitirmemek için harama bakmayınız, göz zinası yapmayınız.
15. Acıkmadan sofraya oturmayınız… Sofradan, doymadan önce kalkınız.
16. Size kötülük eden Müslümanlara iyilik ediniz.
17. Doktor, mühendis, hukukçu, idareci olmaktan önce adam olmak için çalışınız.
18. Din tahripçilerinden, Ehl-i Sünnet düşmanlarından, reformculardan, dinde yenilik ve değişiklik yapmak isteyenlerden, sarıklı Farmasonların hayranlarından, light ve ılımlı İslam taraftarlarından, Sünnet ve fıkıh düşmanlarından, din sömürücüsü alçaklardan uzak durunuz. Yakınlarında durursanız uğursuzlukları ve şeametleri size bulaşır.
19. Kimseyi ulu orta tekfir etmeyiniz.
20. Siz sorgu melekleri değilsiniz, insanları sorgulamayınız. Sadece açıkta açıkça küstahça meydan okurcasına büyük günah işleyen fasık-ı mütecahirlerin gıybetini yapabilirsiniz. Onun bile usulü erkânı vardır.
21. Kötü TV’leri seyr ederseniz, feci, korkunç ve tedavisi çok güç mânevî hastalıklara yakalanabilirsiniz. TV seyr etmek yerine faydalı kitaplar okuyunuz.
22. İlmihal bilgilerini ezberleyiniz. Sadece okumakla olmaz, aynı zamanda ezberlenecek.
23. Laf Müslümanı değil, hal Müslümanı olunuz. Siz hiç konuşmayın, size bakan Müslüman olduğunuzu anlasın. 28 Mart 2015
Birtakım din öğretmenlerinin, hocaların, ilahiyat profesörlerinin Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, Ehl-i Sünnet itikadına ve mezhebine aykırı fetvalar verdiklerini, aykırı ve şazz görüşler beyan ettiklerini esef ve üzüntü ile görüyoruz.
Bu gibi fetva ve görüşler keenlem yekûndur, Sünnî Müslümanlar onlara değer vermemelidir.
Gözündeki hastalığı tedavi ettirmek için baytara giden ve onun merhemini kullanan kör olabilir. Sorumlusu da kendisidir.
İslam dini icazetsizlerden öğrenilmez, icazetli ve düzgün Sünnî ulemadan ve fukahadan öğrenilir.
Bir kimse, İslamda teravih namazı yoktur mu diyor, onun öteki lafları dinlenmez.
Kader imanın altı temel şartından biridir. İslamda kader yoktur diyen kişi dâll ve mudildir, onun öteki sözlerine kulak asılmaz.
Mutezile fırkası Allahın sıfatlarını inkâr eder. Dinini onlardan öğrenen sapıtır.
Taqiyyeci ve kitmancı Fazlurrahmancılar, İslam dışı bir aşırı fırkadır. Onlardan vebadan kaçar gibi kaçmak gerekir.
Feminizm sapık bir ideolojidir, Feministten din öğrenen yanmıştır. Onların şerlerinden bucak bucak kaçalım.
Tevhid ile Teslis birdir diyenler var ya, onlar dinden çıkmıştır.
Üç hak ibrahimî din yoktur. Tek hak din İslam’dır.
Ashab-ı Kiram radiyallahü anhüm ecmâîn hazeratına saygısızlık edenler sapıktır.
Petrodolar alıp mücessimelik ve müşebbihelik yapanlar dalalettedir.
Kur’an hükümleri tartışılabilir diyenler var ya, işte onlar sapıktır ve dediklerini tasdik edenler de sapıtır.
Aziz Sünnî kardeşlerim… Sapıkları dinlemeyiniz. Onların fetvalarına kulak asmayınız. Onlara değer vermeyiniz. Ehl-i Sünnetin ana caddesinden ayrılmayınız, çıkmaz sokaklara, dar patikalara sapmayınız.
Öğrenci iseniz ve ses çıkartamıyorsanız, onların bozuk fetva ve görüşlerini içinizden reddediniz, muhalif olunuz.
Bozukların bazısı BOP şeytanları tarafından, ılımlı ve light bir İslam türetmekle vazifelendirilmiştir. Onların tuzaklarına düşmeyelim.
Din konusunda Sevâd-ı Âzam dairesi içinde bulunalım.
Cumhur-i ulema ne diyorsa ona tâbi olalım.
Din konusunda tartışmayalım, çekişip tepişmeyelim… Kur’an ve Sünnete uygun Ümmet birliği içinde olalım… İslam Protestanlığı kaos ve anarşisine düşmeyelim…
Sarıklı farmasonların peşine düşmeyelim.
Rahmanın Kitabına, Resulünün (Salat ve selam olsun ona) Sünnetine yapışalım.
Din konusunda sakın ola ki, kendi re’y ve hevamızla konuşmayalım, bence şu dinî mesele şöyledir böyledir gibi ukalalıklar yapmayalım, bilen râsih ulemaya tabi olalım. 29 Mart 2015
İmam-Hatip mekteplerinde Ehl-i Sünnet dışı inançlara, görüşlere, fırkalara göre eğitim yapılması bir hıyanet ve fecaattir.
İmam-Hatip mekteplerinde kesinlikle karma, kız erkek karışık eğitim yapılmamalıdır. Böyle bir şey İslama, Şeriata, Kur’ana, iffete, hayâya aykırıdır ve hıyanettir.
İmam-Hatip mekteplerinde bunca yıl boyunca doğru dürüst Arapça öğretilememesi bir eğitim faciası ve cinayetidir.
İmam-Hatip mekteplerinde, ders saatlerine denk gelen farz namazları, erkek öğrenciler tarafından okul camiinde, okul imamının ardında (bir eksiksiz) cemaatle kılınmalıdır. Namazsız, bînamaz bir İmam-Hatipli düşünülemez. Sultan Abdülhamid zamanında, başta Galatasaray Lisesi olmak üzere bütün okullarda, Müslüman öğrencilerin cemaatle namaz kılması mecburî idi.
Hiçbir İmam-Hatip mektebinde bozuk ve dall Mutezile mezhebine revaç ve fırsat verilmemelidir. Mutezile mezhebinin, Ehl-i Sünnete aykırı, zıt, ters düşen bütün inançları ve görüşlerinin hepsi bozuktur, hatâlıdır.
İmam-Hatip mekteplerinde çok bozuk, çok sapık Fazlurrahman fırkası propagandası yapılamaz. Bu fırkanın, Kur’an’ın 300 küsur muhkem ayetinin bugün geçerli olmadığı iddiası küfürdür.
Hiçbir İmam-Hatip okulunda Mezhepsizlik, telfik-i mezahip, Selefilik, Vehhabilik, light ve ılımlı İslam,
BOP İslam’ı verilemez, propagandası yapılamaz.
Feminizm Kur’ana, Sünnete, Şeriata, Din-i Mübin-i İslama aykırı sapık bir ideolojidir. Hiçbir Feminist İmam-Hatipte öğretmenlik yapamaz.
Müslüman kızlar için, Ehl-i Sünnete göre eğitim veren Kız İslam Mektepleri, Kız İlahiyat Fakülteleri açılmalıdır.
Ailelerine, çevrelerine haber vermeden gizlice mut’a nikâhı yapan öğrenciler okullardan ve fakültelerden atılmalıdır.
İmam-Hatiplerde ve İlahiyat fakültelerinde okuyan kız öğrencilere dışarıdan alternatif Ehl-i Sünnet eğitimi ve bilahare icazet verilmelidir.
Zeki kızlarımıza Arapça, Osmanlıca ve İngilizce dersleri verilmeli ve bu üç lisan, konuşacak, kültür kitaplarını okuyacak ve makale yazacak seviyede öğretilmelidir.
İmam-Hatip mekteplerine ve İlahiyat fakültelerine hiçbir şekilde aktivist, terörist, anarşist, aşırı cereyanlar sokulmamalı; öğrenciler her türlü holiganlıktan, militanlıktan, fanatizmden uzak tutulmalıdır.
Bütün İmam-Hatipli ve ilahiyatçı kızlar, küçük hanımefendiler olarak yetiştirilmelidir. 30 Mart 2015
Size yardımcı olmak için başlangıçta üç şart koşmuştum: Birincisi Osmanlıca okumaktı. İkincisi, namazda başınıza takke geçirmekti. Üçüncüsü: Tahavî akaidi okumaktı.
Bu üçünü de yerine getirmediniz. Öğütlerimizi tutmadınız.
Size çok selam ederim, bir daha gelmeyiniz.
Bu üç basit şeyi yapamayan kimsenin Ehl-i Sünnet ve Cemaat dairesi içinde adam olması çok zordur. Benim gücümü aşar.
Bendeniz kâmil mürşid değilim. Mürşidlik taslamaktan hayâ ederim. Bulabilirseniz kendinize kâmil bir mürşid bulunuz, sizi yetiştirmesi için ona intisab ediniz.
Önünüzde iki yol var: Ya Kur’an’a, Sünnete, Şeriata uygun gerçek tesettür kıyafetine bürünürsünüz. Yahut dar, rengârenk alaca bulaca, dikkatleri çok çeken şeytanî tesettüre. Seçim size aittir. Bunun mânevî faturasını da ödersiniz tabiî. Bu beyanımı sivri dillilik olarak vasıflandırabilirsiniz. Lütfen kerem ve mürüvvet göstererek fakiri bağışlayınız.
Lüks, pahalı, israflı bir umre yapacakmışsınız. Zam Zam Towerin üst katında bir süit kiralamışsınız, Kâbe-i Muazzamaya tepeden bakacakmışsınız. Müsaade buyurun da sizi uyarayım. Lüks israflı ihtişamlı umre olmaz. Herkese ben umre ben umre deyip duruyormuşsunuz, umre nafile bir ibadettir reklamı yapılmaz. Kâbe’ye yukarıdan bakılmaz. Mekke’de Medine’de mütevazı yaşayınız, az yiyiniz, çok ağlayınız… Bir de şunu unutmayınız: Üzerinizde kul hakkı varsa, umre ile bunların silineceğini, pîr ü pak döneceğinizi sanmayınız. Yine de bize dua ediniz. Selamlar.
Merdivenaltı fabrikasının imalatından hayli pahalı göbek giderme şurubunu akşam içecekmişsiniz, sabaha tığ gibi göbeksiz kalkacakmışsınız. Buna inanıyorsanız saflığınıza şaşmak, sağlığınıza acımak gerekir.
Her şeyi yiyebilirsiniz ama az… Gerisi fasa fisofisodur.
Bu memlekette devlet olsa, birtakım kurnazların
reklamları yapmaları mümkün olmazdı. Size tavsiyelerim: Acıkmadan sofraya oturmayınız… Sofradan doymadan önce kalkınız… Az yiyiniz… Yemek aralarında fındık fıstık çikolata kek mek ıvır zıvır yemeyiniz
Her gün yüz gram zayıflasanız ayda üç kilo eder, böylece birkaç ayda normal kilonuzu bulursunuz. Lütfen ahmaklığı bırakınız.
Akşam içersiniz, sabaha âqil ü dânâ kalkar, zamanın Felâtun’u olursunuz.
Riba, Kitab Sünnet icma ile haramdır. Kur’an
diyor. Haram olan ribaya fetva veren o reformcu ilahiyatçı ve ona uyan siz, ileride nasıl hesap vereceksiniz? 31 Mart 2015