1.  

    Abdülkadir Geylani İslâm Mektebi Talimatnamesi

    Abdülkadir Geylani İslâm Mektebi İç Talimatnamesidir:

    1. Öğrenciler okulda cep telefonu kullanamazlar, yanlarında bulunduramazlar. Günün belli bir saatinde aileleriyle telefon görüşmesi yapabilirler. Okula telefon sokan atılır.

    2. Öğrenciler tükenmez kalemlerle, başka ucuz ve haysiyetsiz kalemlerle yazamazlar. Mürekkepli dolma kalemle yazmak zorundadırlar.

    3. Öğrencilere altı ay boyunca her gün yoğun Latince ve Osmanlıca kaligrafi dersleri verilir. Yazılarını düzeltip estetik hale getiremeyen öğrenciler tard olunur.

    4. İdarecilerin ve öğretmenlerin öğrencilere, öğrencilerin birbirlerine hitapları sen şeklinde değil siz şeklindedir.

    5. Edebiyat, tarih, felsefe, sosyoloji, beşerî coğrafya öğretmenlerinin yüksek lisans ve doktora yapmış olmaları şarttır.

    6. Öğretmenlerin kendi branşlarında ilmi eser yayınlamış olmaları şarttır.

    7. Okulda kesinlikle test imtihanı yapılmaz kompozisyon imtihanı yapılır.

    8. Her öğrenci geleneksel Türk ve İslâm sanatlarından birini öğrenecek, eser ve ürün verecektir.

    9. Okulda kesinlikle karma eğitim yapılmayacaktır.

    10. Okulda kadın öğretmen hizmet görmeyecektir.

    11. Okul müdürünün uluslararası ilmî kişiliği olacaktır.

    12. Okulda cebir, geometri, fizik, kimya gibi ilimlere fazla ağırlık verilmeyecek; edebi, tarihi, felsefi, sanatla ilgili sosyal kültüre ağırlık verilecektir.

    13. Okulun bütün öğrencileri içine alacak büyüklükte camii bulunacak, vakit namazları cemaatle eda olunacaktır.

    14. İdarecilerin, öğrencilerin hiç biri baş açık namaz kılmayacaktır.

    15. Okul camiinde, hoparlör tesisatı bulunması gerekiyorsa cihazlar altmış beş desibelin üzerinde açılmayacaktır.

    16. Okulda cemaat, tarikat, parti, fırka, hizip, meşreb propagandası yapılamaz. Yapan öğretmenlerin işine son verilir, öğrenci ise okuldan atılır.

    17. Okulda, 19’uncu asırda Şeyh Şamil’in Kafkasya’da yaptığı gibi mücahid dervişler müridizm eğitimi verilecektir.

    18. Öğrenciler zaruret olmadıkça ben kelimesini kullanmayacaklardır.

    19. Hafta tatili Perşembe günü saat 13’te başlar, Cumartesi sabahına kadar sürer.

    20. Ramazan ve Kurban bayramları, bir de yıl ortası tatilinden başka tatil yapılmaz.

    21. Öğrenciler okul içinde istanbulin giyerler.

    22. Öğrencilerin lise tahsili esnasında küçük de olsa, kendi çaplarında da olsa risaleler, kitapçıklar, albümler hazırlamaları teşvik edilir, bunlar yayınlanır.

    23. Okul yatılıdır, hafta içi ders günlerinde hiçbir öğrenci okulu terk edemez.

    24. İngilizce, Arapça, Osmanlıca dışında, iyi öğreneceği her yabancı dil için öğrencilere yüklü ödüller verilir.

    25. Açılışından beş sene sonra bu mektep dünyanın en vasıflı on koleji listesinde yer alır.

    26. Okulda kahkaha ile gülmek, haykırmak, şamata yapmak, bir takım hafiflikler sergilemek yasaktır. Yapanlara önce ihtar verilir, ıslah olmazlarsa okuldan uzaklaştırılır.

    27. Kâfirlerin, münafıkların, Kriptoların, yarı mühtedilerin, arivistlerin; okulu ve öğrencileri bozmaları ihtimaline karşı sıkı tedbir alınır.

    28. Okulda her sabah bir saat sarıklı ve cüppeli, icazetli ve ehliyetli hocalar tarafından Kur’an din ahlâk dersleri verilir.

    29. Okula, yüz binde bir çıkan süper, zeki, tahtası sağlam, ahlâk ve karakteri düzgün gençler alınır. 01 Mayıs 2015

    Haram Kazançlar

    Bazı gelirler, kazançlar, ticaretler haramdır… Bazıları kötüdür… Uğursuzdur… Rüşvet gelirine hangi Müslüman iyi, helal, tayyib diyebilir?

    Adamın babadan kalma bir dairesi var, onu kiraya vermiş, gelir elde ediyor. Bu, helal bir ranttır. Lakin rantın haramı da vardır ve zamanımızda çoktur.

    Lüks bir otelin sahibidir namazını kılan dindar bir kimsedir. İçinde içki satılıyor. Bu otelin gelirine İslâm, Kur’an, Peygamber (Salat ve selam olsun ona) ne der?

    Kumar gelirleri, kadın satışından elde edilen gelirler, uyuşturucu üretimi ve ticareti gelirleri, halkı dolandırarak elde edilen gelirler hep kötü, kara gelirlerdir.

    İçinde yalan, aldatma bulunan gelirler kötüdür.

    Yeşil holding kurmuş, halktan para toplamış, holding kısa bir süre sonra iflas etmiş.

    İçinde riba bulunan gelirler.

    Cuma ezanı okunduktan sonra yapılan ticaretten elde edilen kazanç.

    Zekât almaya hakkı yok. Kur’an, Sünnet, Şeriat, fıkıh zekât almasına izin vermiyor. Böyle bir kişi veya kuruluş zekât toplarsa ne olur? Haram mı, helal mi?

    Lokantasında sıradan, orta seviyede, içinde kıyma bulunan döner satıyor. Vitrinine parça etten nefis döner yazarsa halkı aldatmış olur, kazancı haram olur.

    Merdiven altında birtakım tıbbî bitkilerden uyduruk bir su yapmış, şu veya bu hastalığın kesin şifasıdır diye reklam edip yüksek ücretlere satıyor. Bazı cahiller ve saflar da inanıp alıyor. Bunun kazancı haramdır.

    Bir yere müdür, şef, âmir, memur olmuş. Vazifesini aksatıyor, işe vaktinde gelmiyor, bu adamın aldığı para helal midir, haram mı?

    Devlet ve belediye bütçelerinden hortumlama ile elde edilen gelirler haramdır.

    Nice karanlık, kirli komisyonlar haramdır.

    Vakıf arazilerini, eski mezarlıkları gayr-i meşru şekilde ele geçirerek elde edilen gelirler haramdır.

    Bir kamu kuruluşuna sözde memur oluyor ama işe geldiği yok, her ay maaşını cukka alıyor. Haramdır.

    Paldır küldür hazırlanmış şişirme, içinde yanlışlar bulunan sözde din kitapları satarak elde edilen paralar…

    İslâm’a hizmet etmek için toplanmış paraları zimmetine geçiriyor. Haram üstü haram.

    İşe başlarken malı ve serveti çok azdı, birkaç sene içinde Karun gibi zengin oluverdi. Bu zenginliğin kaynağı belli değil. Sakın bu servet haram olmasın?

    İslâm dini ribayı yasak, ticareti helal kılıyor ama her ticareti değil.

    Seks ticareti… İçki ticareti… Uyuşturucu ticareti… Halkı aldatarak yapılan ticaret… Sağlığa zararlı şeyleri bile bile satmak… Bunlar helal değildir.

    Satılması helal olan bir şeyin reklamını genç, güzel, şuh bir karının resmiyle yapmak, o ticarete büyük gölge düşürür.

    Ameliyat gerektirmeyen bir hastayı ameliyat ederek kazanılan para helal olmaz.

    Allah’ın, Peygamberin (Salat ve selam olsun ona), Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatın, fıkhın, İslâm ahlâkının emirlerini ve tavsiyelerini dinleyerek meşru ve temiz ticaret yapan, helal kazanç elde eden, bu kazancını dine ve ahlâka uygun şekilde harcayan, zekâtını dosdoğru şekilde ödeyen, ayrıca hayır hasenat yapan, Allah’tan korkan vasıflı Müslümanlara selam olsun, helal olsun! 02 Mayıs 2015

    Müslümanların İntiharı

    Türkiye’nin çoğunluğunu, dominant faktörünü oluşturan Sünnî Müslümanlar bugünkü durumları ve tutumlarıyla bir intihar yolundadır.

    Tek bir Ümmet haline gelmek için var gücüyle çalışmamak, bu konuda yapılması gerekenleri yapmamak, kesin ve âmir dinî hükümler açısından bir intihar değil de nedir?

    Ehliyetli, liyakatli, muttaqi, muhlis, şeci’, müeyyed min ‘indillah râşid bir İmama biat ve itaat etmemek intihar değil de nedir?

    Adım başında bir camiin bulunduğu şu memlekette beş vakit namaz kılanların sayısının yüzde ona düşmesi intihar değil de nedir?

    Mü’minler birbirini sevmiyor, birbirini desteklemiyor, birbiriyle yardımlaşmıyorsa orada yıkıma ve yenilgiye sebep olan tefrika, nifak, şikak, fitne ve fesat var demektir. Bu bir intihar değil midir?

    Bilen Müslümanlar bilmeyen kardeşlerini uyarmaz, aydınlatmaz, bilgilendirmezse toplum çöker, zillet ve hezimete uğrar.

    Yaza yaza bıktım: Türkiye Müslümanları en kısa zamanda toparlanmazlar, Ümmet haline gelmezler, kendisine itaat edilmesi gereken zata biat ve itaat etmezler, itikadlarını tashih etmezler, beş vakit namazı kılmazlar, Kur’an’a Sünnet’e ve Şeriat’a uymazlar, emanetleri ehline vermezler, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmazlar, şehvetlerini frenlemezler, Rahmanın buyruklarını dinlemezler, Şeytanın maskarası olurlarsa onları büyük felaket ve afetler beklemektedir. Bugünkü tefrika, fısk fücur, isyan tuğyan, nifak ve şikak, çekişme tepişmenin sonu Suriye ve Mısır Müslümanlarına benzemektir.

    Gafletin, dalaletin sonu iyi olmaz.

    Zina, riba, israf, her tür fuhşiyyat, bin türlü beyinsizlik… Bunların sonu yıkımdır.

    Bir İslâm toplumu mâruf ile emr etmez ve münkeri nehy etmezse yıkıma uğrar.

    Ümmet birliği ve teşkilatı yok… Kendisine biat ve itaat edilen râşid bir İmam yok… Müslümanlar binden fazla birbirinden kopuk hizbe, fırkaya, gruba, parçaya, İslâmcılığa ayrılmış… Bu halin sonu köleliktir, zillettir, sürünmektir.

    Bana, Müslüman bir toplum namaz kılmasa da kurtulur ve yükselir diyebilecek bir tek râsih âlim bulabilir misiniz? Bir İslâm toplumunda doğruluk, dürüstlük, istikamet, temizlik olmasa da o toplum necat ve felah bulur denilebilir mi?

    Temiz ve pak bir Ümmet, ehliyetli ve râşid bir Halife yoksa Müslümanlar için ne hürriyet olur, ne haysiyet, ne izzet…

    Paraya, lükse, is rafa, gösterişe, aşırı tüketime, aşırı konfora tapanlar iflah olmaz.

    Ya Kur’an’a, Sünnet’e, Şeriat’a, İslâm ahlâkının ilkelerine uyacak, tek bir Ümmet olacak, tek bir râşid İmama biat ve itaat edecek ve biiznillah kurtulacağız. Yahut belalar, azaplar, musibetler içinde çırpınıp duracağız. 03 Mayıs 2015

    Müslüman Hanımefendiler

    1. İslâm hanımefendileri sokaklarda yiyip içemezler. Başı örtülü bir hanımefendi elindeki dondurma külahını yalaya yalaya sokakta, caddede yürüyor. Böyle bir şey düşünülemez. 

    2. İslâm hanımefendileri yabancı erkeklerin yanında, kamu alanında, herkesin içinde bırakın kahkaha ile gülmek, hiç gülemez ve tebessüm bile edemez. 

    3. Müslüman hanımefendiler şeytani tesettürle gezemez.

    4. Müslüman hanımefendiler kadınların yapabileceği bir sanatla meşgul olur, ürün verirler. 

    5. Müslüman hanımefendiler hiçbir konuda israf sergileyemez, mütevazı, kanaatli, ölçülü olmak zorundadırlar. 

    6. Müslüman bir hanımefendinin mutlaka mürüvvetli, kibar, nazik olması gerekir. Müslüman hanımefendiler kesinlikle erkekleşmez, erkeklere benzemez. 

    7. Müslüman hanımefendiler Hz. Hatîce annemize, Hz. Fâtıma annemize, Hz. Aişe annemize benzemekle, onların yolundan ve izinden gitmekle mükelleftir. 

    8. Müslüman hanımefendiler uzun, ince, yüksek ayakkabılar giyemez. 

    9. Müslüman hanımefendiler frapan, dikkatleri çeken, cırtlak ve çiğ renkli elbiseler kullanmaz. 

    10. Müslüman hanımefendiler istidatlı, akıllı kız çocuklarına ablalık yapar, onların yetişmesi için çalışır.

    11. Müslüman hanımefendiler zevçleriyle anlaşarak aile bütçesinin onda birini sanata ve kültüre harcar.

    12. Müslüman hanımefendiler toplantı salonlarında erkeklerle karışık oturmaz. 

    13. Müslüman hanımefendiler geleneksel İslâmi ve millî sanatlarımızı teşvik eder. 

    14. Müslüman hanımefendiler zekâtlarını Kur’an’ın, Sünnet’ in, şeriatın emrettiği şekilde hak sahiplerine verir. 

    15. Müslüman hanımefendiler evinin dışında makyaj yapmaz, koku sürünmez.

    16. Müslüman hanımefendiler İslâmi hayır, kültür, sanat, yardımlaşma derneklerine üye olur, durumu müsait ise idarecilik yapar, bu yolla hizmet eder.

    17. Müslüman hanımefendiler Kur’an’a, Sünnet’ e, Şeriata aykırı şekilde feministlik yapmaz.

    18. Müslüman hanımefendiler sırf erkeklere mahsus işlere, mesleklere, uzmanlıklara bulaşmaz ve karışmaz. 

    19. Müslüman hanımefendiler oğullarını ve kızlarını, küçük Müslüman beyefendiler, küçük Müslüman hanımefendiler olarak yetiştirir. 

    20. Müslüman hanımefendilerin yanlarında, çantalarında güzel ve zarif defterler ve dolmakalemler bulunur. 

    21. Müslüman hanımefendiler sokaklarda, herkesin arasında toplu taşıma vasıtalarında, kesinlikle telefonla konuşmazlar. 

    22. Müslüman hanımefendiler hiçbir konuda holiganlık, militanlık, hizipçilik, cemaatçilik yapmazlar. 

    23. Müslüman hanımefendiler tarikat reklamı yapmazlar. 

    24. Hanımefendilikle şirretlik, hafif meşreplik, fitne fesat, laubalilik, holiganlık bir arada olmaz. 

    25. Müslüman hanımefendiler tek başına seyahat etmezler. 

    26. Müslüman hanımefendiler beş yıldızlı içkili fuhuşlu otellerde kalmaz. Hele yedi yıldızlıların yanından geçmez.

    27. Müslüman hanımefendi asla ve asla türedi, sonradan görme, şımarık olmaz. 04 Mayıs 2015

    Sen Niçin Müslümanlığını Yapmıyorsun?

    Müşrik müşrikliğini, kâfir kâfirliğini, münafık münafıklığını yapıyor…

    Hırsız hırsızlığını, sarhoş sarhoşluğunu, serseri serseriliğini yapıyor…

    Salak salaklığını, mağrur gururunu, statücü lüks cep telefonunu teşhir ediyor.

    Müsrif cayır cayır israf yapıyor…

    Açık saçık dekolte kadınlar takıp takıştırıp sürüp sürüştürüp meydanlarda salına salına kırıta kırıta geziyor.

    Komünist komünistliğini, ateist ateistliğini, anarşist anarşistliğini yapıyor…

    Mason masonluğunu, Kemalist Kemalistliğini, fasık fasıklığını yapıyor…

    O oculuğunu, bu buculuğunu, şu şuculuğunu yapıyor…

    Peki ey Müslüman sen niçin Müslümanlığını yapmıyorsun?

    Niçin emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmıyorsun?

    Herkes kuyuya bir taş atıyor da senin taşın nerede?

    Sabah ezanları okunur, sen camide yoksun.

    Devlet ücretsiz Osmanlıca kursları açtı, sen ve çocuğun o kurslarda isbat-ı vücut etmiyorsun.

    İslâm dünyasında mücahid liderler idam ediliyor, sen gereği gibi protesto etmiyorsun.

    Ramazanlarda yatsı ve teravih vakitlerinde sen nerelerdesin? Camilerde Rahman’a secde mi ediyorsun, yoksa etkinlik, şenlik, fısk, fücur çadırlarında şarkılar dinleyip Karagöz mü seyrediyorsun?

    Kaleler içinden fethedilmiş, düşman kaleye girmiş sen zevk u keyf sürüyorsun.

    Seni ağlarken görmek istiyoruz, sen ne kadar çok gülüyorsun.

    Herkes işiyle meşgul, sen niçin kulluğunu ön plana çıkarmıyorsun?

    Misyonerler gece gündüz çalışırken sen ne yapıyorsun?

    Ramazan yaklaşıyor, kutsal ayda ne gibi hizmetler yapacaksın?

    Baronunun uçuyormuş, bırak bu edebiyatı artık. Yaban kazları da uçuyor.

    İrtidat (dinden çıkma) felaketine uğramışlar için ne gibi çalışmaların var?

    Açlar, sefiller, sürünenler için teşkilatlanıp ne gibi yardımlar yapıyorsun?

    İşsizler için balık tutma kursların var mı?

    Yemeğini paylaşıyor musun?

    Kalabalıklar içinde seni tanıtacak alametlerin nelerdir? 

    Cuma ezanı okununca dükkânını işyerini niçin kapatmıyorsun?

    Güneşin doğmasından bir saat önce evinde niçin ışık yanmıyor?

    Yediklerin helal mi haram mı niçin dikkat etmiyorsun?

    Çocuklarına, oğul ve kızlarına niçin ilmihallerini öğretip namaz kıldırmıyorsun?

    İhtiyacının kat kat üstündeki o lüks, pahalı, şaşaalı otomobille Sırat köprüsünden nasıl geçeceksin?

    İslâm kanaat ve perhizi emrettiği halde sen niçin bu kadar tıkınıyorsun?

    Müslümanlar niçin bu kadar bölünmüş diye düşünüyor musun?

    Boynunda zamanın İmamına niçin biat ve itaat bağı yok?

    Martılar martılık, kargalar kargalık, tilkiler tilkilik, sırtlanlar sırtlanlık yapıyor da sen niçin Müslümanlık yapmıyorsun?

    Yoksa sen lüks meskenlerde yatmakla, lüks otolarla gezmekle, lüks yemekler yemekle, lüks giysilere bürünmekle, para kazanmayı ve zengin olmayı amaç haline getirmekle, nefsinin her istediğini yerine getirmekle Müslüman olunacağını, Müslüman kalınacağını mı sanıyorsun? 05 Mayıs 2015

    Gök Çöker Yer Göçer

    Fitne fesat, entrika, alavere dalavere, üçkâğıtçılık, kötülük bitmez tükenmez. Dünya bozula bozula menzil-i maksuduna gider. İşler iyice bozulunca büyük bir gümbürtü ile genel bir yıkım olur. Bu bir savaş olabilir, büyük bir deprem olabilir yahut iç savaş şeklinde tezahür edebilir. Kıtlıklar, salgın hastalıklar…

    Çok yıkım olur, çok can kaybı olur, çok acılar ve sefalet çekilir.

    Gaflet ve sapıklık içinde olanlar şaşırır kalır.

    Musibet ve bela gelince, genel gelir, kötülerin yanında iyilere de isabet eder, kurunun yanında yaş da yanar.

    Öyle günler gelir ki, paranın kıymeti kalmaz, kalsa bile alacak bir şey bulunmaz. Azmış, kudurmuş yığınlar ne yapacaklarını bilemez.

    Dün lüks restoranlarda adam başına yüz dolara yemek yiyenler, çöplüklere koşarlar, kuru bir ekmek bulabilmek için, onu da bulamazlar.

    Birkaç yerde zemin batar, çukurlar oluşur… Yangınlar çıkar… Ateş çıkar, yakar… Bunlar bin küsur yıl önce haber verilmiştir de, kesin tarihi ve yeri söylenmemiştir.

    Evet, azgınlık ayyuka çıkınca âsüman çöker, zemin göçer. Sarhoşlar ellerinde kadehleriyle kalakalır.

    Haram paraları istifleyen hırsızlar donakalır. Sarsar, kimisini aşüfte bir karıyla yatakta yakalar.

    Birilerinin başına dam, haram paraları sayıp destelerken yıkılır.

    Hülâgû ordusu silindir gibi geçer rüşvetçilerin, rantçıların, haram yiyicilerin, komisyoncuların ve emr-i mâruf ve nehy-i münker târiklerinin üzerinden.

    Kıyıda köşede saklanmışların üzerine radyasyon bulutları çöker.

    Deccal ordusu ile İsa Mesih ve Mehdi ordusu Suriye’de çarpışır. Deccal yenilir ve öldürülür.

    Ortadoğu allak bullak olur, devletler yıkılır, sınırlar silinir. Dinsizler, densizler, donsuzlar târümar olur. Savaşlar, yangınlar, yıkımlar, kıyımlardan sonra Altın Çağ başlar.

    Altın çağın yedi veya kırk sene süreceği rivayet ediliyor.

    Sonra dünya yeniden bozulur, insanlar tekrar azar. Bunun sonunda Kıyamet kopar. Bu kâinat, bu arz, bu insanlık âlemi kendi kendine oluşmamıştır, onların bir Yaratanı vardır. Yaratan şirkten, küfürden, nifaktan, fitne ve fesattan, azgınlıktan, fısk ve fücurdan hoşlanmaz ve razı olmaz.

    Müslümanlar Kur’an’la, Sünnetle uyarılmıştır. Bozulma konusunda Müslümanların geçerli mazereti yoktur. Ümmet birliği gider ve tefrika hâkim olursa rahmet giderse azab gelir. Zamanındaki İmam-ı Kebire biatsız ölen, sanki cahiliye ölümüyle ölmüştür hadîsini siz duymadınız mı? Resul (salat ve selam olsun ona) bunu bize haber vermiştir. Ey cehele güruhu, şeytanviz-yonları seyredeceğinize âlemlere rahmet olarak gönderilmiş Kurtarı’cının hadîs ve haberlerini öğrensenize!

    Nemrud’un, Firavun’un, Tağut’un, Deccal’in saltanatı yıkılmaya mahkûmdur. Gafiller ve cahiller enkaz altında kalır. Kendilerini iyi ve salih sananlar, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmadıkları için onlar da yanar. İsviçre’de, şurada burada gizli hesabı olanlar! Kaçamayacaksınız… 06 Mayıs 2015

    Frak ve Istanbulin

    (Aşağıdaki satırlar,

    ‘Abdülkadir Geylanî İslâm Mektebi’

    başlıklı

    yazıma yapılan bazı itirazlara ve tenkitlere cevap

    mahiyetindedir.)

    İnternette resimlerini arayınız, Eton Koleji öğrencilerinin okulda frakla gezdiklerini

    göreceksiniz.

    Onlar merasim kıyafetiyle okuyacaklar da, bizim

    Hz. Geylani İslâm mektebimizdeki talebe

    niçin, dünyanın en büyük modaevinde günümüze uyarlanmış

    istanbulin kıyafeti

    giyemeyecek? Hayallerimizin ufuklarını geniş tutalım…

    Bugün İslâm dünyasında böyle binlerce mükemmel İslâm Mektebi açabilecek para var ama birini açabilecek kültür yok. Böyle bir İslâm Mektebinin birçok özellikleri ve üstünlükleri olması gerekir:

    Birincisi:

    Binası bir mimarlık ve sanat şaheseri olmalıdır. Öyle gümrük antreposu, hapishane, depo, mahkeme duvarı mimarisiyle,

    lâik ve Dönme üslubuyla

    böyle bir hizmet yürümez, yürütülemez.

    İkincisi:

    Talebelerinin çok üstün ve kaliteli olması gerekir. Çabalama kaptan ben gidemem zihniyetli çocuklar böyle bir okulda okuyamaz. Başlangıçta bu mektebe yüz talebe bulmak bile çok zor olacaktır.

    Üçüncüsü:

    Öğretmen kadrosu kurmak da çok zordur. Daha olmazsa yurt dışından çok kaliteli, çok güvenli, çok vasıflı öğretmenler getirilecektir.

    Türkoloji branşında dünyada büyük uzmanlar bulunmaktadır.

    Onlar, çocuklarımıza niçin

    Osmanlı edebiyatı

    okutamasın?

    Dördüncüsü:

    Okulun en az bir milyon, kaliteli kitap, fotoğraf, harita, belge ihtiva eden

    (içeren)

    çok zengin bir kütüphanesi olacaktır.

    Eton’un yıllık ücretinin 140 bin lira olmasına gelince.

    Bu para azdır. İslâm dünyasında akıl olsa,

    petrolden kazanılan yüz milyarca dolar ile yılda 250 bin lira harcayarak çocuk okutulabilir.

    Bendeniz zaman zaman böyle hayalî senaryolar üretiyorum. Maksadım fikir vermektir.

    Yükseklik devrinde Endülüs’ün medreseleri mektepleri Avrupa’nın en üstün okullarıydı.

    Şu anda ismini hatırlayamadım,

    Ortaçağ papalarından biri Endülüs’teki medreselerden birinde tahsil görmüştür.

    O tarihlerde bazı Avrupa zadegânı, oğullarını Endülüs mekteplerinde okutmak için çırpınıyordu.

    Şahsî görüşümü beyan etmemize izin veriniz:

    Bugünkü resmî ve özel liselerimizle kurtulmamız mümkün değildir. İleride böyle okullar açılacağı ümidiyle müteselli olmaktayım.

    * * *

    ZENGİN MÜSLÜMANLARA:

    İstidatlı, zeki, geleceği parlak, ileride hizmet edebilecek yapıdaki çocuklarınıza

    alternatif lise eğitimi verdirtmek için çalışınız

    , planlı ve programlı olmak şartıyla para harcayınız. Harcayacağınız paralar, uzmanlar tarafından hazırlanmış dört başı mâmur plan ve programlara göre sarf edilmezse boşa gidecek, heba olacaktır.

    Onlara özel Osmanlıca dersleri aldırtınız…

    Onlar mükemmel İngilizce ve Arapça öğrensinler, bu dillerle ileride ilmî makaleler, kültür kitapları yazabilsinler.

    Çocuklarınıza Mecelle’nin ilk yüz maddesini (Kavaid-i külliye) öğretecek ehliyetli bir hoca bulunuz. Evladınız, bu maddeleri ezberlesin. Bu yüz madde tek başına bir hikmet hazinesidir.

    Çocuklarınıza mutlaka bir İslâm sanatını öğrettiriniz. Hat, tezhib, ebru, ağaç oyma, tesbih ve takı, sedefkârlık, yazma (kumaş üzerine tahta kalıplarla desenler basıp, onları boyama) sanatı, arakiyecilik vs.

    Onlara yüksek İslâm ahlâk ve karakterini kazandırmak için kâmil üstadlar bulunuz ve yanlarına veriniz. (Bendeniz böyle biri değilim…)

    Bugünkü devlet liseleriyle, İmam-Hatip okullarıyla, özel okullarla, cemaat mektepleriyle

    bu anlattıklarım olmaz. Gerçekçi olmalıyız ve kendimizi eleştirebilmeliyiz.

    Eğitim konusundaki (bazılarına uçuk gelen) yazılarım, tekliflerim, çare ve çözümlerim dolayısıyla bendenizi elbette tenkit edebilirsiniz. Lâkin tenkitleriniz yapıcı olsun, gerekçeli olsun, gerçekçi olsun.

    Bir de sakın kırıcı olmayınız. Yaşı genç olanlardan tek üstün tarafım, yaşça onlardan büyük olmamdır.

    “Yaşlılarımıza hürmet etmeyen, gençlerimize şefkat beslemeyen bizden değildir”

    hadîs-i şerîf’ini göz önünde tutarak, tenkitler şiddetli olsa da, hürmetkâr ve kibar bir üslûp ile yazınız ve sakın hakaret ve istihza etmeyiniz, alaya almayınız.

    Hakaret ve alay edenin tenkitleri doğru da olsa, baştan kaybetmiş olur.

    İslâm kibarlık, nezaket, mürüvvet, efendilik, âlicenablık dinidir.

    * * *

    BİR HATIRLATMA:

    Fransa Müslümanları orada

    kırk küsur İslâm mektebi açtılar

    ve bunlardan

    “İbn Sina-Avicenna Mektebi”

    kısa bir zaman dilimi içinde ülkenin birinci lisesi oldu…

    Demek ki, kültür ve gayret bir araya gelince böyle hizmetler yapılabiliyormuş…

    Yazmaya lüzum yok, böyle hizmetler sanat kıymeti olmayan cami binaları yapmaya, hoparlörleri avaz avaz bağırtmaya,

    cami avlularındaki paralı WC WC Men Women hizmetleri gibi kolay ve basit değildir.

    Yüksek ilim, irfan, medeniyet, kültür, geniş ufuk ister..

    İslâm ilim, irfan, edeb, hikmet, ahlâk, fazilet, fütüvvet dinidir. Bunlar İslâm mekteplerinde öğretilebilir. Bunlar olmadan hiçbir İslâm toplumu ayakta duramaz, yükselemez, kurtulamaz.

    Her câmi bir İslâm mektebi olmalıdır. Her caminin yanında bir İslâm mektebi bulunmalıdır. İslâm mekteplerinde Kur’an’a, Sünnet’e, Şeriat’a, İslâm ahlâkına uygun etkili eğitim verilmelidir.

    Eğitim etkili olmazsa amaca ulaşılamaz. Eğitim maddesini, konusunu, meselesini ilk plana almaz ve İslâm okulları ve medreseleri açmazsak kurtuluşumuz çıkmaz ayın son çarşambasına kalır.

    Şimdi birtakım adamlar çıkacak ve

    Asr-ı Saadet’te mektep mi vardı diye itiraz edeceklerdir.

    Vardı vardı vardı!

    Resulullah Efendimizin

    (Salat ve selam olsun ona)

    Mescid-i nebevîleri dünyanın en yüksek, en münevver, en feyizli mektebi idi. Onun suffesi dünyanın en güçlü üniversitesi idi.

    Onun talebeleri,

    Ashab-ı kiram

    (radiyallahu anhüm ecmain)

    efendilerimiz, o mekteb-i pür-nûrdan aldıkları feyz ile karada yürüyerek veya hayvanla, denizde küçük gemilerle nice fütuhat yapmış,

    âleme Tevhid inancını yaymıştı..

    07 Mayıs 2015

    Bütçenin Onda Biri Sanata Kültüre, Kitaba Ayrılmalıdır

    Bütçesi müsait olan zengin ve orta halli ailelerin, aylık masraflarının onda birinin ilim, kitap, sanat, kültür konusunda olmasıyla ilgili açıklamadır:

    1. İslâm bir medeniyettir. Bu medeniyet bir ilim, irfan, kitap, sanat, kültür, eğitim medeniyetidir. Mâlî ve sosyal durumu müsait hiçbir Müslüman fert ve aile bunlardan müstağni olamaz, bunlara ilgisiz kalamaz.

    2. Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) “İki günü birbirine eşit olan zarardadır” buyurmuşlardır. Yani Müslümanın her yeni günü; ibadet, hayır hasenat, ilim, bilgi, kültür, iyilik, güzellik bakımından ileride olmalıdır. Bu da, her zaman bedava olmaz. Bazı masraflar yapılması gerekir.

    3. Bütçesi müsait her İslâm evinde, faydalı aydınlatıcı eğitici öğretici kitaplar ve malzeme ihtiva eden (içeren) bir kütüphane bulunmalıdır. Bu kitaplar bedava dağıtılmamaktadır. Bütçeden ayrılacak para ile alınacaktır. Alındıktan sonra tabiî ki okunmaları, anlaşılmaları ve içindeki bilgilerin hayata tatbik edilmesi gerekir.

    4. Müslüman, kültürünü ve görgüsünü artırmak için para verip bilet alarak müzeleri gezecektir.

    5. Bütçesi müsait Müslümanlar, israfa kaçmamak şartıyla evlerini İslâmî sanat eserleri, objeleri ile süslemelidir. Bu iş için de harcama yapılacaktır.

    6. Mesela, malî durumu müsait her ailenin evinin en şerefli yerinde orijinal hatlı, orijinal tezhibli, zarif ve sanatlı çerçeveli bir Hilye-i şerif levhası bulunmalıdır. Cep telefonuna icabında üç bin lira veriyor da bir hilyeye niçin iki bin lira vermesin? (İki bin liraya veya daha ucuza çerçeveli orijinal hatlı, orijinal tezhipli büyük bir Hilye levhası bulanlar onu alsınlar. Bulamazlarsa bendeniz yardımcı olurum. En son çare olarak fakire müracaat etsinler. Hazırlanması bir iki ay sürebilir.)

    7. Zengin Müslümanların, lüks meskenlere, lüks yazlıklara, lüks otomobillere, lüks giyim kuşama, lüks yeme içmeye, lüks konaklamaya çuvalla para verirken, ilim kültür sanata harcama yapmamaları gerçekten korkunç ve dehşetli bir fukaralıktır.

    8. Zengin ve sosyal seviyesi (sözde) yüksek Müslüman tatil yapmak için Bursa’ya gidiyor, lüks bir otele iniyor, lüks yemekler yiyor, gezip tozuyor ama Bursa müzesini ziyaret etmiyor. Bu bir kültürsüzlük ve medeniyetsizlik değil midir?

    9. Yeni yapılan elli bine yakın camiden bence elli veya yüzü, mimarlık sanatı bakamından yüksektir, diğerlerinin sanat boyutu yoktur. Bunun sebebi Müslüman kesimin kültür bakımından geri ve yayan kalmış olmasıdır.

    10. Kültürlü ve medenî insanlar, cep telefonundan önce deftere kaleme kitaba ilme irfana önem verir. Dünyanın nice vasıflı okulunda, öğrencilerin ucuz âdi tükenmez kalemlerle yazması yasaktır. Cep telefonuna kalemden, kağıttan, defter ve kitaptan daha fazla önem veren kimse, dıştan medenî görünse bile gerçekte bedevîdir.

    11. Yüksek kültür sahibi Müslümanlar ilim, irfan, faydalı kitap aşığı ve mübtelâsıdır.

    12. Kültürlü Müslüman Atina’ya giderse, oradaki Benaki müzesini mutlaka gezer. İcabında öğle yemeğini bir sandviçle geçiştirir ama müzeyi gezmeyi ve orada teşhir edilen Anadolu sanat ve medeniyet eserlerini seyr etmeyi asla ihmal etmez.

    13. Bu dediklerin Kur’anda yazılı mı diye soran ve kendilerini akıllı sananlara derim ki: Kur’anda lüks ve israflı meskenlerde oturun, lüks binitlerle gezin, lüks otellerde kalın, lüks giysileriniz olsun diye yazıyor mu?..

    14. İlim, kültür, sanat, faydalı kitaplar silahtır. Bunlar Müslüman fertleri ve toplumları güçlü, üstün, vasıflı yapar.

    15. Bunlara dönük olmak, bütün ağırlığı ve ilgiyi lükse, israfa, aşırı tüketime, konfora, şatafata, şaşaaya, debdebeye vermek Müslümanları çökertir. Çünkü bunlar israftır, günahtır, gurur ve kibir vesilesidir.

    16. Tekrar ediyorum: Maddî durumu, bütçesi müsait olan Müslüman aileler aylık bütçelerinin onda birini faydalı kitaba, faydalı ve meşru sanata, kültüre, medenî faaliyetlere ayırmalıdır.

    Lütfen fikirlerimi kimse çarpıtmasın. Bendeniz fakir, zor geçinen, asgarî ücretle çalışan, sıkıntı çeken aileleri kasd etmiyorum. İmkanı olan, tuzu kuru ailelere hitap ediyorum.

    Cebindeki lüks telefonu üç bin liralık, kalemi ise (o da varsa) bir liralık olan kimseler bu fakiri anlamakta güçlük çekebilir. Anlamaya çalışsınlar… 08 Mayıs 2015

    Merhum Cennetmekân Sultan Abdülhamid

    1. Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesi İslâm düşmanlarının, Masonların, münafıkların, Siyonistlerin, emperyalistlerin, sömürgecilerin, misyonerlerin, küfrün zaferidir.

    2. Sultan Abdülhamid ile birlikte hakikî Hilafet sona ermiştir. Ondan sonraki Halifeler sûrî halifedir.

    3. İttihad ve Terakki Fırkası (Partisi) kesinlikle İslâm’ı temsil etmez.

    4. Selanik’ten Sultanı tahttan indirmeye gelen Hareket Ordusu çoğunluğu Yahudi ve Mason olan gayr-i millî bir orduydu. Nitekim içinde bir de saf kan Selanik Yahudi Lejyonu vardı.

    5. Selanik’te, Hürriyet ilan edilince sarıklı bir hoca ile bir papazın sokakta öpüşmesi, sarıklı kişi için büyük bir gaflet ve şaşkınlıktır.

    6. Sultan Abdülhamid devamlılığı, İttihad ve Terakki kopukluğu ve ârızayı temsil eder.

    7. Sultan Abdülhamid’ten sonra İslâm dünyası başsız kalmıştır.

    8. Sultan Abdülhamid iktidarda kalmış olsaydı, Osmanlı devleti birinci dünya savaşına girmez ve bazı kayıplara uğrasa bile 1918-22’de olduğu gibi tasfiye edilmezdi.

    9. Sultan Abdülhamid iktidarda kalsaydı, Rumeli’nin yarısı Türkiye’de kalırdı.

    10. En kötü ihtimalle Musul, Halep, Suriye’nin Türkmen bölgeleri sınırlarımız içinde kalırdı.

    11. Ege Denizi’ndeki adaların yarısı bizde olurdu.

    12. 1918’e kadar devletin ve ülkenin bütünlüğünü koruyacak tek dahi lider Sultan Abdülhamid idi.

    13. Enverler Talatlar Cemal paşalar ve diğer İttihadçı şürekâ; siyaset, hamiyet ve kiyaset bakamından Sultan Abdülhamid’in tırnağı olamazlar.

    14. Sultan Abdülhamid bi’l-irs ve’l-istihkak Padişah ve Halife idi.

    15. 1945’te Japonya’yı Hiro Hito temsil ettiği gibi, o da Türkiye’yi temsil ediyordu.

    16. Sultan Abdülhamid’in hataları olabilir ama onun hataları, İttihaççıların ve Jön Türklerin sevap gibi gösterilen hıyanet ve cinayetlerinden üstündür.

    17. Sultan Abdülhamid Ehl-i Sünnet itikadına, namazın ikamesine, kadın ve kızların tesettürüne, memleketin terakkisine ve imarına büyük önem vermiştir. Medine’ye şömendöfer-tren hattı yaptırtmıştır.

    18. Sultan Abdülhamid zamanında, başta Galatasaray Sultanisi  (lisesi) olmak üzere bütün okullarda ve liselerdeki Müslüman öğrencilerin beş vakit namazı cemaatle kılmaları mecburî idi. Yine bütün kışlalarda, askerî birliklerde cemaatle namaz kılınırdı.

    19. Sultan Abdülhamid zamanında gazeteler ahlaksız, müstehcen, rezil yayınlar yapamazdı.

    20. Sultan, okullarda karma eğitime izin vermezdi, büluğa ermiş erkek ve kızlar için ayrı mektepler vardı.

    21. Sultan Abdülhamid beş vakit namaz kılan, üç tarikata mensup dindar bir devlet reisiydi.

    22. Sultan Abdülhamid rejimi devam etseydi, Anadolu Rumlarının ve Ermenilerinin varlığı devam ederdi. Tehcir ve mübadele faciaları yaşanmazdı.

    23. Yirminci asrın ilk yarısındaki bütün önemli kişiler Sultan Abdülhamid maarifi tarafından yetiştirilmiştir.

    24. Sultan Abdülhamid’in meziyetleri ve hizmetleri bir kefeye konulsa, öbür kefeye hataları konulsa, birinci kefe ağır basar.

    25. Günümüzde, Türkiye’nin şu hal-i perişanı karşısında hiçbir Müslümanın Sultan Abdülhamid aleyhtarı olmaya hakkı yoktur.

    26. Sultan Abdülhamid siyaseti devam etseydi, Filistin’de Siyonist devlet kurulamazdı.

    27. Sultan Abdülhamid siyaseti devam etseydi, Türkiye Ortadoğu’nun Japonya’sı olurdu.

    Her insan gibi onun da hataları olmuştur ama sevapları hatalarından üstündür. 09.05.2015

    Müslümanlara Göre… Dönmelere Göre…

    Müslümanlara göre:

    İslâm hak dindir, dünyada asayiş, güvenlik, adalet, İslâm nizamıyla olur. Ahirette ebedi saadet ancak İslâm’ladır…

    Dönmelere Göre:

    İslâm hak din değildir, ayak bağıdır, ilerlemeye engeldir. Hak din ve nizam, sahte mesih Sabatay Sevi’nin ve onun çocuklarının dini ve öğretileridir. 

    Müslümanlara göre:

    İslâm şeriatı hak şeriattır, Müslümanlar ve ehl-i zimmet şeriatın gölgesinde rahat ve huzurlu bir hayat sürebilir…

    Dönmelere Göre:

    Şeriat bütün felaketlerin kaynağıdır. 

    Müslümanlara göre:

    İslâm dünyasının birleşmesi, hakkın galebe etmesi için hilafet şarttır. Müslümanların kendisine biat ve itaat ettikleri adil ve raşid bir halife olmazsa İslâm dünyası başıboş kalır, perişan olur, yenik düşer, zillet ve esaret içinde yaşar…

    Dönmelere Göre:

    Hilafet çağdaşlık, Dönmelik, ilerleme, laiklik önündeki en büyük engeldir. Müslümanların raşid bir halifeye biat etmelerine, onun etrafında toplanmalarına engel olunmalıdır. 

    Müslümanlara göre:

    Bütün ehl-i iman tek bir ümmet olmalıdır. Ümmetin teşkilatı olmalıdır. Şura Meclisi olmalıdır. Her konuda organları olmalıdır. Ümmetin üniter bir hiyerarşisi olmalıdır. Bir buçuk milyarlık İslâm dünyası ümmet çatısı altında ve yapısı içinde birleşmelidir…

    Dönmelere Göre:

    Müslümanların tek bir ümmet olması Dönmelik için en büyük felakettir. Müslümanlar

    “Divide et imperia= Böl, parçala ve hükmet”

    prensibine uygun olarak parçalanmalı, bölünmeli, hizipleştirilmeli, birbirleriyle çekiştirilmeli, tepiştirilmeli, tefrika, nifak, şikak, husûmet içinde yaşatılmalıdır. Müslümanların ittihadı ve uhuvveti Dönmeliğin sonu olur. 

    Müslümanlara göre:

    Tesettür: İslâm kadınlarının ve kızlarının haysiyetlerini korumak için tesettür zaruridir, şarttır, lazımdır. Tesettür kadınlara hürriyet, haysiyet, iffet, şeref, fazilet kazandırır. Tesettürün Kuran’a, Sünnete, Şeriata uygun olması gerekir…

    Dönmelere Göre:

    Müslümanları içten yıkmak için tesettürü kaldırmak, talebe kızları açmak gerekir. Müslüman nüfusun yarısını kadınlar oluşturmaktadır. Kadınları, kızları bozulursa Müslümanlar toptan bozulur, kesinlikle ıslah ve iflah olmazlar. İslâm kadınlarının ve kızlarının tesettüre girmesi önlenemezse onların şeytani Avrupa tesettürüne yönlendirilmesi gerekir… 

    Müslümanlara Göre:

    Eğitim İslâmi olmalıdır. İslâm medreseleri ve mektepleri açılmalıdır. Bunlarda Kur’an’a, Sünnet’ e, Şeriat’a, İslâm ahlakına, İslâm kültürüne, İslâm medeniyetine uygun eğitim verilmelidir. İslâm mekteplerinde bütün Müslüman talebelerin, istisnasız, vakit namazlarını okul camiinde, okul imamının ardında cemaatle kılmaları gerekir..

    Dönmelere Göre:

    İslâm medrese ve mekteplerinin açılması, eğitimin İslâmileştirilmesi Dönmeliğin sonu olur. Müslüman çoğunluğun sersemletilmesi, şaşkınlaştırılması, yabancılaştırılması, cahil bırakılması için eğitimin İslâm’a karşı olması lazımdır. Bu konuda derin Dönme güçleri hiçbir ödün veremez. 10 Mayıs 2015

    İyi İnsan Mübârektir

    Önce iyi Müslüman olacaksın, sonra doktor, mühendis, iktisatçı, veteriner olabilirsin.

    İyi Müslüman olmadan Karun kadar zengin de olsan, Profesörlerin Profesörü de olsan, herhangi bir mesleğin en yüksek rütbesini da kazansan kıymeti olmaz.

    İyi Müslüman iyi insan demektir, iyi vatandaş demektir.

    İşin başı iyi, güçlü, vasıflı, üstün Müslümanlıktır.

    İyi Müslümanın itikadı sağlamdır… O, beş vakit namazı şöyle böyle kılmaz, dosdoğru kılar…

    İyi Müslüman yüksek ahlak ve karaktere sahiptir. O yalan söylemez, iftira etmez, sözünden dönmez, emanetlere hıyanet etmez. Kendisine düşmanları bile güvenir. O haksızlık ve zulmetmez.

    İyi Müslüman, insanların kurdu değil, meleğidir.

    İyi bir Müslümanın komşusu olmak ne büyük bir saadettir.

    Onun elinden ve dilinden insanlar güvende olur.

    Din kardeşi veya komşusu açken onun tok sabahladığını göremezsin.

    İyi Müslüman farz namazları açıkta kılar ama nafile namazları kimseye göstermez.

    O gece namazına kalkınca ilk işi perdeleri sıkıca kapatmak olur.

    İyi Müslümanın evinde nadide bir yemek pişirilsin veya tatlı hazırlansın da, tadımlık olarak bile olsa komşusuna göndermesin, olur mu böyle şey?

    İyi Müslüman kötülüğü iyilikle savar, böylelikle düşmanlarını dost eder.

    İyi Müslüman zekât verir, onun ötesinde sadaka verir. Sadaka verirken, sağ elinin verdiğini sol eli görmez.

    İyi Müslüman mütevazıdır, onda gururun, kibrin, tafranın zerresini göremezsin.

    O ne merhametli bir insandır. Merhamet ettiği için ona da merhamet edilir. O bunu çok iyi bilir.

    İyi Müslüman zevk için avcılık yapmaz, balık tutmaz.

    Onun başta ekmek olmak üzere nimetlere olan hürmetini görsen aklın durur. Bir ekmek kırıntısı, tek pirinç israf etmez.

    Bendeniz tenha bir yere çekilmiş iyi bir Müslüman gördüm, ağlıyordu. Kendi haline, Müslümanların haline, memleketin ve insanlığın haline ağlıyordu muhakkak.

    İyi Müslümana sen iyisin denilince utanır, kızarır ve estağfurullah der.

    İyi Müslümana baktım, vücudundan, bilhassa çehresinden etrafa taşan nuranî bir hâle gördüm.

    İyi Müslüman ihlas heykelidir… Mürüvvet mâdenidir… Hikmet hazinesidir… Gözlerine dikkatle bak onun, hüzünlü bir saadet göreceksin.

    Endişelidir o, havf ve reca arasındadır. Hüsn-i hâtime korkusuyla titrer yüreciği.

    İyi Müslüman gören ondan dua istesin. İnşallah müstecab olur duaları.

    İyi Müslüman, iyi insan, iyi vatandaş… Üstteki el… Mübarek insan… 11 Mayıs 2015

    Laik Solcular Nal Toplamaya Mahkûmdur

    Türkiye’de hiçbir zaman ve devirde laiklik olmamıştır. Laiklik denen şey laikçiliktir, din düşmanlığıdır, temel insan haklarının çiğnenmesidir, egemen azınlığın çoğunluğu ezmesidir, vesayet sistemidir, bir tür faşizmdir. Müslüman çoğunluk elbette böyle bir laikçiliği benimsemeyecekti, nitekim benimsemedi, reddetti.

    Farz edelim, laikçilik yok, laiklik var. İslâm dini ve gerçek Müslüman bunu da kabul etmez, benimsemez.
    Batıda bir açıdan doğru olan laiklik İslâm dünyasında doğru olmaz, meşru olmaz, haklı ve makul olmaz.
    Laiklik bir insan hakları değeri midir? Kesinlikle değildir. Bana, laikliği bir hak ve vazife olarak gösteren tek insan hakları beyannamesi, sözleşmesi gösteremezsiniz.

    Laiklik mi önce gelir, din hürriyeti mi? Elbette din hürriyeti önde gelir, çünkü bu hürriyet temel insan haklarının ve hürriyetlerinin vaz geçilmez ana maddesidir.

    Müslümanların din, inanç, inandığı gibi yaşamak, çocuklarını dindar yetiştirmek haklarını ve hürriyetlerini inkâr eden, ezen, çiğneyen, yok eden veya kısıtlayan bir laiklik meşru mudur, hak mıdır, âdil midir? Kesinlikle değildir.

    Şu yapılanlara bakınız:

    Laiklik adına ulema ve fukaha yetiştiren İslâm medreseleri kapatılmıştır.

    Laiklik adına din eğitimi yasaklanmıştır.

    Laiklik adına tasavvuf tekkeleri ve tarikatları kapatılmıştır.

    Fes, sarık, arakiye giymek yasaklanmış, şapka giyilmesi mecburi kılınmış, bunu tenkit edenlerin bazısı asılmıştır.

    Laiklik adına ordudaki camiler kapatılmış, din ve moral subayları kadro dışı bırakılmıştır.

    Laiklik adına Ezan-ı Muhammedî okumak yasaklanmış, okuyanlara cani muamelesi yapılmıştır.

    Laiklik adına, Fatih’in vakfiyesindeki lânet şartına aldırılmadan Ayasofya camilikten çıkartılmış, müze yapılmıştır.

    Laiklik adına Ceza Kanununun 163’üncü maddesi ile Müslümanlar ağır ceza mahkemelerinde yargılanıp ağır hapis cezalarına çarptırılmıştır.

    Laiklik adına din eğitimi yasaklanmıştır.

    Laiklik adına millî alfabe yasaklanmış, yerine zorla devlet terörüyle Latin yazısı ikame edilmiştir.

    Laiklik adına İslâm’a ve Müslümanlara hakaret edilmiş, ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi muamelesi yapılmıştır.

    Laiklik adına on binden fazla tarihî cami ve mescit, medrese ve tekke, diğer vakıf eserleri satılmış, yıkılmış, kiraya verilmiş, talan edilmiştir.

    Laiklik adına bütün eski İslâm kabristanları düzlenmiş, yahut üzerlerine bina yapılmıştır.

    Laiklik adına çoğunluğa kan kusturulmuştur. 

    Türkiye’deki solcu akımlar laik kaldıkları, çoğunluğun temel hak ve hürriyetlerini kabul etmedikleri müddetçe başarısızlığa, müzmin muhalif olmaya mahkûmdur.

    Solcular başarılı olmak istiyorlarsa, boş ve kof edebiyatı bırakıp aşağıda sayacağım işleri yapmak zorundadır:

    1. Ayasofya’nın tekrar cami yapılmasına öncülük etmek.

    2. Tarikat tekke ve zaviyelerinin açılmasını istemek ve bunu vaat etmek.

    3. Erkekler ve kadınlar için yüzde yüz kıyafet, serpuş ve tesettür hürriyetinden yana olmak.

    4. İslâm medreselerinin açılmasını sağlamak.

    5. İslâm vakıflarının devletten ayrılmasını sağlamak.

    6. Hilafetin yeniden kurulmasını istemek ve o yolda çalışmak.

    7. İngiltere’de olduğu gibi Şeriat mahkemeleri açılmasından yana olmak.

    8. Millî kimlik ve millî kültür için çalışmak.

    9. Yakın tarihteki bütün kopuklukları ve arızaları inkâr edip tarihî devamlılığa geçilmesini istemek ve bu konuda neler yapılması gerekiyorsa onları yapmak. 

    10. Son 90 yıl içinde İslâm’a ve Müslümanlara yapılan zulümler konusunda itiraf-ı  zünubta bulunmak ve gerekirse tazminat ödemek.

    11. İslâm, İman, Kur’an, Şeriat uğrunda şehid edilen, suikasta kurban     giden, zindanlarda yatan ulema, fukaha, ziyalılar, dindarlardan özür dilemek ve onları aklamak, onların itibarlarını iade etmek.

    12. İngiltere’de olduğu gibi din ile devleti barışık ve uyumlu hale getirmek.

    13. Bunları ve saymadığım diğer şartları yerine getirmezler, din düşmanlığında ve laiklikte direnirlerse nal toplamaya devam edeceklerdir.

    Sen ateistlik yap, İslâm’a ve Ümmete düşmanlık et, yaratılış teorisini değil, darvinizmi benimse ve sonra bu Müslüman memlekette iktidar olmayı hayal et. Bunlarda hiç akıl, vicdan ve iz’an yok mudur?

    Solculuk sosyal adalet, isçilerin haklarını savunmak, sömürüyü önlemek ise bunların laiklikle, dinsizlikle, ateizmle, Darvinizmle, Kemalizmle ne alakası vardır? 12 Mayıs 2015

    Risale-i Nur ve Siyaset

    Risale-i Nurun iman ve Kur’an hizmetleri siyaset üstü tutulmalıdır. Siyaset kirlidir, kirletir ve hizmetlere zarar verir.

    Nurcu partizanlık ve militanlık yapamaz.

    Bediüzzaman siyasî faaliyet yapmamıştır.

    O, euzü billahi mineşşeytan vessiyase demiştir.

    Nurcular, her uyanık ve şuurlu Müslüman gibi, agresif ve militan din düşmanı partilere tabiatıyla oy vermez.

    Hiçbir Nurcu, din hürriyeti veren bir parti de olsa,  Kur’an’ı Sünnet’i Şeriat’ı ana program olarak kabul etmeyen siyasî bir teşekkülü canı gönülden severek, benimseyerek, tasvib ederek desteklemez, kerhen destekler.

    Nurcu İslâm hikmetinin ve hukukunun “Ehven-i  Şerreyn tercih olunur” prensibine göre oy kullanır. 

    Risale-i Nur, İman İslâm Kur’an hizmeti olduğu için bütün Ümmeti ilgilendirir.

    Bediüzzaman ve Risale-i Nurlar kimsenin tekelinde değildir. Bediüzzaman’ın ahlakını anlatan şu menkabe gayet önemlidir: Emirdağ müftüsünün kendisi aleyhinde konuştuğunu söyleyen bir talebesini Bediüzzaman, sen benim ile bir kardeşimin arasını açmak istiyorsun diyerek kovmuştur.

    Bediüzzaman şu zevatın hocaları ve üstadları olduğunu bizzat beyan etmiştir: Abdülkadir Geylanî… İmam Rabbanî…  İmam Gazalî…  Mevlana Celalüddin Rumî… Gümüşhanevî Ahmed Ziyaüddin…

    Risale-i Nur iman ve Kur’an hizmetleri bir bütündür, asla bölünemez, parçalanamaz.

    Hiçbir Nurcunun,  diğer has ve gerçek Nurcuları ötekileştirmeye hakkı yoktur.

    Bediüzzamanın meslekine, meşrebine, Risale-i Nurların temel prensiplerine aykırı işler yapanlar, sözler söyleyenler gerçek Nurcu değildir.

    Risale-i Nurun iman ve Kur’an hizmetleri para üzerine kurulu değildir, parasız hizmetlerdir; Nurculukta Müslümanlardan aşırı şekilde hesapsız kitapsız para toplamak yok, holdingleşmek yoktur.

    Nurcu camia içinde hizip, fırka, şube, parça kavgaları, çekişmeleri, rekabeti olamaz; nurculuğun esası ittihad, uhuvvet, vifak ve tesanüttür.

    Zamanımızda üç ibrahimî hak din vardır, bunların bağlıları ehl-i Cennet ve ehl-i necattır diyen kimse gerçek Nurcu olamaz. Kur’an Allah katında tek makbul, geçerli, hak dinin İslâm olduğunu kesin şekilde beyan ediyor, buna karşı çıkan kimse bırakın Nurcu olmak, Müslüman bile değildir.

    Nurculuğun birinci hizmet konusu imanı korumak ve kurtarmaktır.

    Nurcu âdil bir Müslümandır, doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde adaletsizlik yapmaz.

    Nurcu makyavelist değildir, amaca ulaşmak için Kur’an’a Sünnet’e Şeriat’a İslâm ahlakına aykırı vasıtaları ve yolları kullanmaz.

    Nurcu, fasık-ı mütecahir olmayan Müslümanların gıybetini yapmaz, dilini gıybetten korur.

    Nurcu taqiyye ve kitman yaparak din kardeşlerini aldatmaz.

    Nurcu faziletli Müslümandır, onun faziletlerini düşmanları bile kabul, tasdik ve teslim eder.

    Nurcu beş vakit namazı dosdoğru kılar. Başı açık namaz kılmaz. Namaz tesbihatına büyük önem verir.

    Nurcu, diğer nurcuların ve umum Müslümanların kurdu değil, meleğidir. Onları sever, onlara acır, onlara yardımcı olur, onları kardeş bilir.

    Nurcu, ruhbanları erbab haline getirmez. Nurculukta esas Risale-i 

    Nurlarla iman ve Kur’an hizmetleri yapmaktır, Bediüzzamanın şahsı ve onu övmek değildir.

    Bediüzzaman, Risale-i Nurlar, İman ve Kur’an hizmetleri her hâl ü kârda siyasetin, particiliğin, politika entrikalarının dışında tutulmalıdır. 13 Mayıs 2015

    Gerçek ve Normal Müslüman

    İslâm temsilciliğine ve bayraktarlığına soyunan fâsık-ı mütecâhir kötü Müslümanların, yarı Müslümanların, karpuz gibi dışı yeşil içi kızıl birtakım münafıkların, benliklerinin ve şeytanın esiri kölelerin; İslâm’a ve Ümmete verdiği zararı, yaptığı tahribatı azılı ve saldırgan kâfirler, dış düşmanlar veremiyor.  

    Bunlar yüzünden darbe üstüne darbe yiyoruz.

    İslâm’ı temsil edecek, İslâm’ın bayrağını taşıyacak, İslâmi hizmetler yapacak kimselerin; bu işlere ehliyeti ve liyakati olması, birtakım hasletlere sahip bulunması gerekir.

    Veli olmasına hacet yok, her normal ve gerçek Müslüman asla yalan söylemez… Asla Müslümanları ve insanları aldatmaz… Asla iftira etmez…  Asla ve asla haram yemez… 

    Gerçek ve normal Müslümanın (Bu iki sıfata, gerçek ve normal,  dikkat buyurunuz) arada bir ayağı kayar, büyük bir günah işleyebilir ama yalan, iftira, haram yeme konusunda ayağının kayma tercihi ve şansı asla yoktur.

    Gerçek ve normal Müslüman gıybet etmez.

    Her türlü emanete asla hıyanet etmez.

    Gerçek ve normal Müslümanın, insanlık hali,  ufak tefek lüksleri, arada bir (olmasa daha iyidir ya) israfları olabilir ama o mütemadiyen (devamlı olarak) Nemrud gibi, Firavun gibi lükse ve israfa batmaz.

    Kul günahsız ve hatasız olmaz… Herkes bazı evliyaullah gibi mahfuz=korunmuş değildir. Normal ve gerçek Müslüman günah işleyip hatâ edince tevbe eder, pişman olur, Allahtan bağışlanma diler.

    Yüksek dereceli Müslümanlarda olduğu kadar olmasa bile, her normal ve gerçek Müslümanda mürüvvet olur. Cahil bile olsa, okumamış da olsa, günahkâr da olsa yine mürüvvetlidir o.

    Gerçek ve normal bir Müslüman kul hakkından korkar da korkar.  O çok iyi bilir ki, Allah kendi hukukunu affeder ama kul hukukunu affetmez. 

    Gerçek ve normal Müslüman merhametlidir, onun acıma duygusu öfkesinden kuvvetlidir.

    O bazen cahillik yapabilir ama asla hıyanet etmez.

    Normal ve gerçek Müslüman olacak da, ihalelere fesat karıştıracak. Olmaz böyle bir şey!  Nehirler aşağıdan yukarıya akabilir, göğün rengi fıstıkî yeşil olabilir, çocuğun yaşı babasından büyük olabilir ama normal ve gerçek Müslüman böyle katakulliler yapamaz.

    Allah, normal Müslümanın rızkını daraltabilir ve o geçim sıkıntısı çekebilir ama asla asla asla haram yemez, gayr-i meşru kazançlar ve rantlar elde etmez. Evet, bu anlattıklarım normal ve gerçek Müslümanlarla ilgilidir. Velilerden, havassü’l-havastan, yüksek manevi makamlara yükselmiş olanlardan bahsetmiyorum. 14 Mayıs 2015

    İslâm’ın Temsilcileri ve Bayraktarları

    İslâmı yaşa(ya)mayan bir Müslüman kendi halinde olur ve kalırsa ona bir şey demem ama böyle bir kimse İslâm’ın temsilciliğine ve bayraktarlığına soyunursa onu çok kınarım ve alarm zillerini çaldırırım.

    Câhil Müslüman olabilir ama câhil Müslümandan İslâm temsilcisi ve bayraktarı olamaz.

    Günahlar, onları helal kabul etmedikçe Müslümanı dinden çıkartmaz ama açıkça, açıkta, küstahça günah işleyenden İslâm temsilcisi ve bayraktarı olmaz.

    İslâm temsilcileri ve bayraktarları, İslâm ordusunun başkumandanı, kurmayları, beyni ve kolu durumundadır.

    Onların birtakım hasletlere, faziletlere, üstünlüklere, meziyetlere sahip olmaları gerekir. Bunların bazısını sayıyorum:

    1. İslâm’ı doğru bilecek. Akaid, fıkıh ve ahlak ilmi okumuş olacak.

    2. İslâmı hayatına tatbik edecek, uygulayacak.

    3. Söylemeye hacet bile yok, fâsık-ı mütecâhir olmayacak.

    4. Müstakim (doğru ve dürüst) bir Müslüman olacak.

    5. Âdil, insaflı, iffetli, şeci’, emîn olacak.

    6.Ahlakı ve karakteri yüksek olacak.

    7. Ya bizzat icazetli olacak, yahut icazetli birinden hilafet ve yetki almış olacak.

    8. Karizmatik bir şahsiyeti olacak.

    9. İslâmî hizmetleri, İslâm temsilciliğini ve bayraktarlığını ücret mukabilinde yapmayacak, hasbeten lillah (Allah için ihlâsla) yapacak.

    10. Allah ile ezelde yapmış olduğu ahd ü misakın şuurunda olacak.

    11. Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) ihlaslı mücahid askeri olacak.

    12. Müslümanlardan ganimet toplamayacak.

    13. Onun hasletlerini, faziletlerini, emin olduğunu, adaletini ve insafını düşmanları bile kabul, tasdik ve teslim edecekler.

    14. İslâm temsilciliği ve bayraktarlığı hizmetini zenginleşmeye, ün kazanmaya, alkış toplamaya alet etmeyecek.

    15. Temsilcilik ve bayraktarlık vazifesini ateşten bir gömlek bilecek.

    16. Sahih bir itikattan sonra beş vakit namaza çok önem verecek.

    17. Farz namazları cemaat ile kılacak.

    18. Mütevazı bir hayat sürecek, lüks ve israftan uzak duracak.

    19. Mâruf ile emr ve münkerden nehy edecek.

    Müslümanlar için büyük felaket ve afetlerden biri, ehil ve layık olmayan birtakım kimselerin İslâm temsilciliğine ve bayraktarlığına soyunmuş olmalarıdır.

    Ehliyetsiz ve liyakatsiz mümessiller ve alemdarlar ordunun yenilmesine, savaşın kaybedilmesine, Müslümanların zillete düşmesine yol açar.

    İslâmî hizmetler, temsilcilikler, bayraktarlıklar ticarete, bezirganlığa, din sömürüsüne, enaniyete, nefs-i emmareye, dünya hırslarına, riyaset şehvetine alet edilirse Müslümanların ufukları kararır, başlarına bir sürü bela ve kaza gelir.Bu konuyu Ehl-i İmanın ve İslâm’ın dikkat nazarlarına sunuyorum.

    (İslâmın ehliyetli ve liyakatli has ve gerçek hizmetkarlarının, temsilcilerinin, bayraktarlarının ellerinden öper, onlara en samimî selam ve hürmetlerimi sunarım.) 15 Mayıs 2015

    Ayasofya’yı Hangi Güç ve İrade Açtırmıyor?

    Meclis’in duvarında Başkanlık kürsüsünün üstünde “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” yazılı büyük bir levha var.

    Türkiye’de sözde demokrasi var. Sözde din, vicdan, inanç hürriyeti var. Temel insan hakları var. Hukukun üstünlüğü prensibi var. Bunların hepsi sözde var.

    Yıllardan beri yeni kiliseler ve sinagoglar yapılıyor veya eskileri restore ediliyor.

    Gayr-i Müslimlerin eskiden ellerinden alınmış birtakım vakıfları onlara iade ediliyor.

    Lakin lakin lakin! Ayasofya hâlâ müze olarak tutuluyor? Niçin niçin niçin?

    Ayasofya’nın müze olması hukuka uygun mudur? Kesinlikle uygun değildir. Çünkü vakıf hukukuna göre Ayasofya cami yapılmıştır ve İstanbul Müslümanların elinde kaldığı müddetçe cami olarak kalması gerekir. İstanbul elimizden giderse o zaman müze veya kilise yapılabilir. Yoksa İstanbul elimizden gitmiş mi?

    İznik’teki Ayasofya binası cami olarak ibadete açılıyor ama İstanbul’daki büyük Ayasofya açılamıyor?

    Ayasofya’nın, İstanbul’u ve Ayasofya’yı alan Fatih Sultan Mehmet Han’ın vasiyetine ve vakfiyesine göre tekrar cami yapılmasını hangi irade engelliyor?

    Fatih vasiyetnamesine yazmış: Benim bu camimi camilikten çıkartacakların üzerine Allah’ın laneti olsun demiş. Bu lanet, o ulu mabet kapatıldığından beri Türkiye’nin üzerinde kara bir bulut gibi duruyor.

    Millet istiyor, devlet bu arada kilise ve sinagog bile yaptırıyor ama Ayasofya bir türlü açılamıyor.

    Tarihin beynine saplanmış çengelli sorular var: Niçin açılamıyor?

    Hangi irade açılmasını önlüyor?

    On milyonlarca Müslümanın, açılmasını istemesine rağmen bu konu niçin gündemde yok?

    Ateistler, Farmasonlar, Marksistler, dinsizler için lanetin önemi yok ama Müslümanlar bu konu üzerinde niçin gereği gibi durmuyor düşünmüyor?

    On milyonlarca Müslümanın Ayasofya meselesinde niçin yeterli ağırlığı ve etkisi yoktur?

    Ayasofya’yı açamayan Müslüman politikacılar kimden korkuyorlar?

    M. Kemal Paşa’dan mı? O 1939’de öldü, dünyasını değiştirdi, artık bir şey yapamaz ki…

    Ayasofya müze yapıldığında itiraz eden, protesto eden çıksaydı, İstiklal Mahkemeleri kurulur ve protesto edenler idam edilirdi. Şimdi memlekette öyle bir hava ve rejim yok.

    ABD’den mi, AB’den mi, Papa’dan mı, Masonlardan mı, egemen azınlıklardan mı korkuyorlar?

    Müslümanların önce ve sonra Allah’tan korkmaları gerekmez mi?

    Ayasofya’yı müze olarak büyük sayıda turist geziyormuş. Cami yapılsa yine gezebilirler. Şu anda Sultanahmet camiini gezen turist sayısı Ayasofya’yı gezenden daha fazladır.

    Doğrusu merak ediyorum: Ayasofya niçin açılmıyor? Bunu kim açtırmıyor? Kim açmıyor? Niçin niçin niçin? 16 Mayıs 2015

    Harcanmaya Aday Müslüman Gençlere

    Aklı başında, temiz vicdanlı, oldukça ahlaklı; itlik, serserilik, adilik yapmayan Müslüman gence hayatî bir soru yöneltiyorum:  Kendini yetiştirmek konusunda iyi ve doğru bir yolda mısın, yoksa plansız, programsız, şaşkın vaziyette misin?

    İnançlı, dindar, temiz bir genç olduğun için yukarıdaki paragrafta zikrettiğim iki şıkta da sana iyi derim, kesinlikle kötülemem. Lakin iki şık arasında büyük bir uçurum olduğunu da kabul etmek gerekir. 

    Sorularım devam edecek: 

    1. Ya normal lisede yahut İmam Hatip lisesinde veya bir meslek lisesinde okuyorsundur. Acaba doğru dürüst lise tahsili ve kültürü elde edebiliyor musun? İngiltere’nin, Kanada’nın, Fransa ve Almanya’nın, İsviçre’nin, Avusturya’nın, İsveç’in, Japonya’nın, Tayvan’ın liselerinde olduğu gibi güçlü bir anadil, onun yanında iki yabancı dil, edebiyat, tarih, felsefe(psikoloji, mantık, ahlak, metafizik, estetik), iktisadi ve beşeri coğrafya, sanat tarihi kültürü edinebiliyor musun?

    2. Liseler bilgi ve kültürün yanında ahlak ve karakter kazandıran kurumlardır. Sen okuduğun okulda İslâm’a, ülkenin milli kimlik ve kültürüne uygun güçlü bir ahlak ve karakter terbiyesi alabiliyor musun? 

    3. Bir takım derin güçler buluğ çağını geçmiş erkek ve kız öğrencileri birlikte karma eğitimle okutmakta büyük ısrar gösteriyorlar. Bu ise eğitime, okuldaki ahlaka zarar veriyor. İslâm dini ve ahlakı ergenlik yaşına gelmiş kız ve erkek çocukların birlikte okutulmasını kabul etmiyor, doğru olan da budur. Dünyanın en güçlü lisesi, İngiltere’nin Eton Koleji’nde(Kuruluşu 1440) kız öğrenci yok. Bizde bir takım Kemalistler, ateistler, Dönmeler bu konuda niçin ısrar ediyorlar? 

    4. 1928’de Türkiye’de büyük bir kopukluk oldu. Faşist rejim alfabe konusunda büyük bir değişim, dehşetli bir devrim yaptı, ağır bir yasak koydu. Türkçe 1000 yıldan uzun bir müddet zarfında İslâm-Kur’an alfabesiyle yazılmıştı, buna yasak getirildi. Latin-Frenk harfleri mecbur kılındı. O tarihte okumuş olan herkes Osmanlıca biliyordu. Aradan 82 sene geçti. O nesiller vefat ettiler, yeni nesiller 1000 yıllık yazıyı bilmiyorlar. Sen, milli kimlik ve kültüre bağlı bir Müslüman olarak bu durumu normal görüyor musun? Devlet, korkunç kopukluğu telafi etmek için Milli Eğitim Bakanlığı vasıtasıyla Osmanlıca kursları açtı. Onlara kaydolup milli ve İslâmi yazımızı öğrendin mi, yoksa bana ne mi diyorsun? 

    Kısaca başka sorularım da var: Kendini yetiştirmek, vasıflı bir insan olmak istiyor musun? Bu konuda bir plan ve programın var mı? Kendini yetiştirmezsen harcanacağının farkında mısın? Doktor veya mühendis olacaksın diyelim. Kemal=olgunluk ve vasıf olmadıktan sonra doktorluğun ve mühendisliğin bir kıymeti olmayacağının farkında mısın?  

    Müslüman gençlerin yetiştirilmeleri konusunda şimdiye kadar hayli yazı kaleme aldım. Arzu edersen bunları internette bulur okuyabilirsin. Selam ve hürmetlerimle… 17 Mayıs 2015

    Diyanet’in Lüks ve Pahalı Makam Otomobili

    Diyanet İşleri Başkanlığı genel müdürlük seviyesinde bir devlet kurumudur.

    Türkiye Cumhuriyeti’nin iki başkanlığı vardır: Biri Genelkurmay Başkanlığı, ötekisi Diyanet İşleri Başkanlığı.

    Laik bir Cumhuriyetin böyle bir din başkanlığı olabilir mi? Avrupa’da anayasasında laik olduğu yazılan (benim bildiğim) iki cumhuriyet vardır. Biri Fransa diğeri, Portekiz… Onlarda böyle resmî bir din başkanlığı yok.

    Bu başkanlığa sahip rejim kesinlikle gerçek bir lâik sistem değildir.

    Devletlerle dinler arasındaki ilişkiler açısından tarih boyunca üç sistem olagelmiştir:

    1. Din devleti sistemi. Bunda din ve devlet özdeştir. Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu gibi… Osmanlılar

    “Din-ü Devlet”

    derler idi. Bu sistemde din ve devlet uyum içindedir. Devlet dine hizmet etmekle yükümlüdür.

    2. Devlet Dini Sistemi: Bunda devletin bir dini vardır. Sistem ikiye ayrılır: (a) Devlet ile dinin uyumlu olduğu devlet dini sistemi… (b) Devlet ile dinin uyumlu olmadığı, devletin dine baskı yaptığı sistem…

    3. Laik Sistem: Bunda din ile devlet ayrıdır. Din devleti idare etmez, devlet de dine karışmaz.

    Türkiye’de 100 bine yakın cami vardır. Bunlar devletin malıdır. 100 bin kadar müftü, imam, müezzin, vaiz vardır. Bunlar devlet memurudur ve bütçeden maaş alırlar.

    Devlet bütün okullarda din dersini mecburi tutmuştur. Bu dersleri devlet memuru olan, devlet bütçesinden maaş alan din dersi öğretmenleri verir. Gerçi bu dersler dine uygun dersler değildir.

    Din dersleri kitaplarının birinci sayfasında kalpaklı bir paşa resmi vardır.

    Onun karşısındaki sayfada

    Gençliğe Beyanname

    başlıklı dinle ilgisi olmayan bir metin yer alır. Bu dersler bir aldatmacadır ama yine de laikliğe uygun değildir.

    Türkiye halkının ezici çoğunluğu Ehl-i Sünnet Müslümanıdır.

    Azınlıkta kalan diğer dinlerin teşkilatlanma hürriyeti vardır, Müslümanların yoktur. Ülkemizdeki Rum-Ortodoks, Ermeni-Gregoryen, Süryani Hristiyanların patrikleri, kilise reisleri; Yahudilerin baş hahamları bulunmaktadır. Devlet bunların seçimine karışmaz, devletten bağımsız olarak o kiliseler ve cemaatler seçer. Müslümanların böyle bir hakkı yoktur. Devlet canının istediğini Diyanet başkanı yapar. Canı isteyince azleder.

    İşte böyle

    sözde laik rejimin Diyanet İşleri Başkanına, başkanlığın isteği üzerine maddi değeri 1 milyon liranın üzerinde olan lüks bir Mercedes makam aracı tahsis edilmişti.

    Gazeteler bunu yazdılar, tenkit ettiler, başkanlık önce 1 milyon lira değil 300 küsur bin lira dedi.

    Sonra belgeler bulundu ki gerçekten 1 milyon liraymış.

    Diyanet başkanı müşkül durumda kalınca arabayı iade etti. Lâkin dosya kapanmadı.

    Devletin başındaki zat buna kızdı

    ve

    haberim olsaydı otomobili iade ettirtmezdim. Öyle bir araba o makama layıktır

    dedi.

    Bendeniz lüks ve israflı otomobil Diyanet İşleri Başkanına layık mıdır değil midir tartışmasına katılmaksızın ortaya bazı sorular atmak istiyorum:

    Birinci Soru:

    Böyle lüks, pahalı, israflı, tantanalı, debdebeli, şaşaalı, ihtişamlı bir araba İslâm’a Kur’an’a Sünnet’ e, İslâm ahlakına, İslâm bilgeliğine uygun mudur?

    İkinci Soru:

    Böyle lüks bir arabayı yapılan haklı tenkitler karşısında iade etmesi Diyanet İşleri Başkanı açısından bir fazilet midir değil midir?

    Bu soruların cevaplarını bendeniz vermeyeceğim. Okuyucularımın vicdanlarına havale ediyorum. 18 Mayıs 2015

    Kurtuluş ve Islah Kapısı Şeriata Uygun Tasavvuftur

    Türkiye’nin İslami bakımdan kurtuluşu konusunda birçok kapılar ya kapanmıştır yahut şu anda erişilmez ve ulaşılmaz durumdadır. Halkın ıslahı konusunda bendeniz tek çareyi şeriata uygun tasavvufta ve tarikatlarda görmekteyim. Açık ve seçik olması için maddeler halinde yazıyorum: 

    1. Halen kanunen kapalı ve yasak olan tarikatlara, bir takım şartlar altında tam bir hürriyet verilecektir. 

    2. Tarikatların hepsi Şeriat’a ve ehl-i sünnet İslamlığına uygun ve bağlı olacaktır. 

    3. Her tarikatın başında ehliyetli, liyakatli, icazetli, muttaki, fakih gerçek bir şeyh bulunacaktır. 

    4. Tarikat şeyhinin şer’î ilimlerde icazeti olacak, tabakât-ı fukahanın en az fetva makamında bulunacaktır. 

    5. Tekke, dergâh ve zaviyelerde ezan okunup namaz kılınacaktır.

    6. Bütün tarikatlar ve tasavvufi faaliyetler Meclis-i Meşayih denilen kurumu tarafından sıkı şekilde denetlenecektir. 

    7. Bu Meclis-i Meşayihin, Kemalist devlete bağlı Diyanet İşleri Başkanlığıyla hiçbir ilgisi ve organik bağı olmayacaktır.

    8. Bir örnek vermek gerekirse Meclisi Meşayih ve tarikatlar merhum büyük Şeyh Gümüşhanevî Ahmed Ziyaüddin hazretlerinin ahlakıyla ahlaklı, Şeriata sımsıkı bağlı, son derece muttaki, faziletli, abid, zahid olacaktır. 

    9. Şeriatsız, namazsız, ehl-i sünnetsiz, kadın erkek karışık dönen sözde Mevlevilere izin verilmeyecektir. Şeriata uyan, Hz. Mevlana’nın yolundan giden, onun ahlakıyla ahlaklı bulunan gerçek Mevlevilere izin verilecektir. 

    10. Hiç bir tarikat ticaret yapamayacak, holdingleşemeyecek, makbuzla toplanan küçük aidatlar dışında mensuplarını yolamayacaktır. 

    11. Bütün tarikatler bilgili, uyanık, şuurlu, ahlaklı, faziletli, doğru ve dürüst, kâmil ve salih Müslümanlar yetiştirmek için birer mekteb-i ilm ü irfan u edeb olarak faaliyet gösterecektir. 

    12. Meclis-i Meşayih ve tarikatlar ehli sünnet akaidini yaymaya çalışacaktır. 

    13. Hem mensuplarına hem Müslümanlara namazı emredeceklerdir. 

    14. Ümmet birliğini kuracaklardır. 

    15. Bu ümmetin başına raşid, adil, kâmil, muktedir, işleri istişare ile gören yüksek bir zatı İmam veya Halife olarak seçeceklerdir. 

    16. Tarikatlara mensup muhib ve dervişler, tarikat disiplini ile şeyhlerin güzel emirlerine, koruyucu uyarı ve yasaklarına riayet edeceklerdir. Tarikat mensubu olmayan aklı başında Müslümanlar da, akıllarının ve vicdanlarının sesini dinleyerek bunlara uyacaklardır. 

    Toplum çok bozuldu… Müslümanlar başıboş kaldı… Müslüman halkı uyaran hemen hemen kalmadı… Somut bir örnek vereyim: Mübarek Ramazan yaklaşıyor ve hiçbir ciddi hazırlık yok… İçinde bin aydan daha hayırlı Kadir gecesi olan mübarek bir aya Müslümanların harıl harıl çalışarak, çok kapsamlı bir plan ve program ile ciddî şekilde hazırlanmaları gerekmez mi? İslami kesimde öyle bir kaos, anarşi, fetret, harcümerc var ki, binde bir insana bile laf anlatmak mümkün değil. Herkes bildiğini okuyor. Dini konular ticarileştirilmiş, her şey paraya endeksli hale getirilmiş… En kutsal ve ulvi kelimeler, kavramlar, değerler, kurumlar magazinleştirilmiş… Halkın büyük kısmı, bilinmesi farz-ı  ‘ayn olan ilmihal bilgilerini doğru dürüst bilmiyor… Ciddiyetin yerini gevezelik, zevzeklik, verimsiz çekişmeler, tepişmeler almış… Cemaat-İktidar savaşı ülkenin temellerini sarsacak, devleti yıkacak hale gelmiş… Sabah namazlarında (birkaç istisna dışında) camiler boş, dindar geçinen gençleri camilerde göremiyorsunuz… Fitne fesat, nifak şikak, cahilane mübarezeler, verimsiz tartışmalar almış yürümüş. Bilenler bilmeyenleri uyarmıyor, bilmeyenler ne yapacağını şaşırmış.

    Yazımın başındaki teklif hayata geçirilir mi geçirilmez mi bir şey söylemem, lakin Müslümanlara bir çare ve çözüm sundum. Okumak zahmetinde bulunup düşünenler olursa memnun olurum. 19 Mayıs 2015

    Eski Mezarlığa Yüksek Bina Yapan Zâlime

    Eskiden mezarlık olan sonra zamanla düzlenmiş, kabirlerin nişanı kalmamış vakıf arazilerine bin türlü hile ve dalavere ile çok katlı yüksek apartmanlar, rezidanslar yapanlara: Çok kötü iş yaptınız, vakıf mezarlık arazilerine tecavüz edenlerin akıbeti hayr olmaz. Er veya geç belânızı bulursunuz… Böyle binalardan, hiçbir Müslümanın ve vicdanlı insanın daire almaması gerekir.

    ***

    Sokak köpeklerini öldüren merhametsiz, canavar, amansız belediyelere: Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Köpek deyip geçmeyin, gün gelir sille yer belanızı bulursunuz. Vahşice öldürdüğünüz o köpeklerin ahı yerde kalmaz. Vakt-i merhumu gelince, sapasağlam arabayla dümdüz yolda giderken direğe veya ağaca çarpar perişan olursunuz.

    ***

    Açık büfeden tabağına ölçüsüzce yiyecek ve tatlı dolduran, bunların tamamını yiyip bitiremeyen, bir kısmının çöpe atılmasına sebep olan açgözlü, müsrif, görgüsüz adama: Bu yaptığın nimete saygısızlıktır. Çöpe atılmasına sebep olduğun yemeklerin hesabını vereceksin, sen bu kafayla gidersen ahirette çok sıkıntı çekersin. Ahirete gitmeden önce dünyada da işlerin rast gitmez… Açgözlü müsrif herif!

    ***

    Bir dükkâncıya: Dükkânının önünde dikdörtgen büyük bir saksı içinde bitkiler var. Belediye bunları sulamadı ve kurudular. Bunlar senin gözünün önünde idi ve sende vicdan olsaydı her gün biraz su dökerek yaşamalarını sağlayabilir ve sevap kazanabilirdin. Bunu yapmadın, onların göz göre göre kurumalarına, ölmelerine yol açtın. O bitkilerin vebali ve günahı senin üzerinedir. Bana ne demekle kendini kurtaramazsın. Aklını başına topla, vicdanlı ol.

    ***

    Üç yavrulu kediyi otomobiline koydun, çok uzak bir semte attın. Bu kediler sana aitti, bakmadın, Allah’ın emanetine hıyanet ettin. Seni uyarıyorum: Kedilerin ahı tutacak ve başına belalar gelecektir. Tepene bir kiremit düşerse sakın “aaa nasıl oldu da başıma düştü bu” deme sakın, attığın o zavallı kedileri düşün.

    ***

    “Aaa bu anne kedi ve üç yavrusu buraya nereden gelmiş, ah zavallılar, karınları da çok acıkmış” diyerek o kedilere bir yer bulan, onlara süt içiren, yemek veren merhametli vatandaşıma: Sizi candan tebrik ediyor ve yaşınız benden genç olmasına rağmen ellerinizden hürmetle öpüyorum. Merhametli olduğunuz için Allahü Teâlâ size rahmetiyle muamele buyursun. Yaptığınız hiçbir hayır ve iyilik karşılıksız kalmaz. Siz kedilere bir avuç yiyecek verirsiniz, Cenab-ı Hak size bir sofra ikramda bulunur. Berhudar olunuz.

    Gözlerinde şeytani şerareler uçuşan sahte bir mücahide: Senin ileride mücahitlik harmaniyesini atıp müteahhitlik pelerini giyeceğin anlaşılıyor. İhalelere fesat karıştırıp malı götüreceksin. Haram gelir ve mallarla zengin olacaksın. Sonra gelsin müzeyyen kâşaneler, lüks dabbeler, lüks hayat, yan gel de yat. Seni uyarıyorum: Dikkat dikkat! Bu yol Mevla’ya götürmez, belaya götürür. Dünyada ve ahirette çeşitli belalara ve musibetlere uğrarsan, bunlar niçin başıma geldi diye şaşıp kalma. 20 Mayıs 2015

    Imamlar, Parayla Namaz Kıldırma Memurları Değildir

    SORU: Statü ve gösteriş olarak bir kişiye bir öğün yemek 300 lira, dört kişi giderlerse 1200 lira,         bunun hükmü nedir? CEVAP: İsraf ve beyinsizliktir.

    SORU: 80 bin liralık bir otomobil ihtiyacını görecek iken statü ve gösteriş için 180 bin liralık lüks otomobil alan nasıl bir kimsedir? CEVAP: İsraf etmektedir, beyinsizlik yapmaktadır. 

    SORU: Statü ve gösteriş olsun diye çuvalla para harcayıp 7 yıldızlı süper lüks bir otelde kalmanın hükmü nedir? CEVAP: İsraftır, beyinsizliktir.

    SORU: Devamlı olarak doyduktan sonra yemek yemenin hükmü nedir? CEVAP: İsraf ve beyinsizliktir. 

    SORU: Haddizatında kötü olan bir sisteme ve düzene iyidir yahut eskisine nispetle daha iyidir demenin hükmü nedir? CEVAP: Bu sistem ve düzen Kur’an’a, Sünnet’e, Şeriat’a aykırı bir küfür düzeni ve sistemi ise ona iyidir ve ya daha iyidir demek küfür olur. 

    SORU: Sabah namazına kalkmayanın hükmü nedir? CEVAP: Devamlı olarak sabah namazını kılmayan fâsık ve fâcirdir. 

    SORU: Sabah namazına kalkıyor ama şer’î bir özrü olmadığı halde camiye gitmiyor, evinde münferiden kılıyor. Bunun hükmü nedir? CEVAP: Şer’î bir özrü yoksa cemaate katılması gerekir. Özürsüz olarak cemaati terk eden günahkâr olur. 

    SORU: Kesin bir harama helaldir diyene ne lazım gelir? CEVAP: Mürted olur, tecdid-i iman ve nikâh eylemesi lazım gelir. 

    SORU: Anne baba namaz kılıyor, buluğa ermiş çocuklarına kıldırmıyor, bunun hükmü nedir? 
    CEVAP: Onlar gafil ve günahkârdırlar. Çocuklarına namazı emretmeleri, namazı sevdirmeleri, onlara namaz kıldırmaları asli vazifelerindendir. Bu vazifeyi yerine getirmezlerse gafil ve günahkâr olurlar.

    SORU: İslam ve Kur’an yazısıyla Türkçe okumayı öğrenmeyenin hükmü nedir? CEVAP: Cahil kalmakta direnen bir Müslüman’dır, Allah kendisine akıl, fikir, iz’ an nasip buyursun. İslam’da okuma yazma çok önemlidir. Ecdadımız İslam ve Kur’an alfabesini bin yıldan fazla kullanmıştır. Bu yazıyla Türkçe okuma bilmeyen hafızasız kalır. 

    SORU: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın birinci temel ana vazifesi nedir? CEVAP: Müslüman halkı aydınlatmak, bilgilendirmek, uyarmak, tenvir etmek, şuurlandırmak, ıslah etmektir. Kendisine verilen muazzam bütçe ile bu hizmetleri yapmazsa büyük vebal altında kalır. Halkı uyandırmak için ilk yapılacak iş, içindeki bütün bilgiler ehl-i sünnete uygun, doğru ve sahih malumat ı hâvi olan temel bir İslam ilmihali, İslam talimatnamesi, İslam ahlakı kitabı hazırlamak bunu bir milyon adet basıp, tanesi bir liradan halka dağıtmak, camilerde bu kitabı ders olarak okutmaktır.

    SORU: Camii imamlığı maaş ve ücretle namaz kıldırma memurluğu mudur? CEVAP: İmamlık kesinlikle böyle bir memurluk değildir. İmamlığı bu hale düşürenler Ümmet-i Muhammed’e çok büyük bir kötülük etmişlerdir. İki yakaları bir araya gelmesin. İmam, cami çevresindeki Müslümanları çekip çeviren, onlara rehberlik eden, halk eğitimi yapan, çocuklara Kur’anı ve İslam’ı öğreten, ihlaslı, doğru ve dürüst, icazetli, yüksek ahlak ve karakterli önder demektir. 21 Mayıs 2015

    Türkiye’nin Kalkınmasının On İki Ana Maddesi

    Hitler Almanya’ya bin yıllık  çok parlak bir gelecek vaat etmişti. Vaadinin balonu on yıl sonra, 1945’te  feci şekilde patlamış, ülkesi ve devleti yerin dibine geçmişti.

    Türkiye’nin geleceğinin iyi ve parlak olması için neler gerekmektedir, neler yapılmalıdır? Bunları sayacağım:

    Birincisi: ADALET’tir.  Millî kimliğimize, kültürümüze, yapımıza uygun adalet olmazsa gelecek karanlıktır, felakettir. Bugünkü hukuk sistemimizle ayakta durmamız çok zordur. Medenî Kanunumuz aileyi, Ceza Kanunumuz toplumu yıkmaktadır.  Genç nesiller adalet kültürüne, duygusuna sahip olarak yetiştirilmiyor. Adalet olmadan devlet sağlıklı bir şekilde yaşayamaz.. İlle de adalet ille de adalet.

    İkincisi:  Türkiye’nin BİLGELİĞE (hikmet) çok büyük ihtiyacı vardır. Bir ülkeye bilgelik hakim değilse, zenginlik ve maddî güç bir işe yaramaz, aksine zarar verir. Bilgelik adaletten de, hürriyetten de önce gelir. 

    Üçüncüsü: Yükselmemiz, millî kimliğe, millî kültüre, tarihî devamlılığa uygun çok güçlü  bir EĞİTİM sistemiyle mümkündür. Eğitim sistemi bozuksa, vasıflı Türkiyeliler yetiştiremiyorsa,  sadece maddî imar ve zenginlikle kurtulamayız. Halkın eğitimi iyi değilse, maddî zenginlik azgınlığa, çılgınlığa, beyinsizliğe yol açar. Bugünkü vasıfsız, hattâ müflis resmî ideoloji eğitimiyle yükseliş olmaz, batış olur.

    Dördüncüsü:  Kalkınma, kurtuluş, ilerleme, yücelme AHLAK ve FAZİLET’le  olur. Ahlak ve fazilet yoksa,  yücelme ve zenginleşme balonu bir yere  kadar yükselir ve sonra patlar. Sistem veya düzen denilen şey, ahlaka fazilete uygun değilse, bunlara riayet etmiyorsa, onun getirdiği kalkınma ve zenginlik aldatıcıdır.

    Beşincisi: En geniş şekliyle DİN HÜRRİYETİ’dir. Türkiye Müslüman bir ülkedir, halkının ezici çoğunluğu  (şöyle veya böyle) Müslümandır. Bu memlekette İslam’a karşı kanunlarla, sistemlerle, düzenlerle kalıcı kalkınma olmaz. Devletin mutlaka en  geniş şekliyle din, inanç, ibadet, dine uygun bir hayat  tarzı hürriyeti vermesi gerekir. Din devlet uyuşmazlığı devam ettiği müddetçe Türkiye  sağlıklı ve dengeli şekilde kalkınamaz. Din ile devlet barışık olmalıdır. Din devlete değil, devlet dine hizmet etmelidir. Din sömürüsü önlenmelidir. 

    Altıncısı: İÇ BARIŞ ve sosyal mutabakattır. Ülkedeki bütün meşru çeşitlilikler arasında, birlikte barış içinde yaşama mukavelesi imzalanmalıdır. Bu olmazsa gemi  günün birinde batar.

    Yedincisi: Hiçbir ülke israf ekonomisiyle  ilanihaye kalkınamaz, yükselemez. İsraf, tembellik, rahat, aşırı tüketim, aşırı konfor, lüks ekonomisi mutlaka frenlenmelidir. İsraf ve rahatlık tarihte nice imparatorlukları yıkmıştır, bizi de böyle giderse yıkacaktır.

    Sekizincisi: SİYASET’in TEMİZ olması. Siyasetin alabildiğine kirlendiği, arivistlerin yükseldiği, makyavelist prensiplerin  geçerli olduğu bir sistem ülkeyi ayakta tutamaz.  Siyasete, idareye temizlik, adalet, hakkaniyet, ehliyet, doğruluk ve dürüstlük, ruh soyluluğu hakim olmalıdır.

    Dokuzuncusu: Türkiye’nin birinci gücü olan MEDYA ıslah edilmeden, ahlaklı vatansever âdil hikmetli vasıflı hale getirilmeden ülkenin, devletin, halkın geleceği parlak olmaz.

    Onuncusu: İmparatorluğun mirası olarak Türkiye’de yetmiş küsur etnik köken, alt-kimlik bulunmaktadır. Bir de, bir milyon kadar KRİPTO YAHUDİ  ve bir milyon da Kripto Hıristiyan bulunmaktadır. Bu son iki gizli azınlıkla anlaşmadan, uzlaşmadan devamlı, sağlıklı, dengeli kalkınma olamaz. Bu anlaşma, uzlaşma, barış nasıl sağlanacaktır? Türkiye’nin böyle bir işi başaracak bir Lee Kuan Yew’i (Singapur) var mıdır?

    On birincisi: DİN SÖMÜRÜSÜ kesin ve radikal şekilde önlenmeden Türkiye’nin geleceği parlak olmaz. Bir ülke ki, onun varoluşu, temel kimliği İslamdır ve orada İslam mıncıklanmaktadır, sağlıklı bir kalkınmadan bahsedilebilir mi?

    On İkincisi:  Türkiye bedevilik kültürüyle uzun müddet ayakta duramaz. Kendi MEDENİYETİMİZLE medenî olmak veya olmamak bizim için bir ölüm kalım meselesidir. 22 Mayıs 2015

    Müslümanların Birleşememesi İçin

    Müslümanların birleşememesi, tek bir Ümmet çatısı altında toplanamaması, güç birliği yapamaması, zillet ve esaretten kurtulamaması  için gereken bütün tedbirler eksiksiz alınmıştır.

    Yıllardan beri sinsi derin güçler  bin parçalı bir İslam Protestanlığı çıkartmak için çalışıp didindiler.

    Eskiden din hürriyeti yoktu, Müslümanlar faşist baskılar altında eziliyordu, bu yüzden ümmetleşemiyordu. Artık oldukça din hürriyeti var, Müslümanlar yine birleşemiyor. Çünkü, birleşememeleri için dış ve iç düşmanları tarafından kazılan bütün tuzaklara düşmüşlerdir.

    Mozaik parçaları birbirlerinden nefret ederlerse birleşme ve tek bir tablo olma ihtimali kalmaz.

    Kur’an birlik, uhuvvet=kardeşlik, vifak, tesanüd istiyor… Sünnet de böyle emr ediyor… Bunu akıl ve vicdan da kabul ediyor. Lakin Müslümanlar arasında birleşme, Ümmetleşme yolunda hiçbir teşebbüs=girişim ve faaliyet görülmüyor.

    Birleşme kelimesini bir de BİRleşme şeklinde yazalım. Müslümanların tek bir Ümmet haline gelebilmeleri için o Ümmeti temsil edecek BİR şahsa biat ve itaat etmeleri gerekir. Ortada böyle bir BİR de yok. Bunu arayan, soran da yok.

    Bu BİR’in râşid, âbid, muttaqi, faqih, çok yüksek ahlaklı, Kur’ana Sünnete Şeriata sımsıkı bağlı, Ümmet işlerini istişâre ile (Ehliyle danışarak) gören, mânevî derecesi yüksek, zâhid, faziletli, muktedir, karizmatik,  geniş ufuklu, daha nice meziyetlere ve hasletlere sahip  bir kimse olması gerekir.

    Bir buçuk milyar nüfuslu şu paramparça İslam dünyasında böyle müstesnâ  bir zat var mıdır? O da bilinmiyor. Aranmıyor ki, bilinsin.

    Müslümanların büyük kısmı  birleşme, tek bir Ümmet olma, râşid bir İmam’a biat ve itaat etme; düşüncesini, niyetini, çalışmalarını bırakmışlar dedikodularla, zevzeklik ve gevezeliklerle, magazinlerle meşgul oluyor.

    Müslümanlar küfürle, şirkle, nifak ve şikakla  barış içinde yaşıyor. 

    İslamı, Kur’anı, Sünneti hakkıyla bilen kaç kişi çıkar?

    Din siyasete, dünyaya, zevk u sefaya, nefsaniyete, cahilliğe, gaflete, maddî menfaate   kurban edilmiş.

    Halkın yüzde onu devamlı beş vakit namaz kılıyor, yüzde otuzu oruç tutuyor ya, bunu yeterli görüyorlar.

    Şu Süslüman hanımların sözde tesettür kıyafetlerine bakarsanız Müslümanların halini anlarsınız.

    Cuma ezanı okununca çarşılara, pazarlara, dükkanlara bakınız, kaç tanesi kapanmış, yine Müslümanların halini anlarsınız.

    Oruçlu kimse karısını öperse orucu bozulur mu meselesi varken, şimdi Ümmet birliği ve Halifeye biat ve itaat konusunu   gündem  getirmenin manası var mı?

    Evet, şirk küfür ve nifak, zamanın İbn Sebe’leri, karpuz gibi dışı yeşil için kıpkızıllar, Müslümanların  BİRleşip tek bir Ümmet olamaması,  râşid bir İmama biat ve itaat edememesi için gereken bütün tedbirleri almıştır ve onların kazdıkları tuzaklara Müslümanlar düşmüştür. Bir buçuk milyarlık İslam dünyası dokuz milyonluk İsrailin maskarası olmuştur.

    Cemaat-İktidar savaşının haberleri, dedikodular ne kadar tatlı ve cazib değil mi?

    Hoparlörler avaz avaz… Bol şerefeli minareler füze gibi… Şadırvanlar şar şar akıyor… Camilerin paralı helaları…

    WC WC Men Women… Okullarda Paşalı, Gençliğe beyannameli sözde din kitapları… Anıtkabirde boyun eğen, bel büken İslamcılar… Sokaklarda uzun topuklu iskarpinleriyle alaim-i sema=gökkuşağı gibi seğirten  kadınlar… Cumalarda  rejimin kardeşlik hutbeleri… Farzların yerine geçen lüks, israflı, turistik umre seyahatleri…  Sen ben kavgaları… Semada  uçanlar… Cemaatler tarikatlar hizipler fırkalar… Bu uçuşlar, bu dedikodular, bu kopukluk, bu Ümmetsizlik ve İmamsızlık nereye ve ne zamana kadar? 23 Mayıs 2015

    Yıldırım Telgraf Almanız Sizin İçin İntihar Olur

    Muhterem Semahatli Efendim…  Selam ve ihtiramdan sonra:  Haddim  değil ama size kesinlikle almamanızı, kabul etmemenizi tavsiye ediyorum. Almanız, kabul etmeniz sizin için intihar olur. Temsil ettiğiniz makamı ve  kendinizi düşünerek bu işi yapmayınız. Allah’ın ilmi, iradesi, kaderi, kudreti bütün alemleri, sizi bizi hepimizi kuşatmıştır. Allah müsrifleri sevmez.  İsraf haramdır, nehy edilmiştir.  İbadullahın hukukunu çiğnemeyiniz.  Beytülmal-i müslimînin israfına yol açan her şeyden uzak durmanızda  yarar vardır.  Tevazu fazilettir, israf ve tebzir nakîse ve günahtır.  Kur’anın, Sünnetin, Şeriatın, ahlak-ı İslamiyenin, hikmetin, vicdanınızın sesini dinleyiniz. Sille-i Hoda sada nedared / Angeh ki zened deva nedared… Fakirin cür’etin i bağışlayınız efendim.

    ***

    İHLÂS bir SIRDIR 

    AMELLER niyetlere göredir.  Allah için  edilmeyen, Allah’ın  rızasını kazanmaya yönelik bulunmayan ibadetler kabul edilmez.  Hayır hasenat, sadakada da  ihlas olmalıdır. İhlassız ameller salih değildir. Şunu unutma ki, ihlas  kesir  ve katışık kabul etmez, mutlaka yüzde yüz, binde bin olacaktır. Yüzde 99 ihlaslıdır sözü mantıksızlıktır.  Yüzde 99 ihlaslı kişi ihlassız demektir.

    Namaz Allah için kılınacak, oruç Allah için tutulacak, zekat Allah için verilecektir.

    Sadaka verirken, yardım ederken bunu gizli yapmak gerekir. Sağ elinin verdiğini sol elin bilmeyecektir. Aksi takdirde ihlas zedelenir, sakatlanır. Zekatı açıkta verebilirsin, sadakayı  başkalarına göstererek veremezsin.

    Gece namazına kalkanların yapacağı ilk iş, ışıkları yakmadan önce perdeleri iyice kapatmaktır.

    Halk kendisi  için ne alim adammış desinler diye ilim öğrenen ve öğreten, ilme hizmet eder görünen kişi ihlaslı değildir.

    Mücahidler ikiye ayrılır: İhlaslı mücahid, ihlassız  sahte mücahid.

    İman, İslam, Kur’an hizmetkarları da ikiye ayrılır: İhlaslı olanlar, ihlası olmayan, hizmetleri zenginleşmek için yapan sahtekarlar.

    Benlik ihlasa zarar verir.

    İhlaslı hizmetkar rekabet yapmaz müsabaka yapar, hizmette yarışır.

    Bir Müslüman tarikata girmiş ama ihlas nedir bilmiyor, ihlaslı değil. 

    Onun tarikatlı olması ismden ve resmden ibarettir.

    İhlas eğitimi ve terbiyesi nasıl alınır, verilir? Bunun için  ehliyetli ve icazetli  rehber ve mürşid lazımdır. 

    Seçmenlere veya müşterilere şirin görünmek için yapılan ibadetler boştur, bir işe yaramaz.

    Kurnaz delikanlı dindar bir zenginin kızını almak istiyor, müstakbel kayınpederinin yanında  kendini ona beğendirmek  niyetiyle  namaz kılıyor. Münafıktır o.

    Ramazanda belediyenin iftar çadırının kapısında “Bu akşamki iftarı Hacı Zengin Zade Zengin bey veriyor” levhası ihlasa aykırıdır.

    Nefsi,  emmâre derekesinde olan kişinin ihlaslı olması pek zordur.      

    Haftada bir gün tatili var, o gün namaz kılmıyor, böyle adamın arkasında namaz kılınmaz.

    İhlas bilgisi ve kültürü almak için ehliyetli bir rehber ve mürşid bulacak. Bir sene ondan ihlas dersleri alacak, sonra imtihan edilecek, ihlaslı olabildiyse kendisine icazet verilecek…

    İhlaslı kişi ben ihlaslıyım diye söyleyip durmaz. Ben ihlaslıyım demek ihlasa aykırıdır.

    Kişi kendi başına ihlaslı olamaz. Hadîs-i kudsîde, Hak Teala, Resulünün (Salat ve selam olsun ona) dilinden  şöyle buyuruyor: “İhlas Benim sırlarımdan bir sırdır, onu sevdiğim kulumun kalbine koyarım…” 24 Mayıs 2015

    Ümitsiz Değilim Karamsarım

    Müslüman Allah’tan ümit kesmez. Allah’tan ümit kesen kafir olur.  Lakin  insanlar ve toplum bozulduysa, realist olmak  gerekir.

    Bir kısım insanlar çok bozulmuştur. Toplum çok bozulmuştur.  Bozulmanın, fitne ve fesadın Kur’anî, Nebevî, Şer’î  kriterleri, ölçüleri vardır. Rahman’ın koyduğu sınırlar (hudud) vardır.  Bendeniz bunlara göre konuşuyorum.

    Tâğutun peşinden gidenlere göre durum iyi ve parlak olabilir…  Decâcilenin, kezzabların, Nemrud ve Fir’avnların  ehli, bir altın çağda yaşadığımızı iddia edebilir. Onların sözleri, iddiaları bendenizi bağlamaz.  Ben Kur’an ne diyor, Sünnet ne diyor, Şeriat-i Garra ne diyor, İslam hikmeti ne diyor ona bakarım.

    Azgınlıklar (fuhşiyyat) çağında yaşıyoruz.  Büyük günah olduğu kesinlikle bildirilmiş çirkin işler açıkta, açıkça, küstahça, iftihar edilerek yapılıyor.

    Sadece kadınların ve kızların durumuna bakmak bile, islamî ölçüler açısından, ne kadar bozulmuş olduğumuzu göstermeye ve ispat etmeye yeter.

    Namaz direği yıkılmış, din kubbesi başımıza çökmüş ama haberimiz bile yok. Enkazın altından durum iyidir, iyiye gidiyoruz, her şey yolundadır, be adam biraz da iyi şeylerden bahsetsene diye bağıranlar var.

    Efendimizin hizmetkarı, Ashabın büyüklerinden Enes radiyallahü anh hazretleri, âhir ömründe Şam’da yaşarken, İslam’dan bir namaz kaldı diye ağlarmış. Şimdi o da kalmadı.

    Dini imanı para olanlara göre durum iyidir.

    Ruhbanları erbab haline getirenlere göre durum iyidir.

    Dinî hizmetleri hobi gibi yapanlara göre durum iyidir.

    Bendeniz o birileri gibi durum iyidir, nurlu ufuklara dört nala koşuyoruz diyemiyorum.

    Şeriat elden gitmiş, din iman gidiyor, Ümmet teşkilatı yok, fakir bunlara iyi diyemem.

    Geçen Ramazan’dan biliyorum. Oruç tutanlar azınlıktaydı, Müslümanların çoğunluğu açıkta oruç yiyordu. Buna mı iyi diyeceğim?

    Cuma ezanları okunuyor, çarşılar pazarlar dükkanlar açık, halk ticarete alışverişe devam ediyor. Bu mu iyidir?

    Şeriatın elden gittiği bir İslam ülkesi iyi olmaz, kötü olur. Bunu bilmeyen cahil ve gafildir.

    Birtakım yeşil başlı  yaban ördekleri  semalarda uçuyormuş, bu benim için ölçü değildir.

    Allah’ın emirlerine, yasaklarına uyulmayan, İslam’ın hakkıyla yaşanmadığı bir İslam ülkesi batmıştır.

    İslamın hükümleri vardır. Bu hükümlerin  infaz edilmediği (uygulanmadığı) bir ülke iyi değil, kötüdür.

    İslam’ın kendi ahlak sistemi vardır. O ahlak ayaklar altına alınmışsa, yükseliş değil alçalış vardır.

    Bilenlerin, bilmeyenleri uyarmadığı, aydınlatmadığı, bilgilendirmediği, yönlendirmediği Müslüman bir ülke geleceğine ağlasın.

    Lüks otomobiller, gökdelenler, AVM’ler, otoyollar,  asma köprüler, havaalanları, barajlar, aşırı konfor, aşırı tüketim  ile iyilik, güzellik, doğruluk olmaz.

    Müslüman toplum Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha, İslam ahlakına, İslam hikmetine endeksli olmadıkça  iyilikten bahs  edilemez.

    Eskiye göre durum az veya çok kötü olabilir. O ayrı bir konudur. Lakin iyi olamaz.

    Çok yeni cami yapılmış olması ve halen nice caminin inşa halinde bulunması da tek başına iyilik ölçüsü değildir.

     Müzeyyen camilerin inşa edilmesinin âhir zaman alameti olduğu, bundan 1400 yıl önce bize bildirilmiştir. O camilerde yeterli miktarda cemaat yoksa, onlar manen haraptır.

    Müslümanların ahlakı bozulduysa, yalan iftira gıybet ve tecessüs yaygın ve yoğun hale geldiyse,  büyük günahlar açıkta işleniyorsa toplum batmaya mahkumdur.

    İslamî ölçülere göre bozuk bir Müslüman toplum kendini ıslah etmezse çökecektir.

    Emr-i  mâruf ve nehy-i münker farzını terk eden toplumlar batar.

    Emanetler ehline verilmezse batış ve çöküş olur.

    Her gün yüz bine yakın camiden hoparlörle gürül gürül ezan okunuyormuş…  Bozuk bir toplum ezan okuna okuna batar. 25 Mayıs 2015

    1864 Büyük Çerkez Sürgünü

    1864 büyük Çerkez sürgünüyle ilgili tarihî fotoğraflara (TİMETÜRK sitesinde) baktım. Bu facia sadece Çerkezleri ilgilendirmez, bütün Müslümanları ilgilendirir. Keşke,  küçük fakat çok çarpıcı ve etkileyici bir broşür çıkartılsa ve bu büyük sürgün faciası büyük kitlelere anlatılabilse. Günün birinde,  Birleşik Kafkasya Federal İslam Cumhuriyeti kurulacağına inanıyorum. Çerkezlerin bir kısmının kendi anayurtlarına dönüp orada hür ve haysiyetli bir hayat süreceklerini ümid ediyorum.

    Birleşik Kafkasya Federal İslam Cumhuriyeti, Müslüman Türkiye ile çok sıkı bağlar ve işbirliği yapacaktır. Vizesiz gidilip gelinecektir. Daha sonra, birtakım kayıtlara ve şartlara riayet edilmek şartıyla kimlik kartıyla…

    Kafkasya Müslümanlarının, kurtulmak ve yücelmek için mutlaka birleşmeleri şarttır. Bu birleşme ancak İslam bayrağı altında olur.

    Kafkasya’nın kurtuluşu İmam Şamil hazretlerinin zihniyeti, ahlakı,  cihadı ve metodu ile olur. O, bütün Müslümanlar için güzel bir örnek olmuştur. İki kanatla uçardı. Biri Şeriat, biri tarikat. Nakşî ve Kadirî tarikatlarını  ordu haline getirmiş, müridizm hareketini başlatmıştır. 19’uncu miladî asrın Hz. Ömer’idir. Asrın gavsı Halid-i Bağdadî hazretlerinden hilafet ve icazet almıştır. İhlasın ve islamî fazilet ve meziyetlerin timsalidir. Tashih-i itikada ve beş vakit namazın ikamesine çok dikkat ederdi. Bir keresinde yaralanmış,  uzun müddet komada kalmıştı, şuuru yerine gelince ilk sözü, “Namaz vakti geçti mi?” olmuştu. Onun büyüklüğü karşısında düşmanları bile saygıyla eğilmiştir.

    Kafkasyalı Müslümanların arasına, Şâmil ruhunu köreltmek isteyen birtakım gizli Yahudiler  sızmıştır. Bunlar dıştan Müslüman görünüyor ama içleri, asıl kimlikleri Yahudiliktir. Bunlara çok dikkat edilmeli, tuzaklarına düşülmemelidir.
    Başta Çerkezler olmak üzere     bütün Müslüman Kafkasyalıları bu sütundan hürmetle selamlıyorum. İslam Birliği’nin kurulmasında, Hilafet’in ihyasında, Müslümanların Ümmet çatısı altında teşkilatlanmasında onlara büyük vazifeler düşüyor.

    Çerkezler için en büyük tehlike, İslam’dan kopup dünyevileşmek, sekülerleşmektir.

    Yakın tarihimizde Çerkez asıllı büyük ulema, meşayih, rical-ı devlet yetişmiştir. Bunlardan biri Düzceli Muhammed Zâhid el-Kevserî’dir.  Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin  Ders Vekilliğini yapmıştır. 1922’de Türkiye’den hicret etmiş, Mısır’da ölünceye kadar Ehl-i Sünnet  İslamlığını savunan  kıymetli eserler yayınlanmıştır. Ona yirminci miladî asrın İmam Gazalî’si diyenler olmuştur.

    İmanlı, âlim, ârif, Hakka hizmetkar, ahlaklı, faziletli Çerkezlere muhabbetim çoktur. Vefat etmiş olanlarını rahmetle anıyor, hayatta bulunanlara tevfikat-ı ilahiyye, hayırlı başarılar ve hizmetler diliyorum. 26 Mayıs 2015

    İdam Cezası Geri Gelir mi?

    Avrupa Birliği’nin ve ona paralel olarak laik ve Kemalist Türkiye’nin idam cezasını kaldırmış olması aşağıda sayacağım değerlere aykırıdır:

    1. Kur’ana aykırıdır, Sünnete aykırıdır, Şeriata aykırıdır.

    2. Bizzat âdil hukuka aykırıdır.  Senin on yaşındaki çocuğuna tecavüz edecek, sonra onu en ağır vahşî korkunç işkencelerden sonra feci şekilde katledecek. Sonra, neymiş efendim, idam cezası çağdışıymış denilerek bu adam asılamayacak. Bu mudur adalet, bu mudur insaf?

    3. Hikmete, yâni bilgeliğe aykırıdır. 

    4. Türkiye’nin sosyal ve kültürel yapısına aykırıdır.

    Tek cümleyle: İdam cezasını âdil bir muhakeme sonunda gerçekten hak etmiş bir kimseyi  itlaf etmemek maktule (katledilmiş olana), onun velilerine ve yakınlarına, toplumun tamamına  zulümdür, hıyanettir.

    Hukuk sistemlerinin en doğrusu ve âdili olan İslam Şeriatı, bazı şartlar ve kayıtlar dahilinde, idam edilmesi gereken kimselere bir şans tanımaktadır.  Maktulün velisi, gerektiğinde  tazminat=diyet alarak onu affedebilir.  Bunda büyük hikmetler ve menfaatler vardır. Adam öldürüldü, geriye dul bir kadın ve beş çocuğu kaldı, bunların geçimleri yok.  Kadın razı olursa diyet ödenerek idam durdurulabilir. Katilin malı mülkü satılır, mağdurlara verilir. Malının mülkünün satılması suçluya ceza olur.

    Kur’an-ı Kerim’de “Kısasta sizin için hayat vardır” buyrulmaktadır.  İdam cezasını kaldıran bir İslam toplumu, hayat  ana damarlarından birini kesmiş olur ve bunun cezasına ve âkıbetine katlanır.

    Âhir zamanda yaşıyoruz, bina zina riba ve adam öldürmeler aşırı şekilde çoğaldı. Ceza hukukumuz bunları önleyemiyor, azaltamıyor. Aksine sinsi ve dolaylı bir teşvik  ve suhulet (kolaylaştırma) var.

    Bazı cinayetler, vicdanları dehşete düşürecek şekilde vahşi ve barbarca.

    İki adam alkol almışlar, sonra tartışmışlar, bıçakları çekmişler, biri diğerini öldürmüş, sağ kalan ağır yaralı… Bu oldukça normal bir cinayet ve katildir.

    Bir de çok anormal cinayetler ve öldürmeler var.  On iki yaşında kız veya oğlan çocuğunu kandırıp bir yere götürüyor, orada ona tecavüz ediyor ve sonra  işkence ediyor, başını taşla ezerek öldürüyor. İşte bu,  cinayetten de öte bir vahşettir.

    Böyle vahşî öldürmelerden sonra idam cezası geri gelsin şeklinde birkaç gün süren ucuz edebiyat yapılmaktadır.

    Maalesef bu edebiyat hayata geçirilemez. Türkiye kendi iç hukuku ile ve dış hukuk ve baskılarla  idam konusunda kendini sıkıca bağlamıştır.

    Zalim İstiklal Mahkemelerinin karakuşî kararlarıyla nice masum vatandaşı inançların, fikirlerinden, görüşlerinden dolayı apar topar idam edilmesini doğru bulan Kemalistlerin nicesi  şimdi idamı  çağdışı ve geri buluyor.

    Tekrar ediyorum: İşlediği adam öldürme suçundan dolayı, âdilâne bir şekilde muhakeme edildikten sonra  idam edilmesi gereken bir kimseyi, kıydığı candan dolayı idam etmemek;  maktule, onun veli ve yakınlarına, halka, topluma, ülkeye ve devlete  büyük  zulümdür. Böyle bir çarpıklığa adalet diyenlere şaşılır.

    TAMAMLAYICI EK CÜMLELER ve PARAGRAFLAR:

    1. Kadınları ve kızlarını, erkekleri tahrik edecek açık, dekolte, şehevî kıyafetlerle gezdirenler, suç işleyenleri dolaylı şekilde teşvik ve provoke etmiş olur ve mânen sorumludur.  

    2. Lisede okuyan kız çocuğunun, geceleyin  tek başına yabancı bir erkeğin evine gitmesine izin verenler veya göz yumanlar,  o kız tecavüze uğradığı ve bilahare öldürüldüğü takdirde sorumludur.                  

    3. Eğitimi, kesinlikle şehvete ve sekse karıştırmamak gerekir. İslam dini ve medeniyeti, buluğa ermiş erkek ve kız çocukların karma eğitimle birlikte okutulmasına izin vermez.

    4. Atasözü: Kızını dövmeyen dizini döver. 

    5. Bilhassa kadınların kıyafetleri iffete ve hayâya uygun olmalıdır.

    6. Kendi karısına, kızına, bacısına söz ve göz atılınca küplere binen, hattâ cinayet işleyen; lakin kendisi başkalarının karılarına, kızlarına, bacılarına sarkıntılık eden, onlara şehvetle bakan kimseler  çok âdi ve rezil kimselerdir. Devlet, bunları terbiye edemediği için baş sorumludur.

    7. Müstehcen yayın yapan  gazeteler, dergiler, tv’ler  tecâvüz  suç ve cinayetlerinin baş sorumlusudur.

    8. İffet ve hayâ değerlerine sahip olmayan bir medeniyet, maddî bakımdan zengin ve ileri olsa da, sapık ve çarpık bir medeniyettir.

    9. İffetsiz, hayâsız, ahlaksız, seks manyağı bir toplum çökmeye mahkumdur. Sodom ve Gomore gibi… 27 Mayıs 2015

    Gözleri Dönmüşler

    HELALİNDEN ticaret yapıyor, harama bulaşmıyor, zekatını dosdoğru veriyor, ayrıca sadaka veriyor, hayır hasenat yapıyor, zenginliği kendisini azdırmıyor,  dinî vazifelerini, başta beş vakit namaz olmak üzere titizlikle ve dikkatle yerine getiriyor…  Tabiî ki, gözleri dönmüş dediğim adamlar içinde değildir yukarıda anlattığım kişi.
    Bendeniz, dini imanı para olan mendebur, musibet ve alçak kimselerden bahsediyorum. 

    Bunların gözlerine yakından bakınız, gözbebeklerinde altın rengi şeytanî şerareler uçuştuğunu görürsünüz. Kalplerini dinleyiniz para para lira lira dolar euro diye atar.

    Bir milyar kazansalar gözleri yine doymaz, ikinci milyarı isterler.

    Para, madde, zenginlik için her haltı yerler, her günahı işlerler. Kudurmuş gibidir onlar.

    Bunların Müslüman geçinenleri vardır. Gırtlaklarına kadar ribaya batmışlardır.

    Şeriatın bâtıl dediği alımlara satımlara bulaşırlar.        

    Bunların, eski kadim mezarlıklar üzerine cehennemî binalar dikenleri görülmüştür.

    Evet bunlar gözü dönmüşlerdir. Onların paraya, mala, zenginliğe olan şehvetleri cinsel şehvetten yüz kat fazladır.

    Siyaset sahasında, siyaset yoluyla din ü devlete, Ümmete hizmet etmek isteyenler vardır. Onlar yalan söylemezler, iftira etmezler, ahlaka yakışmayan işleri yoktur. Haram yemezler. Namuslarıyla, şerefleriyle, haysiyetleriyle politika yaparlar. Onlara bir şey dediğim yoktur. Bendeniz siyaset konusunda gözü dönmüşleri kasd ediyorum.

    Siyaset konusunda gözü dönmüşlerin hepsi arivisttir, ikbal avcısıdır. 

    Bunlar  benliklerine tapar. Şeytan bile onlar kadar dolap çeviremez. Yaptıkları hep fitne fesattır. Muslih (ıslah edici) değil, müfsittirler (fitne ve fesat çıkarıcılardır).

    1908’den bu yana bu gözü dönmüşlerin bu devlete, bu memlekete, bu halka ettiklerini dış düşmanlar etmemiştir.

    Büyüklerden biri söylemiş, elhak doğru söylemiş: Hubb-i riyaset cinsel şehvetten 360 derece şiddetlidir…

    Bendeniz Molla Kasım’ım, basit yazıyorum ama dediklerim kolay anlaşılmaz.

    Bu devlet, bu ülke, bu halk gözü dönmüş para çılgınlarının, politika canavarlarının elinden kurtarılmadıkça iflah olmaz, selamet sahiline çıkmaz.

    Norveç’te böyle gözü dönmüşler var mıdır? Yoktur yoktur!.. Orada böyleleri olsaydı, Norveç dünya şeffaflık ve temizlik anketinin ilk sıralarında yer alamazdı.

    Müslümanların, böylelerini kusmaları, dışlamaları gerekmez mi? Bu işi niçin yapmıyorlar?

    Niçin benim ülkem de, iş ve siyaset sahalarında Yeni Zelanda veya Danimarka gibi  temiz değil?

    Bu yazım birilerinin hoşuna gitmeyecek. Gitmezse gitmesin. Umurumda bile değil. Doğru ve haklı bir şeyler yazabiliyorsam ne mutlu bana. 28 Mayıs 2015

    Diyanet’in Cemaatlerin Tarikatların Ana ve Temel Vazifeleri

    Başta Diyanet olmak üzere  bütün dinî cemaatlerin, tarikatların, grupların, parçaların ana ve temel vazifeleri nelerdir?

    1. Henüz imana kavuşmamış insanların imana gelmeleri, imanla şereflenmeleri, imanlı olmaları için, nasıl çalışılması gerekiyorsa o şekilde çalışmak.

    2. İman sahibi kimselerin  itikadının (inanç bilgilerinin) tashihi,  Kur’ana Sünnete uygun olması için çalışmak. Bozuk, bid’at inançları düzeltmek, dall ve mudil kimselere karşı Ehl-i İslamı korumak, sapıkları ve sapıklıkları red ve cerh etmek.

    3. İmanları tehlikede olan kimselerin imanlarının korunması için en uygun tarzda çalışmak.

    4. İmandan sonra İslam’ın ikinci temel şartı ve emri olan beş vakit namazın halk tarafından dosdoğru ve ehil imamların ardında cemaatle kılınması için çalışmak.

    5. İslam’ın temel değerlerinden olan ihlâs için çalışmak, halka ihlası öğretmek.

    6. Zekatın Kur’ana Sünnete Şeriata fıkha uygun şekilde verilmesi, böylece sosyal adaleti, Müslümanlar arası yardımlaşmayı ve paylaşmayı sağlamak.

    7. Müslüman halkın Kur’an ve  Sünnet ahlakıyla ahlaklı, faziletli, meziyetli,  örnek  bir toplum olması için çalışmak, güzel ahlakı öğretmek, çirkin ahlakı kötülemek.

    8. Dünya hizmet ve vazifelerini ihmal etmemek şartıyla  Müslümanların ahirete yönelik olmalarını sağlamak, azgınlıkları azaltan  ve frenleyen ölümü en az günde bir kez hatırlatmak. Kabir hayatını, sorgu meleklerini, iyiler için kabrin Cennet bahçelerinden bir bahçe, kafirler için Cehennem çukurlarından bir çukur olduğunu, Mahşerde insanların toplanacaklarını, Mahkeme-i Kübra’da hesap vereceklerini, Mizan’ı, Sırat’ı düşündürmek.

    9. Büyük günahların açıkta, açıkça, küstahça, meydan okurcasına işlenmelerine ve toplumun ifsad edilmesine engel olmak.

    10. Emr-i Mâruf ve nehy-i münker yapmak.

    11. Halka, bilhassa çocuk ve gençlere  ilmihal, ahlak, Şeriat  bilgilerini, öğrenilmesi herkese farz olan zarurî din kültürünü doğru olarak öğretmek ve bunların hayata uygulanmasını sağlamak.

    12. Dünya üzerindeki bütün mü’minlerin tek bir Ümmet olduğunu, Allah’ın mü’min kullarını birbirlerine kesinlikle  kardeş ettiğini öğretmek, her Müslümana Ümmet şuurunu=bilincini aşılamak; uhuvveti (kardeşliği), tesanüdü ittihadı, vifakı bozacak her şeyden kaçındırmak. İttihad-ı İslam için var gücüyle çalışmak, propaganda yapmak. Henüz Müslüman olmayan insanların Ümmet-i Dâvet olduğunu, onların en uygun ve güzel metotlarla İslam’a çağırılmasının üzerimize farz olduğunu,  bunu yapmazsak veballerinin üzerimizde kalacağını  anlatmak ve bu konuda ne yapılması gerekiyorsa planlı ve programlı şekilde yapmak.

    13. Bütün mü’minlerin, Resulullahın  (Salat ve selam olsun ona) bu devirde vekili, halifesi, varisi  olan râşid, âdil, âbid, muktedir, muttaqi, çok yüksek ahlaklı, faziletli bir İmam’a biat ve itaat etmeleri  için çalışmak.

    14. Yeni kuşakları iyi yetiştirmek için  Kur’an, Sünnet ve Şeriat ilkelerine göre eğitim verecek İslam mektepleri açmak.

    15. Halka rehberlik edecek icazetli hakikî ulema ve fukaha yetiştirilmesi için İslam Medreseleri açmak.

    16. İş hayatının  İslama göre tanzim edilip  denetlenmesi için ahîlik, Fütüvvet teşkilatı kurulması için çalışmak.

    17. Tarikatları yasaklayan insan haklarına aykırı kanunların kaldırılıp, Meclis-i Meşayih kontrolünde tasavvufî hizmetler için çalışmak.

    18. Müslümanların bedevî, câhilî şifahî ilkel kültürden; medenî ve yüksek İslam kültür ve zihniyete geçmeleri için çalışmak. 

    19. Tefrikaların, nifak ve şikakların, Müslümanlar arası  çekişme tepişme ve çarpışmaların kaldırılması, aralarında barış anlayış olması için çalışmak.

    20. Her türlü lüks ve israfla mücadele etmek, Allahın, Resulünün ve  evliyaullahın istediği mütevazı ve kanaatli bir hayat tarzı için çalışmak.

    21. İslam kadın ve kızlarını Allahın rızasına uygun şekilde, Kur’anın ve Sünnetin gösterdiği şer’î tesettüre  sokmak, şeytanî tesettürden uzak kalmaları için çalışmak, kıyafet konusunda doğru olana yönlendirmek.

    22. Kadınların seks objesi haline getirilmelerine, KDV’li resmî veya yarı gizli seks köleliğine karşı olmak.

    23. Müslüman halkı uyarmak, aydınlatmak, müjdelemek, bilgilendirmek, onlara rehberlik etmek.

    24. Zinayla, ribayla, İslama aykırı şeytanî binalarla mücadele etmek.

    25. Şeffaflık ve temizlik anketlerinde İslam ülkelerinin  listenin başında yer almaları için çalışmak.

    26. Müslümanlara ve insanlığa hizmet edecek  çok vasıflı, güçlü, üstün, faziletli elemanlar yetiştirilmesi, vazifelerin ve emanetlerin bunlara verilmesi için çalışmak.

    27. Okullarda karma eğitimi tenkit etmek ve bunun uygulamadan kaldırılması için çalışmak.

    28. İmam-Hatip okullarında  beş vakit namazın cemaatle kılınması için çalışmak.

    29. Bütün bunları, sadece Allah’ın yüce rızasını kazanmak için ihlasla yapmak; islamî hizmet ve vazifeleri  şahsî menfaatlere, zengin olmaya,  dünyevî sefil hırslara, siyasete  alet etmemek, asla din sömürüsü yapmamak.

    ***

    İslamî, Kur’anî, imanî ana hizmetler bunlardır.

    Neler hizmet değildir, onlardan da bir nebze bahs edeyim:

    1. Minarelere hoparlörler koyup  bunları sonuna kadar açıp  yüz desibel veya şiddetli şekilde avaz avaz bağırtmak.

    2. Camilere, secdeye mani olan  yapay elyaflı sağlığa aykırı yumuşak halılar koymak.

    3. Camilerde WC WC Men Women  tuvalet  ticareti yapmak.

    4. Vakit namazlarında çok az sayıda Müslümanın geldiği, bazen bir saf cemaat bile olmadığı müzeyyen, israflı camiler yaptırmak.

    5. Cemaat veya tarikat holiganı,  militanı, fanatiği yetiştirmek.

    6. Din baronlarını erbab haline getirircesine övmek, toplanan zekat paralarını, bu maksatla hazırlanan ve yayınlanan yüksek tirajlı propaganda kitaplarına harcamak.

    7. Sivil darbe yapmaya teşebbüs etmek.

    8. Birtakım siyaset adamlarının bürolarına, yatak odalarına böcekler, gizli kameralar ve mikrofonlar koyarak onların gizli ayıplarını tecessüs etmek, şantaj yapmak.

    9. Cemaatleri, tarikatları bankacılığa, holdinglere ticarî ve iktisadî faaliyetlere alet etmek.

    10. Farzları, müekked Sünnetleri ikinci plana atıp ticarî, turistik, ihtişamlı, israflı umreleri teşvik etmek.  vs… vs… 29 Mayıs 2015

    Hilâfet Düşmanı İlâhiyatçılar

    Birtakım, kimisi Kemalist, kimisi laik, kimisi Dönme, kimisi mezhepsiz, kimisi Fazlurrahmancı, kimisi light ve ılımlı  İslam taraftarı ilahiyatçıların; İslamda Hilafet, İmamet olmadığı konusundaki iddia ve beyanları hezeyandan ibarettir.

    Onların mezhepleri ve meşrebleri biz Ehl-i Sünnet Müslümanlarını  bağlamaz. İslamın ana caddesi, Sevad-ı Âzam’ı, doğru yorumu olan  Ehl-i Sünnet fıkhının Ahkâm-ı Sultaniyye denilen bir Hilafet, İmamet, Âmme Hukuku  bölümü vardır.

    Onlara mı inanacağız, yoksa Ahkâm-ı Sultaniyye kitabının yazarı büyük fakih, büyük alim İmam Mâverdî hazretlerine mi?

    Onlar,  Müslümanların tek bir Ümmet oluşturmasını, bütün mü’minlerin , râşid âdil muttaqi fazıl muktedir bir İmam-ı Kebire biat ve itaat etmesini istemiyor.

    Efendimizin vefatından sonra Ümmet  bir Halife seçmemiş, ona biat ve itaat etmemiş olsaydı, bugün dünyada İslam, Müslümanlar olur muydu?

    Başında bir arı beyi (kraliçesi) bulunmayan bir arı oğulu yaşayabilir mi?

    Birlikte yaşayan karıncalara bakınız, her klanının mutlaka bir kraliçesi var.

    Dünyada başkanı, reisi olmayan hiçbir topluluk yoktur. 

    İslam’ın başkanlığı elbette Katolik kilisesinin Papalık teşkilatına benzemez ama İslam’da mutlaka bir riyaset İmamet Hilafet vardır.

    Bugün bir buçuk milyarlık İslam alemi perişanlık, zillet yenilgi, bin türlü zaaf içindeyse, bunun ana sebebi Müslümanların başında râşid bir Halife bulunmayışındandır.

    Katoliklerin Papası, Vaticanı var… Anglikanların Canterbury başpiskoposları var…  Yahova Şahitleri sektinin başkanı var… Ermeni Gregoryen kilisesinin Patriği var… İstanbul Ortodoks Rum kilisesinin Patriği var… Süryanilerin Patriği var…  Türkiye Yahudilerinin Hahambaşısı var… Tibet Budistlerinin Dalay Lama’sı var…  Masonların Üstad-ı Âzamları var… Var oğlu var. İslam alemi dışında, müşterek başkanı, ruhanî veya dünyevî  lideri olmayan hiçbir din mezhep sekt yok.

    Müslümanların da böyle bir reisi olması mutlaka gerekir.

    Nitekim sûrî  şekilde de olsa, 1924’e kadar vardı.

    Sultan Vahidüddin 1922’de Türkiyeyi terk ederken Halife  sıfatını bırakmadı. Ankara Büyük Millet Meclis’i onun yerine Osmanlı hanedanından  Abdülmecid bin Abdülaziz Han’ı Halife  seçti.  

    1924’te Hilafetin  ilga edilmesi, Halifenin yurt dışına sürülmesi insan haklarına, din ve inanç hürriyetine, Türkiyenin ve İslam dünyasının âli menfaatlerine, millî kimlik ve kültürümüze  aykırı bir zulüm olmuştur.

    Hilafetin ilgasıyla ilgili kanunda, Halifeliğin Büyük Millet Meclisin mânevî şahsında (tüzel kişiliğinde) mündemiç  olduğu yazılır. (Birinci madde: Halife hal’ edilmiştir. Hilâfet, hükümet ve cumhluriyet  mâna ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan, Hilafet makamı mülgadır.)

    Birtakım Ehl-i Sünnet dışı ilahiyatçıların Halifeliği karşı olmaları Kur’ana, Sünnete, Şeriata, İslama  aykırıdır.

    İslam dünyası ya başına  ehil, layık, râşid, âdil, muttaqi bir Halife seçecek ve ona biat ve itaat edecek, yahut  bugünkü zillet, esaret, hezimet  ve rezaletler daha da artarak devam edecektir. 30 Mayıs 2015

    Gizli Ermeniler Realitesi

    Müslüman çoğunluğun çok büyük kısmının kafaları o kadar karışık ki, en basit düşünceleri, kavramları anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zor.

    Bu anlatılması çok zor konulardan biri de Gizli-Kripto Ermeniler meselesidir.

    Ülkemizde 80 bin kadar tek kimlikli Ermeni vatandaşımız bulunmaktadır. Bunlar Lozan anlaşmasının azınlıklarla ilgili maddeleri gereğince korunmaktadır. Kiliseleri, okulları, vakıfları, hastahaneleri, çeşitli kurumları vardır.  CHP iktidarları zaman zaman onları da ezmiştir, Varlık Vergisi darbesini yemişlerdir, bazı vakıfları ellerinden alınmıştır. Lakin Ermeniler hiçbir zaman Sünnî Müslüman çoğunluk kadar ezilmemiştir. Mesela: Sünnî çoğunluğun millî alfabesi değiştirilmiştir ama Ermeni alfabe ve yazısına dokunulmamıştır. Edebî zengin Türkçe’nin canına okunmuştur ama Ermenice’ye dokunulmamıştır. Müslümanların din işleri devlet memuru bir  bürokrata havale edilmiştir ama Ermenilerin kiliselerine, patrikliklerine karışılmamıştır.

    Türkiye’nin, kral çıplak denilemeyen sancılı realitelerinden biri, ülkemizde bir milyon kadar Kripto Ermeni oluşudur. Karşımızda Ağrı dağı kadar büyük bir gerçek var ve bunu görmezlikten geliyoruz. 

    Bu realiteyi görmezlikten gelmenin sonu iyi olmaz.

    Bu bir milyon Kriptonun siyasî partileri vardır, baskı grupları vardır, sivil toplum kuruluşları vardır, belediyeleri vardır, gazeteleri vardır, ağır orta hafif topları vardır.

    Ağırlıkları yetmediği için bu Kriptolar Müslüman veya Alevî Kürt kimliği ve bayrağı altında faaliyet gösteriyor.

    Bir vatandaşın Ermeni, Yahudi, Rum olması bendeniz için anormal değildir. Tek kimlikli bütün başkalıklara, ötekiliklere tolerans göstermeyi insanlık vazifesi bilirim. Lakin iki kimliklilerden, Kriptolardan, Gizlilerden korkuyorum. Çünkü onların bazısı, üzerinde yolculuk yaptığım gemiyi batırmaya, parçalamaya çalışıyor.

    Bir Müslüman olarak, Müslüman Kürtlerin birtakım Kriptolar tarafından manipüle edilmesinden son derece tedirginim.

    Vaktiyle Ermeni iken, çeşitli sebeplerle  Müslüman olmuşlara hiçbir laf etmem. İslam evrensel bir dindir, isteyen herkes Müslüman olabilir. Başka bir milletten, kimlikten, dinden İslam’a geçenlerle gerçek ve samimî Müslüman olmadığı halde yalancıktan Müslüman görünen iki kimlikliler elbette bir olmazlar. Birincilere küçük (d) ile dönme, ikincilere  (bilhassa Sabetaycılar kasd  edilerek) büyük (D) ile Dönme denir. 

    Cumhuriyetin kuruluşundan bir sene sonra başlatılan ve hepsi de  millî kimliğimize, millî kültürümüze, evrensel insan haklarına ve hürriyetlerine, hukuka,  adalete, vicdana, sağduyuya, bilgeliğe  aykırı olan  köklü değişikliklerin ardında (inancını kayb etmiş sosyolojik bir Müslüman olsa da) bir tek Müslüman yoktur. Hepsi şu veya bu Dönmelerden biridir.

    Kripto Ermenilerin  içinde Pakraduniler (veya Bagraduniler)  en gizlileridir.  Bunlar dıştan Müslüman görünürler, Bu kisvenin altında Ermeni kimlikleri vardır. Onunla bitmez, en alttaki kimlikleri Yahudiliktir.

    Ermeni isyanlarını, Tebaa-i Sâdıka olan  Gregoryen Ermeniler değil, bu Pakraduniler çıkartmıştır.

    Bunların asıl Ermenilere ettiği kötülüğü hiçbir kavim yapmamıştır.

    Birtakım Dönmeler islamî hareketin içine de sızmış bulunuyor.

    İsim ver diyecekler çıkacaktır. Onlara gülmek gerekir. İsmin yanında adres, cep telefonu, mail adresi ve vesikalık fotoğraf da ister misiniz diye  alaylı bir şekilde sormak gerekir.

    İslamî kesimde, çeşitli hizmetler ve vazifeler için milyarlarca dolar  harcanmaktadır. Kur tarihçilerden, istihbaratçılardan, araştırmacılardan oluşan ciddî ve haysiyetli ekibini ve bu iddialarımı araştır.

    Sade vatandaş için çok kolay bir yol tavsiye edeceğim. İnternetten arayın. İsim ve soy adı yazın, yanına da Yahudi ve Ermeni kelimelerini ilave edin ve çıkan verileri inceleyin. Ciddî olanlarını, kaynak gösterenlerini okuyun. Bir nebze de olsa bazı şeyleri anlamaya başlayacaksınız. Gizli Kripto Ermenilerin siyasî partileri var mıdır? Vardır… Güçlü bir medyaları var mıdır? Vardır… Sürü sepet  dıştan Türk Kürt  Sünnî Alevî görünen yazarları var mıdır? Vardır…

    Bunlar Müslüman Kürtleri manipüle ederek, kullanarak Türkiye gemisini batırmak istiyorlar mı? Maalesef istiyorlar.

    Peki çoğunluk bu konudan niçin bîhaberdir?

    İşte asıl mesele budur. Bu bîhaberlik bizi batırabilir. 31 Mayıs 2015