Mehmet Şevket EYGİ – Vahdet – Mayıs 2016
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Türkiye’nin çok karanlık ve esrarlı bilinmeyenleri vardır. Bunlardan biri İsrail ile olan münasebetlerdir. En gergin, en krizli, en polemikli zamanlarda bile, Yahudi devleti ile olan iktisadî, ticarî, mâlî, askerî münasebetlerimiz devam etmiştir. Krizler, anlaşmazlıklar, polemikler zâhirde kalmıştır.
***
Türkiye’nin en büyük bilinmeyeni M. Kemal Paşa’dır. Hakkında on binlerce kitap, risale, çoğu sözde ilmî araştırma, makale yayınlanmış olmasına rağmen o, büyük bir bilinmeyendir. Onun vasiyetnamesi, ölümünden bunca yıl geçmiş olmasına rağmen açıklanmamakta, açıklanamamaktadır.
***
Seyrantepe taraflarına gitmiştim. Birkaç sene önce İstanbul orada bitiyordu. Bu sefer baktım, ormanların içine gökdelenler, dev rezidanslar yapılmıştı. Rantçılar şehri büyütmeye devam ediyor. Sadece orada değil, çepeçevre her yerde yaz kış devam eden inşaat faaliyeti var. Bu şehir bu kadar nüfusu, bu kadar binayı, bu kadar otomobili kaldırmaz ama rantçılar ağır basıyor ve yapılaşma sürdürülüyor.
***
Fatih Akşemseddin Caddesi’nde yeni bir Suriye lokantası açıldı. Cuma akşam yemeğini, yardımcım ile orada yedik. İki, kremalı tavuk çorbası içtik, iki porsiyon da tavuk döneri yedik. Dönerleri bitiremedik, kalanını paket yaptırdık. Hesap iki kişi için yirmi lira tuttu. Suriyeliler hayatı ucuzlattı.
***
Fatih’te gece saat 1’de teröristler sokaktaki altı arabayı yakmışlar. Terör İstanbul’un günlük hayatına dahil oldu.
***
Sultanahmet’in turistik lokantaları, otelleri sinek avlıyor. Turizm sektöründe büyük kriz var. Bu konuda tereddüt içindeyim. Turizm madalyonunun bir tarafında para var, gelir var, istihdam var, alışveriş ticaret var. Öbür yüzünde, İslâmî kriterlere göre ahlâksızlık fitne fesat var.
***
Tıp fakültesine giden bir genç, adam olmak maksadıyla fakire müracaat etti. Bendeniz mürşid ve rehber değilim ama az da olsa yardımcı olmaya karar verdim. İlk şart olarak Osmanlıca öğrenmesini istedim. Biraz sökmeye başlayınca onu fakirhaneme çağıracağım, diğer şartları bildireceğim. Merhum Süheyl Ünver gibi hezarfen, geniş ufuklu, engin kültürlü bir kimse olması gerekir. Ehl-i Sünnet Müslümanı olması, namaz kılması, akaid fıkıh kıraat dersleri alması da olmazsa olmaz şartlardandır.
***
İnterneti karıştırırken meşhur liselerimizin birinin kız öğrencilerinin resimlerini gördüm. Bar karıları gibi mini etek, açık saçık, omuzları askılı hafif meşrep giyinmişlerdi. Teessüf ettim.
***
Gözü dönmüş, ağzı köpürmüş, kendinden geçmiş vaziyette hakaretler savuran kendini kaybetmiş çok kızgın birine: Sana bir tavsiyem var. Aynanın karşısına geç ve kendine okkalı bir tükürük fırlat.
***
1923’ten beri birileri çok rüzgârlar ektiler. Şimdi bunların fırtınalarını, kasırgalarını, tayfunlarını biçiyoruz. 01.05.2016
Ateistin tarifi: Kendisi Allah’a inanmadığı için Allah’ı yok sanan kişi.
*
Kemalizm: M. Kemal’in ölümünden sonra çıkartılmış mâlum ideoloji.
*
Süslüman karı: Erkeklerin dikkatlerini ve şehevî bakışlarını, çıplaklardan fazla çeken bayan.
*
Şeyh: İki türe ayrılır: Gerçek şeyh, sahte şeyh.
*
Din ve politika: Birincisi ulvîdir, ikincisi süflî.
*
Gıybetçi: Dikiş makinesi gibi durmadan çekiştiren bayağı rezil mahlûk.
*
Cep telefonu: Çağın en büyük uyuşturucusu ve sersemleştiricisi.
*
Para: Hayatın çarklarını döndürmek için gereklidir ama kirlidir ve kirletir.
*
Beş yıldızlı lüks otel: Nâdir istisnalar dışında içkili ve İslâmî kriterlere göre fuhuşludur.
*
Cami hoparlörleri: Gerekenden ve haddinden fazla açıldığında ezana ve kıraate eza ve zarar verir.
*
Afganî: Sarıklı farmason.
*
Pakradunîler: Dış kimliği Müslüman, ikinci kimliği Ermeni, üçüncü derin kimliği Yahudi.
*
Vesika: Devletin, KDV’li yasal seks kölelerine verdiği belge.
*
Laiklik: Ayasofya’nın camilikten çıkartılıp müze yapılması, Türkçe ezan ve saire.
*
Şeriat mahkemesi: Şu anda İngiltere’de seksen beş şeriat mahkemesi bulunmaktadır.
*
Fransa İslâm Cumhuriyeti: Bilemediniz 25 yıl sonra.
*
Haram: Doyduktan sonra yemek.
*
Kendini beğenmek: Tedavisi çok zor ağır ve mânen öldürücü bir hastalık.
*
Beyaz ekmek tüketmek: Uzun vadeli intihar.
*
Kimyevî ilaçlar: Kaşığıyla yedirir, sapıyla göz çıkartır.
*
Bedbaht: Bedbaht ona derler ki elinde cühelanın kahr olmak için kesb-i kemal-i hüner eyler. 02.05.2016
Şu veya bu sebeple kendilerine bağlanan, iltica eden üniversiteli gençleri; iyi, vasıflı, güçlü, üstün Müslümanlar olarak yetiştiren cemaatleri, tarikatları, dernekleri, vakıfları, kuruluşları tebrik ediyor, onlara teşekkür ve minnetlerimi sunuyorum.
Onlar, himâyelerindeki gençlere neler öğretiyor, neler kazandırıyor?
Birincisi: Yetecek miktarda doğru ilmihal bilgisi öğretiyor.
İkincisi: Onları Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak yetiştiriyor.
Üçüncüsü: Onlara yazılı medenî İslâm İstanbul kültürü görgüsü ahlâkı kibarlığı edebi terbiyesi aşılıyor.
Dördüncüsü: Onlara sanat, güzellik, estetik boyutu kazandırıyor.
Beşincisi: Uzmanlık dalları ne olursa olsun, onların hepsine Osmanlıca okuma ve yazma öğretiyor.
Altıncısı: Onlara Şeriat, Hilâfet, Ümmet kavramlarını ve değerlerini öğretiyor.
Yedincisi: Onların İttihad-ı İslâm’a ve uhuvvet-i imaniyeye bağlı olmalarını, Müslümanları sevmelerini sağlıyor.
Sekizincisi: Onlara evrensel İslâm hikmetinin (bilgeliğinin) kuralları olan Mecelle-i Ahkam-ı Adliyyenin Kavaid-i Külliyesini ve diğer temel metinleri öğretiyor.
Sekiz madde saydım, işte hayırlı cemaatler, kendilerine bağlanan gençleri böyle yetiştiriyor. Buraya yazmadığım maddeler ve konular da var…
Himaye ettikleri, barındırdıkları, burs verdikleri, yemek yedirdikleri, ilgilendikleri gençleri iyi yetiştirmeyen, onları harcayan grupları kınıyor ve protesto ediyorum.
Bütün Müslüman yurtlarında, Ehl-i Sünnet akaidi, fıkıh, kıraat dersleri verilmelidir.
Öğrencilere bilgi ve kültürün yanında ahlâk ve karakter terbiyesi verilmelidir.
Dindar gençlerimizin zararlı ideolojik aktivist terörist mezhepsiz cereyanlardan, zihniyetten, Ümmet birliğini bölen İslâmcılıklardan, dinde reformculuktan, değişimden korunması gerekir.
Müslümanlar, ruhbanları, din büyüklerini erbab haline getirmekten kaçınmalıdır.
Gençlerimiz militanlıktan, holiganlıktan, her türlü taassuptan uzak olarak yetiştirilmelidir.
Gençlerimiz içi boş Müslüman değil, içi ilimle irfanla ahlâkla kültürle faydalı bilgilerle fazilet ve meziyetlerle mürüvvetle sanatla dolu Müslümanlar olarak yetiştirilmelidir.
Gençlerimiz zülcenâheyn olmalıdır. Şeriat ve gerçek Tarikat. İmam Şamil ve kahraman mücahidleri gibi…
Müslüman gençlere, planlı ve programlı şekilde, ehliyetli uzmanlar tarafından alternatif İslâm ve kültür eğitimi verilmelidir. 03.05.2016
1. BBC’nin yayınladığı, Ortadoğu uzmanı Robert Pigott imzalı ve “Turkey in radical revision of İslâmic texts” başlıklı çok önemli makale. (Türkçe tercümesi bulunup mutlaka okunmalıdır.)
2. Suriye ulemasından Said Ramazan el-Bûtî’nin “İslâm Şeriatını Tehdit Eden en Büyük Tehlike Mezhepsizlik” kitabı.
3. Yirminci asrın Gazalî’si Düzceli üstad Muhammed Zahid el-Kevserî’nin “Mezhepsizlik Dinsizliğe Köprü” makalesi.
4. Bedir Yayınevi’nin yayınladığı, “Ehl-i Sünneti Müdafaa ve Bid’atleri Tenkit” isimli çok önemli, uyarıcı aydınlatıcı kitap.
5. Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) “Ümmetim yetmiş üç parçaya ayrılacaktır, biri dışında bunlar cehennemliktir” mealindeki sahih hadisi.
6. Suriye faciasında, Şiî İran’ın tutumundan ve inadından alınacak dersler ve ibretler.
7. Osmanlı Devleti’nin Ehl-i Sünnet inancı ve fıkhı üzerine bina edilmiş olması.
8. Sünnet aleyhtarlığının Kur’ân, İslâm ve Şeriat aleyhtarlığı olduğu.
9. Sünnet elden gidince fıkhın elden gideceği.
10. Fıkıh olmayınca, doğru dürüst iki rekat namaz kılmanın bile mümkün olmayacağı.
11. Fazlurrahmanın Tarihsellik ve Tâtiliye fırkasının bâtıl olduğu.
12. Her cahil ve mukallid Müslüman Kur’ân ve Sünnetten kendi re’y, heva ve kafasına göre hüküm çıkarabilir iddiasının İslâm Ümmetini böleceği, dinde anarşiye ve kaosa sebep olacağı. Nitekim manzara meydandadır.
13. Ölmüş Mutezile mezhebinin Türkiye’de kasıtlı şekilde hortlatıldığı.
14. Mutezile’nin Allah’ın sıfatlarına, kabir ahvaline, şefaate, kadere inanmadıkları, nice sahih hadisi inkâr ettikleri.
15. Mutezilenin ve Fazlurrahmancıların taqiye ve kitman yaparak Sünnî Müslümanları aldattıkları.
16. Şu anda en büyük fitne ve fesadın Ehl-i Sünnet düşmanlığı ve mezhepsizlik olduğu.
17. Bazı iç ve dış derin güçlerin İslâm’ın içini boşalmak istedikleri.
18. Müslüman halkın hızla sekülerleştirildiği, dinden kopartıldığı.
19. Bir ilahiyatçının farmason Afganî’yi Sünnî Müslümanlara imam yapmak istediği. 04.05.2016
Türkiye’nin her konuda vasıflılara, ehliyetlilere, iyilere, daha iyilere, en iyilere ihtiyacı var.
İyi idarecilere, iyi politikacılara, iyi iktidara, iyi muhalefete…
İyi gazetecilere ve tv’cilere, iyi medyaya büyük ihtiyacımız var.
İyi eğitimcilere, öğretmenlere…
İyi din hizmetlilerine…
İyi demek üstün ve güçlü demektir.
İyi demek yalan söylememek, aldatmamak, sözünde ve işinde dosdoğru olmak demektir.
Sağcı da vasıflı olmalı, solcu da… Vasıflı sağcılar ve vasıflı solcular, deliler gibi tepişirken vatan gemisini delip batırmaya çalışmazlar.
Sünnîler de vasıflı olmalı Alevîler de…
Türkler, Kürtler, Arnavutlar, Gürcüler, Çerkezler, Boşnaklar, Lazlar ve diğerleri hep vasıflı olmalı ki, çeşitlilik zenginliğe dönüşsün. Vasıflı olmazlarsa çeşitlilik fitne ve fesada yol açar.
Öğretmenler, eğitimciler vasıflı olmazsa genç nesiller, çocuklar iyi yetişmez.
İmam vasıflı olacak ki, cemaatini yetiştirebilsin.
Bendeniz vasıflı mıyım, buna kendim karar veremem ama en azından vasıf istiyorum.
Ateist vasıflı olursa, Don Kişot’un yeldeğirmenlerine saldırması gibi dine ve dindar çoğunluğa saldırır mı?
Vasıf seviyesi ne kadar yükselirse; yolsuzluklar, haram yemeler, ihalelere fesat karıştırmalar, nepotizm o nispette geriler, azalır.
Vasıflı insanlar ilim, irfan, bilgelik, yüksek kültür, yüksek ahlâk ve karakter sahibi olur.
Vasıflı insanların estetik, sanat, güzellik boyutu olur.
Hem vasıflı olacak, hem de statü, VIP hastası olacak… Böyle bir şey mümkün değildir.
Vasıflı insan, işleri istişare ederek (ehline danışarak) görür.
Vasıflı insan çare ve çözüm üretir.
Vasıflı insan manyak, egosantrik, ne oldum delisi olmaz.
Vasıflılıkla türedilik bir arada yürümez.
Vasıflı insan emanetlere hıyanet etmez.
Vasıflı insan vatanseverdir, mürüvvetlidir. O kin tutmaz, intikam almaz.
Müslümanların da vasfa büyük ihtiyacı var. Vasıf konusunda Müslümanlar ikiye ayrılır: Vasıflı, dolayısıyla güçlü ve gerçek Müslümanlar. Ne kendilerine, ne topluma yararı dokunan vasıfsız Müslümanlar.
Vasıf bize hava, su, ekmek gibi lazımdır. 05.05.2016
Birinci soru: 1945’e kadar Japonya’nın sömürgesi olan, daha sonra iki ayrı devlete ayrılan, 1950’lerin başında dehşetli bir savaşa sahne olan, yakılan yıkılan, alt yapısı olmayan Güney Kore dünyaya hayranlık veren bir kalkınma sergiledi. Bilhassa otomobil, elektronik, gemi inşaı sahasında harikalara imza attı. Kore otomobilleri, Kore’nin Samsung cep telefonları bütün dünyada satılıyor. Kore Japonya ile boy ölçüşüyor. Siz “Kore’den daha fazla imkana sahip olan Türkiye niçin otomobil ve elektronik sahasında nal topluyor” sorusunu soruyor musunuz?
***
Japonya ve Çin, öğretilmesi ve öğrenilmesi son derece zor o kargacık burgacık, çetrefil, binlerce şekilden oluşan millî yazılarıyla; kültürde, sanayide, ilmî araştırmalarda, eğitimde, okullarda, üniversitelerde, edebiyatta, sanatta harikalar meydana getiriyorlar da, kendi bin yıllık yazısını değiştiren Türkiye niçin onlar kadar başarılı olamadı, Türkiye niçin Ortadoğu’nun Japonyası olamadı sorularını soruyor musunuz?
***
Laik olmayan, tam aksine din-devlet birliği sistemine sahip olan, hükümdarın aynı zamanda millî Anglikan kilisesinin başı olduğu, Büyük Britanya bölümünde 1944’ten bu yana kolejlerde her sabah mecburî ayin yapılan İngiltere’de; tam bir demokrasi, çok geniş insan hakları, Müslümanlar için büyük din hürriyeti, hattâ seksen beş Şeriat mahkemesi var da, laik Türkiye’de niçin bu kadar demokrasi, din hürriyeti yok?
***
Yakın zamana kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından olan ve dışarıya buğday ihraç eden Türkiye şu anda her yıl üç küsur milyon ton buğday satın almak zorundadır. Bu gerilemenin sebebi nedir? Bu konuda çareler araştırılmakta mıdır? Ekmeklik buğdayını dışarıdan alan Türkiye’de niçin günde dört beş milyon aziz ekmek çöpe atılmaktadır? 06.05.2016
Ben çok ihlaslıyımdır demişsin, duyunca gayr-i ihtiyarî güldüm. Ben ihlaslıyım demek, ihlasa mâni bir sözdür. İhlas Hak Teala’nın sırlarından bir sırdır ki, sevdiğinin kalbine koyar.
*
Ben çok mütevazıyımdır demişsin. Buna da güldüm. Gerçekten mütevazı olan kişi, tevazuu ile övünmez. Kendini övmek, tevazua mânidir.
*
Ben çok akıllıyımdır demişsin. Bu sözün, akıllı olmadığına yeterli delildir. Akıllılar böyle konuşmaz.
*
Pahalı, son model, bükülebilir, suya düşünce ıslanmaz, bilinmeyen sokakları bulan marifetli, becerikli ve çok pahalı cep telefonunu elinden hiç eksik etmiyor, sohbetlerde bir tür tespih gibi kullanıyor, çay masasının görünecek yerine koyuyormuşsun. Telefonu çalınca gözlerinde azazilî şerareler parlıyormuş. Sen bu telefonla hiçbir zaman akıllı ve bilge olamazsın.
*
Allah kabul etsin dün gece saat ikide kalktım, sabaha kadar teheccüd namazı kıldım, zikrullah evrad ile meşgul oldum gibi laflar ediyormuşsun. Sen gerçek sûfî olsaydın böyle laflar etmezdin. Şeyhin sana, nafile ibadetlerin gizli yapılacağını, başkalarına söylenmeyeceğini öğretmedi mi?
*
Bir senedir Arapça öğreniyormuşsun ama Zeyd ile Amr’ın kavgasından öteye geçememişsin. Bu ne biçim Arapça öğrenmektir!
*
Benim şeyhim çok büyüktür, öteki şeyhler çok küçüktür, benim şeyhim onları döver edebiyatı yapıyormuşsun. Bu gibi sözler sende tasavvuf ve tarikat terbiyesi bulunmadığını gösterir.
*
Bir oturuşta üç kişilik yemek yemişsin. Sakin bir yere çekil de bir müddet geviş getir bari.
*
Canını dişine tırnağına takarak üç ay zarfında mükemmel Osmanlıca öğrenen gence: Sizi tebrik ve tahsin ediyorum. Kur’ân alfabesi, İslâm yazısı inşallah necatınıza ve ebedî saadetinize vesile olur. 07.05.2016
Türkiye ikliminde kültürlü, okur yazar bir Müslüman olmak istiyorsan Osmanlıca’yı iyi öğren. Okuma yazma bilmez olma, bilir ol.
Şeriat, Kur’ân’dan ve Sünnetten çıkartılmış hükümlerdir. Namaz, oruç, zekat hep Şeriata dahildir. Şeriatsız Müslüman olma, Şeriatlı Müslüman ol.
Edepli, terbiyeli, ahlâklı, faziletli, nazik, kibar, efendi Müslüman ol; edepsiz, terbiyesiz, ahlâksız, faziletsiz, rezil, kaba olma.
Cimri ve hasis olmamak şartıyla kanaatli ve iktisatlı ol. Kerim ol, sahi ol. Alan el olma, veren el ol.
İnsanların gizli ayıp ve günahlarına karşı karanlık gece gibi ol, onları araştırma, kimseyi rezil ve rüsvay etme. Tecessüsün kötü olduğunu iyi bil.
Musalli ol, dosdoğru namaz kıl, bînamaz olma.
Geçinmek için helalinden para kazan ama para fâhişesi olma.
Bütün gerçek şeyhlere, kendi şeyhine gösterdiğin saygıyı göster. Böyle yapmazsan, sen gerçek derviş olamazsın.
Kur’ân’a, Sünnete, Şeriata zıt ve aykırı her şeyin sapıklık, şer ve heder olduğunu yakinen bil.
Zaruret olmadıkça kimseden bir şey isteme. At üstünde iken kırbacın yere düşse in de kendi al.
Başkalarının analarına, karılarına, bacılarına, kızlarına kötü şehvet gözüyle bakma. Sen bakarsan, ötekiler de seninkilere bakar, fitne ve fesat çıkar.
Riba, anasıyla zina etmek gibi çirkin bir iştir, ribaya yaklaşma, gölgesinden bile geçme.
Kendini beğenme, kendini beğenen iyi insan ve iyi Müslüman olamaz.
Allah’ın sana en büyük nimetinin iman olduğunu bil, itikadını tashih et ve koru.
Devamlı olarak mütemadiyen gıybet etmek eşekliktir, sen sakın bunu yapma.
Allah’ı ve Resulullahı (Salat ve selam olsun ona) seven ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıble Müslümanlara düşmanlık ve buğz etme.
İyilerle birlikte ol, kötülerden uzak dur.
Hüsn-i hâtime konusuna çok önem ver, çok kork, çok titre, Allah’ın canını imanlı olarak alması için dua et.
Kaba, câhil, kırıcı, yobaz sofu olma; nazik ol, kibar ol, alim ol, ârif ol, mürüvvetli ol.
Allah’ın sana yardım etmesini istiyorsan, sen edebildiğin kadar kendine yardım et, yardım sebep ve vesilelerine tevessül et. 08.05.2016
ALLAHÜ Teala sana bir ağız iki kulak vermiş. Ağzını kapat, kulaklarını ilme, irfana, faydalı kültüre, hikmete (bilgeliğe) aç. Öğrenmen gereken bilgilerin en önemlisi, farz olanı sana yetecek miktarda akaid, taharet, ibadetler, muamelat, İslâm ahlâkı ve İslâm hikmeti mâlumatıdır.
İlmihalini öğrenmek kadın erkek her Müslümana farzdır. Politika dedikodularına, gayr-i ahlâkî magazin haberlerine, polemiklere, çekişme ve tepişmelere çok önem veriyor, bunları içer gibi okuyormuşsun, bil ki bu konuda çok yanlış bir yoldasın.
Kendine bir çeki düzen vermeni tavsiye ediyorum. Sana Osmanlıca konusunda iki öğüdüm var: Birincisi: İslâm Kur’ân alfabesiyle Türkçe öğren. İkincisi: 1920’lerin zengin edebî lisanını öğren. İlmihalini, temel din bilgilerini Ehl-i Sünnet kitaplarından ve kaynaklarından öğren.
Reformcu, dinde yenilik ve değişim isteyen bozuk ilahiyatçıların kitaplarından öğrenme. İslâm’ı, Kemalist ilahiyatçılardan öğrenirsen sapıtırsın. Bozuk Mutezile mezhebi bağlılarından öğrenirsen yine sapıtırsın. Hele hele hele… Süper bozuk Fazlurrahmancılar’dan öğrenirsen büsbütün sapıtırsın.
Resulullah (Salat ve selam olsun ona)
buyurmuştur. Sen kurtulacak olan
dairesi içinde bulun. Sakın sakın sakın, Allah’ın kitabını kendi re’y ve heva ile cahilce yorumlamaya kalkma.
Din konusunda
Dini dünyaya, şahsî prestije, üne, alkışa, mala, makama alet eden sapıklara tâbi olma. Gerçek şeyhlere, kâmil mürşidlere tâbi ol.
Sahte şeyhlerin, sahte mürşidlerin peşlerinden gitme. Bağlılarından para, mal, alkış, dünya isteyenlerin yanlarına yaklaşma.
Râsih ve muhlis âlimler, kâmil mürşidler kibrit-i ahmer gibidir, az bulunur ama bulunursa ulu nimet bulunmuş olur. Çünkü onlar, kendilerine tabi olanları, kendilerini dinleyenleri, ebedî saadet yoluna çağırır.
Bir mürşide, gerçek bir şeyhe muhtaç isen, ki öylesin, mutlaka ara, bulmaya çalış… Ara ki, şeytan sana şeyh olmasın. 09.05.2016
İslâm dininin temel inançlarından biri âhirete inanmaktır. Bu inanca sahip olmayan kişi Müslüman değildir, kâfirdir.
Bu dünya hayatı fânidir, gelip geçicidir… İnsan ölmekle yok olmaz, bitmez… Ceset ölür, ruh kalır… Kabir berzah alemi ve hayatı vardır… Mü’minler kabirlerinde rahat eder, kafirler münafıklar azap çeker… Kıyamet kopar… Vakti gelince ölüler diriltilir… Mahkeme-i Kübra vardır… Mizan hesap kitap vardır… Cennet Cehennem vardır… Mü’minlerin son durağı Cennettir… Şirk ve küfür üzerine ölenlerin ebedî mekanı Cehennemdir…
Allah Âdildir, kimseye zulm etmez… Cennetlikler ebedî saadete nâil olur, Cehennemlikler azab çeker… Allah’ın izniyle şefaat haktır… Fert olsun, toplum olsun, Müslümanlarda âhiret ile ilgili bilgiler daima canlı ve daima gündemde olmalıdır. Bu konudaki cahillikler, unutmalar ve gafletler sapıklığa, fitne fesada, felakete yol açar.
Âhirete inanan Müslümanın ayağı bazen kaysa da, o devamlı olarak, açıkça, açıkta, küstahça günah işlemez. Âhiret inancına sahip Müslüman kul hakkı yemez, saçı bitmedik yetimlerin haklarına tecavüz etmez, haram gelirler elde etmez, haram zengini olmaz. Âhirete inanan Müslüman cahil kalmaz, faydalı ilim öğrenir… O, gurur ve kibir sahibi olmaz, kin ve intikam almaz…
Âhirete inanan mü’min namazı dosdoğru ve ihlasla kılar… Ramazan orucunu tutar… Zekatını fıkha ve Şeriata uygun olarak hak sahiplerine, temlik ederek verir. Âhirete inanan kişi, gıybet ve iftira etmez, yalan söylemez, başkalarının gizli ayıp ve günahlarını araştırmaz.
O, devletin ve belediyelerin bütçelerini hortumlamaz… Nepotizm yapmaz… Âhirete inanan mü’min israf etmez, lükse ve şatafata kapılmaz. Âhiret inancı zayıflar, lafta kalır, kalplere inmezse Müslüman toplum kirlenir, sapıtır, bozulur.
Bugün olduğu gibi. Âhirete olan inancımızı takviye edelim, güçlendirelim… Bu fâni dünyada yaptığımız işleri,
diye düşündükten sonra yapalım veya yapmayalım…10.05.2016
Müslüman halka, bilhassa gençliğe İslâm’ı doğru olarak öğretmek gerekir. Bu vazife bilenlere aittir. Bilenler kimlerdir:
• İcazetli hakikî ulema ve fukahadır.
• İcazetli şeyhlerdir.
• İyi niyetli, Ehl-i Sünnete bağlı ilahiyatçılardır.
• Müslüman ziyalardır.
Bu saydıklarım bu vazifeyi hakkıyla yerine getirmezlerse sorumlu olur, vebál altında kalır. Bu hizmet için, ehliyetli bir heyet tarafından mutlaka yazılı bir metin hazırlanmalıdır.
Bu metni bir cemaat veya fırka değil, bütün Ehl-i Sünnet cemaatlerine mensup kimselerden oluşan karma bir heyet birlikte yazmalıdır. Bu hizmet paraya, telif ücretine, cemaat holiganlığına ve militanlığına, şöhrete, üne, alkışa alet edilmemelidir, ihlasla yapılmalıdır.
İslâm’ı anlatan metin dört renkli olarak, en iyi en kağıda, en sanatlı ve cazip şekilde basılmalıdır. Birinci baskısı en az bir milyon olmalıdır. Bedava dağıtılmamalı, maliyet fiyatına (mesela bir liraya) verilmelidir. Herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabilmelidir.
Bu metinde, Kur’ân’ın ve Sünnetin iki ana kaynak olduğu… Bütün çare ve çözümlerin onlarda aranacağı… Ümmet birliğinin ve râşid bir İmam’a tâbi olmanın şart olduğu… Beş vakit namazın mutlaka kılınması gerektiği…
Kur’ân’a, Sünnete, Şeriata, İslâm’a aykırı ve zıt bütün görüşlerin, hükümlerin, çare ve çözümlerin bâtıl ve heder olduğu… İslâm’ın bir ahlâk sistemi olduğu ve her Müslümanın bu sisteme uymasının şart olduğu…
Dünyevîleşmenin sapıklığa köprü olduğu… Hak ve doğru medeniyetin fıtrata uygun İslâm medeniyeti olduğu… Dinim İslâm’dır, medeniyetim Batı medeniyetidir sözünün bâtıl olduğu… Gerçek İslâm’ın uygulandığı bir toplumun dünyanın en temiz, en şeffaf, en faziletli, en güvenli, en âdil toplumu olacağı… Ve bunlara benzer konular, herkesin kolaylıkla anlayacağı şekilde anlatılmalıdır. 11.05.2016
1- İmansız kalanları en doğru, en uygun şekilde imana çağırmak. Bu maksatla harika kitaplar ve risâleler hazırlayıp milyonlarca adet yayınlamak. 2- İmanı olanların itikadını Kur’ân’a, Sünnete, Fırka-i Nâciye’ye göre tashih etmek. 3- Beş vakit namaz kılmayanları namaza dâvet etmek ve kıldırmak. 4- Namaz kılanların dosdoğru kılmaları için çalışmak. 5- Hür ve mukim erkeklerin farz namazları, arkasında namaz kılınabilecek gerçek imamların ardında cemaatle kılmaları için çalışmak. 6- Müslümanları Batı medeniyet ve kültüründen İslâm medeniyet ve kültürüne çekmek. 7- Çare ve çözümleri Kur’ân’da, Sünnette, Şeriatta aramak ve bulmak. 8- Bütün Müslümanlara Ümmet birliği şuuru aşılamak, onları ırkçılıktan, tefrikadan, hizipçilikten kurtarmak. 9- Bütün Müslümanlara, râşid bir Halifeye biat ve itaat şuurunu aşılamak. 10- Müslümanları aktivist İslâmî cereyanlardan, siyasî maceralardan, terörizmden, İslâmcılıklar Protestanlığından, bid’at hereketlerinden, mezhepsizlikten, telfik-i mezahibten uzak tutmak, ehl-i imanı bu konuda uyarmak. 11- Müslümanlara Ehl-i Sünnet, Sevad-ı Âzam, Fırka-i Nâciye şuuru ve hassasiyeti aşılamak. 12- İçteki ve dıştaki derin şer güçlerinin, İslâm’ın içini boşaltma projelerini akamete uğratmak. 13- Resulullah Efendimizin mütevâtir, mânen mütevatir, sahih hadîslerinin Avrupa Birliği kriterlerine göre ayıklanması hıyaneti konusunda Müslümanları uyarmak. 14- Cahillerin kendi heva ve re’ylerine göre Kur’ânı tefsire yeltenmeleri ve ondan hüküm çıkartmaları konusunda Ümmeti uyarmak. 15- İslâm kadınlarını ve kızlarını Süslümanî tesettür bezirgânlarının, feministlerin şerlerinden korumak, onları gerçek şer’î tesettüre ve hicaba davet etmek. 16- İslâm toplumunu İslâm’ın Fütüvvet ahlâkına çağırmak. 17- Din ve mukaddesat sömürücüsü alçakların ve eşkıyanın maskelerini düşürmek, hıyanetlerini ve mazarratlarını ortaya koymak. 18- İslâm kardeşliği bağlarını kuvvetlendirmek. 19- Cemaat, hizip, fırka, tarikat holiganlığını kötülemek. 12.05.2016
Bir ilçemizde bazı Müslümanlar, cuma gününü hafta tatili yapmışlar, medyadaki bazı çatlak sesler de bunu tenkit ediyor. Bilinmelidir ki, İslâm dininde, Musevilikte ve Hıristiyanlıkta olduğu gibi hafta tatili yoktur. Türkiye’de ille de hafta tatili yapılacaksa, cuma gününde yapılması uygun olur.
Çünkü cumartesi Yahudilerin, pazar günü Hıristiyanların kutsal günüdür. Cuma da Müslümanların. Türkiye nüfusunun çok büyük kısmı Müslümandır. Kriptoları hesaba katmazsak, çok az sayıda gayr-i müslim bulunmaktadır. Yahudilerin cumartesisi tatil olacak, Hıristiyanların pazarı olacak ama Müslümanların cuması tatil olmayacak; böyle bir şey adalete, eşitliğe, insafa, vicdana, insan haklarına uymaz.
Bütün İslâm aleminde hafta tatili cuma günleri yapılıyor.
O gün Müslüman halk öğleyin cuma namazına gider, ibadet eder. Cuma günü tatil yapılması lâikliğe aykırı olurmuş… Bu iddia hezeyandan ibarettir. Cuma gününün tatil olması Kemalizme aykırı olurmuş… Bu da başka bir hezeyandır. M. Kemal Paşa, iktidarı eline geçirinceye kadar dindar bir Müslüman görünmüştür ve cumanın hafta tatili olmasını tenkit edenlere karşı ağır sözler sarf etmiştir; internette bu konuda belgeli bilgiler vardır, arzu edenler arar okur öğrenir.
Şu hususu da beyan edeyim: Mehdi iktidarı zamanında İslâm dünyasına Şeriat gelecektir.
Bendeniz laikliğe de laikçiliğe de karşıyım. Şunu da söylüyorum:
13.05.2016
Onlar biz Kur’ân’a iman ettik demişlerdi ama Kitabullahın kesin emirlerini yerine getirmemişler, kesin yasaklarından uzak durmamışlar, öğütlerini tutmamışlardı.
Onlar biz Resûlullah’a (Salat ve selam olsun ona) iman ettik demişlerdi ama onun emirlerini tutmamışlar, Sünnetine uymamışlar, bid’atlere saplanmışlardı.
Onlar yalan söylemeyi tabiî görmüşlerdi. Onlar gıybet ve iftira etmişlerdi. Onlar israfa, lükse, şatafata kapılmışlardı. Allah ve Resulü birlik, beraberlik, uhuvvet, tesanüt, yardımlaşma, vifak istiyordu; onlar tefrika üretmişler, parçalanıp bölünmüşler, birbirleriyle çekişip tepişmişler, kardeşlerine buğz ve düşmanlık etmişlerdi.
Onlar büyük ve küçük cihadı terk etmişlerdi. Onlar namazı yitirmişler, çeşit çeşit şehvetlerine uymuşlardı. Onlar boyunlarında biat ve itaat bağı olmaksızın serazad yaşamışlardı. Onlar lâfla âhiret edebiyatı yapmışlardı ama dünyada ebedî kalacakmış gibi yaşamışlardı.
Onlar ölüme hazırlanmamışlar, büyük yolculuk için azık toplamamışlardı. Onlar yatakta uyumakla kalmamışlar, ayakta uyumuşlardı. Onlar nefs-i emmârelerine, insî ve cinnî şeytanlara uymuşlardı.
Onlar kadın erkek her Müslümana öğrenilmesi farz olan ilmi, özet olarak bile güzelce ve doğru şekilde öğrenmemişlerdi. Onlar, seherlerde uyumuşlar, güneş doğduktan sonra yataklarından ölüler gibi kalkmışlardı.
Onlar paraya, mala, zenginliğe, lükse, israfa büyük değer vermişlerdi. Onlar gurura, kibre kapılmışlardı. Onlar uyarıları dinlemişler, rehavet ve gaflet içinde yan gelip yatmışlardı. Onlar, önlerinde imkan ve fırsat olduğu halde hizmet etmemişler, keyiflerine bakmışlardı.
Onlar yaz aylarında kışa hazırlık yapmamışlardı. Onlar ibret aynasına bakıp kusurlarını, noksanlarını, günah ve cürümlerini görüp, bunlardan tevbe edip doğru yola girmemişlerdi.
Oh gel keyfim gel… Oh kekâh… Lüksler, konforlar, aşırı tüketimler, utanç verici israflar, çöpe atılan milyonlarca ekmek, nemrudî ve şeddadî binalar…
14.05.2016
Kadınların kızların rahatsız edilmemeleri, huzur içinde rahatça yolculuk yapmaları, ahlâksız tacizcilere fırsat ve imkan verilmemesi için toplu taşıma vasıtalarında kadınların yerleri ayrılsa; birtakım yaygaracılar feryadı basar, laiklik çiğnendi, Kemalizm tehlikede diye bağrışır.
Onlar samimiyetsizdir, ikiyüzlüdür, lâik zihniyetli değildir,
Toplu taşıma vasıtalarında kadınların yerlerinin ayrı olması pozitif bir ayrımcılıktır ve yüzde yüz kadınların lehinedir. Buna karşı çıkanlar, birtakım rezil terbiyesizlerin ve edepsizlerin kadınları sıkışıklıkta mıncıklamalarını, tâciz etmelerini mi istiyor?
Onlar iffetten, hayâdan, namustan yana mıdır, yoksa bu değerlerin karşısında mıdır? İstanbul’da her sabah ve her akşam toplu taşıma vasıtalarında sardalya konservesi gibi sıkışıklık oluyor, nice kadın ve kız rahatsız ediliyor, tacize uğruyor.
Bu mu iyidir, yoksa hanımların yerlerinin ayrı olması mı?
1923’te Cumhuriyet ilan edildiğinde tramvaylarda, trenlerde, vapurlarda kadınlar ayrı yerlerde seyahat ediyordu. Doğrusu budur.
Aşırı şekilde utanmazca müstehcen yayın yapan, çıplak kadın resimleri basan, şehvetleri kamçılayan Kripto medyanın bu konudaki yanlış tutumuna şaşmamak lazımdır. Türkiye Müslümanları yüksek medenî kültüre sahip olsalar, Ümmet birliği çatısı altında toplanmış bulunsalar, râşid bir İmam’a biat etmiş olsalar; güçlü bir medyaya sahip olurlar ve her konuda olduğu gibi, toplu taşıma vasıtalarında kadınların yerlerinin ayrı olmasını sağlamak suretiyle haklarını ve hürriyetlerini koruyabilirler.
Bugün, İslâmcı iktidar devrinde, bırakın normal okulları,
Böyle bir şey İslâm’a aykırıdır. Toplu taşıma vasıtalarında kadın erkek karışık seyahat edilmesi, o da dine aykırıdır.
İstenen kadınlara saygı ise, onların rahatlığı ise, onları terbiyesiz ve edepsiz tacizcilerden korumak ise; İslâm’ın çare ve çözümleri üstün değil midir?
15.05.2016
1. Bir Müslümanın ilmi, irfanı, aklı, kültürü kendisini kurtarmaya yetişmiyorsa; onun rabbanî, râsih, ihlaslı, ıslah edici, icazetli, Resulullaha (Salat ve selam olsun ona) irtibatlı, muttaqi, zâhid, yüksek ahlâklı, faziletli, meziyetli, kâmil (lütfen saydığım on iki sıfata dikkat buyurunuz) bir âlimi kendisine rehber ve şeyh edinmesinde büyük yarar vardır.
2. Yukarıdaki on iki üstünlüğe sahip olmayan alimler ve şeyhler kâmil mürşid ve rehber olamaz.
3. Tarih boyunca hiçbir kâmil mürşid bağlılarından, müridlerinden, kendisini sevenlerden, Müslüman halktan şahsı için para toplamamış, menfaat devşirmemiş, onları kaz gibi yolmamıştır.
4. Rabbanî ve râsih ulema, fuqaha, meşayih ve kâmil mürşidler; bulundukları asırda Resul-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimizin vekilleri, vârisleri, halifeleridir. Onlar gerçekten yüksek, örnek, imrenilecek, taklid edilecek, peşlerinden gidilecek mübarek kimselerdir.
5. Onlar Kur’ân, Sünnet, Cemaat ehlidir. Hiçbir bid’atçi veli ve mürşid olamaz.
6. Şeriatsiz tarikat olmaz.
7. Şeriata aykırı tarikatlar bid’attir.
8. Bir mürşid-i kâmili, gerçek bir şeyhi tanımak ve ona intisab etmek ulu bir nimettir, büyük bir nasip ve kısmettir.
9. Mürşid-i kâmil, kendisini sevenlere ve bağlananlara Ehl-i Sünnetin sahih itikadını öğretir.
10. Ona beş vakit namazı dosdoğru kıldırır.
11. Onun Kur’ânî ve Muhammedî ahlâklı olmasını, İslâmî fazilet ve meziyetlerle mütehalli (süslü) olmasını sağlar.
12. Bu hizmetleri kendi şahsî menfaati, prestiji, benliği için yapmaz, sırf Allah rızası için yapar. Yaratan için yaptığı hizmetlerin ücretini yaratıklardan istemez.
13. Kendisine İmam-ı âzam unvanı verilen fıkıh ilminin babası Ebu Hanife hazretlerinin bile mürşid-i kâmili vardı, Cafer-i Sâdık hazretleri… Ona bağlı olduğum iki sene olmasaydı, helak olurdum buyurmuşlardır.
14. Kâmil mürşidin mutlaka icazetli ulema ve fuqaha olması gerekir.
15. Kâmil mürşid dinin zâhirinden, Şeriattan ve fıkıhtan zerre kadar ayrılmaz. Ayrılan kâmil değil, sahte mürşiddir.
16. 1923’ten günümüze kadar, Şeriata bağlı Sünnî tasavvuf tarikatları İslâm’a, Kur’âna, Muhammedî hedye, Ümmet-i beyza ve merhumeye büyük hizmetler etmişlerdir. Onlara medyun-i şükranız.
17. Tarikata girmek, gerçek bir şeyhe veya mürşid-i kâmile bağlanmak ulu nimettir. Nasip ve kısmet meselesidir.
18. İslâm’a, İmana, Kur’âna, Sünnete, Şeriata, Fırka-i Nâciyeye genel davet yapılır; Tarikata ve meşrebe genel dâvet yapılmaz.
19. Vehhabîlerin, Selefîlerin, mezhepsizlerin, reformcuların, Kemalistlerin tarikat aleyhtarlığı ve düşmanlığı hayırlı değildir.
20. Gerçek tarikat çok iyidir ama tarikat holiganlığı, militanlığı, taassubu çok kötüdür.
21. Cenab-ı Hak cümlemizi Kur’ân ve Sünnet Müslümanlığı, Şeriat, Fırka-i Nâciye, Sevad-ı âzam, Cumhur-i Ulema dairesi içinde bulundursun.
22. İtikad konusunda cümlemize sahih itikad nasip etsin.
23. Cümlemizi namazı dosdoğru kılmaya çalışan musalli Müslüman eylesin.
24. Sahte şeyhlerin, gayr-i kâmil mürşidlerin şerlerinden muhafaza buyursun.
25. Laiklik ve sekülerlikten, mezhepsizlikten, Sünnet ve fıkıh düşmanlığından, light ve ılımlı İslâm tuzağından, Fazlurrahmancılıktan, dinde aşırılıklardan, şazz görüşlerden ve diğer fitnelerden muhafaza buyursun.
26. Gerçek bir tarikata bağlı olmak iyidir ama tarikatçılık iyi değildir.
27. Gerçek tarikat İslâmîdir ama tarikat İslâm ile özdeşleştirilemez.
28. Gerçek tarikata ehliyet ve liyakatli olanlar seçilerek, incelenerek, istihare yapılarak alınır. Rastgele adam doldurmak, önüne geleni almak tarikata zarar verir.
29. Bütün gerçek tarikatlar Tarikat-ı Muhammediyedir.
30. Tarikatli Müslümanların tarikatsızlara, bunların da ötekilere cephe alması, lüzumsuz ve faydasız tartışmalar yapmaları fitne ve fesada sebep olur. Bu gibi çekişmelerden uzak duralım. 17.05.2016
ABD, Rusya Federasyonu, AB, İsrail; İslâmcıları, IŞİD’i, Selefîleri, aktivist Müslümanları, İslâm adına terör yapanları, münâfıkları, aşırıları, gulüvve sapanları yenebilir ama gerçek İslâm’ı, Kur’ânı, Muhammedî hedyi yenemezler, yenemeyeceklerdir..
Gerçek İslâm Kur’ân ve Sünnet İslâmlığıdır, Allah’ın koruması altındadır, yenilmez. Geçidi korumakla, oradan ayrılmamakla vazifeli olanlar, ganimet toplamak için yerlerini bırakmamış olsalardı
(da)
gibi büyük bir başarı ve zaferle sonuçlanacaktı.
Uhud’tan sonra Müslümanlar yine toparlandı ve
Kur’ân, Sünnet, Şeriat İslâmı yenilmez. ABD, Rusya, AB, İsrail İslâm ile yaptıkları savaşı mutlaka kayb edeceklerdir.
Hitler 1940’ta zaferden zafere koşuyordu. Sonunda mağlup oldu. Napolyon Avrupa’yı titretiyordu. Sonunda 1815’te mağlup oldu, Saint Helene adasına sürüldü. Ordusuyla silahlarıyla cihana korku veren Sovyetler Birliği yıkıldı.
Birinci Haçlı seferinden sonra Kudüs’te kurulan Frank Krallığı yüz yıl bile ayakta duramadı. Müslümanlar bugünkü perişan halleriyle tek bir Ümmet olamazlar, tek bir İmam’a biat ve itaat edemezler diye ümitlenmesin İslâm düşmanları.
Muhbir-i Sâdıktan (Salât ve selam olsun ona) kesin haber vardır: Büyük hadiselerden, korkunç savaşlardan, dehşetli telefat ve tahribattan sonra Müslümanlar birleşecek, İslâm’ın Altın Çağı başlayacaktır.
Altın Çağ’dan sonra dünya yine bozulacak ve nihayet büyük Kıyamet kopacaktır. Global şer güçleri, Türkiye’de light ve ılımlı bir İslâm türetmek istiyor. Tahribat yapacaklardır ama başarılı olamayacaklardır.
Vaktiyle Hindistan’da
adında biri, Ehl-i Sünnet İslâmlığını kaldırmak istemişti. Lakin başarılı olamadı. Ülkemizde Ehl-i Sünneti kaldırıp, onun yerine Fazlurrahmancılık dinini, Mutezile fırkasını getirmek isteyenler boş ve tehlikeli hayaller peşinde koşuyor.
Ehl-i Sünnet İslâmı ile laiklik ve sekülerizm bir arada olmaz, birbirleriyle bağdaşmaz. Kemalizm ile Kur’ân Sünnet Cemaat Fırka-i Nâciye İslâmlığı uyuşmaz.
Bir ara Ezan-ı Muhammedîyi bile yasaklamışlardı. Bu yasak sürmedi, 1950’de kaldırıldı. Hiç kimse aklından çıkartmasın: Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) haber verdiği üzere
Biri müstesnâ bunlar nardadır.
Kurtulacak olan
. Şeriatı, fıkhı, dört hak mezhebi sinsice yıkmaya çalışmak, dinsizliğe köprüdür. Müslümanlar, Osmanlı’nın Ehl-i Sünnet anlayışında birleşmelidir. 18.05.2016
1910’da yaşasaydım… İki sene geçmeden Balkan Harbi’nin patlayacağı içime doğmuş olsaydı. Devleti, toplumu, Ümmet-i Muhammed’i dilimin döndüğü, elimden geldiği kadar uyarmış feryat etmiş olsaydım, bir faydası olur muydu? Olmazdı sanırım.
* * *
Türkiye Sünnîleri Suriye’den ibret aldılar mı? Oradaki parçalanmışlıktan, bölünmüşlükten, dağınıklıktan ileri gelen büyük faciaları görerek, burada tek bir Ümmet olmak, güç birliği yapmak için çalıştılar mı?
* * *
Bir İmam-Hatip okulu müdürünün odasındayım. Çay masasının üzerinde iki dergi var. İkisi de en kaliteli kağıda, dört renkli basılmış. Tetkik ettim, iki ayrı İmam-Hatip lisesine ait dergiler. Müslüman kesimde liseler bile dergi çıkartabiliyor. Her grubun, hizbin, fırkanın, derneğin, vakfın, meşrebin, tarikatın dergisi var. Müslümanların, belki de bin kadar lüks dergisi var. Lakin ülke çapında, bir milyon tirajı ve büyük tesiri olan bir tek dergimiz yok..
* * *
Birtakım gençler, Süslüman tesettür defilesini protesto etmişler. İyi etmişler. Tebrik ediyorum.
* * *
Sen para saymasını iyi bilirsin, küçük hesaplardan anlarsın. Gel hesaplayalım: 60 bin liralık bir otoya ihtiyacın var… Sen gitmiş 170 bin liralık lüks, pahalı, israflı bir otomobil almışsın. Aradaki fark 110 bin lira. İşte israf ettiğin bu paranın hesabını vereceksin. Ey hesabı kuvvetli kişi!.. Senin bundan haberin var mı?
* * *
Bangladeş’te Müslüman bir lider idam edildi. Türkiye buna gereken tepkiyi gösterdi mi? Maalesef… En az bir milyon kişilik bir protesto mitingi yapılmalıydı.
* * *
Pazar günü cenaze namazı kılmak üzere Anadolu yakasına geçtim. Köprü, bir bisiklet yarışması yüzünden kapalıymış, bir saat araba vapuru bekledik, camiye namaza yetişemedik. Ancak kabristana defin esnasında varabildik. Nüfus patlaması, halledilmez trafik derdi, çılgınca yapılaşma, aşırı göç yüzünden İstanbul’u öldürdüler, yaşanmaz bir canavar şehir haline getirdiler. İlgililer ve sorumlular hâlâ uslanmadı. Bundan böyle tatil günlerinde otomobil ile karşı tarafa geçip keyifli (ama helal) bir yemek yemek, yine zevkli ve huzurlu bir ikindi çayı içmek, dolaşmak çok zor. Günün belli saatlerini, haftanın belli günlerini kollamak gerekir.
* * *
Şu vakte kadar beni kimse aldatamadı diye övünen kurnaz zata. Bu söylediğin önemli değil. Şu soruma cevap ver: Sen şimdiye kadar kaç kişiyi aldattın?
* * *
Bağdad’ın Hülâgu’nun vahşi ordusu tarafından târümar edilmesinden, halkının katliama tâbi tutulmasından, kütüphanelerindeki milyonlarca yazma kitabın Dicle’ye atılmasından, nehrin bu yüzden siyah akmasından, bir milyon nüfustan sarnıçlara, lağımlara saklanmış birkaç bin kişi kalmasından, o korkunç facialardan bir sene önce şehirde hayat ne güzeldi. Ezanlar okunuyor, namazlar kılınıyor, şairler çeşitli vezinlerde şiirler yazıyor, bahçelerde sohbetler ediliyor, hafif meşrep karılar sağda solda kırıtarak geziniyor, tacirler kazanıyor, keyifler sürülüyordu.
19.05.2016
Nesli tükenmeye yüz tutan, bu yüzden Avrupa’da koruma altına alınan, ayağında Finlandiya’da takılmış mâdenî bir işaret bulunan balık kartalı ülkemizde yaralı olarak bulunmuş, tedavi altına alınmış.
Ta Finlindiya’lardan uçup ülkemize gelmiş ve hiçbir zararı olmayan bu zavallı kuşu kim vurmuş? Bizden biri vurmuş.
Niçin vurmuş? Eti yenmez bir hayvan olduğuna göre zevk için, öldürmek için, vahşi ve anormal duygularını ve hırslarını tatmin için vurmuş.
Haberi okuduğum, kuşun resmini gördüğüm vakit öfkelendim. Haksız bir öfke miydi bu, haklı mıydı?
İçimizdeki birilerinin aklı fikri para, aşırı tüketim, hava atmak, cep telefonu, holiganlık, seks, hayvanlar gibi tıkanmak, hava atmak ve her çeşit avcılık.
Zavallı bir kuş ya, intikam alamaz sanıyor geri zekalılar. Kuşun bir sahibi var, O zulmü ve zalimleri sevmez, kötüleri cezalandırır.
Balık kartalını vurup yaralayan acımasız herif bir gün dümdüz bir yolda giderken, direksiyon hakimiyetini sebepsiz yere kayb eder ve kenardaki bariyere, direğe, ağaca çarpar. Allah Allah nasıl olmuş bu akıl almaz kaza?.. Kartalın intikamı alınmıştır ama bunu anlayan çıkmaz.
Öldürmeyin yahu!.. Yaban keçilerini, kuşları, vaşakları, denizdeki yunusları öldürmeyin. Bırakın yaşasınlar.
Büyük zararı dokunan hayvanlar dışında hiçbir hayvana ateş edilmemelidir. Her birinin ekolojik düzen içinde bir vazifesi, hizmeti, fonksiyonu vardır.
Devletin, zengin turistlerden para alıp yabani keçileri vurdurtması bir rezalettir, zuldür, yüz karasıdır.
Çocukluğumda kırsal kesim yaban hayvanları ile dopdoluydu. Dere kenarlarında kunduzlar… Keklikler, sülünler… Kocaman toy kuşları… Üveyikler… Toroslar’da Anadolu parsları bile vardı. Ben görmedim, Boğaziçi’nde fok bile yaşarmış… Ormanlarımız birer kuş cenneti idi.
Avcılar hepsinin kökünü kuruttular.
İslam dini, zevk için avcılık yapılmasını hoş görmez.
Tasavvuf tarikatlarında, olta ile balık tutmaya izin yoktur.
İyi bir Müslüman, yerdeki küçük bir karıncayı bile ezmez, öldürmez.
Sokak kedilerini, köpeklerini öldüren vahşiler insan değildir.
Zevk için cana kıyanın, kan dökenin sonu iyi olmaz.
Avcılar avcılar avcılar!.. Siz kendinizi vuruyorsunuz da farkında değilsiniz?
Merhamet etmeyene merhamet edilmez.
Allah size, hepimize merhamet nasip etsin.
(Haberde, Finlandiya’dan gelmiş yaralı kartalın tedaviye alındığı ve bir müddet sonra serbest bırakılıp uçacağı yazılıydı. Ne zamana kadar? Zalim bir avcı tarafından yeniden vurulacağı yakın bir tarihe kadar… Belki bu sefer yaralı kurtulmaz.) 20 Mayıs 2016
Bal: Hâlis (katışıksız), tabiî (doğal) olmak şartıyla şifaların kralıdır.
Normal miktarı günde bir tatlı kaşığıdır. Azı ilaçtır, çoğu zarar ve zehir olur. Bir kavanoz gerçek balı bir oturuşta yerseniz komaya girer, kendinizi yoğun bakım ünitesinde bulursunuz.
EKMEK: Geniyle oynanmamış ve elenmemiş tabiî buğday ekmeği cana can katar, insana sağlık ve zindelik kazandırır. Uzun vadeli intihar etmek isteyenler beyaz, bembeyaz, en beyaz
yesinler.
Hem gıdadır, hem şifa. Faydasını bilseniz pilavı bile zeytinyağı ile pişirirsiniz.
Tek başına bir hastahane ve eczahanedir.
Her derde devadır. Çiğ beyaz lahananın suyu çıkarılıp içilirse mide hastalıklarına birebir gelir. Haftada beş gün lahana yemeği yenilse hiç zararı olmaz, çok faydası olur.
Her derde devadır.
Günde üç elma tüketenin migren ağrıları geçer, kalbi güçlenir.
Şifa kaynağıdır, sofralarda bulunmalı. Lakin hakikîsi…
Ölümden başka her derde devadır. Tüketirken tanelerini çiğnemeli.
Hasta olmak istemeyenler, sağlıklı yaşamak isteyenler şunlara dikkat etmeli:
1- Azı şifa olan bir şeyin çoğu dert verir, zehirli olur.
2- Yeterinden fazla tuz tüketenler hastalanır.
3- Üç beyaz zehir: Elenmiş bembeyaz buğday unu, tuz, şeker.
4- Allah her hastalığın devasını yaratmıştır. Bunları tabiatta aramalı, bulmalı, bilen uzmanlardan öğrenmeli, öncelikle onlarla tedavi olmalıdır.
5- Sağlığın başı az yemektir.
6- Çok yiyen pisboğazların başında devamlı doktor olsa ve dünyanın ilacını yutsalar bile sağlıklı olamazlar.
7- Kimyevî endüstriyel ilaçlar kaşığıyla yedirir, sapıyla göz çıkartır.
8- Günümüzdeki kimyalı, korumalı, ilaçlı, boyalı, aromalı, hileli, hormonlu, antibiyotikli; gıdaları, içecekleri tüketerek sağlıklı yaşamanın imkanı yoktur.
9- Hastalarına müşteri gözüyle bakan tıpta hayır yoktur.
10- İlaç fabrikaları çok iş yapsın, çok para kazansın diye gereği ve lüzumu olmadığı halde ilaç tükettirmek cinayettir, habasettir, insanlık suçudur. İlaç mafyasının tuzaklarına düşen kişi sağlığını yitirir.
11- Halk sağlıklı beslense, yese içse, hastalıkların yüzde yetmişi ortadan kalkar.
12- Bugünkü siyasî ve endüstriyel sağlık politikası bir kısır döngüden ibarettir. Milyarlar ziyan oluyor. Tıbba ve sağlığa ne kadar yatırım yapılıyorsa, ondan kat kat fazla hastalık ve hasta peydahlanıyor.
13- Hiç ihtiyaç ve gerek olmadığı halde MR’a sokmak, çeşitli tıbbî tahliller yaptırtmak, hastaları radyasyonlamak tıp ahlakına uymaz. Mutlaka gereği ve lüzumu varsa…
14- Sağlıklı yaşamak isteyen Müslümanlar İslam tıbbına tâbi olmalıdır.
15- Usulüne uygun olarak hacamat yaptırmak sağlığa çok yararlıdır. 21 Mayıs 2016
1- Namazla alay eden kâfir olur.
2- Namazı hafife alanın küfre düşmesinden korkulur.
3- Namaz “dosdoğru” kılınmalıdır.
4- Namazı büyük ölçüde terk eden Müslüman bir toplumun iflah olması mümkün değildir.
5- Dini bilen aklı başında Müslüman mutlaka namaz kılmalıdır.
6- Namaz kılan alim, ziyalı bir Müslüman halkın namaz kılması için çok çalışmalıdır.
7- Namaza siyaset ve magazin kadar önem vermemek, kılan kılsın kılmayan kılmasın demek sapıklıktır.
8- Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) ihramlı olduğu haller dışında ömrü boyunca, başı açık olarak namaz kılmamıştır.
9- Başı açık namaz kılmak mekruhtur.
10- Hiçbir Ehl-i Sünnet Müslümanı başı açık olarak namaz kılmamalıdır. Herkesin cebinde güzel, zarif, mümkünse sanatlı bir namaz takkesi bulunmalıdır.
11- Bütün Müslüman idareciler, siyasetçiler, etkili kişiler, ilmi olanlar, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak beş vakit namaz kılınması için çalışmakla yükümlüdür.
12- Müslüman gazeteler, dergiler namazı teşvik etmelidir.
13- Namaz dinin direğidir. Bu direği ayakta tutan birey ve toplumlar dinlerini ayakta tutmuş, bu direği yıkanlar dinini yıkmış olur.
14- Sultan Abdülhamid zamanında Sünnî Müslümanların yüzde doksanından fazlası beş vakit namaz kılıyordu.
15- İmparatorluğun batıya açılmış penceresi olan Galatasaray Mekteb-i Sultanisi’nde bile, bütün Müslüman talebenin, okulun camiinde, resmî imamın ardında cemaatle namaz kılması mecburî idi. Bütün okullarda, liselerde, üniversitelerde, kışlalarda, savaş gemilerinde, her yerde namaz kılınıyordu.
16- Öğrencileri namaz kılmayan bir okul kesinlikle din okulu olamaz.
17- Namaz kılmayan bir kimsenin İslamcılık yapması gülünçtür, yaman bir çelişkidir.
18- Âhir zamanda Mehdi Hilâfeti’nde herkes namaz kılacaktır.
19- Namaz, sahih bir imandan sonra dinin ikinci temel şartıdır.
20- Cami imamlarının medrese icazetine sahip, doğru itikatlı, yeteri kadar fıkıh bilir, kıraatleri düzgün, ahlaklı ve faziletli, karizmatik, cezb eden kimseler olması gerekir.
21- Bir İslam toplumunda, şehrinde Cuma ezanı okununca ticarete ara verilmesi, dükkanların, işyerlerinin kapatılıp camiye gidilmesi gerekir.
22- Dosdoğru, ihlasla kılınan namaz, Allah’ın yardımını, tevfikini kazanmak için en tesirli vesiledir. 22 Mayıs 2016
Cuma namazında küçük camide iki yüz kadar cemaat vardı. Benim görebildiğim kadarıyla bunların sadece yedisinin başı takkeliydi, diğerleri açıktı. Namazın edep ve sünnetlerine aykırı bu laubaliliği kim düzeltecek? Diyanet düzeltmez. Birkaç ay önce Şile’de eski bir caminin girişinde büyük boy bir afiş görmüştüm. Orta yaşlı bir Müslümanı namazda gösteriyordu, adamın başı açıktı!..
***
Mutezile, Musa Carullah, Afganî ve Fazlurrahmancılık bid’at mezheplerine bağlı birilerine: Ehl-i Sünneti yıkmaya, onun yerine suya sabuna dokunmaz light ve ılımlı bir İslam getirmeye karar verdiniz. Büyük yanılgılar içindesiniz. Bu iş sizin sandığınız gibi mümkün bir iş değildir. Tokat ve sille de yiyebilirsiniz.
***
Tarikata girmeden önce çok gıybet yapıyordu. Tarikata girdi, gıybeti azalttı ve şu anda yapmıyor… Normal olan budur. Tarikata girdikten sonra daha fazla, daha beter gıybet eden kimsenin durumu çok anormaldir.
***
Bazı Müslümanlar, sofralardaki bazı yemekleri beğenmiyor, yemiyor. Bunu çok yadırgıyorum. Resulullah efendimiz (Salat ve selam olsun ona) “Paça yemeğine çağrılsanız, gidiniz” buyurmuşlardır. Yemek seçmek, yenmesinde hiçbir sakınca olmayan bazı şeyleri yememek, İslam terbiyesine aykırıdır. “Ben şunu sevmem, ben bunu yemem…” gibi laflar edenler bile var… Ya, tavuk kızartması yerken, eski tavuklar daha iyiydi, yeni tavuklar lezzetsiz; baklava yerken, ah eski baklavalar diyenlere ne demeli?
***
Şehit haberleri çoğaldıkça, terör canlar yaktıkça, kanlar döküldükçe; ahlaksız ve vicdansız medyadaki müstehcen resimler, rezil magazin haberleri, herkesin içinde donu düşen, askısı kopan karılarla ilgili vukuat da çoğalıyor. Edepsizlik, terbiyesizlik, hayâsızlık korkunç boyutlara ulaştı. Müslüman kesimin bunu protesto etmemesi de son derece düşündürücü ve üzücüdür.
***
Atın samanını ve arpasını gerekenden çok verirseniz, hayvanı azdırırsınız ve zapt edemezsiniz. Çekişip tepişen, çifteleşen, bir sürü fitne ve fesat çıkartan bazılarının, anlaşılan arpaları fazla geliyor.
***
Temiz, olgun, ahlaklı, faziletli Müslümanın kafasının içinde tilki bulunmaz ki, bunların kuyrukları birbirine dolansın veya dolanmasın.
***
Mü’min olması ve ömrünün ölümüne iman ile bitişmesi şartıyla, herkes yaptığı iyiliğin, hayrın, ibadetin mükafatını görür. 23 Mayıs 2016
Bir tarikata intisab ettiğinizi duydum, hayırlı olsun.
Tarikat gurur, kibir, böbürlenme kaldırmaz, dikkatli olun. Tarikata girdiği için gururlanan kişi şefkat tokatları yiyebilir.
Tarikata girmek demek nefs-i emmâresini dizginlemek, gurur, benlik ve kibirden arınmak demektir.
Sakın sakın sakın, sizi uyarıyorum: Tarikat ve şeyh reklamı yapmayınız. Böyle bir şey tasavvufa ve tarikata münâfidir.
Tarikatlı olunuz, tarikatçi olmayınız.
Hak bir tarikata mensup olan kişi, kendi şeyhine hürmet ettiği kadar öteki gerçek şeyhlere de hürmet eder.
Şeriatsız tarikat olmaz, lütfen bunu iyi bilin.
Şeyhler uçmaz, lütfen onları uçurmayın.
Şeyh ile müteşeyyih arasındaki farkı bilmeyen kimse irfansızdır.
Tarikatınız gerçek tarikat ise, size mutlaka Ehl-i Sünnet’in sahih itikadını öğretecektir.
Beş vakit namazı dosdoğru kıldıracaktır.
Tarikat İslam ahlakı demektir. Sizi gıybetten, iftiradan, nemimeden, tecessüsten ve diğer bütün mezmum huylardan koruyacaktır.
Dervişlikle muhiblik arasındaki farkı inşaallah biliyorsunuzdur. Muhib iken kendinizi derviş göstermeyiniz.
Seyr-i süluksuz, çilesiz dervişlik olmaz.
Mütemâdiyen, devamlı olarak fazla yemek yiyorsanız, siz derviş olamazsınız.
Mütemadiyen, hiç ara vermeden, dikiş makinesi gibi gıybet eden kimse, derviş değil, merkeptir.
Gerçek dervişin her yeni günü, bir öncekinden ilim, irfan, ibadet, hayır hasenat, kemal, mânevî terakki bakımından ileri olur.
Tarikat hırkasıyla, takkesiyle dervişlik tamamlanmaz. İşin aslı gerçek dindar, hakikî Müslüman, ahlaklı ve erdemli insan olmaktır.
Bir soru: Tarikata girdiğinize göre günde kaç saat günahlarınız için üzülüyor, kaç adet can u gönülden Estağfirullah çekiyorsunuz.
Gerçek bir tarikata girdiyseniz, gerçek bir şeyhten el aldıysanız, gerçek derviş veya muhib olduysanız, ulu nimete ve devlete nâil olmuşsunuzdur, ne mutlu size.
Gerçek tarikatli kişi halimdir, afveder, mü’min kardeşlerine pek yumuşak ve şefkatlidir.
Lütfen cür’etimi bağışlayınız, size karşı kusurlarım olduysa bendenizi afvediniz ve kerem edip bu pür taksir fakir için dua buyurunuz.
Muhterem şeyh efendi hazretlerine selam ve hürmetlerimi takdim eder, mübarek ellerinden öperim.
Mâneviyat büyüklerinin, evliyaullahın, sâlihlerin, kâmil mürşidlerin, gerçek şeyhlerin müstecab duaları üzerimize sâyeban olsun. 24 Mayıs 2016
Hem, biz Allaha iman ettik der, hem de O’na doğru dürüst ibadet etmez, emirlerini yerine getirmez, yasaklarından uzak durmazsak.
Hem Peygambere (Salat ve selam olsun ona) iman ettik der, hem de onun yolundan gitmez, Şeriatına ve Sünnetine riayet etmezsek.
Hem Kur’an bizim kitabımız, ona iman ettik der, hem de onun talimatına uymazsak.
Hem Müslümanız der, hem de Müslümanlığın temel gereklerini yerine getirmez, sınırlarını çiğnersek.
Haramlara dikkat etmezsek.
Gırtlağımıza kadar faize batarsak.
İslamî ölçülere göre azgınlık olan bütün kötülüklerin açıkta, açıkça, küstahça, arsızca işlenmesine göz yumarsak.
Dilimizi tutmaz, bol bol gıybet ve iftira eder, yalan söyler, çeşit çeşit dil afetlerini utanmadan işlersek.
Âhireti unutur, kendimizi dünyaya verir, hiç ölmeyecekmiş gibi şu fânî dünya için çabalarsak.
Ölümü unutursak.
İslam’ın, Kur’an’ın, Sünnetin çizdiği; iffet, namus, hayâ sınırlarını aşarsak.
Müslüman görünen birileri tesettürü bile çığırından çıkartırsa.
Nicemiz parayı, malı, zenginliği ana değer haline getirirse.
Ümmet birliğini, uhuvveti, din kardeşliğini berhava eden beyinsizlikler yaparsak.
Alabildiğine israf eder, lükse ve aşırı tüketim saçıp savurma manyaklığına yeter demezsek.
Kendimizi beğenir, özeleştiri yapmazsak.
Ceplerimize en pahalısından konuşan bilgili akrepler koyar, onların meftunu, kölesi, bağımlısı olursak.
Kutsal dinî konuları magazinleştiren, alaya alan beyinsizlere karşı çıkmazsak.
Çocuklarımızı, genç nesilleri İslam’a, Kur’an’a, Türkiye’ye, insanlığa hizmet edecek vasıflı, faziletli, meziyetli kimseler olarak yetiştirmezsek.
Dinin direği olan namazı yitirir, şehvetlerimize uyarsak.
İslam medeniyeti ve kültürü yolundan yürümez, bedeviyet sahralarında at koşturursak.
Başımıza râşid, âdil, kâmil, muktedir bir İmam seçip ona biat ve itaat etmezsek.
Ve daha bir sürü kötülüğü, günahın, münkeri irtikab edersek…
Ne mi olur?
Etrafınıza bakın, işte böyle olur!.. 25 Mayıs 2016
Birinci uyarı: Derin birileri Ehl-i Sünneti kaldırıp, yerine light ve ılımlı, suya sabuna dokunmaz, laik (!) ve seküler içi boş bir İslam getirmek istiyor. Böyle vahim bir münkere yasal sınırlar içinde cephe almazsanız, sorumlu olur, tokat yiyebilirsiniz.
2. Toplumda, şu ana kadar görülmemiş çapta ve boyutta, bilhassa seks konusunda korkunç azgınlıklar çılgınlıklar görülmektedir. Bunları yasal sınırlar içinde protesto etmez, engellemeye çalışmazsanız tokat yersiniz, azaba çarpılabilirsiniz.
3. Ortada Ümmet birliği diye bir şey kalmamış, Müslümanlar, birbirinden kopuk bin parçaya ayrılmıştır. Bunların bazısı bazısıyla kardeşliğe hiç yakışmayan şekilde çekişmektedir. Bu hale razı olursanız, birlik beraberlik ve kardeşlik için var gücünüzle çalışmazsanız, tokat yiyebilirsiniz.
4. 1924’ten bu yana Türkiye Müslümanları ve İslam alemi Halife’siz, İmam’sız, Emîr’sizdir. Bu son derece vahim ve ölümcül bir eksikliktir. Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) “Zamanındaki İmam’a biat etmeden ölen kimse, sanki cahiliyet ölümüyle ölmüş olur” uyarısını yapmıştır. Bu uyarıya kulak vermezseniz tokat yiyebilirsiniz.
5. Beş vakit namaz konusunda korkunç bir terk, ihmal, tehâvün (hafife alma) görülmektedir. Müslümanların sadece yüzde yirmisinin günlük namazları kıldığı söyleniyor. Bu konuda harekete geçmezseniz, bir uyarı ve ıslah seferberliği başlatmazsanız, halkı en uygun ve en tesirli şekilde namaza çağırmazsanız tokat yiyebilirsiniz.
6. Müslümanların büyük kısmı, öğrenilmesi farz olan itikat, ilmihal ve dinî ahlak bilgilerine doğru şekilde sahip değildir. Bu vahim eksikliğin vebali ve suçu bilen ve imkanı olanlar üzerinedir. Onlar bu konuda vazifelerini yapmazlarsa, sadece kötülerin üzerine gelmeyen, genel gelen ve inen bir tokat yenilebilir.
7. Kadınların durumu İslamî, Kur’anî, Nebevî, Şer’î, hikemî kriterlere göre, kötü değil, çok kötüdür. Şer’î tesettür çok az kalmıştır. Şeytanî tesettür yayılmıştır. Çıplaklık korkunç boyutlara ulaşmıştır. Bu konuda emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılmaz, tâife-i nisa ve onların velileri en güzel ve uygun şekilde uyarılmazsa; toplumun üzerine azap iner, imkanları olduğu halde vazifelerini yapmayan bilen ve güçlü Müslümanlar tokat yer. 26 Mayıs 2016
Şu 2016 yılında Türkiye’de demokrasi ve basın hürriyeti olmadığını, diktatörlük olduğunu, hürriyetlerin kısıldığını iddia etmek, çok yanlış ve gerçek dışı bir iddiadır.
1923’ten bu yana, Cumhuriyet tarihinde bugünkü kadar geniş demokrasi, bu kadar engin medya hürriyeti, bu kadar büyük din inanç fikir hürriyeti, bu kadar engin insan hakları olmamıştır.
Otoriter bir rejime gidildiği, bazı aksaklıklar olduğu iddia edilebilir ama diktatörlükten bahs edilemez.
Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri gibi amansızca ve aşırı muhalefet yapan gazeteler serbestçe yayınlanırken diktatörlük olduğu iddiası yaman bir çelişki olmaz mı?
Diktatör dedikleri zata ağır hakaretler yapılıyor, o mahkemelere müracaat ediyor ve bazı davaları kayb ediyor… Böyle diktatör, böyle diktatörlük görülmüş müdür?
Bizde asıl diktatörlük 1924’ten sonra başlamıştır. Merhametsiz bir polis rejimi kurulmuş, olağanüstü devrim mahkemelerinde adaletsiz şekilde yargılanan nice vatandaş ve aydın idam edilmiştir.
O zulüm devrini özleyenlerin, bugün diktatörlük var diye feryat etmeleri gülünçtür.
Birileri ülkede daha fazla demokrasi, daha çok hürriyet olsun diye bağırıp çağırmıyor, Türkiyemizi eski karanlık günlere götürmek istiyor.
Şu husus da bilinmelidir ki, tarihî sosyal, kültürel, etnik, siyasî yapısı ile Türkiye’de; İngiltere’de, İsviçre’de, Norveç’te olduğu gibi yüksek bir demokrasi olacağını ümit etmek ham bir hayalden ibarettir.
Siyasal İslamcı iktidar büyüklerinin bile Anıtkabir’e gidip boyun büktükleri, ey atam diye beyanlarda bulundukları bir ortamda olabilecek demokrasi bugünkünden ibarettir.
1930’lu yıllarda Bernard Shaw “İngiltere’de demokrasi en son limitine ulaşmıştır. Bundan sonrası İslam’dır” mealinde bir söz etmişti. Bu iddia ve kehanet Türkiye için de geçerlidir.
(Not: Söylemeye lüzum yok ama bir kere daha tekrarlayayım: Bendeniz siyasî muhalif değilim, sosyal kültürel dinî açıdan muhalifim. Yukarıdaki satırları Müslüman bir muhalif olarak kaleme almış bulunmaktayım… Demokrasiyi bir din gibi benimsemiyorum. Benim gözümde demokrasi mutlak ve evrensel bir değer değildir. İslamî bir düzene götürecek bir köprüdür. Maalesef Müslümanlar ve siyasal İslam bugünkü demokratik fırsatlardan ve imkanlardan yararlanamıyor.) 27 Mayıs 2016
Aman ne felaket ne felaket!.. Böyle bir hayat olmaz olsun!.. Şu rezalete bakın siz: Bütün barlar pavyonlar batakhaneler kapalı… Kumar oynamak yasak… O….’luk yasak, pezevenklik yasak, cinsel sapıklık yasak… Her yer karanlık…
Hürriyetler ayaklar altında. İçkiyi bile yasakladılar.
Karılar kızlar serbest gezemiyor.
Kadın erkek karışık plajlar kapatıldı. Faiz yasak.
Öyle bir zulüm var ki, karma eğitim yasaklandı, erkek ve kız öğrenciler ayrı okullarda okuyor. Zulmün böylesi nerede görülmüştür?
Toplu taşıma vasıtalarında kadınlarla erkeklerin yerleri ayrı. Bu ne korkunç zulümdür…
Laiklik ayaklar altında çiğneniyor. Ah laiklik vah laiklik…
Dinsizler kan kusuyor.
Namaz kılmak mecburî… Olur mu böyle şey?
Yahu bunlar o kadar ileri gittiler ki, ateizmi de yasakladılar.
Ramazana kaç gün kaldı? Bu adamlar, bu barbarlar açıkta oruç yemeyi içmeyi de yasak edecekler. Hürriyetler elden gidiyor, yangın var yetişin dostlar!
Çıplaklık, içki, kumar, fuhuş, gece hayatı olmazsa medeniyet olur mu hiç?
Bu çağdışı zihniyet seks köleliğini, yasal kadın satışını da yasakladı. Olur mu bu?
A yoldaşlar bu gericiler Darvinizmi de reddediyor.
Müstehcen yayın yapmak, baldır bacak teşhir etmek yasak.
Hayat zindana döndü… Dinsizlik yasak, içki yasak, kumar yasak, bar pavyon yasak, riba yasak, zina yasak, aşüftelik yasak…
Ah vah mah!.. Özgürlüklerin hepsi elden gitti.
Mukaddesata sövmenin cezası ölüm…
Bütün dinsiz laikler kan ağlıyor.
Çalgılar çalmıyor, kızlar oynamıyor artık.
Artık vur patlasın çal oynasın havaları yok.
Ah ne günlere kaldık, ezan sesleri sarhoş naralarını bastırdı.
ABD, AB, İsrail, cümle Siyonistler ve Haçlılar, yetişin ve kurtarın onları… 28 Mayıs 2016
Gerçek tasavvuf tarikatı bir İslam, Kur’an, Sünnet, Şeriat, ahlak, hikmet mektebidir. Altı kelime saydım, tekrar ediyorum: İslam, Kur’an, Sünnet, Şeriat, ahlak, hikmet…
Bir tarikat böyle değilse, o nâkıstır.
Tarikatlı Müslümanda İslam’ın, Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatın, ahlakın ve hikmetin tecellileri parıldar.
Tarikat incelik, zarafet, mânevî kibarlık demektir. Tarikat ile kabalık, hoyratlık, yobazlık, gılzet, kırıcılık dökücülük bir arada yürümez.
Gerçek tarikat mensubu olgun Müslümandır. O, kimsenin kalbini kırmaz, aksine kalp yapar, gönülleri fetheder.
Tarikatli Müslüman yalan söylemez, gıybet ve iftira etmez, lâf taşımaz.
Büyüklere hürmet göstermeyen, küçüklere şefkat ve merhametle muamele etmeyen kimse tarikatçi olabilir ama tarikatlı olamaz.
Tarikatlı Müslüman sadece namaz kılmaz, namazı dosdoğru kılar.
Onun oruç tutması aç ve susuz kalmaktan ibaret değildir. O, nefs-i emmâresine oruç tutturur.
Hem tarikatli olacak, hem de parayı malı, maddî zenginliği çok sevecek. Böyle bir şey mümkün değildir.
Tarikatli Müslüman ihlasla ibadet eder, ihlasla hayır hasenat yapar. Onda ucb, kendini beğenmek yoktur.
O namaz kılar, akabinde istiğfar eder, yâ Rabbi namaz kıldım ama Sana layık namaz kılamadım, beni afvet der.
O, Müslüman kardeşlerini hor görmez, aşağılamaz, onları tahkir etmez.
O, Sünnet-i seniyeye uyar ama bundan dolayı gurur ve kibre kapılmaz.
Kendisinde gurur, kibir, büyüklenme olan kişi sûfî değildir, sûfi taslağıdır.
Sûfîlik taç ve hırka ile olmaz. Gönülde olur, gönülle olur.
Yeterli miktarda, kendini kurtaracak kadar akaid ve fıkıh bilmeyenden tarikatli olmaz, tarikatçi olur.
Bir adam tarikat ve şeyh holiganlığı, militanlığı ve fanatizmi yapıyorsa bilin ki, o yolda değil, yolun dışındadır.
Tarikat baştan başa edeptir. Bî edep, tarikatli olamaz.
Bütün gerçek tarikatların hepsi Tarikat-ı Muhammediyedir. (Salat ve selam olsun ona). Nakşilik, Kadirilik, Mevlevilik, Rufailik ve saire şube isimleridir. 29 Mayıs 2016
Futbol haberleri beni ilgilendirmez. Bir Müslüman olarak bunların benim dünyama ve ahiretime faydası yoktur.
Futbol dünyasında dönen dolaplar, şikeler mikeler beni ilgilendirir.
Altının düşmesi veya yükselmesi beni ilgilendirmez. Altınım yoktur. Altın kıymetli ve pis bir madendir. Kirlidir, kirletir.
Değersiz, basit, ucuz bir cep telefonum vardır. Çok şükür cep telefonu manyağı, bağımlısı, hastası, delisi, fetişisti değilim. Evde çok zaman çaldığında cep telefonunu duymam. Sokağa çıktığım zaman onu yanıma almam.
Eğitim meselelerine büyük önem veririm. Türkiye’nin, Müslümanların yücelmesi veya batması eğitim ile ilgilidir. Mükemmel İslam medreseleri, İslam mektepleri açılmasını isterim. Bu konuda hayli yazım bulunmaktadır. Türkiye’de, İngiltere’deki Eton Koleji ayarında vasıflı ve güçlü okullar açılmasını çok isterim.
Dekorasyonlu, pahalı restoranlarda yemek yemem. Oralarda ışıltılı, cafcaflı, lüks dekorasyon vardır ama müşterilere onu yedirmezler.
Lüks, pahalı, gösterişli, binenlere gurur kibir, bakanlara haset duyguları veren otomobillerden hoşlanmam.
Güzel bir otomobile mi binmek istiyorum? Param varsa ikinci el otuz bin liraya bir Jaguar alırım, yirmi bin lira masraf yaparım, ortaya sanatlı pırıl pırıl bir binit çıkar.
Kitap, sanat, kültür dışında fazla masraf yapmam. Yüz liraya yenilen yemeğin parasına acırım, bir Kınık çömleğine yüz lira verilmesini israf olarak görmem.
Çok ucuza malolan lükslerim vardır.
Kepekli ekmeği kızartarak yerim.
Domatesi soyarım.
Zeytinlerin üzerine sızma yağ dökerim.
Çin’de üretilen Yunnan çayı içerim.
Günde bir çay kaşığı biberiye (romaren) balı tüketirim.
On beş, bilemediniz yirmi liralık yemek, fakir için büyük bir ziyafettir.
Pahalı giysiler paltolar, elbiseler gömlekler almam. En iyilerini en ucuza alırım.
Başka bir şehre veya ülkeye gittiğimde oradan mutlaka bir el işi sanat eşyası, bir de kaliteli ekmek alır getiririm.
Dünyanın, memleketin, insanların, Müslümanların haline çok üzülüp öfkelendiğim zaman şunları yaparım:
Tosun Paşa veya ona benzer bir film seyr ederim.
Beethoven’in Yeniçeriler marşını dinlerim.
Veya Abdülkadir Merağinin “Âmed nesim-i subh dem”ini.
Evden dışarıya her çıkışımda canım İstanbul’u bugünkü hale getiren cahillere ve rantçılara beddua ederim.
Günde birkaç saat faydalı ve hayırlı kitap okurum.
Birkaç saat de yazarım.
En nefret ettiğim: Kendi nefs-i emmârem.
Benim gözümde en kötü insanlar: Din ticareti yapan sahte sofu dini imanı para olan münafıklar, riyakarlar, arivistler, soytarılar, şarlatanlar.
En muhterem insanlar: Gerçek, sâlih, ahlaklı, faziletli, mütevâzı, mürüvvetli gerçek Müslümanlar. 30 Mayıs 2016
Yazıklar olsun!.. Bin kere yazıklar olsun… Yeni bir Ramazana yaklaştık ve bu mukaddes ay için ciddî hizmetler yapılamadı.
Ramazana nasıl hazırlanmalıydık?.. Geçen Ramazandan sonra Şevval ayının ilk üç günü bayram yaptıktan, biraz dinlendikten sonra hemen gelecek Ramazana hazırlanmaya başlamalıydık.
On bir ay boyunca, çeşitli faydalı konularda hacimleri küçük, değerleri ağır en az yüz çeşit uyarıcı, aydınlatıcı, bilgilendirici, şuur verici islamî broşür hazırlamalıydık.
Bunların her birini en az bir milyon adet bastırmalıydık.
Bu broşürler Kur’an, Sünnet, Cemaat, Şeriat İslamlığına uygun olmalıydı.
Bunlar en güzel kağıda, dört renkli, harika bir dizayn ile basılmalıydı.
Fevkalade güzel edebî bir dil ile yazılı olmalıydı her biri.
Yüz çeşit broşür, her biri bir milyon adet, yekûnu yüz milyon broşür eder.
Tashih-i itikat… Beş vakit namazı dosdoğru kılmak… Zekatı Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun şekilde dosdoğru ödemek… Bütün Müslümanların İslam ahlakına uyması… Mü’minlerin tek bir Ümmet çatısı altında toplanıp birleşmeleri… Râşid bir İmama biat ve itaat etmeleri… İslamın kadınlarla ilgili hükümleri… Şer’î tesettür ve hicab… Sekülerlik küfürdür… Ve bunlar gibi yüze yakın önemli konu, en veciz şekilde işlenip anlatılmalıydı…
Bütün bu hizmetler para, maddî menfaat, ün, alkış, prestij için yapılmamalıydı.
Ramazan ayında ülkede yüz milyon ışık yakılmalıydı.
Yekun olarak milyarlarca (yeni) liralık imkanlara sahip olan zengin ve güçlü Müslümanlar maalesef, bin kere maalesef bu hizmetleri yapmadılar. Yapmak bir tarafa düşünmediler bile.
Eski hamam eski tas… Yine paramparçayız… Birbirinden kopuk binlerce irili ufaklı cemaat, tarikat, grup, hizip, fırka…
Ümmetin tamamını kapsayan bir plan ve program yok.
Her kafadan bir ses çıkıyor.
Ülke irtidat yangınlarıyla tutuşurken biz Ramazan pideleri susamlı mı olsun, çörekotlu mu?..
İslamî kesimde uçan uçana… Gök trafiği pek yoğun.
Dıştan ve içten destek gören birtakım sıkıntılı insanlar…
Ehl-i Sünnet camiasının büyük kısmı yan gelip yatarken, reformcu, light ve ılımlı İslamcı ehl-i bid’at harıl harıl fitne ve fesat faaliyeti yapıyor.
Geçen sene gayr-i ticarî iki broşür yayınlamıştım. Biri otuz iki sayfalık RAMAZANNÂME, diğeri minik boy NASİHATLER ve HİKEMİYAT… Büyük boy Ramazannâme broşürünün adeti 24 kuruşa mal olmuştu!..
Çok iyi biliyorum, bu Ramazanda da lüks, israflı, gösterişli, ihtişamlı, renkli, ışıklı, tantanalı, debdebeli, şaşaalı, günahlı o biçim iftar ziyafetleri verilecek.
İftar çadırlarının kapılarına, “Bu akşamki iftarı Zengin Oğlu Zengin Filanca Hacı bey verecektir” diye davullu zurnalı ihlassız ilanlar konulacaktır.
Birtakım ilahiyatçılar, “öpüşmekle oruç bozulur mu, oruçlu kimse bikini mayo ile karılı erkekli plajda denize girebilir mi?..” sorularına kan ter içinde cevap yetiştirecektir.
Yazıklar olsun! 31 Mayıs 2016