Mehmet Şevket EYGİ – Vahdet – Nisan 2015

  1.  

    Adam Olmak

    Öğrenilmesi çok zor meslekler uzmanlıklar vardır. Nükleer santral mühendisliği, beyin cerrahisi, savaş uçağı pilotluğu gibi; lakin şu dünyada en zor, en zahmetli, en çetin iş adam olma ilmini ve sanatını öğrenmektir.

    Başarılı bir doktor, süper bir mühendis, dünya çapında bir fizikçi olabilirsiniz; adam olmak bunlardan bin kat daha zordur.

    Çok iyi niyetli anne babalar oğlumuz Metin mühendis, kızımız Sevgi doktor olsun diyorlar; çocukları çalışkansa, Allah’ın izniyle bu istedikleri olabilir. Lakin Metin ve Sevgi nasıl adam olacaklar? Bu konuyu düşünmüyoruz bile.

    Nasıl adam olunur? Acaba bu konuda doğru dürüst bir kitap var mı? Ülkemizde adam yetiştirme eğitimi ve okulları var mı?

    Adam olmak ne demektir? Adam gibi adam kimdir? Bu, dinlere, medeniyetlere, kültürlere, ideolojilere göre değişir. Bendeniz İslam dinine ve medeniyetine göre adam olmaktan bahsediyorum.

    Adam olmak için aletler, vasıtalar, vesileler gerekir. Bunların başında yazılı ve edebi ana dil gelir. Güçlü lisan kültürüne sahip olmadan halk adamı olabilirsiniz ama yüksek kültürlü adam olamazsınız.

    Tarihe geçmiş adamların çoğunun kitapları vardır, o kitaplar lisan kültürü ile yazılmıştır, lisan konusunda cahil olanların yüksek adam olması zordur.

    Adamlık sadece bilgi ile kültür ile de olmaz, onun yanında yüksek ahlak, yüksek karakter, çeşitli faziletler, meziyetler, özellikler gerekir.

    Bugünün Türkiye’sinde adam olmak için, eski (yeni demedim) İstanbul kültürüne, ahlakına, görgüsüne sahip olmak lazımdır. Adam olmak nurları, ülkenin dört bir tarafına İstanbul’dan saçılır.

    Ahlakı karakteri bozuk görgüsüz kimselerden, yükselmiş ün kazanmış nüfuz ve prestij sahibi olmuş kimseler çıkabilir ama onlardan adam olmaz, köy olmaz kasaba olmaz.

    Bir Müslümanın adam olması için İmam Gazali’nin İhya’sında anlattığı kültüre ve bilgiye sahip olması, münciyyatı yerine getirip mühlikattan kaçınması gerekir.

    Müslüman bir ülkede yeterli sayıda adam yoksa işleri onlar görmezse yahut iş görenler onlara danışmazlarsa işlerin iyi yürümesi mümkün olmaz.

    İslami bakış açısından:

    İtikadı sahih olmayan kimse adam değildir.

    Adam gibi Müslüman, imandan sonra İslam’ın ikinci temel şartı olan beş vakit namazı kılar.

    Kur’an’ın emirlerini yerine getirir yasaklarından uzak durur.

    Resulullah efendimizi (salat ve selam olsun ona) en güzel örnek ve model olarak kabul eder din ve dünya işlerinde ona uyar.

    Adam gibi adam, öyle bir kimsedir ki onun adamlığını, faziletlerini, (hepsi olmasa bile) bir kısım düşmanları da kabul eder.

    Bir kimse kendisinin yahut yakın ve dostlarının demesiyle adam oluvermez.

    Adam kendi kendine yetişmez, bu iş için adam yetiştirme üstadları, mektepleri, tezgâhları olması gerekir.

    Türkiye’de Müslüman nüfus, çoğunluğu oluşturuyor. Müslümanlar iyi olursa Türkiye iyi olur, onlar zayıf ve güçsüz olursa Türkiye bozulur.

    Ne büyük eksiklik! Türkiye’de İslami kriterlere göre adam gibi adamlar yetiştirecek medreseler, okullar, eğitim sistemi, irfan kurumlar mevcut değil.

    Kelle yetiştirmek başkadır, adam yetiştirmek başka.

    Yetmiş yedi milyonluk bir ülkeye az sayıda birkaç adam yetişmez. Yeterli sayıda adam olması gerekir.

    İstisnalar kuralı bozmaz.

    Bir gökdelen bir adam etmez, bir AVM bir adam etmez.

    Elifi mertek zannedene adam denmez.

    Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın… 01 Nisan 2015

    Eşek Arısı Yuvasına Çomak Sokmak

    O müfsitlerin (fesatçıların) isimlerini vermek eşek arısı yuvasına çomak sokmak gibi olur. Böyle bir şey yapmak gücümü aşar, yanlış bir şey olur. Hem Müslüman geçinen, hem de Müslüman kardeşlerine taqiyye ve kitman yaparak onları aldatan kimselerle isim vererek mücadele etmek çok zordur.

    **

    Müslüman kesimde birleşme, toparlanma, ihtilafları giderme, kendini ıslah etme, tek bir Ümmet çatısı altında teşkilatlanma, râşid bir İmama biat ve itaat etme konusunda herhangi bir hareket, kıpırdanma ve teşebbüs görüyor musunuz? Bendeniz maalesef göremiyorum.

    **

    Ramazan yaklaşıyor… Bu yıl içkili, israflı, gösterişli, (İslam Şeriatına göre) fuhuşlu beş yıldızlı mekanlarda iftar ziyafetleri verilmemesi için uyanık Müslümanlar şimdiden harekete geçmelidir. Böyle ziyafetler Kur’ana, Sünnete, Şeriata, İslam ahlakına ve bilgeliğe aykırıdır.

    **

    İslam kadın ve kızlarının şeytanî Avrupa Batı tesettürüne değil, şer’î tesettüre girmesi için, bilenlerin halka nasihat etmesi, yol göstermesi gerekir. Bu vazifeyi hakkıyla yapmazlarsa vebal altında kalırlar.

    **

    Ümmet birliği olmadığına göre şu hizmeti kim yapacak bilmiyorum: İslama göre haram kazançlar nelerdir, bunların çok açık ve seçik listesi yapılmalı; Müslüman tv’ler, gazeteler, dergiler, pankartlar vasıtasıyla on milyonlarca halka duyurulmalıdır. Haram gelir elde etme, haram yeme, haram yollarla zengin olma salgın hale gelmiştir. Bunu kötü görmek, bununla mücadele etmek, bunu kötülemek, bunu engellemeye çalışmak vazifemizdir. Bu vazifeyi gereği neyse o şekilde yapmazsak üzerimize genel bir âfet ve musibet inebilir.

    **

    Kendisini dindar ve iyi Müslüman sanan o adamcağız ve o kadıncağız; siyaset dedikodularından, magazin haberlerinden, incir çekirdeğini doldurmaz aktüel hadiselere dikkat etmekten vakit bulup da hayırlı işler, sâlih ameller edemiyor. Ne yazık!

    **

    Çocuklarını gerçek dindar, iyi Müslüman, ahlaklı ve faziletli insan olarak yetiştirmek için bütün gayretini sarfetmeyen, onlar için yapılması gereken bütün hizmetleri doğru ve uygun şekilde yapmayan anne babalar suçludur, günahkardır, büyük vebal altındadır. Onlar çocuklarının mânevî katilleri oluyor da haberleri yok. Ne yazık!

    **

    Bile bile haram yiyenler, açıkta ve açıkça büyük günah işleyen fâsık ve fâcirler doğru dürüst islamî hizmet yapamaz.

    **

    Uzaktan, gururlu ve kibirli birinin geldiğini görünce, fark ettirmeden karşı tarafa geçtim. Gölgesinin üzerime değmesinden korktum. Bu fakirin bin türlü eksiği kusuru hatâsı var, bir de onun gölgesiyle kirlenmeyeyim.

    **

    Futbolcular futbol top goool diye bağırıyor… Siyasetçiler siyasetten, hedonistler yeme içmeden, zen perestler karı kızdan bahsediyor; bendeniz de İslam Müslüman Ümmet râşid Halife Sünnet Şeriat ahlak deyip duruyorum.

    **

    On yedi yaşındaki liseli genç sizce Arınç mı haklı, Gökçek mi diye sordu, çok kızdım, söylendim. Siyaset çalkantılarıyla uğraşacağına ilmihalini ve İslam ahlakının düsturlarını öğrense, Osmanlıcasını ilerletse, kendisini yetiştirmeye çalışsa, bir sanat veya zenaat öğrense iyi eder.

    **

    Zenginlik bir imtihandır. Zengin olup parasını lüks meskenlere, lüks yazlıklara, lüks otomobillere, lüks yemeklere, markalı pahalı giysilere, Zam Zam Towerli lüks ve gösterişli turistik umrelere harcayıp israf edenler sınavı kayb edecek ve ileride çok pişman olacaklardır.

    **

    Şeyh Sâdi ne güzel söylemiş: Dünya iki padişaha dar geldi, kırk derviş bir kilime sığdı… 2 Nisan 2015

    Müslümanın Hicretleri

    Müslümanlıkta hicretler vardır. Müslümanın hicretleri nelerdir:

    1. Cehalet karanlıklarından ilim aydınlıklarına hicret etmek. Müslüman, öğrenilmesi farz olan ilimleri mutlaka öğrenecektir. Bu ilimler şunlardır: İtikad ilmi, ilmihal, ahlak ilmi… İslam’a uygun bir hayatın nasıl sürülebileceğini öğreten ilim… Küfre ve nifaka karşı nasıl kendini koruyacak, bu ilim.

    2. Bid’atten Sünnete hicret.

    3. Taklidden tahkike hicret.

    4. Bînamazlıktan namaza hicret.

    5. Hür ve mukim erkekler için: Farz namazları tek başına kılmaktan, cemaate hicret.

    6. Parçalanmış ve bölünmüşlükten Ümmet birliğine hicret.

    7. Başı boşluktan, İmam-ı Kebire biat ve itaate hicret.

    8. Nifak ve riyadan ihlasa hicret.

    9. İsraftan kanaate hicret.

    10. Cimrilikten cömertliğe hicret.

    11. Gururdan, kibirden, kendini beğenmekten tevazuya, alçak gönüllülüğe hicret.

    12. Zulümden adalete ve insafa hicret.

    13. Gaddarlıktan, acımasızlıktan merhamete hicret.

    14. Uykudan uyanıklığa hicret.

    15. Seküler sistemden Şeriata hizmet.

    16. Çıplaklıktan tesettüre hicret.

    17. Ribadan, bâtıl ticaretten helal ticarete hicret.

    18. Bedevilikten medeniliğe hicret.

    19. Gevezelikten, zevzeklikten sükûta ve hikmete hicret.

    20. Kavmiyetçilikten, Ümmet birliğine ve bütün mü’minlerin kardeş olduğu zihniyetine hicret.

    21. En geniş manasıyla: Kötülüklerden iyiliklere hicret.

    22. Yanlış bilgilerden doğru olanlarına hicret.

    23. Çirkinliklerden güzelliklere hicret.

    Asr-ı Saadette Mekke’nin fethinden sonra asıl hicret bitmiştir ama yukarıda saydığım mecâzî mânadaki hicretler devam etmektedir.

    Bir Müslüman bu hicretleri etmeden kemal bulmaz.

    Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) “İki günü birbirine eşit olan zarardadır” buyurmuşlardır. Her yeni günümüzün bir önceki güne göre ileri olması için hicretli Müslüman olması gerekir.

    İlmihalini bilmeyen Müslüman (Üniversiteden sonra yüksek lisans ve doktora yapmış olsa bile) cahildir, mutlaka ilme hicret etmesi gerekir.

    Günlük namazları kılmayıp sadece cuma namazı kılan bir kimse bînamazdır. Beş vakit namaza hicret etmesi gerekir.

    Erkeklerin kötü bakışlarını, çıplaklardan fazla çeken şeytanî tesettürlü kadının, şer’î tesettüre hicret etmesi gerekir.

    Lâtin yazısından İslam-Kur’an yazısına geçmek de bir hicrettir.

    Nefs-i emareden nefs-i levvame derecesine yükselmek, o da hicrettir.

    İslam âleminin şu perişanlığı karşısında keyf içinde yaşayıp gülüp eğlenmekten, yüreği hüzün ile dolup ağlama makamına hicret.

    Ümmete bu hicretleri anlatmak gerek. 3 Nisan 2015

    Hangi İmam’a Biat ve İtaat Ederim?

    Zuhur ettiğinde, kendisine biat ve itaat edeceğim İmam’da hangi şartlar, hasletler, özellikler, faziletler, meziyetler bulunmalıdır?

    Birincisi: Râşid, âdil, muhlis (ihlaslı)

    olmalıdır.

    İkincisi: Söylemeye hâcet yok, itikadı sahih olmalıdır.

    Üçüncüsü: Beş vakit namazı dikkatle ve dosdoğru kılmalıdır.

    Dördüncüsü: Yeterli derecede din ilimlerine vakıf olmalıdır.

    Beşincisi: Zülcenaheyn olmalı yani iki yönden icazeti bulunmalıdır.

    Altıncısı: Fâsık-ı mütecahir olmamalıdır.

    Yedincisi: Hanımı ve kızları, evindeki kadınlar tesettürlü olmalıdır.

    Sekizincisi: İslam’ın hükümlerini, dört mezhepten birinin fıkhıyla hayata uygulamalıdır.

    Dokuzuncusu: Mezhepsiz olmamalıdır.

    Onuncusu: Çok geniş bir genel kültüre sahip olmalıdır.

    On birincisi: Karizmatik olmalıdır.

    On ikincisi: Lüksten, israftan, sefahatten, şatafattan, debdebeden, dünya saltanatından uzak olmalıdır.

    On üçüncüsü: Kesinlikle/asla nepotizm yapmamalı, ehliyetsiz ve liyakatsiz akrabalarını ve yakınlarını kayırmamalıdır.

    On dördüncüsü: Ümmetin işlerini ehliyetli, uzman, mu’temen kimselere danışarak, istişare ederek görmelidir.

    On beşincisi: Kefenini üzerinde taşımalıdır.

    On altıncısı: Onun faziletlerini, meziyetlerini düşmanları bile kabul, tasdik, teslim etmelidir.

    On yedincisi: İslam’a, Kur’an’a, Şeriata, Sünnete, İslam ahlakına, İslam hikmetine aykırı işler yapmamalı, emirler vermemelidir. Haliq’a isyanda mahluqa itaat yoktur.

    On sekizincisi: Halka şefkatle muamele etmelidir.

    On dokuzuncusu: Allah’ın hadlerini tatbik etmekte gevşeklik göstermemelidir.

    Yirmincisi: Uluslararası anketlerde, araştırmalarda dünyanın en örnek, en âdil, en temiz, en faziletli, en doğru başkanı olarak seçilmelidir.

    **

    İşte böyle muhterem ve yüksek bir zata biat ve itaat ederim.

    Farz edelim ki, bu kadar fazilet ve meziyete sahip olmayan bir zat İmam oldu. Ne yapmam gerekir? Ekâbir-i ümmet, râsih ulema ve fukaha, kâmil mürşidler, gerçek şeyhler onun kabul ederler, biat ve itaatte bulunurlarsa bendeniz de uyarım. Lakin Şeriata aykırı bir iş yaparsa her hâl ü kârda onu doğru bulmam, Şeriata aykırı emirlerine itaat etmem.

    Mutezileden bir İmam olursa? Kabul etmem, biat etmem…

    Vehhabî ve Selefîyi de kabul etmem.

    Zorlanırsam ne yaparım? Cebir ve ikrah olduğu için ya kerhen kabul ederim (ama yürekten etmem), yahut hiç kabul etmem, zulme, zindana, hatta daha kötüsüne razı olurum.

    Kur’an’a, Sünnete, Şeriata aykırı bir iş yapmıyor ama zulm ediyor. Ne yapmak lazım gelir? Ehl-i Sünnetin devlet idaresi hükümlerine göre kerhen de olsa itaat etmek gerekir. Namaz kılan, ahkâm-ı şer’iyeyi tenfiz eden, sınırları koruyan bir kimseye isyan edilmez. İsyanda büyük mazarrat ve mefsedet vardır.

    Soru: Sizce İslam dünyasının başına râşid ve âdil bir İmam geçebilir mi?

    Cevap: Mümkündür, geçebilir. Müslümanların bunu istemeleri gerekir.

    Ümmet birliğini istememek, Ümmetin başında râşid bir İmam bulunmasını temenni etmemek büyük gaflet ve şuursuzluk olur.

    Böyle bir İmam zuhur etmezse, vakt-i merhunu gelince Mehdi hazretlerinin çıkacağından eminim. Bu konuda çok haber ve eser bulunmaktadır. Mehdiye biat ve itaat her mü’mine vaciptir. 4 Nisan 2015

    Dinin Matematiği

    İki kere iki eder dört… Üçe beş eklersen sekiz olur… Otuz ikinin yarısı on altıdır… Kırk dokuzdan üç çıkartırsan kırk altı kalır… Sonra:

    Mü’minlerin oluşturduğu topluluğun adı Ümmettir.

    Mü’minler tek bir Ümmet oluşturmakla vazifelidir.

    Tek bir Ümmet olmazlarsa ortada vahim bir eksiklik var demektir.

    Ümmetin başında râşid ve âdil ve muktedir bir İmam bulunması gerekir.

    Mü’minlerin bu zata biat ve itaat etmesi şarttır.

    Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) buyuruyor: Boynunda biat bağı olmadan ölen kişi sanki cahiliyet ölümü ile ölmüş olur.

    Başında İmam olmayan toplum Ümmet olmaz, sürü olur, güdülür.

    İmam, Ümmetin işlerini ehil kimselerle istişare ederek görür.

    Bir devirde aynı anda iki İmam olmaz. Çıkarsa ikincisi idam edilir.

    Mü’min sahih bir imana sahip olan kimsedir.

    İmandan sonra İslam’ın ikinci şartı beş vakit namaz kılmaktır.

    Namazın dosdoğru kılınması gerekir.

    Şeriat, İslam’ın hükümlerinin tamamına verilen isimdir. Şeriatsız İslam olmaz.

    İslam Şeriatının kaynakları dörttür: Allah’ın Kitabı, Resulullah’ın Sünneti, icmâ, kıyas.

    Sünnet olmadan Kitabullah doğru yorumlanamaz, fıkıh hükümleri çıkartılamaz.

    Mütevatir hadisleri inkâr eden kâfir olur.

    Sünneti bilküliyye inkar ve tekzib eden de…

    Zaruriyat-ı diniyeyi inkâr, tekzib, reddeden küfre düşer.

    İslam’ın müttefakun aleyh hükümlerini ve meselelerini inkâr eden dinden çıkar.

    Muhtelefün fih meselelerde cumhur-i ulemaya tabi olmak gerekir.

    Dört hak fıkıh mezhebi vardır. Bunların teferruata ait hükümleri rahmete vesiledir.

    Ehl-i Sünnet Müslümanlarının itikatta iki İmamı vardır: İmamı Eş’arî ve İmamı Mâturidî… Bu ikisi arasında esasa, temele, usule ait ihtilaf yoktur.

    Allah’ın kadim kelamı olan Kur’an’ın hükümleri, hadleri Kıyamete kadar yürürlüktedir. Üç yüz küsur muhkem ayet tarihsel olup bugün hükümleri geçerli değildir diyen sapık ve kâfir olur.

    İslamın temel inançlarından biri ahirete iman etmektir. İnsanın varlığı ölümle bitmez, ölüm fani âlemden baki âleme göç ediştir. Kabir halleri vardır… Kıyamet kopacaktır… Mahkeme-i Kübra kurulacak, insanlar hesaba çekilecek, iyiler Cennete, kâfir ve münafıklar Cehenneme… Günahkâr Müslümanları Hak Teâlâ dilerse affeder Cennete koyar yahut adaleti ile bir miktar cezalandırdıktan sonra Cennete koyar.

    Akıl dinin kaynağı değildir, dini anlamaya alet ve vasıtadır.

    Bütün iyiliklerin, güzelliklerin, doğru inanç, bilgi ve işlerin kaynağı Kur’an’dır, Sünnettir.

    Kur’an’a, Sünnete, Şeriata aykırı olan, onlarla uyuşmayan her şey batıldır, hederdir.

    Kadınların tesettürü doğrudur, haktır iyidir; açıklık saçıklık fuhuş zina azgınlık yanlıştır, kötüdür.

    İslam iffet ve hayâ dinidir.

    İslam’ın bir ahlak sistemi vardır, doğru olan ahlak odur. İslam ahlakına uymayan ahlak sistemleri batıldır.

    Dünyada şu anda, on kadar birbirinden ayrı medeniyet vardır. Hak olan medeniyet İslam medeniyetidir.

    İslam dini ilahî din olduğundan, bu dini koyan Allah olduğundan, Allah yanılmayacağından; dinde değişiklik, yenilik, reform olmaz. Din aynen bütün olarak kabul edilir.

    İslam hakkında herkes kendi aklıyla ve re’yi ile konuşamaz, yorum yapamaz. Dini en iyi, râsih ve ihlaslı âlimler ve fakihler bilir. Din onlardan öğrenilir.

    Bütün rasih âlimlerin, ucu Resullerin Seyyidine ulaşan icazetnameleri vardır. İcazetsiz din âlimi olmaz.

    Dosdoğru iman eden, ihlasla ibadet eden, Şeriatın emirlerini yerine getirip yasaklarından uzak duran, Peygamber ahlakı ile ahlaklı olan Müslüman, Allah’ın lütuf ve keremi ile kurtulur.

    Yeterli miktarda ilmihal ve ahlak bilgisine sahip olmayan ve bunları ha- yata uygulamayan kimseler kâmil Müslüman olamaz. 5 Nisan 2015

    Reaksiyon Müslümanları

    Dinsizin densizin donsuzun biri kuyuya bir taş atıyor, bin Müslüman çıkartamıyor…

    Bu memlekette genellikle dinsizler aksiyon olmuş, dindarlar faydasız reaksiyon ve tepkilerle vakit öldürüyor, enerji tüketiyor.

    Tam tersi olmalı: Bir Müslüman kuyuya bir taş atmalı, bin dinsiz çıkartamamalı.

    Müslüman aksiyon, kâfir reaksiyon olmalı.

    İslami gazetelerdeki şu sızlanmaları bakınız: Filan yerde filan dinsiz İslam mukaddesatına saldırmış, hakaret etmiş… Efendi sen adam gibi Müslüman olsan, onlar bu kadar cesur olamazlar.

    Müslümanlar çoğunlukta olacak ve azınlıktaki agresif dinsizler İslam’a hakaret edebilecek, olur mu böyle şey?

    Müslümanlar çoğunlukta ama tek bir Ümmet değiller. Bir yandan dinsizler, öte yandan içimizdeki münafıklar Ümmet birliğini yıkmış, Ehl-i İmanı bin parçayla ayırmış.

    Biz bugün bırakın aksiyoncu Müslüman olmak, doğru dürüst reaksiyon bile gösteremiyoruz. Şu holigana bakınız: Kendi büyüğüne, şeyhine veya baronuna dil uzatılınca havalara çıkıyor; İslam’a saldırılınca tepkisi ya hiç yok, ya pek az. Bu ne biçim Müslümandır?

    Ümmet birliği şuuru gider, yerini cemaatler, tarikatler, parçalar, hizipler fanatizmi alırsa işte böyle olur.

    Müslümanlar tek bir Ümmet çatısı altında toplanmazlar, râşid bir Halifeye biat ve itaat etmez-lerse işte böyle olur.

    Bizim cemaat, bizim tarikat, bi-zim hizip, bizim fırka, bizim parça, bizim grup… Be adamlar, ne zaman Bizim Ümmetimiz diyeceksiniz?

    Vaktiyle Fransızların Fas Genel Valisi Mareşal Lyautey “İslam dünyası bir müzik aleti gibidir, bir ucuna dokunsanız her yeri ihtizaza gelir, titrer, ses verir” demiş. Şimdi İslam dünyasının bir yerinde Müslümanlar katlediliyor, yurtları harap oluyor, facia üstüne facia yaşanıyor. Öbür taraflarında vur patlasın çal oynasın.

    Kendime dâhil soruyorum: Suriye’deki yürekler acısı durum karşısında hangi gün iştahımız kesildi de üzüntümüzden kahrımızdan yemek yiyemedik? Cemaatçilik, tarikatçılık, hizipçilik konusu geldi mi, mangalda kül bırakmayız. Dine, mukaddesata, Kur’an’a, Peygambere (Salat ve selam olsun ona) saldırılınca yeteri kadar sesimiz çıkmaz.

    Kâfirler, dinsizler, densizler, donsuzlar mukaddesatımıza saldırıyormuş ve bazılarımız bundan dolayı ağlıyormuş. Yürekten mi ağlıyoruz, yoksa sadece gözlerimizle mi?

    Dünyanın herhangi bir yerinde bir Siyonist’in burnu kanasa, Yahudiler cihanı velveleyle veriyor; Müslüman kardeşlerimiz yüzer yüzer biner biner öldürülürken bizim feryatlarımız pek cılız.

    Aksiyondan geçtim, doğru dürüst etkili reaksiyon bile olamıyoruz. 6 Nisan 2015

    Sünnî Şiî Savaşları

    Ehl-i sünnet ile Şia’nın ne dinen ne siyaseten, anlaşıp birleşemeyeceği tarihten de bellidir, günümüzdeki hadiselerden de… Sünnilik ve Şiîlik kültürüne vakıf, realist kimseler bu acı gerçeği görür ve kabul eder.

    Şiî İran’ın Suriye’de, Yemen’de, Irak’ta yaptıklarına bakarsanız dediğimi anlarsınız.

    Ehl-i Sünnet dinî ağırlıklıdır, Şia siyasî… İkisinin dinî konularda birleşmesi, anlaşması, ihtilafları gidermesi mümkün olamıyor.

    Yapılacak şey, dinî ve siyasî anlaşma değil, ateş kes ve mütareke imzalamaktır. Bu da yapılamıyor.

    Halk yığınları, kelam ilmini, mezhepler tarihini bilmediği için onlara ne Ehl-i Sünneti, ne de Şiayı doğru dürüst anlatmak mümkün değildir.

    Ehl-i Sünnet ilk üç râşid Halifeyi sever sayar, isimlerini camilere asar. Bu râşid Halifeleri tekfir edenlerin, onlara münafık diyenlerin, onların Resulullah Efendimize (Salat ve selam olsun ona) hıyanet ittiğini iddia edenlerin kâfir olacağını söyler. Şiiler onları hiç mi hiç sevmez. Bir Şiî Ebubekir, Ömer, Osman hazeratını sever ve beğenirse Şiîlikten çıkmış olur. İranlı Şiî hattatlara Hilye yazdırmak isteyenler bilir; onlar Hilye-i şerif levhalarına Ebubekir, Ömer, Osman isimlerini yazmazlar, parasıyla değil mi, yazıverin deseniz de yazdıramazsınız.

    Tarihte Sünnilerle Şiileri dinî açıdan barıştırma hareketleri hep başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

    Lakin birbirleriyle savaşmamaları, mütareke ateş kes imzalamaları mümkündür. Bir ara Osmanlı Sünnî devlet ile Şiî İran devleti siyaseten barışmışlardı. Bu devirde de mümkündür. Maalesef bu da yapılamıyor.

    Suriye meselesini ele alalım:

    Suriye’nin yüzde seksenine yakın kısmı Sünnî Müslümandır. Orada Şiî çok azdır. Nuseyrîler Şiî değildir. Bu memlekette çok kan dökülüyor, beş milyondan fazla halk göç etmiştir. Şehirler yakılıp yıkılmıştır. Sivil halk çok eziliyor. Ortada çok büyük bir facia vardır. Bu faciayı bitirmek için Sünnîlerle Şiîler bir araya gelip âdil ve insaflı kararlar almalıdır. Bu yapılamıyor.

    Irak’ta Sünnîlere büyük zulüm yapılmaktadır. Öyle korkunç zulümler ki, Sünnî halk Saddam devrini mumla aramaktadır.

    Yemen Müslüman bir ülkedir. Orada da Şiîlik Sünnîlik konusunda büyük bir fitne başlamıştır.

    Birbirlerini yok etmek için savaşan en gaddar ordular bile icabında ateş kes imzalıyor ama Sünnîlerle Şiîler bunu yapamıyor.

    Hangi taraf haklıdır? Şimdi bu tartışmayı bırakalım da kan dökülmesini, can kaybını, Müslümanların perişan, ülkelerin harap olmasını önleyelim.

    Türkiye sosyolojik ve kültürel açıdan bir İslam ülkesidir ama rejimi İslami değildir. İran, adı üstünde bir İslam cumhuriyetidir. Ateş kes, mütareke konusunda ilk adını İran atmalıdır.

    Bendeniz Türkiye’nin hâkim resmî ideolojisine karşı olan bir Sünni’yim. Kemalist rejimin yanlışlarından sorumlu değilim. Lakin elimde imkân yok. Şiîlerin durumu benimkine benzemiyor. Onların Şiî devleti, kendi İslam Cumhuriyetleri var…

    Ankara’nın Suriye konusundaki siyasetini beğenmiyorum. Keşke bugünkü iç savaş çıkmasaydı da halk perişan ve mahvolmasaydı diyorum. Esed rejimine sempatim yok ama beterin beteri varmış, görüyorum.

    Şiî İran’ın Suriye, Irak, Yemen siyaseti İslam’a, Kur’an’a uygun mudur? Adalete, insafa uygun mudur?

    Şiî milisler Sünnilere karşı kâfirlerden daha acımasız.

    Yahu şu bitmez tükenmez, kim haklı kim haksız tartışmalarını bırakalım da kan dökülmesini önleyelim.

    Maalesef bu yapılmayacak ve belki de üçüncü dünya savaşı Sünnî Şiî anlaşmazlığından çıkacaktır. 7 Nisan 2015

    Endülüs’ün Batması Gibi Batabiliriz

    Endülüs bir İslam ülkesiydi ve Hıristiyan dünyasına göre çok yüksek bir medeniyete sahipti. Sonra oradaki Müslümanlar Şeriata ve Sünnete uymakta kusurlar ettiler, birliklerini yitirdiler, vazifelerini aksattılar, gaflete düştüler ve Endülüs elden gitti, Müslümanlar yok oldu.

    Allahlın kendilerini, ülkelerini, medeniyetlerini, devletlerini, İslami kimliklerini korumasını isteyen Müslümanların dikkat etmesi ve yerine getirmesi gereken şartlar ve vazifeler vardır. Bunları sayıyorum:

    1- Allah’ın onlara göndermiş olduğu Kur’an’ın emirlerini yerine getirecekler.

    2- İtikatlarını tashih edecekler.

    3- Beş vakit namazı dosdoğru olarak ve farzlarını cemaatle eda edecekler.

    4- Kur’an’ın yasakladığı çirkin, ayıp işlerden, günah ve isyanlardan uzak duracaklar.

    5- Kur’an’ın öğütlerini tutacaklar.

    6- Allah’ın, kendisine biat ve itaat etmemizi kesin şekilde emrettiği Resulullah’ın (Salat ve selam olsun ona) Sünnetine uyacaklar; onu en büyük örnek ve model edinecekler, yolundan gidecekler.

    7- Hükümleri Kur’an’dan, Sünnetten çıkartılmış İslam Şeriatından razı olacaklar, onu hayata uygulayacaklar.

    8- Tek bir Ümmet çatısı altında birlik olacaklar.

    9- Hiçbir şekilde parçalanıp ayrılmayacaklar, birbirlerine düşmeyecekler.

    10- Resulullah’ın vekili ve halifesi makamında olan râşid ve ‘âdil bir İmama biat ve itaat edecekler.

    11- İşlerini, ehliyetli, bilge, âdil ve güvenilir kimselere danışarak âqilâne ve âdilâne halledecekler.

    12- Anasıyla zina etmek kadar kötü ve çirkin bir günah ve suç ve zulüm olan ribadan uzak duracaklar, helal ticaret yapacaklar.

    13- Zinadan ve kadınları kızları seks ve şehvet aleti yapmaktan kaçınacaklar, onlara hürmet edecekler.

    14- Lüks ve israftan uzak duracaklar.

    15- Mü’minler birbirini sevecek, birbirine merhamet edecek, birbiriyle yardımlaşacak, kardeş olacak.

    16- Emr-i mâruf ve nehy-i münker (iyiliği emretmek, kötülüğü önlemek) farzını yerine getirecekler.

    17- Emanetleri (başkanlıkları, makam ve mevkileri, memuriyetleri, müdürlükleri, işleri, vazifeleri, hizmetleri) ehliyetli ve liyakatli kimselere verecekler, ehliyetsizlere vermeyecekler.

    18- Haram yemeyecekler.

    19- Şüpheli ve bulaşık kazançlar edinmeyecekler.

    20- Kadın, erkek, çocuk her Müslüman ilmihalini doğru olarak öğrenip ezberleyecek.

    21- Çocukları, gençleri, yeni nesilleri Kur’an, Tevhid, Sünnet, İslam, Şeriat eğitimi veren İslam Mekteplerinde ve medreselerinde okutacaklar.

    22- Cuma ezanı okununca işlerini, dükkânlarını kapatıp, ticarete ara verip camilere Allah’ı zikretmeye seğirtecekler.

    23- Dünyanın en temiz, en şeffaf, en ahlaklı, en faziletli toplumu olacaklar.

    24- Düşmanları ve karşıtları bile onların faziletlerini kabul ve tasdik edecek.

    25- Allah yolunda ihlasla malları ve canları ile cihad yapacaklar.

    26- Karun kadar zengin olsalar bile mütevazı bir hayat sürecekler.

    27- Lüks meskenler, lüks yazlıklar, lüks otomobiller edinip bunlarla övünmek beyinsizliğini irtikâp etmeyecekler.

    28- Kur’an “Bilenlerle bilmeyenler bir olmaz” buyuruyor, onlar bilmediklerini bilenlerden (Resulullah’la irtibatlı ve icazetli ulema, fukaha ve mürşidlerden) öğrenecekler.

    29- Müslümanların yaşadığı Darülislam dünyanın en güvenli, en âdil, en temiz ülkesi olacak ve yeryüzünde zulme ve haksızlığa uğrayan mazlumlar oraya kapak atmak için çırpınacak.

    30- Dünyayı İslam medeniyetinin normlarına göre güzelce imar etmekle beraber mü’minler ahirete yönelik olacak.

    Bu saydıklarıma daha birçok madde eklenebilir.

    Müslümanlar bunları yapmazsa, Kur’an’a Sünnete Şeriata hıyanet ederlerse, azarlarsa, açıkça açıkta ve küstahça günah işlerlerse, emr-i maruf ve nehy-i münker farzını terk ederlerse, emanetleri ehliyetsiz kimselere verirlerse, parçalanıp birbirlerine düşerlerse, birbirlerini sevmezlerse, işlerini şura ile görmezlerse Endülüs’ün akıbetine uğrayabilirler.

    Türkiye’nin çok genç bir nüfusu var. Vakit namazlarında, bilhassa seherlerde camilere gidiniz çocuk ve genç göremeyeceksiniz.

    Türkiye Müslümanlarının büyük bir kısmı namazları yitirmiş ve şehvetlerine uymuştur.

    Riba, zina ve yüksek binalar yaygın hale gelmiştir.

    İçki, fuhuş, uyuşturucu, kumar, israf…

    Günde beş milyon ekmek çöpe atılıyor.

    12 yaşındaki kız gebe kalıp 13’ünde doğuruyor.

    Bu azgınlığın sonu iyi olmaz.

    Herkes Endülüs’ten ibret almalı ve kendimizi toparlamalıyız.

    Allah’ın bize yardım etmesini istiyorsak, öncelikle bir kendimize yardım etmeliyiz.

    Macaristan ovalarına kadar uzanan Rumeli’den elimizde ne kaldı? Şimdi Türkiye Edirne’de bitiyor.

    Filan caminin şadırvanlarından şerbet akıyormuş… Sarı Hafız yürek yakıcı salâ veriyormuş… Lüks ve turistik umre seyahatleri gırla gidiyormuş… Benim şeyhim senin şeyhini dövermiş… Bizim vakfın iftarı çok lüks ve şahane olmuş… Bu gibi edebiyatı bırakalım da Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, Ümmet birliğine, râşid İmama biat ve itaate, camileri vakit namazlarında cumalarda olduğu gibi doldurmaya bakalım.

    Endülüs, durumu bizimki kadar kötü olmadığı halde batmıştı. 08 Nisan 2015

    Seks Azgınlıkları ve Kölelikleri

    ÂHİR zaman alametlerinden biri kadınların çok azması, gençlerin fâsık olmasıdır. Her kadın azgın, her genç fasık mıdır? Değildir. Azmayanlar, fâsık olmayanlar istisnadır; onlar sahih bir imanla iman edip, salih işler yaparlarsa doğru yoldadır.

    Azgınlık büyük bir fitne ve fesattır.

    Osmanlı Devlet-i aliyyesi 622 yıl boyunca kadınları Kur’an, Sünnet, Şeriat dairesi içinde yaşatmaya, onların ırz namus haysiyet ve iffetlerini korumaya çalışmıştır.

    622 yıl boyunca geniş Osmanlı coğrafyasında bir tek İslam hanımı ve kızı başı açık gezmemiştir,

    23 Nisan 1923’te kurulan İslam Cumhuriyetinde de durum başlangıçta böyleydi. Reisicumhur M. Kemal’in şer’î nikâhlı eşi=zevcesi Latife hanımın fotoğraflarına bakarsanız, saçının bir telini bile açıkta göremezsiniz.

    Kadınlara ve genç kızlara yapılabilecek en büyük hakaret ve aşağılama onları seks konusu olarak görmektir.

    Türkiye Devleti, uluslararası kadın hakları sözleşmelerine imza koyarak fuhşa resmen izin vermeyeceğine, kadınları seks kölesi olarak çalıştırtmayacağına dair taahhütte bulunmuştur ama karşımızdaki realite çok üzücü ve utanç vericidir.

    Birtakım bedbaht kadınlara TC resmî seks köleliği vesikası verilmekte,

    Yine TC ruhsatlı genelevler açılmasına izin ve ruhsat verilmekte,

    Buralarda yapılan resmî seksten KDV ve gelir vergisi alınmakta,

    Kadınların seks kölesi olarak çalıştırıldığı bu mekânlar devletin kolluk güçlerince korunmaktadır.

    Bu rezaleti ne Kemalist Feministler protesto etmekte,

    Ne de İslamcı Feministler…

    Bazı büyük gazeteler ve TV’ler aşırı müstehcen yayın yapmakta yarışarak toplumu ifsad ediyor (fesada veriyor).

    Kadın deyince eş, anne, teyze, büyük anne, yenge hatıra gelmelidir. Kadınlara ve kızlara şehvet seks gözüyle bakmak onları alçaltmaktır.

    İslam kadınlarının başörtüleri ve iffetli tesettür kıyafetleri ile mücadele eden zihniyet çağdaş olduğunu iddia ediyor. Hayır, onlar çağdaş değildir, vahşi ve medeniyetsiz insanlardır.

    Amazonya’da, Afrika’nın birkaç yerinde, Avustralya’da ilkel bir hayat süren aborjinler medenî olmadıkları için çıplak gezerler. Medeniyet örtünmek demektir.

    Şirk, küfür ve nifak İslam’a en fazla kadın, tesettür, hicab konusunda saldırıyor.

    Kadınlar iççin önemli olan hayvanî ve şehevî bir hürriyet değildir, medenî bir hürriyettir. Bunu da İslam, Kur’an, Sünnet ve Şeriat sağlar.

    Ahlaksızlığın, iffetsizliğin, edepsizliğin hürriyeti olmaz.

    Sapık ve ateist medeniyet şehveti ve azgınlığı esas alır; ilahî kurallara bağlı İslam medeniyeti ise iffeti esas alır.

    Tesettür, hicab ve başörtüsü iffetin bayrakları ve sembolleridir.

    Türkiye Müslümanları kadın ve kızlarını, hayâsız ve iffetsiz sapık medeniyetin kötülüklerinden koruyamazlarsa yıkılmaya, esarete, rezalete, zillete, sürünmeye mahkûmdur.

    Seks serbestliğini, şehvet azgınlıklarına, fuhuş köleliğini, müstehcen yayınları İslam dini ve medeniyeti asla kabul etmez.

    Açıklık, saçıklık, dekolte kıyafetler, TC vesikalı resmî fuhuş medeniyet değil medenî görünen vahşettir.

    İffet, namus, hayâ değerlerini inkâr edenler toplumu fesada verip çürütüyor, Türkiye’yi bir uçuruma sürüklüyor.

    Müslümanlar, kadın ve kızların haysiyetlerine yapılan saldırılara, seks azgınlıklarına, müstehcen yayınlara, TC ruhsatlı fuhşa, bu fuhuştan KDV ve gelir vergisi alınmasına karşı çıkmalı ve güçleri yettiğince bu konuda nehy-i münker yapmalıdır.

    Müslüman bir kadın veya kızın, başına renkli bir bez geçirerek sözde tesettüre bürünmesi ile mesele halledilmez. İslam kadın ve kızları Kur’anî ve şer’î tesettüre girmelidir.

    Karma eğitim İslam’a, Kur’an’a,

    Nebevî talimata, akl-ı selime, hikmete aykırıdır. Hele hele hele İmam-Hatip mekteplerinde karma eğitim yaman bir isyan ve tuğyandır.

    Evet, İslam medeniyeti… Tesettür ve hicab… İffet ve hayâ…

    Seks azgınlıklarına… Yasal seks köleliğine… Müstehcen yayınlara… Kadın ve kızları orta malı yapmaya… TC vesikalarına son verilmelidir.

    Bugünkü azgınlıkların sonu çöküştür, fesattır, yıkılıştır. Köprülerle, rezidanslarla, AVM’lerle, lüks otomobillerle birlikte cümbür cemaat çöküş. Fuhşun, azgınlığın, edebsizliğin, hayâsızlığın, seks manyaklığının sonu iyi olmaz!

    Son yıllarda Diyanet teşkilatına, bir kısmı Feminist olan on binden fazla kadın ilahiyatçı alınmıştır. Bunlar niçin resmî yasal vesikalı seks köleliğini protesto etmiyor? 09 Nisan 2015

    Keşke Başında Zarif bir Kalpak Olsaydı

    Cumhurbaşkanımız Tahran’a gitti, İran Cumhurbaşkanı Ruhanî ile kucaklaştı. Laik Türkiye Cumhurbaşkanı yüzde yüz Avrupaî kıyafet içinde; palto, kostüm, frenk gömleği, kravat… İran Şiî İslam Cumhuriyeti devlet başkanı hoca kıyafetinde. Başında sarık, sırtında cüppe… Birincisinin ofisinde Atatürk’ün büyük bir portresi asılı, ikincisinin ofisinde Humeynî’nin resmi var.

    Keşke Türkiye’nin dindar devlet bakanının başında Paris’te dünyanın en birinci moda evinde dikilmiş çok zarif dünyanın beğenip takdir edeceği küçük, kalpağa benzer bir serpuş bulunsaydı.

    Dindar politikacılarımız namazda bile başlarına bir şey geçirmiyor. Bir kere Ahmet Davutoğlu namazı takkeli kılmıştı. Genelde başları açık namaz kılıyorlar. Merhum Necmeddin Erbakan hep takkeli kılardı.

    Türkiye Müslümanlarının büyük kısmı haddinden fazla Avrupaîleşti. Modaya uymakta, şıklıkta Avrupalıları da geride bıraktılar.

    Tanzimat’tan sonra Osmanlılar Avrupa kıyafetini benimsemişlerdi ama yine de başkalıkları ve özellikleri vardı. Bir kere, Batının, Hristiyanlığın, Yahudiliğin, küfrün sembolü olan şapkayı giymezlerdi. 1924’e kadar şapka giyen Türkler tutuklanırdı. Devlet memuru, avukat olan gayr-i Müslimlerin bile şapka giymesi yasaktı.

    Osmanlılar, kendilerine mahsus bir İstanbulin kıyafeti çıkartmışlardı. Ulema sarıklı ve cüppeli idi. Halk tabakasının büyük kısmı da sarık sarardı ama alim olmayanlar ulema sarığı saramazdı.

    Tarikat şeyhlerinin kendilerine mahsus serpuşları vardı.

    Bürokratlar, okumuşlar fes giyerdi.

    Osmanlı İslam adabında başı açık gezmek, başı açık bulunmak büyük bir ayıp ve züldü. Ecdadımız bugün Müslüman erkeklerin baş açık namaz kıldıklarını görselerdi, ne kadar üzülürlerdi.

    Serpuş, İslam kıyafeti, takke, arakiye, tesettür konusunda çeşitli tarihlerde kaleme almış olduğum yazılarım bir araya getirilse bir kitap olur.

    Türkiye Müslümanlarının kıyafet konusunda düzelmeleri çok ama çok zordur. Bugünkü kırsal kesim, taşra, bedevî ve ârabî kültürüyle, Latin yazılı sığ eğitimle düzelme ve ıslah olmaz.

    Batılıları, Frenkleri, gayr-i Müslimleri, İslam düşmanlarını; onlar sıçan deliğine girseler biz de girecek şekilde körü körüne taklit ediyoruz.

    Merzifon’dan bir aile İstanbul’a geliyor, kadınlar ihramı atıp Muhmutpaşa pardösüsünü sırtına geçiriyor. İhramdaki sanat, zarafet, millîlik… Pardösüdeki taklitçilik…

    Nisanın başında Şanlıurfa’ya gitmiştim. Hâdimülfukara Abdülhakim efendinin medresesindeki bütün talebeler Osmanlı fesi giyiyordu. Türkiye ikliminde yaşayan Müslümanlar serpuşlarıyla, kılık kıyafetleriyle üstünlüklerini, özelliklerini tebarüz ettirmelidir.

    Kıyafetle, serpuşla iş bitmez ama onlarsız da olmaz.

    Resulullah (Salat ve selam olsun ona) “Bir kavme (topluma) benzeyen onlardan olur” buyurmuşlardır.

    Günümüzün Müslümanlarını zahirî kıyafetleriyle küffardan ayırt etmek mümkün değildir.

    Bugünkü sığ, yüzeysel, donuk, çapsız kültürle Müslümanlar serpuş ve kıyafet meselesini halledemezler.

    Üzerinde Amerikanca yazılar olan tişörtlü, kot pantolonlu, Adidas ayakkabılı Düttürü Leyla İslamcılar mı serpuş ve kıyafet meselesinde öze ve asla dönecek? Vâ esefâ… 10 Nisan 2015

    Tufan Yaklaşıyor

    Geçen yılın son aylarında, bugünlere işaret ettiğimde, 2015’te büyük hadiseler, fitne fesat hareketleri olacağını yazdığımda, nice kimse, abartma, kuruntu yapma, telaşa verme, huzurumuzu bozma, her şey yolundadır demişti.

    Fitne ve fesat yangınları çoktan başlamıştır. Bunlar devam edecektir. Seçime kadar sürecektir… Seçimden sonra da… Bütün çiviler yerinden oynatılacaktır.

    Bomba hadiseler ve vak’alar… Bomba hadise ne demektir? Sabırsızlanmayın, yakında göreceksiniz.

    Futbolcuları taşıyan otobüsü uçuruma yuvarlamak istediler. Yuvarlanmış olsaydı büyük bir bomba patlamış olacaktı.

    Ses bombaları patlatmak istiyorlar.

    Seçimle gelmiş siyasî iktidar sokak hareketlerini şu anda kontrol edebiliyor. Edebildiği müddetçe ayakta kalacaktır.

    Huzuru bozmak isteyenler kan, çarpışma, çatışma ve cenaze istiyor… Genç cenazeler tercih edilir. Her hadiseyi, her vak’ayı, her olumsuzluğu istismar edeceklerdir.

    Yolsuzlukları bahane ederek sivil darbe yapılmasını istiyorlar. Bir kısım lise ve üniversite gençliğini sokağa dökeceklerdir.

    Maidancılar Ukrayna’nın parçalanmasına, orada iç savaş çıkmasına nasıl yol açtılarsa bizimkiler de Türkiye’yi parçalamak istiyor.

    Türkiye için BOP planları uygulanmaktadır. Akl-ı selim her geçen gün azalmakta, azınlığa düşmektedir.

    Gözlerini hırs bürüyenler durumun vahametini göremiyor. Sünnî Müslüman çoğunlukta gaflet, ittihadsızlık, kopukluk hâkim. Müslümanların kendilerine mahsus Ümmet teşkilatı, üniter hiyerarşisi, Şûra Meclisi, fetva heyeti, karar mercileri yok.

    Bütün Müslümanları uyaracak, aydınlatacak, bilgilendirecek, talimat verecek, çare ve çözüm arayıp bulacak, bunları hayata geçirecek kurumlar yok.

    Halife veya İmam-ı Kebir yok… Katolik dünyasının Papası, Vatikan’ı var ama İslam dünyasının ortak bir lideri ve merkezi yok.

    Anarşi, kaos, kargaşa… Sen ben kavgaları… Tencere dibin kara… Hangisinin değil? Biliyorum, böyle yazdığım için, bu herif yine abartıyor diyecekler çıkacaktır.

    Türkiye’yi Irak’a, Suriye’ye benzetmek istiyorlar… Mısır’a benzetmek istiyorlar… Libya’ya Yemen’e benzetmek istiyorlar… BOP böyle istiyor.

    Siyonistler, kapitalistler, emperyalistler, sömürgeciler, egemen azınlıklar, vesayetçiler, Kriptolar böyle istiyor. Tâgutlar, Deccallar, kezzablar, Nemrudlar, Firavunlar, Hamanlar böyle istiyor.

    Müslümanlar kelle sayısı itibarıyla çoğunluk ama ağırlıkları yok. Ümmet birliği, İmama biat ve itaat, Ümmet teşkilatı, İslam eğitimi, İslam şûrası, medenî kültür ve zihniyet olmadan ağırlık olmaz.

    Müslüman halkın bir kısmı namazı yitirmiş, türlü azgınlıklara ve günahlarda batmış. Nüfus Müslüman ama memlekete İslam Kur’an ahlakı hâkim değil.

    Zekâtlar bile Kur’an’a Sünnete Şeriata uygun şekilde verilmiyor, toplanmıyor.

    Nice farzlar terk ve ihmal edilirken, her yıl yarım milyona yakın Müslüman lüks ve turistik umre seferlerine çıkıyor. İmkânı olan kesim dinin günah saydığı lükse, israfa, aşırı tüketime batmış vaziyette.

    Tehlike çanları, alarm zilleri maalesef çalmıyor. Birileri bu yıl da Ramazan’da içkili ve fuhuşlu otellerde lüks iftar ziyafetleri vermeyi, teravih namazı vaktinde vur patlasın çal oynasın etkinlikler ve şenlikler yapmayı planlıyor.

    Düşe kalka, bata çıka rutin hayat yaşanıyor ama yaklaşan Tufana karşı çare ve çözüm aranmıyor. Irak, Suriye, Mısır, Libya ve ardından Türkiye… 11 Nisan 2015

    Pusulalar

    BİRİNE: Edeb, terbiye, görgü dahilinde, ipe sapa gelir olmak şartıyla fakiri istediğiniz kadar tenkit edebilirsiniz. Tenkitleriniz sert de olabilir… Lakin çok rica ediyorum, sakın beni şirk ve küfürle suçlamayınız. Bu ihtarı sizin iyiliğiniz için yapıyorum. Ben elhamdülillah hakka mü’minim. Mü’mini tekfir edenin kendisi kafir olur. Bu vartaya düşmeyiniz.

    MÂLUM kişiye: Siz benim dengim değilsiniz, zat-ı âlinizi muhatap kabul edemem. Bendeniz iki ayağı yere basan âciz ve nâçiz bir insanım. Siz ise Zümrüdüanka gibi havalarda, semalarda kanat çırpan acayip ve garip bir mahluksunuz. Aynı seviye ve rütbede değiliz. İşiniz hayrola, lütfen fakirle polemik yapmaya yeltenmeyiniz. Düşsem en fazla ayağım burkulur, siz bulutların üzerinden bir düşmeyegörün, paramparça olursunuz. Zeminde yürüyen mûrlarla âsümanda uçan kazavat bir olmaz.

    URFALI dostlarıma: Misafirperverliğiniz için teşekkür ederim. Bu fazilet size, atamız İbrahim Halilullah aleyhisselam hazretlerinden geliyor. Ne mutlu size.

    HAS bir Nurcuya: Muhlisen lillah garazsız ivazsız yaptığınız iman ve Kur’an hizmetleri inşallah rıza-ı Bariyi kazanmanıza, afv edilmenize ve ebedî saadete nail olmanıza vesile olur. Lütfen ve merhameten fakire dua buyurunuz. Size, Nurcuların hangi şubesine mensup olduğunuzu sormayacağım. Çünkü siz şubeden, fırkadan, şu veya bu gruptan olmaktan memnun olmazsınız.

    BİR Mevlana muhibbine: Zehi barekallah!.. Hayrlar feth ola, şerler def’ ola, mü’minler şâd ola, münafıklar nâşad ola. Semazenler aşk ile döne. Hû diyelim hû…

    LİSELİ bir gence: Lise ikinci sınıfa gelmişsin hâlâ İslam Kur’an yazısıyla okuma bilmiyorsun. Hemen başla, kısa zamanda öğren, sonra bir hattata git, hüsnühat dersleri al. Elif’ler be’ler cim’ler nun’lar yâ’lar berekâtıyla zihnine küşayiş gelsin, ufkun açılsın.

    SAHTE bir mücahide: Müteahhit olalıdan beri işler nasıl gidiyor? Epey dünyalık edinebildin mi? Âhirette haram servetinin hesabını nasıl vereceğini düşünüyor musun? Düşünmüyorsan, tezelden düşünsen iyi edersin.

    SÜSLÜMAN karıya: Kalem gibi ince ve uzun topuklu ayakkabılarınla çalkalana çalkalana yürümeye çalışırken düşüp bir yerini inciteceksin. Derlitoplu düz bir ayakkabı giysen incilerin mi dökülür?

    CEMAATİNİ, hizip ve fırkasını diniyle özdeşleştiren, hattâ daha yukarıda gören dengesize: Sana bir şey söylemeyeceğim. Senin rehabilitasyon tedavin iki sene sürer.

    ZİYAFETE çağırana: İçkili ve fuhuşlu lüks oteldeki yemeğinize katılamayacağımı teessüflerimle bildiririm.

    SÂLİH ve kâmil bir zata: Ellerinizden kemâl-i ihtiramla öperim efendim.

    CENNET-MEKÂN Firdevs-âşiyan Fatin Sultan Mehemmed Han hazretlerine: Size layık torun olamadığım için çok mahcup ve müteessirim. Mânevî huzurunuza çıkacak yüzüm yok, bağışlayınız Hünkarım efendim.

    EVLİYAULLAHIN büyüklerinden Tokadî Emin hazretlerine: Kabr-i şerifinizi en kıza zamanda ziyaret edeceğim efendim.

    1970’te bu fakire yemek ikram eden muhtereme: Bir kahvenin kırk yıl hatırı olurmuş. Sizin ziyafetinizi hiç unutamam. Teşekkürler, minnetler, berhordar olunuz efendim.

    GIYBETİMİ yapana: Adresinizi bildirirseniz size tatlı gönderirim. Gıybet ederek iyiliklerinizi fakire verdiniz, kötülüklerimi yüklendiniz. Az da olsa, karşılığında size bir hediye vermek isterim.

    MÂHUT zata: Benim için istediklerinizin Allah size on katını versin. 12 Nisan 2015

    Tasfiye Edilen İslamcılar

    Müslümanların ve İslamcıların büyük kısmı tasfiye edildi. İslamcılara hiç acımam, Müslüman olup da siyaset çukurlarına düşenlere de…

    Müslüman siyaset yapmasın mı? Elbette yapabilir ama Müslümanca… Müslüman, gâvur ve münafık siyaseti yapamaz.

    Müslüman şeytanî siyaset yapamaz. Siyasette vefanın olmadığı bir kere daha anlaşıldı. Yağcılar yalakalar meddahlar cezalarını çeksin.

    Bir kere yağcılık yaptın mı, bir daha kurtulman çok zordur.

    Siyaset ateşten gömlektir. Bugün sizi yakar, yarın onları yakacaktır.

    27 Mayıs darbesinden sonra merhum Adnan Menderes “Politika ateşten gömlekmiş” demişti. Keşke bunu iktidardan düşmeden önce söylemiş olsaydı.

    Halkın siyasî sevgisine ve desteğine hiç ama hiç güvenilmez.

    Adnan Menderes’in hayranı, seveni, aşığı, meftunu ne kadar çoktu.

    İmralı adasında idam edildiğinde sevenlerinden cılız bir inilti bile çıkmamıştı.

    Siyaset rüzgarıyla uçup göklere yükselenler, rüzgarları kesilince paraşütsüz düşer, hezar pâre olur.

    Salahaddin de melik olarak siyaset yapmıştı ama öldüğünde terekesinden cenaze masraflarına yetecek kadar parası çıkmamıştı.

    Şeyh Şamil’in de siyaseti vardı. İslam Kur’an Sünnet Şeriat tarikat fütüvvet siyaseti… Öyle siyasette mağlub olup esir düşsen de galib sensin.

    Siyaset külhanına girip de islenip kurumlanmayana aşk olsun.

    Siyasete bir ceketle başlayıp, aradan uzun seneler geçtikten sonra eski bir ceketle bitirenlere hezar aferin.

    Siyasetin ketegorileri vardır: İlahî vahy ve ilhamla siyaset yapan nebiler… Sıddiklerin siyaseti… Âdil İslam meliklerinin siyaseti… Zâlimlerin siyaseti… İnsî şeyâtinin siyaseti… Daha bitmedi… Deccalların kezzabların Nemrudların Fir’avunların Hâmanların Süfyanların siyaseti…

    Hiç ehl-i Tevhidin siyaseti ile ‘abede-i sahte Mesihin siyaseti bir olur mu?

    Mujica Mujica Mujica…

    Kuds-i şerifi Haçlılardan geri alan Selahaddin’in siyaseti.

    Kudüs’un anahtarlarını almaya giden Ömer Faruk’un yırtık gömleği…

    Evet beyler hanımlar siyaset var, siyaset var…

    Nur siyaseti var, nâr siyaseti var.

    Rahmanî siyaset var, Tâğutî siyaset.

    Makyavelin, Papa 6’ncı Aleksandr Bojiya’nin siyaseti.

    Siyaset pek fırtınalı, pek çalkantılı bir denizdir, dalgalı rüzgarlı akıntılı. Suların hemen altında sivri uçlu kayalar… Gemi bunlara çarptı mı kaptanın da teknenin de işi bitiktir.

    Dar boğazlardan kılavuz kaptansız geçilmez.

    Titanic ilk seferinde batmıştı.

    Herifin biri, -hâşâ- “Bu gemiyi Allah bile batıramaz” demişti.

    Siyaset sefinesi… Siyaset kaptanları… Ambarda, denizden zahmetsiz su almak için teknede delik açmak isteyen çılgın yolcular.

    Dehşetli fırtınada Davalaciro’nun azgın dalgalara karşı okuduğu tirad… Finten Finten Finten…

    “Öyle bir şiddet-i tasmim ile çıktım ki yola, karşıma senk-i mezarım çıksa dönmem!..”

    Ah mine’s-siyâse!.. 13 Nisan 2015

    Notlar Açıklamalar

    1. Pusulalar yazımın başlığındaki pusula kelimesi “küçük bir kağıda yazılmış kısa mektup” manasınadır.

    2. Kazavat kazlar demektir. Ayakları sıkıca yere basması gereken bazıları kaz gibi uçuyor ya, işte onlar.

    3. Lise ve üniversitede okumaya istidadı olmayanları ite kaka ille de okutmak memleketin ve devletin batmasına yol açar.

    4. Ahlaksız ve soysuzu okutmak, hırsız çocuğuna çilingirlik öğretmek gibidir.

    5. İslamî kural ve edeb: Malı satıp parasını alan kimse “Allah bereket versin” der. Satın alan, bunun üzerine “Bereketini gör” karşılığını verir. Satan “âmin” der…

    6. Sen namaz kılınca şeytan “Oh ne iyi ettin de namazını kılıverdin” der. Sakın aldanıp “Hakkın var şeytan beyefendi, ne iyi ettim ya” deme. Şeytanı kov ve “Allah beni afvetsin, O’na layık ibadet edemiyorum” diye ağla.

    7. Akrep tabiatlı bir kimseye: Sende bu haset ve çekememezlik mevcut olduğu müddetçe dilinden, yalan ve iftiralarından, gıybetinden, şerrinden kurtulmak mümkün olmaz.

    8. Kendine düşman arama, içindeki ene’n senin en büyük düşmanındır.

    9. Müslüman genç, okuldan veya üniversiteden eve döndüğünde akşam yemeğinde tarhana çorbası, bulgur pilavı ve erik kurusu hoşafı buldu. (Babasının işleri biraz bozuktu da). Anneciğim bunlar benim çok sevdiğim yemekler, ellerine sağlık diyerek afiyetle yedi. Çocuk kılıklı nankör köpek ise “Öfff! Bunlar yenir mi be!..” diye surat astı, odasına kapandı.

    10. Erkekler karılaşınca, karılar erkekleşince ülke batar. Güvenli bir yere kaçabilirsen kaç.

    11. Mezarlık üzerine yapılan lüks rezidansta sana bedava daire verseler oturma. Hem bedava, hem de üzerine para verseler yine oturma. Hem mezarlık, hem vakıf arazisidir. Üzerine lanet iner de mahv olursun. Aklını başına topla, kendini yakma.

    12. Din ilimleri okumuş sözde âlim olmuşsun ama mütemadiyen (devamlı olarak) gıybet ediyorsun. Sen kesinlikle hakikî âlim değilsin ve adam olamamışsın.

    13. Din, âyet, mukaddesat ticaretiyle kazandığın servet ateştir. Benden uzak dur ey Cehennem odunu!

    14. Geçen gün çok lüks, pahalı, cafcaflı, şaşaalı bir otomobilin direksiyonunda mücessem bir öküz gördüm. Kocaman boynuzunun biri camdan dışarı çıkmıştı… Otomobil kullanan öküz… Güzel bir hikaye başlığı olur.

    15. Sonradan görmüş o rüküş karı, çay sohbetinde konuşurken laf arasında (miyan-ı güftügûda) gözlerini süzerek “Son tatilde beş yıldızlı otelde kaldık, doğru dürüst istirahat edemedik, ilk bayramda yedi yıldızlıya gideceğiz” demiş. Pespâye!..

    16. Pencereleri ve telefonu kapattım, tam bir saat Abdülkadir Meragî’den müzik dinledim.

    17. (Ağzımı bozacağım kusura bakmayın…) O rüşvetçi p……k herif!.. (İsmini kayd etmeye lüzum yok, o kendini bilir).

    18. Mahkeme Sulukule’ye yapılan lüks evlerin kanunsuz oluğuna hükm etmiş ve yıkılmalarına karar vermiş. Roman vatandaşlara bu konuda çok zulm edilmişti. Zulmün sonu iyi olmaz. (Sulukule yıkılmadan önce orada üç ayrı tarikatin tekkesi vardı. Bunlardan birine iki kere gitmiştim. Dönüşüm furyası içinde o tekkeler de yıkılmıştı.) 14 Nisan 2015

    Müslümanlar Akıllı Mıdır?

    Müslümanlar ve Müslüman toplum akıllı mıdır? Akıllı olsaydılar, bugünkü parçalanmışlık, tefrika, fitne fesat, kaos olmazdı.

    Akıllı olsaydılar, Ümmet birliği, teşkilatı, üniter hiyerarşisi olurdu.

    Akıllı olsalar, Ümmetin başında, kendisine biat ve itaat edilen râşid, âdil, muttaki bir Halife olurdu.

    Akıllı olsaydılar, İngiltere’deki Eton Koleji seviyesinde İslam Mektepleri olurdu. Bu mekteplerde, bütün öğrencilerin beş vakit namazı cemaatle kılması mecburî olurdu. Müslüman çoğunluk akıllı olsaydı, Türkiye yakın tarihindeki rezaletleri, hıyanetleri, kepazelikleri, zulümleri yaşamazdı.

    Bizde yeterli akıl olsaydı, medenî İslam kültür ve zihniyetine sahip olurduk.

    Müslümanlar akıllı olsaydı, son otuz yıl içindeki yeşil holding soygunları olmazdı. Müslümanlar akıllı olsaydılar bugünkü din sömürüsü, mukaddesat bezirgânlığı olmazdı.

    Biz akıllı olsaydık, camiler sabah namazlarında, cumalardaki gibi dolardı.

    Akıllı olsaydık, ilmihalimizi öğrenir, içindeki bilgileri hayata tatbik ederdik.

    Akıllı olsaydık, zır deliler gibi cemaat tarikat hizip fırka holiganlıkları, militanlıkları yapılmazdı.

    Akıllı olsaydık, Ayasofya vaktiyle müze yapılamazdı, yapılmış olsa bile bugün hâlâ müze olarak kalmazdı.

    Müslümanlar akıllı olsaydı, büyük medya onlarınki olurdu.

    Müslümanlar akıllı olsaydı, Millî Eğitim Bakanlığı Osmanlıca kursları açınca en az beş milyon vatandaş bunlara yazılır, millî alfabemizle Türkçe öğrenir, Osmanlıca gazeteler, dergiler, kitaplar yayınlanırdı.

    Müslüman çoğunluk akıllı olsaydı, devletin yardımı ve desteğiyle yüzde yüz millî ve yerli mükemmel otomobilimizi üretirdik ve dünyanın en az yüz ülkesinde satardık.

    Yine Kore’nin Samsung’u gibi dünya çapında elektronik sanayimiz olurdu.

    Müslümanlar akıllı olsaydılar, vaktiyle kapatılmış olan İslam Medreseleri ve tasavvuf tekkeleri çoktan açılmış olurdu.

    Akıllı olsaydık, bugünkü israf=savurganlık, tebzir, aşırı tüketim, lüks, konfor çılgınlıkları yaşanmazdı.

    Müslümanlar akıllı olsaydılar, din sömürücüsü şarlatanlar, soytarılar, sahtekârlar, üçkâğıtçılar, dolandırıcılar, tokatçılar meydana boş bulup bunca tahribatı yapamazdı.

    Akıllı olsaydık, Kur’an’a, Sünnete, Şeriata zıt şeytanî tesettür modası bu kadar yaygın olmazdı. Akıllı olsaydık, hoparlörler 110 desibel şiddetinde bağırtıl(a)mazdı. Akıllı olsaydık, Türkiye Ortadoğu’nun Japonya’sı olabilirdi.

    Akıllı olsaydık, cuma ezanı okunduktan sonra dükkânlarımızı işyerlerimiz bürolarımızı kapatır, ticarete ara verir 
    camilere giderdik.

    Akıllı olsaydık, Türkiye uluslararası şeffaflık ve temizlik anketinde dünya birincisi olurdu.

    Müslümanlar akıllı olsaydılar, Ceza Kanunumuzda zina suçu ve cezası yer alırdı.

    Müslümanlar akıllı olsaydı, bir delikten çıkan tarafından bin kere sokulup zehirlenmezdi.

    Yahu, akıllı olsaydık, durum bugünkü gibi olmazdı! 15 Nisan 2015

    Din Düşmanlarını Destekleyen Müslümanlar

    Dünya tersine döndü. Bu esnada bazı Müslümanlar da yönlerini şaşırdılar. Öyle Müslümanlar görüyoruz ki, en azılı İslam düşmanlarını fütursuzca destekliyor.

    Yıllar boyunca Ezan-ı Muhammedî okumayı yasak edenler, minarelerden Tanrı Uludur diye bağırtanlar, bir Müslüman, Allahü Ekber ezanını okuyunca ona ağır zulümler edenler desteklenir mi?

    İslam medreselerini, tasavvuf tarikatlarını kapatanlar desteklenir mi?

    İlim ve Kur’an okutan hocaları, zikrullah yapan şeyhleri ve dervişleri zincirlere vurup zindanlara atanlar desteklenir mi?

    Ulemadan İskilipli Atıf Efendiyi, Babaeski müftüsünü, daha nice din âlimini tarikat şeyhini idam edenler desteklenir mi?

    Müslüman halkın en temel din, inanç, ibadet, inandığı gibi yaşamak hak ve hürriyetini ayaklar altına alanlar desteklenir mi?

    Bediüzzaman’a ve Nur Talebelerine en ağır zulümleri ve haksızlıkları yapanlar desteklenir mi?

    On bin camiyi, mescidi, tekkeyi, medrese ve mektep binasını, diğer vakıf eserlerini talan edenler, kimisini satan kimisini kiraya veren veya yıkanlar desteklenir mi?

    Tarihî İslam kabristanlarını düzleyip yok edenler desteklenir mi?

    Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, İslam hukukuna, İslami eğitime savaş açanları Müslüman nasıl destekleyebilir?

    Laikliği din düşmanlığı olarak anlayan ve uygulayanlar nasıl desteklenir?

    Böyle bir desteğe, yakın tarihte çok acılar çekmiş, çok ağır zulümlere uğramış, kimisi idam edilmiş kimisi zindanlarda inlemiş, sürgünlerde çile çekmiş âlimlerin, şeyhlerin, şehitlerin, salih Müslümanların ruhaniyetleri razı olur mu?

    Allah bize ne buyuruyor:

    Sakın kâfirleri dost ve velî edinmeyiniz…

    Hiçbir Müslümanın, İslam düşmanlarını destekleme hakkı yoktur.

    Bendeniz Müslüman bir yazar olarak,

    şunu veya bunu destekleyin demiyorum

    . İslam ve Müslüman düşmanlarını desteklemeyin diyorum. Bir Müslümanın İslam düşmanlarını desteklemesi intihardır…

    İslam düşmanları ellerine yeniden fırsat, imkân ve güç geçirirse eski zulümlerine devam edecektir. Din ve iman hürriyetini kısıtlayacaklardır… Başörtülü İslam kadın ve kızlarına zulmedeceklerdir… Ülkede azınlık iktidarı, vesayet düzeni, resmî ideoloji diktatörlüğü kuracaklardır… Dinleri ve inançları yüzünden Müslüman çoğunluğa baskı yapacaklar, zulmedeceklerdir… Ümmete kan kusturacaklardır.

    Memlekette bazı kötülükler, yolsuzluklar, fenalıklar varmış, bu yüzden dinsizleri destekliyorlarmış… Böyle bir gerekçe ve bahane geçerli bir mazeret değildir. Sıtmadan kurtulmak için ölüme razı olmak gibidir. Kötülükleri, yolsuzlukları, kokuşmayı önlemek için başka çareler bulmak gerekir.

    Kural şudur:

    Allah’a, Muhammed aleyhissalatü vesselama, Kur’an’a, İslam’a, Ahiret’e inanan hiçbir mü’min; bunlara karşı olanları, bunlarla savaşanları destekleyemez.

    Hiçbir İslami kuruluşun, tarikatin, cemaatin, hizbin; Allah, Peygamber, Kur’an, Sünnet, Şeriat düşmanlarıyla işbirliği yapma hakkı ve şansı yoktur. Cenab-ı Hak cümlemize akıl, fikir, vicdan, mantık, istikamet, basiret, firaset nasip etsin. Bendeniz yolsuzluğa razı olun demiyorum, küfrü desteklemeyin diyorum. 16 Nisan 2015

    Hikmet Nereye Gitti?

    Osmanlıcası hikmet, sade Türkçesi bilgelik… Nesilleri tükenen kuşlar gibi uçup gitti ülkemizden. Gözden ırak olan gönülden da ırak olurmuş. Hikmetin şimdilerde adı bile anılmıyor.

    Kıyıda köşede Hikmet ismini taşıyan kimseler vardır elbette. Adı hikmet olmakla hikmetli olunmuyor.

    Gerçekten hikmetli vatandaşlar var mıdır acaba? Elbette vardır ama bir köşede kalmışlardır, seslerini duyuramazlar, bağırsalar bile onlara kulak veren çıkmaz.

    Hikmet olmayınca işler iyi yürümüyor. Hürriyet tek başına yetmiyor. Yanında hikmet olacak, adalet olacak, akl-ı selim=sağduyu, vicdan olacak ki, işler kıvamında olsun.

    Hikmetsiz siyasetin tadı tuzu olmaz… Hikmetsiz eğitim bir işe yaramaz… Hikmet olmazsa hayat bile çığırından çıkar.

    Hikmet hayatın tuzu gibidir. Yemekte bile lazımdır. Tuzsuz yiyenlere bakınız, ne demek istediğimi anlarsınız.

    Tıbbın hikmeti olmalıdır… Hikmetli doktor, para kazanmak için lüzumlu olmayan ameliyatı yapmaz, faydasız ilacı yazmaz.

    Hikmetsiz insanlar trafiğe çıkarsa, seyrüsefer allak bullak olur.

    Hikmet uçup gidince Müslümanlar da bozulur. İslam hikmet=bilgelik dinidir.

    Sadece kuru bilgiyle iş bitmiyor. Onun yanında hikmet de lazımdır.

    Hikmetli Müslüman haram yemez, yalan söylemez, iftira etmez, gıybet yapmaz, o ne kendine ne başkalarına zulmeder.

    Bir Müslüman, hem hikmetli olacak, hem de vakıf arazi ve binalarına göz dikecek; böyle bir şey mümkün değildir.

    Hikmetli kişide gurur, kibir olmaz… O, kin beslemez, intikam almaz… Hikmetli insan ehil ve layık olmadığı emanetleri kabul etmez… Başkanlığa talip olmaz…

    Okullarda çocuklara, genç nesillere cebir geometri öğretiliyor da niçin hikmet öğretilmiyor? Bu ne büyük eksikliktir.

    Muhterem olabilmek için hikmetli olmak gerekir.

    O kadıncağızda hikmet olsaydı, o

    kepaze ve rezil kıyafete bürünmezdi.

    Hikmetli kişi çılgınlar gibi yıkıcı muhalefet yapar mı?

    Yahut haysiyetsizce yalakalık, yağcılık, meddahlık yapar mı?

    Hikmet sahibi bir kimsenin marka fetişisti olması mümkün müdür?

    Hikmet öyle bir haslettir ki, sahibine bir karıncayı bile ezdirmez.

    Hikmet kişiyi melekleştirir, hikmetsizlik yırtıcı kurt yapar.

    Hikmet sahibi yolcu, üzerinde bulunduğu gemiyi batıracak işler yapmaz.

    Müslüman ama onda ya hiç hikmet yok yahut yeterli miktarda yok. Onun Müslümanlığı söz götürür.

    Bir yerde satıldığını bilsem, kilosu bin altına da olsa, imkânı olanların satın almasını tavsiye ederim ama hikmet satılan yer bilmiyorum.

    Hikmet, hikmetli hocalardan ve üstatlardan öğrenilir. Öğrenmek için sabır ister sebat ister.

    Allah hiç kimseyi, bilhassa hiçbir Müslümanı, bir ülkeyi, bir halkı, bir devleti, bir cemaati hikmetsiz bırakmasın. 17 Nisan 2015

    Hepsi Faziletli Adaylar

    Büyük Millet Meclisi seçimlerinden önce partilerin genel merkezlerinde ve mahallî teşkilâtlarında hummalı, hararetli, ateşli bir faaliyet ve araştırma başlar. Ülke çapında, bölge çapında aşağıdaki şartlara uygun adaylar aranır:

    1. En düzgün inançlılar.

    2. En bilgili ve en kültürlü olanlar.

    3. En ahlaklı, en faziletli, karakter-leri en yüksek olanlar.

    4. En temiz, en doğru, en dürüst olanlar.

    5. En vatansever olanlar.

    6. En haram-yemez olanlar.

    7. En düzgün olanlar.

    8. En şaibesiz ve lekesiz kimseler.

    9. En hikmetliler

    10. En cesurlar.

    11. En doğru sözlüler…

    12. En ehliyetli ve liyakatli olanlar.

    13. En başarılılar.

    14. Ülkeye hizmette en fedakâr ve feragatli olanlar.

    İşte bu sayılan ve sayılmayan diğer meziyet ve hasletlere sahip kimselerin ön listeleri yapılır. Bu listeler üzerinde tartışılır, içlerindeki en iyiler, en faziletliler seçilir ve son listeler ortaya çıkar.

    Partiler seçimleri bir fazilet ve vatanseverlik yarışı olarak kabul eder ve ona göre davranır.

    Mesele şudur: Kim vatana, millete, devlete daha fazla ve daha iyi hizmet edecektir?

    Listelerde hiç faziletsiz kimse yoktur. Seçim, en faziletlileri, en vatanseverleri, en bilgeleri, en âqilleri seçmek için yapılmaktadır.

    Halk listeleri görünce şaşırır kalır. Ya Rabbi bunca faziletli, dürüst, ehliyetli, dirayetli, âdil, kiyasetli, mümtaz kimse içinden hangilerini seçeceğiz derler.

    Adayların her biri, birer mücessem fazilet ve hamiyet heykelidir.

    Onlar ölürler ama doğru yoldan asla dönmezler.

    Evet, elbette bir parti disiplini vardır ama bu disiplinin üzerinde Türkiye vardır, vekâletini yüklendikleri millet vardır, birtakım yüce ve mukaddes değerler vardır.

    Hepsinin, seçim vaatleri içinde, Meclise girdikleri takdirde vekil maaşlarının ve kıyak emekliliklerin aşağıya çekilmesi maddesi bulunmaktadır.

    Partiler çoğulcu rejimin, demokrasinin vaz geçilmez unsurlarıdır ama onlar kesinlikle lider diktatörlüğüne, dediğim dedik zihniyetine, emanetlerin ehliyetsizlere tevdi edilmesine, nepotizme karşıdırlar.

    Meclise girmeden önce ve sonra faziletli adaylar VIP kapılarından geçmezler, VIP salonlarında oturmazlar. Onların gözünde asıl VIP olan millettir, kendileri vekildir, dereceleri elbette asil olan milletin altındadır.

    Onlar seçim kampanyalarında ucuz popülist edebiyat ve demagoji yapmaz. Onlar rakiplerine hakaret etmez. Onlar ne olur Allah aşkına oyunuzu bana verin diye dilencilik ve goygoyculuk yapmaz.

    İki ayrı partinin iki adayı bir yerde karşılaşınca büyük bir samimiyetle sarılır kucaklaşırlar. Biri ötekine “Hangimiz daha fazla hizmet edecekse, hangimiz daha hayırlı ise Rabbim onu kazandırsın” deyince diğeri can u gönülden âmin der.

    Seçimler yapılır, hepsi faziletli olan adaylar seçilir, aralarında bir tek kara koyun yoktur. Meclis toplanır ve işler o günden itibaren hızla düzelmeye başlar. Ben de âmin âmin diyorum… 18 Nisan 2015

    Şeriat Hırsızın Elini Keserek Hırsızlığın Kökünü Keser

    SORU: Ben fitneye karışmam, namazımı kılarım, orucumu tutarım, bir kenarda dururum, fitne ve fesada karışmam düşüncesi ve zihniyeti doğru mudur?

    CEVAP: Hem doğrudur, hem yanlıştır. Müslüman elbette fitne ve fesat çıkartmaz ama emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını da ihmal etmez. Ülke bir gemi gibidir, batarsa üzerinde yaşayan iyiler de denize gark olur. Ben hiçbir şeye karışmam, vazifemi yapar, yan gelir yatarım davranışı var ya, işte o da bir fitnedir. İyi, şuurlu, uyanık Müslüman elinden geldiği kadar fitne, fesat, dinsizlik, densizlik, irtidat, fısk, fücur, isyan, tuğyan, fuhşiyyat, riba, zina, nemrudî bina, rüşvet, işret, kumar yangınlarını söndürmekle yükümlüdür. Bunun asgarîsi, kalben nefret ve buğz etmektir. Bu ise imanın sınırındadır.

    SORU: Kötü düzenlerde (sistemlerde) kötü işler yapılabilir, haram kazançlar elde edilebilir diyenler var. Onların bu sözlerinin hükmü nedir?

    CEVAP: Bir Müslüman Darülislam’da yaşasın, yahut Darülharb’te, içki içmesi, domuz eti yemesi, zina etmesi haramdır. Kötü düzenlerde Kur’anın, Sünnetin, Şeriatın kötülediği haram işler işlenemez. Haramlara helaldir diyen kâfir olur. Bu düzen bozuktur diye halkı, devleti, memleketi, bütçeleri talan edenler, büyük vurgunlar vuranlar, bu yaptıklarının caiz ve helal olduğuna itikat ediyorlarsa kafir olurlar.

    SORU: Bir Müslüman açlıktan ölmemek için domuz eti yiyebilir mi, susuzluktan ölmemek için şarap içebilir mi?

    CEVAP: Açlıktan veya susuzluktan ölmemek için yiyebilir, içebilir ama zaruret miktarı… Yani ölmeyecek miktarda yiyebilir, içebilir, lakin sınırı aşamaz.

    SORU: Gece namazına kalkan, teheccüd kılan bir Müslüman bunu başkalarına söyleyebilir mi?

    CEVAP: Nafile ibadetler söylenmez. Teheccüde kalkan bir Müslüman ışık yakmadan önce perdeleri sıkıca kapatmalıdır. Ev halkı bilir ama başkası bilmemelidir. Zekat açıkta verilebilir ama nafile sadakalar, sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek şekilde verilir. Nafile ibadetlerini gösterenler, bu konuda reklamlarını yapanlar münafıktır.

    SORU: Doyduktan sonra yemeye devam etmenin hükmü nedir?

    CEVAP: Hep böyle yapmak haramdır. Çünkü israftır, sağlığa zararlıdır. Müslüman yemek için yaşamaz, yaşamak için yer.

    SORU: İhtiyacı olmadığı halde, statü için çok pahalı cep telefonun almanın hükmü nedir?

    CEVAP: Böyle yapan beyinsizdir. İhtiyacı olmadığı halde lüks otomobil edinmek de bunun gibidir.

    SORU: İslam Şeriatinde hırsızlık yapanın elinin kesilmesi var mıdır?

    CEVAP: Vardır. Kur’anla, Sünnetle, icmâ ile sabit bir haddir. Şeriatin bu cezası, hırsızlığın kökünü keser.

    SORU: İslamda zanileri (zina yapanları) recm ederek idam var mıdır?

    CEVAP: Vardır. Recm cezasının tatbik edilmesi için zina yapanın evli olması veya başından evlilik geçmiş olması gerekir. Recm haddini inkar edenler, güneşi balçıkla sıvamaya kalkanlar gibidir.

    SORU: Derneklere, cemaatlere, tarikatlara, tüzel kişilere zekat verilebilir mi? CEVAP: Verilemez. Verilebilir diyenlerin fetvalarının hükmü yoktur. Şeriata ve fıkha aykırıdır. Zekat parasıyla cami bile yaptırılamaz. Zekat malları ve paraları fakirlere, miskinlere ve diğer hak edenlere, temlik edilerek verilir.

    SORU: Oğlum, kızım liseye üniversiteye gidiyor. Onların Osmanlıca öğrenmeleri şart mıdır?

    CEVAP: Şarttır. Anne babaların onlara Osmanlıca öğrettirmemesi ayıptır. Öğrenmek istemezlerse onlarda hayır yoktur.

    SORU: On altı yaşındaki kızım karma okulda genç erkeklerle birlikte okuyor…

    CEVAP: İslam’ın hicab emrine aykırıdır. Haramdır. Sakıncalıdır. Bunun vebali öncelikle anne babalara aittir.

    SORU: İslamın beş şartının dışında başka temel dinî emirler ve değerler var mıdır?

    CEVAP: Vardır… Adalet… İstikamet (Doğruluk dürüstlük)… Râşid İmama biat ve itaat… Herkese öğrenilmesi farz olan ilmi öğrenmek… Allah’ın nimetlerini paylaşmak… Tesettür ve hicab… Mâruf ile emr ve münkerden nehy etmek… Allah’tan Rabb, Kur’andan Kitab, İslamdan din, Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemden nebi olarak razı olmak… Cihad fi sebilillah… Bütün mü’minleri kardeş bilmek… Bütün mü’minlerin tek bir Ümmet olduğu şuuruna sahip olmak… 19 Nisan 2015

    Diyanet ve Ezan Hoparlör Terörizmi

    HAVALAR düzeldi diye balkon kapısını açmıştım. Civardaki büyük camide öğle ezanı okunmaya başladı. Hemen koştum, kapıyı aceleyle kapattım. Neden mi? Çünkü hoparlörleri sonuna kadar açmışlar, ezanı yüz desibelin üzerinde avaz avaz kulakları tırmalayan şekilde okuyorlardı. (Balkon kapısını kapattığım halde, ezan sesi yine haddinden yüksek geliyordu…)

    Bendeniz bir Müslüman olarak ezanı çok seviyorum, hele sesi düzgün bir müezzin usulüne uygun güzel ezan okuyunca büyük zevk ve haz alıyorum, çok mutlu oluyorum.

    Lakin ezan başkadır, hoparlör başkadır.

    Ezan ile hoparlör özdeşleştirilemez.

    Yüksek madenî sesli canavar bir hoparlör çok güzel okunan bir ezana büyük zarar verir.

    Camilerdeki hoparlör fetişizmi bedeviliktir, ilkelliktir.

    Akustik denilen bir ilim dalı vardır, camilerde bu ilme uyulmalıdır.

    Hele, sabah namazlarında hoparlörleri sonuna kadar açarak civarı zangır zangır titreterek ezan okumak büyük bir yanlıştır.

    Ezanlar öyle güzel okunmalı ki, namaz kılmayanlar bile ezan dinlemek için sabahleyin uyanmalı.

    Ezan konusunda şimdiye kadar çok yazdım, Diyanet ilgilenmedi.

    Hoparlörlerin ezana zarar verecek şekilde çok açılması dolayısıyla öncelikle Diyanet’ten müştekiyim.

    Camilerdeki hoparlör fetişizminden müştekiyim.

    Camilerin mihrap duvarlarındaki ucuz, çirkin, iğrenç, rezil pilli Çin saatlerinden müştekiyim.

    Cuma günleri camilerde makbuzsuz para toplanmasından müştekiyim.

    İmamlığın para ücret maaş karşılığında namaz kıldırma memurluğu haline dönüştürülmesinden çok ama çok müştekiyim.

    Cuma hutbelerinde Türkçe gramer, edebiyat ve vurgu hataları yapılmasından müştekiyim. (Birkaç ay önce bir hatip ‘Hz. İsa radiyallahu anh’ dedi!)

    Sabah namazında koskoca camide sekiz cemaat var. Mihraptaki sabit mikrofon yetişmiyormuş gibi imam efendi yakasına bir de seyyar mikrofon mandallıyor, işte bundan müştekiyim.

    Sesi bed olan ama kendilerini zamanın Bilal’i sanan bazı kimselerin hoparlörleri sonuna kadar açarak ezan okumalarından şikâyetçiyim.

    Kırsal kesim kültür ve zihniyetinin din işlerine burnunu sokmasından müştekiyim.

    Ezan konusunda akustik ve estetik kurallarını ayaklar altına alanlardan hezar kere şikâyetçiyim.

    Muhterem Diyanet İşleri Başkanlığı, Teknik Üniversite akustik uzmanlarıyla işbirliği yaparak hoparlör terörizmini önlemelidir.

    Hoparlörleri sonuna kadar açıp avaz avaz bağırtmak fetişizmdir, günahtır, ayıptır, medeniyetsizliktir, densizliktir.

    Hoparlörlerin sonuna kadar açılmasına karşı çıkmak ezan düşmanlığı değildir.

    Bendeniz bu yazıyı ezanı savunmak için kaleme almış bulunmaktayım.

    Hoparlörlerin çok açılması dolayısıyla güzel ezan dinleyemiyorum. Bu konuda hakkım varsa (ki vardır) haram olsun! (Yıllardan beri ezan ve hoparlör konusunda yayınlanan yazılarım bir araya getirilse kitap olur. Heyhat ki, hiç ilgi görmediler.) 20 Nisan 2015

    Eşek Arıları

    Eşek arısı kovanına çomak sokanların, o netameli işi yaptıktan sonra, eteklerini toplayıp arıların hızını aşacak şekilde koşması gerekir. Aksi takdirde eşek arılarının hışmına uğrar ve hayatını kaybeder. Ey çokbilmişim, sen bunu bilmiyor musun ki, bana isim ver, kimlik belirt, açık ve çıplak yaz deyip duruyorsun. Yoksa bu fakire kastin mi var? Bendeniz yaşlı ve biçare bir muharririm, arılardan kaçıp kurtulamam. Niçin felaketime sebep olacak işler istiyorsun benden?

    Eşek arıları vozur vozur kızgın kızgın uçar… Fazla yaklaşılmaz onlara. Yuvalarına çomak sokanı perişan ederler.

    Medya pehlivanlarından cesareti olanlar yapsın o işi. Ben fazla yaklaşamam. İşte bu kadar yazabilirim ancak. Eşek arıları vızır vızır vozur vozur…

    KURTULUŞ GEMİSİ

    Birine: Ucuz İslami edebiyatı bırak. Aklın varsa gemiye bin çabucak. Geminin direğinde Tevhid bayrağı dalgalanmaktadır. Halatlarını çözüp denize açılmak üzeredir. Tufandan kurtulmak istiyorsan kapağı tezelden ona at. Merdivenlerinden çıkıp içine girebilmen için sahih itikad ve beş vakit namaz kılman gerekir. Bir de, bil ki, şahsî birkaç parça eşyadan fazla yük kabul edilmez. Öyle sandık sepet denk denk navlun getir- meye kalkma. Gemiye girebilirsen senden bilet ve yemek parası istemezler. Yemekler Rezzak-ı Âlemdendir. Koş koş koş acele et. Tufan yaklaşıyor, gemi kalkmak üzere…

    KABAKLI FAREYE

    Ey, kuyruğuna bir sürü haram kabak bağlamış fare! Durumu mü- sait buldun, fırsat yakaladın ve kuyruğuna bir sürü rüşvet, haram rant, o biçim komisyon, ihalelere fesat kabakları bulup bağladın. Bunları sürükleyerek dolaşıyorsun. Lakin bir gün gelecek gebereceksin ve kendini iki metrelik bir çukurda bulacaksın. Soruyorum sana: Bunca kabağı o küçük çukura nasıl sokacaksın?

    KALEM DEFTER

    Akıllı bir öğrenciye: Babanın maddî durumu müsait ise, ondan 30 lira al ve şu iki şeyi mutlaka edin: Birincisi 25 liralık mürekkepli bir dolmakalem, ikincisi beş liralık küçük ve zarif bir cep defteri. Böylece medenî bir insan olmaya

    adım atmış olursun. Seni medenî ve değerli yapacak şey pahalı ve lüks bir cep telefonu değil, güzel bir kalem ve defterdir. Ha, bir de şunu hatırlatayım: Defterine çirkin yazı yazma. Düzgün ve güzel bir yazın olsun. İnternette kaligrafi dersleri varsa onları takip edip yazını güzelleştir. Maddî imkânın varsa, kaligrafi kursuna git. (Kursta kötü arkadaş edinme, kızlarla ders arkadaşlığı dışında merhaban olmasın.)

    MÜSLÜMAN LOKANTACIYA

    Cuma ezanı okunduktan sonra lokantasını kapatmayan sözde dindar tacire: Siz gerçekten dindar olsaydınız, cuma ezanı okunduktan namaz bitin- ceye kadar lokantanızı kapatırdınız. Kabahatin büyüğü sizde değil, sizi uyarmayan Diyanet İşlerindedir. Diyanet’in bütçesi sizin vergilerinizden oluşuyor, lakin nice hayatî konuda sizi gereği gibi uyandırmıyor, yönlendirmiyor. 21 Nisan 2015

    Adaylar İçinde Yahudi Yok Mu?

    İ̇stanbul’da yayınlanan bir Yahudi gazetesi

    “Aday listelerinde niçin Yahudi yok?”

    diye sormuş. Gazetenin bu tecâhülüne (bilmezliğine) şaşmak isterdim ama hayret mezmum bir şey olduğundan şaşmadım.

    Listelerde tek ve açık kimlikli Yahudi olmayabilir, lakin iki kimlikli Kripto olmadığı söylenemez. Adaylardan birinin isminin yanına Yahudi kelimesini yazdım, internette aradım. Yahudi olduğu çıktı.

    Ülkemizde bir milyonun üzerinde

    Yahudi kimlikli vatandaş

    yaşamaktadır. Bunlar şu türlere ayrılır:

    1. Sabataycılar…

    2. Pakraduniler (veya Bagraduniler)…

    3. Hakikî Âlevîleri tenzih ederek yazıyorum, Osmanlı devleti zamanında pogromlardan kaçarak Türkiye’ye iltica eden ve araziye uymak için sahte Âlevî ve Bektaşi kimliğine bürünenler…

    4. Müslüman gibi görünen Karaylar…

    5. Kırımçaklar… Kafkasya Tat Yahudileri… vs…

    1924’te Hilafetin ilgasından ve İslam’a karşı devrimler yapılmasından sonra Yahudi nüfuzu çoğalmıştır. Onlar Kemalist Türkiye’ye damgalarını basmışlardır.

    Hatırlıyorum, 1946 ve 1950 seçimlerinde aday listelerinde Rum, Ermeni, Yahudi adaylar vardı. Vatansever olmaları ve Müslüman çoğunluğun temel hak ve hürriyetlerini kabul etmeleri şartıyla buna itiraz etmem.

    Yahudi Profesör Abraham Galante (Avram Galanti) bir ara (1943) Millî Şef İsmet rejiminde Niğde milletvekili seçilmişti. Vazifesini yapan, ülkeye devlete halka hizmet eden namuslu ve haysiyetli bir kimseydi. On küsur lisan bilirdi. Onun gibi bir Yahudi’nin aday olmasından gocunmam.

    Yahudi gazete hiç hayıflanıp şikâyet etmesin, elde, yaklaşan seçimler için hayli Kripto aday bulunmaktadır.

    Ülkemizdeki tek kimlikli Yahudi cemaatinin sayısı o kadar azalmıştır ki (On beş binin altına düştüğü söyleniyor), siyasî partilerin tek kimlikli Musevî aday göstermesi zordur. Kriptolarla, iki kimliklilerle yetinmeleri gerekiyor.

    Zaten bundan sonra aktif politikada, Meclis’te açık veya saklı kimlikli bir tek Yahudi olmasa bile, onlar, yakın tarihimizdeki birtakım güçlü ırkdaşlarının pençesi ile ülkeye damgalarını vurmuşlardır.

    Bendeniz insaflı bir Müslümanım, yukarıda Galante’den bahsettim, onun gibi bir Yahudi Meclise girse gocunmam dedim. Unutulmasın ki, doğu

    Akdeniz bölgesinde yirminci asrın ilk yarısında iki Yahudi cumhuriyeti kurulmuştur.

    Batı Akdeniz ülkesi Fransa’yı da bir tür Yahudi cumhuriyeti sayabiliriz. Vaktiyle Sovyetler Birliği bünyesinde doğu Sibirya’da Birobidzhan Yahudi Cumhuriyeti (Jewish Autonomous Oblatst) kurulmuş olduğu da arada hatırlatmak isterim. İklimi sert o bölgede artık pek az Yahudi kalmıştır. 22 Nisan 2015

    İlân: İmam Arıyorum

    Zaman zaman gidip arkasında namazı kılmak için bir cami imamı aramaktayım. Aşağıdaki şartlara, sıfatlara, fazilet ve meziyetlere sahip imamların isimlerinin ve camilerinin tarafıma lütfen bildirilmesini rica ederim. (Bizzat müracaatlar kabul edilmeyecektir. Bildirimde bulunanların, beyanlarının doğru olduğuna dair Kitabullah üzerine yemin etmeleri gerekir.)

    Birinci şart: İmam Maturidiye veya İmam Eş’ariye bağlı sahih itikatlı olacak.

    İkinci şart: İmamlık yapacak derecede fıkıh bilgisi olacak.

    Üçüncü şart: İmamlık yapabilecek derecede kıraat ilmine vakıf olacak.

    Dördüncü şart: İlmî icazeti olacak. Tabakat-i fukahanın en az ifta derecesinde bulunacak.

    Beşinci şart: Karısı ve kızı Şeriatın tesettür ve hicab ahkâmına riayet edecek.

    Altıncı şart: Mükemmel Osmanlıca bilecek.

    Yedinci şart: Şeriata, dinin zahirine kıl kadar aykırı olmamak şartıyla tarikat mensubu olacak.

    Sekizinci şart: Evinde televizyonu olmayacak.

    Dokuzuncu şart: Cemaat, tarikat, hizip, fırka, grup, parça holiganlığı hastalığı ile mâlül olmayacak.

    Onuncu şart: Fuzulî Divanı’nı yanlışsız okuyacak ve şerh edecek derecede Osmanlı edebiyatına vakıf olması tercih olunur.

    On birincisi: Ehl-i sohbet olacak.

    On ikincisi: Onun faziletlerini, meziyyetlerini düşmanları bile kabul tasdik ve teslim edecek.

    On üçüncüsü: Fünun-i cemile-i islamiyeden (İslam güzel sanatlarından) birinde üstad olacak eser verecek.

    On dördüncüsü: Camisindeki hoparlörleri 70 desibelden fazla açmayacak, açtırmayacak.

    On beşincisi: Cemaatten makbuzlu veya makbuzsuz para toplamayacak.

    On altıncısı: Cami civarındaki liseli ve üniversiteli gençler, ışığa koşan pervaneler gibi onun etrafında toplanmış olacak.

    On yedincisi: Cemaatten arzu edenlerin zekatlarını bir heyetle birlikte toplayıp civardaki fukara ve mesakine, muhtaç yol oğlanlarına verecek.

    On sekizincisi: Türkçe, Arapça, İngilizce ilmî araştırmalar yayınlamış olması tercih sebebidir.

    On dokuzuncusu: Ehl-i keşif olacak, salih rüyalar görecek. Kerim bir Müslüman olacak.

    Yirmincisi: Zamanın İmamına biatli olacak.

    Yirmi birincisi: Mürüvvetli olacak.

    Yirmi ikincisi: Kin tutmayacak, intikam almayacak.

    Yirmi üçüncüsü: İhlas âbidesi olacak.

    Yirmi dördüncüsü: Cuma hutbesi okurken, vaaz ederken cemaatten ağlayanlar, baygınlık geçirenler olacak.

    Yirmi beşincisi: Kendisinde kuvvetli Ümmet ve İmamet şuuru bulunacak.

    İstanbul pek büyük bir şehir… Cami sayısı beş bin oldu mu? Yaşlandım, dolaşamıyorum. Yukarıdaki sıfatlara sahip imamlar elbette vardır. Bendenize lütfen ve merhameten bilgilendirecek olanlara şimdiden teşekkür eder, minnetlerimi sunarım. Her zaman gidemesem de, arada bir böyle bir imamın arkasında namaz kılmak ve kabul buyurursa onunla sohbet etmek fakiri ziyadesiyle şereflendirecek, mes’ud mesrur memnun ve bahtiyar edecektir. 23 Nisan 2015

    Alisiz Ateistler

    Yakın zamana kadar ülke-mizdeki laiklik veya laikçilik hep İslam düşmanlığı, Müslüman çoğunluğun temel haklarını çiğnemek şeklinde uygulanmıştır. Medreselerin kapatılması, tekkelerin kapatılması, Ezan-ı Muhammedî okunmasının yasaklanması, TCK’nın 163’üncü maddesiyle Müslüman yazarların, din adamlarının, vatandaşların tutuklanıp ağır ceza mahkemelerinde yargılanması ve zindanlara atılması, İslam vakıflarının talan edilmesi, tarihî İslam kabristanlarının düzlenmesi, hacca gitmenin yasaklanması, camilerin ve diğer vakıf taşınmazlarının satılması, yıkılması, kiraya verilmesi, asker deposu yapılması, din eğitiminin yasaklanması, Ayasofya’nın müze yapılması, İslam kadın ve kızlarının iffet örtülerinin zorla açılması bu zalim ve çarpık uygulamaların bazısıdır.

    Bu baskılar yavaş yavaş hafifliyor ya, bazı dinsizler bundan son derece rahatsız oluyor ve laiklik elden gidiyor yaygaraları kopartıyor.

    Türkiye hiçbir zaman Fransa gibi laik bir sisteme sahip olmamıştır. Bizdeki sistem gerçek laiklik değildir, dini gemleme, dindarları ezme sistemidir.

    Fransa’da Katolik kilisesi, Protestan kilisesi, Yahudi cemaati ve diğer dinî kuruluşlar, devletin idaresi ve kontrolü altında olmayan bağımsız teşkilatlardır. Sözde laik Türkiye’de ise Diyanet İşleri Başkanlığı devletin resmî müessesesidir. İslam vakıfları devletin elindedir. Yüz bine yakın cami devletindir. Din görevlileri resmî memurdur, maaşlarını devlet bütçesinden alırlar. Devletin din dersi öğretmenleri vardır. Böyle bir sisteme laik demek için insanın ya geri zekâlı yahut deli veya hınzır bir şeytan olması gerekir.

    Dünyada en âdil, en sağlıklı, en makul din devlet ilişkisi İngiltere’dedir. Orada hükümdar aynı zamanda millî Anglikan kilisesinin başıdır. Birleşik Krallığın en büyük parçası olan Büyük Britanya’da 1944’ten bu yana her sabah kolejlerin şapellerinde (kiliselerinde) âyin ve ibadet yapılır ve derslere bundan sonra başlanır. İngiltere’de laikliğin L’si bile yoktur.

    Birtakım Kripto azınlıklar, çoğunluğu oluşturan Sünnî Müslümanlara biraz nefes aldırılmasından, çok kısıtlı olsa da din hürriyeti verilmesinden son derece rahatsız ve tedirgin olmakta, laiklik gidiyor yaygaraları kopartmaktadır.

    Bunların başını bazı Alisiz Alevi geçinenler çekiyor. Onlar Alevi değildir, Kriptodur.

    Hakiki Aleviler, Pendik’te Şeyh Seyfullah Cemevinin başında bulunan Dede Efendi zihniyetine sahiptir. Bu zat, Cemevinin bir köşesine mescit yaptırmış, Sünnî kardeşlerimiz gelirse namazlarını buracıkta kılıversinler demiştir.

    Hiçbir Alevi Alisiz olamaz. Bütün gerçek Aleviler Allaha, Kur’an’a, Peygambere (Salat ve selam olsun ona) iman ederler.

    Ateist Alevi de olamaz.

    Sünnî çoğunluk, bunca zulümden ve baskıdan sonra elbette dinî faaliyetler ve hizmetler yapacaktır.

    İstanbul’un bir ilçesindeki okullarda başlatılan Kur’an ve Sünnet hizmet ve faaliyetlerini alkışlıyorum, bunu protesto eden ateistleri ve Alisizleri kınıyor, sağduyulu ve makul olmaya çağırıyorum. 24 Nisan 2015

    Onu Manken Sanmıştım Meğerse Lise Kızıymış!

    Türkiye’de bol miktarda petrol çıkarsa ne olur? Petrol geliriyle memleket ve halk ihya mı olur? Yoksa büsbütün berbat mı olur?

    Bendeniz ümitli değilim. Petrol çıkınca her şey zıvanadan çıkar. Ülkemiz Irak’a döner. Petrolden zenginleşip bozulmayan Norveç var ama biz ona benzemiyoruz. Norveç’in uluslararası şeffaf, temizlik ve ahlak notu 10 üzerinden 9…

    Adalet

    mülkün temelidir cümlesinin altına Hz. Ali yazılmalıdır. Bu evrensel gerçeğin söyleyen odur.

    Civardaki

    köyler perişan olmuştu. O güzelim yeşil örtü tahrip edilmiş, bağlar bahçeler su altında kalmıştı. Halk kan ağlıyordu. Ne oldu diye sordum. Burnundan HES HES HES diye soluyan, ağzından alevler fışkıran bir canavar bize bunları etti dediler.

    Kız

    on altı yaşındaymış, onu ilk gördüğümde bar karısı veya manken sanmıştım. Meğerse lise öğrencisiymiş.

    Konuştuğum bütün gençler

    hayata atılınca memur olmak istiyor. Maaş, sigorta, emeklilik, sabah akşam servisi, öğle yemeği, tatil vs. Bir tek, evet bir tek gençte teşebbüs-i şahsî (girişimcilik) zihniyeti görmedim. Zavallı Türkiye. Böyle giderse bir memurlar cumhuriyeti olacak.

    İşe girmeden önce:

    “Memuriyet veya resmî işçilik olsun da, isterse asgarî ücret olsun, her şeye razıyım…” İşe girdikten sonra: “Bu kadar az ücretle çalışılır mı, ben köle miyim be!”

    (Kurgu değildir, doğrudur)

    Sur içi kalabalık bir semtte büyük bir peynir dükkânı olan kimse söylemiş:

    “Ben evime, dükkânda sattığım peyniri götürüp çoluk çocuğuma yedirmiyorum. Peynirimizi evde kendimiz yapıyoruz…”

    Âşüfte

    karı dekolte kıyafetiyle, cilveleriyle erkekleri tahrik etmiş, sonunda tecavüze uğramış.

    Bu karının hiç kabahati yok mu

    diye yazan muhafazakâr yazar, çağdaş medya tarafından linç edilmiş… Bendeniz de soruyorum:

    Erkekleri tahrik eden o kadının veya ne biçim kızsa o kızın hiç kabahati yok mudur?

    Cahilliğime verin, lütfen cevap lütfedin.

    Deccala

    hakaret edenleri Deccalperestler çarpar. Deccalı sevenleri Hak Teâla çarpar. Seçim size aittir.

    Bir rekor:

    Sultanahmet Divanyolu caddesindeki Firuz Ağa camiinin minaresinde tam sekiz hoparlör bulunuyor? Niçin on değil de sekiz? Cevap basit: Minarede yer kalmamış da ondan… Eksik kalan iki hoparlörü caminin yanındaki ağaçlara monte etmişler… Guinness rekorlar kitabına girecek bir haber.

    Herif kendini aydın sanıyor

    ama 1928’den önce basılmış kitapları, yazmaları, hattâ büyük dedesinin mezar taşını bile okuyamayacak kadar cahil. Bu kişi aydın mıdır sahiden?

    Köpekleri kedileri öldürten canavar bir belediyeciye:

    Nerede ne zaman olacağını bilemem ama bir gün gelecek büyük bir sille yiyeceksin. Sakın o zaman, ben ne yaptım da, başıma bunlar geldi deme emi.

    Kendini Kraliçe Nefertiti

    sanan bayana:

    Sana acımıyorum ama zavallı kocana ve çocuklarına çok acıyorum. Cenab-ı Hak yardımcıları olsun. Seni de ıslah etsin.

    Kanaatkâr Müslümana:

    Maaşın 1800 lira imiş, kira ödemiyormuşsun ve aldığın para ile gül gibi geçiniyormuşsun. Allah, israf etmeyen kanaatli kullarına yardım eder. Baktığın kedi bereket sebebidir. Seni tebrik ediyor, selam ve hürmetlerimi sunuyorum. Benim için dua etmeni rica ederim.

    Galatasaray lisesindeki Müslüman gençlere:

    Sizi şahsen tanımıyorum. Namaz kıldığınız için sizi candan tebrik ediyorum. İçinizden birkaçınız pedagoji tahsil etsin, ardından yüksek lisans ve doktora… Üç yabancı dil. Ayrıca mükemmel Osmanlıca, bir de geleneksel İslami sanatlarımızdan bir sanat… İstanbul kültürü, ahlakı, görgüsü, nezaketi, asaleti… İleride Türkiye’ye ve Galatasaray lisesine hizmet edeceksiniz. Hazırlanın…

    Teberrük beye:

    Şu mebusluk heves ve ihtirasınız size çok pahalıya mal olacak. O veballi yeminin yükünü nasıl kaldıracaksınız? 25 Nisan 2015

    Dinlemezseniz Çok Pişman Olacaksınız

    (Dostlarımdan bir zata)

    Aşağıdaki on beş konuya-hususa önem vermezseniz ileride çok pişman olacağınızı, affınıza sığınarak size hatırlatıyorum:

    Birincisi: Tashih-i itikad yani doğru inançlara sahip olmak meselesidir. İnanç bilgilerinizi düzeltmeniz sizin için çok önemlidir. İtikad konusunda ya İmam Eş’arîye, ya İmam Mâturidîye tabi olunuz. İmam Tahavî hazretlerinin akaidini okuyup öğreniniz.

    İkincisi: Bir Müslüman olarak beş vakit namazı kılmakla yükümlüsünüz. Sadece Cuma namazı kılmakla kendinizi kurtaramazsınız. En kısa zamanda günlük namazları kılmaya başlamalısınız. Zekâtı da ihmal etmeyiniz. Zekâtınızı Kur’an’a, Sünnete, Şeriata ve fıkha uygun olarak vermezseniz, borcunuzu ödemiş olmazsınız. Bunu da sakın unutmayın.

    Üçüncüsü: Kur’an, Sünnet ve Şeriat ahlakını benimsemek, onun kurallarını hayata uygulamak zorundasınız. Sakın bu konuda gevşeklik göstermeyiniz.

    Dördüncüsü: Müslüman gıybet etmez, yalan söylemez, iftira etmez, fitne ve fesada yol açacak konuşmalar yapmaz, yazılar yazmaz. Dilinizi bu günah ve kötülüklerden temizleyiniz.

    Beşincisi: İslam, Kur’an, Sünnet tecessüsü yasak ve haram kılmıştır. Başkalarının gizli günah, ayıp ve kusurlarını araştırmayınız, öğrenecek olursanız gizleyiniz. Siz kendi günahlarınıza, ayıplarınıza, kusurlarınıza bakıp onlar için ağlayınız.

    Altıncısı: İsraftan, lüksten, aşırı tüketimden, şatafattan, şaşaadan, debdebeden, ihtişamdan, içkili ve fuhuşlu beş yıldızlılardan uzak durunuz.

    Yedincisi: Allah, mü’minlerin din düşmanı kâfirleri ve münafıkları dost ve velî edinmelerini yasak kılmıştır. Onları dost ve velî=idareci edinmeyiniz.

    Sekizincisi: Fiilen veya göz ile zina yapmayınız. İleride Mahkeme-i Kübra’da laik ve çağdaş kanunlara göre değil, ilahî kanunlara, hükümlere göre muhakeme edileceksiniz. İslam zinayı büyük günah, ağır suç olarak kabul etmiş, evli veya başından evlilik geçmiş zanilerin ve zaniyelerin idamına hüküm vermiştir.

    Dokuzuncusu: Ribadan uzak durunuz. Faizli mesken kredisi alınabilir diyenlerin geçersiz fetvalarını kabul etmeyiniz. Kur’an, ribacılar Allaha ve Resulüne (Salat ve selam olsun ona) savaş ilan etmişlerdir buyuruyor. Kendinizi ateşe atmayınız.

    Onuncusu: İlmihalinizi, size yetecek ve sizi kurtaracak miktarda doğru olarak öğreniniz ve öğrendiğiniz bilgileri hayatınıza uygulayınız.

    On birincisi: Allah ile olan bütün işlerinizde ihlaslı, yaratıklarla olan muamelelerinizde âdil olunuz.

    On ikincisi: Sizin en büyük, en azılı, en korkunç düşmanınız olan nefs-i emmârenizin kölesi olmayınız. Onu zabt u rabt altına alınız, zincirleyiniz ve nefs derecenizi en az levvâmeye yükseltmek için ne lazımsa onları yerine getiriniz.

    On üçüncüsü: Kur’an-ı Kerimi kendi hevanıza, re’yinize, kafanıza göre yorumlamayınız ve ehliyetiniz olmadığı halde şer’î ve fıkhî hüküm çıkartmayınız. Küfre düşebilirsiniz.

    On dördüncüsü: Din ruhbanlarını ve baronlarını erbab (rabler) haline getirip putlaştırmayınız, gizli şirke düşmeyiniz.

    On beşincisi: Velisi bulunduğunuz kadın ve kızları Kur’anın, Sünnetin, Şeriatin, fıkhın emr ettiği, ön gördüğü şekilde şer’î tesettüre büründürünüz, sakın onları Avrupaî şeytanî tesettür kılığına sokmayınız.

    Bu uyarıları dikkate almaz ve kendinizi ıslah etmezseniz ileride çok pişman olacak, çok üzüleceksiniz.

    (Not: Kızım sana söylüyorum gelinim sen dinle…) 26 Nisan 2015

    Camilerdeki Fetişizmler

    Birincisi:

    Hoparlör fetişizmi ve terörüdür. Bunu kimse önlemiyor, önleyemiyor. Minarelerdeki ve cami içindeki ses düzeni bir felaket halini almıştır. Hoparlörlerin, akustik ilmine ve tekniğine aykırı şekilde avaz avaz bağırtılması korkunç ve iğrenç bir bid’attir ve mutlaka önlenmesi gerekir.

    İstanbul’da nice turist Sultanahmet camiinin minarelerindeki aşırı desibelli 32 hoparlör yüzünden bizimle alay etmektedir.

    İkincisi:

    Camilerdeki

    klima terörü

    ve fetişizmidir. Yaz gelince klimalar fayrap açılmakta ve dışarıdan gelen terli vatandaşlar üşütülüp hasta edilmektedir. Gerekiyorsa klima konulsun ama

    mekân belli bir seviyede serinletilsin, kimse hasta edilmesin.

    Üçüncüsü:

    Vantilatör terörü ve fetişizmidir.

    Dördüncüsü:

    Kalorifer ve yerden ısıtma fetişizmidir.

    Beşincisi:

    Cami altlarında veya bahçelerindeki paralı

    WC Men Women helaları

    ve bunların fazla sayıdaki

    çirkin reklam ve tabelalarıdır.

    Altıncısı:

    Camilerde her cuma

    makbuzsuz para

    toplanmasıdır.

    Yedincisi:

    Mihrabın iki tarafına ve başka yerlere asılan

    zevksiz, değersiz, işporta işi, çirkin, ucuz pilli saatlerdir.

    Medenî, sanatlı insanlar böyle uyduruk saatleri kömürlüklerine bile asmaz.

    Sekizincisi:

    Bazı camilere, namaz kılanların secdelerine zarar verecek yumuşak kaba

    halıfleksler

    serilmesidir.

    Dokuzuncusu:

    Bilhassa Cuma günleri vaazların, Kur’ân kıraatlerinin hoparlörler vasıtasıyla dışarıya verilmesi, şehrin gürültüsü ve hoparlörlerin cızırtısı içinde içinde bunların anlaşılmamasıdır.

    Onuncusu:

    En büyük terör, cami hizmetlerinin İslam’ın ve çağın seviyesi altında bulunmasıdır.

    On birincisi:

    Ehliyetli, liyakatli, vazifeşinas görevlileri tenzih ederek yazıyorum; hain ve yıkıcı bir plan sonucunda nice

    cami imamlığının maaşla namaz kıldırma memurluğu

    haline dönüştürülmüş olmasıdır.

    ***

    Camilerimizin ilim, irfan, kültür mektepleri olması gerekir. Halkın ve bilhassa gençlerin akın akın camilere koşmasına yol açacak planlar, programlar, hizmetler, faaliyetler yapılmalıdır.

    Açık konuşuyorum:

    Ehl-i Sünnet İslamlığını kaldırıp onun yerine kâfirlerin istediği ucuz, sulandırılmış, içi boşaltılmış light ve ılımlı bir din getirmek isteyenler camilerin manevi temellerini dinamitlemişlerdir.

    Birtakım mihraklar, camilerimizi erkek cemaatle doldurmak için hiçbir faaliyet ve davet yapmazken, gerekmediği halde kadınlarla doldurmak için çırpınmaktadır. Bundan dört beş sene kadar önce Ankara’da Hacıbayram Camii şerifinde bir Ramazan gecesi, mabede erkekler alınmamış, otobüs ve minibüslerle toplanmış kadınlar alınmıştı. Bunun manası nedir? Bin dört yüz yıllık İslam tarihinde böyle bir bid’at görülmüş müdür?

    Son kırk elli yıl içinde binlerce eski tarihî camimizdeki kıymetli halı ve kilimler yok edilmiş, yerlerine anilin boyalı yaygılar serilmiştir. Bu soygunun hesabı sorulmayacak mıdır?

    Yine eski camilerimizdeki on binlerce hat sanatı levhaları nereye uçup gitmiştir?

    Bundan üç yıl önce, İstanbul’un bir ilçesinde bütün köy imamlarını müftülüğe toplayıp, Ramazan yaklaşıyor, camilerdeki kadınlara ait bölümlerdeki bütün kafesler, perdeler kaldırılacaktır, kaldırmayanın canını yakarım tehditlerinin mánâsı nedir.

    Yazıklar olsun! Birileri dinimizi içeriden yıkmak istiyor ve onlara karşı gerekenleri yapamıyoruz. 27 Nisan 2015

    İmana Zarar Verir

    Sahih bir itikada sahip olmak ve imanını sağlama bağlamak isteyen inanç bilgi ve hükümlerinde ya İmam Eş’arî’ye, ya İmam Mâturidî’ye tâbi olsun.

    Dinini ayakta tutmak isteyen beş vakit namazı dosdoğru kılsın.

    Ahlaksızlık, dolaylı şekilde, dine ve imana çok büyük zarar verir. Müslüman ahlakını mutlaka düzeltmelidir.

    Parayı, zenginliği, mal sevgisini putlaştıranların imanı tehlikededir.

    İnsan kendi diliyle kendine büyük kötülük eder. Müslüman yalandan, iftiradan, gıybetten, fitne fesat çıkartmaktan kaçınmalıdır.

    Dinde reformculuk imana zarar verir.

    Dinde değişiklik istemek imana zarar verir.

    Kur’an’ın üç yüz küsur muhkem ayeti tarihseldir, bugün hükmü yoktur demek imanı götürür.

    Light ve ılımlı İslam Ehl-i Sünnete aykırıdır.

    Sekülarizm, laiklik, dünyevileşmek imana zarar getirir.

    Küfrü ve kâfirleri beğenmek imanı götürür.

    Cahillerin Kur’an’ı kendi re’y ve hevalarıyla yorumlamaları küfre yol açar.

    Deccalları, kezzabları, Nemrudları, Firavunları, Hâmanları sevmek küfre yuvarlar.

    Tâğuta itaat eden küfre yönelmiş olur.

    Kâfirleri taklit edenler gide gide onlardan olur.

    İmanını korumak isteyen Rahman’a kulluk ve ibadet etsin.

    Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselamın yolundan gitsin.

    Dinini, icazetli Rabbanî ulemadan, fukahadan, meşayihten, mürşitlerden öğrensin.

    Nefs-i emmâresi ve şeytanı ile savaşmamak, onların isteklerini kabul etmek kişiyi küfre yaklaştırır ve imanına zarar verir.

    Tevhid ile Teslis birdir, ikisi de haktır diyenler iman dairesinden çıkmış olur.

    Zamanımızda üç hak ibrahimî din vardır, üçünün bağlıları da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir itikadı küfürdür.

    Ruhbanlarını erbab haline getirenler, putlaştıranlar gizli şirke düşmüş olur.

    Haramları helal bilen kâfir olur.

    Zina haram değildir diyen kâfir olur.

    Riba haram değildir diyen kâfir olur.

    Şeriatın tazimini istediği şeyleri tahkir eden kâfir olur.

    Şeriatın tahkirini emrettiği şeyleri tazim eden kâfir olur.

    Zaruriyat-ı diniyeden birini inkâr eden küfre yuvarlanır. Allah’ın koyduğu kesin hadleri=sınırları inkâr edenler, onlarla alay edenler kâfir olur.

    “Müslümanları aldatanlar bizden değildir.” (Hadîs)

    Şirk, küfür, inkâr düzen ve sistemlerini beğenenler, benimseyenler dinden çıkar.

    İslam’ın, Kur’an’ın, Sünnetin dışında da necat ve felah vardır demek kişiyi küfre götürür.

    Akaidini, ilmihalini, (İslam) ahlakını (özet olarak da olsa) iyi ve doğru şekilde öğrenmeyenlerin, iman konusunda ayakları kayar.

    Dinî konuları magazinleştirmek, kutsallarla alay etmek, önemli dini meseleleri yılışıkça dile getirmek imana zarar verir.

    Her Müslümanda imanını koruma şuuru, cehdi, gayreti bulunmalıdır.

    Şirk, küfür, nifak, bid’at, sapıklık, fitne fesat, isyan ve tuğyan yangınlarında ilk kurtarılacak şey imandır.

    Cenab-ı Hak imanımızı muhafaza buyursun. 28 Nisan 2015

    Âyetli Kur’an Pastası Yemek

    Yıllardan beri kutsal din konuları mıncıklanıp magazinleştiriliyor. Bunu başlangıçta iki kimlikli Kriptolar ve onların kendilerine benzettikleri yabancılaşmışlar dinle alay etmek, dinî konuları hafife almak için yapıyordu. Artık ikinci bir kesim de devreye girmiş bulunuyor. Bunlar, magazin Müslümanlarıdır.

    Kutlu doğum haftası münasebetiyle, kocaman bir Kur’an pastası yaptır, bunun açık iki sayfasında beyaz krema zemin üzerine çikolata ile ayetler yazdır ve sonra bunu törende bıçakla keserek meyve suları ve kolalar içerek ye. Olacak iş midir bu?

    Bir başka örnek: Meydana tahtadan büyük bir Kâbe yapmışlar, üzerinde sırmalı ayetler yazılı bir puşide=örtü, halk tavaf etmeye başlamış.

    Pasta çoktan yenilmiş bitmiş, tahta Kâbe kaldırılmış ama vicdanı olanların vicdanları sızlamaya devam ediyor.

    Ramazan gelecek ve yine birtakım yılışık medya organları, müstehcen iğrenç resimlerin yanında din köşeleri yayınlayacak. Soru: Oruçlu iken öpüşmek orucu bozar mı?

    Reformcu ilahiyatçılar mangalda kül bırakmayacak: İslam’da teravih yoktur… Güneş doğuncaya kadar sahur yemeği yenilebilir…

    Gece olunca, magazin Müslümanları yatsı ve teravih yerine eğlence, şenlik, etkinlik çadırlarına gidecekler; çaylar kahveler tuluat hahaha hohoho zevk u sefa yapacaklar…

    Epey oluyor, büyük bir vilayetin müftülüğü Swiss Hotel’de lüks mü lüks bir iftar ziyafeti vermişti. Otel beş yıldızlı… İçi içkiyle dolu… Kur’an Sünnet ve Şeriat kriterlerine göre azgınlıklar=fuhşiyyat mekânı… Bitişik salonda dinsizler kafayı çekiyor, bizimkiler iftardan önce Kur’an okuyor… Böyle rezil bir bid’at İslam tarihinde görülmemiştir.

    Zavallı Müslümanlar, siz bu hallere de mi düşecektiniz.

    Birtakım şovmenler dinî şovlar yapıyor ve alkışlanıyor.

    Bazı dinî faaliyetler, vaktiyle Zeki Müren’in Yenikapı Sahil gazinosundaki kadınlar matinesine döndü.

    Reklam reklamdır, kötüsü mötüsü olmaz zihniyeti.

    Neydi birkaç yıl önceki patrikli, papazlı, pastörlü, zangoçlu iftar şovlar.

    Birkaç yıl önce kapalı bir spor salonundaki dinî ilahiler konserine gitmiştim. Salonda beş altı bin halk var. Kadın erkek karmakarışık oturmuşlar. Sahnenin bir köşesinde M. Kemal portresi ve onun bir vecizesi yer alıyor. Altta iki köşede orkestra ve koro…

    Konserin ortalarında sunucu, oradaki dinleyicilere ve TV yayınını takip eden belki de milyonlarca halka hitaben “Sayın misafirlerimiz şimdi memleketimizin medar-ı iftiharı, kıymetli ses sanatkârı (… …) hanımefendi” huzurunuzda deyince çılgın bir alkış tufanı içinde, tepinme ve ıslık sesleri duyuldu. “Hanımefendi” üzerinde mavi renkli tülden elbisesi ile sahneye çıktı, alkışlar ziyadeleşti. Hanımefendi biriyle düet yaptı.

    Programdan sonra eski iki Diyanet başkanı, birtakım ilahiyatçı profesörler sahneye çıktılar, ne güzel oldu bu gece nutukları attılar.

    Ertesi gün bu muhteşem etkinliği birileri öve öve bitiremediler.

    Kur’an’lı ayetli yaş pastalar yaptırılması ve kesilip yenmesi… Tahtadan büyük Kâbe maketi… Dinî konuların magazinleştirilmesi… Dinî konserler… Bu konserlerde kadın erkek karışık oturulması… Dinsiz gazetelerin ve TV’lerin dinî program yapmaları ve milyonlarca Müslümanın bunları dinlemesi… Yatsı ezanları okunurken Ramazan etkinlikleri, şenlikleri, eğlenceleri yapılması… Muhteşem beş yıldızlı turistik umre seyahatleri… İçkili fuhuşlu lüks mekânlarda papaz yahnili iftar ziyafetleri… Mardin Kasımiye Medresesi’nde ezanlar okunur çanlar çalarken sarıklı hocalarla papazların birlikte tahta köprüden geçmeleri… Tevhid ile Teslis birdir edebiyatı… TV programında Sultanahmet Camii’nin kubbesinin arkasından bir hacın yükselmesi, büyüye büyüye cami kadar olması…

    Bunlar iyi şeyler değil… Bunlar yüzünden tokat gelir, sille iner… Bunları protesto etmeyen uyurgezer Müslümanlar da yanar. 29 Nisan 2015

    Günahkâr Müslümanlar

    İnsan günahsız olmaz. Büyük günah işlemek, o günahı helal kabul etmedikçe küfre yol açmaz. Kesin haram olduğu bilinen bir günahı helal kabul ederek işlerse kafir olur.

    Büyük günahları açıkta, açıkça işleyenler mütecahir fasık ve facir olur. Onların gıybeti yapılabilir.

    Devamlı olarak küstahça, utanmadan arlanmadan sıkılmadan günah işleyen azgın mütecahir fasıklara günahkar demek caizdir.

    Günahına tevbe edip ıslah olanların gıybeti yapılamaz.

    İsyan eden Müslüman âsi bir Müslümandır.

    İlmihalini öğrenmeyen, bilmeyen bir Müslüman cahildir.

    Bedevî kültürlü ve zihniyetli bir Müslüman bedevî Müslümandır.

    Ezelde Allah ile yapmış olduğu ahd ü misaka hıyanet eden bir Müslüman, hâin bir Müslümandır.

    Fasık, facir, hain, âsi Müslümanlara iyi Müslümanlar demek caiz değildir.

    Öyle olmalarına rağmen onlar yine Müslümandır ve kardeşimizdir.

    Elinde imkan ve fırsat olduğu halde zarurî ve faydalı bilgileri öğrenip hayata tatbik etmeyen Müslüman, en azından gafil bir Müslümandır.

    Allah’ın bütün mü’min kullarını tek bir Ümmet yaptığını bilip de Ümmet şuuruna sahip olmayan, Ümmet birliği için çalışmayan Müslüman ayıplı bir Müslümandır. Ona uyanık, şuurlu Müslüman demek caiz olmaz.

    Boynunda zamanın İmamına biat ve itaat bağı bulunmayan Müslüman başıboş bir Müslümandır.

    Zina yapan Müslüman alçak bir Müslümandır. Böyle biri, başından evlilik geçmişse ve yakalanır suçu sâbit olursa İslam Şeriatına göre idam edilir.

    Yalancı bir Müslüman faziletli Müslüman değildir, alçak Müslümandır.

    İftira ve gıybet eden, laf taşıyan, diliyle fitne fesat çıkartan Müslüman da alçaktır.

    Dedikoducu zevzek geveze çenesi düşük Müslümanlar iyi değildir.

    Bu satırları kaleme alan bendeniz böyle yapıyorsam alçak kere alçak bir Müslümanımdır.

    Hocasını, Hocaefendisini, şeyhini, baronunu erbab haline getirip uçuranlar en azından ahmaktır, geri zekalıdır.

    Zekatları Kur’ana, Sünnette, Şeriata, fıkha uygun şekilde doğru dürüst vermeyen Müslüman zekat hırsızıdır.

    Zekat almaya hakları olmadığı halde saf ve cahil Müslümanlara tebelleş olup zekat toplayanlar zekat uğrularıdır.

    Zekatlarını böyle uğrulara kaptıranlar ebleh ve salaktır.

    Kur’an’a, Sünnete, Şeriata aykırı şekilde şeytanî tesettüre bürünüp erkeklerin iştahlı şehevî bakışlarını üzerlerine çeken karılar ve kızlar hafif akıllıdır. Onları uyarmayan, hizaya getirmeyen sorumlu hocalar ve Müslüman idareciler vebal altındadır.

    Alimlerin en kötüleri, bildikleri ilimle âmil olmayanlardır.

    Kötü düzen ve sistemlere iyi yahut eskisine göre daha iyi diyenler beyinsizdir.

    Cemaat, tarikat, grup, hizip, fırka holiganlığı, militanlığı, fanatizmi yapanlar dengesiz Müslümandır.

    Allah’ın inzal buyurmuş olduğu kesin hükümleri reddedip onlarla amel etmeyenler kafirdir, zalimdir, gafildir.

    Peki iyi Müslüman kimdir?

    Sahih itikada sahip olan… Allah’a hiçbir ortak koşmayan…Beş vakit namazı dosdoğru kılan… Zekatını dosdoğru ödeyen… Allah’a karşı ihlaslı olan… Yaratıklara karşı adaletli ve insaflı olan… Kendini Ümmet-i Muhammed’in (Salat ve selam olsun ona) bir üyesi bilen… Resulullah’ı en güzel örnek ve model kabul edip onun Şeriatına ve Sünnetine yapışan…

    Azgınlık yapmayan… Günahkar olsa da açıkta, açıkça, cehren büyük günah işlemeyen… Allah’tan korkan… Peygamberin Ümmeti olan… Kafirleri dost ve velî edinmeyen… Mâruf ile emr ve münkerden nehy eden… Elinden geldiği kadar vasıflı, üstün, güçlü Müslüman olmaya çalışan… İsraf yapmayan kimsedir. 30 Nisan 2015