1.  

    İslam’ı Seçenlerin Sayısı Artıyor

    Yoğun İslam düşmanlığına, terörizme rağmen Avrupa’da ve Amerika’da İslam’ı seçenlerin sayısı hızla çoğalıyor. Bu gerçeği İslam düşmanları da inkâr etmiyor. İslam dünyasında bunca olumsuzluk varken, gayr-i müslimler niçin Müslüman oluyor? Bu sorunun cevabı bence şudur:

    İslam yegâne hak dindir. Nasibi olanlar bu gerçeği görüyor ve ihtida ediyor.

    İslam’ın diğer dinlere göre üstünlükleri nelerdir?

    1. Tevhid inancıdır.

    2. Yahudiler Hz. İsa’yı ve Hz. Muhammed’i (ikisine de salat ve selam olsun) peygamber olarak kabul etmezler, Hıristiyanlar Hz. Muhammed’e iman etmezler; İslam’da ise BÜTÜN peygambere iman etme şartı vardır. Peygamberlerden birini inkar eden kişi Müslüman değildir.

    3. Kur’an tahrif edilmemiştir.

    4. Varoluş, varlık ile ilgili sorulara en tatminkâr cevapları İslam vermektedir.

    5. Hıristiyan dünyası hızla pagan kültürüne kaymaktadır. İslam dünyasında ise (bütün olumsuzluklara rağmen) asla ve öze dönüş hareketi vardır.

    6. Yahudi Hıristiyan ve pagan Batı, dünya dengelerini bozmuştur ve insanlığı perişan etmiştir.

    7. İslam ahlakında iffet vardır. Ötekilerde bu değer devre dışı edilmiştir.

    8. Batı dünyasının büyük kısmı seks konusunda paganizme dönmüş, kitabî dinlerin asla kabul etmediği pisliklere batmış, eski Sodom ve Gomore’den beter bir ahlaksızlık çukuruna düşmüştür.

    9. İslam, yaşandığı takdirde mensuplarına huzur ve iç barış kazandırmaktadır.

    10. Hz. Muhammed, bütün insanlara en güzel örnek ve model olacak derecede yüksek bir ahlaka sahiptir ve dünyaya iltifat etmemiş, mütevazı bir hayat sürmüştür.

    11. İslam medeniyeti insanın ve dünyanın boyutlarına uygun fıtrî bir medeniyettir.

    12. Dünyaya Müslümanlar hâkim olsaydı, birinci ve ikinci dünya savaşları olmayacak, o korkunç felaketler ve facialar yaşanmayacaktı.

    13. İslam ırklar, renkler, coğrafyalar, sınırlar, diller üstü evrensel bir dindir, bütün insanlığı kucaklamaktadır.

    14. Yeryüzünde, insanlık aleminde gerçek ve kalıcı barışı ancak İslam sağlar.

    15. İslam devleti ile anlaşma yaptıkları ve itaat ettikleri takdirde Yahudilere ve Hıristiyanlara can, mal, din, inanç, ırz hürriyeti sağlanır. Nitekim, 1492’de İspanya’dan kovuldukları zaman Yahudiler Osmanlı Hilafet devletine sığınmışlardı.

    16. Batı dünyası vahşi global kapitalizmi, sömürgeciliği, emperyalizmi, dünya çapında soygunu temsil etmektedir.

    ***

    İslam dünyasında olumsuzluklar vardır. Müslümanların bir kısmı İslam’a yabancı düşmüş ve bozulmuştur ama gerçek İslam ve Kur’an bozulmamış ve değişmemiş olarak durmaktadır.

    İşte bu gerçekleri gören nasipli ve talihli Yahudiler ve Hıristiyanlar bu yüzden ihtida etmekte, İslam’ı seçmektedir.

    Onlar ne güzel bir seçim yapmışlardır. Hepsine selam ediyorum. 01 Nisan 2016

    Âhirete İman Eden

    * Âhirete inanmayan kâfirler, elbette âhiret için hazırlık yapmaz; Müslüman âhirete inanır ve elbette ona hazırlanır, âhiret azığı toplar.

    * Müslüman anne baba, hem kendileri âhirete dönük olurlar, hem de çocuklarına âhiret inancı aşılar ve onların âhiretlerinin mâmur ve mutlu olması için gerekenleri yaparlar.

    * Âhirete gerçekten inanan Müslümanın dini imanı para olmaz. Dini imanı, ana değeri, aklı fikri zikri para, madde olan kimse gerçek Müslüman değildir, gizli müşriktir.

    * Âhirete iman eden, dünyada yaptıklarının hesabını vereceğini bilir ve asla haram kazanç elde etmez, haram yemez, haramla zengin olmaz.

    * Âhirete iman eden Müslüman, bütün işlerinde Kur’an’ı Sünneti Şeriatı hakem kabul eder, onların hüküm ve kurallarına uyar, böylece Yaratan’ın rızasını kazanır, O’nun lütuf ve keremi ile ebedî saâdete nâil olur, Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) O’nun izni ile yapacağı şefaatin dairesi içinde yer alır.

    * Âhirete iman eden Müslüman yalan söylemez, gıybet ve iftira etmez, insanların gizli ayıp ve günahlarını tecessüs edip onları teşhir ve rezil etmez.

    * Âhirete iman eden Müslüman lüks çılgını olmaz, hiçbir konuda israf etmez, aşırı tüketim yapmaz, şeytanın kardeşi olmaz, sonradan görmüşlük, türedilik, ne oldum deliliği yapmaz

    * Âhirete iman eden Müslüman komşusuna asla eziyet etmez, onun meleği olur.

    * Âhirete iman eden Müslüman kul hakkı yemez.

    * Âhirete iman edenler iffetli, hayâlı ve namuslu olur; başkalarının analarına, karılarına, kızlarına, bacılarına kötü gözle bakmaz, onları tâciz etmez, ırzlara tecavüz etmez.

    * Âhirete inanıyorum dediği halde, devamlı olarak âhiretine zarar veren işler yapanda münafıklık alameti vardır.

    * Âhirete iman eden kişi, nefs-i emaresinin kölesi olmaz, onu dizginler ve frenler, en azından nefs-i levvâme derecesine çıkar.

    * Âhiret inancının gereklerini dünyada yerine getiren Müslüman; inanmayanlardan üstün olur, çeşitli fazilet ve meziyetlerle bezenir, dünyada haysiyetli bir hayat sürer, âhirette mutlu ve bahtiyar olur.

    * Âhirete iman ettim deyip de, âhiretine büyük zarar ve ziyan getirecek her haltı yiyen, her kötülüğü yapan, her harama bulaşan, her günahı işleyen ve bunlardan pişman olup tevbe etmeyen kimse; şayet hâlâ iman sahibi ise, iyi Müslüman değildir, çok kötü Müslümandır. 02 Nisan 2016

    Kültür Devrimi Terörü

    Bir ara Çin’de Mao zamanında Kültür Devrimi ismi verilen korkunç dehşetler yaşanmıştı. Adalete, insafa, vicdana, insanlığa, bilgeliğe aykırı cinayetler işlenmiş, tarihte benzeri görülmemiş devlet terörü fırtınaları estirilmişti.

    Maalesef bizde de 1924’ten sonra böyle devrimler yapılmıştır.

    Büyük vatansever Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey, Hilâfet’in ilgasına karşı çıktığı için, Topal Osman’a öldürtülmüş, arkasından, konuşmaması için Topal Osman temizlenmişti.

    Çoğunluğu oluşturan ve bu memleketin dominant unsuru olan Sünnî Müslümanlara yapılan zulümleri, 1919 ile 1922 yılları arasında İstanbul’u işgal etmiş olan düşman devletler bile yapmamıştı.

    İslam’a ve dindar Müslümanlara savaş ilan edilmişti.

    Din, inanç, ibadet, dinine göre yaşayabilmek hakları ayaklar altına alınmıştı.

    Zalim egemen azınlıklar, Müslümanların temel haklarını ve hürriyetlerini çiğnemişti.

    İstiklal Mahkemeleri, vaktiyle Fransa’daki Terreur günlerini aratmayacak şekilde idam kararları veriyordu.

    Ülkenin her yerinde halk ayaklanmaya başlamıştı ve bunların hepsi kanlı bir şekilde bastırılmıştı.

    On bine yakın cami, mescid, tekke, medrese, taş mektep, imaret binası ya yıkılmış, ya satılmış, yahut amacı dışında kiraya verilmiş veya terk edilmişti.

    Tarihî İslam kabristanları düzleniyordu.

    Ecdadımızın yaptırdığı binaların kapılarının üstündeki kitabeler bile kazınıyordu.

    Böyle bir terör devri İslam tarihinde görülmemişti.

    Ezan-ı Muhammedî okumak bile yasaklanmıştı.

    Yapılanlar korkunç bir kültür terörüydü.

    Millî kimliğimize ve kültürümüze savaş açılmıştı.

    Edebiyatımız ve lisanımız bile bu terörden nasibini almıştı.

    Bugün PKK terörünü dolaylı şekilde alkışlayan ve destekleyenler, o eski terör günlerini Türkiye’nin Altın Çağı olarak gösteriyor.

    Allah sevgili vatanımıza o günleri tekrar yaşatmasın. 03 Nisan 2016

    Kaderimizin İyi Olması İçin

    Biz insanlar yaratığız… Zaman ve mekânla kayıtlıyız… Bütün âlemler, bütün yaratıklar, en küçük zerreden en büyük galaksiye kadar bütün mükevvenat; Allah’ın ilmiyle, iradesiyle, kaderiyle kuşatılmıştır.

    Şimdiye kadar olanlar kaderdir… Şu anda olanlar kaderdir… Bundan sonra olacaklar yine kaderdir…

    Müslüman kadere iman eden kimsedir. Kaderi inkâr eden, dinden çıkar.

    Sineklerin veya karıncaların en miniği bile, Allah’ın yaratması, dilemesi, takdir etmesi olmadan ayağını kıpırdatamaz, kanadını kırpamaz.

    Kader derin ve sırlı bir konudur, ona iman ederiz ama o konuda tartışmayız, uzun laflar etmeyiz.

    Her şeyin iyi ve güzel olmasını mı istiyoruz? Bunu, kadere karşı gelerek, kaderi değiştirmeye çalışarak, başımızı sert taşlara vurarak değil; kendimizi, çevremizi, ülkemizi, dünyayı ıslah ederek, Allah’a ve Resulüne (Salat ve selam olsun ona) itaat ederek, ihlasla ibadet ederek, âdil ve insaflı olarak, hayır ve hasenat yaparak, ilahî rızayı kazandıracak salih ameller yaparak sağlamaya çalışmalıyız.

    Allah’a ve Resulüne isyan eden, azgınlıklar yapan, namazı yitiren, şehvetlerine uyan, riba muameleleri eden, büyük günahları açıkça, açıkta ve küstahça işleyen, parayı ve maddeyi ana değer edinen Müslüman bir toplumun kaderi iyi olmaz.

    Ümmet birliğini yitiren, râşid ve âdil bir Halifeye biat ve itaat etmeyen Müslümanların kaderi ve geleceği iyi olmaz.

    Allahü Teala’nın kadim kelamı olan Kur’an-ı Kerim bize, Yaratan ile yapmış olduğumuz bir ahd ve misaktan bahs ediyor. Bu ahdini ve misakını bozan Müslümanların kaderi iyi olmaz.

    Kaderimizin iyi olmasını mı istiyoruz?.. Bunun çaresi bize bildirilmiştir. Âbid olmalıyız… Muttaqi olmalıyız… Muhlis olmalıyız… Muslih olmalıyız… Sahih itikadlı olmalıyız… Beş vakti dosdoğru kılan musalliler olmalıyız… Kur’an ve Peygamber ahlakı ile ahlaklı faziletli Müslümanlar olmalıyız…

    Kendimizi, ailemizi, çocuklarımızı, köyümüzü, şehrimizi, ülkemizi ıslah etmek için var gücümüzle, planlı ve programlı bir şekilde çalışmadıkça başımıza birtakım belalar ve musibetler gelecektir. 04 Nisan 2016

    Kendini İyi Müslüman Sanmak Kuruntusu

    Benim sevgili, aziz, muhterem din kardeşim… Abdestli olarak, elini Kur’an-ı Kerim’e basıp “Ben iyi bir Müslümanım” diye yemin edebilir misin?.. Bendeniz, sakın etme derim.

    İyi Müslüman olmak, hele bu devirde çok zordur.

    Kendine iyi Müslüman diyen kimse, iyi Müslüman değildir.

    Zatını iyi Müslüman sanmak bir tür ‘ucb’tur.

    Dünya ve İslam âlemi çok bozulmuştur. Eskiden de bozukluk vardı ama bugünkü bozukluk pek yaman, pek büyük, pek dehşetlidir.

    Şeriat elden gitmiştir, din elden gitmiştir, imanlar elden gidiyor.

    Şeriat, Din, İman tehlikede olunca, her şeyin elden gitmesinden korkulur. Bu korkuya sahip olmayan kimse nasıl iyi bir Müslüman olabilir?

    Namaz kılmak, oruç tutmak elbette iyidir ama bir kimsenin iyi Müslüman olması için başka şeyler de lazımdır.

    Halkın ancak yüzde onu veya on beşi namaz kılıyormuş… Namaz kılanlar azınlığa düşmüş… Bunun acısını yüreğinde hissetmeyen kimse iyi Müslüman olamaz.

    Yeni bir Ramazana yaklaşıyoruz. Bu yıl da, mübarek günlerde açıkta, açıkça, meydan okurcasına yenilip içilecektir. Buna üzülmeden iyi Müslüman olunur mu?

    Zina, riba, yüksek bina, her türlü azgınlık yaygın hale gelmiş… Açıkça veya sinsice İslam’a, Kur’an’a, Sünnete, Şeriata mukaddesata saldırılıyor… İyi Müslüman o kimsedir ki, bunlara çok üzülür, kahr olur.

    İyi Müslüman o kimsedir ki, kötülükler yüzünden iştahı kaçar, uykusu gider, perişan olur.

    Bunca fitne, fesat, azgınlık, nifak, şikak içinde; sanki Sultan Süleyman devrindeymişiz gibi rahat olmamız iyiye alamet değildir.

    Âhir zaman fesatları ve fitneleri içinde, bunca fuhşiyyat içinde; kendi halinden, toplumun halinden, insanlığın halinden, İslam dünyasının halinden razı olana şaşılır.

    Elhamdülillah imanımız var ama iyi, örnek, model Müslümanlar olamıyoruz.

    Size bu mektubu yazdığım için kendimi iyi Müslüman sandığımı zannetmeyin sakın. Hak Teala hazretleri bu fakiri böyle bir kuruntudan korusun. 05 Nisan 2016

    Kurtuluşumuza Vesile Olacak Yirmi Üç Fazilet

    1. İnanç konularında ya İmam Eş’arî’ye, ya İmam Mâturidî’ye tâbi olmak suretiyle itikadımızı tashih etmek.

    2. Beş vakit namazı dosdoğru kılmak.

    3. Farz namazları, ardında namaz kılınabilecek icazetli gerçek imamların arkasında cemaatle kılmak.

    4. Zekatı Kur’ana Sünnete Şeriata fıkha uygun şekilde, hakeden gerçek şahıslara, temlik suretinde vermek. (Derneklere, vakıflara, tüzel kişilere zekat verilmez.)

    5. Bütün ibadetleri, hayır hasenatı, din ilmi çalışmalarını ihlasla, sırf Allah rızası için yapmak, bunların içine benlik ve dünya menfaati karıştırmamak.

    6. İsraftan, israfa yol açan lüksten, aşırı tüketimden kaçınmak.

    7. Yalandan, gıybetten, iftiradan, tecessüsten, zevzeklik ve gevezelikten uzak durmak.

    8. Ümmet birliği şuuruna sahip olmak.

    9. Zamanın Halifesine biat ve itaat etmek.

    10. Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) Sünnetini, Kur’an’dan sonra İslam’ın ikinci ana kaynağı kabul edip ona sarılıp uymak.

    11. Mü’min kardeşlerimizi sevmek, onlara yardım etmek, onların acılarını paylaşmak.

    12. Kafirleri, müşrikleri dost ve velî edinmemek.

    13. Derecemize göre emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmak. (En azı kalben buğz etmektir.)

    14. Âdil ve insaflı olmak.

    15. Cömert, kerim ve halim olmak.

    16. (Kadınlar için) Tesettüre ve hicaba riayet etmek.

    17. Dünyayı bir sınav yeri, ekini ötede biçilecek bir mezraa (tarla) bilip âhirete hazırlanmak, büyük yolculuk için azık biriktirmek.

    18. Nefsimizle büyük, gerektiğinde küffarla küçük cihad yapmak.

    19. Sadece bir hurmamız olsa, onun yarısını vermek suretiyle paylaşıcı olmak.

    20. Kötülükle çok emr eden nefs-i emmâremizle mücadele etmek.

    21. İman kardeşliğine, İttihad-ı İslam’a bağlı olmak.

    22. Kötülüğü iyilikle def etmek.

    23. Olabildiğince mütevazı ve alçak gönüllü olmaya çalışmak. 06 Nisan 2016

    Dokuz İslamî Kavram ve Değer

    Osmanlı İslam medeniyetinde birtakım temel kavramlar, değerler vardı. Maalesef bunların çoğu unutuldu, unutturuldu, kelime manasını bile bilen pek kalmadı.

    İSTİKAMET: Doğruluk dürüstlük demektir. Osmanlı şairi, “Müstaqim ol, Hazret-i utandırmaz sen” demiştir. İstikamet rasgele bir doğruluk ve dürüstlük değil; Kur’an’ın Sünnetin, İslam ahlakının, İslam hikmetinin, tasavvufun ölçülerine uygun bir doğruluktur.

    MÜRÜVVET: Uydurukça öz Türkçe’de bunun karşılığı var mı bilmiyorum. Arzu edenler, arzu buyururlarsa lügatlere, kitaplara başvurup ne olduğunu öğrenebilir.

    FÜTÜVVET: Gönül yiğitliği, gönül delikanlılığı demektir. Bir örnek vereyim: Sabah erkenden biri bir bakkal dükkanına gidip peynir alıyor. Biraz da zeytin verin, deyince, bakkal, onu karşıdaki komşudan alınız efendim diyor. Müşteri sizde zeytin var, niçin satmıyorsunuz diye sorunca, ben çok şükür siftah ettim, komşum henüz etmedi diyor.

    İFFET: Cinsellik, seks konusunda meşru daire içinde bulunmak, harama bakmamak ve uçkur çözmemek demektir.

    HAYÂ: Utanmaktır. Hayâ imandandır buyrulmuştur. Hayâsızlık, edepsizlik, arsızlık, yırtıklık, şıllıklık Müslümana yakışmaz.

    RUH ve AHLAK ASALETİ: İslam Batı’daki asaleti, soyluluğu kabul etmez ama ruh ve ahlak asaletini tavsiye ve teşvik eder.

    KANAAT: Müslüman imkanı, zenginliği olsa da ölçülü yaşar, israf etmez, sınırları aşmaz. “Kanaat tükenmez bir hazinedir” buyrulmuştur.

    İRFAN: Kelime olarak kullanılıyor ama manasını iyi bilen kaç kişi çıkar?

    BİAT ve İTAAT: Her Müslüman, yaşadığı zamanın meşru İmamına veya Halifesine biat ve itaat etmekle yükümlüdür. “Boynunda böyle bir biat bağı olmadan ölen kimse, sanki cahiliyet ölümüyle ölmüş olur” buyuruyor Hazret-i Peygamber (Salat ve selam olsun ona). 07 Nisan 2016

    Karısının Âşığına El Kaldıran Zâlim Koca!

    Şüphelenen koca, işe gidiyorum diye ayrılır. Pusuya yatar. Eve yabancı bir erkek girer. Koca kapıyı açamaz, içeriden kilitlenmiştir. Zorlaya zorlaya, tekmeleye tekmeleye nihayet açar. Evi arar, bir dolapta aşığı bulur. Birbirlerine girerler.

    İş polise intikal eder. Polis zina suç değildir, biz karışamayız, istersen boşanma dâvası açabilirsin der.

    Âşık, kocadan şikayetçi olur, bana vurdu der.

    Karı, âşık için,

    “O benim ilkokul arkadaşımdır, elbette eve alırım…”

    der.

    Koca aleyhinde, karısının âşığına el kaldırmaktan dâva açılır…

    Modern, çağdaş, demokratik Türkiye’den bir sahnedir bu.

    ***

    Zengin bir Müslüman şöyle diyordu:

    Zekatımı verdikten sonra isteğim gibi masraf yaparım, istediğim hayatı sürerim.. Bu adamcağıza cevabım şudur: İstediğin gibi yaşayamazsın. Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatın, İslam ahlakının emirlerine ve yasaklarına uymak zorundasın..

    Zekatını tam tamına vermiş olsan da, israf edemezsin… Bir Müslüman olarak, içinde içki içilen, fuhuş yapılan lüks beş veya yedi yıldızlı bir otelde kalman doğru olmaz. Lüks lokantalarda tıka basa yemen doğru olmaz. Doyduktan sonra yemek haramdır… Mesken, otomobil, yazlık, giyim kuşam, konaklama, seyahat konusunda ölçülü olmak zorundasın..

    Adam başına 19 bin dolara umre yapamazsın… Bunları sana anlatmak zor… Lâkin bir gün gelecek anlayacaksın. İnşaallah iş işten geçmeden anlarsın.

    ***

    Türkiye dar bir boğazdan, zifiri karanlık bir dehlizden geçiyor. Durum her geçen gün kötüleşiyor. Bu krizden kurtulmanın yolu nedir? Düzelmek için neler yapılmalıdır?.. Bu konuda her kafadan ses çıkıyor. Bendeniz derim ki: İslamî çözüm dışındaki çözüm taslakları bir işe yaramaz, kurtuluşa götürmez. Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, İslam ahlakına, İslam bilgeliğine yapışmak ve bütün çare ve çözümleri o kaynaklarda arayıp bulmak gerekir. Tabiî ki, İslamî çözüm derken, Kur’an’a Sünnete Şeriata Tasavvufa İslam ahlakına ve İslam hikmetine dayalı gerçek İslamî çözümü kasd ediyorum.

    ***

    Dönme büyük medya, yoğun müstehcen yayınlarla toplumun büyük kısmını seks manyağı haline getirmiştir. Müstehcen yayınlar önlenmedikçe ahlaksızlık bataklıkları kurutulamaz. Bu konuda Müslümanlar güçlü bir nehy-i münker faaliyeti yapmazlarsa temizlik olmaz. Modern Türkiye Sodom Gomore’yi de geride bırakmıştır.

    ***

    Üç aylara girdik, Ramazan yaklaşıyor. Mübarek ay için ne gibi hayırlı hazırlıklarımız var? Bendeniz bir hazırlık göremiyorum. Ramazan derlenme toparlanma, düzelme, ıslah ayıdır. Müslüman kesimin büyükleri, bilenleri, kaptanları, kurmayları, ağabeyleri bu ay için ne gibi planlar programlar yaptılar, projeler ürettiler, ne gibi hazırlıklar yapıyorlar acaba? 08 Nisan 2016

    Regaib Kandili Münasebetiyle

    Cenab-ı Hak cümlemize akl-ı selim (sağduyu) nasip eylesin. Sadece kuru akıl yeterli olmuyor.

    Aklın doğru çalışması için

    mantık

    denilen ilmi bilmek gerekiyor. Mantıksız akılla bir yere varılmıyor.

    Aklın önüne ışık tutmak gerekiyor. Bu ışık biz Müslümanlar için Kur’an’ın ve Sünnetin nurudur. Bu nur olmadan doğru yol, doğru çareler ve çözümler bulunmuyor.

    Sadece akıl yeterli olsaydı, bunca süper akıllı kimseler ihtilafa düşmezler ve çıkmaz yollara sapmazlardı.

    Aklın kategorileri vardır.

    Rahmanî akıl… Şeytanî akıl…

    Batı dünyasında yüksek zeka, süper akıl çok ama onların medeniyeti şeytanî olduğu için hidayete değil, dalalete gidiyorlar.

    İyiliklerin, doğru inanç ve fikirlerin, güzelliklerin kaynağı akıl değildir, Kur’an Sünnet ve Şeriattır.

    Batı medeniyeti ve dünyası, her geçen gün Musevilikten ve Hıristiyanlıktan uzaklaşarak pagan kültürüne kayıyor.

    Müslümanın Batıyı ve Batılıları taklit etmesi, onların yolundan gitmesi, onların inanç ve fikirlerini kabul etmesi intihar olur.

    Keşke maddî medeniyet, pozitif ilimler, teknik bu kadar ilerlemese idi, atom bombası, nükleer silahlar icat edilmeseydi de, insanlık mutlu ve huzurlu olsaydı.

    Allah katında hak, makbul, gerçek din, medeniyet, nizam, yaşama tarzı İslam’dır. Müslüman bunu unutursa sapıtır, buna inanmazsa dinden çıkar, mürted olur.

    Fert başına düşen gelir ortalaması bakımından dünyanın en zengin ülkesi Norveç’tir. Norveç, Avrupa Birliği’ne üye değildir. İsviçre de değildir.

    Kurtuluşu, yücelmeyi, birliği, izzeti AB’de değil, İslam Birliği’nde, Kur’an’a Sünnete Şeriata uymakta aramamız gerekir.

    Kısa yazımı bitirirken Müslüman kardeşlerimin Regaib kandillerini tebrik eder, Hak Teala’dan sıhhat, afiyet, selamet, hidayet dilerim.

    Hak Teala’nın yardımına ve tevfikine nail olmak istiyorsak, gücümüzün yettiği kadar kendimize yardım edelim.

    Kendimize nasıl yardım edebiliriz: İtikadımızı tashih ederek… Beş vakit namazı dosdoğru kılarak… Kur’an’ın ve Sünnetin ahlak kurallarına uyarak… Zarurî ve faydalı ilimleri öğrenerek… Ümmet birliği içinde yer alarak… İman kardeşliği bağlarını güçlendirerek… Zamanın raşid ve âdil Halifesine biat ve itaat ederek… Emr-i mâruf ve nehy-i münker yaparak… Şuurlu vasıflı güçlü Müslüman olmak için neler yapmak gerekiyorsa onları yaparak… Her türlü azgınlıkla mücadele ederek… 09 Nisan 2016

    İslam Kültürü ile Pagan Kültürünün İffet Savaşı

    İslâm kültürü ile pagan kültürü arasında, iffet ve namus konusunda savaş var. Çoğunluğu oluşturan Müslümanlar iffet, hayâ, namus, haysiyet, şeref değerlerine sahip çıkıyor; azınlıktaki pagan kültürlüler ise bunları yıkmaya, değersizleştirmeye çalışıyor.

    İslam’a göre, hiçbir kadının “Namus benimdir, namus konusunda istediğimi yaparım, başkalarına ne!..” demeye hakkı yoktur.

    Yeni Ceza kanunundan zina suçunun kaldırılması pagan kültürlülere büyük cesaret verdi. Eski kanundaki zina suçu ve ona verilen ceza yetersizdi ama yine de zina suçtu, ona ceza veriliyordu. Günümüzde ne zina suçu var, ne de ona verilen ceza.

    Ülkemizde çok güçlü bir pagan kültürü medyası vardır. Paganlar azınlıktadır ama güçlüdürler ve egemendirler.

    Bu modern putperestler, müşrikler İslam’a ve Müslümanlara karşı seksi, cinsel azgınlıkları bir silah olarak kullanmaya çalışıyor.

    Laik Medenî Kanuna göre henüz reşit=ergen olmamış kız öğrencilerin şehevî dekolte kıyafetlere sokulması protesto edilirse, paganlar yaygarayı basıyor. Özgürlük varmış kimse karışamazmış.

    Bundan birkaç yıl önce açık saçık liseli bir kız, geceleyin yabancı bir erkeğin evine gitmiş, feci şekilde katl edilmişti. Zamanın Başbakanı, kızın ana babasını çocuklarına sahip olma konusundaki gevşeklikleri yüzünden tenkit edince paganlar kızılca kıyamet kopartmıştı.

    Feminist paganlar, her nedense, TC’nin resmî vesikalarıyla yasal seks köleliği yapılmasına, bundan KDV alınmasına hiç ses çıkartmıyorlar. Bu ne biçim kadın hürriyeti ve haysiyetidir, anlamak zor.

    Yazık ki, bir kısım İslamcı feministler de, yasal seks köleliğini görmezlikten geliyor.

    Pagan egemen azınlıklar, çoğunluktaki Müslümanları şuursuz Süslüman zombiler haline getirmeye çalışırken, ülkeyi ayakta tutan ana değerleri yıktıklarının farkında değiller.

    Hayâ, iffet, namus, haysiyet, şeref konusunda paganlar galip gelirse, büyük bir çöküntü ve yıkım olacağından kimse şüphe etmesin.

    Bugünkü azgınlığın, dehşet verici müstehcen yayınların, hayasızlığın, namussuzluğun sonu iyi olmaz.

    İffetsiz ve azgın Sodom ve Gomore’yi unutmayalım. Üzerlerine azap inmiş ve helak olmuşlardı.

    Müslümanlar, iffetsizlik ahlaksızlık haysiyetsizlik hayâsızlık ile, yasal sınırlar içinde kalmak şartıyla mücadele etmelidir. 10 Nisan 2016

    Hiroo Onoda

    Böğrüne iki atom bombası yiyen Japonya, 1945’te kayıtsız şartsız teslim olmak zorunda kalmıştı… Aradan otuz yıl geçtikten sonra, Filipinlerin bir adasındaki ormanda tek başına yaşayan henüz teslim olmamış bir Japon askeri bulunmuştu. Bu askerin ismi

    Hiroo Onoda

    idi.

    Ormanın üzerinde helikopter gezdirilmiş, hoparlörlerle teslim ol teslim ol çağrıları yapılmış ama o yine de teslim olmamıştı. En son, 1945’teki teğmeni bulunmuş, oraya getirilmiş, teğmen helikopterden “Hiroo sana söylüyorum, sana emr ediyorum, savaş çoktan bitti, barış imzalandı, artık teslim ol…” dedikten sonra teslim olmuştu.

    Teslim olduktan sonra Hiroo’ya niçin otuz sene bu vahşi ormanda bekledin denildiğinde şu cevabı vermişti:

    “Aldığım en son emir ‘teslim olmak yok!..’ idi.”

    Hiroo ülkesinde bir kahraman gibi karşılanmıştı.

    Savaş bittikten sonra otuz yıl geçiyor ve o teslim olmuyor…

    İşte Japonya’yı Japonya yapan budur.

    Hiroo birkaç yıl önce 91 yaşında öldü…

    Herkes Hiroo olamaz ama Japonya’da Hiroo’ların da olması gerektir, şarttır, zarurettir.

    Türkiye’nin Hiroo’ları var mı?.. Eskiden vardı… İnşaallah bugün de vardır…

    Okullarımızda çocuklarımıza, genç nesillere, Hiroo ahlak ve karakterindeki insanları öğretmemiz gerekir.

    Kafkasya kahramanı İmam/Şeyh Şâmil’in mücahitleri, büyük kimselerdi.

    İmam Şâmil mü’minlerin emîri, Şeriat alimi ve tarikat şeyhi idi.

    Moskoflarla çarpışırken bir keresinde yaralanmış ve uzun müddet komada kalmıştı. Kendisine geldiği vakit telaffuz ettiği ilk söz “Namaz vakti geçti mi?” olmuştu.

    Gerçek mücahid, dünyayı ayaklarının altına alan kimsedir.

    Milletleri, ülkeleri, devletleri ayakta tutan değerler vardır. Bunlar yitirilirse maddî zenginlik ve refah kurtarmaz.

    (Hiroo hakkında internetten bilgi edinebilir, dokümanter filmler seyr edebilirsiniz.) 11 Nisan 2016

    Dindar Subayın Vasıfları

    1- Onun üstünlüğünü, faziletlerini, yüksek meziyet ve vasıflarını, vatanseverliğini; dinsizler, dindar olmayanlar ve hattâ düşmanları da kabul ve tasdik eder.

    2- O, cemaat tarikat, meşreb sekt holiganlığı ve militanlığı yapmaz.

    3- Son derece doğru ve dürüsttür. Herkes, düşmanları bile ona güvenir.

    4- Sahih=doğru bir itikada sahiptir.

    5- Beş vakit namazı dosdoğru kılar.

    6- Engin bir genel kültüre sahiptir.

    7- Bir edebiyatçı kadar Türk edebiyatına vakıftır.

    8- Geniş tarih kültürü sahibidir.

    9- İyi mantık bilir.

    10- Ulvî din ile süflî siyaseti birbirine karıştırmaz, dini ve mukaddesatı yukarıda tutar.

    11- Kendisinde İstanbul ahlakı, kültürü, görgüsü, nezaketi, kibarlığı, inceliği, zarafeti vardır.

    12- Âdil ve insaflıdır.

    13- Küfür etmez, müstehcen sözler söylemez, ağzı temizdir.

    14- Şifahî ve yüzeysel kültürlü değil; yazılı medenî derin kültürlüdür.

    15- En az kullandığı kelime bendir.

    16- Astlarına sen demez.

    17- Asla öfkelenmez, gazap etmez.

    18- Soğuk kanlıdır, asla paniklemez.

    19- Akl-ı selim ve hikmet (sağduyu ve bilgelik) sahibidir.

    20- Üstlerinin takdirini, astlarının sevgi ve saygısını kazanır.

    21- Ahlakta, fazilette, hayırlı ve faydalı işlerde herkesle centilmence yarışır.

    22- Kaba, kırıcı, yüzeysel sofu değildir; mürüvvetli ve fütüvvetli Müslümandır.

    23- Akranları ve emsali içinde en çalışkan, en başarılı, en vasıflı, en üstün odur.

    24- Onunla birlikte çalışan ve hizmet verenler onu unutmazlar.

    25- O müstesna bir insandır, ülkesinin halkının devletinin yüz akıdır. 12 Nisan 2016

    Terörün Kökü Dışarıdadır

    Şu hususu herkes aklına koysun: 1984’ten beri sürüp giden terör yerli bir hareket değildir, kökü dışarıdadır. Türkiyelilerin aklı bugünkü teröre yetmez, elvermez.

    Terörün derin diplerinden buram buram ABD, AB, İsrail, Siyonizm, global kapitalizm, emperyalizm, sömürgecilik kokuları gelmektedir.

    Böylesine güçlü, planlı, programlı, devamlı, inatçı bir hareket sadece yerli akılla olabilecek ve bu kadar uzun sürebilecek bir iş değildir.

    Terör, dıştan bir Kürt hareketi gibi görünebilir ama beyni asla Kürt değildir, bir kısım Kürtler bu konuda taşeronluk yapmaktadır.

    Terörün çarpışan güçlerinin yüzde sekseni zaten Kürt değildir, Kriptodur.

    Türkiye’de terör yangını kundaklayan bazı derin Avrupa güçleridir; onlar şu anda kazdıkları kuyuya, terör ve güvensizlik çukurlarına düşmüştür.

    Türkiye’nin bütünlüğünü korumak isteyenler şu temel gerçekleri kabul etmek ve bunlara göre plan ve program yapmak zorundadır:

    1- Türkiye’de bir milyondan fazla Kripto Yahudi bulunmaktadır. Bunların bir kısmı Kripto Kürttür, Kürt Yahudisidir.

    2- Yine ülkemizde bir milyondan fazla Kripto Hıristiyan bulunmaktadır.

    3- Kemalizmle, ulusal devlet teorisiyle, laiklikle, bunlara benzer kopukluklarla Türkiye’nin bütünlüğü korunamaz. Tarihî devamlılığa, eski temel kimliğe dönülmesi zarurettir, şarttır.

    Çoğunlukta olan Sünnî Türklerle, Sünnî Kürtleri, öteki unsurları bir arada tutan ana bağ İslam’dır. Türkiye’yi bugünkü üzücü hale resmî ideolojinin yıllar boyunca İslam’ı ve Müslümanları düşman olarak görmesi ve bunlarla mücadele etmesi getirmiştir.

    Devlet İslam’la barışmalıdır.

    Din ile barışık olan İngiltere’deki sistemden ibret alınmalıdır. Orada laiklik yok, din devlet birliği var. Birleşik Krallığın hükümdarı aynı zamanda millî Anglikan Kilisesi’nin başıdır.

    İslam hukuku İngiliz hukuk sisteminin bir parçası olmuştur. Orada şu anda 85 şeriat mahkemesi faaliyet göstermektedir.

    Terör sadece özel birliklerle, sofistike silahlarla bitirilemez. Sistem ve düzen değişikliği de şarttır. 13 Nisan 2016

    Ünlü Eğitim Kurumunda Dönen Dolaplar

    Masonların, Kriptoların kontrolüne geçmiş millî bir eğitim kuruluşumuz aylardan beri çirkin tâciz vak’alarıyla sarsılıyor ama dışarıya sır sızdırılmıyor. Bütün suçlar, kanunsuzluklar, çirkinlikler, ahlaksızlıklar ört bas ediliyor.

    Bu kurum dindarların elinde olsaydı böyle mi olurdu?.. Ne kadar Dönme, Kripto, medya teröristi varsa hepsi yaygarayı basmaz mıydı, ortalığı velveleye vermez miydi?

    Ensar Vakfı konusunda neler yaptıklarını gördük. Üzücü çirkin hadiseyi orantısız şekilde büyüttüler ve çamur atmadıkları değer bırakmadılar.

    O kadar azıttılar ki, dolaylı şekilde de olsa, İslam’a dil uzattılar.

    Medya namuslu, şerefli, âdil ve vatansever ise ikili hareket edemez. İslam’a ve Müslümanlara alabildiğine ölçüsüz ve orantısız şekilde saldırırken; Dönmeleri, Kriptoları, masonları korumaz, onların ayıplarını gizlemez, hafif göstermez, onlara kol kanat germez.

    Karma eğitim taraftarları millî eğitimin temellerini dinamitlemişlerdir.

    Onlara soruyorum: Dünyanın köklü, güçlü, vasıflı, ünlü liseleri listesinde birincisi sırada olan Eton Koleji’nde niçin kız talebe yoktur?

    Eton Koleji’nde her ders gününün başında, okul şapelinde âyin yapılıyor, dua ediliyor. Bizdeki Batıcılar bundan niçin ibret almıyor?

    Bir din vakfının kurumunda tâciz ve tecâvüz olunca tuh kaka, aynı suçlar Dönmelerin, Kriptoların, Kemalistlerin kontrolündeki bir kurumda olunca “Aman kimse duymasın, aramızda kalsın” siyaseti.

    Millî Eğitim Bakanlığı’nı, Adalet Bakanlığı’nı, Yargıyı harekete geçmeye çağırıyorum.

    İstanbul’umuzun ünlü, köklü, önemli bir kurumundaki seks skandalları, tacizler, rezaletler, baskılar müfettişler gönderilerek araştırılmalıdır. Bu konuda çok gecikilmiştir, artık an kayb edilmemelidir.

    Kurum Masonların, Kriptoların, Dönmelerin elinden kurtarılmalıdır.

    Bu kurumun ismi nedir?.. Şu anda isim vermeyeceğim. Eşek arısı kovanı meselesi… Dijital kameralarla uçan sineği, geceleyin ıssız sokakta yürüyen kediyi bile gören devletimizin, hükümetimizin, kolluk ve yargı otoritelerimizin bunu bilmemeleri mümkün değildir.

    Evet derhal harekete geçilmeli; kanunlar, nizamlar, ahlak neyi gerektiriyorsa gereken her şey yapılmalıdır. 14 Nisan 2016

    Oruç Sağlıktır

    Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) “Oruç tutunuz ki, sağlıklı olasınız” mealinde bir hadîs-i şerifleri bulunmaktadır. O, Muhbir-i sadıktır, böyle söylemiştir ve doğru söylemiştir.

    Tıp ilmi onun bu sözünü tasdik eder. İnatçı itirazcılar bu gerçeği tekzip etmekte, yalanlamaktadır. Onların inatlarına, kötü niyetli itirazlarına kulak asılmaz.

    Oruç tutamayacak hastaları dindar ve hâzık tabipler (doktorlar) muayene eder, tutmaması için rapor verirlerse onlar tutmaz.

    Üzüntü ile duyuyorum ki, bazı zengin Müslümanlar oruç tutmamak için parayla rapor alıyorlarmış. Hastalığı oruç tutmasına engel olmayan kimselere, para karşılığında tutmasın, tutamaz raporu verenler sâlih doktor değil, fasık doktordur ve sahte raporları geçerli değildir.

    Bendenizde beş yıl önce yüksek miktarda gizli şeker çıkmıştı. Diyabet uzmanı olan bir doktor dostuma sormuştum, gerekiyorsa tutmazsınız demişti. Fakir tuttum, hiç sıkıntı ve rahatsızlık olmadı. Demek ki, gerekmiyormuş.

    Rahim ve Rahman olan Allahü teala oruç tutan kullarına yardım eder. Bunu hiç hatırdan çıkartmamak gerekir.

    Âdâbına riayet edilerek tutulan oruç çok geniş ve tesirli bir tedavidir. Şartları şudur: Abur cubur yenmeyecek… İftarda, kıtlıktan çıkmış gibi fazla gıda alınmayacak… Yemeğe başlarken besmele çekilecek, bitince hamdele… İslam tıbbının kurallarına riayet edilecek… Allah’tan yardım istenecek…

    Oruçluyken yemiyor, içmiyor ama gıybet ve iftira ediyor, yalan söylüyor, kötü söz ediyor… Böylesinin orucu aç ve susuz kalmaktan ibaret olur. Gıybet orucun feyzini ve faydasını giderir…

    Allahü Teala kullarına, kaldırabileceklerinden daha fazla ve ağır teklifte bulunmaz. Ramazan orucu farz olmuşsa, bizim iyiliğimiz ve saadetimiz için olmuştur. Allah’ın bu emrini tutalım, Peygamberimizin Sünnetine uyalım. Hasta isek, para karşılığından her raporu veren doktorlardan değil; sâlih, muttaqi, hâzık doktorlardan rapor alalım.

    Cenab-ı Hak hastalarımıza şifa versin… Hasta olmayanlarımıza akıl, fikir, firaset bahş eylesin. Oruç tutacaklara güç ve sabır ihsan buyursun. 15 Nisan 2016

    Cümleler

    Çok konuşan çok yanılmaya mahkûmdur.

    **

    Gevezelik ve zevzeklik küçük veya orta bir kusur değil, büyük bir kusur ve noksanlıktır.

    **

    Resulullah’ın (Salat ve selam olsun ona) vefatından sonra zuhur eden ilk bid’at, insanların doyasıya yiyerek semirmeleri olmuştur.

    **

    Osmanlıca bilmek edebiyatçıların ve Türkologların işi değildir; anadili Türkçe olan her Müslümanın Kur’an/İslam yazısıyla okuma yazmayı iyi derecede bilmesi gerekir. Mühendis, doktor, ziraatçi de olsa…

    **

    Yedi yaşına basan çocuğuna namazı öğret(tir)meyen ve arada bir kıldırmayan, buluğa erdikten sonra devamlı kıldırmayan anne ve babalar günahkar olur.

    **

    Müslüman yalan söylemez, gıybet etmez, laf taşımaz. Bu günahları devamlı işleyenler gerçek dindar değil, sahte dindardır.

    **

    Paraya put gibi tapanın, para için her haltı yiyenin, haram para ile zengin olanın dininden imanından şüphe edilir.

    **

    Din ilimleri tıp veya mühendislik ilimlerinden daha kıymetli ve üstündür. Bir kimsenin, evinde kendi kendine ilgili kitapları okumak suretiyle doktor veya mühendis olamaz, mutlaka üniversiteye gitmesi gerekir. Din alimi ve fakih olmak için de mutlaka İslam medreselerinde icazetli üstadlardan ders okumak gerekir.

    **

    Kur’an’a, Sünnete, Şeriata dayalı Ehl-i Sünnet Müslümanlığını kaldırıp, onun yerine içi boş Fazlurrahman dinini getirmek için çalışmak büyük bir hıyanettir.

    **

    Farzları bırakıp, umre gibi nafilelere önem ve ağırlık verenler; lüks, israflı, ihtişamlı turistik umre seyahatleri tertipleyenler…

    **

    Dindar, şuurlu bir Müslüman içinde içki satılan, fuhuş yapılan lüks ve israflı otellerde konaklamaz.

    **

    İhlaslı Müslümanın sol elinin, sağ elinin verdiği sadakadan haberi olmaz.

    **

    Kendini beğenenden adam olmaz.

    **

    Devamlı olarak, mütemâdiyen gerekenden fazla yemek günahtır, büyük bir eksikliktir.

    **

    Câhilleri, karanlıklarda kalmış olanları uyarmayan, aydınlatmayan, bilgilendirmeyen, eğitmeyenler suçludur.

    **

    Cami ve minare hoparlörleri, paralı cami helaları, cami halıları, cami kaloriferleri, cami klimaları İslamî hizmetler değildir.

    **

    Cep telefonu fetişizmi, bağımlılığı, çılgınlığı, deliliği; selim akıllı (sağduyulu), şuurlu, dengeli gerçek Müslümana yakışmaz. Pahalı ve lüks cep telefonunu statü haline getirenlerin tedavisi gerekir.

    **

    Darwin teorisi küfürdür. Feminizm ideolojisi sapıklıktır.

    **

    Kendisinde Ümmet ve Hilafet şuuru ve hassasiyeti olmayan gafildir. 16 Nisan 2016

    Mü’mine Düşmanlık Edilmez

    Mü’minlerin birbirini sevmesi gerekir… Ehl-i Tevhid, ehl-i Kıble olan Mü’min kardeşine düşmanlık etmek günahtır, haramdır.

    Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) “Siz birbirinizi sevmedikçe mü’min olamazsınız” buyurmuşlardır.

    Mü’minin günahı, hatâsı, eksiği olabilir. Bunlar elbette sevilmez, beğenilmez ama onun bütününe, zatına düşmanlık etmenin büyük vebali vardır.

    Meşreb farklılıkları yüzünden mü’mine düşman olmak çok büyük bir eksikliktir.

    Mü’mini tekfir edenin kendisi kâfir olur.

    Muhtelefün fih (ihtilaflı) meseleler ve hükümler yüzünden hiçbir mü’min dışlanamaz.

    Bütün mü’minler tek bir Ümmet oluşturur. Ümmet, olumlu çeşitlilikler içinde birliktir. Resulullah Efendimiz “Ümmetimin farklılığı geniş bir rahmettir” buyurmuştur.

    Birtakım cemaat, tarikat, hizip, fırka, sekt holiganları ve militanları mü’minleri ikiye ayırıyor: Bizden onlar ve bizden olmayanlar. Bu zihniyet yanlıştır.

    Mü’minler tenkit edilemez, kınanamaz mı?

    1- Fâsık-ı mütecâhir olanlar tenkit edilir ve kınanır ama mü’minlerin gizli günah ve ayıpları araştırılamaz. Tecessüs yasaktır. Büyük günah işlemek, o günahı helal kabul etmedikçe mü’mini dinden çıkartmaz, kafir yapmaz.

    2- Kur’an Sünnet itikadına sahip olan, namaz kılan mü’min bizdendir. Ona bizden değildir demek yanlıştır.

    3- Meşreb çeşitliliği zenginliktir, rahmettir.

    4- Bir kimsenin küfre düştüğü, mürted olduğu, vazifeli ve salahiyetli müftünün fetvası, bu fetvanın kadı tarafından tasdik edilmesi ile belli olur. İşkembe-i kübrasından o kâfir, bu kâfir demek yanlıştır.

    Müşrikler, militan kâfirler, münafıklar, Tağut taraftarları, insî ve cinnî şeytanlar; mü’minleri birbirine düşürmek, kin ve husumet tohumları ekmek için gece gündüz çalışıyor. Onların ekmeğine yağ sürmememiz gerekir.

    Allah’ı seven, Peygamberi seven, Kur’anı seven bütün mü’minler, zaruriyat-ı diniyeyi inkar etmedikçe, küfre saptığı şer’an ispat edilmedikçe kardeştir. 17 Nisan 2016

    Bunlar Adam Olmaz!

    Müslüman bir genç, yapılması mutlaka gereken bazı iyi şeyleri yapamıyorsa, bazı kötü şeyleri ısrarla yapıyorsa, onun adam olması çok zordur. Müslüman olduğu için onu severiz, benimseriz, o kadar, ondan bir hizmet beklemeyiz.

    Öğrenilmesi farz olan ilmihal bilgilerini kendisine yetecek miktarda öğrenmemekte ısrar ve inat ediyorsa.

    İtikadını tashih etmiyorsa.

    Osmanlıca okuma yazma öğrenmiyorsa.

    Cep telefonu manyağı, fetişisti, hastası, bağımlısı ise.

    Latin yazısını güzel, sanatlı, estetik şekilde yazamıyorsa.

    Namazları başı açık olarak kılmakta inatla ısrar ediyorsa.

    Cebinde güzel bir defter ve mürekkepli dolmakalem bulundurmuyorsa.

    Büyüklere saygı göstermiyor, kendisinden küçüklere merhamet etmiyorsa.

    Hiç durmadan, mütemadiyen, günde bin kere ben ben ben deyip duruyorsa.

    Nefs-i emmâre derekesinde ise.

    Beş vakit namaza önem vermiyorsa.

    Parayı, maddî menfaati, lüksü, israfı, şatafatı çok seviyorsa.

    Devamlı olarak, mütemâdiyen çok gıybet ediyorsa.

    Üç yüz kelimelik günlük şifahî iletişim Türkçesi ile yetiniyor; on binlerce kelimeden oluşan yazılı edebî Türkçe’yi öğrenmiyorsa.

    En az on bin kültür referansına sahip olmak için planlı programlı devamlı gayret göstermiyor, kendini eğitmiyorsa.

    Cemaat, tarikat, hizip, fırka, sekt holiganlığı, militanlığı, fanatizmi sergiliyorsa.

    Konuşmalarında şu beş kelimeyi çok kullanmıyorsa: Efendim… Teşekkür ederim… Bir şey değil… Estağfirullah… İnşaallah.

    Bu genç maalesef adam olamaz.

    Yanlış anlaşılmasın… Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek ayıptır.

    Doğruları kabul etmemek çok ayıptır.

    Yanlışlarda ısrarla, inatla direnmek ayıp üstü ayıptır.

    Cenab-ı Hak hepimizi “İki günü birbirine eşit olmayan, her yeni günü bir öncekinden ilim irfan hayır hasenat fazilet bakımından daha ileri olan” Müslümanlardan eylesin. 18 Nisan 2016

    İffetsizlik ve Hayâsızlık Patlaması

    Seksle, azgınlıkla, cinsellikle ilgili suçlar, ahlaksızlıklar, faziletsizlikler, rezillikler hızla çoğalıyor, genelleşiyor, yoğunlaşıyor ve toplum kirleniyor.

    Bu konuda, gerekenden fazla hürriyet ve hoşgörü vardır. Bu hürriyet, meşru sınırlarına çekilmezse toplum daha da kirlenecek, pislenecek, dejenere olacak ve sonunda ortaya vahim krizler çıkacak, büyük mânevî yıkım olacaktır.

    Tecavüze ve tâcize uğrayan öğrencilerin, kadınların, kızların sayısı hızla artıyor. Bilinenler, ortaya çıkanlar olanların belki de yüzde biridir.

    Cinsel suçların, ahlaksızlıkların, tecavüzlerin patlamasının sebepleri nelerdir?

    Birincisi: Bir kısım büyük medyanın, güçlü gazete ve tv’lerin azdırıcı müstehcen neşriyat yapmalarıdır.

    İkincisi: Okullardaki karma eğitimdir.

    Üçüncüsü: Tâciz suçlarına verilen cezaların yetersiz oluşudur. İdam cezasının kaldırılması çok kötü sonuçlar vermiştir.

    Dördüncüsü: Etkisi güçlenen pagan kültürüdür.

    Beşincisi: Müslümanların, yasal sınırlar içinde kalmak şartıyla emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmamalarıdır. Müslüman kesimin, müstehcen yayınlara karşı vazifesini yapmaması azgınlık yangınlarının artmasına yol açmaktadır.

    Müstehcen yayınlar yüzünden çocukların, normal yaştan bir veya iki yıl önce buluğa erdikleri söyleniyor.

    Devlet ve toplum, çocukları kızları gereği gibi ve yeteri kadar koruyamamaktadır.

    Ülkemiz, halkımızın ezici çoğunluğu Müslümandır. Pagan egemen azınlıklar İslama ve dindar Müslümanlara, bilhassa iffet ve hayâ konusunda sanki savaş açmışlardır.

    Pagan kültüründe iffet, hayâ, namus, şeref değerleri ve kavramları çok zayıftır.

    Pagan büyük medya halkı, bilhassa gençliği seks manyağı yapmak istiyor.

    İslam dininin temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’de, azgınlıkları, sapkınlıkları, şehvetlerine esir olmaları dolayısı ile nice kavmin helâk olduğu anlatılıyor.

    Her geçen gün biraz daha paganlaşan Batı medeniyeti kadına cinsellik gözüyle bakıyor.

    Uluslararası bir sözleşmeye imza koyarak, kadınlara fahişelik yaptırmayacağını taahhüt etmiş devletimiz, maalesef resmî vesikalarla KDV’li yasal seks köleliğine izin vermektedir.

    Yasal genel evlerin yanında, belki onlardan yüz misli fazla sekshaneler çalışmaktadır.

    Yeni Ceza Kanunu’ndan zina suçunun ve cezasının kaldırılması, seks suçlarını patlatmıştır.

    Paganlar, ateistler inanmasalar bile, seks azgınlıklarının, iffetsizliğin, hayasızlığın Türkiye’ye çok acı ve yaman bir fatura çıkaracağından hiçbir Müslümanın şüphesi ve tereddüdü olmamalıdır.

    Azgınlar azgınlıkları, Müslümanlar ise emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmadıkları yüzünden sıkıntı çekeceklerdir.

    Azap ve musibetlerin genel inmesinden korkulur.

    Bundan binlerce yıl önce Sodom ve Gomore seks azgınlıkları yüzünden azaba uğramış, helak olmuştu… 19 Nisan 2016

    Hukuk Fakülteli Genç

    Hukuk fakültesi üçüncü sınıfında okuyan bir genç ile camiden çıkarken tanıştım. Birkaç kişi bir yerde çay içtik, sohbet ettik.

    Gencimiz muhakkak ki, iyi, değerli, cevherli bir Müslüman… Bundan şüphe etmem. Lakin kendisinde bazı eksikler gördüm.

    Osmanlıca bilmiyordu… Vakit namazını camide kılan Müslüman gencin Osmanlıca bilmemesi, kabul edilebilir bir şey değildir. Mutlaka öğrenmesi gerekir. Keşke, kaldığı yurdun muhterem idarecileri himayelerindeki bütün gençlere millî ve İslamî yazımızı öğretseler.

    Namazı başı açık olarak kılıyordu. Bu da kesinlikle hoş görülemez. Namazda başın örtülü olması, fıkhımıza göre edeb ve sünnettir. Buna mutlaka riayet edilmesi gerekir.

    Ona sordum: Allahü Teala hazretlerinin on dört sıfatını biliyor musun?.. Bilmiyordu, yâni ilmihal kültürü yoktu veya zayıftı.

    Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyenin kavaid-i külliyesini biliyor musun?.. Bir tanesini bile bilmiyordu. Bir hukukçu için ne büyük noksan!

    Kendisine Osmanlıca okuma ve yazma öğrenmesini, namazı başında İslamî bir serpuş olduğu halde kılmasını, ilmihal kültürü edinmesini, Mecellenin başındaki 99 kuralı ezberlemesini söyledim.

    Genç bunları not alıp yazamadı, çünkü cebinde kalemi ve not defteri yoktu.

    Çok temiz, cevherli, efendi gençlerimizi iyi yetiştiremiyoruz.

    Liseli ve üniversiteli gençlerimizi, planlı ve programlı bir şekilde, alternatif bir eğitimle yetiştirmeliyiz.

    Burs vermek, bir yurtta barındırmak, yemek yedirmek yeterli değildir. Gençlerimizi şu üç konuda yetiştirmeliyiz:

    Birincisi: Bilgi ve kültür vererek… İkincisi: Ahlak ve karakter terbiyesi vererek… Üçüncüsü: Sanat, estetik, güzellik boyutu kazandırarak…

    Vasıflı Müslüman genç, hem İslam’ı iyi ve doğru bilecek, hem de yeterli genel kültüre sahip olacaktır…

    Genç, bir cemaate ve şahsa bağlı olmakla güçlü ve vasıflı bir Müslüman oluvermez. Mutlaka bilgili, irfanlı, hünerli, yüksek ahlaklı ve karakterli, faziletli, nice meziyetlere sahip olması gerekir.

    Osmanlı devleti, batıncaya kadar mektep çocuklarına günde bir saat din ve Kur’an dersi verdirmiştir.

    Mesleği, uzmanlığı ne olursa olsun, her Müslümanın, kendisine yetecek derecede ilmihal bilgisine sahip olması gerekir.

    Her genç Allah’ın sıfatlarını, Peygamberlerin (aleyhimüsselam) sıfatlarını, ef’al-i mükellefini, büyük günahları, kurtarıcı ahlakı, helak edici kötülükleri ve diğer temel din bilgilerini ezbere bilmelidir.

    Her genç Ümmet ve Hilafet şuuruna sahip olmalıdır. 20 Nisan 2016

    Meğerse o da Müslümanmış!

    Sen Kur’an’ın nice kesin emrine, yasağına, öğüdüne açıkça ve küstahça karşı çık… Senin, Peygamberimizin Sünnetiyle, ahlakıyla, yaşayışıyla hiç ilgin olmasın… Sen İslam’a ve Müslümanlara cephe al, onlarla savaş… Sonra da göğsünü gere gere ben de Müslümanım de… Bu ne ucuz Müslümanlıktır? Bu ne pişkinliktir?

    ***

    RAMAZAN’a az kaldı… Her yıl olduğu gibi bu yıl da, kutsal ay için ciddî hazırlık yapılmadı, yapılmıyor… Ramazan hazırlıkları ne zaman başlamalı?.. Oruç ayı bitip Şevval ayı gelince, üç gün bayram yapmalı, ondan sonra, on bir ay boyunca, gelecek Ramazan’a hazırlanılmalı… Başta Diyanet olmak üzere Müslüman kesimde böyle bir hazırlık yok… Bugünkü halimizle de olmaz.

    ***

    Beş yüz senelik tarihî bir camiin çok kıymetli müzemik çinilerinin önüne çirkin kalorifer petekleri koymuşlar… Sanat kültürüne, estetik boyuta sahip olmayan kimselere din hizmeti verilmemelidir.

    ***

    Mezhepler kalksın, herkes Kur’an’da birleşsin diyorsun… Peki Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) “Ümmetim yetmiş üç fırkaya bölünecektir. Biri dışında bunlar cehennemliktir… Kurtulacak fırka (Fırka-i Nâciye) benim ve ashabımın izinden gidenlerdir” mealindeki hadîsi yok mu sayıyorsun?

    ***

    Kenan Evren, darbe sonunda devletin başı olup Çankaya köşküne çıktığında M. Kemal’in gizli kasada saklanan o acayip dillere destan vasiyetnamesini çıkartmış, okumuş, aklı başından gitmiş… Vasiyetname bir müddet masasının üzerinde kalmış. O esnada olan olmuş, kim olduğu bilinmeyen biri fotoğraflarını çekmiş. Bunlar şimdi Ortadoğu’da mâlum ülkenin gizli arşivlerinde güvenle saklanıyormuş…

    ***

    Bütün âlemler, bütün kâinat, bütün yaratıklar, en küçük zerreden en büyük galaksiye kadar her şey; Allah’ın ilmi, iradesi, kaderi ve kudreti ile kuşatılmıştır. Allah külliyatı da bilir, cüz’iyatı da. Bilinmekle ilgili hiçbir şey O’nun ilmi dışında kalmaz. Her şey O’nun takdiriyle/kaderiyle olur. Bu inancı inkar eden kişi Müslümanlıktan çıkar.

    ***

    Bir büyük eşeklik bile, ısrarla, devamlı olarak, bile bile yapılırsa insanı insanlıktan çıkartır. Birkaç büyük eşeklik birlikte olursa, bunları irtikâb edenin ancak sureti insan olur, sireti eşekleşir. Bazı eşeklikleri sayayım: Devamlı yalan söylemek ve aldatmak… Devamlı, dikiş makinası gibi gıybet etmek… Devamlı olarak haram kazanmak, haram yemek… Devamlı olarak zina etmek… Dini imanı para olmak, parayı put ve ana değer haline getirmek de eşekliktir. 21 Nisan 2016

    Bendeniz Öyle Yazılar Yazamam

    Fakirin şu konularda yazılar kaleme almasını istiyorsunuz.

    1. Bol bol, en şiddetli üslupla, ağır hakaretler savurarak polemik yapmamı…

    2. Akla hayale sığmaz komplo teorileri üretmemi…

    3. Fokur fokur kaynayan politika kazanından kepçe kepçe zehirli engerek çorbası dağıtmamı…

    4. Ya yıkıcı, gemiyi batırıcı, zararlı muhalefet yapmamı; yahut tam tersine yağcılık ve yalakalık yapmamı…

    5. Hikmete ve itidale taban tabana zıt yazılar döktürmemi…

    6. Bütün kabahati agresif kafirlerin üzerine yıkıp; vazifelerini yapmayan Müslümanları hiç kabahatsiz mâsumlar, mazlumlar ve mağdurlar olarak göstermemi…

    7. Necis çamurlara bulanıp, etrafa pislik saçmamı…

    Bu isteklerinizi yerine getirmem mümkün değildir.

    Bendeniz çok akıllı bilge bir kimse değilim ama sizin isteklerinizi yapacak kadar da geri zekalı değilimdir.

    Eski minval üzere yazmaya devam edeceğim.

    Din alimi olmadığım için derinlere dalamam ama İslam’ın iki kere iki eder dörtlerini yazacağım.

    * Tashih-i itikat meselesi… Bu devirde her Müslümanın inanç konusunda İmam Mâturidî’ye ve İmam Eş’arî’ye tâbi olması gerektiği…

    * Bütün Müslümanların beş vakit namaz kılması gerektiği…

    *Her Müslümanın ilmihalini doğru olarak öğrenmesi ve içindeki bilgileri hayata geçirmesi…

    * İlimsiz Müslümanların Kur’an’ı Kerim’den kendi re’y ve hevalarına göre hüküm çıkartmamaları, Kitabullahı yorumlamamaları, bu konuda râsih, muttaqi, icazetli ulema, fukaha ve müfessirlere tabi olmaları…

    * Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) Sünnetine yapışılması gerektiği…

    * Her Müslümanda Ümmet ve hilafet şuuru olması…

    * İslam’ın yüksek ahlak, fazilet dini olduğu, binaenaleyh her Müslümanın ahlaklı, faziletli, çeşitli meziyetlerle müzeyyen ve mütehalli olması gerektiği…

    – Her mukallid Müslümanın, dört hak mezhepten birinin fıkhını bütün olarak kabul etmesi ve İslam’ı hayata ona göre uygulaması… Mezhepsizliğin, telfik-i mezahibin fitne ve sapıklık olduğu…

    * Müslüman gençleri vasıflı, güçlü, bilgili, ârif insanlar olarak yetiştirmemiz gerektiği, bunun için de yüksek İslam mektepleri kurulmasının elzem ve ehem vazife olduğu.

    * İslam kadın ve kızlarının Kur’an’a, Sünnete, Şeriata uygun hakikî tesettüre bürünmeleri gerektiği; erkeklerin şehevî bakışlarını açık kadınlardan daha fazla çeken süslümanî şeytanî kıyafetin gerçek tesettür olmadığı…

    * Müslümanların birbirlerini sevmelerinin, kardeş olmalarının, beraber olmalarının farz olduğunu; tefrikanın, hizipçiliğin, cemaat holiganlığının yanlış olduğunu…

    * Şifahî bedevî kültürden, yazılı medenî kültüre geçmenin şart olduğunu…

    Ve bunlara benzer diğer konuları işlemeye tekrar edeceğim.

    Siz bunları beğenmiyorsanız, bunlar sizi ilgilendirmiyorsa yazılarımı okumazsınız.

    Yazılarım için kıymetlidir demiyorum ama gündeme getirdiğim konuların (nefsime pâye vermeksizin) çok önemli, çok değerli, çok lüzumlu, çok hayatî, hattâ zarurî olduklarını söylerim.

    Bilvesile hürmet ve selamlarımı sunarım efendim. 22 Nisan 2016

    Taqiyeci İki Yüzlüler

    Hiçbir Müslümanın diğer Müslümanı aldatmaya hakkı yoktur. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) “Bizi aldatan bizden değildir” buyurmuştur.

    Filân, Mutezile mezhebini benimsemiş… Bunu açıkça, samimî şekilde beyan edecektir. Taqiye ve kitman yaparak kendini Sünnî gösterecek, sonra sinsice Ehl-i Sünneti yıkmaya çalışacak… Böyle bir iki yüzlülük İslam ahlakına sığmaz, Müslümana yakışmaz.

    Efendi!.. Sana göre Mutezile mezhebi haksa, bunu söylemekten niçin kaçınıyorsun?

    Fazlurrammancılar için de durum böyledir. Sen bu mezhebin veya dinin hak olduğunu sanıyorsan, niçin saklanıyorsun, Sünnîlik postuna bürünüyorsun?

    Bu fakir çok açık ve seçik şekilde “Ehl-i Sünnettenim, Fırka-i Nâciye Ehl-i Sünnet camiasıdır, ona ters düşenler ehl-i bid’attir…” diyorum da siz niçin bin renge girerek aldatıyorsunuz?

    Müslümanları aldatmak haram değil midir?

    Zaruret olursa, can korkusuyla, harbî düşmanlara karşı taqiye ve kitman yapılabilir ama bugünkü şartlarda zaruret falan yok. Niçin Müslümanları aldatıyorsunuz?

    Yoksa siz küfrün, şirkin, resmî ideolojinin, Deccalın, Tağut’un ajanları mısınız?

    İslam’ı ve Müslümanları dıştan saldırarak yıkamadılar, siz onların hesabına mihraptan mı yıkmak istiyorsunuz?

    Çok tahribat yapacaksınız, çok kimselerin sapıtmasına sebep ohlacaksınız, Ümmet içinde anarşi ve kaos çıkartacaksınız ama Ehl-i Sünneti yıkamayacaksınız.

    Ehl-i Sünnet İslam’ın, Kur’an’ın, Sünnetin doğru yorumu demektir. Ehl-i Sünnet Şeriat demektir. Bunlar yıkılamaz.

    Bâtıl bid’at cereyanları ve mezhepleri adına içi boşaltılmış ılımlı ve light bir İslam türetmek istiyorsunuz. Başarılı olamayacaksınız.

    Mehdi hazretleri zuhur ettikten, âhir zamanda olacağı bildirilen büyük kanlı savaşlar yapıldıktan, Deccal öldürüldükten, yer yerinden oynadıktan, dünya altüst olduktan sonra Kur’an, Sünnet, Şeriat İslamlığının Altın Çağı başlayacaktır.

    Sakın inkâr etmeye kalkışmayınız… Resulullah efendimizin sahih hadislerini AB kriterlerine göre ayıklama taraftarı kafa sizin kafanız değil midir?

    Samimî olun, açık olun, taqiye ve kitmanı bırakın ve hangi fırka ve mezheptenseniz açıkça beyan edin.

    Ehl-i Sünneti Hülâgu ordusu bile yıkamadı, siz mi yıkacaksınız? 23 Nisan 2016

    DEPREM

    Güney Amerika’da, Japonya’da 7 küsur şiddetinde depremler oluyor ama ölü sayısı çok az. Çünkü onlar yer sarsıntılarına karşı alınabilecek bütün tedbirleri almışlar, sağlam binalar yapıyorlar. Binalar bazen hasar görüyor ama yassı kadayıf gibi çökmüyor. Bizde 1999 depreminde nice dev apartman binası çöktü ve resmî rakamlara göre 19 bin, gerçek rakamlara göre kırk bin vatandaşımız can verdi. Şu anda İstanbul’da 7 üzerinde deprem olsa ne olur acaba? Mevcut binaların yüzde kaçı çürüktür? 1999’dan bu yana bu çürük binalar yıkılıp yerlerine sağlam binalar yapılamaz mıydı? İstanbul’da deprem olsa, evleri yıkılan milyonlarca vatandaş nerelerde çadır kuracaktır? Gözü dönmüş rantçılar yeşil alan, meydan, boş arazi de bırakmadılar.

    ***

    İnsanlarımız, toplum (pek nâdir istisnalar dışında) kendini ıslah etmiyor. Ortada topyekün bir ıslah projesi yok. Bozukluklar, azgınlıklar, fitne ve fesatlar artıyor. Şeffaflık ve temizlik listesinde notumuz 10 üzerinden kaçtır? Müslümanız ama İslam ahlakını sergileyebiliyor muyuz? Cinayetler, tecavüzler, dolandırıcılıklar azalıyor mu, çoğalıyor mu? Bu gidişin sonu nedir?

    ***

    Kesin söz verdiğim kimseler dışında bundan böyle misafir ziyaretçi kabul edemeyeceğim. Yaşlandım, sağlığım da el vermiyor. Ramazan yaklaşıyor. Geçen yıl kutsal ayda RAMAZANNÂME isimli dört renkli bir broşür yayınlamıştım. Bu Ramazan’da da ona benzer bir veya birkaç risale yayınlamak istiyorum. Ramazannâme’ye, eski İstanbul İslam Osmanlı ahlakı, görgüsü, kültürü, terbiye ve nezaketi konusunda 62 maddelik bir ek ilave etmiştim. İnşaallah faidesi olmuştur. (Merak edip okumak isteyenler Bedir Yayınevi’nden bir adet ücretsiz alabilir. Cağaloğlu Yokuşu)

    ***

    Randevusuna vaktinde gelmeyenlerle, görüşme ve sohbet esnasında cep telefonu çalanlarla bir daha görüşmüyorum. Kendisine faydalı olabileceğim liseli veya üniversiteli birkaç genç ile görüşebilirim. Ziyaretinde “Oturduğunuz bu ev sizin mi?… Kaç metrekare?… ” gibi aptalca sorular yöneltenler, bir daha gelmek hakkını kayb eder.

    ***

    Gençlerimizin çok büyük kısmı harcanıyor. Onlar hem kendilerini bizzat harcıyor, hem de harcanıyor.

    ***

    Hukuk fakültesinde öğrenci olan gence açık mektup: Görüşme talebinizi şu şartlarla kabul edebilirim: 1. Osmanlıca öğrenmeye başlayacaksınız… 2. Mecelle’nin Kavaid-i külliyesini ezberlemeye başlayacaksınız… 3. Namazları başınızda takke olduğu halde kılacaksınız… 4. Cebinizde güzel bir defter ve mürekkepli dolmakalem bulunacak… 5. Zaruret olmadıkça ben kelimesini kullanmayacaksınız… 6. Ehl-i Sünnet ilmihali okuyacaksınız ve zarurî din bilgilerini en kısa zamanda öğreneceksiniz… 24 Nisan 2016

    Özür Beyanı

    Muhterem efendim… Zat-ı âliniz tenezzül edip de bu fakirin yazılarını okumaz. Böyle bir mecburiyetiniz de yoktur zaten… Geçenlerde bir zat,

    üç yazımın fotokopilerini almış, içlerindeki bazı tekliflerimi, çare ve çözümlerimi size okumuş.

    Dinleyince gürlemiş köpürmüş ve

    “Bu herif de artık fazla oluyor, yahu o kendisini ne sanıyor, ona mı kaldı bunlar, haddini bilsin!”

    diye haykırmışsınız.

    Elhak doğru söylemişsiniz. Haddimi bilmem gerekir. Ben kimim ki, siz varken böyle teklifler, çareler, çözümler atıyorum ortaya. Sizinle aşık atmam, başa çıkmam mümkün müdür?

    Bol para, bol mal, büyük servet sizde. Fakirin bir dairesi, bir de kırsal kesimde tek katlı tuğladan harap bir evi var. Servetçe küfüv değiliz.

    Sizin şöhretiniz ufukları tutmuş… Anlı şanlısınız… Ünlü münlüsünüz…

    Fakirin sizden üstün bir tarafı vardı:

    Elli bin kitap ve belgelik kütüphanem.

    Onları da vakf ettim, üstünlüğüm bitti.

    Nerde sizin ihtişamlı, bin çeşitli zengin sofranız, nerde benim mütevâzı sinim.

    Teklif, çare, çözüm ürettiğim için ne olur kerem buyurun, beni affedin. Siz varken böyle şeyler üretmek elbette küstahlıktır, edepsizliktir, had nâ şinaslıktır ama benim de bir mazeretim var. Arz edeyim efendim: Zâtı âlinizin teklifi, çaresi, çözümü olmadığı için yazmıştım o satırları…

    Sizi öfkelendirmek, size zıt düşmek elbette bendenizin haddi değildir. Bendeniz bir vâdide, zat-ı âliniz başka bir vâdide…

    Baki selâm ve hürmetlerimi takdim ile hatm-i kelam eylerim efendim. 26 Nisan 2016

    Bundan Sonra Diyanet Hutbesi Dinlemeyeceğim

    Geçen Cuma bütün camilerde okunan hutbeyi dinledikten sonra, Cuma namazlarını, Diyanet hutbesi okunan camilerde kılmamaya karar verdim.

    Diyanet hutbesi okunmayan camiler var mı?

    Az da olsa var, onlardan birine gideceğim.

    İsim ve adres vermeyeceğim.

    Dinde yenilik, değişiklik, reform isteyen Fazlurrahmancı ve Mutezilî zalimlere hedef

    göstermemek için…

    Bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak şu gerçekleri sevgili Müslüman kardeşlerimin dikkatlerine bir kere daha arz ederim:

    1- Ehl-i Sünnetin hak, doğru, geçerli tanıdığı

    dört fıkıh mezhebi

    vardır. Bunların dışında başka hak mezhep yoktur, bid’at fırkaları vardır.

    2- Ehl-i Sünnet mezhebini tutmak kesinlikle mezhepçilik olarak görülemez ve kınanamaz.

    3- Ehl-i Sünnet ile bid’at ve dalalet fırkalarını eşit tutmak büyük ve temel bir yanılgıdır.

    4- Ehl-i Sünneti tutmak mezhepçilik değil, mezhepliliktir ve bu davranış çok isabetli ve doğrudur.

    5- İslam Şeriatine, Muhammed (Salat ve selam olsun ona) Ümmetine

    en büyük ve yıkıcı tehdit mezheplilik değil,

    mezhepsizliktir.

    6- Zamanımızın en büyük bid’at ve dalâlet fırkası Fazlurrahmanın Tarihsellik ve Tâtiliye fırkasıdır. Bu fırkanın ajanları, taqiye ve kitman yaparak kendilerini gizliyor ve Türkiyemizde Avrupa Birliği kriterlerine uygun, içi boşaltılmış yeni bir din türetmeye çalışıyor.

    7- Ehl-i Sünnet Ümmet birliği istiyor, mezhepsizler İslam Protestanlığı istiyor; Ümmeti parçalayıp birbirinden kopuk binlerce fırka, şube, parça üretiyor.

    8- Ehl-i Sünnet Resulallaha, Ashaba, Tâbiîne, Tebe-i Tâbiîne, eimme-i müctehidine, müceddidlere, gerçek ulema fukaha ve mürşidlere bağlıdır. Ehl-i bid’at ise sarıklı farmasonları, gulüvve sapmış aşırıları, siyaseti dinin üzerinde tutan aktivistleri, bid’atçileri imam ve lider kabul etmektedir.

    9- Bendeniz elinde imkan olmayan zayıf bir Sünnî Müslümanım; bid’atçilere, mezhepsizlere, Fazlurranmancılara, taqiyye ve kitman yapan Mutezile fırkası mensuplarına, Allah gerçek bir Janus’tur diyen zındığın peşine düşmüşlere bir şey yapamam. Lakin dikkat etsinler, Allah’ın sillesinden korksunlar. Tokat yerler, tepesi üstü düşerler, bunu unutmasınlar.

    Keyfiyeti Müslüman kardeşlerimle arz ediyorum. Selam Kur’ana, Sünnete, hidayete, Fırka-i Nâciyeye, Sevâd-ı Âzama, Şeriat-ı Garraya tâbi olanlara olsun. 27 Nisan 2016

    En Büyük Fitne Mezhepsizliktir

    Ehl-i Sünnet Kur’ân, (adından anlaşılacağı üzere) Sünnet İslamlığıdır.

    Ehl-i Sünnet Fırka-i Nâciyedir.

    Ehl-i Sünnet İslam’ın doğru yorumlanması ve anlaşılmasıdır.

    Ehl-i Sünnet, ilk üç mübarek kuşağın, Selef-i Sâlihînin yolundan gitmek, İslam’ı onların anladığı gibi anlamak ve onların uyguladığı gibi uygulamaktır.

    Ehl-i Sünnet Sevad-ı Âzam’dır.

    Ehl-i Sünnet cadde-i kübra-i İslâmiyedir.

    Ehl-i Sünneti terazinin bir kefesine koysanız, öbür kefeye bid’at ve dalalet fırkalarını koysanız, Ehl-i Sünnet ağır basar.

    Bütün ihtilaflı meselelerde Ehl-i Sünnet doğrudur, Ehl-i Sünnetin karşısındakiler haksızdır, yanlıştır.

    Dört hak Ehl-i Sünnet fıkıh mezhebi vardır. Bunlar birbirini dalaletle (sapıklıkla) suçlamaz.

    Bu dört hak mezhebin teferruata ait küçük ihtilafları geniş bir rahmettir.

    Müslüman bu dört hak mezhepten birinin fıkhını bütün olarak kabul etmeli ve uygulamalıdır.

    Fıkıh mezheplerinin kolaylıklarını cem etmek, telfik-i mezâhib yanlış bir metottur ve dini oyuncak etmektir.

    Telfik-i mezahibe fetva ve ruhsat verilmemiştir.

    Asr-ı Saadet’te mezhep mi vardı, sözü ve itirazı gülünçtür. Asr-ı Saadet’te Mushaf da yoktu! O da mı bid’at?

    İtikad, inanç meselelerinde Ehl-i Sünnetin iki imamı vardır: İmamı Mâturidî ve İmamı Eş’arî. Her Sünnî Müslüman bunlardan birine tâbi olmalıdır.

    Mezhepsizlik, İslam Şeriatını tehdit eden en tehlikeli bid’attir.

    Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür.

    Bâtıl bid’at fırkalarını Ehl-i Sünnet ile eşit görmek İslam’a zarar veren büyük bir yanlıştır.

    Ehl-i Sünnet eimme, ulema ve fukahasına göre mutlak müctehid derecesinden olmayanlar kendi heva ve re’yleri ile ictihad yapamaz.

    Fıkıh olmadan, iki rekat namaz bile dosdoğru kılınamaz.

    Her cahil Müslüman eline bir Kur’an tercümesi ile bir hadis kitabı alsın, dini kendi kafasına göre yorumlasın, ictihad yapsın saçma ve bâtıl fikrini dinsizler ve fesatçılar çıkartmıştır.

    Ölmüş bir fırka iken son elli altmış yıl içinde Türkiye’de hortlatılan Mutezile mezhebi, Ehl-i Sünnete uymayan bütün yorumlarında hatâlıdır, bâtıldır.

    Mutezile mezhebini benimseyen ilahiyatçılar taqiye ve kitman yaparak Sünnî Müslümanları aldatıyor.

    Din konusunda şaşırmamak, sapıtmamak, Ümmet birliğini korumak isteyen her Müslüman; itikatta iki imamdan birine ve amelde dört fıkıh mezhebinden birine bağlanmalıdır.

    İslam Protestanlığı cereyanı büyük bir fitne ve fesattır.

    Kemalist, Mutezile, Selefî ilahiyatçıların bâtıl ve saptırıcı ictihadlarına, fetva ve ruhsatlarına, görüşlerine itibar edilmemelidir.

    Onlar dinin içine boşaltmak, musalli Müslümanları, musalla Müslümanı yapmak istiyor.

    Fazlurrahmancılık korkunç bir bid’at ve dalalet cereyanıdır.

    Hak mezhepler fitne değildir, asıl fitne mezhepsizliktir. 28 Nisan 2016

    Hem Ağlıyoruz Hem Gülüyoruz

    Biri, futbol rezaletini seyrederken hüngür hüngür ağlamış.

    Sahada dayak yiyen hakemin annesi, karısı, çocukları ağlamış.

    İftiraya uğrayan politikacı ağlamış. İftira eden de az ettim diye hırsından ağlamış.

    Hırsızlık yaparken yakalanan ve hapse atılan kişi, benim tutuksuz yargılanmam gerekirdi, hapse atılmam adaletsizliktir, zulümdür diye bağırmış ve sonra kendini yere atmış, sarsıla sarsıla ağlamış.

    Ürünleri para etmeyen çiftçiler ağlamış.

    Tatilde yedi yıldızlı otele gidemeyen lüks nalet karı çok ağlamış.

    23 Nisan şenliklerine baldır bacak denilmesine içerleyen Kemalist hıçkırarak ağlamış ve sövüp saymış.

    Bütün servetini oradaki araziye yatıran spekülatör, araziden yol geçirilmeyince sarsılmış ve ağlamış ağlamış.

    Genç şehidin yetim kalan çocuğu sessizce ağlamış.

    Baskına uğrayan, malına el konulan uyuşturucu patronu ağlamış.

    Piyangodan bir milyon lira kazanan, bu parayı bir sene içinde har vurup harman savurarak yiyip bitiren kimse, beş parasız kalınca ağlamış, ben çok mağdurum demiş.

    Bu memlekette ağlayan ağlayana.

    Kimi sessiz ağlıyor, kimi feryatlar içinde sarsılıyor.

    Şehidin yakınları ağlıyor, teröristin ailesi ağlıyor.

    Ağlayanların yanında gülenler de çok. Ağlama seslerine kahkahalar fingirtiler karışıyor.

    Herif kısa zamanda köşeyi döndü, kıkır kıkır gülüyor. A Cehennem odunu sersem beyinsiz sen işin sonunu düşünsen çok ağlardın.

    Tv seyredenler bir ağlıyor, bir gülüyor.

    Şu haram kazanan, haram yiyen, haramla büyük zengin olan herifin gülmesi ne kadar yersiz. Ateşe güle oynaya gidiyor.

    Memlekette bu kadar şirk, küfür, nifak, fısk, fücur, azgınlık, zina, riba varken şu sofu geçinen kişi nasıl gülebiliyor?

    Ağlanacak hallerimize gülüyoruz…

    Ağlamaların çoğu incir çekirdeğini doldurmaz boş şeyler.

    Asgarî ücretle çalışanın kızı bana lüks telefon alın demiş, baba alamamış, kız deliler gibi ağlamış ve intihara teşebbüs etmiş, zor kurtarmışlar. Telefon alınmış, kız gülmeye başlamış, baba ağlamaya devam ediyormuş. (Aynen olmuştur.)

    Bir alamete binmişiz, güle oynaya, ağlaya ağlaya, hoplaya zıplaya nereye gidiyoruz? 29 Nisan 2016

    Geri Zekâlılar ve Yetersizler İslamî Hizmet Yapamaz

    İslâmî hizmet plan ve programlarını, hem İslam’ı doğru ve iyi bilen, hem de dünya kültürüne sahip olan, Ümmetin en bilgili, en geniş ufuklu, en yüksek ahlak ve karakterli seçkin kimseleri hazırlamalıdır.

    Geri zekâlılar, yetersizler, dar ufuklular, İslam’ı hakkıyla bilmeyenler, çağdışılar, holiganlar, ahlak ve fazilet fukaraları bu işlere karıştırılmamalıdır.

    Geri zekalıların din işlerine karışması, kendi re’y ve hevalarıyla plan program, icraat yapması felaket olur. Hizmet olmaz, hezimete sebep olur.

    İslamî hizmetlerin en başta gelen belli başlı on konusu şunlardır:

    Halka, bilhassa çocuklara ve gençlere İslam’ı, imanı, Kur’an’ı, Şeriatı; onların anlayıp kavrayacağı şekilde öğretmek.

    Bu maksatla gerçek İslam medreseleri ve mektepleri açmak.

    Ümmet birliğini ve din kardeşliğini sağlamak.

    Ümmetin başında kendisine biat ve itaat edilen râşid, âdil, muktedir bir Halife bulunması için çalışmak.

    Müslümanları Tâğut’un, decâcilenin (deccalların), müşriklerin, kafirlerin, münafıkların, azılı ve agresif İslam düşmanlarının, insî ve cinnî şeytanların şerlerinden ve hilelerinden korumak.

    Müslüman halkın İslam’a, Kur’an’a, Sünnete, Şeriata ve İslam ahlakına uygun doğru ve temiz bir hayat sürmesi için çalışmak.

    Emânetlerin (işlerin, vazifelerin, makam ve mevkilerin, memuriyetlerin, başkanlıkların) ehil ve lâyık olanlara verilmesi, olmayanlara verilmemesi için çalışmak.

    Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmak.

    İslam kadınlarını ve kızlarını tâğutî ve deccâlî güçlerin bozmasına, yoldan çıkartmasına karşı tedbir almak; onları İslam’ın iffet ve salah yollarında haysiyetli olarak yürütmek ve yaşatmak.

    Müslümanları bedevî şifahî kültürden, medenî İslam kültürüne yükseltmek.

    Bu saydığım hizmetleri, vazifeleri, işleri geri zekâlı, yetersiz, ehliyetsiz, liyakatsiz, ufuksuz, faziletsiz kimseler yapamaz.

    İşlerini böylelerine veren bir Ümmet yıkılmaya, zelil ve esir olmaya mahkûmdur.

    En zeki, en kabiliyetli, en ehliyetli, en liyakatli, en üstün, en güçlü, en vasıflı Müslüman çocuklar; öncelikle subay, öğretmen ve hademe-i hayrat (din hizmetkârı) olarak yetiştirilmelidir. 30 Nisan 2016