1.  

    Silahlı ve Sivil PKK

    PKK hem terör savaşı yapıyor

    , kan dökülmesine sebep oluyor,

    hem de Meclis’te faaliyet gösteriyor.

    Özerklik istiyorlarmış.

    Onun ardından ne gelecek?

    Doğu Anadolu’dan, bugünkü Ermenistan’ın beş misli toprak koparacaklar.

    Güneydoğu’da da İsrail himayesinde bir

    Kürt Yahudi cumhuriyeti

    kuracaklar.

    Terörist ve sivil PKK’lılar,

    en fazla zararı Sünnî Kürt halkına veriyor. Daha da verecektir.

    Terör yüzünden sokağa çıkma yasakları konuyor, sokak savaşları yapıyor. Halk ve esnaf perişan… Medyadaki PKK sempatizanları, sivil taraf teröristlerin ağır kayıplar verdiğini görüyor ve feryadı basıyor.

    Onlar silahla, terörle Türkiye’yi parçalamak isteyecekler de devlet seyrine mi bakacak?.. Devlet, özel kuvvetlerle terörü bitirmeye çalışıyor.

    Terör konvansiyonel ordularla bitirilemez.

    Özel kuvvetler lazımdır.

    Türkiye’nin parçalanmasını isteyen bütün Haçlı, emperyalist, Siyonist, sömürgeci ajanlar Güneydoğu’da.

    Sadece gözleri açık çarşaflı bir İngiliz kadın gazeteci yakalandı.

    Çoğunluğu oluşturan Sünnî Kürtlerin menfaati Türkiye bütünlüğü içinde yaşamaktır. Bu devlet onların da devletidir.

    Yıllar önce, terörü bitirmek için o bölgede Şeriat ilân edilsin demiştim.

    Ne uçuk bir teklif değil mi?.. Uçuk değil, en isabetli ve doğru tekliftir. Ülkemizi parçalamak,

    devletimizi yıkmak isteyenlerin bir kısmı

    (yüzde kaçı?)

    sünnetsiz Haçlı Kriptolardır.

    Rejim, düzen, sistem bozukmuş… Bunu ben de kabul ediyorum ama, düzen bozuk diye devlet yıkıcılığı yapmam, yıkıcıları desteklemem.

    Terörle mücadele eden özel kuvvetler İslamî bir disiplin içinde olmalıdır.

    Namaz kılınmalı, Kur’an okunmalı, abdestli olunmalıdır.

    Türkiye’nin yeniden İslamlaşması doğudan ve güneydoğudan başlamalıdır.

    Allah’ın bize yardım etmesini istiyorsak İslam’a, İmana, Kur’an’a, Şeriata, dinî değerlerimize sarılmalıyız.

    Yalnız terör bölgesi değil, Türkiye’nin tamamı bu değerlerle kurtulur.

    PKK’nın silahlısı da, sivili de kurtuluşu, huzuru, barışı temsil etmiyor.

    Kurtuluş İslam’da. 01 Ocak 2016

    Yazıklar Olsun!

    Gemiyi batıracak, uçağı düşürecek şekilde yıkıcı, olumsuz, ölçüsüz muhalefet yapanlara yazıklar olsun!

    Yağcılık yalakalık meddahlık yapanlara bin yazıklar olsun!

    Haram rant yiyenlere, haramla şişip zengin olanlara milyon kere yazıklar olsun!

    Halka yalan söyleyenlere, halkı aldatanlara yazıklar olsun!

    1930’lu yılları Altın Çağ gibi gösterenlere yazıklar olsun!

    Partisini, cemaatini, sektini, meşrebini İslam’la özdeşleştirenlere, hattâ onun üzerinde tutanlara yazıklar olsun!

    Hem dindar ve sofu geçinen, hem de ilmihalini öğrenmeyen mürekkep cahillere yazıklar olsun!

    Şeyhine, baronuna fiske vurulunca küplere binen, havalara çıkan ama İslam’a, Resulullah’a (Salat ve selam olsun ona) saldırılınca o kadar tepki göstermeyen dengesizlere yazıklar olsun?

    Salına salına gezen alaca bulaca rengarenk Süslüman tesettürlü karılara yazıklar olsun!

    Onların kocalarına ve velilerine daha fazla yazıklar olsun!

    Bunca pisliğe, azgınlığa, günaha, isyana, fısk u fücura tepki göstermeyen, nehy-i münker yapmayan Müslümanlara yazıklar olsun!

    Zekat vermeyenlere veya veriyor gibi görünüp Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun olarak vermeyenlere hezar kere yazıklar olsun!

    Kamil Müslüman geçinip kendini beğenenlere yazıklar olsun!

    Cahil halkı kaz gibi yolanlara, inek gibi sağan din baronlarına yazıklar olsun!

    Bugün eskisine göre daha iyidir diyen mantık bilmezlere yazıklar olsun!

    Çocuklarına namaz kıldırmayanlara yazıklar olsun!

    Doyduktan sonra yiyerek israf edenlere yazıklar olsun!

    Devlet bedava Osmanlıca kursları açtığı halde gidip öğrenmeyen sözde muhafazakârlara yazıklar olsun!

    Hem dindar geçinip hem de seher vakitlerinde döşeklerinde leşler gibi yatanlara yazıklar olsun!

    Bugünkü geniş din hürriyetinden yararlanarak İslam, Kur’an, İman için gereği gibi planlı ve programlı bir şekilde çalışmayanlara yazıklar olsun! 02 Ocak 2016

    Acı Nasihatler

    1. Sana iki bin liralık cep telefonu fazla gelir. Bu kadar pahalısına ihtiyacın yoktur. Manyaklığı bırak, bu telefonu sat, en fazla 750 liralık bir cihaz al.

    2. Senin gibi tahsilli, okumuş bir kimsenin cebindeki kalemin bir liralık âdi bir kalem olması utanç verici bir rezalettir. En azından 50 liralık bir dolma kalem al.

    3. Deftersiz geziyorsun, bundan hayâ etmelisin. En az 30 liralık güzel bir cep defterin olsun.

    4. Bu deftere çok güzel, sanatlı, estetik bir el yazısıyla yazı yaz. Sen okumuş adamsın, eciş bücüş cahil yazısı sana yakışmaz.

    5. Ceplerinde faydalı risaleler, kitapçıklar bulunsun, boş zamanlarında onları okursun.

    6. Cebinde güzel bir namaz takken olsun, baş açık namaz kılma. Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) Sünnetini yerine getir, edebe dikkat et.

    7. Kâfirler gibi yedi mideyle yeme, müminler gibi bir mideyle ye.

    8. Giyim kuşamda ayakkabıda marka fetişisti ve manyağı olma.

    9. Yeme içmede, konaklamada israf etme.

    10. Lüks israflı, şatafatlı, ihtişamlı otomobiliyle övünmek caka satmak, gururlanmak kibirlenmek büyüklük ve üstünlük taslamak (……lik)tir. (İçi boş paranteze lütfen uygun kelimeyi yazınız)

    11. Çok istirham ediyorum, bir kardeşiniz olarak size yalvarıyorum, Allah aşkına, devamlı gıybet etme hastalığından kurtulunuz. Bu gıybet sizi mânen öldürüyor, ekininizi ateşe veriyorsunuz, ölü kardeşinizin etini yemekten iğrenmiyor musunuz, utanmıyor musunuz?

    12. Dışarıda yediğiniz yemeklerin fiyatlarına bir sınır koyunuz. Bendenize sorarsanız bir kişi için bir öğün yemeğin ücreti 25 lirayı geçmemelidir. Bu düşük fiyat (aslında düşük değil) sizin Nemrud nefsinize ağır gelebilir. Emin olun şu sözlerim hayrınızadır. Lütfen işkembe şehvetinize çüş deyiniz.)

    13. Buluğa ermiş oğlunuza ve kızınıza namaz kıldırınız. Oğlunuza güzel bir namaz takkesi alınız. Kızınızı şeytani Süslüman tesettürüne değil şer’î tesettüre sokunuz.

    Bu yazım biraz acı ve ağır oldu, lütfen beni bağışlayınız. 03 Ocak 2016

    Ol Olma

    Adam olmak istiyorsan… İyi ve vasıflı Müslüman olmak istiyorsan şu saydıklarımı sevmeyeceksin:

    1. Parayı, malı, zenginliği deliler gibi, çılgınlar gibi sevme, bunları put haline getirme, onlara tapma.

    2. Kendini beğenme, nefs-i emmareni sevme, onun istediklerini yapma.

    3. Şöhreti (ünü) sevme. Şöhret âfettir.

    4. Alkışlanmayı sevme, isteme.

    5. Riyaseti sevme. Riyasete talip olmanın haram olduğunu bil. Matlub olursan (istenirsen) ehil değilsen, yükü kaldıramayacaksan, hizmet edemeyeceksen kabul etme.

    6. İhtiyacının ötesindeki lüks otomobilleri, lüks meskenleri sevme.

    7. Gösterişi, caka satmayı, hava atmayı sevme.

    8. Övgüleri, doğru olsalar bile sevme, övülmek isteme.

    ADAM olmak istiyorsan şunları sev ve onlara talip (istekli) ol:

    1. İlme talip ol, ehil üstadlardan ve hocalardan faydalı ilimler öğren, öğrendiklerini hayata uygula.

    2. İrfan öğren, ârif ol.

    3. Hikmete talip ol, bilge ol.

    4. Ya öğrenen ol, ya öğreten ol, üçüncüsü olma.

    5. Üstteki el ol, alttaki el olma. Üstteki el veren, yardım eden, hayır hasenat yapandır.

    6. Sen doğduğunda ağlıyordun, öyle bir hayat sür ki, öldüğünde kadir bilir iyi insanlar ağlasın, sen gülen ol.

    7. Yalnız, tek başına yeme, yediren ol.

    8. Dünya hammalı olma, kuyruğuna kabak bağlama, hafif ol.

    9. İnce ruhlu, kibar, nazik, merhametli ol, kaba, kırıcı, hoyrat, nezaketsiz olma.

    10. Dünyada kalıcı olacağını sanma, gelip geçen garip bir yolcu gibi ol.

    11. Gururlu kibirli olma, mütevazı ol.

    12. Hülasa: İnsan ol, eşek olma. 04 Ocak 2016

    İman Hizmetleri

    Yaratan’ın insana en büyük nimeti imandır. İman sahibi kimsenin, hayatı boyunca bu imanı koruması, gereklerini yerine getirmesi icap eder.

    İmanlı insan ömrü boyunca imanını kaybetmek korkusuyla ve endişesiyle titrer.

    Mü’min için, hayat sona erince, ömrünün ölümüne imanla bitişmesi çok önemlidir.

    Ehl-i sünnet itikadında, hüsn-i hatime konusunda korku ve endişe içinde olmak maddesi vardır.

    Müslümanların âlimleri, fakihleri, kâmil mürşidleri, gerçek şeyhleri, ziyalı okumuşları; doğrudan doğruya veya dolaylı olarak halkın imanını korumak için var güçleriyle çalışmakla yükümlüdür.

    İman hizmetleri şu bölümlere ayrılır:

    1- Henüz iman etmemiş olan insanları imana davet etmek. Bu hizmet rastgele yapılmaz. Kur’an’ın, Sünnetin, ilmin, hikmetin, bilgeliğin firasetin, fetanetin, nebevî irfanın ışığında yapılır.

    2- İman etmiş olanların itikatlarının tashihi için çalışmak. Allah’ın kemal sıfatlarla sıfatlı, noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu öğretmek. Mücessime, müşebbihe, light ve ılımlı İslam, sekülerizm gibi bozuk inançlardan sakındırmak.

    İnsan öteki dünyaya imanlı olarak göçebilir ve geçebilirse onun için ebedî felaket ve azap yoktur. Allahü Teâla dilerse onu bağışlar, Cennete koyar; dilerse adaletiyle bir müddet cezalandırdıktan sonra yine Cennete koyar.

    Müşrikler, kâfirler için sonsuz azap vardır. Cezalandırılan ve cezasını çektikten sonra çıkartılan son mü’minden sonra Cehennem’in kapıları ebediyen kapanır.

    İman, insana ebedi saadet (sonsuz mutluluk) kazandırır.

    İlimi, irfanı, imkânı olan herkesin; iman, İslam, Kur’an, Sünnet, Şeriat hizmeti yapması gerekir. Hiçbir sorumlu Müslüman bu hizmetten müstağni değildir, keyfim isterse yaparım istemezse yapmam diyemez.

    Şeriata bağlı bütün tasavvuf tarikatlarında iman hizmetleri yapılır.

    Nurculuk bir iman ve Kur’an hizmeti ekolüdür.

    Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) bir hadis-i Şeriflerinde “Allah’ın, bir kulunu senin vasıtanla hidayete getirmesi, senin için üzerine güneşin doğduğu ve battığı her şeye sahip olmaktan daha hayırlıdır” buyurmuşlardır.

    İmana, İslam’a, Kur’ana, Şeriata hizmet çok şerefli bir hizmettir. Böyle hizmetkârlar insanların şereflileridir. 05 Ocak 2016

    Olağanüstü Gündem

    Günlük rutin hayat devam eder. Ne zamana kadar? Ölünceye kadar. Her normal günün sabahında kahvaltı edilir… İşe veya okula gidilir… Öğle yemeği… Tekrar iş veya okul… Akşam yemeği… Gece uykuya yatılır…

    Hayatın rutin olmayan olağanüstü tarafları vardır. Birkaçını sayayım; 1876-77 Osmanlı Moskof savaşında Rumeli halkı çok acılar çekmiştir… Osmanlı ordusu yenilmiş, Ruslar Yeşilköy’e kadar gelmiştir… 1912 Balkan Savaşı, Bulgar ordusunun Çatalca’ya kadar ilerleyişi… Yine yenilgi, yine bir yığın facia… Birinci Dünya Savaşı’na girmemiz… Yine yenilgi, yine facialar… Osmanlı Devleti’nin batışı… İstiklal Savaşı’nda çekilen acılar… Cumhuriyet’in kuruluşu… 1924’te son Halifenin ve Hanedan-ı Âl-i Osman’ın yurttan kovuluşu… Büyük hıyanetler ve alçaklıklar…

    Yakın tarihlere geleyim: 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra meşru Başbakan Adnan Menderes’in bin bir hakaret içinde idam edilmesi…

    12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 askeri darbeleri…

    1999 büyük depremi…

    Acaba yakın bir gelecekte ne gibi ihtimaller var karşımızda?

    Olacağı konusunda ihtilaf ve tereddüt bulunmayan, lakin hangi tarihte olacağı bilinmeyen büyük İstanbul depremi…

    Güneydoğudaki terör savaşı nereye varacak?.. Allah saklasın Türkiye parçalanacak mı?

    Ukrayna ve Kırım meselesi bir savaşa yol açar mı?

    Türkiye ile Rusya savaşır mı?

    Kafkasya’da savaş çıkar mı?

    Balkanlarda savaş olur mu?

    Ortadoğu’da savaş başladı çoktan…

    Suriye’nin durumu ne olacak?

    Libya, Mısır, Nijerya…

    Her insan için en önemli olağanüstü hadise, ölümdür. Doğanlar ölüyor. Ölmemek mümkün değil. Ölüm gelip çatınca günlük rutin hayat biter. Ne kahvaltı kalır, ne öğlen yemeği, ne ev, ne otomobil, ne iş…

    Bir yandan günlük işlerimizle uğraşırken öte yandan ölüme hazırlanmamız gerekmez mi? Ölüme nasıl hazırlanılır? Bunu iyi biliyor muyuz?

    Akıllı, uzak görüşlü insanlar, hem günlük rutin hayatlarını yaşar, hem de olağanüstü önemli hadiseler konusunda hazırlık yapar.

    Biz bu ikincisini yapabiliyor muyuz?

    Büyük deprem… Terör savaşı… Ülkenin bölünme tehlikesi… Üçüncü dünya savaşı… Ve herkesin asıl özel Kıyamet’i; Ölüm…

    Devekuşu gibi başlarımızı gaflet kumlarına gömmeyelim. 06 Ocak 2016

    Ölüm ve Âhiret

    İnsan için, Müslüman için en büyük gaflet ve sapıklık ölümü unutmaktır.

    İnsanlar birçok konuda ihtilaf etmişlerdir ama ölüm konusunda ittifak vardır. Doğan mutlaka ölecektir… Ölümden kurtuluş yoktur. Kur’an “Her can, ölümü tadacaktır” buyuruyor.

    Müslüman bu dünya hayatının geçici ve sonlu olduğunu, insanın ölüp âhirete göçeceğini bilen ve ebedî hayata hazırlanan kimsedir.

    Ateistte böyle bir endişe ve hazırlık yoktur. Doğar, yaşar ve ölür, varlığı biter. Ne hesap var ne kitap. Bu dünyada yaşarken istediğini yap.

    Müslüman dünyanın bir imtihan meydanı olduğunu bilir. Yaptığı iyiliklerin ödülünü alacak, zulüm ve kötülüklerinin cezasını çekecektir.

    Âhirete inanmayan kimse, İslam’ın öteki şartlarını yerine getirse de Müslüman olamaz.

    Âhiret iki türlü inkar edilir:

    Birincisi açıkça… İkincisi, ahirete inanıyorum der ama bu inancı lafta kalır, hayatı boyunca sanki ahiret yokmuş gibi yaşar, davranır, sere serpe kötülük yapar.

    Rüşvetçiler böyledir… Ribacılar böyle… Haramları utanmadan, Allah’tan korkmadan, küstahça işleyenler böyledir.

    Müslüman günah işleyebilir… Lakin küstahça, meydan okurcasına, haramları hafife alarak, İslam’a ve Ümmete meydan okuya okuya işlemez.

    Müslüman Allah’tan korkar, kuldan utanır. Bu korku ve utanmadır Müslümanı Müslüman eden.

    Âhiret inancı sözde kalan, yüreğine inmeyen, ölümü hatırına getirmeyen kişi karanlık gafletler içindedir.

    Haram gelir edinmeyi, bu gelirleri devamlı yemeyi, bunlarla zengin olmayı âdet edinenlerin Müslümanlıklarından şüphe edilmelidir.

    Allah, Kitab’ında gıybetçileri, ölü kardeşinin etini yiyenlere benzetiyor. Devamlı, durup dinlenmeden gıybet edenlere ne demeli.

    Münafıklar sözlerimi çarpıtmasın, sıradan Müslüman, hasbelbeşeriye arada bir şaşırır gıybet edebilir ama sanki haram değil de farzmış gibi devamlı edemez.

    Ölüm insan için en büyük vâiz ve ibrettir. Ölümden ibret almayan kişi bitiktir.

    Yüreğinde canlı bir âhiret inancı olmayan kimse canavarlaşır. Ondan korkmalıdır.

    Ölümü hatırımızdan hiç çıkartmayalım, dünya vazifelerimizi güzelce yapar olduğumuz halde âhirete dönük olalım. Ebedî kalacağımız yerdir orası.

    Kıyametten sonra ölüler diriltilecek… Mahkeme-i Kübra kurulacak… Hesap kitap mizan… Mü’minlere Cennet, müşriklere ve kafirlere Cehennem… Ebedî saadet veya ebedî azap… İnsan bunları nasıl unutur? 07 Ocak 2016

    Edebî Lisan Bilmeyen Kültürlü Müslüman Olamaz

    Bir insanın kültürel rütbesi ve derecesi lisanı kadardır. Ana dilleri Türkçe olan okumuş Müslümanlar, zengin yazılı lisan kültürüne sahip değillerse dinî kültürleri zayıf, güdük kalır.

    Üniversite bitirmiş bir Türkiyeli, üç yüz kelimelik günlük konuşma, iletişim, çarşı pazar Türkçesiyle din konusunda derinlere inemez.

    İnsan okuma yazma bilmeden de mü’min ve müslim olabilir ama bu ülkede vasıflı, âlim, ârif, bilge Müslüman olabilmek için zengin Türkçe vaz geçilmez şarttır.

    Din âlimlerinin, fakihlerin mükemmel Arapça bilmeleri de şarttır.

    Doktor, mühendis, ziraatçi veya veteriner… Bu mesleklere sahip Müslümanlar mutlaka ve mutlaka zengin edebî yazılı Türkçeyi bilmelidir.

    Sadece Türkçe ile de olmaz. Mantık da bilmelidir. Mantığın yanında usul-i fıkıh.

    Veteriner olacaksan, Mehmed Âkif gibi olacaksın… Doktor olacaksan Süheyl Ünver gibi… Fizikçi olacaksan Ahmet Yüksel Özemre gibi…

    Edebî Türkçe bilmeyen, akaid ilmi okumamış, en az Kudurî seviyesinde fıkıh tahsili görmemiş kimseler; tekstil veya elektronik mühendisi olmakla kültürlü Müslüman ve aydın sayılamaz.

    Dinini iyi bilmeyen kimse, genel kültür bilmekle aydın olamaz.

    Osmanlı devleti bütün okullarda ve bihassa Sultanî ve idadî liselerinde güçlü, sağlam, doğru din kültürü veriyordu.

    İmparatorluğun batıya açılmış penceresi olan Galatasay Sultanisinde (Lisesinde), Müslüman öğrencilerin, vakit namazlarını, okulun 600 kişilik camiinde, okul imamının ardında topluca cemaatle kılmaları mecburî idi. O mekteplerin talebesi, ülkenin en saygıdeğer hocalarından Türkçe ve ulûm-i islamiyeye okuyordu.

    Bugün Türkiye’de, binlerce İmam-Hatip mektebi içinde, topluca namaz kılınan bir tek okul olduğunu öğrendim. Peki gerisi ne olacak?

    İmam-Hatip okullarında, Fuzulî Divanı’nı anlayacak ve şerh edecek derecede ve seviyede edebiyat-ı Osmaniye tedris edildiğini söyleyebilir miyiz?

    Edebî yazılı zengin Türkçeyi öğrenelim… Yetecek kadar Arapça Farsça öğrenelim… Akaid, fıkıh öğrenelim… İlmihalimizi öğrenelim, ezberleyelim… Mantık bilelim… Cahil kalmayalım… İleride dine hizmet edecek çocuklarımızı, öğrenilmesi şart olan faydalı ilimlerle ve yazılı kültürle techiz edelim.

    Cehaletle hizmet bir arada olmaz. 08 Ocak 2016

    Çok Katlı Dev Apartmanlar İslamî Hayata Uygun Değildir

    Millî ve İslamî kültürümüze dolaylı şekilde darbe vuran olumsuzluklardan ve çarpıklıklardan biri de Müslüman halkı yüksek katlı apartmanlarda yaşatmaktır.

    Üst üste sefertası gibi dizilmiş dairelerde oturmak İslamî hayat tarzına, İslam’ın iffet ve ahlak anlayışına, İslam kültür ve medeniyetine uymaz.

    İslam’da esas olan, bahçeli müstakil evlerde İslamca, yani dinimize uygun bir şekilde oturmaktır.

    Dinimizin temellerinden biri olan ırz, nesep, namus güvenliği bağımsız meskenlerle sağlanabilir.

    Apartman dairelerinde oturanlara dil uzatmıyorum, gerçekleri söylüyorum.

    İslam dini her hâl ü kârda israfa izin vermez. Apartmanlar, rezidanslar genelde israflı meskenlerdir.

    Daracık sokaklar, iç içe apartmanlar, pencereyi açıyorsun, komşunun yatak odasını görüyorsun… Bütün bunlar İslam kültürüne, zihniyetine, ahlakına, medeniyetine aykırıdır.

    Müslüman önderlerin İslam evi konusunda Müslüman halkı ve idarecileri uyarması gerekir.

    Beton yığını dev toplu meskenler ruhumuzu karartıyor.

    Müslüman mesken konusunda mütevazı olmalı, toprağa yakın bulunmalıdır.

    Yirmi otuz metre kare de olsa, herkesin küçük bir bahçesi, bodur da olsa birkaç ağacı çalısı, birkaç çiçeği yeşilliği bulunmalıdır.

    İnsanlar, aileler, kadınlar, çocuklar bağımsız evlerde mutlu ve hür olurlar.

    Bağımsız evlerde yaşayanların komşulukları daha sağlam olur.

    Avrupa’da ABD’de yeni yapılan evlerin yüzde doksan beşinin bağımsız, bahçeli ev olduğunu duydum ve bizdeki apartmanlaşmaya, betonlaşmaya öfkelendim.

    Yüksek binalar Nemrud’u hatırlatır.

    Bülbüller serçe yuvasında, leylekler yaban kazı yuvasında yaşamıyor. Müslümanlar niçin İslamî evlerde oturmuyor? 09 Ocak 2016

    Hepinizin Ellerinden Öpüyorum

    Tevbe edenler, istiğfar edenler, dine dönenler, ihlasla İman ve Kur’an hizmetleri yapanlar, salah için çalışanlar, ibadet edenler, hayır hasenat yapanlar, âdil ve insaflı olanlar, hakkı ve sabrı tavsiye edenler, mâruf ile emr ve münkerden nehy edenler, zekat ve sadaka verenler, nefs-i emmâreleri ile büyük cihad yapanlar; hepinize selam ve hürmetlerimi takdim ediyorum, hepinizin ellerinden öpüyorum.

    ***

    O Yahudi idi. Küçük çocuk iken babası ona Karay bir din hocası tutmuştu. Gece yatağına yatınca Şema Yisrael duasını okumadan önce uyumazdı. Müslüman göründü. Okullarda namaz kılmak mecburî idi. O da kıldı. Asıl ismi Şimon olan bir Yahudi terbiyeci tarafından yetiştirildi.

    Bir tarihe, bir yere kadar oldukça dindar göründü. Eline fırsat geçince İslam’a ve Ümmet’e büyük darbeler vurdu.

    ***

    Siz Portekiz’in

    Fatima

    denilen yerinde,

    1912 yılında çoban kızı Lucie’nin anlattığı üç senaryoyu duydunuz mu?

    Henüz duymadı iseniz internete müracaat ederek biraz bilgi edininiz. Lucie’nin gördüklerinin yazılı metinleri Katolik kilisesinin elindedir, ilk ikisi gerçekleşmiştir,

    üçüncüsünü açıklamaya, duyurmaya cesaret edemiyorlar.

    Yakın gelecekte meydana gelecek korkunç, dehşetli, akıl almaz olaylardan bahsediliyormuş…

    ***

    Siz

    Malachie kehanetlerini

    biliyor musunuz? Onu da internetteki ciddî kaynaklardan öğreniniz. Romanın, Papalığın sonu geliyor.

    Son Papa, ağlaya ağlaya yıkılmış, yakılmış Roma’dan, cesetlere basa basa kaçacakmış.

    ***

    O bir Pakradunidir.

    Üst üste giyilmiş üç elbisesi vardır. En dışta İslam elbisesi… Onun altında Kripto Ermenilik… En içte Gizli Yahudilik.

    Bu bir sırdır, fazla konuşmaya gelmez.

    ***

    Birinci ve ikinci dünya savaşları oldu da,

    üçüncüsü niçin olmasın?..

    Olursa bu sonuncusu, ilk ikisinden çok daha öldürücü ve tahripkar olacaktır. Buna hazır mısınız?

    ***

    Avrupa Birliği’nin dağılacağını, ABD’nin çöküp parçalanacağını, Rusya Federasyonu’nun dağılacağını tahmin edebiliyor musunuz?

    ***

    Reformcular, bid’atçiler, Kemalist ilahiyatçılar,

    Mutezile mezhebine bağlı olanlar, İslam’ın içini boşaltmakla vazifeli bulunanlar, Fazlurrahmancılar inkâr ediyor ama

    Mehdi zuhur, İsa Aleyhisselam nüzul edecektir.

    Bu zuhur ve nüzul esnasında Ortadoğu ve İslâm dünyası allak bullak olacaktır.

    Ey otuz milyonluk İstanbul’un acımasız çarkları ve dişlileri arasına sıkışmışlar,

    o zaman ne yapacaksınız, ne yiyip içeceksiniz, nerelerde barınacaksınız?

    ***

    Bunca azgınlık, ahlâksızlık, fısk fücur, isyan tuğyan tufanları içinde yaşayanlar ve kötülüklere kanıksayanlar, hattâ durumu iyi görenler. Bu gidiş hep böyle sürer mi sanıyorsunuz? 10 Ocak 2016

    Müftü Efendilere Açık Mektup

    Önce selam ve hürmetlerimi sunar, hayırlı başarılar dilerim.

    Sizler İslam’ı ve Ümmet’i temsil ediyorsunuz. Hoşgörünüze sığınarak bir hususa dikkati çekmek istiyorum. Sizleri Avrupa takım elbisesiyle, yazın kısa kollu gömlekle, başı açık olarak gördüğümde çok üzülüyorum. Müftülük büyük bir makamdır. Hazret-i Ömer el-Fâruk radiyallahu anh efendimiz “Müslümanların İmamı ve Emîri olmasaydım müezzinlik yapardım” buyurmuşlar. Müftülüğün kadr ü kıymetini siz düşününüz.

    Müftü efendilerin kıyafeti sarık ve cüppe olmalıdır. Mümkün olabildiğince bu kıyafetle görünmelidirler. Eskiden buna itiraz edenler olabilirdi ama şu anda lehülhamd hayli din hürriyeti vardır ve dinî kıyafeti yüzünden bir müftüye dil uzatacak densiz çıkmaz sanıyorum.

    Ortodoks kilisesinde papazların ve ruhbanların sivil kıyafetli dolaşmaları yasaktır. Mutlaka papaz elbiseleri giymeleri, zünnar takmaları, âyinlerde başlarına papaz serpuşu geçirmeleri gerekir.

    Müftülerimiz ille de Avrupa kıyafeti giyeceklerse, başlarında güzel bir takke olmasında büyük yarar vardır.

    Öyle bir iki liraya satılan ucuz Çin işi takkeler değil, sanat eseri ve güzel takkeler.

    Sarık, takke, bunlara benzer serpuşlar Müslümanların taçlarıdır.

    Kravat da müftülere yakışmaz. Kravatsız hâkim yakalı gömlekler uygundur.

    Kıyafet ve serpuş konusunda Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanlığının kuralları vardır.

    • Hıristiyanlığın şeairi olan şapkayı giymek küfürdür. Eskiden zorla giydirdiler, şapkaya karşı çıkanları idam ettiler. Bugün zorlama yoktur, kesinlikle giyilmemesi gerekir.

    • Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) “Bir kavme benzeyen ondan olur” buyurmuşlardır.

    • Dinde reform, yenilik, değişiklik yaparak İslam’ın içini boşaltmak isteyenler İslam’ı bir ideolojiye ve hümanizmaya benzetmek, Ümmet’i de protestanlaştırmak istiyor. Onların tuzaklarına düşülmemelidir.

    Osmanlılar Tanzimat’tan sonra Avrupa elbiseleri giydiler ama başlarına fes geçirmek suretiyle farklılıklarını ve üstünlüklerini muhafaza ettiler.

    Bütün müftü efendilerden, erkek kılık kıyafetinde ve serpuşunda, kadın tesettüründe; İslam dinine, İslam medeniyetine, İslam kültürüne dönüş hareketi başlatmalarını; kendilerinin de sarıklı ve cüppeli olarak halka örnek olmalarını temenni ediyorum.

    Tekrar selam ve hürmetlerimi arz ederim. 11 Ocak 2016

    O Adam

    O adam din konusunda cahil değildir. Hayli bilgisi vardır, epey ilim okumuştur. Bu ilimlerle dine ve insanlığa hizmet edeceği yerde, ters yola girmiş, sapıklığa hizmete başlamıştır.

    O adamın vebali ve sorumluluğu büyüktür. Doğruları bildiği halde, şeytana uymuş dalalet yoluna girmiş ve halkı da aldatmaktadır.

    O Rahmanın yolundan gitmiyor, Tağut’a hizmet ediyor.

    O Deccallara, Kezzaplara, Nemrudlara, Firavunlara hizmet ediyor.

    Onun mutlaka uyarılması gerekmektedir.

    O dall ve mudildir.

    O gibileri bilsinler ki, Kurtuluş sadece İslam’dadır.

    Kurtuluş Kur’an yolunda yürümek, Kitabullahın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmak, öğütlerini tutmaktır.

    Peygamberimiz insanlığa gönderilmiş ve gösterilmiş en güzel örnek ve modeldir.

    İyi bilsin ki, Şeriata aykırı her şey hederdir.

    Şeriat dairesinden dışarıya çıkan münkirler helak olur, ebedî saadetini yitirir.

    Bildiği halde sapıtanların azabının, bilgisizlerinkinden daha fazla olacağına dair haberler vardır.

    Sapıtmasına sebep olduğu her insanın günahı, onun üzerine de yüklenecektir.

    Ümmetin ulemasının, fukahasının, hükemasının, mürşidlerinin bu adamı uyarması, aydınlatması, ikaz etmesi gerekir.

    O ve onun gibiler İslam’ın içini boşaltmak istiyor. O, musalli Müslüman istemiyor, musallâ Müslümanı istiyor.

    O, İslam’ı inzal edilmiş (indirilmiş) bir din olmaktan çıkartıp, beşerî bir hümanizmaya ve ideolojiye çevirmek istiyor.

    O, Kur’an’ın Kıyamet’e kadar yürürlükte olacak kesin muhkem hükümlerini, bunlar tarihseldir, bugün geçerli değildir diyerek tâtil etmek istiyor.

    O, sarıklı farmason, taqiyyeci bulaşık mâlum adamı Müslümanlara imam, örnek, model olarak gösteriyor.

    Ona ve onun gibi olanlara dikkat edelim.

    Dinimizi, Kitabımızı, Şeriatımızı, fıkhımızı Resulullahla (Salat ve selam olsun ona) iki koldan irtibatlı olan; icazetli, muttaqi, râsih, bildiğiyle âmil, ihlaslı ulemadan öğrenelim.

    (Not: O adamın, onun gibilerin isimlerini vermedim, kimliklerini belirtmedim. Polemik yapmak istemiyorum. Amacım Müslümanları uyarmaktır. Yorum yapmak bahanesiyle de olsa isim verilmemesini, kimlik belirtilmemesini rica ederim.) 12 Ocak 2016

    Acı ve Katı Mezhep Realitesi

    Hani Sünnîlik, Şiîlik, Haricilik, Mutezile olmasındı, bütün Müslümanlar kardeş olsundu…

    Dün olduğu gibi bugün de, İslam dünyasında maalesef mezhepler vardır. Bunlar taş gibi sert birer realitedir. Bunları inkar edenler başlarını bu sert taşlara vurmuş olur.

    Bir yanda büyük çoğunluğu oluşturan “Büyük Karaltı” (Sevad-ı Âzam), Fırka-i Nâciye olan Ehl-i Sünnet; öbür tarafta irili ufaklı, sayıları belki de yüzlerce olan fırkalar, hizipler, sektler, çeşit çeşit İslam Protestanlıkları.

    Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) boşuna, hevasından konuşmaz, o Muhbir-i Sâdıktır, ne söylediyse doğru söylemiştir. O ne diyor? Bize iki önemli haber veriyor:

    Birincisi:

    Ümmetim ileride yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunların biri kurtuluş fırkasıdır. Ötekiler Nar’dadır.

    Ashab soruyor: Bu Kurtuluş Fırkası hangisidir. Şu cevabı veriyorlar:

    Benim ve Ashabımın yolundan gidenler.

    İkinci haber şudur:

    Ümmetim içinde anlaşmazlık çıkarsa, siz Büyük Karaltıya (çoğunluğa, Sevad-ı Âzam’a) tâbi olunuz.

    Suriye, Müslümanlar için büyük ve yaman bir imtihan oldu. Bir ülke, bir halk perişan durumda. Üç yüz bin kişi öldü. Beş milyondan fazlası hicret etti. Kur’an’da birleşmesi gereken Müslümanlar bu faciayı önlemek için birleştiler mi?

    Birleşebiliyorlar mı?

    Müslüman, bir ihtilaf ve tefrika çıktığında; Kur’anı ve Peygamberi (Salat ve selam olsun ona) hakem yaparak çözüm arayan kimsedir. Suriye meselesinde ve öteki bütün meselelerde Müslümanlar bunu yapabiliyor mu?

    Bütün Müslümanlar Kur’an’da birleşsinler edebiyatı ile bu birleşme olmuyor.

    “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır…” hadisi karşısında bu edebiyatın kıymeti yoktur.

    Kurtuluş Fırka-i Nâciye’de birleşmektedir.

    Bu mümkün müdür? Teorik olarak mümkündür, pratikte mümkün olmadığı görülüyor.

    Yapılması gereken nedir: Yetmiş üç fırkanın hangisinin Kur’an İslam’ı, Fırka-i Nâciye olduğunu araştırıp öğrenmek ve bütün Müslümanları bu doğru Kurtuluş Yoluna çağırmak. 13 Ocak 2016

    Emânet Elden Gider

    Şu memleket biz Müslümanlara bir emanettir.

    Allah emanet etmiş bize bu yurdu, bu vatanı, bu mülkü.

    Konya’yı şu tarihte, Bursa’yı bu tarihte, Edirne’yi Erzurum’u Kayseri’yi Sivas’ı Urfa’yı ve diğer öteki kısımları belli tarihlerde vermiş bize. Tarih sicillerinde hepsi yazılıdır yegân yegân.

    Hepsi emanet hepsi…

    Şartların birincisi, emanete riayet etmek, asla hıyanet etmemektir.

    Mülkün asıl sahibi O’dur… Bize emaneten vermiştir.

    Emanete hıyanet edilirse ne olur? Emanet elden gider, sahibi elimizden alır, başkasına verir.

    Emanete riayetin ve hıyanetin kriterleri, ölçüleri nelerdir?.. Bunlar Kur’an’da, hadîslerde belirtilmiştir.

    Bir İslam şehrinde ve ülkesinde beş vakit namazın yitirilmesi ve halkın büyük kısmının şehvetlerine uyması emanete hıyanet olur.

    Namazı yitirmeyenlerin ve şehvetlerini dizginleyenlerin emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmaması, o da bir hıyanettir.

    Yılbaşı şenliklerinde başları örtülü birtakım Müslüman karıların orkestraya uyarak dans edip horan tepmeleri, o da hıyanet.

    İstanbul, 1453’te kader-i ilahî ile fermanı ile bize emanet verilmiştir. Şehirde zaman zaman günahlar ve azgınlıklar olmuştur ama bugünkü gibi, bugünkü kadar olmamıştır. Minareler, kubbeler, ezanlar sizi acı gerçekleri görmekten alıkoymasın, 1919-22 işgal yıllarında bile bugünkü kadar azgınlık olmamıştı.

    Bütün yurtta içki, kumar, fuhuş, riba, tefrika, fitne, fesat, nifak şikak, fısk fücur, isyan tuğyan yaygın hale gelmiştir.

    Namaz kılanlar, oruç tutanlar azınlığa düşmüştür.

    Farzlar terk edilmiştir.

    Biz bu kafayla gidersek emanet elimizden gider.

    Selanik, Manastır, Yanya, Filibe, Kavala ve öteki şehirler gibi gider.

    Lütfen şu beş kelime ile internetten arayınız ve karşınıza çıkacak yazıyı okuyunuz.

    /Mine Kırıkkanat Çelik Gülersoy Radikal/

    Çelik Gülersoy ne demiş, mutlaka öğrenin. 14 Ocak 2016

    Beyinsizlikler

    Birinci Dünya Savaşı’nı başlatanlar, tarih çapında muazzam bir beyinsizlik sergilemişler, büyük facialara sebep olmuşlardı.

    Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi de büyük bir beyinsizlik olmuş, imparatorluğun dağılmasına yol açmıştır.

    Yenik düşen Almanya’ya, kaldıramayacağı miktarda tazminat yüklenmesi, çok ağır şartlar yüklenmesi de beyinsizlik olmuş, İkinci Dünya Savaşı’na götürmüştür.

    Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi, Ortadoğu’da sınırları cetvelle çizilmiş fantoş devletler kurulması de süper bir beyinsizlik olmuştur.

    1939’ta Fransa ve İngiltere’nin Almanya’ya savaş ilan etme beyinsizliği.

    1948’de Filistin topraklarında, Tevrat öğretilerine tamamen aykırı olarak Siyonist İsrail devletinin kurulması, ileride dünyayı ve insanlığı mahv edecek bir beyinsizliktir.

    Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a saldırması beyinsizlikti; daha sonra ABD’nin meşru Tâliban rejimini devirmesi ayrı bir beyinsizliktir.

    Sahte ve düzmece istihbarat ile Irak’a saldırılması, Saddam Hüseyin’e rahmet okutturacak zulümler yapılması beyinsizliktir.

    Türkiye’de yapılmış olan 27 Mayıs 1960 darbesi beyinsizlik… 12 Mart 1971 darbesi ayrı bir beyinsizlik… 12 Eylül 1980 darbesi katmerli beyinsizlik… 28 Şubat post modern darbesi beyinsizlik…

    Ülkemizin dominant kültürü ve kimliği olan Sünnî İslamlığı kaldırıp, onun yerine light ve ılımlı içi boş bir İslam getirme projesi beyinsizliktir.

    Türkiye’nin Latin alfabesiyle, şapka giymekle, İsviçre Medenî Kanunu’yla, İtalyan Ceza Kanunu’yla; çağdaş uygarlık semalarına füze gibi fırlayacağını sanmak beyinsizliği.

    Millî kimliğine, kültürüne, yazısına bağlı kalarak akıllara hayret veren bir kalkınmayı gerçekleştiren Japonya’dan ibret ve ders almamak beyinsizliği.

    Şu 2016 yılında hâlâ resmî Kemalist ideoloji konusunda inatla ve ısrarla diretme beyinsizliği.

    Beyinsizliklerin listesini yapmaya kalksam yazmakla bitmez.

    Bunca beyinsizlikle bu dünya, bu insanlık, bu ülke nasıl kurtulup iflah olacak? 15 Ocak 2016

    Terör Yanlısı Bin Kişi

    O bölgede otuz yıldan beri terör var. Teröristler askerlerimizi, polislerimizi öldürüyor. Birkaç aydan beri bazı şehir ve mahallelerde şiddetli sokak savaşları yapılıyor. Ortalık yangın yeri gibi. Sivil halktan da ölenler var. Devlet, terörü bitirebilmek için sokağa çıkma yasakları koyuyor. Esnaf perişan. Halk evlerini terk edip kaçıyor.

    Bu terörü, kimisi dost geçinen, yirmiye yakın yabancı devlet manen ve maddeten destekliyor. Teröristlerin elinde çok miktarda silah, cephane, savaş araç ve gereci var. Geçenlerde sımsıkı çarşafa girmiş bir İngiliz kadın yakalandı oralarda. Ne işi vardı?..

    Bu terör bir Kürt terörü değildir. Dıştan Kürt hareketi gibi gösterilmek istenen bu kalkışma, bir Haçlı ve Siyonist oyunudur.

    Ermenistan bizden, kendi yüzölçümünün beş misli toprak istiyor.

    İsrail uydu bir Kürt devleti kurulması için çalışıyor.

    Bu hengâme içinde Pontus’u Türkiye’den kopartmak isteyenler var.

    Bu terör yüzünden memleket allak bullak.

    Teröristler Meclis’e girmiş vaziyette.

    Devletimiz terörle mücadele için özel komando birlikleri yetiştirmiş, askerlerimiz kanlarını dökerek çarpışıyor ve terör yangının genişlemesini önlüyor.

    İşte bu sırada bin kadar aykırı akademisyen bir bildiri yayınlıyor.

    Teröristleri dolaylı şekilde destekleyerek, devlet halkına kötü ve acımasız davranıyor diyorlar.

    Devlet şiddet kullanıyor ama bunun suçu ona ait değildir.

    Bin kara cüppeli akademisyen PKK terörünü görmüyor da, devletin kolluk kuvvetlerini suçluyor. Devletin merhametsizlik yaptığını iddia ediyor.

    Bunlar ya kapkara cahillerdir, ya da geri zekalıdır veya hain.

    1980’den önce ve sonra Kemalist Vesayet Rejimi Kürtlere çok kötülükler yaptı ama bugün devlet eski kötülükleri telafiye çalışıyor, onları bağrına basıyor.

    Kürt’ten cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, vali, kumandan olabiliyor.

    Zaten bu memlekette başta Türkler ve Kürtler olmak üzerde yetmiş küsur çeşit etnik köken, alt kültür var.

    Tek parti diktatörlüğü zamanında Türk, Kürt ve diğer etnik kökenli Müslümanlar çok acılar çektiler.

    Sadece Sünnîler değil, Seyyid Rıza hadisesinde Alevilere de büyük darbeler vuruldu.

    Bin küsur akademisyenin PKK’yı doğrudan doğruya ve dolaylı olarak desteklemesi büyük bir rezalet ve hıyanettir.

    Onların bu bildirisi vatanseverlik, adalet, insaf, vicdan sınırlarını aşmıştır.

    Bütün vatansever muhaliflerin, devletin terörle olan savaşını desteklemesi gerekir.

    Herkes bilsin ki, PKK bir Kürt hareketi değildir. Türkiye’yi bölmeye yönelik bir Haçlı ve Siyonist hareketidir.

    PKK kazanırsa Türkiye parçalanacaktır.

    Kasıtlı olarak boşaltılan bölgelerimize dışarıdan nüfus ithal edilecektir.

    Teröristler, Sünnî Müslüman nüfusu bu maksatla kaçırıyorlar.

    Terör kazanırsa bundan en fazla Müslüman Kürtler zarar görecektir.

    Vaktiyle Kürtlere, Kemalizm ve vesayet rejimi adına zulm etmiş olanları lanetliyorum.

    PKK terörünü savunanları da lanetliyorum.

    Sadece PKK terörü yok… Hainler birkaç cepheden saldırıyor.

    Terör savaşlarında yıkılan şehirlerin, mahallelerin en kısa zamanda imar edilmesini ve halkın yaralarının sarılmasını, zararlarının telafi edilmesini temenni ediyorum.

    (Kripto Ermeniler… Kripto Yahudiler… Kürt Yahudileri… Pakraduniler… Dıştan Şiî görünen Meşhed Yahudileri… Sabataycılar… Vesayetçiler… Sünnetsiz teröristler… Kapkara aydın müsveddeleri… vs vs…) 16 Ocak 2016

    Bin Yüksek İnsan

    Türkiye’de bin yüksek ve faziletli adam olsa, bunlar güneş gibi dışına ışık verse ve aydınlatsa; sözleri dinlense, nasihatleri tutulsa, onlarla istişâre edilse (kendilerine danışılsa); medyada fikirleri görüşleri çare ve çözümleri idarecilere ve halka duyurulsa, örnek ve rehber olsalar ne iyi olurdu.

    Bu bin kişinin yüz’ü

    “Yüz Âqiller Meclisi”

    olur.

    Bir başka yüz kişisi

    “Yüksek İstişare Meclisi”.

    Başka gruplar, şuralar, encümenler, akademiler, heyetler…

    Bu bin kişiye asla, para ve menfaat sağlanmayacak ve verilmeyecektir. Zaten almazlar ki…

    Onlar VIP kapılarından geçmeyecek, VIP salonlarında oturmayacaktır.

    Hizmetleri ve vazifeleri icabı yolculuk yaparlarsa mütevazı misafirhanelerde ve lojmanlarda kalacaklardır.

    Uçağa bineceklerse lüks business class’ta değil, normal koltuklarda halkla birlikte seyahat edeceklerdir.

    Harcırahları (yol ve konaklama masrafları) en düşük seviyede olacaktır. Bazıları bunu da almayacaktır.

    Onlar Türkiye’nin

    Mujica’ları

    olacaktır.

    Onların tavsiye mektubu, hâmil-i kart yazmaları yasak olacaktır. Zaten yazmazlar ya…

    Onların faziletini, yüksekliğini, iyi ve örnek insan olduklarını düşmanları bile tasdik ve teslim edecek.

    Varlıklarını Türkiye’ye, insanlığa, gerçeğe adamış tam bin insan.

    Nefsaniyet bakımından alabildiğine mütevâzı, kemal ve hikmet (bilgelik) bakımından alabildiğine yüksek bin kişi.

    Ne büyük ve güçlü bir ordu olur bu bin kişi.

    Meşrepleri birbirine uymasa da birbirlerine ve halka karşı son derece anlayışlı, hoşgörülü.

    Bin fazilet (erdem) âbidesi.

    Bin şâhika.

    Bin hür insan.

    Bin yüksek kişi.

    Bin gerçek vatansever.

    Bin doğru konuşan.

    Bin, olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan.

    Türkiye’nin bin meleği.

    Bin rehber.

    Bin doğru insan.

    Bin akl-ı selim.

    Seksen milyona nispetle bin rakamı ne kadar küçüktür.

    Ah bu bin kişi!..

    Neredesiniz?

    Sizlere çok muhtacız. 17 Ocak 2016

    Bazı Haramlar

    GIYBET: Kur’an, Sünnet ve icmâ-i ümmet ile kesin haramdır. Gıybetin haram olduğunu inkar eden kafir olur. Gıybet eden fasık ve facirdir, alçaktır.

    YALAN: Kesin haramdır. Yalan münafıklık alametidir.

    İFTİRA: Haramdır.

    ZİNA: Haramdır. Şeriat zina edenlere başlarından evlilik geçmişse recm=idam cezası vermektedir. Evlilik geçmemişse seksen sopa vurulur.

    RİBA: Müslümanların birbirleriyle riba muamelesi yapması kesinlikle haramdır. Harama helal diyen kafir olur.

    TECESSÜS: Başkalarının gizli ayıp ve günahlarını araştırmak haramdır.

    KENZ: Parayı saklayıp, istifleyip depolamak yasaktır.

    İSRAF: Haramdır. Kur’an’da israf yapanlar için onlar şeytanın kardeşidir buyrulmaktadır.

    GURUR ve KİBİR: Haramdır.

    NAMAZI terk etmek haramdır, büyük günahtır.

    MÜ’MİNİN zatına buğz ve düşmanlık etmek haramdır. Günahı ve zulmü varsa sadece onlara karşı olunabilir.

    İMAN kardeşliğini bozmak haramdır, büyük günahtır, isyandır.

    KENDİNİ beğenmek kötüdür.

    LÜKS, aşırı tüketim; israfa, gurura yol açtığı için haramdır.

    KOMŞUSUNA eziyet etmek, zarar vermek haramdır.

    ANA babasını, yakınlarını terk etmek, onlarla ilgisini kesmek haramdır, büyük günahtır.

    MÜSLÜMANLARIN HALİFESİNE isyan etmek yasaktır. Dine aykırı bir şey isterse o konuda itaat edilmez.

    RUHBANLARI erbab edinmek, onları putlaştırmak haramdır.

    İHLAS farzdır, riya haramdır.

    TEFSİR icazeti olmayan ehliyetsiz kimselerin Kur’an’ı kendi re’y ve hevaları ile yorumlamaları haramdır.

    DOYDUKTAN sonra yemek (Nâdir istisnalar dışında) haramdır.

    RÜŞVET almak haramdır.

    Zaruret haricinde RÜŞVET vermek, rüşvetle gayr-i meşru veya meşru menfaat sağlamak haramdır.

    KENDİNE ve BAŞKALARINA zulm etmek haramdır.

    Sokak KEDİLERİNİ öldürmek, zehirlemek haramdır.

    CUMA ezanı okunduktan sonra ticaret yapmak harama yakın kerahat-i tahrimiyedir.

    İhtişamlı, lüks, israflı turistik sözde DİNÎ SEYAHAT haramdır.

    HALKI ALDATMAK, dolandırmak haramdır.

    EŞEK eti yemek ve yedirmek haramdır.

    EMANETLERİ (başkanlıkları, işleri, vazifeleri, memuriyetleri, makam ve mevkileri) ehil ve layık olmayanlara vermek haramdır.

    DİN sömürüsü yapmak, dini şahsî menfaatine, siyasî nüfuz ve prestijine alet etmek haramdır. 18 Ocak 2016

    Dönme Medyadan Başlıklar

    Güneydoğudan acı haber: Üç şehit, yedi yaralı, şiddetli sokak çarpışmaları devam ediyor, şehir yangın yerine döndü.

    Bu haberin yanında: Cinsel şehveti artıran, kudurtan altı yiyecek nelerdir?

    ***

    Polis büyük bir silah ve cephane deposunu buldu. Teröristler bunları kullansaydı şehir kan gölüne dönecekti.

    Bunun yanında: Filâne manken yeni sevgilisiyle öpüşürken yakalandı. Filane kış soğuklarına rağmen göğüslerinin beşte üçünü gösteren bir bluz giymişti.

    ***

    Suriye’nin filan şehrinde bir seneden beri kuşatma altında bulunan halk açlıktan bir deri bir kemik kaldı ve kedileri köpekleri otları yemeye başladı.

    Bunun yanında: Türkiye’de en lezzetli büryan kebabı yapılan on yer neresidir?

    ***

    Geceleyin yabancı bir erkeğin evine dekolte kıyafetle giden liseli kız parçalanarak öldürüldü. Bu ne vahşet!

    Bunun yanında: Kızlarımızın serbest hayatına kimse karışamaz, karışan gericidir falan filan…

    ***

    Filanca ünlü karının çocuğu oldu, babası belli değil. Tsamba adı verilen yavrucak pek de sevimli.

    Onun yanında: Yoksul ailenin bebeği, soba yakacak para olmadığı için donarak öldü.

    Onun yanındaki üçüncü haberde: Türemişler ailesi Airy Mair restoranda beş bin liralık siyah havyar ve trüf yedi. Öteki yemeklerin ve içkilerin hesabı ayrı.

    ***

    Ünlü ve zilli iş adamı yeni sevgilisine yılbaşı hediyesi olarak bir milyon liralık otomobil aldı.

    Onun yanında: Ek geliri olmayan emekliler sıkıntı ve sefalet içinde yaşıyor.

    ***

    Bir yanda: Şehitler, yaralılar, yıkılan şehirler, korkunç terör, feryatlar, patlamalar, kan kan kan…

    Öbür tarafta: Müstehcen resimler, en âdî ve süflî seks taşkınlıkları ve azgınlıkları, vajina ve orgazm haberleri, en cıvık magazinler.

    ***

    Bir yandan Türkiye’yi parçalamaya, bölmeye, iç savaş çıkartmaya yönelik hainlikler, kışkırtmalar, şeytanlıklar…

    Öbür taraftan vur patlasın çal oynasın fuhuş edebiyatı… Şehvet şehvet şehvet…

    ***

    Bir haber: Ünlü sismolog büyük İstanbul depreminin ayak sesleri duyuluyor dedi. İlgililer ve sorumlular tedbir almalı…

    Dönme, çağdaş, laik medyada tıs yok.

    ***

    Bir yanda: Vezüv homurdanıyor… Yer sarsılıyor… Kraterden dumanlar çıkıyor…

    Öbür yanda: Pompei eğleniyor, zevk u sefa içinde…

    Yıl 1912, Kuzey Atlantik’te, bacalarından siyah dumanlar savuran Titanic suları yara yara hızla ilerliyor.

    Sodom Gomore’ye ne olmuştu biliyor musunuz? 19 Ocak 2016

    Keramet Değil İstidractır

    Müslüman olduğu veya göründüğü halde İslam’ın, Kur’an’ın, Sünnetin kriterlerine (ölçülerine) göre azan, azgınlaşan bir toplumun; zenginliği, refahı, harikulade halleri, çeşitli nimetler ve bolluk içinde yüzmesi, keyifleri, zevk u sefaları, eğlenceleri, lüksü, israfı keramet değil, istidractır.

    İstidrac kafirlerde, münafıklarda, azgınlarda görülen, keramete benzeyen, fakat aslında keramet olmayan olağanüstü hallerdir. Bunlar, onların azgınlıklarını artırır. Gel keyfim gel, oh kekah azgınca yaşarken azap onların tepelerine ansızın iner.

    Azgınlıklar nelerdir?

    Kur’an’ın yapılmasını istediği şeyleri, farzları yapmayıp, yapılmamasını istediği haram ve kötü şeyleri yapmaktır.

    Müslümanların birbirleriyle riba muamelesi yapması haramdır, azgınlıktır.

    Zinanın yaygın hale gelmesi, toplumu sarması o da azgınlıktır.

    Âhir zaman alametlerinden olan, yüksek lüks israflı, sahiplerine ve içindekilere gurur ve kibir veren nemrudî binalar dikilmesi, o da bir azgınlıktır.

    İsrafın ve lüksün, saçıp savurmanın yaygınlaşması azgınlıktır.

    Fakirler, miskinler, mülteciler, ezilmişler sıkıntı ve ihtiyaç içinde sürünürken, mutlu ve putlu azınlıkların Firavunlar gibi hayat sürmeleri o da azgınlıktır.

    Sarhoş edici zararlı haram içkilerin her yerde su gibi içilmesi, her yıl bunlara yekûnen çok büyük paralar ödenmesi, ülkenin bir meyhane-i kübraya dönüştürülmesi yaman azgınlıktır.

    Kumarın, piyangonun, lotaryanın yaygın hale gelmesi azgınlıktır.

    Azgın tv’lerin ve azgın gazetelerin dergilerin hayâsız ve edepsiz müstehcen yayınlarının; toplumun büyük bir kısmını seks manyağı ve hastası haline getirmesi ve bu duruma müdahale edilmemesi de azgınlıktır.

    Lüks ve israflı otomobil sevdasının, pahalı lüks telefonların statü haline gelmesi azgınlıktır.

    İnsanların Allah’ı, Kur’anı, İslam’ı, Peygamberi (Salat ve selam olsun ona), namazı niyazı ibadeti âhireti hesabı kitabı Cenneti Cehennemi unutup, kendilerini dünyaya vermeleri, parayı malı, zenginliği put haline getirmeleri büyük bir azgınlıktır.

    Bunca azgınlık içinde görülen zenginliklerin, imar faaliyetlerinin, lüks meskenlerin, lüks binitlerin, lüks mobilyaların, lüks giyim kuşamın, lüks yeme içmelerin, zevk u sefaların, keyif çatmaların, yan gelip yatmaların, aldırmadan umursamadan utanmadan hayâ etmeden küstahça işlenen lüks fuhşiyyatın keramet değil, istidrac olduğunu hatırımızdan çıkartmayalım.

    Kur’an’ın şu meâldeki âyetlerini unutmayalım:

    “Böylece, kendilerine yapılan uyarıları unutunca, onlara her türlü nimetin (her zevkin) kapılarını açıverdik. Nihayet kendilerine verilen bu genişlik ve serbestlikle tam ferahladıkları (ve şımardıkları) zaman, ansızın onları yakalayıverdik.” (Enam, 44)

    İcazetli müfessirlerin tefsirlerinden, bu ayetle ilgili yorumları okuyalım da ibret alalım, toparlanalım.

    (Ben azgın değilim, azgınlık yapmıyorum diyenlere: Azgınlıkları önlemek için, derecenize ve imkanlarınıza göre nehy-i münker (kötülükleri ve çirkinlikleri önleme, engelleme) farzını yapmazsanız, gazab indiğinde siz de enkaz altında kalırsınız.) 20 Ocak 2016

    On Zarurî ve Temel İhtiyaç

    Müslümanların on büyük ve zarurî ihtiyacı nelerdir?

    Birincisi: Sahih ve faydalı ilme ihtiyaçları vardır. İlim sahibi olsunlar ki, İslam’ı ve dünyayı anlasınlar, bilsinler, sağlam plan program yapsınlar, isabetli hareket etsinler.

    İkincisi: Çok ciddî, çok geniş, çok derin genel kültüre ihtiyaçları var. Düşmanlarından, karşıtlarından, ötekilerden daha güçlü bir kültür.

    Üçüncüsü: İslam ahlakına dayalı faziletlere ihtiyaçları var. Bugünkü İslam dünyası ahlak ve fazilet bakımından dökülmektedir. Norveç, Japonya, İsviçre gibi gayr-i müslim ülkeler bile nice konularda ahlak bakımından bizden daha fazla Müslüman.

    Dördüncüsü: Müslümanların ittihada (birliğe) kardeşliğe, dayanışmaya, tesânüde, vifaka çok ihtiyaçları var. Şu anda İslam dünyası sanki birleşmemek konusunda birleşmiş vaziyettedir. Türkiye Müslümanları da böyledir. Ümmet kavramı lafta ve nazariyede kalmış, realitede bin kadar fırka ve hizip var. Hepsi birbirinden kopuk, hepsi başına buyruk. Üniter bir Ümmet yapısı yok, onun yerine bir sürü baronluk var.

    Beşincisi: Müslümanların, kendisine biat ve itaat edilen râşid bir Halife’ye, İmam’a, Emirü’l-müminîne büyük ihtiyacı var.

    Altıncısı: Müslümanların özeleştirilere, hayatî yapıcı uyarıcı müspet tenkitlere ihtiyacı var. Müslümanların büyük çoğunluğu ise doğru da olsa tenkitlerden hoşlanmıyor, nefret ediyor, yalan da olsa övgülere, senalara bayılıyor.

    Yedincisi: Müslümanların vicdana ihtiyacı var. Bugünkü İslam dünyası tarihte benzeri görülmemiş vicdansızlıklarla, hıyanetlerle, namussuzluklarla, beyinsizliklerle dolu.

    Sekizincisi: Müslümanların, Kur’anî Rahmanî Nebevî nasihatlere (öğütlere) ihtiyacı var. Resulullah Efendimiz (Salat ü selam olsun ona) “Din nasihattir” buyurmuşlar. Nerede o nasihatler?

    Dokuzuncusu: Müslümanların emanetlerin ehliyetli ve liyakatli olanlara verilmesine ihtiyacı var.

    Onuncusu: Müslümanların emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılmasına ihtiyacı var.

    Bu ihtiyaçlar karşılanmazsa, elde edilmezse İslam âlemi düzelmez. 21 Ocak 2016

    Zaruriyat-ı Diniyeyi İnkâr Eden Kâfir Olur

    Bir adam İslam’da beş vakit namaz farzı yoktur derse kâfir olur. Çünkü bu konuda bin dört yüz yıllık bir icmâ vardır. Bu sözün te’vili mevili de olmaz, çünkü zırvanın te’vili olmaz.

    Zaruriyat-ı diniyeyi inkar edenler dinden çıkar, mürted olur; tevbe etmeleri, tecdid-iman ve nikah etmeleri gerekir.

    Zaruriyat-ı diniyeyi inkar etmeyip de bazı fer’î meselelerde sapıtan bid’atçilerin, şayet te’villeri varsa onlar tekfir edilmez, sapıklıkla suçlanır.

    Helalleri inkar edenler yahut onlara haram diyenler küfre düşer.

    Haramları helal yapanlar da küfre düşer.

    Mütevatir hadisleri inkar ve red edenler küfre düşer.

    Sünneti bilkülliye inkar edenler dinden çıkar.

    Avrupa Birliği kriterlerine aykırı hadisleri ayıklayanların durumu Diyanet fetva heyetine sorulmalıdır.

    Kur’an’ı, Şeriatı, mukaddesatı hafife alanlar, onlarla alay edenler dinden çıkar.

    Mağaradaki ikiden biri olarak Kur’an’da övülen Ebu Bekir es-Sıddik radiyallahu anh efendimizi tahkir edenler, onu küfür, hıyanet ve nifakla suçlayanlar dinden çıkar.

    Süt kardeşliği için “Ben süt yoğurt kardeşliği tanımam!” diyen, kafir olmuştur.

    Düşük faizli riba almak caizdir diyenler kendilerini ateşe atmış olur.

    Ruhbanları, din baronlarını erbab haline getirip putlaştıranlar şirke düşer.

    Allah oğul isnad edenlerin ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduğunu iddia edenler dinden huruç eder.

    Din ayrı dünya ayrıdır, din dünyaya karışmasın diyenler Müslümanlıktan çıkar.

    Kafirlerin alameti ve şiarı olan serpuşları zaruretsiz giyenler, zünnar takanlar, müşrikleri beğenenler dinden çıkar.

    Karısını kızını yabancı erkeklere peşkeş çekenler, bu yaptıkları için helaldir derlerse dinden çıkarlar. 22 Ocak 2016

    Amaçları

    • Türkiye’yi bölmek…

    • Güneydoğumuzda İsrail uydusu bir Kürt devleti kurulması için çalışmak…

    • Geri kalan kısımda ABD, AB, İsrail uydusu bir Dönmeler Laik Cumhuriyeti tesis etmek…

    • Çoğunluğu oluşturan Müslümanları sömürge yerlisi gibi, ikinci sınıf vatandaş statüsünde yarı hür yarı esir yaşatmak…

    • M. Kemal’in ölümünden sonra türettikleri Kemalizm resmî ideolojisini din haline getirmek ve ideolojiyi kabul etmeyenleri rejim terörü ile ezmek, sindirmek…

    • İslam’ın içini boşaltmak…

    • Kötü eğitim sistemiyle, alfabe ve dil reformuyla yerli halkı cahil ve edebî kültür lisanından mahrum bırakmak…

    • Aşırı müstehcen müptezel iğrenç yayınlarla toplumu ifsad etmek…

    • Aileyi yıkmak…

    • Parayı putlaştırmak, ana değer haline getirmek, Altın Buzağıya kul etmek…

    • Milyonları futbol ve cıvık magazin hastası yaparak dikkatleri asıl konulardan başka taraflara çekmek…

    • Kadınları ve kızları seks konusu yaparak kadın haklarını ve haysiyetlerini çiğnemek…

    • İslamcılıklar Protestanlığı ile Ümmet birliğini yıkıp, Müslümanları birbirinden kopuk bin parçaya ayırmak…

    • Dini ve mukaddesatı magazin ve alay konusu yapmak…

    • Halkı doğru dürüst düşünemez hale getirmek…

    • Yeni nesillere mantık kültürü vermemek.

    • Millî kimlik ve kültürü erozyona uğratıp halkı aliene etmek, yabancılaştırmak.

    • Laikliği dejenere edip çığırından çıkartmak ve umacı haline getirmek, tabulaştırmak.

    • Halkı Türkler-Kürtler, Sünnîler-Alevîler, Dinciler-Laikler diye birbirine düşman kamplara ayırarak iç barışı dinamitlemek.

    • Dünü bilmeyen, bugünü anlamayan, yarını keşf edemeyen nesiller yetiştirmek.

    • Devleti sarsıp yıkmak isteyen aşırı, olumsuz, tahrip edici muhalefet yapmak. 23 Ocak 2016

    Ümmet Birliği ve Raşid Halife Olmadan İşler Düzelmez

    Râşid bir Halife olmadan, Müslümanlar bu Halifeye biat ve itaat etmeden, Ümmet birliği kurulmadan, Ümmetin Şûra Meclisi, Fetva Heyeti olmadan; işler kesinlikle düzelmez, mü’minler zilletten izzete kavuşmaz, istenen ve beklenen ıslah hareketi başarıya ulaşmaz.

    Ümmet birliği ve Halife olmadan, bir buçuk milyarlık İslam alemi, dokuz milyonluk İsrail’e yenik düşer.

    Ümmet birliği ve Halife olmazsa, fitne ve fesat yangınları söndürülemez, cehalet karanlıkları giderilemez.

    Ümmet birliğinin ve râşid Halife’nin olmadığı yerde esaret, zillet ve yenilgi olur.

    İslam elini yüzünü yıkamaktan, namaz kılmaktan, oruç tutmaktan ibaret değildir. Elbette iman edilecek, namaz kılınacak, oruç tutulacaktır ama onların yanında Ümmet birliği, İttihad-ı İslam, Hilafet, Halife de olması gerekir.

    Çobanı olmayan sürüye kurtlar saldırır. Çobansız bir sürü emniyette değildir, onun geleceği yoktur. Halifesiz İslam dünyası da böyledir.

    Hakikî Hilafet 1908’de bitmiştir. Sûrî Halife 1924’te kovulmuş, Hilafet ilga edilmiştir.

    Bundan sonra Müslümanların iki yakası bir araya gelmemiştir.

    Ümmet birliği, İttihad-ı İslam, başta râşid Halife olsaydı, İsrail kurulabilir miydi?

    Müslümanlar bugünkü kötü duruma düşerler miydi?

    Bugünkü kara cahillik olur muydu?

    Bu kadar fitne ve fesat yangını çıkıp mânen ve maddeten yakabilir miydi?

    Ya Rabbi bu ne korkunç bir cahillik ve gaflettir ki, Müslümanlar, Ümmet birliğine ve râşid Halifenin lüzumuna, cep telefonlarına verdikleri kadar önem vermiyor.

    Bu ne korkunç dalalettir ki, on milyonlarca Müslüman futbol dedikodularıyla uğraşıyor ama Ümmet ve Hilafetten bahs bile etmiyor.

    Ümmet olmamanın, Halifesiz kalmanın akıbeti felakettir, yenilgidir, zillettir. Bunu nasıl anlatmalı bilmem ki… 24 Ocak 2016

    İmanımızı Korumak

    ALLAH’ın kesin emirleri, kesin yasakları, bizim için çok faydalı öğütleri vardır. Emirlerini tutmalı, yasaklarından uzak durmalı, öğütlerine kulak vermeli, itaatli kullardan olmalıyız..

    Ehl-i Sünnet inancına göre, onları helal mübah ve caiz görmemek şartıyla, günah işlemek insanı dinden çıkartmaz ama bilmeliyiz ki, günah işlemek imana büyük zarar verir.

    Bir Müslüman için en büyük zarar imanını yitirmektir. İmanını yitiren ebedî saadetini yitirmiş olur.

    İmanı olan bir Müslüman için en büyük tehlike ve korku, ölürken imanlı gidip gidemeyeceği meselesidir.

    Allah’ın, sen ölürken canını imanlı olarak alması için bütün sebep ve vesilelere yapış, sakın gafillerden olma.

    Rivayet ederler ki, Hz. İsa’dan ölüleri diriltmesi istenmiş. Bir kabrin yanında, orada yatan ölüye “Kum biiznillah!” demiş, ölü Allah’ın izni ile mezardan çıkmış ve ilk sözü “Eşeğim nerede?” olmuş. Meğerse ölümünden kısa bir müddet önce eşeğini kayb etmiş imiş… Son sözü Kelime-i Tevhid olmayıp, peşinde koştuğu dünya eşeklerini sormak olan gafillerden olma…

    Kişi imanını korumak istiyorsa dindar olmalı, dindarca yaşamalıdır.

    Nasıl dindar?… Gerçek dindar… Sahte dindar değil!..

    Gösteriş dindarları gerçek dindar değildir…

    Şu şartlar bulunmadan gerçek dindarlık olmaz:

    Bütün ibadetler, ihlasla, yani sırf O’nun rızasını kazanmak için yapılmalıdır. İhlas yoksa riya, ikiyüzlülük vardır ve Allah riya ile yapılan ibadetleri kabul etmez.

    Bütün hayır ve hasenatı ihlasla, sırf Allah rızası için yapmalıyız.

    Cihad Allah rızası için yapılmalıdır.

    Allah adaleti emr ediyor. O halde kullarla, dünya ile alakalı bütün işlerimiz, davranışlarımız, amellerimiz, zihniyetimiz âdil olmalıdır.

    Allah zalimleri sevmez.

    İslam dini, azgınlıkları kötü görüyor. Zina, riba, israf, rüşvet, gurur, kibir hep azgınlıktır. Bunlardan uzak durmalıyız.

    Gıybetin çığırından çıkması, yaygın ve yoğun hale gelmesi azgınlıktır. Devamlı gıybet edenler dindar değildir, sahte dindardır.

    İmanı olan bir insan için en büyük felaket, dinin direği olan namazı terk etmesidir.

    Müslüman bir toplumun namazı yitirmesi onun batacağına alamettir.

    Bir Müslümanın kendini beğenmesi, kendinden razı olması, kendini övmesi, övdürmesi onun kötü bir Müslüman olduğuna, delil olarak yeter de artar.

    Islah kelime ve kavramını unutmuşa benziyoruz. Kendimizi, ailemizi, toplumu ıslah için doğrudan doğruya veya dolaylı olarak çalışmak zorundayız.

    Bütün ömrü boyunca para ve menfaat için çalışan kimselerin akıbeti kötü olur.

    Dinin emirlerine, yasaklarına, öğütlerine arka çevirerek; aşırı şekilde dünya zevk ve sefalarına mübtelâ olanların imanları tehlikededir.

    Bir İslam ülkesinde haram yeme yaygın hale gelmişse ve ilim sahipleri bunu önlemek, frenlemek için çalışmıyorsa genel bir bela ve musibetin inmesinden korkulmalıdır.

    İslamî, Kur’anî, Nebevî kriterler göre günümüz Türkiyesi iyiyse, bu iyilikte Diyanet İşleri Başkanlığının hissesi vardır.

    Durum iyi değil, aksine kötüyse, bu kötülükte Diyanet’in yine büyük hissesi ve vebali vardır.

    Müslüman bir homo religiosis’tir. Dindar olmayan bir Müslüman, dinden çıkar da haberi olmaz.

    İmanımızı ve ebedî saadetimizi koruma şuuruna, hassasiyetine sahip miyiz? 25.01.2016

    Aşırı Betonlaşma Felâketi

    Ülkemiz hızla betonlaşıyor. Betonlaşma iyi midir, kötü mü?.. Bütün dünyada büyük düşünürler, filozoflar, bilge insanlar aşırı betonlaşmanın aleyhindedir. Vasıflı zekalar, insanın tabiattan kopmasının ileride, telâfisi imkansız vahim neticeler getireceğini söylüyor. İnsanlara elbette ev lazımdır ama bu evler fıtrata, insanın boyutuna uygun olmalıdır.

    Medenî ülkelerde genelde bahçeli yatay küçük evler inşa edilirken bizde yüksek katlı, çok büyük dikey binalar yükseliyor. İnsan yükseldikçe topraktan ve tabiattan kopuyor.

    Yüksek binalarda yaşayanlar bir tür sarhoş oluyor. Yükseklik, lüks, konfor, tepeden bakma, tabiattan kopma sarhoşluğu.

    Oldukça geniş bir araziye sahip Türkiye’de göze batan bir dengesizlik var. İstanbul, tek başına otuz milyon nüfusu aşmış vaziyette. Ülkenin bir kısmı hızla boşalırken İstanbul nüfusu baş döndürücü bir hızla artıyor.

    Sayıları az da olsa, bazı strateji uzmanları, bazı bölgeler niçin boşaltılıyor, ileride bu boşluklara nüfus mu ithal edilecek diye soruyor.

    Nüfusu bizden fazla olan Almanya’nın başşehri Berlin’in nüfusu beş milyonda tutuluyor da, İstanbul’un nüfusu niçin çoğaltılıyor?

    Dünyanın en zengin ve istikrarlı ülkesi olan Norveç krallığında niçin bizdeki kadar betonlaşma yok?

    Paris içinde ve civarında dört yüz park, bahçe, koru, göl var da, İstanbul bu açıdan niçin çok fakir?

    Büyük camileri ve minareleri (fotoşopla) kaldırın, İstanbul bir beton sahrasına dönüşür. Niçin?

    Cumhuriyet rejimi niçin İstanbu’la Süleymaniye, Sultanahmet, Bayezid Camii, Fatih Camii, Eminönü Yeni Camii, Şehzade Camii gibi mimarlık şaheserlerini kazandıramadı?

    Bütün Türkiye’de Almanya’nın Bamberg’ine benzeyen bir müze şehir, bir mücevher kent niçin yok?

    Türkiye’nin mimarlık mirası, yeşillikleri; gözleri doymayan birtakım tahripkâr rantçıların insafına mı bırakılmıştır.

    Betonlaşan vatanımızın aslında Yeşil Türkiye olması gerekmez mi?

    Mimarlık ve şehircilik açısından ülkemizi çirkinleştirmeye hakkımız var mıdır?

    Filan medenî ve akıllı ülkede yeni yapılan meskenlerin yüzde doksan beşi bahçeli ev de, bizdekilerin yüzde doksan beşi niçin dev beton bloklarıdır?

    Tek sebebi değildir elbette, lakin İstanbul’da ve diğer büyük şehirlerimizdeki bugünkü sıkıntılarımızın ana sebeplerinin başında aşırı betonlaşmanın, taşlaşmanın geldiğini düşünüyorum.

    Yeşili katl eden bir toplum mutlu olamaz, dengeli şekilde kalkınamaz, ilerleyemez.

    Yeşil katilliğinin faturası ağır ve acı olur.

    Yeşilsiz, yeşilden kopmuş, betonlaşmış insanlar ve toplumlar mutluluklarını kaybeder. 26.01.2016

    İslam’ın Hayata Geçirilmesi İçin Kaliteli Müslüman lazımdır

    Yeterli sayıda kaliteli, vasıflı, faziletli, meziyetli gerçek Müslümanın olmadığı yerde; İslam toplumu, İslam Ümmeti, İslam devleti olmaz.

    İslam’ı iyi bilmeyenlerin İslam’ı hayata uygulamayacaklarını anlamak için büyük alim olmak gerekmez.

    Müslüman yaşayan İslam demektir, Müslümanın olmadığı yerde din hayattan çekilir.

    Her Müslümanın kaliteli olması gerekmez. Yukarıda beyan ettiğim gibi yeterli sayıda kaliteli Müslüman olması gerekir.

    Bütün gücümüzle önce kendimiz kaliteli Müslüman olmalıyız, sonra öteki Müslümanları kaliteli yapmak için çalışmalıyız.

    Kaliteli Müslümanların belli başlı özellikleri nelerdir? Çok açık ve seçik olması için, sık sık yaptığım gibi numaralı maddeler halinde yazıyorum.

    1. Kaliteli Müslüman İslam’ı doğru olarak bilir. Bu bilgiyi edinmek farzdır. Tahsil seviyesi düşük Müslüman bile ilmihalini bilmelidir.

    2. Kaliteli Müslüman ilmihal bilgilerini hayata uygular.

    3. Kaliteli Müslüman Kur’an, Sünnet ehlidir.

    4. Kaliteli Müslüman yeterli miktarda çağ kültürüne veya genel kültüre de sahiptir.

    5. Kaliteli Müslümanda Ümmet birliği şuuru vardır. Bu şuura sahip olmayan kimse asla kaliteli ve gerçek Müslüman olamaz.

    6. Kaliteli Müslüman zamanın râşid ve âdil İmamına biat ve itaat eder. Böyle bir İmam yoksa biatsizliğin üzüntüsü içindedir.

    7. Kaliteli Müslüman beş vakit namazı dosdoğru kılar.

    8. Kaliteli Müslüman ihlaslıdır.

    9. Kaliteli Müslüman Kur’an ve Peygamber (Salat ve selam olsun ona) ahlakı ile ahlaklı olup onun faziletini düşmanları bile kabul eder.

    10. Kaliteli Müslüman cemaat ehlidir.

    11. Kaliteli Müslümanda geniş manasıyla cihad fi sebilillah ruhu ve şuuru vardır.

    12. Kaliteli Müslüman Müslümanca yaşar; lüks, israf, gurur, kibir, saçıp savurma, kendini beğenme gibi pisliklerden uzak durur.

    13. Kaliteli Müslüman iradeli, sabırlı, sebatlıdır.

    14. Kaliteli Müslüman, dünya hizmet ve vazifelerini çok iyi yapar olduğu halde âhirete yöneliktir.

    15. Kaliteli Müslüman haram gelir elde etmez, haram yemez, haram servet edinmez.

    16. Kaliteli Müslümanın elinden ve dilinden insanlar selamette olur.

    17. Kaliteli Müslüman yalan söylemez, gıybet ve iftira etmez.

    18. Kaliteli Müslüman ribadan, zinadan, deccalî binadan uzak durur.

    19. Kaliteli Müslüman, insanların meleğidir.

    20. Kaliteli Müslüman izinli ve icazetlidir.

    21. Kaliteli Müslüman fitne ve fesat çıkartmaz.

    22. Hizip fırka cemaat tarikat holiganlığı, militanlığı yapan kimse kaliteli Müslüman değildir.

    23. Kaliteli Müslüman firasetlidir, Allah’ın nuru ile görür.

    24. Kaliteli Müslüman Resulullah Muhammed Mustafa’nın parasız gönüllü askeridir.

    25. Kaliteli Müslüman eşittir kaliteli insan…

    Yukarıda saydığım ahlak, kültür, fazilet ve meziyetler kendi kendine kazanılmaz. Bunları öğreten icazetli hocalar, alimler, mürşidler, mektepler, medreseler, dergahlar bulunmalıdır.

    Bir İslam toplumunda bunlar yoksa, vah onun haline!.. 27.01.2016

    Adam Olmak İsteyen Gence

    Mail gönderen gence:

    Yetişmek istediğinizi, yol göstermemi istiyorsunuz. Bendeniz mürebbi ve mürşid değilim. Az da olsa size yardımcı olabilmem için aşağıdaki şartlara sahip olmanız gerekir.

    Osmanlıcayı iyi derecede öğreneceksiniz.

    Bir hattattan rik’a dersleri alacak ve kısa zamanda inci gibi bir yazıyla Osmanlıca metinler, mektuplar yazabileceksiniz.

    Bir kaligraftan (güzel yazı uzmanından) Latin yazısıyla güzel yazmayı öğreneceksiniz. Latin yazısını Latincilerden daha güzel yazacaksınız.

    Fuzulî Divanı’nı okuyup anlayacak, metin şerhi yapacak derecede Osmanlı edebiyatına, zengin edebî Türkçeye vakıf olacaksınız.

    İtikatta ve fıkıhta Ehl-i Sünnetten olacaksınız.

    Mezhepsiz ve Selefî olmayacaksınız.

    Beş vakit namazı dosdoğru kılacaksınız.

    Namazları, başınız İslamî bir serpuşla örtülü olarak kılacaksınız. Başı açık namaz kılmakta inatla direnenlere yardımcı olmuyorum.

    Kur’an-ı Kerim’den kendi re’y ve hevanızla hüküm çıkartmayacak, işkembeden tefsir yapmayacaksınız.

    Dinî konularda tartışmayacak ve ukalalık yapmayacaksınız.

    Arada bir hasbelbeşeriye ayağınız kayabilir ama devamlı olarak gıybet etmeyeceksiniz.

    Kur’an ve Peygamber (Salat ve selam olsun ona) ahlakı ile ahlaklı olacaksınız.

    Din konusunda Selef-i Sâlihîn ve eimme-i müctehidin, müceddidîn efendilerinize bağlı olacaksınız.

    Hiçbir cemaatin, tarikatin, hizip ve fırkanın, sektin holiganı ve militanı olmayacaksınız.

    Yetişmeniz için yapılan plan ve programı tartışmayacaksınız, aynen ve tamamen kabul edeceksiniz.

    İhlasa aykırı bir haliniz olmayacak, görülmeyecek.

    İstanbul ahlakına, görgüsüne, kültürüne, nezaketine, kibarlığına sahip olacaksınız.

    Meraklı, dikkatli, hafızası güçlü bir genç olacaksınız.

    Boğazınıza düşkün olmayacaksınız, yemek için değil, yaşamak için yiyeceksiniz.

    Cep telefonu bağımlısı, hastası, delisi olmayacaksınız.

    Dedikodu, zevzeklik, gevezelik yapmayacaksınız.

    Niyet edip, karar verip başladığınız hayırlı bir işi sonuna kadar sabırla devam ettireceksiniz; maymun iştahlılık, şıpsevdilik yapmayacaksınız.

    Nankör, vefasız ve mürüvvetsiz olmayacaksınız.

    Sizin için masraf yapılacaktır ama cep harçlığı ve burs istemeyeceksiniz.

    Ehl-i Tevhid, Ehl-i Kıble, Ehl-i Sünnet olan Müslümanlara düşmanlık etmeyeceksiniz.

    Bu şartların bazısına sahip iseniz, diğerlerini en kısa zamanda büyük sabır ve gayretle elde edebileceksiniz, İstanbul’da yaşıyorsanız, kısa tercüme-i haliniz (özgeçmişiniz) ile bildiriniz;

    ehl-i keşif bir kimseye istihare yaptırayım, müsbet netice çıkarsa görüşürüz, yardımcı olmaya çalışırım.

    Bir yere intisablı (bağlı) iseniz sakın müracaat etmeyiniz, hem sizin, hem fakir için edepsizlik olur.

    Selam ve hürmetlerimle…

    /Yenibedir@gmail, com/ adresine mail gönderebilirsiniz.

    (Yukarıda yazılı 25 şartın tamamını kabul etmeyenler ve İstanbul dışında olanlar lütfen müracaat etmesin.) 28.01.2016

    İyi İnsan İyi Eğitim İyi Okul

    Türkiye halkının çoğunluğu -ama şöyle ama böyle- Müslüman mı?.. Bu Müslümanların yeterli miktarı vasıflı, güçlü Müslüman mı?.. Mesele buradadır. Müslümanlar vasıflı ve güçlü olursa Türkiye düzelir, iyileşir.

    Yeni bir Anayasa hazırlanacakmış… İnsan kalitesi iyi olmazsa iyi bir Anayasa fazla bir işe yaramaz.

    İlle de kaliteli insan…

    İnsanlar eğitilerek iyileştirilir. Bizde iyi insanlar, iyi Müslümanlar yetiştiren okullar var mıdır?

    Bizde Japonya’daki, İngiltere’deki okullar gibi okullar var mıdır?

    Bilgi ve kültürün yanında ahlak ve karakter terbiyesi vermeyen okullar hiçbir zaman iyi okul olamaz.

    İlle de ahlak ve karakter…

    Bilgi kültür… Ahlak karakter… Sadece bu dördü ile iyi insan olunur mu?

    Bunlar da yetmez… Yanlarında güzellik ve estetik kültürü olması gerekir.

    Trafikte yeşil ışık yanar yanmaz bir saniye bile beklemeden kornaya basan insan; hiçbir zaman vasıflı, güçlü, ahlaklı, karakterli, güzel insan olamaz.

    Bir ülkede suç patlaması varsa, bundan eğitim sistemi sorumludur.

    Bir ülkede aşırı kirlenme varsa, sorumlusu eğitim sistemidir.

    Eğitim sisteminin iyi olması için ne yapmak gerekir?.. Siyasî sistemi iyileştirmek gerekir… Kötü, bozuk, ideolojik bir siyasî sistem, iyi bir eğitim kuramaz.

    Elbette çok şeyler yapmak gerekir ama ilk iş çok vasıflı, çok güçlü, çok etkili okullar açmaktır… Böyle okulları açmak laf ile kolaydır. Gerçekleştirmek çok zordur.

    Yeterli miktarda bilge, gerçekten aydın, yüksek ahlak ve karakter sahibi insana sahip olmayan ülke düzelmez.

    İngiltere imparatorluğunu kaybetti ama siyasî sistemi, eğitimi, okulları ile ayakta duruyor.

    Japonya’yı Japonya yapan öncelikle siyasî sistemi eğitimi okullarıdır.

    Türkiye’ye, İngiltere’de 1440’tan beri eğitim veren Eton Koleji ayarında güçlü bir okul kazandıracak kimse, çok büyük bir hizmet yapmış olacaktır.

    Eton mu?.. Bu okul ülkesine 19 başbakan kazandırmıştır… Öğrencileri okulda frakla gezer…29.01.2016

    Gafletten Uyan!

    Bil ki, seni Allah’tan, Kur’an’dan, Peygamberden (Salat ve selam olsun ona), âhiret inancından, ibadetten, güzel ahlaktan uzaklaştıran her şey öldürücü bir gaflettir.

    Seni gaflete yönlendiren her şey, herkes senin büyük düşmanındır.

    Gaflet imanın en büyük düşmanıdır.

    İman giderse her şey gider.

    İmansızlık ebedî azap ve mutsuzluktur.

    Dünyaya yönelik olursan gaflete düşersin.

    Dünya hizmet ve vazifelerini elbette yapacaksın ama âhirete dönük olduğun halde yapacaksın.

    Âhireti, hesabı kitabı, Cennet ve Cehennemi unutursan mânen intihar etmiş olursun.

    Geçinmek için para lazımdır ama parayı sakın put haline getirme.

    Müslümanın gafili olur mu?.. Maalesef olur ve böyleleri çoktur.

    İslam nasihattir… Kur’an nasihattir… Peygamber nasihatçidir… Nasihat dinle.

    İslam seni uyarıyor, uyan.

    Sofuysan içki içmez ve şarap sarhoşu olmazsın. Başka sarhoşluklar da var. Dünya sarhoşu olma sakın.

    Para sarhoşu, mal sarhoşu, zevk u sefa, lüks israflı hayat sarhoşu…

    Nefs sarhoşu olursan belanı bulursun.

    Riyaset şehvetinin, cinsel şehvetten üç yüz altmış derece şiddetli olduğunu biliyor musun?

    Dünya tuzaklarını biliyor musun ve onlara düşmemek için tedbir alıyor musun?

    Lüks meskenin, lüks otomobilin, lüks hayatın sana gurur ve kibir veriyorsa, sen bir lüks sarhoşusun ve tevbe edip doğru yola girmezsen sonun çok kötü olur.

    Allah Kur’an ayetleriyle seni uyarıyor… Resulullah seni uyarıyor… Rabbanî muttaqi râsih alimler seni uyarıyor… Kamil mürşidler seni uyarıyor… Uyan uyan uyan…

    Gaflet seni yiyip bitirmeden uyan.

    Ölmeden uyan.

    Vakit çok geç olmadan, fırsat elden gitmeden… 30.01.2016

    Buğday ve Ekmek

    Türkiye’yi çökertecek yüz kötülük aksaklık vardır ki, bunlardan biri, tek başına çökertmeye yeter de artar. Hangi kötülüktür bu? Buğday ve ekmek konusundadır. Ekmek halkımızın temel gıdasıdır, o bozulunca, sağlığa zararlı hale getirilince, halk da çöker, ülke de çöker, devlet de.

    Buğday ve ekmek konusunda nasıl çökertiliyoruz?..

    Birinci çökertme: Yakın zamanlara kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri olan ülkemiz, şimdi her yıl dışarıdan üç milyon küsur ton buğday almak zorunda bırakılmıştır.

    İthal edilen buğdayların kalitesi nasıldır? Hibrid buğdaydır, normalin çok üzerinde glüten içermektedir, bununla beslenen halk yakın zamanda bütünüyle hasta olacaktır.

    İkinci çökertme: Halkın çok büyük kısmı beyaz bembeyaz en beyaz ekmek yemekte, buğdayın en kıymetli kısmı olan kepeği hayvanlara yem yapılmaktadır. Bu büyük bir beyinsizliktir.

    Hatırlayacaksınız, Cumhurbaşkanımız birkaç yıl önce, sofralarımızdan beyaz ekmeği kaldıralım, tabiî sağlıklı ekmek yiyelim demişti. Sonra ne olmuştu?.. Eski hamam eski tas…

    Tabiî sağlıklı normal buğday ziraatine dönüp, ekmeklerimizi onun kepekli unundan yapmadıkça sağlık ve beslenme bakımından iki yakamız bir araya gelmez.

    Türkiye, eskiden olduğu gibi kendi buğdayını kendi sınırları içinde üretmelidir.

    Halkımıza kepekli, sağlıklı ekmek yeme kültürü ve alışkanlığı kazandırılmalıdır.

    Sağlıksız bembeyaz ekmek gerekirse yasaklanmalıdır.

    Ekmekten bahs ederken şu konuya da dokunmadan geçmeyeceğim: Ekmek israfı önlenmelidir.

    İnananlar için söylüyorum: Ekmek Allah’ın büyük nimetidir. Onu israf edenler, ileride bu nimetten mahrum kalabilir. 31.01.2016