Memleket Batıyor!
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Pazartesi
Kâmran İnan bey geçenlerde çok önemli beyanlarda bulundu, herkesi uyardı. Gazeteler az veya çok yer verdi ama yeterli olmadı. Bu zat gerçekten kültürlü, vatansever, tecrübeli, birikimli bir politikacıdır. Onun çaldığı tehlike çanlarına bütün idareciler, bütün aydınlar, bütün halk kulak vermelidir. Bu gibi uyarılar, beyanlar broşürler halinde yüzbinlerce bastırılmalı ve her yere dağıtılıp okunması sağlanmalıdır.
Gazeteler, dergiler Kâmran bey gibi güvenilir ve ehliyetli kişilerle röportajlar yapmalı; Türkiye’nin durumunu onların ağızlarından dile getirmelidir.
Ülkemizde büyük bir çöküntü vardır. Siyaset, iktisat, eğitim, kültür, toplumsal barış, sanayi, ziraat, hayvancılık, balıkçılık… velhasıl hatıra gelen her sahada tehlike sinyalleri gelmektedir.
Memleketi idare edenler durumun vehametini itirafa yanaşmıyor. Onların önlerinde çok büyük meseleler vardır: Başörtüsü meselesi… Dindar memurların atılması meselesi… Zaten mevcut olmayan bir lâikliğin korunması meselesi… Türkiye batıyormuş, bu mesele o kadar önemli değil.
Birkaç yıl öncesine kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından olan, buğday ihraç eden ülkemiz şimdi kendi ihtiyacına yetecek kadar buğday üretemiyor ve döviz ödeyerek dışarıdan getiriyor.
Hayvancılığımız can çekişiyor, dışarıdan büyük miktarda kalitesiz ve haram domuz eti getirtilerek millete yediriliyor.
Üç tarafı denizlerle çevrili olan şu ülkede artık balıkçılık da ölmüş sayılır. Kötü idare, ahlâksızlık balık yuvalarını yok etti, balık nesillerini kuruttu.
Fabrikalar, atölyeler, işyerleri kapanıyor. İş hayatında büyük bir durgunluk var.
İşsizlerin sayısı yirmi milyona yaklaşmış.
Ülke bin türlü siyasî, iktisadî, kültürel, sosyal buhran içinde kıvranırken bankalar hileli şekilde iflâs ettiriliyor, boşaltılıyor, faturayı devlet ve millet ödüyor.
Birtakım çok önemli mevkilerde bulunan bazı şahıslar zaman zaman medyanın diline düşüyor: Polis tarafından aranan bir yeraltı babası bir trafik kazası neticesinde kendi kullandığı arabada ölüyor. Aaaa, yanında çok önemli, çok hayatî bir devlet kuruluşunun büyük bir bürokratı bulunmuyor muymuş!.. Bürokratımız kazayı bir iki sıyrıkla atlatıyor ve irtica ile yaptığı savaşa devam ediyor.
Uyuşturucu, beyaz zehir ticareti ülkenin belki de en büyük iş sektörü haline gelmiştir. Hiçbir güç bunu önleyemiyor. Arkasında derin devlet olduğu söyleniyor.
Yeni ders yılı başlamak üzere. Eğitimimiz boşa çalışan bir devr-i daim makinesidir. Portreler, heykeller, büstler, marşlar, sloganlar, vecizeler, ideolojik telkinler… Kültür, ilim, irfan, millî kimlik şuuru, görgü, olgunluk, ahlâk, erdem verilemiyor. Ülkemizdeki bütün eksikliklerin, kötülüklerin kaynağı millî eğitim sistemidir.
Üniversiteler hapı yutmuş. YÖK denilen heyûlâ akademik çalışmaları, hür düşünceyi bitirmiş. Üniversite muhtariyeti lâfta kalmış. Donkişotların en büyük derdi başörtülü öğrencilerin üniversitelere sokulmaması. Öyle kürsüler, enstitüler var ki, her yıl en az bir sayı çıkartmaları gereken ilmî araştırma dergilerini on yıldan beri çıkartamıyorlar. Üniversitelerimiz cadı kazanına dönmüş. Araştırma falan bitmiş, her şey resmî ideoloji, Sabataycı saltanat için.
Türk parası düştükçe düşüyor. Bir dolar bu gidişle yakın zamanda bir milyon lira edecek.
Yüzyirmi desibellik bir gürültü ve uğultu içinde altmış desibel gücünde tehlike çanı çalarsanız bunu kimse duymaz. Tehlike alarmının gücü yüz otuz desibel olacak ki, herkes duysun, ilgilensin.
Kâmran İnan gibi vatansever ve değerli kişilerin feryatları çok daha yoğun, güçlü, şiddetli şekilde duyurulmalıdır millete.
İnan gibi bu memlekette birkaç yüz büyük aydın, uzman, bilirkişi vardır. Onlara da imkân bulunmalı ve milleti, idarecileri uyarmaları sağlanmalıdır. Meselâ, politikaya Devlet Planlama Dairesi Müsteşarlığı’ndan geçmiş İlhan Kesici bey vardır. Son seçimlerde Mesut Yılmaz’ın hışmına uğramış ve milletvekili yapılmamıştır. Bu zat Türkiye’nin ekonomik, mâlî (finansla ilgili) meselelerini çok iyi bilen uzman bir kişidir. Bu konularda değerli bir arşivi vardır. Türkiye’nin durumu niçin İlhan Kesici beye sorulmuyor? Niçin onun uyarıları, fikirleri, tavsiyeleri alınmıyor?
Ülkemiz nereye götürülmek isteniyor? Militan Sabataycılar, militan ateistler, militan İslâm düşmanları memleketi, milleti, devleti nerelere sürüklemek istiyor? Ankara’daki büyük bir iktidar adamının Sabataycı karısının gayesi, hedefi nedir?
Ülkemizde, öncelikle Müslümanlara ve dindar vatandaşlara karşı sistemli bir insan hakları ihlâli furyası görülmektedir. İhlâlciler bu cür’et ve cesaretlerini nereden, hangi güçten alıyorlar?
Medeniyetin, kültürün, eğitimin, insanlığın temeli olan edebî-yazılı Türkçemiz kuşa çevrilmiş, yetersiz bir hale getirilmiştir. Bu dil faciası konusunda milleti, idarecileri, aydınları uyaracak, tehlike çanlarını var gücüyle çalacak uzmanlar yok mudur?
Halkı, gençliği ahlâksızlığa, seks manyaklığına itmek için şer güçleri seferber olmuştur. Oniki yaşından küçük çocuklara din ve Kur’ân dersi verilmesini yasaklayan zihniyet ahlâksızlığı, fuhşu, içkiyi, namussuzluğu, iffetsizliği teşvik için her şeytanlığı yapıyor. Halkı bu konuda kimler uyaracaktır?
Arada bir, birinin bir köşe yazısı yazması, bir gazetede küçük bir haber neşr edilmesi ile iş bitmez, vazife yapılmış olmaz. Tehlike çanları dur durak bilmeden çalınacak, milyonlarca vatandaşa devletin, halkın, ülkenin büyük tehlikeler karşısında olduğu söylenecektir.
Adam kocaman bankayı soyuyor, kendisine hiçbir şey yapılmıyor. Zararı devlet ödüyor. Soyguncu İstanbul ile yazlığı arasında ya özel uçağı ile, yahut özel helikopteri ile seyahat ediyor. Böyle rezalet olur mu? Bu adamlar milletle alay mı ediyor? Müslüman memurları işlerinden attırmak için ter ter tepinen Ankaralı Sabataycı bayan niçin banka soygunlarıyla, bütçe hortumlamalarıyla, gümrüklerdeki yüzlerce trilyonluk yolsuzluklarla ilgilenmiyor? Onun dini ona, bizim dinimiz bizedir. Müslümanlara ne karışıyor?
Memleket batıyor. Bir iş yapamıyorsak bari feryat edip ağlayalım. Toplumu sarmış olan vurdumduymazlık beni dehşete düşürüyor.
Zalim bir iktidar kodamanını yasal sınırlar içinde protesto ettiği için tutuklanan onbeş yaşındaki başörtülü kızcağızdan utanalım. 12 Eylül 2000