Salı

Yaz geldi, havalar ısındı; tuzu kurular için zevk ü sefa, eğlenme mevsimi başladı. Binilsin otomobillere, gidilsin pikniklere; yenilsin içilsin, kâm alınsın şu fâni dünyadan. Marmaris’teki, Bodrum’daki, Saros Körfezi’ndeki, Kilyos’taki, Sapanca’daki yazlıklara gidilsin. Lüks otomobiller su gibi benzin yaksınlar, geceleri geç vakitlere kadar şölen olsun, toy olsun.

Nice fakir kıvranıyor, “Ah biz de zengin olsak da böyle lüks otomobillere binsek, hava atsak, gel keyfim gel yaşasak…”

Herifin biri kokuşma denizinde büyük balıklar yakalamış, ellisinden sonra Karun gibi zengin olmuş. İlk iş olarak neler yapmış biliyor musunuz?

– Fatih’ten Bağdat Caddesi’ne taşınmış…

– Lüks ve pahalı otomobilini satmış, onun yerine daha lüks, daha pahalı bir limuzin almış…

– Çocuklarının çilekeş annesini boşamış, yerine genç ve taze bir şırfıntı almış…

Böyle bir iş adamından, zenginden bu ülkeye ne hayır gelir? Adamda ahlâk yok, yüksek karakter yok, vicdan yok, iz’an yok, edep yok, asalet yok, mürüvvet yok… Pis herif!

Bir yığın salak fakir de ona imreniyor, “Ah bizim de elimize fırsatlar geçse de biz de onun gibi köşeyi dönsek, kenar semtten lüks mahalleye taşınsak, eski karımızı atıp yerine taze bir fıkırdak alsak, lüks otomobillere Nemrud gibi kurulsak, puromuzu yirmi milyonluk kağıtla yaksak… Ah, biz de hayattan kâm alsak…” diyor. Haram para ile zengin olan, vurgun vuran, hortumlama yapan; kendi halkını, ülkelesini, devletini dolandıran bir adam nasıl bir adamdır? O bir “Ticaret ve iş or…..u” değil midir? Böyle bir adama imrenilir mi, ona gıbta edilir mi? Edilmez ama bizde edenler var. Sefihler, beyinsizler!

Büyük gazetelere, büyük televizyonlara bakınız, kimlerin haberlerini veriyorlar? Gerçek değerleri olmayan birtakım mankenlerin, şarkıcı ve türkücülerin, çılgınca eğlenenlerin, haram kazanıp su gibi harcayanların, yiyip içip dağıtanların, pek bayağı, pek âdi hedonistlerin (Hedonistin kalitelisi de vardır); velhasıl zengin ve ünlü ayak takımının…

Müslüman, tutucu, geleneksel değerlere bağlı görünen birtakım Müslüman ailelere bakıyorum, onların da basiretleri bağlanmış, vicdanları nasır tutmuş. Hacı bey ve hâce hanım (Hacca giden kadınlara hâce denir) evlerinde muntazaman televizyon seyrediyorlar. Açıyorlar ekranı, evlerinin içine içki, fışkı, fuhuş, kumar, zina, dans, oyun, eğlence, küfür, fısk, fücur, masiyet, isyan, tuğyan, azgınlık, nifak, şikak doluyor. Amerikan filminde karı kocasını aldatıyor, onu seyrediyorlar. Lolly ile Peter sevişiyor, onu seyrediyorlar. İçkiler içiliyor, kahkahalar atılıyor, aşna fişne seller gibi; sırıtarak, mütebessim, memnun hep seyrediyorlar. Bunlar zamane dindarıymış. Aman ne dindar, aman ne dindar!…

Zengin Müslümanlar “Allah bize verdi, biz de güzelce yiyeceğiz” diyorlar. Peki onlar böyle diyor da İslâm dini ne diyor? Kur’ân, Sünnet, Şeriat ne diyor? Peygamber “Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir” dememiş midir? Kur’ân nice ayetlerinde “Allah’ın size lütf, ihsan ve ikram ettiği nimetlerden, siz de ihtiyacı olanlara veriniz” demiyor mu?

Şeriat, akıl, hikmet, vicdan on milyonlarca vatandaş sürünürken tuzu kuru olanların sorumsuzca israf içinde yaşamalarını kötü görmüyor mu? Birtakım Müslümanlar ne kadar merhametsiz olmuşlar…

Öylesine hıyanete uğramış, darbelenmiş, suikast ve sabotaja mâruz kalmış, soyulmuş soğana çevrilmiş bir ülkede yaşıyoruz ki, bizde zerre kadar vicdan ve fazilet olsa her gün bu hale oturup bir saat ağlamamız gerekir. Türkiye bu kadar kötü duruma düşecek ülke miydi?

Japonya’dan, Güney Kore’den, Taiwan’dan, Singapur’dan, Finlandiya’dan neyimiz eksikti de bu hale düştük? Bu vatanı, bu halkı, bu devleti kimler satmıştır?

İslâmcı geçinen şu güruh-i lâ yüflihûna bakınız. Düzenin, sistemin yağlı kemiklerine nasıl da saldırıyorlar. Bunlar mı bu memleketi kurtaracak? Güldürmeyin beni!

Hakikî, faziletli Müslümanları, milliyetçileri, Türkçüleri tenzih ederek söylüyorum; bu memlekette birtakım sahte milliyetçiler ve Türkçüler de türemiştir ve onlar da milliyetçilik, Türkçülük rantı yemektedir. Din rantı, milliyetçilik ve Türkçülük rantı yiyenlerin hepsine lânet olsun. Böyle İslâmcılar, böyle Türkçüler ve milliyetçiler olmaz olsun!

Türkiye bir istila ve işgal hareketi karşısındadır.

– Ziraatimiz kasıtlı olarak çökertilmiştir…

– Hayvancılığımız kasıtlı olarak çökertilmiştir…

– Sanayimiz kasıtlı olarak çökertilmiştir…

– Ticaretimiz kasıtlı olarak çökertilmiştir…

– Millî eğitim sistemimiz ve üniversitelerimiz kasıtlı olarak çökertilmiştir…

– Ahlâk ve faziletimiz çökertilmiştir…

– Bizde toplum hayatının temel taşı olan ailemiz kasıtlı olarak darbelenmiştir…

– Kasıtlı olarak içki, fuhuş kumar, lotaryacılık, definecilik, titancılık, saadet zinciri zihniyeti, üç kağıtçılık, hayalî ihracat, zina, namussuzluk, şerefsizlik, eşkıyalık teşvik edilmiştir…

Türkiye’yi, Türkiyelileri güçlü, üstün, vasıflı yapan bütün faktörler ve hasletler kasıtlı olarak çökertilmiştir.

Sonra bunca tahribat içinde, bunca felaket içinde bir takım dindarlar, milliyetçiler, Türkçüler zevk ü sefa içinde günlerini gün ediyorlar.

Herkes rant peşinde… Dinciler din rantı yiyor, milliyetçiler milliyet rantı, çağdaşlar çağdaşlık rantı…

Din iman yerine geçmiş para ve rant.

Her geçen gün daha kötüye gidiyoruz.

Kasaptan et alıyordum, bana sordu “Hocam memleketin gidişatını nasıl görüyorsun?” “Bana soracağına, bu suali kendine sor… Sen nasıl görüyorsun, ticaretinden, dükkanının gidişinden memnun musun?” cevabını verdim. Üzüntülü bir şekilde “Memnun değilim, iyi gitmiyor” dedi.

Rant yiyen, haram kazanan, yüzde on komisyon alan, ihaleye fesat karıştıran, kapkaççı ve hırsız çeteleriyle ortak çalışan kimseler durumdan memnunmuşlar… Onlar bir vâdide, biz başka bir vâdideyiz…

Şu memleketin, şu halkın, şu devletin hal-i perişanına gerçekten üzülüp ağlayamıyorsak, bari üzülür gibi, ağlar gibi yapalım… 11 Haziran 2003