Memurlara Zekat Verilebilir mi?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 20 Aralık 2018
Cumartesi
Halk Mutlu mu, Değil mi?15 AĞUSTOS 2010
PAZ 02:30
[-] Normal [+] GündemTavsiye EtYazdır
Yorum Yaz
Birkaç yıl kadar önce bir grup vatandaşla birlikte Suriye’ye gitmiştim. Şam havaalanından şehrin merkezindeki otelimize doğru ilerlerken gruptaki bazıları “Burası geri kalmış, yollar modern değil, otomobillerin çoğu eski…” gibi lâflar etmişlerdi.
Modernizm, konfor, lüks, maddiyat çılgınlığı Türkiye’yi pençesine aldı… Her yere güzel ve geniş yollar yapılması, havaalanlarına uçakların inip havalanması, hızlı trenlerin hedeflerine çabucak ulaşması, büyük şehirlerde gökdelenler yapılması, köprüler, barajlar ve bunlara benzer gelişmeler gözümüzü perdeliyor.
Ülkelerin durumunu gösteren önemli unsurlar vardır:
Ülke halkı mutlu mudur?
Ülke halkı huzurlu mudur?
Ülkede adalet (sosyali ile birlikte) var mıdır?
Ülkede güvenlik var mıdır? (Can, mal, ırz, namus, nesep, din, iman…)
Ülkede millî barış var mıdır?
Ülkede toplumsal uzlaşma var mıdır?
Ülke bilgece, iyi idare edilmekte midir?
Ülkenin geliri adaletli bir şekilde dağıtılmakta mıdır?
Ülke şeffaf ve temiz bir toplum mudur?
Ülkede kokuşma var mıdır?
Ülkede hakim olan kültür, medeniyet ve şehir kültürü müdür, yoksa bedevi kültürü müdür?
Ülke ahlâklı, faziletli bir ülke midir?
Adam öldürmelerde, cinayetlerde, büyük ve küçük hırsızlıklarda, suçlarda patlama var mıdır?
Dev gibi adliye binalarında hakimler milyonlarca dava dosyasına bakmak konusunda sıkıntı içinde midir, yoksa mahkemeler işsiz, hapishaneler ıssız mıdır?
Eğitim sistemi genç nesilleri bilgili, kültürlü, ahlâklı, karakterli, faziletli, estetik boyutlu, kızları genç hanımefendiler, erkek çocukları genç beyefendiler olarak yetiştirebilmekte midir?
Evet bir ülkenin ileri mi geri mi, iyi mi kötü mü, parlak mı karanlık mı olduğu, maddî kalkınmadan değil, yukarıda saydığım konulardaki durumundan anlaşılır.
İktisat, maddî kalkınma, üretim ve ticaret elbette lazımdır ama onların üzerinde ana konular vardır.
Türkiye’nin en önemli gündem maddesi resmî ideoloji vesayetinden kurtulmaktır. Sonra:
Resmî ideolojinin yerini, evrensel insan haklarının ve millî kültür/kimliğin almasıdır.
Dünyaya örnek olacak çok üstün ve kaliteli bir eğitim sistemine sahip olmasıdır.
Ülkenin tamamının adalet ve güvenle dolmasıdır.
Devlet işlerinde, toplumda bilgeliğin hakim olmasıdır.
Halkın yaşama sevincine ve neş’esine sahip mes’ut bir halk olmasıdır.
İlim, irfan, kültür, sanat, adalet, huzur, saadet yoksa (yahut gerektiği kadar veya yeterli derecede yoksa) ben yolları, lüks otoları, dev binaları ne yapayım?
* (İkinci yazı)
KADIRGA’DA İMREN LOKANTASI
KADIRGA polis karakolu civarındaki (PTTbitişiği) İmren lokantası beğendiğim, takdir ettiğim bir esnaf lokantasıdır. Yemekleri lezzetli, dükkan temiz, fiyatlar uygundur. Ramazandan sonra fırsat düşerse bir uğramanız, fırında pişmiş tereyağlı Çayeli (veya İspir) kurufasulyası yemenizi tavsiye ederim. Bendenizin selamını söylerseniz yemeğin yağı bol olabilir!..
Ramazandan sonra dedim…İmren lokantası mübarek Ramazan ayında kapalıdır.
Fransızların “noktaları i’lerin tam üzerine koymak” deyimleri vardır. Müslümanların Ramazanda oruç tutmaları (şer’î bir özürleri yoksa) farzdır. Özürsüz olarak oruç yemek haramdır. Lokantacı kendisi oruç tutuyor ama Ramazan gündüzünden müşterilerine yemek veriyor. İslâm dini bunu da caiz görmez.
Para kazanma, ticaret meselesine gelince:
Ramazan gündüzünde müşterilere yemek yedirerek kazanılan parada hayır olmaz.
Kendisi içki içmiyor ama içki satıyor, içki servisi (sakilik) yapıyor, bu da haramdır, uğursuz kazançtır.
Kendisi riba alıp vermiyor ama riba muamelelerinin aracılığını, kâtipliğini yapıyor. Bu işler de dinen yasaktır. Bu katiplikten ve aracılıktan elde edilen kazanç uğursuzdur.
* (Üçüncü yazı)
HAPSE ATILAN TARİHÇİ
Olacak şey değil!.. Fransa’da “tarihî araştırmalar” yapan bir mühendis hapse atıldı. Özbeöz Fransız olan Vincent Reynouard’ın mesleği ve uzmanlığı kimya mühendisliğidir. 1969 doğumludur, sekiz çocuk babasıdır, dindar bir katoliktir, muhafazkârdır. Peki bu adamcağızın suçu nedir? Kendisi İkinci Dünya Savaşı ile ilgili tarihî araştırmalar yapmakta, resmî teze aykırı görüşler ve iddialar ortaya atmakta, Almanların Yahudileri gaz odalarında yok ettiği iddiasının yalan olduğunu savunmaktadır. Bu konuda yaptığı araştırmaları DVD’ler ve yazılı malzeme olarak dağıtmaktadır. İşte hapse atılmasına sebep olan suç budur.
Vincent Reynouard’ın görüşlerini paylaşırız veya paylaşmayız ama onun görüşlerinin suç olduğunu asla kabul etmeyiz. Fransa’da 1990’da çıkmış, Gayssot Kanunu denilen bir kanun, Nazilerin Yahudilere yapmış olduğu (doğru veya sözde) zulümleri inkâr edenlere hapis ve para cezası öngörmektedir.Hiç şüphe ve tereddüt yoktur ki, bu kanun faşist ve ırkçı bir kanundur.
Bu kanun yüzünden Roger Garaudy’nin başı da bir kitabı yüzünden epey derde girmişti.
Hitler rejimi 6,5 milyon Yahudiyi kamplarda ve gaz odalarında öldürdü mü? Bu konuda tarihçiler arasında fikir ve görüş birliği yoktur. Öldürdü diyenler var, öldürdü ama bu kadar değil, birkaç yüz bin kişi toplama kamplarında hastalıktan kırıldı diyenler var, hiç öldürmedi iddiasında bulunanlar var.
Peki gerçek nasıl anlaşılacak? Tarihçiler tartışacak, delillerini ortaya koyacak…
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Siyonistler bir Holokost Endüstrisi kurmuşlar ve bu yolla trilyonlarca dolar tazminat almışlardır.
Bir Fransız vatandaşının, revizyonist fikirleri ve iddiaları yüzünden hapse atılması, büyük miktarda para cezasına çarptırılması utanç verici bir hadisedir. 15 Ağustos 2010
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Memurlara zekat verilebilir” fetvasını kınıyorum.
Zekatlar öncelikle Müslüman fakirlere ve miskinlere verilmelidir. İstisnaî durumlar dışında memurlar, şerî ölçülere göre fakir değildir, miskin hiç değildir.
Otomobil almış, en pahalısından tv almış, evine klima taktırmış, yazlık almış… Bunlar yüzünden gırtlağa kadar borçlanmış… Böyle bir kimseye niçin zekat verilsin?
Bendeniz zekat verirken veya başkalarının zekatlarını vekaleten dağıtırken, zekat parasıyla sigara alanlara, nargile içenlere, telefon masraflarını ödeyenlere, külüstür otosuna yakıt alanlara vermiyorum.Bugün ülkemizde milyonlarca işsiz, en küçük bir memurluk kazanabilmek için hasret içinde bekliyor. Zekatlar, memurlara değil, (zekatı hakkeden) işsizlere, düşkünlere, perişan kimselere verilmelidir. Şöyle bir memur düşünelim: Başına ve ailesinin başına birtakım olağanüstü dertler, sıkıntılar gelmiştir. Borca batmıştır, selde evi yıkılmıştır vs… İstisnaî olarak buna zekat verilebilir.
Maaşı azmış, ailesini alıp da Belediye sosyal tesislerinde iftara gidemiyormuş! Sefalet içinde yaşayan milyonlarca vatandaş varken böylesine de zekat verilmez.
Yahudiler dünya çapında bir Holokost Endüstrisi kurdular, bazı Müslümanlar da Zekat Endüstrisi…
Zengin Müslümanların bir kısmı “Ben zekatımı veririm, ondan sonra her “şeyi” yaparım…” gibi laflar ediyor. Ne kadar yanlış ve eksik düşünce.
Öyle cin fikirli Müslüman (veya İslâmcı) öğrenciler varmış ki, altı yerden birden burs alıyormuş. (On iki yerden alanı da duydum ama inanmak istemiyorum…) Bu da burs endüstrisi…
Filan islâmî cemaat ve dernek zekatları topluyor ve onlarla bina yaptırıyor, binanın içine hela yaptırıyor, dernek ve cemaat masraflarını karşılıyor… Dernekler, cemaatler zekat toplayamaz, zekat paralarıyla bu gibi işler yapılamaz.
Tüzel kişilere (derneklere, cemaatlere) zekat verilebileceğine dair ictihad ve fetvaların hiçbir kıymeti yoktur. Bunlar Kur’âna, Sünnete, fıkha, şeriata, Ehl-i Sünnete aykırıdır. Keenlem yekûndur.
Sevgili Müslüman kardeşlerim:
Zekatlarımızı
(1) Hiçbir şeyi olmayan Müslüman miskinlere,
(2) Büyük geçim sıkıntısı çeken Müslüman fakirlere,
(3) Muhtaçlara, dullara, yetimlere, yalnız kalmış ihtiyarlara.
(4) Ailesinin harçlık gönderemediği askerlere,
(5) İşsizlere… verelim.
Şunlara vermeyelim:
* Zekat parasıyla sigara alacak,
* Zekat parasıyla cep telefonu masrafını karşılayacak, vır vır gevezelik ve zevzeklik edecek.
* Külüstür bir Şahini var, ona benzin alacak.
Diyanet İşleri Başkanlığında bundan elli altmış yıl önce medrese mezunu icazetli ulema ve fukaha vardı. Bazıları dersiamdı. Bunlar şöyle bir fetva vermişlerdi:
Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Türk Hava Kurumu gibi derneklere zekat ve fitre verilmez. Doğru olan budur.
Bir ilim adamı, büyük bir düşünür, bir din alimi, elinde imkan olan kültürlü bir okur-yazar vatandaş; gücünün yettiği kadar toplumu uyarmakla, bilgilendirmekle, aydınlatmakla mükelleftir (yükümlüdür).
Din alimlerinin, fakihlerin, mürşidlerin, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, insanları iyiliğe çağırmaları ve kötülüklerden alıkoymaları onların vazifesidir, üzerlerine borçtur.
Şöyle bir şey düşünelim:
Adamcağız evinde zelzeleye karşı hassas Çin kuşları besliyor. Bu kuşlar kafeslerinde ötüşüyor, yiyor içiyor… Birden hayvancağızlar çılgın gibi uçuşmaya, acı acı sesler çıkartmaya başlıyorlar. Eyvah!.. Deprem yaklaşıyor…
Bu kuşların sahibi hemen alelacele çoluk çocuğunu topluyor ve Çatalca’daki yazlığına gidiyor. Kimseye haber vermeksizin…Bu yaptığı doğru mudur?
Ne yapması lazımdı:
1. Komşularına haber verecek. Onlar gerekeni yaparlar veya yapmazlar, kendilerinin bileceği iştir.
2. Valiliğe,Belediyeye, ilgili resmî kuruluşlara yazılı olarak e-mail ile haber verecek.
Bu iki işi yaptıktan sonra depremden kaçmak için nereye gitmek isterse gidebilir.
Bugün ülkemiz siyasî, sosyal, iktisadî, ahlâkî, kültürel depremler ve krizler içindedir. Ufukta daha büyükleri de vardır.
İşte ilim, irfan, hikmet, kalem sahipleri idarecilere ve idare olunanlara bunları bildirmekle vazifelidir.
Meselâ:
150 alim, arif, fazıl kişi bir bildiri hazırlayacaklar ve Müslüman halkı uyaracaklar.
Halkı sahih inanca davet edecekler.
Halkı beş vakit namazı cemaatle kılmaya çağıracaklar.
Halkı yetecek miktarda ilmihal öğrenmeye davet edecekler.
Halkı ahlâksızlık ve faziletsizlikle mücadeleye davet edecekler.
Halkı lüks, israf, sefahat konusunda uyaracaklar.
Birkaç sayfalık tesirli bir metin hazırlanacak. Günlük gazetelerden birkaçı ile anlaşılacak ve bu bildiri gazetede tam sayfa olarak yayınlanacak… Böyle bir bildiri son derece faydalı olmaz mı?
Bendeniz âlim, ârif, fâzıl değilim. Elim biraz kalem tutar. Böyle hayırlı bir işte, gerekirse sekreterlik/katiplik hizmetleri yapabilirim. Bunun için ücret istemekten veya almaktan da hayâ ederim.
Sevgili Peygamberimiz “Din nasihattir” buyurmuşlardır. Bugün Müslümanların faydalı, lüzumlu, zarurî nasihatlara her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır.
İsmet Paşa’nın diktatörlüğü zamanında bu gibi nasihatleri yapmak suçtu, hürriyet yoktu. Bugün suç değil, hürriyet ve imkân var. Lakin yapılmıyor. Yazık!..
Mübarek Ramazanda iyi şeyler ile kötü şeyler bir arada… Bazen iyilik perdesi ardında kötülükler de yapılıyor. İyi işlerden bazısı şunlar: Oruç tutuluyor, namaz kılınıyor, fakirlere iftar yaptırılıyor, Kur’ân okunuyor, va’z u nasihat ediliyor.
Kötü şeyler:
(1) Gösteriş için, gurur ve kibir için, benlikleri tatmin için beş veya yedi yıldızlı içkili mekanlarda lüks, israflı, saçıp savurmalı iftar ziyafetleri veriliyor. Böyle mekanların mutfaklarında domuz pirzolası ile dana bifteği birlikte kızarıyor… Et ve balık yemeklerine beyaz şaraplı sos ilave ediliyor. Pastalara ve dondurmalara da alkol konuluyor.
(2) Ramazan şenlik yeri ve etkinlikleri denilerek dine ve şeriata aykırı eğlenceler yapılıyor, karı erkek karışık vaziyette sınırlar aşılıyor. Vur patlasın, çal oynasın!.. Yahu bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu…
(3) Namazdan sonra İslâm dininin ikinci önemli ve temel ibadeti olan zekatların büyük bir kısmı Kur’âna, Sünnete, şeriata, fıkha aykırı olarak toplanıyor ve sarf ediliyor. Müslüman fakirler, miskinler, muhtaçlar mağdur ediliyor.
Tek cümle ile özetlemek gerekirse: Ramazan kültürü mıncıklanıyor, dejenere ediliyor.
Cenâb-ı Hak cümlemizi ıslah eylesin.
Yaşlandım, şekerim yükselmiş, günler çok uzun, hava sıcak. Elhamdülillah oruç tutuyorum ve zorlanmıyorum ama iftar ziyafetlerine gidecek halim yok. Geçen seneki Ramazanda Erhan Erken beyle Üsküdar’da bir iftara gitmek için yola çıktık. Tam bir saat gecikerek varabildik.
Davet edenlere teşekkür ediyorum. Allah kendilerinden razı olsun, oruçları makbul olsun, ziyafetleri dolayısıyla ecir ve sevap kazansınlar inşallah… Bendenizi affetsinler. Ben onlara dua ederim, onlar bana dua etsinler. İyilerin duaları cümlemize sâyeban olsun. 16 Ağustos 2010