Menfi Kavmiyetçilikte, Ulusalcılıkta Yahudilerin ve Dönmelerin Rolü
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 28 Aralık 2018
Cuma
Geçenlerde, yayıncılık yapan bir dostum, vefat etmiş bir kimsenin kitaplarının basım haklarını varislerinden almak için müzakereler yapmış. Merhum müsbet bir kimseymiş ama varisleri dinsiz, Ergenekoncu imiş. Konuşma esnasında, milliyetçilik kelimesine itiraz etmişler. Bunda din ve muhafazakârlık var, biz ulusalcılıktan başka bir şey kabul etmeyiz demişler. Bu dinsiz imansız ulusalcılıkta, iç ve dış Yahudilerin hayli tuzu biberi bulunmaktadır.
Bendeniz son 60 yıl içinde hayli milliyetçi tanıdım, bazıları ile yakın dostluğumuz oldu. Hepsi de İslâm’a saygılı idi. Bir kısmı namazlı abdestli dindardı. Bir kısmı dindar olmasa bile dine hürmetkârdı. Asla dinsizlik yapmazlardı.
(Bütün milliyetçilere ve Türkçülere dinsiz demiyorum. Böyle bir şey büyük haksızlık ve terbiyesizlik olur)
Bir Macar Yahudisi olan
bunlardan biridir.
Türkçe’yi o kadar iyi biliyordu ki, İstanbullu derviş Reşid efendi kılığında, o tarihlerde henüz Rusya pençesine düşmemiş Orta Asya ülkelerinde İngiltere hesabına casusluk yapmak maksadıyla seyahat etmiş, notlarını kocaman bir kitap halinde yayınlamıştır.
Yine bir Yahudi olan
Müslümanlara Türkçülük aşılamak için
romanlar ve tarih kitapları yazmıştır.
adlı kitabında
Bir İngiliz Yahudisi,
kitabında Türklere, üstün oldukları şuurunu aşılamak ister.
Osmanlı’nın ve Hilafetin yıkılması için çalışmıştır.
(milletvekili)
Bu gazeteyi Felemenk (Hollanda) Yahudilerinden, adı geçen ülkenin kralının bankeri olan Jacob Kann desteklemekteydi.
(profesörlüğü)
Demek istediğim şudur: İslâm’a düşman Türkçülüğü ve milliyetçiliği Müslüman Türkler değil, Yahudiler çıkartmıştır.
(Nil’den Fırat’a kadar…)
Osmanlı devletinde yaşayan bütün Müslümanlar
;
Sırası gelmişken şu hususu da belirtmekte yarar görüyorum: Türkçülük yapan Tanzimat ricalinden meşhur
mühtedi (İslâm’a dönmüş) bir Bulgar Yahudisidir!
Böylece Osmanlı devleti, Jön Türklerin elinde on senede yıkılmış, 1908 İkinci Meşrutiyet hareketi, 1918’de Mondros’ta teslim bayrağını çekmiştir. Osmanlı devleti ayakta kalmış olsaydı, Siyonistlerin Filistin’de bir Yahudi devleti kurmaları mümkün olur muydu? Arapçılığın, Arap milliyetçiliğinin acı faturasını, başta Filistinliler olmak üzere bütün Araplar ödemiştir.
Yahudiler, misyonerler, emperyalistler Osmanlı hâkimiyeti için Arap dünyasında
tâbirini kullandılar ve kullanıyorlar.
Çağımızın ünlü tarih felsefecisi Arnold Toynbee, “Tarih Üzerine Bir Etüd” adlı 10 ciltlik eserinde
(Ispartalılar bahsi) şöyle diyor: “Eflatun’un ideal Cumhuriyetine, realitede/uygulamada en fazla yaklaşabilmiş sistem Osmanlı devletidir.” Böyle bir devlet elbette menfi kavmiyetçiliklerle ayakta duramazdı. Osmanlıların
dedikleri
Menfi milliyetçiler ve ulusalcılar bu ideolojiyi bir din haline getirmişler ve İslâm’ın yerine koymak istemişlerdir.
Bir insan mensup olduğu kavmin iyiliğini, yücelmesini istemez mi? Elbette ister, hattâ istemesi bir vazifedir. Ancak, bunun İslâm’da sınırları vardır.
Yahudilerin, dönmelerin, Siyonistlerin, emperyalistlerin, İslâm ve Türk düşmanlarının entrikaları sonunda Müslümanlar İmamet-i Kübra kurumunu yitirdiler.
Mehmed Akif, “Türk Arapsız, Arap Türksüz olmaz” diyor. Ne kadar doğru… İslâm birliğine, Müslüman kardeşliğine zarar vermeden, Kur’ân ve Sünnet’e ters düşmeden kavmimizi sevelim. Onun iyiliği, kalkınması, saadeti, huzuru için çalışalım ama bütün Müslümanların tek bir millet oldukları gerçeğini asla hatırdan çıkartmayalım.
Allah’ın Türk kavmine bahş etmiş olduğu en büyük nimet ve şerefin İslâm olduğunu bir an bile hatırımızdan çıkartmayalım.
İslâm’ın bayraktarlığı gibi şerefli, yüce, onur verici bir hizmeti bırakıp da; ABD Evangelistlerinin, Siyonistlerin, Avrupa’nın kuyruğu olmak Müslüman Türklere yakışmaz.
Türklüğümüzle iftihar edelim,
dışlamayalım, Türk olalım,
Müslüman olalım,
23 Ağustos 2008