EHL-İ SÜNNETİN bayrakdarı merhum üstad Ahmed Davudoğlu hocaefendinin vefatının 30’uncu yıldönümünde İstanbul Büyükşehir Belediyesinin himmetiyle Fatih Ali Emiri Kültür Merkezinde bir anma toplantısı tertip edildi. Davudoğlu hocaefendi âbide bir şahsiyettir. Hem Bulgaristandaki zalim Marksist rejimin, hem de Türkiyedeki zalim ideolojik rejimin gadrine uğramış, zindanlarda, çalışma kamplarında büyük işkencelere, eziyetlere mâruz kalmıştır. Türkiyedeki hizmetleri esnasında şer’î nikâhla ilgili bir konuşması yüzünden ağır ceza mahkemesine verilmiş, ağır hapis cezasına mahkûm olmuş, zindana konulmuştur.

Hocaefendi başta on bir ciltlik Sahih-i Müslim şerhi olmak üzere muhalled eserler telif ve tasnif ederek Kur’ana, Sünnete, Ümmete, Din-i Mübin-i İslam’a büyük hizmetler etmiştir.

Onun bence en mühim kitabı, dinde reformculara karşı yazmış olduğu

“Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri”

adlı son derece uyarıcı, aydınlatıcı, bilgilendirici, doğruya yönlendirici kitabıdır. Her kültürlü Ehl-i Sünnet Müslümanı bu kitabı edinip okumalıdır.

Dinde reform, değişiklik, yenilik isteyen bilcümle reformcu ilahiyatçılar Ahmed Davudoğlu hocamıza muhaliftir.

En büyük ve azılı düşmanları Farmason Afganicilerdir. Mutezile ona düşmandır… Fazlurrahmancılar düşmandır… Mezhepsizler, telfik-i mezahibçiler…

İmanın altı şartından biri olan

kaderi inkar edenler…

Hepsi hepsi…

AIlahın ayetlerini, Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) sahih ve mütevatir hadislerini AB standartlarına göre ayıklayanlar, bu devirde üç yüz küsur kesin hükümlü ayet artık geçerli değildir diyenler Davudoğluna düşman olmayacaklar da ne yapacaklar yani…

İşte bunca düşmanlığa karşı, on milyonlarca Ehl-i Sünnet Müslümanının Davudoğlu hocamıza karşı vefa göstermeleri, onun yolundan yürümeleri, onu bayraklaştırmaları gerekir.

Anma toplantısında Hocanın damadı muhterem İbrahim bey anlattı: Müslim Şerhini yayınlaması için Diyanet’e müracaat etmiş. Tedkik edelim demişler, aradan iki buçuk sene geçmiş, ses yok. İbrahim beye en sonunda bu külliyatı biz basamayız, çünkü

Avrupa standartlarına aykırı yerleri var

demezler mi? Yahu ne günlere kaldık…

Diyanet maalesef Sahih-i Buharînin özeti olan Tecrid-i Sarih’i de artık yayınlamıyor.

O da AB standartlarına aykırıymış!

Şu meşhur, şu malûm ve mahut, şu

“Allah gerçek bir Janustur=Hoda Janus-i hakikî est”

diye yazan

Ali Şeriati

‘nin kitapları Diyanet kitabevlerinde satılıyor… Demek ki, Onlar AB standartlarına ve normlarına uygun!

Şöyle bir projem var: Davudoğlu Hocanın

Din Tahripçileri kitabı 100 bin nüsha basılacak, maliyet fiyatına yurt sathına yayılıp Müslümanlara okutulacak.

Bu hizmette herhangi bir ticaret düşünülmeyecek. İbrahim bey bu hizmet için bazı kimselerle görüşecek.

Ahmed Davudoğlu

hocaefendi,

Din Tahripçileri

kitabı ile Şeyhülislam Mustafa Sabri ve

Zahid el-Kevserî

hazretlerinin peşinden ve izinden yürümüştür. Onu rahmetle anıyor ve bütün Ehl-i Sünnet Müslümanlarının kendisine sahip çıkmalarını ümit ve temenni ediyorum.

(İkinci yazı) Geniş Ufuklu Müslümanlar

Ufuk genişliği ne demektir?.. İstanbul’da Galata Kulesi’nin altındasınız. Ne görürsünüz? Kocaman, yüksek bir kulenin duvarları, etrafındaki meydan, eski zaman apartmanları… Birkaç dükkan… Kulenin üstüne çıkın manzara değişir. İstanbul, Haliç, Marmara Denizi, Boğaziçi’nin bir kısmı ayaklarınızın altındadır. Karşıda Süleymaniye bir Erciyes Dağı gibi yükselir. Ayasofya, Sultanahmet, Beyazıt, Sultan Selim camileri. Nefes kesen harika bir manzara…

Galata Kulesi’ne ve etrafına zeminden bakmak başkadır, cihanı onun tepesinden seyretmek başkadır.

Müslümanları çekip çeviren temsilci, reis durumundaki zevatın ufuklarının çok geniş olması gerekir; onlar tarihe, bugüne, yarına üç yüz altmış dereceden bakabilmelidir.

Eskiden çocukluğumda ve gençliğimde İstanbul’da at arabası çoktu. Atların sağ ve sol gözlerinin iki yanında etrafı görmelerine engel olacak deriden bir tür gözlükler vardı. Sadece önlerini görebilirlerdi.

Müslümanların bakış açısını daraltan at gözlüklerinden biri cemaat, tarikat, hizip, fırka, grup, sekt, parça taassubu, militanlığı ve holiganlığıdır. Sık sık tekrarlıyorum. Bendeniz hayırlı cemaatlere, tarikatlara, meşreplere karşı değilim. Cemaatçiliğe, tarikatçılığa, meşrep fanatizmine karşıyım.

Ufuk darlığının ikinci sebebi genel kültür ve sanat konusundaki yetersizliklerdir. Beş milyon lira harcayarak büyük bir cami inşa ediyorlar ve bina mimarlık sanatı bakımından güzel olmuyor; beğenilmiyor, çirkin oluyor, tenkide uğruyor. Bunun sebebi kültürsüzlük ve sanatsızlıktır. Beş milyon liraya şöyle camiler yapılabilir:

Ya çok güzel harika bir cami… Ya eskiden yapılmış güzel bir camiin taklidi… Yahut pek sıradan bir cami. Sanatsız, çirkin bir bina. Bakanın morali ve gözleri bozuluyor.

Aynı parayla güzel cami de yaptırılabilir, çirkin cami de… Sadece parayla iş bitmiyor; kültür lazım, sanat lazım, ufuk genişliği lazım. “Altın oranı” (l,618) bilmeyenlerin cami yaptırmaması lazım.

İstişare eden (bilenlere danışan) kimselerin ufukları geniş olur. Peygamberimiz (salat ve selam olsun ona) “İstişare etmeyen pişman olur” buyurmuşlardır.

Müslümanları çekip çeviren, onlara önderlik eden, yol gösteren, plan ve program yapan, hizmet eden muhterem zevatın tarihe, hale, istikbale Galata Kulesi’nin zemininden değil, tepesinden, hatta bir uçağa veya helikoptere binerek göklerden bakması gerekir.

Maziyi ve tarihi iyi bilmeyenler bugünkü durumu anlayıp değerlendiremezler, onların istikbali de parlak olmaz.

Müslümanların elinde ilim irfan, hikmet kaynakları vardır: Kur’an, Sünnet, Şeriat.

Ufku dar olanlar Kur’andan çok az yararlanabilir… Sünnetten de gereği gibi yararlanamazlar…

İki türlü Türkçe vardır: Biri, birkaç yüz kelime ile kullanılan günlük iletişim, çarşı pazar Türkçesi.

İkinci Türkçe konuşulmaz, yazılıdır. Zengin, edebî Türkçe. Bu Türkçe’yi iyi bilmeyenlerin ufukları geniş olamaz. Bir Müslüman aydının, rehberin, idarecinin, reisin Türkçesi çok kuvvetli olmalıdır. Dünyada Hazret-i Âdem’den (aleyhisselam) bu yana gelmiş geçmiş ve Kıyamet kopuncaya kadar gelecek olan insanların ufku en geniş olanı, en âlimi, en hikmetlisi, en fazılı, en uzak görüşlüsü, en bilgesi Resulullah Efendimizdir (Salat ve Selam olsun ona). Onun bu aydınlığından yararlanabilmek için icazetli varislerinin, vekillerinin, halifelerinin rehberliğine başvurmak gerekir.

Aklını geliştirmek isteyenler iki şeyi yakalamak zorundadır:

1. İslam’ı doğru şekilde bilecek… 2. Genel kültür sahibi olacak.

Bundan bin sene önce Orta Doğu’da yaşayan insanların Çin’le irtibatları yoktu. Bugün İstanbul’dan uçağa biniyorsun on küsur saat sonra Pekin’desin. Dünya küçülmüştür. Genel kültür açısından bu küçülen dünyaya tepeden bakmayanlar geniş ufuklu olamazlar.

“Ben Müslüman’ım Singapur’dan bana ne!.. Norveç Avrupa Birliği’ne girmemiş, dünyanın belki de en medenî ve dünya işleri bakımından en düzgün ülkesi imiş, bana ne!.. Tayvan Adası’ndaki yirmi küsur milyon nüfusu olan Milliyetçi Çin Devleti altı yüz bin kişilik bir ordu beslemesine rağmen bir milyar üç yüz milyon nüfuslu dev kıt’a Çin’ine kafa tutabiliyor, harika iktisadî başarılara imza atabiliyormuş, bundan da bana ne!..” diyemez bir İslam rehberi. Derse hem kendisi hem bağlıları dar ufuklu olurlar.

Bir İslam toplumunda herkesin geniş ufuklu, uzak görüşlü; dünü, bugünü, yarını bilen insanlar olması gerekmez. İdarecilerin, rehberlerin, reis ve kaidlerin böyle olması gerekir.

Resulullah Efendimiz bundan bin dört yüz sene önce bugünle ilgili birçok gerçekleri görmüş ve mucizevî şekilde bize haber vermiştir. Onun yolundan ve izinden giden bizlerin cahil kalmaya, gafil olmaya, dar ufuklara sıkışıp kalmaya hakkımız yoktur.

Bize olan olmuş, bari çocuklarımızın yeterli miktarını geniş ufuklu, İslam’ı doğru bilen, genel kültürlü, uzak görüşlü, bilge Müslümanlar olarak yetiştirelim.

(Konya’da Mevlana Celaleddin Rumî İslam Mektebi başlıklı yazımda (29 Haz 2012) bahsettiğim okula benzer eğitim müesseselerinde böyle geniş ufuklu, vasıflı, güçlü, üstün Müslümanlar yetiştirebiliriz.) 14 Nisan 2013