Merhum Üstad Eşref Edib, CHPve DİN
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Cumartesi
Beyan Yayınları, merhum Üstad Eşref Edib (Fergan) Beyin Sebilürreşad
Dergisinin Latin harfleriyle basılmış koleksiyonunda yer alan bir kısım yazılarını “CHP ve DİN, 1948-1960” adıyla yayınlamış bulunuyor. Üç yüz altmış üç sayfalık bu kitabın bir nüshasını lütfedip bendenize göndermişler. Görünce eski hatıralarım tazelendi, heyecanlandım. Sebilürreşad Mecmuasıyla 1940’lı yıllarda tanışmıştım. Okumaya meraklı bir öğrenci olduğum için daha ortaokuldayken birçok dergiyi alır, mütalaa ederdim. Hattâ okuma merakım, dergi alıp biriktirmem ilkokul çağıma kadar uzanır. “Afacan”, “Çocuk” isimli dergilerden başka, ilkokula devam ettiğim yıllarda yayınlanmış olan “İstanbul” adlı dergiyi de alıp biriktirdiğimi hatırlıyorum.
Galatasaray Lisesi’nde okuyordum. Teknik Üniversite tahsili gören Muhsin Alev adındaki bir ağabeyle birlikte Üstad Eşref Edib’in İstanbul, Ankara Caddesindeki “Asâr-ı İlmiyye” isimli yayınevine gitmiştik. Burası aynı zamanda Sebilürreşad Mecmuasının idare yeriydi.
Sebilürreşad, bugünkü zengin dergiler gibi iyi kâğıda, bol sahifeli ve renkli olarak basılan, yine renkli bir kapak içinde sunulan bir dergi değildi. Topu topu 16 sayfaydı. Ayrıca bir kapağı da bulunmazdı, kapağı kendindendi. Renkli basılmazdı, başlığı dahil siyah beyazdı. Bugünün ölçülerine göre, küçük ve basit görünen bu derginin çok büyük ağırlığı ve tesiri vardı. Bir kere, 1908’e dayanan bir geçmişi bulunuyordu. Üstad Eşref Edib, bu tarihte İstanbul Hukuk Fakültesi’nde talebeymiş; arkadaşı Ebul Ulâ Mardin Beyle birlikte “Sırat-ı Müstakîm” adıyla haftalık bir mecmua çıkartmaya başlamışlar. O zamanın en büyük uleması, İslâm mütefekkirleri, şair Mehmed Âkif, meşhur seyyah Abdürreşid İbrahim ve daha nice ünlü şahıslar burada yazarlarmış. On cilt çıktıktan sonra ortaklık fesh edilmiş, Eşref Edib Bey, Sebilürreşad adıyla yayına devam etmiş. Derginin ismi Kur’ân-ı Kerîm’den alınmıştır; Olgunluk Yolu mânâsına gelir.
Sebilürreşad, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İstanbul işgal edilince, önce Kastamonu’ya, sonra Ankara’ya taşınmış. Millî Mücadele yıllarında bir ara Kayseri’de de yayınlanmış.
İstiklâl Savaşı kazanıldıktan sonra Eşref Bey İstanbul’a dönmüş, dergiyi yeniden orada yayınlamaya devam etmiş, lâkin CHP iktidarının çıkarttığı “Takrir-i Sükûn Kanunu” yürürlüğe girince Sebilürreşad kapatılmış, Eşref Edib Bey tutuklanmış; önce Ankara, sonra Şark İstiklâl Mahkemelerinde yargılanmış, neticede Sebilürreşad’ın yayınını durdurmak kaydıyla Üstad serbest bırakılmış.
1940’lara kadar Eşref Edib Bey CHP’nin baskısı ve terörizmi yüzünden dergi çıkartamamış. 1945’te Türkiye’ye, Amerika’nın baskısıyla biraz hürriyet ve demokrasi gelince, Sebilürreşad’ı yeniden çıkartmaya başlamış; 1948’den 1966’ya kadar 362 sayı yayınlamış.
Bugünkü genç Müslüman nesilleri Eşref Edib Beyi, Sebilürreşad Dergisini; 1940’ların, 1950’lerin, 1960’ların fırtınalı ve mücadeleli günlerini bilmezler. Bu bilgisizlik, bu cahillikten kimler sorumludur? Yakın tarihimizde basın, kültür, fikir sahasında hizmet vermiş Müslümanları tanıtmak elbette Farmasonların, Sabataycıların, dinsizlerin vazifesi değildir. Böyle kişileri, yeni nesillere tanıtmak İslâmî kesimin başını çeken kişilerin işi olmalıdır. Ne yazık ki, onlar bu tanıtma, yaşatma hizmetini yapmamışlardır.
Üstad Eşref Edib Bey 1882’de, şimdi Yunanistan’da kalmış olan Serez şehrimizde doğmuştur. 1971’de vefat ettiğine göre, 89 yıl yaşamıştır. Hicrî tarihle 90’ını da geçmiştir. Vefatında, Almanya’da sürgün olarak bulunuyordum. Cenazesini kaldıranlar anlattılar: Hastanede yatıyormuş, öldüğünde son makalesinin müsveddeleri, yatağının yanındaki etajerin çekmecesindeymiş. Üstad, 60 küsur yıl kalemiyle dinimize ve milletimize hizmet etmiştir. Bu yüzden de, İstiklâl Mahkemelerinde sürünmüş, kellesini zor kurtarmıştır.
kitabı, baştan sona ibretle okunacak yazılarla doludur. 248 – 254’üncü sayfalar arasında “Hıristiyanlığa ve Yahudiliğe İrtica” başlıklı yazının özetini veriyorum:
Türkmilletinin dinini değiştirerek Hıristiyanlaştırmak maksadıyla teşkil edilmiş Protestan cemiyetiyle ve o cemiyete dahil olanların kara listesiyle ilgili yazı üzerine Üstada sorular yöneltilmiş, mektuplar gönderilmiş. O da, bu hadiseyi Kazım Karabekir Paşa’nın ağzından aynen işitenlerden duyup naklettiğini bildiriyor. “Kara liste”deki CHP ekâbirinin kimler olduğuna dair bir beyanda bulunamayacağını söylüyor.
Atatürk’ün yaveri ve milletvekili Salih Saffet Bozöyük, aynı hadiseyi, annesinin vekili olan Mahmut Kamil Urfalı’ya şöyle anlatmış:
–Bir gece Yüksek Tepe’de mühim bir toplantı olmuştu. Parti ileri gelenlerinin çoğu oradaydı. İçki sofrası kurulup da, kadehler birbiri peşinden yuvarlanmaya başlayınca gündemdeki konu da ortaya atıldı. Bizi Batı medeniyetinden geri koyan en büyük faktörün Müslümanlık olduğu, artık milletin dinini değiştirerek Protestan olmaktan başka çare kalmadığı söyleniyor, bu maksatla bir dernek kurulduğu ve liste hazırlandığı ileri sürülüyordu. O sırada Kâzım Karabekir Paşa geldi. Ona, önemli bir şahsiyet:
–Paşam, biz bir Protestan cemiyeti kuruyoruz, bir liste hazırladık, sizin isminizi de yazdık…
Bu söz karşısında Kâzım Karabekir Paşa kıpkırmızı kesilmiş ve büyük bir heyecan, hayret ve dehşet içinde:
–Böyle bir şey mümkün olamaz, bu millet bizi parçalar. Ben böyle bir cemiyete giremem… demiş. Bu şiddetli tepki karşısında kendisini, mâlum önemli şahsiyet, “Paşa, sizinle şaka ettik…” diyerek yatıştırmaya çalışmış.
Yazının sonunda, Eşref Edib’in “Hıristiyanlığa İrtica” başlıklı makalesini okuyan Doktor Hasan Ferid Bey’in şöyle dediği rivayet olunuyor:
–Ben o sırada Ankara’da, Keçiören’de oturuyordum. Türk Ocağı’nın Genel Sekreteriydim. O günlerde, HalkPartisi erkânı arasında, hususi sohbetlerde Hıristiyanlaşmak fikirleri çok yaygındı. Bir gün onlara dedim ki:
-Hıristiyanlığa dönmek istiyorsunuz… Fakat o noktada da kalamayacaksınız, Yahudiliğe dönmek isteyeceksiniz iyisimi, şimdiden Yahudi olunuz…
Tarihini ve mazisini bilmeyen toplumların âtisi (geleceği) parlak olmaz. Yeni Müslüman nesiller televizyon seyretmeyi, günlük gazete kültürüyle avunup yetinmeyi, bir kısmı Din Baronlarının övgü ve edebiyatını yapmayı bıraksınlar da, ciddî, değerli, kalıcı, faydalı kitaplar okusunlar. 30 Ocak 2005