Mert Radikaller, Nâmert Radikaller
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Cuma
Türkiye’de marksist bir rejim kurmak için çalışan devrimci Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı mahkeme tarafından idama mahkum edilmiş, MilletMeclisi bu cezayı tasdik etmiş ve devrimci gençlerin asılma saati gelmişti. Kanun ve nizamlara göre idam mahkumlarına din hocası gönderilir, arzu ettikleri taktirde son anlarında tevbe etmelerine, iki rekat namaz kılmalarına imkân tanınırdı. Her üç genç de hocayla görüşmeyi kabul etmemişler, idam sehpasına cesaretle çıkmışlar, son sözleri “Yaşasın Marksist-Leninist devrim!” olmuş, altlarındaki tabureyi kendi ayaklarıyla devirmişler, bir müddet debelendikten sonra can vermişlerdi.
Gezmiş’in öteki arkadaşlarının bir kısmı ise kırsal kesimde devletin kolluk kuvvetleriyle çarpışarak ölmüşlerdi.
Peki diğer radikal marksist devrimciler ne oldu? Onlar saklandılar, gizlendiler ve ortalık yatışınca ortaya çıktılar. Aradan yıllar geçti, Sovyetler Birliği dağıldı, Marksist sistem iflâs etti. Devrimci, komünist radikallerin nicesi başka renklere büründü, başka maskelerle karşımıza çıktı. Eskiden kıpkızıldılar, şimdi demokrasi, laiklik, çağdaşlık beyazlığına büründüler. Kimisi gazeteci oldu, bu kesimde hayli yüksek yerlere çıktı, kimisi televizyoncu oldu, kimisi fikir adamı, kimisi politikacı. Asılan, çarpışarak can veren kızıl devrimciler mertçe öldü. Geride kalanların bir kısmı maalesef hayli nâmertlik yapıyor.
Zahirde demokrat, çağdaş, insan haklarına hürmetkâr görünseler de bu eski tüfeklerin içleri yine kıpkızıl, kapkaradır.
1960’ın sonlarında, 1970’lerin başlarında Gezmiş ve arkadaşları ne istiyorlardı? Türkiye’de tek partili bir marksist diktatörlük kuracaklar, Pol Pot’un Kamboçya’da yaptığı gibi muhalifleri temizleyeceklerdi. Pol Pot, kendi halkının beşte ikisini temizlemişti.
Nâmert kızıl radikallerin bazısı şimdi ayda on bin dolar maaş alıyor.Lüks köşklerde oturuyor, Limuzinlerle geziyor, kapitalistçe bir hayat sürüyor. Otuz sene önce Ruslara ölesiye hayran ve bağlıydılar. Bugün en pahalı Amerikan içkilerini içiyor, Amerikanca yaşıyorlar.
Devleti, halkı, ülkeyi soyup soğana çeviren birtakım baba-patronların hizmetinde günlerini gün eden bu adamlar Türkiye’nin yararına mı çalışıyor, zararına mı?
Fransız Roger Garaudy dünyanın sayılı Marksist düşünürlerindendi. Sonunda gittiği yolun yanlış olduğunu anladı, Müslüman oldu. Yahudilerin ve ateistlerin hışmına uğradı, mânevî bir linçe mâruz kaldı.
Bizdeki kızıl, devrimci Marksistler Garaudy gibi mert olamadılar.
Marks “Din halkın afyonudur” demişti.Bizim eski kızıllar, demokrat olduktan sonra da İslâm diniyle ve dindar halkıyla militanca, yobazca, fanatikçe savaşmaya devam ediyor.
Gelelim İslâmî kesimdeki radikallere: 70’li, 80’li yıllarda hayli Müslüman radikal vardı. İslâm devleti konusunda ne parlak edebiyatlar yapıyorlardı. Bir zamanlar mangallarda kül bırakmayan bu hızlı İslâmcılara ne oldu?
Asr-ı Saadet’i geri getireceğiz diyen radikallerin bir kısmı şimdi bir elleri yağda, bir elleri baldadır. Bu düzen bozuk diye cuma namazına gitmeyen, devletle kötü yönetimi özdeşleştirerek ikisini de batırmaya çalışan bu adamlar şimdi düzenin rantlarını yemekle, yağlı kemiklerini kemirmekle meşguldür. Hepsi de köşeyi dönmüştür.
Bre nâbekâr! Senin maaşın belli, gelirin belli. Aileden kalma fazla bir malvarlığın da yoktu. Peki bu efsanevî serveti nasıl elde ettin? Maaşın ayda bir milyar lira civarında.Peki ayda nasıl oluyor da, on milyar harcayabiliyorsun? Astronomik rakamlar ödeyerek bu malları mülkleri nasıl elde ettin?
Eski Radikal bülbüller şakıyıp duruyor; darülharp darülislâm edebiyatı yapıyordu. Şimdi hiç sesleri çıkmıyor. Zenginleştiler, semirdiler, durgunlaştılar, “pasifize” oldular.
70’li yıllarda kendileri gibi düşünmeyen Müslümanları küfürle itham edecek kadar aşırı giden bu adamlar, aradan çeyrek asır geçtikten sonra, o eski ölçülerine göre kendileri kâfirleşti.
Otuz sene önceki hızlı kızıl devrimciler Marksizmi sattı; radikal İslâmcıların bir kısmı da İslâm dâvasını sattı.
Radikallerin bir kısmı mut’a nikâhı ile geçici evlilikler yaparak zevk ü sefa sürdü. Radikal kızıllar ise zengin olduktan sonra ayda binlerce dolar kira ödeyerek süper lüks dairelerde metresleriyle keyif çattı.
İster kızıl olsun, ister dinci radikaller samimî hareket edemedi. Onların meğerse bütün derdi para, zenginlik, ün, makam, mevki, zevk, sefa, keyif, gösteriş, nefsî ihtiraslar imiş.
Düzen bozuktu da niçin şimdi bu bozuk düzenin kemiklerine ve rantlarına köpek gibi saldırıyorlar?
Eskiden Marksist militan olan nice kişi şimdi demokrasi militanı oldu.
Şu radikal İslâmcıların bazısının dediklerine ve yaptıklarına bakınız. Bu düzen bozukmuş, böyle bir düzende haram, gayr-i meşru, çirkin işler yapılırmış. İslâm Dini, İslâm Şeriatı böyle yamukluklara izin veriyor mu?
Ellerine imkân ve fırsat geçince nice sağcının, solcunun, Marksistin, İslâmcının, Türkcünün, milliyetçinin foyaları meydana çıktı. Meğerse hepsinin müşterek dini ve imanı paraymış.
Şu adamlara dikkat ediniz: İşlerden yüzde on komisyon almak, ihalelere fesat karıştırmak, bire yapılacak işi ikiye yaptırmak, haram yemek, haram ve kara para zengini olmak; bol bol yalan söylemek, emanete hıyanet etmek, vaadlerini tutmamak. Bunları yapanlar, samimî ve muhlis midir yoksa münafık mıdır?
“Bizi tenkit eden demokrasi, Atatürk, laiklik düşmanıdır…” “Bizi tenkit edenler kâfir olur, şu olur, bu olur…” Böyle söyleyenlerin topuna birden bir ünlemle cevap vermek yeter. Hoşşşt… 04 Mayıs 2002