“Bir Amerikan Misyonerinin Merzifon Amerikan Koleji Hâtıraları”

adlı kitabı okuyorum. Yazarı, adıgeçen kolejde otuz yıla yakın vazife görmüş olan Protestan misyoneri

George E. White

‘tır.

Mütercimi Cem Târık Yüksel

bey eserin başına

112 sayfalık değerli bir ek bölüm

ilâve etmiştir. Enderun Kitabevi sahibi

İsmail Özdoğan

bey dostumuz iyi etmiş de bu kitabı tercüme ettirip bastırtmış. Takdim yazısında İsmail bey, satılmayacağını bildiği halde kitabı yayınladığını söylüyor. Maalesef bizde nice önemli kitap halktan ve aydınlardan lâyık olduğu ilgiyi görmüyor.

Osmanlı imparatorluğu çeşitli kavimlere, ırklara, lisanlara, kültürlere ve kimliklere sahip bir cihan devletiydi. Müslümanlar ve Hıristiyanlar onun sınırları içinde birlikte yaşıyordu. Ondokuzuncu asrın başlarından itibaren Amerikalı Protestan misyonerler Osmanlı idaresindeki Hıristiyanlarla ilgilenmeye başlamış, onların çocuklarını okutmak için okullar açmış, hastahâneler kurmuş, Nasranî tebaa arasında devletten ayrılma fikirlerinin tohumlarını ekmişti. İşte, Türkiye Rumlarının ve Ermenilerinin en büyük felâketi bu misyoner faaliyetleri olmuştur. Bugün sınırlarımız içinde, İstanbul’daki önemsiz azınlıklar dışında Rum ve Ermeni kalmadıysa bunun başlıca sebebi Amerikan ve ona paralel olarak Rus, İngiliz, Fransız misyonerlerinin kaş yapayım derken göz çıkartırcasına menfi (olumsuz) faaliyetlerde bulunmuş olmasıdır.

Türkiye Rumları ve Ermenileri asırlardan beri Türklerle ve Müslümanlarla birlikte yaşıyorlardı. Onların varlıklarını sürdürebilmeleri, bu birlikte yaşamayı devam ettirmeleri ile mümkündü. Bağımsızlıktan, hürriyetten, kendisine mahsus bir devletten önce gelen bir şey vardır. O da var olabilmek, varlığını sürdürebilmektir. Misyonerler ve onlara tâbi olanlar bunu düşünmediler. Yanlış ata oynadılar, kumarı kaybettiler. Daha hür olalım, Türklerin boyunduruğundan kurtulalım derken varlıklarını kaybettiler. Bu ise en büyük kayıptır.

Tabiî ki, bu varlık kaybetme işinde, kurunun yanında yaş da yanmış, nice mâsum insan kırılmış, yerinden yurdundan olmuştur. Yakın tarihimizdeki Ermeni fâciasını, objektif ve tarafsız bir tarihçinin kaleminden okumak isteyenler Ahmet Refik beyin “İki Komite, iki kıtal” adlı eserine başvurabilirler.

Anadolu ve Trakya’daki Rumların ve Ermenilerin var olabilmeleri Türkiye’yi benimsemeye, Türk devletini desteklemeye, Türkler ve Müslümanlarla uyum içinde birlikte yaşamaya bağlıydı. Bunu yapabilmiş olsalardı bugün büyük bir Türkiye’de tahminen beş milyon Ermeni ve beş milyon Rum yaşayacaktı. Onlar, Türkiye’nin parçalanmasını istediler; Rus, Yunan, Amerikalı, İngiliz, Fransız misyonerlerinin tahriklerine kapıldılar ve sonunda silinip gittiler. Geçenlerde yazmıştım, İkinci Dünya Savaşı’nda Kırım Türkleri de satrancı yanlış oynamış, vatanlarını işgal eden Alman kuvvetlerini kurtarıcı gibi karşılamış, fakat Alman ordusu çekildikten ve Ruslar tekrar hâkim olduktan sonra 1944’te Stalin’in emriyle bütün Kırım Müslümanları hayvan vagonlarıyla Sibirya’ya ve başka bölgelere sürgün edilmiş, halkın yarısı yoldaki korkunç şartlara dayanamayıp ölmüştü. Stalin Kırım cumhuriyetini kaldırmış, bu toprakları Ukrayna’ya bağlamış, oradaki bütün camileri yıktırtmış, mezarlıkları düzlemiş, Kırım’daki Türk ve Müslüman izlerini, eserlerini tamamen silmiştir. Keşke, İkinci Cihan Savaşı esnasında Kırımlılar satrancı iyi oynamış, Almanları kurtarıcı gibi karşılamamış, Ruslara taraftar gibi görünmüş olsalardı. Böyle yapabilmiş olsaydılar şimdi müstakil bir Kırım devleti olacaktı.

Türkiye’de millî eğitim ve üniversiteler çöktüğü ve iflâs ettiği için bizde çağ seviyesinde genel kültüre sahip aydın yetişmiyor. Bizim şimdiki liselerimiz birer fen dershânesi şeklindedir. Fen derslerini bile doğru dürüst okutamadıkları için, öğrenciler dışarıdaki özel dershânelere gitmek zorunda kalıyor. Lise demek anadili, onun edebiyatı, iki yabancı dil, tarih, sosyoloji, sanat tarihi ve kültürü, psikoloji, mantık, ahlâk, metafizik, estetik, beşerî coğrafya gibi sosyal kültür derslerinin hakkıyla okutulduğu okul demektir. Bunları veremeyen binalara ve kadrolara lise demek mümkün değildir.

Aydınlarımız ve okur yazar halkımız anadilini ve edebiyatını gereği gibi bilmiyor. Edebiyatımızın en büyük şairi Fuzulî’nin divanını severek, anlayarak okuyan kaç aydınımız vardır? Tarih de okumuyoruz. Gazete kıraatiyle, saatlerce televizyon seyretmekle insan kültür elde edemez, ancak kafası şişer.

Biz yine konumuza dönelim. Amerikalılar 19’uncu asrın ikinci yarısında Merzifon gibi bir yerde okul açmışlar ve Hıristiyan çocuklarını okutmaya başlamışlardır. Misyonerler, çok uzak bir ülkeden bin zahmet ile oraya gelmişler, maddî sıkıntılar ve tehlikeler içinde hayat sürerek kendi inanç ve ideallerine hizmet etmişlerdir. Misyoner White, misyoner faaliyetleri sonunda protestanlaşan Ermenileri, Gregoryen Ermeni Patrikhânesinin hoş karşılamadığını, bunları dışladığını yazıyor. İstanbul’daki Ermeni patrikliği doğru düşünmüştür. Çünkü Protestan veya Katolik olan Ermeniler kendi bindikleri dalı kesmek, Osmanlı devletine baş kaldırmak istiyordu. Ermeniliğin istikbali, varlığı ise Osmanlıya itaat etmek, Müslüman ve Türk unsuru ile iyi geçinmekti. Misyonerler bu satrancı anlayamadılar.

Osmanlı imparatorluğunun çökmesindeki en büyük âmillerden biri İstanbul’daki Robert Kolej’dir. Misyoner Hamlin, tarihimizde Sabatay Sevi kadar önemli bir şahsiyettir. Kaç Türk, kaç Müslüman onun adını ve yaptıklarını biliyor?

Amerikalılar ve onların misyonerleri maddî güçlerine, ilim ve teknikte ilerlemiş olmalarına, düzenli bir siyasî ve sosyal yapıya sahip bulunmalarına güveniyorlar ve kendilerini üstün görüyorlardı. Halbuki Hamlin ve arkadaşları Osmanlı devleti içindeki Ermeni, Rum, Bulgar tebaayı kışkırtmaya çalışırken, ABD’de milyonlarca zenci haktan, hukuktan mahrum şekilde ezilmekteydi. Hıristiyanlar Amerika’nın yerli halkını korkunç şekilde kırmış, yok etmiş, kalan az sayıdaki kılınç artıklarını birtakım çorak bölgelere sürmüştü. Misyonerlerin, hıristiyanî ilke ve idealleri önce kendi ülkelerinde hayata geçirmeleri gerekmez miydi? Hazret-i İsa baştaki hükümete, idareye itaat edilmesini emretmiyor muydu?

Merzifon’da otuz yıla yakın hizmet gören misyoner White’ın hâtıraları 346 sayfalık bir kitap. Tarih ve hâtırat meraklısı okuyucularıma bu eseri almalarını ve tedkik buyurmalarını tavsiye ederim. (Enderun Kitabevi, Beyazsaray no. 46, Beyazıt İstanbul. Tel: 0212 / 518 26 09)

Batılılar Osmanlı imparatorluğunu parçaladılar. Sonunda, misak-ı millî hudutlarımızdan da küçük şu vatan elimizde kaldı. Şimdi bunu da parçalamaya uğraşıyorlar. Artık Anadolu’da Rum ve Ermeni kalmadığı için şimdi bir Kürt meselesi çıkardılar. Türkiyeli Kürtlerin menfaati Türk devletini desteklemek, Türklerle birlikte yaşamaktır. Ben devletle rejimi (yahut düzeni ve sistemi) özdeşleştirenlerden değilim. Rejim değişmeli, düzeltilmeli, değişime tâbi tutulmalı, islah edilmelidir. Ancak devlet kesinlikle sarsılmamalıdır. Kürt nüfusun menfaati ülke bütünlüğünün korunmasındadır. Kürtler için en zararlı şey ayrılma, istiklâl hevesleridir. 01 Aralık 1998 Salı