Seçimlere az kaldı. Oylarımızla ya Mevla’mızı, yahut belâmızı arayacağız. Ne aradıysak onu bulacağız.

Kendi düşenin ağlamaya hakkı yoktur. Din istismarı yapılıyormuş… Din istismarı yapılıyor da,

dinsizlik istismarı yapılmıyor mu?


Birileri Türkiye’yi 1925 ile 1945 yılları arasına geri götürmek istiyor. O yirmi sene onların altın çağıdır.

İnsanların inançlarından, fikirlerinden, görüşlerinden dolayı apar topar asıldığı

terör ve zulüm altın çağı.

Toplu katliamların yapıldığı altın çağ.

Şapka yüzünden nice vatandaşın idam edildiği, olağanüstü mahkemelerde süründürüldüğü, zindanlarda çürütüldüğü altın çağ.

Ezan okumanın yasak olduğu altın çağ.

Onların altın çağı, Müslüman çoğunluk için karanlık ve kanlı çağdır.

O günlerde memleketi kasıp kavuran acımasız bir diktatörlük vardı.

Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) haber veriyor:

“Bir toplum ne halde ise öyle idare olunur”

buyuruyor.

Biz ne halde isek, seçimlerden sonra başımıza bize layık idare gelecektir.

İyi isek iyi, doğru isek doğru, güzel isek güzel bir idare.

Vatandaş seçim günü sandığa git ve oyunu at. Ya Mevlanın rızası için, ya belânı bulmak için.

(İkinci yazı) Bizim Niçin bir Skoda’mız Yok?

Çek Cumhuriyetinin yüzölçümü Türkiye’nin onda biridir, nüfusu ise on milyondur.

Diğer ismiyle Çekya’nın başta gelen özelliklerinden biri

Skoda otomobil fabrikasına

sahip olmasıdır. Bu otomobilin yüz yılı geçen bir mazisi vardır. Şimdi üretiyor mu bilmiyorum, bir ara tank ve top da üretiyordu.

Skoda yerli bir otomobildir, bizim gibi yabancı markaların montajıyla ortaya çıkmış değildir. Bir müddetten beri Almanlarla ortak çalışıyorlar ama Skoda’ları yine yerlidir, yine millîdir.

Koskoca Türkiye’nin niçin böyle bir otomobili, böyle bir otomobil sanayii yok? Şu cevabı bendeniz cevap kabul etmem:

Efendim, bizde de elektrikli yerli otomobil üretilecek veya üretilmeyle başladı…


Benim kasd ettiğim,

diğer dünya otomobil markalarıyla rekabet edebilecek ve her ülkede satılan, cihan çapında şöhreti ve itibarı olan millî ve yerli bir markadır

ve Türkiye’nin böyle bir otomobili yoktur.

Maalesef biz otomobil sanayiinde

Doğu Almanya kadar bile olamamışızdır.

Onların tarihe karışmış çakar almaz bir

Trabant’ları vardı.

Bizim kendi, yüzde millî ve yerli Trabant’ımız bile olamadı.

Türkiye’nin son bir asırlık tarihinde yerli ve millî otomobil ve uçak sanayii olmaması büyük ayıplarımızdan ve noksanlıklarımızdandır

İstenseydi, teşebbüs edilseydi bizim yerli ve millî uçak ve otomobil sanayiimiz olamaz mıydı? Pekala olurdu.

Lâkin hain bir zihniyet bunu baltalamıştır, Türkiyeyi böyle bir sanayiden kasıtlı olarak mahrum bırakmıştır.

Vatansever zenginlerimizden

Nuri Demirağ CHP tek parti diktatörlüğü yıllarında bir uçak fabrikası, ona paralel bir uçak okulu kurdu da ne oldu?

CHP iktidarı destek vermedi ve fabrika battı.

Nuri Demirağ veya başka bir vatansever zengin, 1930’lu yıllarda pekâlâ bir otomobil fabrikası kurabilirdi. Lakin hain ve köle zihniyet bunu ne teşvik etti, buna ne izin verdi.

Kalkınmadan bahs ediyoruz ve hâlâ yerli ve millî otomobil ve uçak sanayiimiz yok. Yahu bu ne biçim kalkınmadır? Kendimizi aldatmaktan utanmıyor muyuz?

Otomobil konusunda Güney Kore’den niçin ders ve ibret almıyoruz? O ülke de hem yüzölçümü ve hem nüfus bakımından Türkiye’den küçüktür ama dünyaya açılmış çok güçlü bir otomotiv sanayiine sahiptir.

Biz başlangıçta Almanlar ve Japonlar kadar çok sayıda ve mükemmel otomobiller üretemezdik ama mutlaka Çekler ve Koreliler gibi otomobil sanayiimiz ve otomobillerimiz olmalıydı.

Açık sözlü bir kimse olarak bu eksikliğin sorumlularını en ağır şekilde suçlamama izin veriniz.

Vatan haini olmak için sadece gizli askerî belge ve haritaları düşmanlara satmak gerekmez.

Yapılabilme imkanı olduğu halde, yapılması mutlaka gerekenleri yapmamak, millî ve yerli uçak ve otomobil sanayii kurmamak da yakın tarihimizdeki rezil vesayet rejimi için büyük bir vatan hainliğidir.

Yüzde yüz yerli ve millî otomobil konusunda yaya kaldık ama en pahalı, en lüks, en israflı, en “statü” yabancı otomobilleri satın almakta dünya birinciyizdir ve bu halimizden hayâ da etmiyoruz.

Türkiye son elli yıl içinde otomobil konusunda israf etmemiş, orta arabalarla yetinmiş olsaydı

, tasarruf ettiği sermayeyi uçak ve otomobil sanayii kurmaya yatırmış olsaydı, çoktan yerli uçaklarımız ve otomobillerimiz olurdu.

Şunu da belirteyim ki, hayalperest değilim, uçak derken Airbus’u yahut Boeing’i, otomobil derken Mercedes’i veya BMV’yi kasd etmiyorum. Bizim de kendi çapımızda uçak ve otomobillerimiz olurdu diyorum.

Otomotiv sanayiinde niçin Japonya ile rekabet edemeyecekmişiz? Türkiyeyi böyle bir sanayiden mahrum eden köstekleyici iktidarlar ve idareler hangileridir? Hangi süper zengin firmalar ve aileler, yabancı otomobil satışını ve montaj üretimini tercih ederek, böyle bir sanayie karşı çıkmıştır?

Ölçüyü veriyorum:

Türkiye’nin de Güney Kore gibi güçlü bir otomobil sanayii olacak, yüzde yüz yerli ve millî otomobillerimiz dünyanın her yerinde çatır çatır rekabet ederek, beğenilerek satılacaktır. Bunu gerçekleştirecek bir Nuri Demirağ’ımız yok mudur?

Bütün paramızı inşaat sektörüne, ülkeyi betonlaştırmaya, lüks meskenlere harcadık

ve yüzde yüz yerli ve millî otomotiv sanayiinde cascavlak

iyot gibi açıkta kaldık.

31.05.201