Çarşamba

 

Devlet memurlarının ve resmî personelin tatil yaptığı tesislere evcil hayvanlarla başörtülü Müslüman kadın ve kız giremeyeceğine dair çıkartılan genelge on milyonlarca vatandaşı derinden yaralamış bulunmaktadır. Vaktiyle, zencileri hor gören, aşağılayan Amerikalı ırkçılar dükkanların, müesseselerin kapılarına “Buraya zenci ve köpek giremez” diye yazarlarmış. Bizde de Müslümanları, tesettürlü İslâm hanımlarını sömürge yerlisi, zenci, ikinci sınıf vatandaş olarak gören ırkçılar var.

Bu genelgeyi MHP’li önemli bir devlet adamı çıkartmış. MHP nasıl olur da böyle bir şey yapabilir? Seçimlerden önce bu partiye mensup bazıları “Bize otuz milletvekili verin, başörtüsü meselesini halledelim” diyorlardı. Otuz değil, yüzden fazla milletvekili aldılar, iktidara ortak oldular ve dediklerinin tam tersini yapıyorlar. Bunun sırrı nedir?

Ankara’da çok büyük ve önemli bir müessesede MHP’nin kodamanlarından biri hakkında kocaman bir dosya varmış. Bu zatın, istihbarat servislerinden birinin vazifelisi olduğu belgelerle, sağlam bilgilerle isbat ediliyormuş…

Hukukun üstünlüğünü tanıyan, temel insan haklarına saygı gösteren, gerçekten demokrat olan hiçbir rejim başörtüsüne bu kadar düşmanlık edemez.

Yeni cumhurbaşkanımız, geçmişte Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında başörtüsü aleyhinde oy kullanmıştı. Hata etmiştir, hatasını kabul edip, yanlış görüşünden döneceğini ümit ederiz.

Kendisine ayrılan sultanî kırmızı koltuğa oturmadığı, otomobilini kırmızı ışıkta durdurduğu, korteji ve korumalarını azalttığı konularında basında övücü yazılar çıkıyor. Bunlar iyi şeylerdir, lâkin kesinlikle yeterli değildir. Türkiye’de hukukun, demokrasinin, insan haklarının, eşitliğin olup olmadığı ancak başörtüsü konusundaki icraat ile anlaşılacaktır. Şayet yeni cumhurbaşkanı da, Süleyman bey ve ötekiler gibi başörtüsü yasakçısı olacaksa fazla ümitlenmemek gerekir.

Sırası gelmişken şu hususu da kaydetmek isterim: Başörtüsü buhranında bazı Müslümanların, İslâmcıların, aktivistlerin büyük hataları olmuştur. Turgut Özal zamanında bu mesele bu kadar had ve vahim değildi. Ufak tefek engellemelere rağmen başörtülü kızlar üniversitelerde okuyabiliyorlardı. Başörtülü öğretmenler okullara girebiliyordu. Çeşitli kışkırtmalar, meydan okumalar sonunda bugünkü gerginlik ve tavizsizlik meydana gelmiştir.

Başörtüsü siyasî bir sembol değildir, dinîdir. Bir kısım İslâmcılar başörtüsünü siyasî bir sembol olarak kullansalar bile, bunu bahane ederek din ve inanç hürriyetini kimse kısıtlayamaz.

MHP’nin başörtüsü konusunda milletten, hukuktan, demokrasiden, temel insan hak ve haysiyetlerinden yana olmasını bekliyoruz. Bir istihbarat örgütü bu parti üzerine ipotek koymuştur. MHP’liler bu ipoteği kaldırmak için bütün yasal yollardan mücadele etmelidir. MHP’yi destekleyen milyonlarca inançlı vatandaşımız vardır. Milyonlarca başörtülü hanım vardır. “Tatil müesseselerine başörtülü kadın ve evcil hayvan giremez” genelgesine karşı öncelikle bu vatandaşlarımızın isyan etmelerini beklemekteyiz.

Şu topraklar üzerindeki bin yıllık tarihimiz boyunca büyük zaferler, büyük fütuhatlar, şanlı hadiseler başörtüsünün saygı gördüğü devirlerde olmuştur. Bugünkü tesettür düşmanlığına atalarımızın ruhları lânet ettiğinden kimsenin şüphesi olmasın.

Hiçbir gerçek milliyetçi ve Türkçü başörtüsü düşmanlığı yapmaz, yapamaz.

Şeriat’ın temel emirlerinden olan tesettür aleyhinde en çirkin çıkışı yakın tarihimizde, asıl ismini gizleyerek kendisini Türkçü gösteren Yahudi Moiz Kohen yapmıştır. Kitaplarına ve makalelerine sadece Tekin Alp takma ismini koyan bu adam, medenî bir vatandaşa yakışmayacak şekilde, “Kahrolsun Şeriat!” diye başlıklar atmıştır.

Moiz Kohen Tekin Alp’in peşinden gitmek, onun yaptığı gibi İslâm dinine ve Şeriatına hakaret etmek hiçbir milliyetçi ve Türkçü’ye yakışmaz.

Hem başörtüsü yasağı, hem demokrasi… Bu iki şey kesinlikle birlikte olamaz.

Medenî bir insan, hangi dine mensup olursa olsun, hangi felsefeye bağlı olursa olsun, milletin dinine, temel haklarına, inandığı gibi yaşamak iradesine saygı göstermeye mecburdur.

Hiçbir ideoloji insan haklarının, demokrasinin, hukukun, millî kimliğin, tarihî devamlılığın üzerinde tutulamaz ve olamaz.

Müslümanlar hürleşir ve iktidarı ele geçirirlerse demokrasiyi ve hürriyetleri yok edeceklerdir gibi safsatalar ile milletin temel haklarını kısıtlayanlar, bu yaptıklarının demokrasiye, insan haklarına ve hukuka taban tabana zıt olduğunu bilmiyorlar mı?

Resmî ideoloji taraftarları ülkemizi bir sömürge haline getirmişlerdir. Koskoaca Türkiye birkaç dev uluslararası şirketin çiftliği olmuştur. Ekmeklik buğdayımız, etimiz, pirincimiz, fasulyamız, nohut ve mercimeğimiz bile dışarıdan getirtiliyor. Dev yabancı şirketler Türkler’in kendi yüzde yüz millî-yerli otomobillerini üretip dış ülkelere satmalarını yasaklamışlardır. Sadece geri teknolojili, demode, ihraç imkânı olmayan yabancı patentli otomobilleri montaj sanayii ile üretip iç piyasanın tokatlanmasına izin veriyorlar.

Yetiştirilen tavukların bile civcivleri ve bunların yemleri dışarıdan getirtilmektedir.

Sömürgeci güçler halkımıza hedonist bir felsefe aşılamışlar, yeni nesilleri tembelleştirmişler, israfa yönlendirmişlerdir. Tarlalarımızın bir kısmı ekilip biçilmiyor, mer’alarımızda hayvan yetiştirilmiyor. Denizlerimizdeki balıklar bile kurutulmuştur, dışarıdan balık ithal ediyoruz.

Türkiye dışarıdan saksı içinde çiçek ve fidan ithal edecek duruma düşürülmüştür. Büyük şehirlerdeki çiçekçilere gidiniz. İthal edilmiş saksı toprakları göreceksiniz.

Resmî tatil merkezlerine başörtülü kadın ve evcil hayvan giremez diyenler bilsinler ki, millete yaptıkları bu hakaretin cezasını göreceklerdir. Kendi halkına hakaret etmek hiç kimseye şeref kazandırmaz. 25 Mayıs 2000