Pazar

 

Bir azınlık, memleketin asıl sahipleri olan Müslüman halka çok ağır hakaretler savuruyor. Bu azınlığa mensup bir köşeyazarının yazısında Müslümanlar için “Yobazlar” deniliyordu. Daha neler demiyorlar ki. Müslümanlara düşman muamelesi yapıyorlar. Onlar için hukuk, gerçek demokrasi, temel insan hakları geçerli değildir.

Medenî ülkeler, milletler, devletler savaş esirleri için bile birtakım haklar, kurallar koymuşlardır. Bizdeki egemen azınlık, yerli Müslüman vatandaşlara, savaş esirlerine tanındığı kadar hak tanımıyor.

Çoğunluğu teşkil eden Müslüman kesim bunca düşmanlığa, hakarete, saldırıya karşı kendini gereği gibi koruyamıyor. Çünkü uzun yıllardan beri câhil bırakılmış, hukukunu koruyacak yüksek kadrolar yetiştirmesine engel olunmuştur. Müslümanların başını çeken bazı kodamanlar ise, düşmanlıklar karşısında yetersiz kalmaktadır.

Türkiye bir çeşitlilikler ülkesidir. Birbirinden farklı gruplar, kesimler, topluluklar bulunmaktadır. Dindarı da var, dindar olmayanı da; Sünnîsi de var, Alevîsi de; Türkü, Kürdü, Lazı, Rumeli kökenli olanı, Kafkasyalısı, daha düzinelerle değişik etnik kökenli vatandaşı vardır. Sağcısı vardır, solcusu vardır. Bunların içinde olumsuzluklar sergileyen kimseler olabilir. Lakin, şu ülkedeki on milyonlarca dindar Müslümanı düşman kabul etmek, onlara ağır hakaretler savurmak, iftira etmek, kendilerini ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, zenci olarak görmek; hukukun, adaletin, demokrasinin, temel insan hakları ilkelerinin nimetlerini onlardan esirgemek hiçbir medenî vatandaşa yakışmaz.

Asıl yobazlar, bu ülkenin çoğunluğunu teşkil eden Müslüman halka yobaz diyenlerdir. Evrensel insan hakları metinlerine göre her insan inancında, dininde, bu inanç ve dine uygun bir hayat sürmekte hürdür. Devletimiz, ana babaların çocuklarına istedikleri dinî terbiyeyi vermekte hür ve serbest olduklarına dair uluslararası andlaşmalara imza koymuştur. Müslümanlar ABD, Kanada, İngiltere, Almanya, Norveç, İsviçre, Avustralya, Yeni Zelanda gibi ileri, hür, demokrat, hukukun üstünlüğü esasına dayanan rejimlere sahip ülkelerde hürriyet ve güvenlik içinde yaşamaktadır. Bu ülkelerin üniversitelerine başları örtülü, tesettürlü Müslüman kız öğrenciler, hiçbir engelleme olmaksızın devam etmektedir. ABD’de, başları eşarpla örtülü Müslüman kadın polisler rahatlıkla ve serbestçe memuriyet yapabilmektedir.

Müslümanlara hakaret eden, onlara düşman muamelesi yapan, onlara harp esirlerine tanındığı kadar hak ve hukuk tanımayan yobazlar kimlerdir?

Bunların bir kısmı farmasondur. Bir kısmı iki kimlikli Sabataycılardandır. Bir kısmı marksist-leninist ideolojiye inanmış solculardır. Bir kısmı ateisttir. Bunların hepsini bir araya toplasanız küçük bir azınlık teşkil ederler. Fakat egemen olmuşlardır. Ellerinde büyük medya organları vardır. Gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında istedikleri gibi at koşturmaktadır. Bu adamlar eski Atina demokrasisi gibi bir demokrasiye taraftardır. Yirmi bin hür vatandaş ve onlara hizmet eden elli bin köle… Bu adamlar 2000’li yıllarda böyle bir demokrasinin olamayacağını bir türlü anlayıp idrak edemiyor.

Bu adamların zihniyeti, fanatizmi, milleti hor ve hakir görmeleri ülkeye büyük zararlar vermiştir ve vermektedir. Bu adamlar Müslüman çoğunluğun başörtüsüyle, dini ve inancıyla, inandığı gibi yaşamak hakkıyla uğraşırken ülke parasını yitirmiştir. Memleket ağır ve vahim buhranlar içinde sarsılmaktadır. Eğitim çökmüş, üniversiteler orta okul seviyesine düşmüş; ilim, araştırma, sanat faaliyetleri dumura uğramış; sanayi sarsılmış, ziraat ve hayvancılık gerilemiştir. Ülkede on beş milyon işsiz vardır. Doğu ve güneydoğuda binlerce köy boşaltılmış, yerle bir edilmiş, tarlalar ve mezralar metruk kalmıştır. Halk birbirine düşman kamplara, kutuplara ayrılmıştır. Çeteler, mafyalar, talancılar, hortumlayıcılar, bütçe haydutları memleketi haraca kesmektedir. Birinci siyasî, sosyal, kültürel güç olan büyük medya iki kartelin, banka ve holding patronlarının eline geçmiştir. Milyonlarca halk oyalanmakta, aldatılmakta, afyonlanmakta, yanlış gündemlerle meşgul edilmektedir.

On milyonlarca Müslüman vatandaşa yobaz, gerici diyen şımarık ve küstah adamlar ülkenin kaymağını yiyor. Halkın büyük bir kısmı sefalet içinde sürünürken onlar ayda milyarlarca lira maaş alıyor, lüks ve pahalı restoranlarda bir oturuşta on beş yirmi milyon liralık yemekler yiyor, saray yavrusu villa ve köşklerde oturuyor, lüks limuzinlerle geziyor, hatta bazısı kışın kenarında ısındıkları şöminelerinin odunlarını Afrika’dan getirtiyor. Sömürgeci devletlerin idareci ve aydınları bile idare ettikleri ülkelerin yerli halkına bunlar kadar hakaret etmemiştir.

Millete yobaz diyen, milletin temel haklarını kabul etmeyen bu küstahların bir kısmı bezbojnik zihniyetli, bolşevik kafalı adamlardır. Bunlar “Demokrasi ise demokrasi, hukuk ise hukuk, temel insan hakları ise temel insan hakları… Lakin gerici, yobaz, çağdışı Müslümanlara bunlar tanınamaz. Bunlar bizim gibi düşünen insanların yararlanacağı nimetlerdir” demeye getiriyorlar.

Türkiye’nin başındaki en büyük belâ, önündeki en büyük engel bu egemen azınlık haşaratıdır. Onlara hadleri bildirilmedikçe, egemenlik onlardan alınıp millete verilmedikçe bu ülke için gerçek medeniyet, gerçek demokrasi, gerçek adalet, gerçek insan hakları olmayacaktır.

Enkazın Altında Kalmak

Müslümanlara hem sevindirici, hem de korkutucu bazı haberler vermek istiyorum. Zulüm, haksızlık, hukuksuzluk, azgınlık böyle devam etmeyecek, bâtıl gümbür gümbür yıkılacaktır. Ancak madalyonun arka tarafında, emr-i bi’l-mâruf yapmayan, namazı ve cemaati ya terkeden, yahut da ihmal eden, hafife alan; bir sürü hizbe ve fırkaya ayrılıp birbirleriyle didişen, dinin temel emir ve yasaklarına gereği gibi riayet etmeyen Müslümanların enkaz ve yıkıntı altında kalmaları ve büyük zararlar görmekleri ihtimali vardır.

“Öyle bir musibetten korkunuz ki, o içinizden sadece kötü olanlara isabet etmez” buyuruluyor. İstikbal büyük hâdiselere gebedir… 31 Mayıs 1999