Pazartesi

 

Geleneksel sanatlarımız geliştirildiği taktirde bir milyon vatandaşımıza doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde iş, aş, ekmek sağlanmış olacaktır. “Bir milyon kişi mi?” Abartıyorsun diyecekler çıkabilir. En az bir milyon iddiamda ısrarlıyım.

Ülkemize her yıl milyonlarca turist geliyor. Bunların bir kısmı, ülkelerine dönerken hatıra olarak el sanatı ürünleri almak ister. Çeşitli dallarda, birbirinden güzel öyle el sanatları eserleri üretmeliyiz ki, almadan gitmesinler.

El sanatlarını devlet geliştirebilir mi? Devlet bu işi yapamaz, sadece teşvik edebilir. Hattâ onu bile yapamaz. Çünkü teşvikte para ve rant olunca bir yığın ahlâksız ve ahlâksızlık devreye girer.

Bundan birkaç yıl önce bir Marmara bölgesi şehrinde çiniciliği geliştirmek ve teşvik etmek için bir bakanlığın bütçesine 600 milyar liralık (eski parayla) bir fon konulmuş. Bunu duyanlar, pastadan pay kapmak için hemen alelacele sümmettedarik uyduruk atölyeler açmışlar…

El sanatlarını belediyeler, vakıflar, holdingler geliştirebilirler. Ancak bu işi başarıyla yapabilmek için bazı hususlara dikkat edilmesi gerekir.

(1) El sanatları kesinlikle hobi olarak öğretilmeyecektir, hobiciler kurslara alınmayacaktır. Çünkü böylelerinin yüzde doksan dokuzu diploma aldıktan sonra atölye açmaz, üretim yapmaz. Onlarınki bir hevestir, gelir geçer. El sanatları, çalışmaya, para kazanmaya, geçinmeye mecbur olan muhtaç kişilere öğretilmelidir. Ta ki, öğrendikten sonra üretsinler, pazara sürsünler.

(2) Ülkemizde eskiden var iken bugün sönmüş, tarihe karışmış sanatlar için dışarıdan öğretmen, usta, üstad getirilmesi şarttır. Mesela el yapımı kağıt için Çin’den, Hindistan’dan usta getirilmelidir. Japonya’dan demiyorum, çünkü orada hayat pahalıdır. Gelecek öğretmene veya ustaya para yetiştiremeyiz.

(3) Bizde hiç olmamış birtakım el sanatları da dışarıdan usta ve öğretmen getirilerek başlatılmalıdır.

(4) El sanatları sosyal sigorta, vergi, sendika gibi yükleri kaldırmaz. Bunları yapacaklar, evlerinde atölye açarak çalışacaklardır. Aksi taktirde bu işler başlamadan bitmiş ve çökmüş olur.

(5) Devlet sanat eseri üretenlerden vergi almamalıdır. Bugün bazı sanatkârlara vergi muafiyeti tanınıyor. Bunun sahası genişletilmelidir. En iyi teşvik budur.

(6) Büyük Millet Meclisimiz geleneksel millî el sanatları konusunda bir rapor hazırlatmış, 260 çeşit sanatımız olduğu meydana çıkmış. Bunların hepsi canlandırılmalıdır. Bundan yedi sekiz sene önce Safranbolu’ya gitmiştim. Orada bir demirci, eski usulle çivi yapıyordu…

(7) Komşumuz İran’da el sanatları çok gelişmiştir. Orada nefis cam eşyalar yapılıyor. Bizde ise el sanatı olarak camcılık sönüktür.

(8) El sanatı ürünleri hem dahilde turistlere satılabilmeli, hem de ihraç edilmelidir. Ayrıca halkımıza da sevdirilmeli, her Türk evinde Türkiye sanatlarının çeşitli ürünleri bulunmalıdır.

(9) Ev hanımları ve kızları boş zamanlarında el sanatı eşyaları üretmeli bunları pazarlarda veya başka yerlerde satmalı, aile bütçesine ilavede bulunmalıdır.

Üniversiteler, aydınlar, medya, zengin tabaka, idealist kimseler el sanatlarını sevdirmek, geliştirmek, öğretmek için seferber olmalıdır. Bugün ülkemizde maalesef İslâm kelimesinden korkan, tevahhuş eden, tedirgin olan birtakım yabancılaşmışlar vardır. Bunlar din olarak da, medeniyet olarak da, dünya nizamı, sanat ve kültür olarak da İslâm’dan nefret ediyorlar. Bu gibi kişiler, İslâmî-millî sanatlarımızı geliştirmek ve desteklemek bir yana, onları körletmek ve batırmak için çalışırlar. Bir ülke, bir halk, bir devlet için ne fena şey…

Bu işe İslâmî kesimin vakıflarının, holdinglerin, cemaatlerinin, kodamanlarının el atması gerekir. Büyük holdinglerden her biri bir sanatın gelişmesi ve yayılması için çalışsa, beş on sene sonra Türkiye’nin sanat ve kültür iklimi değişir.

Diyanet İşleri Başkanlığımıza bu konuda çok vazifeler düşmektedir. İstenilse ülkemizdeki 76 bin caminin en az bin tanesinde el sanatı okulları ve kursları açılır. Böyle bir şeyi mâlum YÖK istemez, Beyaz Türkler istemez. Onlar istemiyor diye yapmayacak değiliz ya.

El sanatları gelişirse millî gelirimizde milyarlarca dolar artış olacaktır.

Bundan birkaç yıl önce Bulgaristan’a bir seyahat yapmıştım. Filibe’de bir meydan gördüm, ressamlar gelmişler, yağlı ve sulu boya resimlerini açık havada teşhir ediyorlar. Türkler zamanından kalma eski evleri gösteren iki resim (camlı çerçeveli) satın aldım. O tarihte Bulgaristan’da Alman markı geçiyordu. Birine 10, ötekisine 15 mark vermiştim.

Bizde bazı sanatkarlar, ucuza eser vermezler, el sanatlarını köşeyi dönme vasıtası sanırlar. Bu yüzden de sanat eserleri fazla sayıda üretilmez, her eve sanat eşyası girmez. Onların nazarında sanat lüks bir şeydir, ancak zenginler alabilir. Sanatkarlar eserleriyle köşeyi dönmelidir… Bu çok yanlış bir görüş ve düşüncedir.

Süleymaniye’nin alt tarafında bir han var, şu anda ismi hatırıma gelmiyor. Üstünde minareli bir cami bulunan bu hanın en alt katında İran’dan ve Çin’den gelme el sanatı cam eşya satan bir dükkandan geçenlerde alış veriş yaptım. Teker teker elle yapılmış rengarenk cam kocaman bir vazo aldım, sadece 12 lira ödedim. Bizde yapılsa bu kadar ucuza verilmez. İran malı için gümrük ödeniyor, taşıma parası veriliyor ve bu kadar ucuza satılabiliyor.

Çin’den gelen her şey sanat eseri değil. Ancak onların içinde de sanat boyutu olan eşya var. Onlar da çok ama çok ucuza satılıyor.

Kültür Bakanlığımız İstanbul Çarşıkapı’daki eski Sümerbank mağazasında el sanatları mağazası açmış, gittim, gezdim. Fevkalade güzel ve zarif sanat eserleri satılıyordu. Lakin fiyatları genellikle bana pahalı geldi. Bir şey almadım, Sirkeci’de bir ara sokakta Çin’den gelmiş el sanatı eşyaları satan bir mağazadan madeni saplı ahşap bir tepsi aldım. Hakikî kuru çiçeklerden göz alıcı bir kompozisyon yapmışlardı. Üzeri cam kaplıydı, fiyatı sadece 7,5 liraydı… 22 Ağustos 2006