Mısır’dan Gelen Çatlak Ses
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Pazartesi
İslamkarşıtı birtakım yayın organlarında bir şamata, bir yaygara, bir gürültü ki sormayın. Neymiş? Mısır’da, merhum şehid Hasan El-Benna’nın küçük kardeşi reformculuk yapmış. Neymiş bu reformculuklar?
” Birincisi, İslâm’da recm cezası yokmuş! Hezeyan…. Peygamber Aleyhissalatü vesselam zamanında recmen idam vaki olmuştur, bu kesin olarak bilinmektedir.
* İkincisi, mut’a nikahı caizmiş! Hezeyan… Cahiliye devrinde böyle bir nikah vardı, İslâm’dan sonra kaldırılmıştır. Başlangıçta içki yasak edilmemişti, bilahare yasak edildi. Başlangıçta yasak değildi diye, içkinin helal olduğunu iddia etmek mümkün müdür? Mut’a da böyledir.
* Üçüncüsü İslâm’da devlet yokmuş! Bu da bir hezeyan…
* Dördüncüsü, İslâm’da tesettür yokmuş, tesettür cahiliye devrinde varmış! Ne büyük bir hezeyan… Tesettür Kur’anla, Sünnetle, İcma-i ümmetle sabittir. İnkar eden küfre düşer.
Hasan El-Benna mütedeyyin, müteşerri, sâlih, zâhid bir zattı. Şehiden vefat etmiştir, Allah rahmet eylesin. Küçük kardeşi maalesef sapıtmıştır. Allah’tan hidayet dileriz. Kendisini küfre götürecek zındıklıklardan vazgeçip tövbe ve istiğfar etmezse akibeti kötüdür.
Maalesef bizde de, zındıklıklar çoğalmış bulunuyor. Birtakım sapıklar Kitaba, Sünnete, icmaya zıt beyanlarda bulunuyor, fetva ve ruhsat veriyor.
Peygamber bir postacıymış, dini tebliğ etmiş, işi bitmiş… Cin fikirli, şeytan bakışlı bir reformcu böyle söylüyor. Peki, Müslümanlar Peygambere tabi olmayıp da kime tabi olacaklar? Reformcu açıkça söyleyemiyor ama Peygamberi bırakın, bana tabi olun” demek istiyor. Adamdaki cüret ve cesarete bakın! Kurtuluş ve saadetimizin sebebi olan Peygamberi bırakacağız, ne idüğü belirsiz bir reformcu şarlatana tabi olacağız, çok şükür aklımızı yitirmedik.
Reformcular, var güçleriyle Sünneti yıkmaya uğraşıyorlar. Ashab-ı Kirama saldırıyorlar. En fazla hadis rivayet eden kimdir? Ebu Hureyre radiyallahu anh, ona saldırıyorlar, onu çürütmeye çalışıyorlar. Bu reformcular, oryantalistlerden de gaddar ve zalim.
Müslümanların Sünnete bağlılıkları, hadis-i şeriflere güvenleri azalınca ne olacak? Fıkıh çökecek. Fıkıh çökünce ne olacak? Şeriat çökecek. Geriye ne kalacak? Kefere ve fecerenin istediği sulandırılmış, ılımlı bir din kalacak. Bu yeni dinin, indirilmiş (münzel) gerçek İslâm’la fazla bir ilgisi olmayacak.
Hiçbir ilahiyatçının İslâm dininden en ufak bir ödün vermeye hakkı ve salahiyeti yoktur,
Benim dinim kumaş, onlar makas değildir.
1400 yıldan beri icazetli, amil ve gerçek din alimleri, fakihler İslâmiyet’i nasıl anlamışlar ve nasıl anlatmışlarsa, bizim de o şekilde öğrenmemiz gerekir.
İslâm’da tesettür vardır. Kesinlikle tartışılamaz, inkar edilemez.
İslâm, Batılıların anladığı dar manada bir din değildir. Bir medeniyettir, bir nizamdır, bir sistemdir, bir paxtır.
İslâm düşmanlarının ve münafıkların bir reformcuyu övmeleri, onun kötü, merdut, hain olduğunu ispat eden yeterli bir delildir.
Dünyada şu anda sekiz-on kadar ayrı medeniyet vardır. İslâm bunlardan biridir, ilahî vahye ve Nebevi nura dayanan hak medeniyettir. İslâm dini ve medeniyeti başka medeniyetlerin ölçü ve kıstaslarına vurularak değerlendirilemez.
İslâm’ı temsil etmeye hakkı olmayan birtakım yetersizlerin, cahillerin, ehliyetsizlerin yaptıkları yanlış işler yüzünden Müslümanlığa leke sürülemez.
İslâm dininde kesinlikle en ufak bir reform, yenilik, değişiklik, tenzilat yapılamaz. Dinimiz ilahî vahye dayanır, Kur’an Allah kelamıdır, ilahî vahiydir. Peygamberin dinle ilgili bütün yaptıkları, söyledikleri yine vahye dayanır. Kur’an, “Peygamber kendi hevasından iş yapmaz” buyurmaktadır. Kur’an’daki ve Sünnetteki kesin bilgiler ve hükümler aynen kabul edilecektir.
Ashab-ı kiram… Tabiîn… Tebe-i tabiîn… Selef-i salihîn… Ehl-i Beyt-i Mustafa… Eimme-i müctehidîn… Onlardan sonra her asırda gelip geçmiş, fukaha, ulema, mürşidler, kutublar, gavslar, süleha İslâm’ı nasıl anlamışlarsa, bizim de o şekilde anlamamız gerekir. Dinde kopukluk olmamıştır. Pakistanlı bir Müslüman yazarın “Üçüncü hicrî asırdan sonra Müslümanlar dini yanlış anladılar.,.” iddiası yanlıştır, yersizdir. Peygamberimiz (salat ve selam olsun O’na) “Ümmetim bâtılda ittifak etmez” buyuruyorlar
Asr-ı saadetten bugüne kadar Müslümanların yüzde doksanı, Sevad-ı Azam olarak geniş bir ana caddede yürümüştür, bizim de bu Sevad-ı Azam içinde bulunmamız gerekir.
Dinî ihtisası ve icazeti olmayan birtakım okumuşların reformculuğa yeltenmeleri gülünçtür. Böyleleri sapıtmıştır, başkalarını da saptırtmaktadır.
Dinde reform bidattir. Mezhebsizlik, İslâm Şeriatını tehdit eden en tehlikeli bidattir, Mezhebsizlik, dinsizliğe köprüdür…
Bid’atler çeşit çeşittir. Bazısı maazallah küfre götürür.
Birtakım diyalogcular Tevhid ile Teslisi, hak ile batılı te’lif etmek istiyorlar. Zıtlar bir araya getirilemez.
İslâm dini, Muhammed Aleyhisselamın insanlığa tebliğ ettiği dindir. Muhammed Aleyhisselamın Peygamberliğini kabul etmeyen, O’na -haşa- yalancı, sahte peygamber diyenler ile aramızda çok büyük, çok derin bir ihtilaf bulunmaktadır.
“Üç dinin de Amentüsü birdir…” diyenler kimi kandırdıklarını zannediyorlar?
Diyalog ve hoşgörü hareketi de, bir tür reformculuktur. 1400 küsur yıldan beri dinimizde böyle bir diyalog hareketi yoktu, birkaç yıl önce çıktı. Kaynağı nedir bu hareketin? İslâm dini mi, Müslüman dünyası mı? Kesinlikle değil. Vatikan’da, başka Hıristiyan merkezlerinde, Siyonist merkezlerinde çıkartılan diyalog ideolojisi biz Müslümanları bağlamaz.
Diyalogcular, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerini alet ve istismar ediyorlar. Bediüzzaman Hazretleri eserlerinde, bugünkü manada bir diyalogtan asla bahsetmemiştir.
Fazlurrahman, merdut (reddedilmiş), matrut (kovulmuş) bir kimsedir. Sapık fikirleri dolayısıyla Pakistan uleması, onu şiddetle kınamış, o da ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Fazlurrahman’ın yolu yol değildir.
Allah’ın ayetlerinin, hükümlerinin bir kısmını kabul, bir kısmını inkar edenler İslâm’dan çıkmış olurlar.
Peygamberin Sünnetinin bir kısmını kabul, geri kalan kısmını inkar edenler sapıtmıştır.
İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî, Abdülkadir Geylanî, Ebulleys Semerkandî, İmam-ı Şarânî ve benzeri yüzlerce ulu din alimi ve kamil mürşid İslâm’ı nasıl anlamışlar, nasıl uygulamışlarsa onların yolundan gidenler kurtuluşa ererler.
Yüce dinimiz hiçbir reformcunun, yenilikçinin, şarlatanın oyuncağı olamaz. Ümmetin ileri gelenlerinin bu adamları gerekli ve tesirli bir şekilde uyarması icap eder. Onların yanlış fikirlerinin, sapık görüşlerinin, bozuk iddialarının, ehl-i sünnet ve cemaat prensipleri ışığında tenkid, red, cerh ve iptal edilmesi icazetli alimlerin boynuna borçtur.15 Mart 2005