Misyoner Faaliyetleri Önemsizmiş!
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Çarşamba
Dikkat ettiniz mi? Ülkemizdeki yoğun, genel ve dehşetli misyoner faaliyetlerini önemsiz göstermek isteyenler var. Yangın önemli değildir, telâşa, endişeye, tedirginliğe lüzum yoktur, hiçbir Müslüman Hıristiyan olmamıştır, din değiştirenler zaten gayr-i müslimlerdir… şeklinde propagandalar yapılıyor.
Sevgili Müslümanlar, bunlara inanmayınız. Gerçekten topyekûn, amansız bir Haçlı Seferi karşısındayız. Agresif Evangelist misyonerler, başlarında papaz şapkaları, boyunlarında haçları, bellerinde zünnarları ile dolaşmıyorlar. Bizim gibi giyiniyorlar. Kendilerini misyoner olarak da tanıtmıyorlar. Öğretmen, işadamı, öğrenci, tâcir, barış gönüllüsü, turist kimlikleriyle yapacaklarını yapıyorlar.
İstatistik yok, çetelesi de tutulmuyor, sayılarının elli bin olduğu söyleniyor. Bütçelerini bilen de yok. Milyarlarca dolarlık imkânlara sahip olduklarına dair rivayetler var. Ülkenin her yerinden feryatlar geliyor.
Kilise-evler kolayca anlaşılmıyor. Adamlar parayı bastırıp bir daire kiralıyorlar, hem mesken, hem kilise ve Hıristiyanlık merkezi olarak kullanıyorlar. Birkaç yıldan beri, içinde hiçbir Hıristiyan vatandaşımızın yaşamadığı şehirlerde kilise binaları yapıldı. Kuleleri var, çanlar çalınıyor, Pazar âyinleri yapılıyor. Televizyonda gördüm, Diyarbakır’daki kilisede çalgılar çalınıyor, ilahiler okunuyordu.
Misyoner propagandalarına inanıp dinini değiştiren, papaz olan bir vatandaşımız daha sonra pişman oldu ve İslâm’a döndü. “Hıristiyan olanlar zaten Müslüman değillermiş… Onların dedeleri veya büyük dedeleri Hıristiyan’mış, binaenaleyh asıllarına rücu ediyorlarmış…” Allah, Allah, hepimiz böyle değil miyiz? Kim bilir, kaçıncı göbekte ecdadımız hidayet bulmuş, Müslüman olmuştur. Faraza 1572 senesinde Müslüman olan bir zatın bugünkü torunları Hıristiyanlığa dönseler, onların bu irtidatı (dinden çıkışı) normal karşılanabilir mi?
Geçenlerde Fatih Camii’ne, Türkçe bilen bir Amerikalı gelmiş. Türkiye’deki bir grup misyonerin başkanıymış. Orada bulunan bazı Müslümanlarla sohbet etmiş, bir ara bizdeki dini bir cematten söz edilince, “Haa, biz onlarla işbirliği içindeyiz, yardımlaşıyoruz…” demiş.
Yine bir dini cemaatin en yüksek makamlarında uzun yıllar hizmet görmüş bir vatandaşımızın, ünlü ve mâlum Karakaş ailesine mensup olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Şimdiye kadar kaç kere yazdım, “Müslümanlar gözünüzü açın, içimize ajanlar, casuslar, manipülatörler, yönlendiriciler soktular” dedim. Dediklerim çıkıyor. Bana inanmayacaksınız ama yine de söyleyeceğim:
Cuma günü camide, cumartesi günü gizli sinagogta… İçimizde böyle adamlar da var. Yangın her geçen gün büyüyor, şiddetleniyor. Gemi her tarafından su alıyor. Yatakta uyuyoruz, ayakta uyuyoruz. Uyanmakta gecikecek olursak sonumuz feci olacaktır.
Bazı çokbilmişler, “Yahu, bu kadar karamsar olma. Her şey iyiye gidiyor, geleceğimiz çok parlaktır…” şeklinde konuşuyor. Ya, öyle mi? Geleceğimiz parlakmış… İstanbul’da o kadar güvensizlik var ki, halk sokağa çıkmaktan korkuyor.
Haydi, çok cesursanız, şehrin bazı yerlerinde elinizde bin dolarlık lüks bir cep telefonuyla dolaşmaya çıkın bakalım. Akşamleyin evinize selametle dönebilecek misiniz?
Be nâbekâr! Kapkaççılar şehirde dehşet saçıyor, polis “Evinize hırsız girerse sakın karşı koymayın, malınızla birlikte canınızdan olursunuz…” şeklinde tavsiyede bulunuyor; sen kalkmışsın, “İstikbalimiz tozpembedir” diyorsun. Aklını mı yitirdin?
Ayrıca müstakil bir yazı yazacağım ama şimdilik önemli bir konuya kısaca temas etmek istiyorum: Birtakım gizli güçler Türkiye’yi kargaşaya, kardeş kavgasına, anarşiye, teröre sürüklemek üzere düğmeye basmışlardır.
Türklerle Kürtleri, Sünnîlerle Alevîleri, Dincilerle laikleri, Sağcılarla solcuları, Şucularla bucuları… Birbirine düşürmek istiyorlar. Sahneye konulan bu oyun yeni değildir, biz bunları 1971’de, 1980’de de görmüştük.
Bu sefer gizli güçlerin oyunlarına gelmemeliyiz. Türkiye’de yaşayan Türkler, Kürtler, diğer etnik kökenler kardeştir. Sünnîler ve Alevîler kardeştir. Dinciler ve laikler kardeştir.
Biz hepimiz Türkiye denilen büyük bir gemide tarih denizinin üzerinde yolculuk yapmaktayız. Gemiyi deldirtmemeliyiz, batırtmamalıyız. Türkiye parçalana parçalana bugünkü sınırları içine çekilmiştir. Daha fazla parçalanacak halimiz yoktur. Bugünkü sınırlarımız, misak-ı millî sınırlarından da küçüktür.
Devletle sistem özdeş değildir, devlet başka şeydir, sistem başka şey. Devlet cevherdir, sistem araz. Türkiye yılda kırk milyar dolar faiz ödemektedir. Bu muazzam paralar kaç kişinin cebine girmektedir? Türkiye’yi soyanlar, “Böl, parçala ve hükmet” kaidesini uyguluyorlar. Onların oyunlarına gelmemeliyiz.
Misyonerlik faaliyetlerinin, yeni Haçlı seferinin önemsiz olduğu telkin ve propagandalarına sakın inanmayınız, kanmayınız. Böyle giderse misyonerlik faaliyetleri Türkiye’nin parçalanmasına, büsbütün sömürge haline gelmesine yol açacaktır.
1986’da Van’a gitmiştim, Akdamar adasının karşısında, içinde suyu da olan bir tarla alacaktım, fiyatı gayet ucuzdu, almadım… Şimdi oralarda villalar yapılmış, yüz binlerce dolara satılıyormuş. Hatırımızdan biran bile çıkartmamalıyız ki, Kars vilayetimizde, Doğu Anadolu’nun başka bölgelerinde dehşetli bir kadastro trafiği görülmektedir. Yabancılar oralardan arazi satın alıyor; sakın bu işte bir bit yeniği olmasın?
Biz uyanık olursak, biz bu vatana sahip çıkarsak, biz millî kimliğimizi ve kültürümüzü savunursak Türkiye batmaz. Aksi taktirde sonumuz kötü olur. 07 Nisan 2005