Mübarek Ramazan
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Cumartesi
Muhterem ve sevgili okuyucularım… Ramazan-ı şerifinizi tebrik ediyor, sizlere ve bütün Müslümanlara Cenâb-ı Hak’tan selamet, sıhhat, afiyet, hayırlar temenni ediyorum. Müsaade buyurursanız, bu mübarek ve feyizli ay ile ilgili bazı hususları arz etmek istiyorum:
(1) Ramazan, oruç ayıdır. Oruç, fecirden mağribe (güneşin batışına) kadar yemekten, içmekten ve birtakım başka hazlardan uzak durmak manasına gelir. Maalesef İslâm’ı iyi anlamamış kimseler Ramazanı oruç, açlık ve imsak ayı olarak değil; ziyafetten ziyafete koşmak, tıka basa iftar etmek ayı olarak anlıyorlar. Bu yanlışlıktan ve hatâlı din uygulamasından uzak durmamız gerekir.
(2) Bazı belediyeler, islâmî kuruluşlar, hatta dinî cemaatler dine, Kur’ân’a, Peygamber’in ahlâk ve sünnetine, Şeriata, fıkha, tasavvufa taban tabana zıt birtakım eğlenceler, şenlikler, çalgılı toplantılar, oyunlar tertiplemektedir. Dindar Müslümanların, bu tuzaklara düşmemeleri gerekir.
(3)Müslümanlar, bir tek vücut ve beden gibidir. O vücudun bir yerine, bir azasına bir dert, bir acı gelirse bütün vücut hisseder. Maalesef ülkemiz, kötü idare edildiği için büyük sosyal, iktisadî, malî krizler içinde bulunmaktadır. Onbeş milyon işsiz kardeşimiz darlık ve sefalet içinde yaşamaktadır. Geçen Ramazanlarda çöplüklerden ekmek ve pide parçalarını toplayan vatandaşlarımızın resimlerini gördük, yüreklerimiz parçalandı. Bugün öyle fakir, öyle çaresiz aileler vardır ki, ayda kırk elli milyon liraya geçinmeye çalışmaktadır. Bu söylediklerim hayal ve masal değildir. Gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda bunlarla ilgili röportajlar yayınlanmakta, fotoğraflar basılmaktadır. Allah’tan korkalım, sevgili Peygamberimizin ruhaniyetinden utanalım. Milyonlarca vatandaşımız sürünürken, Nemrud ve Firavun gibi lüks, israflı, aşırı, gösterişli, pahalı ziyafetler, iftar sofraları tertiplemeyelim. Masraflarımızdan kısıntı yaparak elimizden geldiği kadar çaresiz kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın yardımına koşalım. Biz Müslümanlar sadece fakir Müslümanların değil, yurdumuzda yaşayan ve muhtaç durumda bulunan gayr-i müslim vatandaşlarımızın bile imdadına koşmakla mükellefiz.
(4) İslâm’ın en temel ibadeti ve eylemi günde beş vakit namaz kılmaktır. Yazıklar olsun, eyvah ve efsus ki, Türkiye Müslümanları namaz hususunda büyük birisyan ve ihmal içindedir. Bırakın gafilleri, kendilerini şuurlu ve sağlam Müslüman zanneden nice kardeşimiz beş vakti terk etmiştir. Bu mübarek ve feyizli ayda, namaz kılmayanlar bu ibadeti edaya başlarlarsa çok büyük, çok hayırlı, çok kurtarıcı bir ticaret yapmış olurlar. Söylemeye hacet yoktur ki, Resûlullah Efendimiz’in bize getirmiş olduğu Şeriat hür ve mukim erkek Müslümanların farz namazları cemaatle kılmalarını emretmektedir. Cemaate katılıp katılmamak Müslümanın keyfine, seçimine bırakılmış bir husus değildir. Yirmi kadar şer’î özrün dışında cemaate katılmamayı affettirecek geçerli bir mazeret yoktur. Müctehid ve fukaha efendilerimiz iki gözü görmeyen bir âmânın cemaate katılıp katılmamasında bile ihtilâf etmişler; bir kısmı katılmayabilir derken bir kısmı, yedecek (elinden tutacak) bir kimsesi varsa onun da gelmesi gerekir şeklinde ictihat yapmışlardır. Allah’tan korkalım ve namaz hususunda, cemaat hususunda fıkıh kitaplarımızda yazılan hükümleri hayatımıza uygulayalım. Namazın sırları vardır; bu farzı yerine getiren Müslüman bir topluma Allah’ın yardımı, desteği, nasrı gelir.
(5) Bu mübarek ayda bulabildiğimiz serbest vakitlerde din bilgilerimizi, islâmî kültürümüzü ilerletmeye çalışalım. Büyük din âlimlerinin, kâmil, mürşidlerin yazmış oldukları mübarek ve feyizli kitapları okuyalım. Reformcu, bid’atçi, yenilikçi, zındık, mezhepsiz, kafa karıştırıcı müelliflerin, aktivistlerin eserlerini okumayalım.
(6) Dindarlık sadece Ramazan ayına mahsus değildir. Bayramdan sonra Ramazanda yaptığımız birtakım güzel, hayırlı, doğru işleri terk etmeyelim. Gelecek Ramazana kadar onları sürdürelim.
(7) Zengin de olsak, maddî imkânlarımız çok geniş de olsa, yemek hususunda din ve Şeriat ölçülerini çiğnemeyelim. Alçak gönüllü, kanaatli, mütevazı olalım. Arada bir sofralarımıza, bir iki fakiri de davet edelim. Hele bir iftar ziyafeti verirsek o sofrada mutlaka fakir bir kardeşimiz bulunmalıdır.
(8) Resûlullah Efendimiz, “Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz” buyurmuşlardır. Sağlık problemlerimizi halletmek için, Ramazan ayı bizim için büyük bir fırsattır. Biz ahir zaman Müslümanları olarak Resûlullah Efendimiz, ilk Müslümanlar gibi, zâhid ve perhizkâr olamayız. Ancak yine de haddi aşmamamız gerekir. İftar ve sahurlarda tıka basa yemek yiyenler, açlık ve oruç ayı olan Ramazanda kilo alıyorlar. Onların haline şaşmamak kabil midir? Peygamber Efendimiz “Tedavinin başı perhizdir” buyurmuşlardır. Ağır, yorucu, meşakkatli, çok enerji gerektiren işler yapanların dışındaki Müslümanlar bilhassa Ramazanda aşırı kalori almaktan kaçınmalıdır. Haddinden fazla et, hamur tatlısı, tereyağı ve kaymak tüketen kimseler sağlıklarını yitirirler. Gut gibi vahim hastalıklara yakalanırlar. Damarları tıkanır, ağır kalp rahatsızlıklarına tutulurlar.
(9) Müslümanlar genellikle Ramazan ayında zekât vermekte, imkânı müsait olanlar zekât dışında hayır hasenat yapmaktadır. Şeriatımız ve fıkhımız tüzel kişilere, vakıflara, derneklere, cemaatlere, tarikatlere zekât verilmesine müsait değildir. Zekâtların, fıkıh ve ilmihal kitaplarında yazılı muhtaç ve hakkeden hakiki şahıslara verilmesi gerekir. Bu hususta gaflet edilmeye…
(10) Çevrenizdeki fakirleri, sefalet çekenleri muhtarlardan öğrenerek kendilerine yardım edebilirsiniz. Tavsiyem, vereceğiniz paraları, zarflar içine koyarak bizzat vermektir.
(11) Ramazanda lisan afetlerinden kaçınmak gerekir. Oruçlu bir kimsenin, ölü din kardeşinin etini yemek kadar kötü olan gıybet günahını irtikap etmesi ne kadar çirkindir.
(12) Çok faydalı, çok değerli, çok lüzumlu din bilgilerini ihtiva eden küçük islâmî broşürler, kitapçıklar satın almalı ve bunları tanıdıklarımıza, komşularımıza, gençlere hediye etmeliyiz. Ancak böyle hediyeleri verirken, kaş yapayım derken göz çıkartmamak gerekir. Aksi tesir yapacak kimselere verilmemelidir. Gösteriş yaparak verilmemelidir.
(13) Ramazan gecelerinde yapılacak toplantılar, sohbetler, konuşmalar hep faydalı ve meşru olmalıdır. Gevezelik, zevzeklik, mâlâyâni, gıybet, çekiştirme, boş ve faydasız sözler; akıllı, vasıflı, ciddi Müslümana yakışmaz. Şeytanın bu tuzaklarına düşmeleyim.
(14) Bazı reformcular, yenilikçiler, zındıklar, mezhepsizler teravih namazı için “Ömer’in sünneti” demektedir. Bu iddia büyük bir terbiyesizlik ve hezeyandır. Biz ehl-i sünnet Müslümanları fıkıh ve ilmihal kitaplarımızda nasıl anlatılıyorsa, elimizden geldiği kadar teravih namazlarımızı kılmaya çalışalım. Cami görevlileri, hoparlörleri sonuna kadar açmasınlar, imam efendiler namazı çabuk bitireceğiz diye ibadetin sıhhatine halel getirecek şekilde hızlı kıldırmasınlar. Bir de Fatiha’dan sonra bir kısa ayet okuyarak fıkha aykırı bir uygulama yapmasınlar. Namazın beş on dakika uzamasında hiçbir sakınca yoktur. “Jet imam…”, “Yatsıyı ve teravihi on beş dakikada kıldırdı…” gibi haberler üzücü ve düşündürücüdür. Saatlerce zevzeklik ederken vakti düşünmüyoruz, iş namaza, teravihe gelince aman çabuk bitsin diyoruz. Müslümana böyle şeyler yakışmaz.
Ülkemizin, İslâm dünyasının, insanlık âleminin durumu parlak değildir. Kötü günler yaşıyoruz. Nice İslâm ülkesinde, kardeşlerimiz öldürülüyor, yaralanıyor, damları başlarına yıkılıyor. Zulüm, açlık, sefalet, hıyanet, rezalet, yalan dolan, tufan gibi dünyayı kaplamış. Bunca fitne ve fesat içinde, rahat yaşamak mümkün değildir. Üzülelim, toparlanalım, kendimizi, ailemizi, çevremizi, emrimizdekileri ıslah etmek için çalışalım; emr-i maruf ve nehy-i münker yapalım, ağlayalım, dua edelim. Selâm ve hürmetlerimle… 26 Ekim 2003