Çoğulcu bir siyasette muhalefetin iktidar kadar, hattâ bazen iktidardan daha fazla önemi vardır. İçinde bulunduğumuz şu zamanda Meclisteki muhalefetin güçlü olduğunu iddia etmek gerçeklere ne kadar uygun düşer? Muhalefetin yapıcı ve yıkıcısı vardır. 1950-60 yılları arasında, o zamanın CHP’si son derece yıkıcı bir muhalefet yapmış ve sonunda 27 Mayıs 1960 ihtilalini doğuran şartlar meydana gelmiştir.

O tarihlerde basında,

Menderes

iktidarının, Demokrat Parti’nin en amansız muhalifi

Dönme Ahmet Emin Yalman

idi. Menderes onun için,

“Allah Yalman’ın dostluğundan da, düşmanlığından da korusun…”

demiştir.

Yapıcı muhalefet yapmak ne demektir? Dostlar alışverişte görsün diye arada bir, meclis kürsüsünde, parti grup toplantısında medyatik konuşmalar yapmak, ucuz tenkidler yöneltmek, saman alevi gibi bir parlayıp bir sönmek… Bunlar ciddî muhalefet değildir.

İktidarın hataları varsa, ülkede kötü işler yapılıyorsa, uzmanlara bu konularda raporlar hazırlatılır, bu raporlar halkın anlayacağı bir lisan ve üslûp ile bültenler,
bildiriler halinde yayınlanır.

Yanlış ve kötü icraat aklın, mantığın, millî menfaatlerin ışığında kamuoyuna duyurulur; televizyonlarda çok ciddi açıkoturumlara konu olur. Öyle ki, iktidarı tutan insaflı vatandaşlar bile

“bu, konuda muhalefet haklı, bizimkiler yanlış yapıyor…”

demek zorunda kalır.

CHP’nin başörtüsü konusundaki tutumu ciddi, vasıflı, insaflı ve yapıcı bir muhalefete yakışmıyor. Onlar başörtüsü yasağını aşırı şekilde savunmaktadır. Fransa’da da dinsizler, ateistler var ama, onların nicesi “Ben dinsizim, fakat vatandaşların temel insan haklarına, din ve inanç hürriyetine, insanların inandıkları gibi yaşayabilmelerine taraftarım. Binaenaleyh başörtüsünü yasaklayacak bir kanun çıkartılmasına kesinlikle karşıyım…” diyebiliyor. CHP’den insaflı bir milletvekili başörtüsü yasağına karşı çıktığı için Genel Başkandan zılgıt yedi ve hizaya girmeye çağrıldı. Ne talihsiz, ne kadar üzücü bir hadise. Efendiler, siz dindar olmayabilirsiniz, sizin eşleriniz, kızlarınız açık gezebilir; lakin

sizler medenî politikacılarsanız, dindar Müslümanların tesettür hakkına, başörtüsü kullanma hakkına saygı göstermeniz ve onların bu haklarını savunmanız gerekir.

Ciddi ve samimi muhalefette devamlılık olması gerekir. Diyelim ki, iktidar Büyük Millet Meclisinden izin ve ruhsat almadan Amerikalıların Türkiye’ye yüz binden fazla asker sokmasına izin verdi. Muhalefet buna karşı ne yapıyor? Biraz yaygara, biraz “olmaz böyle şey!..” edebiyatı, biraz patırtı gürültü… ve sonra işin peşi bırakılıyor. Bu ne ucuz, ne kolay, ne baştan savma bir muhalefettir.

“Efendim biz parti olarak şu, şu, şu kötülükleri filan, filan, filan tarihlerde tenkid ettik, iktidarın aleyhinde bulunduk, onları uyardık…”

Sonra ne oldu? Üzerinde durulmadı, yanlışlar ve kötülükler giderilinceye kadar tenkide ve muhalefete devam edilmedi, yapılması gereken ve yapılabilecek olan her şey sonuna kadar yapılmadı ve eski hamam eski tas…

Çoğulcu siyasetle idare edilen medenî ülkelerde medya da yapıcı ve tesirli muhalefet hizmeti görür. Bizde böyle bir muhalefet de yoktur. Büyük gazeteler ve televizyonların çok zengin, holding ve banka sahibi, para babası patronları var, iktidarla anlaşıyorlar, muhalefet yapmıyorlar.

Merhum

Adnan Menderes

ülkede siyasi bakımdan dikensiz bir gül bahçesi oluşturmak istiyordu. Muhalefetin her türünden rahatsız oluyordu.

Bu yol onu 27 Mayıs ihtilaline, Yassıada’ya, felakete götürdü.

CHP’nin tek parti oligarşisi zamanında Meclis’te göstermelik, muvazaalı, sözüm ona bir muhalefet vardı.

Abdülhalik Renda’nın başını çektiği bir muhalefet.

Bir komedi, bir tiyatro…

Bir ülkenin gerçek aydınları da, muhaliftirler.

En kaliteli, en tesirli, en güçlü muhalefet onlarınkidir. Zaten

muhalif olmayan kişi, aydın da olamaz.

Kendilerini aydın gibi gösteren birtakım yalakalar, kemik yalayıcıları, arivistler, eyyamcılar muhalefet yapmazlar. Çünkü kötülükleri, yanlışlıkları, hıyanetleri, kokuşmayı tenkid ederlerse yağlı kemik yalayamazlar; rantları kesilir, kârlarına kesat gelir. Arsız ve utanmaz köpekler!

Merhum üstad Necip Fazıl’ı ve Büyük Doğu’sunu ne kadar özlüyorum.

Şair ruhluydu, bazen çok heyecanlanır, aşırı işler yapardı ama, muhaliflikte de birinciydi.

AKP’de de, dikensiz gül bahçesi istek ve temayülü görülüyor. Önümüzdeki seçimlerde silip süpürmek istiyorlar, böyle bir istek ve temayül bilgeliğe, akl-ı selim’e uymaz.

Akıllı bir iktidar, karşısında akıllı bir muhalefet olmasını ister.

Bundan sonra yapılacak genel seçimlerde, farz edelim ki, iktidar partisi görülmemiş bir zafer kazandı ve diğer partilerden hiçbiri barajı aşamadı. Böyle bir şey Türkiye için felaket ve yıkım olur.

Ülkemiz siyasi, iktisadi, toplumsal ahlâk bakımından çok, tahmin edemeyeceğiniz kadar çok kötü bir bataklık içindedir. Yolsuzluklar birkaç kalemden ibaret değildir. Kırk milyar dolarlık hileli banka iflasları, devede kulak kabilindendir.

Asıl kokuşma taahhüt işlerindedir.

Bu ülkede güçlü, tesirli, tuttuğunu koparır, iş bilir, azimli bir muhalefet olsa, ne gümbürtüler kopar. Herifler malı götürüyorlar, muhalefetten bir inilti bile çıkmıyor.

Salı akşamı bir yere gitmiştim, oradaki televizyondan seyrettim. Bir vatandaş Meclis’teki bir grup toplantısında, dinleyiciler locasından avaz avaz, ciyak ciyak bağırdı çağırdı; korumalar adamcağızın ağzını tıkadılar, sürükleyip götürdüler. Duyabildiğim kadarıyla bir belediye başkanından şikayet ediyor, yolsuzluk yaptığını söylüyor, açığa alınmasını istiyordu. Oradaki milletvekillerinden bir tepki gelmedi. Muhalefet bu hadiseyi ele alıp gereğini yapacak mıdır? Hiç zannetmem.

Muhalefetin en önemlisi bence, özeleştiri yapmaktır. Müslüman kesimle ilgili olarak bu hizmeti naçizane ifa etmeye çalışıyorum. Son otuz yıl içinde İslâmî hareket birtakım samimiyetsiz, vasıfsız, dini imanı para ve ikbal olan münafık adamlar tarafından kirletilmiştir. Müslümanlar içlerine sızan İslâmî harekete zarar veren pislikleri temizlemezlerse, son derece büyük zararlara uğrayacaklardır. Uğramışlardır bile. Din kutsaldır, yücedir ve kesinlikle maddî menfaate, ikbale, söhrete, riyasete, benliğe alet edilmemelidir. 17 Ocak 2004