Muhalefetsiz Demokrasi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Salı
Demokratik ve çoğulcu bir sistemde iktidar kadar muhalefetin de yeri, önemi, ağırlığı, hizmeti vardır. Maalesef şu anda, BüyükMillet Meclisi çatısı altında güçlü bir muhalefet yoktur. CHP vardır ama ciddi ve vasıflı muhalefet yapamamaktadır.
Muhalefetin cılızlığı, güçsüzlüğü, yokluğu sistem için büyük bir zaaf, eksiklik ve tehlikedir.
Anayasamız, kanunlarımız, sosyal ve kültürel yapımız muhalefet yapmaya son derece müsaittir. Ülkenin şartları da müsaittir. Peki niçin yapılamıyor? Bunun birinci sebebi, bizde siyasi yapının bir çıkmaza girmiş olması, son derece kirlenmiş bulunmasıdır.
Peki bizde ciddi, vasıflı, ağırlıklı muhalefet yok da, bu sıfatlara sahip bir iktidar var mıdır? Maalesef o da yoktur. Açık konuşmak gerekirse, bizde ne iktidar vardır, ne muhalefet.
AKPiktidarı meşruiyetini ve icazetini ABD’den, Avrupa Birliği’nden, İsrail’den, uluslararası Siyonizmden, Bilderberg’den almıştır. Onlara birtakım sözler verilmiş, taahhütlerde bulunulmuştur. Bunlar yerine getirilmezse, altı ay içinde tepetaklak edilirler.
Eskisi kadar güçlü olmasa bile, Türkiye’deki asıl iktidar görünmeyen, Gizli Devlettir. Bu devleti hangi şahıslar, zümreler, kurumlar temsil etmektedir? Bu hususta çok açık ve seçik bir şey söylenemez, isim verilemez.
Demokrasinin dünya üzerinde, sosyalizm gibi düzinelerce çeşidi vardır. Ne kadar arzu edilse, istenilse, hasreti çekilse de, bizde bir İngiliz demokrasisi gibi demokrasi kurulamaz, yaşayamaz.
Demokrasi bir idare şekli, bir metod, bir sistem olarak Türkiye’nin tarihî, kültürel, sosyal şartlarına ve kalıplarına uydurulmak zorundadır.
Budist bir ülkede, Budizm’e aykırı, Budizm’le savaşan, Budizm’i dışlayan bir demokrasi düşünülemez.
Katolik kültürlü bir ülkede, Katolikliği düşman, tehlike, tehdit olarak kabul eden bir demokrasi, gerçek demokrasi olmaz, bir anti-demokrasi olur.
Türkiye bir İslâm ülkesidir. Bizde, bize mahsus bir demokrasi olacaksa, onun mutlaka İslâmiyet’e saygılı olması, İslâmiyet’le barışık bulunması, İslâm’la işbirliği yapması gerekir.
Türkiye’de demokrasinin önündeki en büyük engel, müzmin bir şekilde ve kasıtlı olarak sürdürülen din-devlet kavgasıdır. Hiçbir medenî, dengeli, sağlıklı ülkede böyle bir kavga yoktur.
İngiltere’de din ve devlet birliği vardır, hükümdar hem devletin başkanıdır, hem de millî Anglikan kilisesinin. O ülkede, başka hiçbir ülkede olmadığı kadar da, demokrasi ve insan hakları mevcuttur.
ABD’de yüzde yüz, mutlak bir din ve inanç hürriyeti vardır. Devlet dinlere ve dindarlara müdahale etmez, baskı yapmaz.
Lâik Fransa ülkesindeki dinlerle barışıktır.
Diğer bütün medenî ülkeler de hep böyledir.
Bir ülke düşününüz ki, tarihi İslâm’a dayalı olsun, oradaki millî kimlik, kültür ve kişilik İslâm’a dayalı olsun ve sonra siyasi sistem ve resmî ideoloji din ile kavgalı bulunsun. Böyle bir siyasî, sosyal, kültürel atmosfer içinde demokrasi yaşar mı?
Bir ülkede sağlıklı, düzgün, işe yarar, gerçek bir demokrasi olması için orada şehir-medeniyet kültür ve zihniyetinin hakim olması gerekir. Kırsal kesim, gecekondu, taşra, varoş, köylü kültürüyle gerçek demokrasi yaşatılamaz.
Türkiye’de, ezici çoğunluğu teşkil eden ve ülkenin hakiki sahibi olan Müslümanların, iktidar olmadan önce muktedir olmaları gerekir. Muktedir olmayanların, kelle sayısı hesabıyla seçimleri kazanmaları, gerçekten iktidar olmalarına yetmez.
Muktedir olmak ne demektir?..
1. Şehir ve medeniyet kültürüne sahip olmaktır.
2. İlim, irfan, sanat boyutu yüksek seviyede olmaktır.
3. Dağınık, bölük pörçük, ipsiz sapsız, sürüler ve yığınlar şeklinde değil; bir hiyerarşiye sahip olan tepkili, şuurlu, teşkilatlı, dayanışmalı bir toplum yapısı bulunmasıdır.
4. Zengin bir yazı-edebiyat lisanına sahip olmayan; sadece günlük iletişim diliyle yetinen toplumlar güçlü olamazlar.
5. Medenî toplumların mâzileri vardır. Mâzisi olmayan, yahut mâzisinden koparılmış, sadece günü yaşayan toplumların istikbâli de yoktur.
İyi, güçlü, vasıflı, vatansever bir muhalefet, iktidarların en büyük denetleyicisi ve yardımcısıdır.
Muhalefetin ılımlı ve olumlu olması gerekir. Ilımlı derken aciz, mızmız, pısırık, vazifesini yapmayan bir muhalefeti kastetmiyorum. Ilımlı muhalefet agresif hareket etmez; ülkenin, halkın, devletin menfaatlerini gözetir.
Yakın tarihimizde acı tecrübeler yaşadık. Müslümanlar, sadece seçim kazanarak iktidar olamayacaklarını, olsalar bile iktidarda kalamayacaklarını gördüler.
Basın, medenî ve demokratik ülkelerde “dördüncü” kuvvettir. Bizde ise, birinci kuvvet haline gelmiştir. Türkiye’nin mâzisine, tarihine, millî kimliğine, kültürüne, kişiliğine hizmet eden, millî ve vatansever bir medya kurulmadan Müslümanların iktidar olmaları mümkün değildir.
Meşruiyet icazetlerini Türkiye dışından alan iktidarların, bu ülkeye, bu halka, bu devlete ne kadar hizmeti dokunabilir?
İsrail’in, uluslararası Siyonizmin menfaatleriyle, Türkiye’nin menfaatleri paralel midir? Paralel değilse, İsrail’e bağımlı bir iktidar ancak onun nam ve hesabına ve onun menfaatleri için taşeronluk yapabilir.
Bir ülkede rantçılık, arivizm, ikbal-perestlik sosyal ve siyasî yapıyı iyice kirletmişse, orada gerçek ve sağlıklı bir demokratik sistem işleyebilir mi?
Bakkal, manav, balıkçı; doktor, mühendis, veteriner, kasap, berber, kahveci siyasetten, devlet işlerinden bahsedip duruyor, bu konuda hüküm veriyor. Peki ne biliyorlar? Büyük medyanın, sun’î ve gerçek dışı gündemi ile Türkiye’yi bilmek, anlamak, problemleri ve buhranları hakkında fikir sahibi olmak mümkün müdür? 10 Mart 2004