Muhterem mi Sayın mı?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 21 Aralık 2018
Pazar
Necip Fazıl, bir Müslüman olarak, İsmet Paşa’yı hiç sevmezdi. Onun aleyhindeki yazıları toplansa birkaç cilt kitap olur. Bir keresinde, Paşa aleyhindeki zehir zemberek bir yazısının baş tarafına şu cümleyi koymuştu:
“Sana muhterem demiyorum, sayın diyorum…” Sayın kelimesi muhteremin yerini tutmaz. Bey ile Bay aynı mânâya gelen iki eşit kelime midir? Hayır!.. Muhterem beyefendi ile Sayın bay bir olur mu hiç…
Bir toplumun lisanı bozulur ve dejenere edilirse o toplum tümden bozulur.
Türkçemizde kadın, karı, avrat, kancık, bayan, hanımefendi kelimeleri arasında farklar vardır. Sayın bayan, muhterem hanımefendinin yerini tutmaz.
Kibar insanlar birbirine karın yahut kancığın nasıl diye sormaz; eskiden medenî Osmanlılar zevce-i muhteremeniz hanımefendi derlerdi.
Padişah kızlarına sadece Sultan denilmezdi,
denilirdi.
Mustafa Kemal Paşa, Son Padişah Sultan Mehmed Vahidüddin Han’ın yâveriydi. Onun emriyle 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra ona iki yazı göndermiş ve bunların başına
cümlesini koymuştu. İmzasını da şöyle atmıştı:
Birinde: Kulları Mustafa Kemal.
Ötekinde: Kulunuz Mustafa Kemal.
Eskiden kibar ve okumuş Türkiyeliler evim demezler,
derlerdi.
Senin evin veya sizin eviniz demezler,
derlerdi.
Türkiye maalesef 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra çok kabalaştı.
Adnan Menderes’in hayırlı işlerinden biri, CHP’nin ve
(Türk Dil Kurumu sekreteri) öz ve duru Türkçe devrimine karşı zengin ve medenî 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasası) Türkçesine dönülmüş olmasıdır.
1950-60 arasında:
Milletvekili denilmez, meb’us denilirdi.
Cumhurreisi: Cumhurbaşkanı.
Başvekil: Başbakan.
Vekil: Bakan.
İcra vekilleri heyeti: Bakanlar kurulu.
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti: Genelkurmay Başkanlığı.
Temyiz Mahkemesi: Yargıtay.
Şûra-i Devlet: Danıştay.
Divan-ı Muhasebat: Sayıştay.
Vekil beyefendi nerede, sayın bakan nerede…
Azerbaycan’da Türkçe, Sovyetler devrinde bile, bizdeki lisan kadar bozulmadı. Onlar Kültür Bakanlığı yerine Medeniyet Nezareti diyor.
Baylı, bayanlı, sayınlı, mayınlı, imgeli, simgeli, yargıçlı Türkçe ile şiir yazılmaz, derin tefekkür yapılmaz.
“Valide-i muhteremimiz teyzem nasıllar?” diye sormak başkadır, “Ulan anan nasıl beee?” diye hayvan gibi sormak başkadır. İkisi de aynı yola mı çıkar? Hayır hayır bin kere hayır.
Nerede “Muhterem Başvekil beyefendi…”, nerede “Sayın Başbakan Bay Recep…”
Muhterem okuyucularım, Necip Fazıl’ın İnönü’ye “Sana muhterem demiyorum, sayın diyorum…” hitabını aklınızdan hiç çıkartmayın.
Sayın kelimesi Kalmukça mı, Moğolca mı, yoksa Nogayca mıdır bilmem ama bazen istihfaf, istihkar, terzil, tezlil manasına gelebildiğini bilirim.
Ergenekonlar yavrularını, avukatlarını, savunucularını yerler. Baykal’ı da yediler. Onun görüşlerini, siyasetini beğenmem ama pek âdi ve rezil bir komploya kurban gitmesini de asla doğru bulmam.
Herkes çok iyi bilsin ki, siyasette genellikle vefa yoktur. Bizdeki siyasette vefa hiç yoktur. Siyasette vefa arayanlar Büyük Sahra’da kutup ayısı arayanlar kadar saf ve ahmaktır.
Dün Baykal’ı alkışlayanlar, bugün onu linç ettiler. Öteden beri Baykal’a muhalif olanlara bir şey demiyorum, tenkitlerim dün övüp bugün sövenleredir.
Siyaset ateşten gömlektir. Adnan Menderes bu gömleği giydi ve yandı. Baykal yine de haline şükr etsin, canını kurtardı.
Başkanların, başbakanların, bakanların, müdürlerin etrafı pek kalabalık olur. Sayın Başbakanım… Sayın Bakanım… Sayın Başkanım… Sayın Müdürüm… Aman ya Rabbî ne diller dökerler, ne şaklabanlıklar yaparlar. Lafonten’in hikayesindeki
Sayın Karga, aman Karga, canım Karga…
Sayın Başbakanım ne olur bana da bir kemik atınız… Başkan düşmeyegörsün etrafında kimse kalmaz, çil yavrusu gibi dağılırlar. Nereye giderler? Yeni Başkanın yanına.
Kral 14’üncü Louis ölüm döşeğinde… Yüzlerce courtisan kapının önünde bekliyor. Kıpır kıpır… Fısıl fısıl konuşuyorlar aralarında… Kapı açılır, biri Kralımız öldü der. Korkunç bir gürültü kopar, bütün dalkavuklar hızla koşuşarak uzaklaşır… Nereye giderler bilir misiniz? Veliaht dairesinin önüne.
Kral öldü, yaşasın Kral!..
Baykal’a yazık oldu. Sahte gülücükler içinde ona Sayın Başkanım, Sayın Başkanım diyen vefasızların maskeleri düştü.
Baykal “Evet, ben Ergenekon’un avukatıyım…” diye haykırmıştı. Ergenekon onu yedi. CHP vefasız bir partidir. Vaktiyle Ecevit cenapları da velinimeti ve büyüğü İsmet Paşa’ya böyle bir oyun oynamıştı. Siyasetle vefa bir arada bulunmaz. CHP’lilerden vefa beklenmez ama bu kadarı da olmaz. Baykal’ı linç ettiler.
Ben vefasızlığın böylesini, bu tür bir linçi kabul edemem. Baykal’a geçmiş olsun diyorum. Sağcı, solcu, Müslüman, milliyetçi, şucu, bucu diğer Baykal’lara da ibret alın diye sesleniyorum. 07 Haziran 2010