Muhteremler ve Holiganlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Aralık 2018
Şöyle bir kitap yazsam. Alelacele paldır küldür. En az iki yüz sayfa olmalı.
Ben Hazret-i Muhteremi evvelce pek fazla tutmuyordum, üstü kapalı tenkit ediyordum. Şimdi sapıklıktan kurtuldum, hidayete geldim. Meğer hazret-i Muhterem çok büyük, gerçekten muhterem, kurtarıcı ve âlî bir zatmış. Eski tenkitlerimin günahına kefaret olmak üzere şimdi bu kitabı kaleme aldım. Ah Muhterem, vah Muhterem…
Ne olur biliyor musunuz?..
Kitap başına bir lira telif ücreti alsam, yekun bir milyon lira eder ve ahir ömrümde
zengin olurum.
Sizin bu senaryoya aklınız yatmadı ise Türkiye realitelerine pek yabancı kalmış olduğunuz anlaşılır.
Atatürkçü holiganlar… Gezici holiganlar… İslâmî kesimde holiganlık yok mudur? Hiç olmaz olur mu? Tarikat, hizip, cemaat, tarikat, şuculuk buculuk holiganlığı.
kendi Muhteremlerine fiske vurulunca yeri göğü alt eden şartlanmış holiganlar.
Bendeniz mürşid-i kâmil diye o kişiye derim ki, çevresine hiçbir holiganı almaz, hiçbir holigana yüz vermez,
, kapı dışarı eder.
Gerçekten muhterem olan zatlara saygı gösterilmesin mi? Hayır, böyle bir şey demedim ama Kur’âna, Sünnete, Şeriata, İslâm ahlâkına göre saygı gösterilsin.
Bir adam gurur, kibir, azamet sergiliyorsa o, şeyh olmaktan geçtim, fasık ve facir bir kimsedir.
Rabbanî ulemada, fukahada, meşayihte, mürşid-i kamillerde nefs-i emmâre olmaz. Onlar muhlisen lillah Allah için hizmet ederler. Hizmetlerinin ücretini kullardan bekleyenlerde ihlas ne gezer.
Hiçbir Muhterem israf etmez, lüks bir hayat sürmez. Böyle yapanlar muhterem değildir. Bir Muhtereme zarf veya kese içinde bir para getirilirse ya almaz, alırsa en kısa zamanda hepsini tasadduk eder.
Gerçek Muhterem o kadar yüksektedir ki, bilcümle süfeha ve süfelaya yüksekten bakar. Emanetleri, benim bağlımdır diye ehliyetsiz kişilere verdiren muhterem değil, fasık ve facirdir. Şeriata, Sünnete aykırı işler eden kimse, zahiren çok hizmetler eder görünse de
Zaruriyat-ı diniyeden birini veya birkaçını açıkça veya zımnen inkâr edenler hadim
değil, hadimdir
Müslüman toplum gerçek Muhteremleri, gerçek hizmetkarları, gerçek mürşidleri ötekilerinden ayırt etmedikçe iflah olmaz, necat bulmaz, selamete çıkmaz. Cenab-ı Hak bize basiret ve firaset ihsan buyursun.
İKİ yüz elli bin nüfuslu Müslüman bir şehir. Namaz kılması gerekenlerin ancak yüzde 16’sı kılıyor. Kadınların yüzde ellisi açık. İçki içiliyor, fuhuş yapılıyor, riba=faiz almış yürümüş. İslâmın haram kıldığı nice kötülük ve günah açıkça işleniyor.
Bu şehirde iki bin kadar Müslüman oldukça uyanık… Namazlarını kılıyorlar, haram yemekten uzak duruyorlar, hanımları kapalı…
Bu Müslümanlar neler yapmalıdır?
Birincisi: Şehrin haline çok üzülmeleri gerekir.
İkincisi: Ellerinden geldiği, güçlerinin yettiği, şartların imkan ve fırsat verdiği derecede emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmaları gerekir.
Üçüncüsü: İyilik yapmak, kötülükleri kösteklemek için birleşmeleri gerekir.
Dördüncüsü: Varsa, bulabilirlerse ehliyetli ve liyakatli gerçek bir mürşid ve rehber bulup ona biat ve itaat etmeleri gerekir.
Beşincisi: Süfyanî ideolojik okullarda bozulmamaları ve imansız yetişmemeleri için çocuk ve gençlerine paralel ve alternatif bir eğitim vermeleri gerekir.
Altıncısı: Şehir çapında beş vakit namaz ve cemaat seferberliği başlatmaları gerekir.
Yedincisi: Zekatları öncelikle şehrin fakir ve miskinlerine vererek sosyal adaleti sağlamaları gerekir.
Sekizincisi: İsrafı önlemek, paylaşma ve yardımı teşvik etmek için propaganda yapmaları, öğüt vermeleri gerekir.
Dokuzuncusu: Bin yıllık İslâmî millî yazımızı herkese öğretmek için gayret sarf etmeleri gerekir.
Onuncusu: Sönmüş, unutulmuş veya can çekişen millî sanat ve zanaatlarımızı canlandırmak, ihya etmek için harekete geçmeleri gerekir.
On birincisi: Örnek olmak üzere geleneksel mimarî üslubu ile bahçeli İslâm evleri yaptırmaları gerekir.
Evet din, kültür, sanat sahasında öyle güzel, öyle harika işler, eserler vermeliler ki, kısa bir müddet sonra bütün dünyanın ilgisini çeksin; Japonyadan, Amerikadan televizyon ekipleri gelsin, röportajlar yapılsın, insanlık alemi bu şehre hayran kalsın.
Bizim iki yüz elli bin nüfuslu şehrimiz bir erdem şehir haline gelsin.
Suç muç yok… Polis sinek avlıyor… Adliye işsiz… Hapishane ıssız…
Halk İslâmî usulle beslendiği, israf etmediği, abur cubur yemediği için hastalıklar ve hastalar çok azalmış…
Biri yolda giderken cüzdanını düşürse en geç yirmi dört saat içinde cüzden kendisine ulaşıyor.
Cuma ezanı okununca bütün dükkanlar, iş yerleri kapanıyor, ticarete alışverişe ara veriliyor, herkes Allahı anmak için camilere gidiyor.
Bu anlattıklarım olmaz, muhal, mümteni şeyler midir?
Hayır hayır hayır bunlar mümkündür, olabilir.
Bunları yapabilmek için şunlar lazımdır:
Niyet etmek… Aksiyona geçmek… Canla başla ve iyi bir plan ve programla çalışmak… Allahın bu konuda yardımına nail olmak için bütün sebep ve vesilelere yapışmak.
Türkiyede niçin böyle bir İslâm şehri yok? Olsaydı ömrümün geri kalan kısmını geçirmek için oraya hicret ederdim. 06.10.2013