Müslüman
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Perşembe
Müslüman yalan söylemez. Yalan, zina etmek, hırsızlık, ırz ve namus düşmanlığı gibi büyük bir günahtır. Yalan söyleyerek halkı aldatmak çok ağır, çok iğrenç, çok çirkin bir suç ve büyük günahtır. Hazret-i Peygamber, “Bizi aldatan bizden değildir” buyurmuşlardır. İslâmî hizmet ve faaliyetler esnasında yalan söyleyenler rezil kişilerdir. Hiçbir fert, grup, toplum yalan ile âbad olmaz. Yalanın sonu rüsvaylık ve berbatlıktır. Söylediğin her söz doğru olacaktır. Her doğruyu söylemek de doğru değildir.
Müslüman emanete hıyanet etmez. Diyelim ki, büyük şehirlerden birindeki önemli bir camiin imamlığı inhilâl etti (boşaldı), yerine yeni bir imam tâyin edilecek. Diyanet İşlerine Başkanlığı ve onun mümessilleri buraya en ehil, en layık, en uygun elemanı arayıp bulmakla mükelleftir.Torpille, hatır gönülle ehil olmayan bir kimseyi tâyin etmek emanete hıyanet olur ve Rûz-i Cezâda Allah bu hıyanetin hesabını sorar. Müslümanlar işlerin, hizmetlerin, dinî faaliyetlerin, İslâmî gazete ve dergilerin, televizyonların, okulların, ticarî ve iktisadî müesseselerin başına ehil olanları getirmezlerse emanete hıyanet etmiş olurlar ve bu yüzden dünyada zillete, rezilliğe, rüsvaylığa, sürünmeye duçar ve mahkûm olurlar. Manzara ortadadır. Şimdi birtakım din baronları işlerin başına ehil olan zevatı değil, kendi mutemed ve bağlı adamları geçiriyor. Bu bir hıyanettir.
İyi, olgun, şuurlu bir Müslüman paraya ve maddî menfaate tapmaz. O, şükrü eda edilebilen az malı, şükrü eda edilemeyen çok mala tercih eder. Bereketsiz, uğursuz, haram, şüpheli büyük serveti ve çok kazancı değil; az da olsa bereketli, uğurlu, helâl kazancı ister. Kim ki, onun dini imanı paradır, ondan ne kendisine hayır gelir, ne de Ümmet-i Muhammed’e (Sallallahu aleyhi ve sellem).
Müslüman nefs-i emmâresini en büyük ve azılı düşman bilir ve var gücüyle onun terbiye edilmesi ve kontrol altına alınması için çalışır. Nefsinin her istediğini yerine getiren adamda hayır yoktur. İnsana nefsinden büyük düşman olamaz. Şeytan ondan sonra gelir. “Ben çok iyiyim, ben çok yükseğim, ben hiç hata yapmam, kimse beni tenkit edemez, ben ben ben…” diyen adamlar mâneviyat itibarıyla en düşük kimselerdir.
İyi, kâmil, edebli Müslüman riyasete tâlip olmaz. Kendisi tâlip olmasa da başkaları tarafından başkanlığa çağrılsa (matlub olsa), şayet ehil değilse yine kabul etmez. Riyaset talip olmak, matlup olduğunda ehil değilse kabul etmek haramdır.Riyaset ateşten bir gömlektir.
Müslüman şöhret delisi değildir. büyükler “Şöhret âfettir” buyurmuşlardır. Şöhret, nefs-i emmârenin isteklerindendir. Müslüman kişinin işi Yaratıcısı iledir. Bu münasebette şöhretin yeri yoktur. Şöhret için kuduranlar düşük kişilerdir.
Müslüman merhamet sahibidir. Ondaki merhamet, Yüce Yaratıcının rahmet sıfatının, Rahman ve Rahîm isimlerinin tecellisidir. “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” buyurulmuştur. Sadece insanlara karşı değil, hayvanlara ve bitkilere de şâmildir Müslümanın merhameti. Bununla da kalmaz. Müslüman toprakları,denizleri, nehirleri, havayı bile korur. Hazret-i Fahr-i Kâinat “nehirden abdest alırken bile suyu israf etme” buyurmuşlardır. İnce ruhlu ve olgun Müslüman zevk ve keyf için avcılık yapmaz, balık tutmaz. Müslüman, sahibi bulunduğu evcil hayvanları ölünceye kadar bakar, hastalandıkları vakit tedavi ettirir. Bazı merhametsizler kedi ve köpeklerini pikniğe götürüyor, (meselâ Taşdelen korusuna) ve dönüşte onları orada bırakıyor. Bu yaptıkları gaddarlığın cezasını Allah dünyada da verecektir, âhirette de.
Müslüman kendi hakkından tâviz (ödün) verebilir, feragat edebilir ama İslâm dininin kesin hükümleri konusunda asla pazarlık yapamaz, onlardan taviz veremez. Çünkü din Allah’ın dinidir. Allah Kitab’ında bir konuda kesin bir hüküm koyduysa hiçbir Hoca, Hocaefendi, dindar kişi bunu değiştiremez, hafifletemez. Yine Allah’ın Resûlü kesin bir hüküm koymuş ve bunu Ümmetine bildirmişse o hükümlerde de pazarlık yapılamaz. Tesettür emri, riba yasağı, ahkâm-ı şer’iyye aynen ve tamamen kabul edilmelidir. Bir takım naylon müctehidlerin, yarı mühtedi teolojyenlerin dinden tâviz vermeleri Allah’a ve Resûlüne karşı isyan mahiyetindedir. Aklı olan hiçbir Müslüman bu gibi hocalara, Müslüman kılıklı oryantalistlere uymamalıdır. Din binası bir bütündür. Yapının esasına ve ana duvarlarına ait en küçük bir taşın veya tuğlanın yerinden oynatılması binanın çökmesine sebep olur.
İyi ve olgun Müslüman edeb sahibidir. Edeb Hüdâ-ı lemyezel hazretlerinin nurundan örülmüş bir taçtır. O taca sahip olan izzet, selamet, saadet bulur. Dostlar da, düşmanlar da böyle bir zata hürmet eder. Edebsiz, terbiyesiz, küstah, kendini bilmez, had-nâ-şinas, şarlatan, farfaracı, demagog, yaygaracı adamlarda hayır yoktur. Böylelerinin peşlerinden gidenlerin de burunları necasetten kurtulamaz. Müslüman vakar, hilm, tevazu sahibidir.
Müslüman kendi günahlarını görüp, onlara üzülmekten,onları düşünmekten dolayı başkalarının ayıp, hata ve günahlarını göremeyen kişidir. Başkalarının ayıplarına muttali olursa, bunları gizler. Çünkü Cenab-ı Hak “Settarü’l-uyub”tur yâni ayıpları örtendir, gizleyendir. Hâlis ve sâdık kula düşen de budur. Ancak günahları, kötülükleri, münker şeyleri mütecâsiren (cesaret ve küstahlıkla) ve Mütecâhiren (açık bir şekilde) işleyenleri tenkit etmek caizdir. Çünkü onlar cihanı fesada vermektedir. görülmemesi, saklanması, gizlenmesi gereken ayıplar, gizli ayıplardır. Resûl-i Kibriya (aleyhi ekmelüttahaya) efendimiz “Din kardeşini ayıplayan kimsenin canını, aynı ayıbı kendisine vermeden Allah almaz” buyurmuşlardır.
İyi, olgun, edebli, şuurlu, örnek Müslümanın ahlakını, faziletini, yüksekliğini düşmanlarının bir kısmı bile kabul ve tasdik eder. İmamı Şafiî Efendimiz (Allah ona rahmet eylesin ve kendisinden razı olsun) “Asıl fazilet (üstünlük) düşmanın şehadet ve teslim ettiğidir” buyurmuşlardır.
Kendini bilen Müslüman ifrata ve tefrite (iki aşırı kutba) kaçmaz. O, daima itidal üzeredir. Hikmet, iffet, şecaat onun üç büyük sıfatıdır. Düşmanlarına ve karşıtlarına bile adaletsizlik etmez.
Müslüman iman kardeşleri ile arasındaki bağları kopartmaz, onlara düşmanlık etmez.
Müslüman mezhebini, meşrebini, tarikatını, fırka ve hizbini din ile özdeşleştirmez.
Dengeli ve şuurlu Müslüman Allah’a, Peygamber’e, dine, imana, Kur’ân’a, Şeriat’a, Sünnet’e saldırıldığı vakit gereken tepkiyi hikmetli bir şekilde gösterir, emr bi’l-mâruf ve nehy ani’l-münker yapar. Bu mukaddes değerlere saldırılınca alçakça ve haince susup da kendi şeyhine, baronuna, cemaatine saldırılınca küplere binen kişi bir Müslüman müsveddesidir, Müslüman karikatürüdür.
Akıllı ve firasetli Müslüman ilme, irfana, kültüre, mârifete, ahlâka, fazilete en büyük önem verir. Bu sıfatlara sahip olmak için çalışır. Çocukların böyle yetiştirmek için gayret gösterir. Paraya, yemeğe, içmeğe, servete, keyfe, zevk ü safaya, lüks ve konfora kapılan Müslümanlar zillete ve esarete duçar olurlar; Mevlâlarını değil, belâlarını bulurlar. 29 Eylül 2000