Cuma

 

1. Müslüman kesinlikle yalan söylemez. Hele dinî hizmet ve faaliyetlere asla ve asla yalan karıştırmaz. Yalan söylemek, hırsızlık yapmak, yol kesmek, zina etmek, adam öldürmek gibi büyük bir suç ve ahlâksızlıktır.

2. Müslüman, yapamayacağı şeyler için yapacağım demez, büyük konuşmaz.

3. Müslüman vaadlerini, verdiği sözleri çiğnemez, unutmaz, onları yerine getirir.

4. Müslüman emanetleri ehil olanlara verir, emanetlere asla hıyanet etmez.

5. Müslüman riyasete tâlip olmaz. Matlub olursa, ehil ise kabul eder, ehil değilse kabul etmez. Ehil ve layık olmadığı reisliği, makamı, mevkiyi kabul etmek haramdır.

6. Müslüman dinini, imanını, mukaddesatını paraya, menfaate, benliğe âlet etmez. Din ticareti yapmak karı satmak kadar ayıp ve çirkin bir şeydir. Hattâ din tâcirleri kadın dellallarından daha da alçaktır.

8. Müslüman insaftan, itidalden, adaletten, orta yoldan ayrılmaz.

9. Müslüman israf yapmaz, gösterişe ve nümayişe dönük harcamalardan kaçınır. Her hâl u kârda kanaat ve tevazu ile yaşar ve hareket eder. Müsrifler (savurganlar) şeytanın piçleridir.

10. Müslüman mezheb, meşreb, tercih, görüş, zihniyet, metod farklılıkları yüzünden din ve iman kardeşlerini dışlamaz, onlara hakaret etmez, onları kardeşlikten çıkartmaz, onlara düşmanlık etmez.

11. Müslüman, yaratılış ve varoluş sebebinin Allah’a ibadet olduğunu bilir ve başka hiçbir işi ibadetin üzerinde tutmaz.

12. Müslüman, ettiği hizmetlerin, yaptığı faaliyetlerin ücretini Allah’tan ister ve bekler, yaratıklardan istemez.

13. Dini imanı para olan adam Müslüman değildir.

14. Müslüman din rantı yemez.

15. Müslüman kötü düzenlerin haram menfaatlerine tâlip olmaz, bunları elde etmek için çalışmaz. Müslüman, “kötüdür” dediği bir sistemin kemiklerine saldırmaz.

16. Müslüman, dinini dünyasına, şahsî menfaatlerine, hubb-i riyâsete, tûl-i emele, makama mevkiye, servete satmaz ve değişmez.

17. Müslüman İslâm’ın gönüllü askeridir. Müslüman, İslâm’ın para ile satın alınmış veya kiralanmış askeri olmaz.

18. Müslüman bu dünyanın cennet olmadığını bilir, burayı kendisi için yalancı bir cennet yapmaya çalışmaz.

19. Müslüman, Allah’a, Peygamber’e, Kur’ana, Şeriat’a, Sünnet’e, mukaddesata saldırılır ve hakaretler yağdırılırken alçakça susmaz, yasal hudutlar içinde ve hikmet dairesinde meşru müdafaada bulunur, tepki gösterir.

20. Müslüman zulmetmez. Zâlim olmaktansa mazlum olmayı tercih eder.

21. Müslüman ferasetlidir, akıl ve hikmet sahibidir. Bir delikten çıkan tarafından iki defa sokulmaz.

22. Müslüman Allah’ın nuruyla görür. Aldatmaz, aldatılmaz.

23. Müslüman merhametlidir, rahm eder, şefkat gösterir, gadr etmez.

24. Müslüman kendi din kardeşlerine karşı yumuşak, harbî ve anud küffara karşı sert hareket eder.

25. Müslüman dâvet, irşad, tebliğ faaliyetlerinde sabırla, tahammülle, yumuşak ve iyi konuşarak çalışır. Karşısındaki azgın Firavun bile olsa önce tatlılıkla nasihat eder, doğru yola çağırır. Nitekim Hazret-i Musa’ya böyle hareket etmesi emr olunmuştur.

Adamlar

Bu memlekette, benim tahminimce beş yüz ile iki bin kadar, gerçekten yüksek kültüre sahip, ahlâklı ve faziletli, karakter ve kişilik sahibi aydın ve seçkin kişi vardır. Nüfusu bu kadar fazla olan büyük bir ülke için bu rakam yeterli değildir ama bunlar bile ağırlıklarını koysalar birçok kötülükler önlenir, nice iyi ve faydalı şeyler gerçekleştirilebilir.

Hayret etmek istiyorum ama edemiyorum. Çünkü eski ahlâk kitaplarına göre hayret ahlâk-ı mezmumedendir, yâni kötü huylardandır. Bu aydın, seçkin, değerli, ağırlıklı, Türkiye’yi gerçekten seven zatlar niçin bir araya gelip de bir güç oluşturamazlar, kötü gidişe dur diyemezler, halk kitlelerine önderlik ve rehberlik edemezler?

Böyle kimseler Şeriatçilerin içinde de var, laik ve çağdaşların da, sağcıların ve solcuların, Sünnilerin ve Alevilerin, Türklerin ve Kürtlerin, velhasıl ülkedeki bütün grupların ve kesimlerin içinde mevcutlar. Hırsızlık yapmayan, kokuşmaya bulaşmayan, hakketmediği menfaat ve makamlara göz dikmeyen, beşerî ihtiraslarının peşinden koşmayan, akıl ve vicdan sahibi bu gibi kimseler bir araya gelseler, seslerini duyuracak imkanlara sahip olsalar, memleketi idare edenleri uyarsalar eminim ki, bu kötü gidişi frenlemiş olacaklardır.

Aslında bu gibi kimselerin bir kısmının fikirlerini, seslerini medyadan duyurmaları gerekir. Lakin herkes kalem sahibi değildir. Her aydının oturup yazı yazmak alışkanlığı yoktur. Medyacıların bu gibi kimseleri bulup, onlarla geniş röportajlar ve mülakatlar yaparak yayınlamaları gerekmez mi? Heyhat ki, böyle değerli adamlar ne aranır, ne sorulur. İktisadın bir kuralı vardır: Kötü para iyi parayı koğar diye. Kötü adamlar da iyi adamlardan hiç hoşlanmazlar. 31 Temmuz 1999