Müslüman Doğru Olmakla Yükümlüdür
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 19 Aralık 2018
Efendi!.. Türkiye Darülislam da olsa, darülharb de olsa beş vakit namazını kılacaksın… Ramazan’da orucunu tutacaksın… Zekatını fıkıh kitaplarında nasıl tarif edilmişse, öncelikle Müslüman fakirlere ve miskinlere doğru dürüst vereceksin… Gücün yetiyorsa hacca gideceksin…
Daha bitmedi… Allah’ın diğer emirlerini yerine getireceksin, yasaklarından kaçınacaksın…
Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) Sünnetine uyacaksın, onun emirlerini ve öğütlerini tutacaksın…
Dürülharb de olsa, Darülislam da olsa kadınlar ve baliğa kızlar tesettüre girecektir.
Ülke darülharb oldu, öyleyse zina yapabilirim diyen biri çıkarsa o bu görüşü ile dinden de çıkmış olur.
Darülharb diye içki içemezsin…
Darülharb diye çocuklarına din ve Kur’an dersi vermekten vaz geçemezsin. Diyeceksin ki “15 yaşından küçük çocuklara özel hoca tutup din dersi verdirmek yasaktır…” Evet böyle bir yasak vardır, sen yasal sınırlar içinde bu yasağı delmeye çalışacaksın.
Okullardaki başörtüsü yasağını da kaldırtmak için çalışacaksın.
1453’te Peygamber tarafından övülmüş olan Fatih Sultan Mehmed ve ordusu tarafından feth edilmeden önce Bizans darülharb’ti. Müslümanların Bizans’ta zaman zaman camileri, kadıları, mahalleleri olmuştur. Orada ezan okunmuş, namaz kılınmıştır. Müslümanlar o darülharb’te gayr-i Müslimlere din, iman, ahlak, fazilet, doğruluk nasıl olur göstermişlerdir.
Bugün öyle Hıristiyan ülkeler vardır ki, oralarda yaşayan Müslümanlar din, inanç, ibadet, eğitim, kimliğini ve kültürünü korumak ve yaşatmak bakımından Türkiyeli Müslümanlardan daha hür ve serbesttir. Hiçbir Müslüman Norveç, İsveç, Finlandiya, Avusturya, İsviçre darülharbtir diyerek ahlaksızlık, sahtekarlık, yalancılık yapamaz. İslam doğruluk, dürüstlük, fazilet dinidir.
İslam’a ve Müslümanlara savaş ilan etmiş olan harbiler ile İslam ve Müslümanlarla barışık gayr-i Müslimler bir tutulamaz.
Kur’ana bak, gayr-i müslimlerin kategorileri olduğunu anlayacaksın. Bir kısım Yahudilerle bir kısım Hıristiyanlar bir değildir. Zamanımızda rejimi kötü ve zalim olan bir İslam ülkesinden kaçmak zorunda kalan mazlum bir Müslüman nereye gidiyor? İmkan bulabilirse, kabul ederlerse İsveç’e, Norveç’e, İsviçre’ye ve bunlar gibi medeni bir ülkeye gidip orada adalet ve güvenlik içinde yaşıyor.
Her Müslüman Darülislam’da yaşasa, Darülharb’te de yaşasa İslam’ın ve Ümmet’in bir temsilcisi ve elçisidir. Ahlaklı, faziletli, adil, vakur, mürüvvetli, örnek olmaya mecburdur.
İmamı Şafii efendimiz ne demişler?.. “Asıl fazilet ve üstünlük odur ki, düşmanlar da onu kabul ve tasdik ederler…”
Bir Müslüman Darülharb’te yaşadığı için alabildiğine taqiyye yapamaz.
Ümmet’e leke getirecek ahlaksızlıklar, yamukluklar yapamaz.
Çirkinlikler sergileyemez.
Müslüman, darülislam’da da, darülharb’te de İslam’ın aynasıdır. Ona bakan onda İslam’ın bütün güzelliklerini ve üstünlüklerini görmelidir.
İslam’ı kabul etmeyen müşrikler Efendimizin Emin/güvenilir sıfatını kabul ediyorlardı. Sen de o Peygamberin izinden gidecek, ahlakı ile mütehalli (süslenmiş) olacaksın.
Hiçbir Sünni Müslüman Harici ahlakı ile ahlaklı olamaz.
Tevhid ehline müşrik ve kafir diyen bozuk fırkalar bize örnek olamaz.
Örnek alacaksan Mevlana Celalüddin Rumi’yi örnek al. O büyük zat öldüğünde Konya Hıristiyanlarının ve Yahudilerinin “O bizim de güneşimizdi” diyerek cenazesine katıldıklarını düşün.
Müslüman, Darülislam’da da, darülharb’te de aynı Müslümandır.
Sağlam ve sahih inançlı, namazlı, diğer ibadetleri eda eden, ahlaklı, faziletli, vasıflı insandır o.
Darülharb’te yaşayan Müslüman deccalları, kezzabları, zalimleri sevemez, destekleyemez, onların taraftarlığını yapamaz.
Müslüman her hal ü karda haram gelir elde etmez, haram yemez… Şeriatın kesin şekilde yasakladığı günahları irtikab edemez… Kötü örnek olamaz…
BESLENME, insanın yediği gıdalar gündemin ilk beş ana maddesi içinde yer alması gereken çok önemli ve çok hayati bir konudur.
İnsan gıda almadan kaç gün yaşayabilir?.. Su içmeden kaç gün dayanabilir?..
Biz Türkiyeliler besleniyoruz, su içiyoruz ama nasıl?..
Medya bu konu üzerinde gereken ciddiyetle durmuyor. Gazetelerdeki haberlere bakınız: Dağ çileği gençleştiriyormuş… Filan ot veya yemiş zayıflatıyormuş… Filan fıstık afrodizyakmış… Ceviz kalbe iyi geliyormuş, ebegümeci, sıçan kuyruğu otu gibi bir yığın magazinsel konular.
Beslenme deyince işe ekmekten başlamak gerekmez mi? Halkımızın temel gıdası ekmektir. Zenginler yemiyormuş. Olabilir ama halkın yüzde 99’u yiyor.
Ekmeklerimiz sağlıklı mıdır? Beyaz, bembeyaz, en beyaz francalalara kaç türlü kimyevi madde konulmaktadır? Devamlı kepeksiz ekmek yemek insan sağlığını çökertir mi?
Bu konu üzerinde niçin durulmuyor?
Devamlı bembeyaz kepeksiz ekmek yemek uzun vadeli bir intihardır diyor bazı uzmanlar. Bu konu niçin medya tarafından gündeme getirilmiyor ve bilenler tarafından ciddi ve seviyeli şekilde tartışılmıyor?
Marketlerde, büfelerde, bakkallarda satılan gıda maddelerinin içinde 300’den fazla kimyevi boya, aroma, tatlandırıcı, renklendirici, koruyucu madde varmış. Doğal beslenme taraftarları bunların zehir olduğunu söylüyor. Bu konunun da enine boyuna tartışılması gerekmez mi?
Ya pet şişelerde ve damacanalarda satılan içme suları?.. Açın interneti ve arayın, bunlar sağlığa zararlı mı diye, önünüze çıkan bilgileri dehşetle okuyun.
Medya okuyucularını ve seyircilerini çoğaltmak için müstehcen yayınlar yapıyor, hafif meşreb kadınların şehevi resimlerini basıyor, yatak odası maceralarını anlatıyor ama halkın ne korkunç bir beslenme faciası yaşadığını yazmıyor, söylemiyor.
Bendeniz bir ay kadar önce üzerinde koruyucu bir kafes olan iki su damacanası aldım. Ayrıca Kasımpaşa Postahanesinin üstündeki Antikacılar hanının en üst katındaki eskiciden beş litrelik birkaç cam şişe… Bundan böyle sularımı köyden bunlarla getireceğim, plastikle zehirlenmeyeceğim inşaallah.
Peki halkımıza pet şişelerin sağlığa zararlı olduğunu hangi kurumlar anlatacaktır?
Gündemin ikinci ana maddesi sağlıktır. Ülkemizde hastanelerin, yatak ve doktorların sayısı arttıkça hastalıklar da artmaktadır. Demek ki, bugünkü tıp sistemi sağlık problemlerinin üstesinden gelemiyor. Doktorların, hastahanelerin sayısı aritmetik diziyle artarken, hastalıklar ve hastalar geometrik diziyle artıyor. İlaç sanayinin gözünde hasta yok, müşteri vardır. Acaba Çin tıbbı, aromaterapi, homeopati, Tibet tıbbı, İslam tıbbı, talassoterapi gibi yumuşak tıbları da tedavi sahasına koymakta yarar var mıdır?
Ya mimarlık ve şehircilik faciaları ne olacak?.. Memleket son elli yıl içinde çürük çarık, binde 999’u çirkin, gözlere eziyet eden, gönüllere azap veren çirkin bir yapılaşmanın kurbanı olmuştur. Her çirkin bina bir şiddet ve terör hareketidir. Bu konu niçin devamlı olarak müzakere edilmiyor.
Futbola, ıvır zıvır magazin haberlerine verdiğimiz önemi yazık ki, beslenmeye, sağlığa, mimarlık ve şehirciliğe vermiyoruz.
MÜSLÜMANIN bu dünyada gördüğü zarar ve ziyanlar aslında onun için hep kardır.
Dini ve inançları yüzünden işkence mi gördü?.. İhlaslıysa, din sömürüsü yapmıyorsa o işkence karşılığında ona ecir (ücret) verilecektir.
İnançları yüzünden hapse mi atıldı?.. Bu işten karlı çıkan odur, Allah onu mükafatsız bırakmaz.
Dini, inancı yüzünden öldürüldü mü?.. Hayır ona ölü demeyiniz, o şehid edilmiştir, diridir ve en büyük ticareti yapmıştır.
Yerli yerinde zekat verdi ve malında eksiklik oldu… Öyle mi? Hayır hayır, o eksilme onun için çok büyük bir kar ve ticarettir .
Müslüman dini ve inancı yüzünden hakarete mi uğradı?.. Onu tebrik edin, ona gıbta edin. Çok karlı bir ticaret yapmıştır o.
Bu dünya hayatında İman ve İslam’da sebat eden, ömrü ölümüne iman ile bitişen kimse için kesinlikle ebedi zarar yoktur.
Dünya hayatındaki gelip geçici, aldatıcı ticaretlerine, göze büyük görünen zenginliklerine, efsanevi karlarına bakıp da kafirleri, müşrikleri, münafıkları, İslam düşmanlarını sahiden zengin sanmayın.
Bu dünyada en büyük fakirlik imansızlıktır. İmansızın milyarlarca doları olsa ne çıkar. Bir gün gelecek, bunların hepsini bırakıp Dar-ı Ceza’ya intikal edecek. Dünyada bıraktığı servet onu kurtarmaz ki…
Beş parası olmayan miskin mü’min, dünya kadar serveti olan kafirden zengindir. 14 Mayıs 2011