Müslüman Dr. Moon’lar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Pazar
Şimdi İslâmî kesimde Dr. Moon gibi adamlar var. Bunlar doların milyarı ile oynuyorlar. Kimisinin bankası, kimisinin holdingi, kimisinin dünya çapında serveti var. Kimisi doları ve markı bavulla devşiriyor. Saraylarda yaşıyorlar. Kendileri, âile fertleri, etrafları bolluk ve zenginlik içinde yüzüyor. İyi yiyorlar, iyi giyiniyorlar, iyi yaşıyorlar. Velhasıl sözü fazla uzatmayayım, bunlar Dr. Moon gibi kimselerdir.
Bu gibi adamlarla islâmî hareketin, islâmî hizmet ve faaliyetlerin başarıya ulaşması elbette mümkün olamazdı. Nitekim de olamadı, ortaya bir sürü aksaklık, mağlubiyet, hezimet çıktı. Çünkü bu Müslüman Dr. Moon’ların metodları, zihniyetleri, uygulamaları, ahlâkları Kur’ân, Sünnet, Şeriat, Tarikat, tasavvuf ve hikmet prensiplerine ters düşüyordu.
Ben ümid ediyorum ki, yakın bir gelecekte Müslümanlar arasında Kur’ân’a, Sünnet’e, Şeriat’a, Tarikat’a, ahlâka, fazilete, hikmete uygun hizmet ve hareket edecek bir zat veya bir grup çıkacaktır. Bunlar din ile ticareti, din ile serveti, din ile parayı birbirinden kesin olarak ayıracaklar ve Peygamber, Sâlih Müslümanlar, örnek büyükler nasıl çalışmışlar ve hizmet etmişlerse öyle çalışıp hizmet edeceklerdir.
Peygamber aç kalmış, fakat kimseden para istememiştir. Aylar geçermiş de Peygamberin ocakları tütmezmiş. Çünkü pişirecek bir şey yokmuş ki, ateş yaksınlar. Peygamber öldüğünde zırhı, birkaç ölçek buğday mukabilinde bir Yahudide rehin bulunmaktaydı. Ev halkına yedirecek bir şey olmadığı, parası da bulunmadığı için zırhını rehin bırakıp birkaç ölçek buğday almış, ondan biraz ekmek yaptırıp ev halkına yiyecek temin etmişti.
Dr. Moon gibi dünya malı toplayarak, dolar milyarderi olarak, saraylarda yaşayarak, en lüks otomobil ve uçaklara binerek, Nemrud ve Fir’avunun sofralarından daha mükellef sofralarda çeşit çeşit yemekler ve tatlılar yiyerek, en pahalı ve lüks eşyalarla döşenmiş saray yavrusu köşklerde ve yalılarda yaşayarak İslâm’a hizmet edilmez. Böyle yapanlar İslâm’a değil kendilerine hizmet etmektedir. Dünya zenginlikleri oyalanmadan, kuruntudan, bir varmış bir yokmuştan ibarettir. İslâm’ı satarak, dünya rantları yiyerek, Kitab ve Sünnet’e aykırı işler ederek, faiz veya faizimsi muamelelerle zengin olarak bir yere varamayacaklarını pek yakında göreceklerdir.
İslâm’ı bize Hazret-i Muhammed aleyhisselam tebliğ etmiştir. Bu dine hizmet, o yüce Peygamber’in ahlâkı ve metodu ile olur.
Katoliklerin
adında bir tarikatları vardır. Şimdi ne kadar güçlü bilmiyorum ama 70’li yıllarda bu tarikat İspanya’da âdeta devlet içinde devlet gibi bir güce ve nüfuza sahip olmuştu. “Opus Dei” siyasetle meşgul olmayan, politika dışı ve üstü bir teşkilattı ama birçok bakan, yüksek bürokrat, iktisat ve finans dünyasının büyük isimleri, güçlü medyacılar, üniversite profesörleri Opus Dei üyesiydi.
Opus Dei’nin gücü, üstünlüğü, nüfuzu, tesiri dinsizleri, ateistleri çılgına çeviriyordu. Aleyhinde bir sürü kitap, makale, araştırma yayınlanmıştı. Lakin yaptığı her iş yasaldı, hukuk ve ahlâk içindeydi.
Türkiye Müslümanlarının
Katoliklerin yaptıklarını, akıllı ve güçlü Müslümanlar da pekâlâ yapabilir. Dikkat edilecek hususlar şunlardır:
(1) Yasal hudutlar içinde, hukuk içinde kalarak çalışılacaktır.
(2) Kesinlikle gizli teşkilat, yeraltı faaliyeti havasına girilmeyecektir.
(3) Şeffaf olunacaktır.
(4)
prensibine uygun çalışılacaktır.
(5) Doğrudan doğruya siyaset yapılmayacaktır.
faaliyet gösterilecek, hizmet verilecektir.
(6) Devlet, halk ve ülke olarak Türkiye’ye kesinlikle zarar verilmeyecektir. Ancak devlet ile rejim yahut düzen de özdeşleştirilmeyecek; hukukun üstünlüğü, gerçek demokrasi, temel insan hakları, tarihî devamlılık, millî kimlik üzerine müesses bir sistem kurulması için açık ve meşru yollardan çalışılacaktır.
(7) Katılımcı, çoğulcu, uzlaşmacı hareket edilecektir.
(8) Teşkilatın içine zekâ özürlüler, hilekârlar, demagoglar, arivistler, sahtekârlar, din ve ideoloji sömürücüleri, bulaşık ve şâibeli adamlar ve kadınlar alınmayacaktır.
(9) Mutlak doğruluk, mutlak adalet, fedakârlık, feragat, hikmet sahibi temiz, vasıflı, üstün, güçlü ve seçkin vatandaşlar alınacaktır.
Türkiye’de Opus Dei gibi bir cemaatin kurulmasına izin verirler mi? Vereceklerdir. Çünkü bu cemaat, mevcut kanunların izni ile yasal bir dernek olarak kurulacak ve daima yasal hudutlar içinde çalışıp hizmet verecektir. Siyasetle, ideoloji ile meşgul olmayacaktır. Bizde dinî dernek kurmak yasak olduğu için, bizim Opus Dei’nin dinî tarafı da olmayacaktır.
Farzedelim
adıyla resmen bir cemaat teşekkül ettirildi. Bunun kurucuları çok vasıflı, çok güçlü, çok üstün, çok vatansever, çok bilge kimseler olacak, kendileri gibi yeni üyeler bulacaklardır. Ülkeye, halka, idarecilere, politikacılara yol gösterecekler, ışık tutacaklar, rehberlik edeceklerdir. Asla ve asla partizan, sekter, dar, fanatik bir zihniyete sahip olmayacaklar; kucaklayıcı, toplayıcı, uzlaşıcı hareket edeceklerdir.
Derneğin ve mensuplarının aleyhinde mâlum ve mâhut çevreler harekete geçecekler; bin türlü yalan, iftira, dolap, hile ile komplolar hazırlayacak, dosyalar patlatacaklardır. Bunu tabiî karşılamak gerekir.
Devlet, millet ve vatan olarak Türkiye’ye hizmet etmek sadece bir kesimin hakkı değildir. Vatanseverliği kimse tekeline alamaz. Kaldı ki, bugün vatansever geçinen, devlete sahip çıkan
bir takım topluluklar, lobiler, gizli güçler vardır ki, gayr-i meşru dolaplar çevirerek trilyonları, katrilyonları götürmektedir.
Engin kültür, yüksek ahlâk ve karakter, güçlü şahsiyet, azim, hikmet ister. 12 Temmuz 1999