Müslüman Halka Düşmanlık Yapanlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 02 Mart 2019
Salı
Müslümanların içine niçin birtakım gayr-i müslim casuslar, ajanlar, provokatörler sokuyorlar? Çünkü Müslüman asıllı bir Türkiyeli ne kadar bozuk olursa olsun casusluk ve ajanlıkta bir dereceden öteye gidemez. Hattâ, “Ben ateistim ama dindarların içine girip de nâmertçe işler yapamam…” diyenler bile çıkabilir.
Yabancı ve düşman bir ülkede casusluk, ajanlık, istihbaratçılık yapmak başka, kendi milleti içinde fitne fesat çıkartmak, çoğunluğu teşkil eden Müslümanların kuyusunu kazmak başka şeydir.
Adam gayr-i müslim, Türkçe’yi aksansız şekilde konuşuyor. Bu kişi özel dersler alıyor, yetiştiriliyor ve rolünü başarılı bir şekilde oynaması için ne lazımsa öğreniyor. Yerine göre gerekirse sakal bırakıyor, şalvar ve cübbe giyiyor, karısını çarşafa sokuyor ve Müslüman bir cemaatin içine sızıyor. Rolü icabı namaz kılıyor, oruç tutuyor, hacca gidiyor, derslere katılıyor. Herkes onu ihvandan biliyor, dindarlığına hayran oluyor. Bu arada sessiz sedasız vazifesini yapıyor:
1. Raporlar hazırlayıp bağlı bulunduğu kuruluşa sunuyor.
2. Aldığı talimat gereğince, içlerine girdiği Müslümanları kışkırtıyor, yönlendiriyor.
3. Gerektiğinde gizli kameralarla çalışıyor. İsimler, adresler tesbit ediyor. Cemaat veya tarikat içinde bir örümcek gibi ağını örüyor. Kim paraya düşkün? Kim ne gibi dolaplar çeviriyor? Kimin ne gibi seks zaafları vardır? Öyle ya Müslümanların hepsi melek değil, elbette kusurlu olanları var ve casus-ajan onları arıyor buluyor, dosyalarını tanzim ediyor. Sırası gelince bu dosyalar patlatılacak, bombaların fitilleri ateşlenecektir.
Bir ülkedeki her hangi bir kuruluşun, o ülkenin ezici çoğunluğunu teşkil eden Müslümanlara karşı böyle ajanlar ve casuslar kullanması, gayr-i müslimleri bu işlerle vazifelendirmesi hukukî midir, ahlâkî midir, doğru mudur? Elbette değildir. Çünkü Müslüman halk bir kere düşman ahalisi değildir. İslâm da, bu ülke, bu devlet için bir tehlike teşkil etmez. Bu millet sömürge yerlisi değildir ki, ona karşı böyle makyavelist siyasetler takip edilsin.
Bu memlekette İslâm’ın ve Müslümanların iki güçlü, haklı, üstün tarafı vardır. Birincisi: İslâm millî kimliğin temel unsurunu teşkil eder ve Müslümanlar da millî kimlik taraftarıdır. İkincisi: İslâm ve Müslümanlar tarihî devamlılıktan yanadır, tarihî ârızalara karşıdır.
Müslümanları böl, parçala, birbirine düşman et ve böylece çoğunluğa hükmet… Böyle bir siyaseti, sömürgeci güçler, yabancı devletler uygulayabilir ama içte böyle bir şey asla mâkul ve meşru sayılamaz.
İslâm ve Müslümanlar uygarlığa karşıymış… Bu gibi gerekçeler bahaneden ibarettir. 19’uncu ve yirminci asırlarda kolonyalist (sömürgeci) Batı devletleri, esaret altına aldıkları ülkelere ve milletlere medeniyet götürdüklerini iddia ederek sömürgeciliğin meşruiyetini isbata çalışmışlardır. Bu devirler geçmiştir.
Kendi halkına düşman muamelesi yapan rejimler, resmî bir ideolojiye dayanan diktatörlük rejimleridir.
Müslüman Türkiye halkının temel hakları ve hürriyetleri hiçbir bahane ile çiğnenemez, kısıtlanamaz.
Bu memlekette Müslümanların inanç, ibadet, din hürriyetleri vardır. Her vatandaş, inançlarına ve dinine uygun bir hayat sürebilmelidir.
Müslümanların çocuklarını, genç nesilleri kendi inançlarına ve dinlerine göre yetiştirme hakları vardır. Devletimiz bu konuda uluslararası andlaşmalara imza koymuştur.
Devletin, demokrasinin, milletin, tarihî devamlılığın, millî kimliğin üzerinde hiçbir gizli ve esrarlı güç ve irade olamaz.
İki kimlikli küçük, fakat güçlü bir azınlık milleti, devleti, ülkeyi ipotek altına alamaz.
Başörtülü Müslüman bir kız çocuğu İngiltere, ABD, Kanada ve Almanya’da ne kadar hür ve serbest ise Türkiye’de de o kadar hür olmalıdır.
Başörtülü öğrencileri okullara sokmamak hukuka, demokrasiye, insan haklarına, millî kimliğe, medeniyete, insanlığa, vicdana, ahlâka aykırı bir terördür.
Tarih boyunca Müslümanların içine sızan bazı gayr-i müslim ajan ve casuslar büyük fitne fesat çıkartmışlar, dehşetli tahribata sebebiyet vermişlerdir.
Ermeni, Rum, Musevî vatandaşları töhmet altında bırakmak istemem. Açıkça “Ben Ermeniyim… Ben Rumum… Ben Museviyim…” diyen vatandaşlarımızın bu ülkede kimliklerini koruyarak hürriyet içinde, korkusuzca yaşamalarını isteyen geniş düşünceli bir Türkiyeliyim.
Ancak asıl dinini ve kimliğini gizleyip de, sahte bir Müslüman kimliği ile aramıza girerek casusluk, ajanlık yapan, fitne fesat çıkartan, Müslümanları kışkırtan kimselere saygı göstermem mevzuubahis olamaz.
Bir ara milletvekilliği de yapmış olan Musevî fikir adamı, tarihçi, araştırıcı, yazar ve profesör Avram Galanti’ye ne kadar saygı gösteriyorsam; asıl ismini ve hüviyetini gizleyerek, Tekin Alp takma adıyla sözde Türkçülük ve milliyetçilik yapan ve kitaplarından birine “Kahrolsun Şeriat” diye uzun bir fasıl koyan Moiz Kohen’e de o derecede muhalif ve muarızımdır.
Ermeni tarihçi, araştırıcı, yazar Kevork Pamukçiyan kiliseye giden, kilisede vazifeli olan dindar bir Hıristiyan vatandaşımızdı. Çok bilgili ve kültürlüydü. Tarihimize ışık tutan eserler yazmış, araştırmalar yapmıştır. Ona da saygım vardır. Lakin, samimi bir şekilde ihtida etmediği halde, yalancıktan ihtida etmiş gibi görünerek, resmî ideoloji ve diktatörlüğe hizmet için Müslümanlar arasına giren kimseye de elbette saygı beslemem.
Tek kimlikli olmalarını istemekle, iki kimlikliliklerinden son derece rahatsız bulunmakla birlikte Sabataycı vatandaşların hepsine de bir şey dediğim yoktur. Ancak, Türk ve Müslüman gibi görünerek içimize sokulan ve İslâm düşmanlığı yapan Sabataycılardan şikayetçiyim.
Samimî şekilde ihtida eden (Müslüman olan) bir gayr-i müslime elbette yan gözle bakılmaz. Lakin, casusluk, ajanlık, provokatörlük, istihbaratçılık yapmak için yalancıktan ihtida edenlere “hoş geldiniz” diyecek değilim.
Ülkemizde çeşitli istihbaratlar var. Vazifesini hakkıyla yapan; devleti, milleti ve ülkeyi korumak için çalışan; çoğunluğu teşkil eden Müslüman ahaliye düşman gözüyle bakmayan; bu topraklar üzerinde varolmamızın birinci faktörü olan İslâm dinine düşmanlık etmeyen istihbarat kurumlarına ve personeline saygı duyarım. Ancak, Müslüman halkı sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, düşman gibi görenlere; Müslümanların arasına gayr-i müslim casuslar, ajanlar, provokatörler, sahte mühtediler sokanlara saygı beslemiyorum ve onları Allah’a havale ediyorum. Elbette bir gün ilahî silleyi yiyerek perişan olacaklardır.
Bu gibi adamların zokalarını yutan, onları aralarında barındıran birtakım cemaatlere, gruplara, din baronlarına da yazıklar olsun. 07 Haziran 2000