Müslüman mı, Yahudi mi?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
BENCE Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’nın temsilcileri ile Türkiye Başhahamlığı temsilcilerinin bir araya gelerek Sabataycıların tek bir dine ve kimliğe kavuşturulması için müşterek bir çalışma yapmaları gerekmektedir.
Yazık ki, Müslümanların Diyanet’i de, Musevilerin Hahambaşılığı da bu işi netameli görüyor ve bilmezlikten geliyor.
Ortada gerçekten garip bir durum vardır. Sabataycılar Yahudi midir, Müslüman mıdır?
Onların Müslümanlığı zâhirdedir, bâtınen Yahudi veya Musevî olduklarında şüphe yoktur.
Sabataycıların gizli bir hahambaşıları olduğu, İstanbul’da dört yerde yine gizli sinagogları (havraları) bulunduğu, bazılarının gizli tutulan ikinci bir Yahudi adına sahip oldukları, lüks otellerde veya başka yerlerde düğün yaparken kendi dinlerine göre gizlice nikâh kıydırdıkları, evden eve dolaşarak Sabatay dinini anlatan hocaları olduğu söylenmektedir.
Kırımlı Karaylar ne kadar Yahudi ise Sabataycılar da o kadar Yahudidir.
Nüfus kağıtlarında Musevî olduğu yazılan kişilerin hepsi bir kalıptan çıkmış gibi midir? Hayır. Yahudilerde de mezhepler, gruplar, çeşitlilik vardır. Sefaradlar, Eşkenazlar, reformcular, hattâ ateist Yahudiler bile vardır. İsrail’de dindar ortodoks Yahudilerin sayısı, genel nüfusun onda biri kadardır. Bizdeki 26 bin kişilik Yahudi cemaatinin dindar olanları bir iki bini bile geçmez. Sadece bayramda, merasimlerde havralara giden, kendi şeriatlarının kurallarını çiğneyen Yahudiler çoğunluktadır. İstanbul’daki son koşer lokanta kapanalı yıllar oluyor. Sabat gününün (cumartesi) yasaklarını dinleyen de pek kalmamıştır.
Türkiye Sabataycılarından Ilgaz Zorlu beyin çıkışları gerek Museviler, gerekse Selânik Dönmeleri arasında tedirginlik yaratmış bulunuyor. Onlar statükonun muhafazasını, Sabataycı cemaat üzerindeki esrar perdesinin öylece kalmasını istiyorlar. Bu onlar açısından haklı bir istek olabilir ama, şu anda Türkiye’nin belki de bir numaralı güçlü lobisi olan Sabataycı cemaatin açığa çıkmasını isteyenler de var. Ben, bunlardan biriyim. Antisemitizm falan da yaptığım yoktur. Sadece gerçeklerin bilinmesini istiyorum. O kadar. Onlarsa bilinmek istemiyorlar.
Türkiye çok acayip bir memleket. Böyle iki kimlikli, zâhirde Müslüman ve Türk, gerçekte ise Yahudi ve Musevî bir cemaat var. Bu cemaat ülkenin en büyük siyasî, kültürel, iktisadî gücü haline gelmiş. Medyanın yüzde kırkı onların elinde. Kabinede bakanları bile var. Ve milletin bundan haberi yok. Olacak şey mi bu?
Sahibi bulunduğum Bedir Yayınevi vasıtasıyla, İstanbul Darülfünunu müderrislerinden Profesör Avram Galanti’nin “Arabî Harfleri Terakkimize Mâni Değildir“ adlı Osmanlıca kitabını tekrar basıp yayınladım. Yahudi profesör iddiasında haklıdır. Zaten zaman da onu haklı çıkartmıştır. Galanti, 1927’de, nice Müslümanın ve Türkün idrak edemediği bir gerçeği cesaretle beyan etmiştir.
Galanti’nin zıddı bir Yahudi fikir adamı da vardır. Tekin Alp takma adıyla kendini Türkçü imiş gibi gösteren bu kişi, kitaplarından birine “Kahrolsun Şeriat!“ başlıklı bir fasıl koymuştur. Moiz Kohen Tekin Alp, Türkçü Ziya Gökalp’in büyük dostu ve müttefikidir.
Ilgaz Zorlu bey, zorlu bir işin içine girmiştir. Artık iki kimliklilik yeter, biz Selanik dönmeleri Yahudiyiz, Yahudiliğimizi ilân etmeliyiz diyor. Böyle bir şeyi ne Yahudi cemaati istiyor, ne de büyük bir güç ve saltanat sahibi olan Sabataycı cemaat. Bakalım bu işin sonu nereye varacak?
Gerçeklerin bilinmesini istemek antisemitizm olarak görülemez. Onlar bilinmemeyi istiyorsa, millet de bilmeyi istiyor.
KUTSAL takunyalar… Kutsal hoparlörler… Kutsal ışıldaklar… Kutsal fırıldaklar… Kutsal meşrutalar… Kutsal yaldızlar ve boyalar… Kutsal “Müslüman kardeş pabucunu böyle tut“ levhaları… Kutsal yel makinaları… Kutsal halılar, mermerler, flüoresan lambalar… Üç şerefeli sipsivri kutsal minareler… Cemaatten para toplamaya mahsus kutsal masalar… Kutsal betonlar… Sanatsız, fakat kutsal çiniler…
Ve kutsal geri zekalılar…
KARDEŞ İslâm-Türk ülkelerinden birinde Türkiyeli Müslümanların yayınladıkları bir gazete, kraldan ziyade kralcı kesilerek Latincilik propagandası yapıyormuş. A mübarekler, bırakın da Latinciliği Hıristiyan misyonerleri, Batıcılar, çağdaşlar yapsınlar, size ne oluyor?
Müslüman Türkler, gerek Osmanlı ülkesinde, gerekse diğer bölge ve ülkelerde anadilleri olan Türkçeyi, bin yıl kadar İslâm-Kur’an yazısıyla okuyup yazmışlardır. Kütüphânelerimiz ve arşivlerimiz bu yazı ile kaleme alınmış, basılmış milyonlarca yazma ve matbu eserle ve belgeyle doludur. Atalarımızın, ecdadımızın mezar taşları da bu yazıyladır.
Sovyetler, boyunduruk altında tuttukları Tatar, Azerî, Orta Asya Türklerinin kültür devamlılığını kopartmak, onları kendi kimlik, kişilik ve tarihlerine yabancılaştırmak için önce Latin, daha sonra da Kril alfabesine geçiş yaptırmışlardır. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bu ülkelerin tarihî kopuklukları ve ârızaları tâmir etmeleri gerekirdi. Yazık ki, Türkiye Latincileri ağır basmışlar ve onları Kril yazısından Latin yazısına geçmeye teşvik etmişlerdir.
Bağımsızlıklarına kavuşan Türk ülkelerinde bizde olduğu gibi alfabe konusunda mecburiyetler, yasaklar getiren kanunî mevzuat yoktur. Oralarda isteyen Müslümanlar, Kur’an-İslam yazısıyla kitaplar, gazeteler, dergiler çıkartabilirler.
Bizi üzen husus, bir takım Türkiyeli Müslümanların oralarda aşırı Latincilik yapmalarıdır. Kendilerini itidale, insafa, akl-ı selime çağırıyoruz. 02/02/1999